Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ahlak


Tengeriin boşig

Önerilen İletiler

Bu bölümde "Ahlak Gelişimi" ile ilgili konuda "Ahlak"ın tanımını yapmıştım ve Kişisel Gelişimini anlatmıştım.

Kişisel Ahlak, her kişi birleşerek bir toplumu oluşturduğunda doğal olarak biraz da form değiştirerek "Toplumsal Ahlak"a dönüşür.

 

Burada kendi fikirlerimden önce şunu sormak istiyorum:

Ahlak'ın kaynağı nedir?

İnsanın ve Toplumun hangi Psikolojik devenimlerinin ürünüdür ve bu devinimleri nasıl etkiler?

Nelerin ve nasıl etkisinde kalır.

 

"Ahlak'ın Neliği" ile ilgili tartışma k isteyen arkadaşlar buyursunlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben ahlak konusuna felsefi açıdan yaklaşmak istiyorum..

Felsefede ahlak konusu genel anlamda insanın hayat amacıyla alakalıdır..İnsan amacına doğru ilerlerken hangi yolu seçmelidir, davranış tarzı ne olmalıdır ve düşünce sistemi hangi değerler üzerine oturtulmalıdır..işte ahlak felsefesinin amacı bu değerlerin ne olduğu veya ne olması gerektiğini araştırmaktır..

 

Birçok filozof bir çok görüş belirtmiştir ahlakla alakalı.. Ben burada Nietzsche'nin görüşünü örnek olarak belirtmek istiyorum..

Nietzsche, ahlak konusuna iyi ve kötünün dışında bakar. Bu bakış geleneksel ahlak anlayışının dışındadır.. O'na göre "iyi" insana güç katan, "kötü" ise güçsüz kılan şeydir..Yani nietzsche'nin ahlak anlayışının temeli güce dayanmaktadır..

 

Benim şahsi görüşüm ise la_bohéme'le neredeyse aynı diyebilirim...Zorlama ve dayatmayla ahlak olmaz..İçten gelmeyerek, zorla ve bilinçsizce yapılan hareketler ve oluşturulan inançlar, temelsiz ve gönülsüz elde edilmiş olmalarından dolayı bir yerde yok olmaya mahkumdurlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bakınız,

Zorla dayatılan "Ahlak" elbette ki kabul edilemez.

Hiç bir Ahlak kuralı "Zorla" kabul ettirilemez ve ettirilenler de kalıcı olamaz.

 

Lakin hiç bir insanoğlu yoktur ki, ölümüne kadar edindiği "Ahlaki Birikimi" tek başına elde etmiş olsun...

Kısaca "Bireysel Ahlak" diye bir şey kesinlikle söz konusu olamaz...

"Ahlak" kavramı insanların birbirleri ile iletişimleri ve etkileşimleri sonucunda ortaya çıkmış olan bir kavramdır.

Yani iki kişi bir araya geldiğinde ancak "Ahlak" kavramından söz edebiliriz.

Kişi toplum içinde yaşadığı müddetçe "Bireysel Ahlak" diye bir şeyden bahsemeyiz ve böyle bir tanımda yoktur zaten.

Belki "Tarzan" için böyle bir şeyden bahsedilebilirdi ancak o da tek başına yaşadığı için Ahlak kavramına ihtiyaç duymayacaktır zaten. Yani bir ahlaki anlayışının olması beklemez...

 

Kısaca ömrünün hiç bir aşamasınıda "Tek Başına" yaşamayı amaş edinmeyen ve tek başına yaşamayacak olan hiç kimse "Bireysel Ahlak"tan bahsedemez...

Çünkü "Ahlak" kavramı "Bireysel" değil "Toplumsal" bir kavramdır.

Bireysel olan şey sadece ve sadece "Ahlak"ın algılanışı ve yorumlanışıdır.

Ancak şu da vardır ki bu algılayışta "Toplumdan" bağımsız olamayacağına göre yine bu açıdan Bireysel Ahlak'tan bahsemeyiz çünkü her halükarda Topluma bağımlı olarak gelişir...

 

Sevgili La_Bohéme'nin sorularına gelince...

Sana karşı çıktığım tek nokta bu açıdan sadece yukarıda bahsettiğim "Bireysel Ahlak" "Toplumsal Ahlak" ayrımıdır.

Sorduğun sorular ise benim burada irdelemek istediğim ve haklı olduğun, sorulması gereken sorulardır ve o soruları irdelemek isterim öncelikle...

 

"Toplumsal Ahlak'ın Dinle İlişkisi Var mıdır?"

Ahlak, dinlerden ziyade "İnsan İlişkileri"nin belirlediği bir kavramdır.

Kaynağı insanların birbirleri ile olan etkileşimleridir...

Dinler ise bunu şekillendirmek ya da belli kalıplara sokmak istemişlerdir ancak kesinlikle ve kesinlikle "Ahlak" Din kaynaklı değildir.

Örneği çoktur ki aynı dine mensub farlı toplumların farklı farklı ahlak anlayışları vardır.

Mesela İslam'da akraba evliliğine izin verilmişken Yötük Türkler (en azından bizimkiler ve bildiklerim) Akraba evliliğine karşı çıkmaktadırlar.

Diğer bir çok örneği sıralamaya gerek bile yok...

 

Demek istediğim, İslam dininin öğütlediği Ahlak kuralları, ortaya çıktığı dönemdeki Arapları şekillendirmeye ve aslında onların ihtiyaçları doğrultusunda belli bir yapı ortaya koymaya öykünmüştür...

Ve Araplar içersinde dahi toplumdan topluma farklı algılanması ya da yorumlanması, yaşanması kaçınılmazdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bosig sen simdi Toplumsal ahlak diyon bende Bireysel

sen bunu demendeki nedenleri soylermisin?

 

Hangi açıdan neden?

 

"Toplumsal Ahlak"tan bahsediyorum çünkü Ahlak sadece ve sadece toplumsal bir kavramdır...

Toplumun var ettiği bir kavramdır...

Verdiğin tanımda bile "Toplumsal" olduğu vurgulanıyor...

Yani "İnsan İlişkileri"ne dayalı bir kavramdır.

Bu ilkelerin yorumlanışı bireyseldir ancak Toplumdan bağımsız değildir.

Yani tam anlamıyla "Bireysel Ahlak" diye bir kavram yoktur...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sevgili la_bohéme, ilk iletisinde ahlak kavramının tanımını yazmıştı. Fakat ben bir de Türk Dil Kurumu'nun çıkardığı Türkçe Sözlükten ahlak kelimesine baktım ve buraya aktarıyorum..

 

AHLAK : 1) Bir toplumun içinde kişilerin benimsedikleri, uymak zorunda bulundukları davranış biçimleri ve kuralları.

 

Sevgili Tengeriin boşig, gerçek anlamda toplumsal ahlakın ne olduğunu bana söyleyebilir misiniz??

 

Örneğin bazen bir toplumda oldukça normal karşılanan birşey başka bir toplumda kabul edilemez olabiliyor...Şimdi doğru ne, yanlış ne??

 

Bir insan zinanın yaşadığı toplumda ahlaksızlık olarak görüldüğünü biliyor, ama bu ona engel olmuyor..Gizli yapıyor bunu...

Gizli yaptığı için haliyle kimse bilmiyor.. Toplumun ahlakı gizlice taciz ediliyor.. Kimse bilmediği için problem yok mu diyelim?

 

Bakın sevgili Tengeriin boşig,

Bireysel ahlaka karşısınız ama unutmayın ki toplumu da yaratan bireylerdir...Bireyde ahlak yoksa toplumdan ahlak beklemek ne kadar doğru olur?? İçinde gizli sapıkları, hırsızları, yalancıları barındıran bir topluluktan nasıl bir ahlak bekliyorsunuz?? Yoksa bunlar bir araya geldikleri zaman birden iyileşiveriyorlar da benim mi haberim yok??

 

Zorlamayla yapılan veya yaptırılan hiç birşeyin bir faydası yok...Bence bu sadece kendimizi kandırmak olur...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ahlak-Törebilim-Ethique-Ethik-Etica-Iyiyle kötünün ayrilabilmesi icin ölcüler koyan bilim.Yunanca kökünden Ethique sözcügüyle Latin kökünden gelen *morale*sözcügü Osmanlicada AHLAK ve Türkcede TÖREBILIM olarak kabul edilir.Gercekte biricisi kuramsal töre,ikincisi ise pratik töre anlamindadir.Örf ve adetler bilimi törebilimide iceren bütün sosyal degerleri kapsar.Gecekte töre (ahlak)bireysel degil sosyal deger tasimaktadir.Bu yüzdende cesitli ekonomik kosullarindaki her degisiklik o toplumun töresinide degistirir.Metafizik ve bireyci temele dayanan burjuva töresi her türlü gelismeyi suclar.Buna karsi diyalektik özdekciligin töresi,devrimsel evrim yasasina uygun olarak kisinin kendisini asmasini ögütler.Idealist ögretiler töreyi ya Tanrinin buyruklari yada usun yani aklin ve ruhun yaratisi sayarlar.Her zaman ve her yerde gecerli oldugunu ileri sürerler.Oysa töre,alt yapiyla belirlenen bir üstyapi kurumudur.Töredisi yani ahlakdisilik ögretisine göre insan dogal bir varliktir,öyleyse erdemi kadar erdemsizligide dogaldir ve bu bakimdan töresel(Ahlaksal)ölcüler koymak sacmadir.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eksiklik Bilinciyle Başlar Ahlak

 

Çağımız insanı kendini hep alacaklı gibi görüyor, dolayısıyla hayattan devamlı şikâyet ediyor. Sanki hayat onun süt annesiymiş gibi, içinde bulunduğu hayat şartları ona sürekli bir şeyler vermek zorundaymış gibi. Bu yüzden onları almadığı zaman ne kadar şanssız, ne kadar kötü durumda bulunduğunu, bunların hepsine sahip komşusundan ise ne eksikliği olduğunu devamlı sorup duruyor. "Benim ne eksiğim vardı da ona verdin, bana vermedin" muhasebesini yapmaya çalışıyor da, haddini büyük ölçüde aşıyor. Oradadır işte ahlakın başladığı temel nokta: Kendi çaresizliğini anlamak.

 

Fuzuli'nin bir mısraı son zamanlarda beni çok etkiliyor: "şinâ, râz-ı nihânın âşinâdan saklamaz". Sırra aşina olan, gizli sırrını aşinadan saklamaz. Sır, bu yazının bağlamı içinde, çaresizliğimiz, çare arayan çaresizliğimizdir. Şaşırtıcı bir saptamayla, çareli çaresizliğimiz, çaresiz çareliliğimizdir. "şinâ"lar arasında sırra aşinalık vardır. Çünkü gönülden gönüle o sır köprüsü her zaman kurulabilen bir şey. İşte, mana yaşamak budur. Çağımız insanı mânâ yaşayamıyor. Çıkarları yaşıyor, çağımız insanı imajları, görüntüleri yaşıyor. Hep yüzeyde, hep makyajlı, bir maskeyi, bir örtüyü yaşıyor sürekli olarak... Görünüşün altındaki derinlikleri anlamaktan yoksun. Anlamak özgür insanların bir başarısı. Peki nedir özgürlük?

 

Özgürlük, başıboşluk demek değildir. Bağlanma, çok temel bir insan ihtiyacıdır. İnsan bağlanarak, itimat ederek, güvenerek, bir topluluğa ait olarak özgür olur. Bir başına özgür olamaz. Onun için de bir başına ahlaklı olamaz. İnsanın kendisi kendisine yetmez. İnsan, birçok düşünürün de felsefede söylediği gibi, eksiklikler varlığıdır. İnsan nakıstır, noksandır, eksiktir, âcizdir. İnsan yavrusunun ne kadar büyük zorluklarla yetiştiğini bir düşünün.

 

Birçok şeyi bilmek istiyoruz, aklımız ermiyor. Bildikçe bilinecek şeyler ortaya çıkıyor. O bakımdan, gerçekten eksiğiz. Ama en büyük eksikliğimiz nedir? Eksikliğimizi bilmemektir. İşte, ahlak buradan başlıyor. Eksikliğini ve aczini bilemeyen birinin ahlaklı olma şansı baştan kayboluyor, çünkü kendini bir şey zannediyor, çünkü her şeye gücü yetebileceğini düşünüyor ve dünyayı ele geçirmeye çalışıyor, zulmetmeye başlıyor. Çağımızda bunun örneklerini gördük. Onun için, bir mürşide bağlanmak, özgürlüğümüzü elimizden almaz. Özgürlük, bağlanmadan geçer. Mürşit, irşat eden, yol gösterendir. Bilim mürşidimizdir. Bilge insanlar arasından kendisinden öğrenmeye değer bulduklarımız mürşidimizdir. Onların gösterdiği yolda, kendi özerk, özgür çabalarımızla yürümeye çalışırız. Bu yolculuk çetindir, nice zorluklarla doludur. Bu yoldaki gelişmemiz, bilgi olarak, ahlak olarak aşama aşamadır, insanı kâmil aşaması bir çırpıda varılacak bir aşama değildir. Biliyorsunuz, bizim geleneğimizde, örneğin tasavvufta, önce nefsi emmâre, emir veren, buyuran nefs yenilmeli, ardından ulaşılan, levm eden kınayan, aşağılayan nefsi, nefs-i levvâmeyi aşmak gerekiyor; onun da ardından nefs-i mülhime, esin veren nefsi izleyerek, nefs-i mutmain'e, gönül huzuruna erişmiş nefse ulaşırız, bu aşamaları aştıkça özgürlük kapısı önümüzde açılır.

 

Bilgi ve insan olarak gelişme çabamızda kılavuzluğa ihtiyacımız vardır. Bir kılavuza bağlanmak, kılavuzu anlayarak, zamanı geldikçe onu eleştirmek, ondan farklı düşünüyor olmak, ona isyan etmek de insan olma çabalarından biri olabilir. Birtakım ilkelere bağlanmak, geleneğimize sahip çıkmak, hiçbir zaman özgürlük kaybı değildir.

 

Özgür olmak çileyle, özgür olmak emekle, özgür olmak çok çalışmakla elde edilen bir şeydir. Örneğin, evi terk ederek gönlündeki prensi bilinçsizce arayan bir genç kız özgür olduğunu sanabilir ama, biliyorsunuz davulcu ve zurnacı onu beklemektedir. Özgürlük bu kadar kolay bir iş değildir. Müthiş bir bilgi, donanım, emek ister insandan. Ahlaklı olmak da öyle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bakın sevgili Tengeriin boşig,

Bireysel ahlaka karşısınız ama unutmayın ki toplumu da yaratan bireylerdir...Bireyde ahlak yoksa toplumdan ahlak beklemek ne kadar doğru olur?? İçinde gizli sapıkları, hırsızları, yalancıları barındıran bir topluluktan nasıl bir ahlak bekliyorsunuz?? Yoksa bunlar bir araya geldikleri zaman birden iyileşiveriyorlar da benim mi haberim yok??

 

Zorlamayla yapılan veya yaptırılan hiç birşeyin bir faydası yok...Bence bu sadece kendimizi kandırmak olur...

 

Bakınız, öncelikle şu ayrımın farkına varalım tartışırken:

Ben "Ahlak Kuralları"ndan bahsetmiyorum...

"Ahlak"tan bahsediyorum...

 

Sadece bu bile örneklerinizin, söylediklerimi nitelemediğini göstermeli...

 

İddia ediyorum ki tek bir insan bile (ki Tarzan hariç) Toplumdan bağımsız Bireysel bir Ahlaki yapı oluşturamaz...

 

Tek bir kimse ile bile iletişime geçtiğinzde otomatik olarak bir takım Ahlaki kabullere yöneleceksinizdir.

 

Konu netleştiyse bu açıdan devam edelim mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Tengeriin boşig ,

 

Ben iletimin başında "ahlak" kavramının tanımını yazmıştım zaten.. Tekrar yazıyorum..

 

AHLAK : 1) Bir toplumun içinde kişilerin benimsedikleri, uymak zorunda bulundukları davranış biçimleri ve kuralları.

 

Açıkçası, ahlak ve ahlak kurallarını nasıl birbirinden ayırıyorsunuz anlamadım doğrusu..Zaten ahlakı oluşturan davranış biçimleri ve kurallar...

 

Gelelim sonraki sözlerinize...

 

"İddia ediyorum ki tek bir insan bile (ki Tarzan hariç) Toplumdan bağımsız Bireysel bir Ahlaki yapı oluşturamaz...

 

Tek bir kimse ile bile iletişime geçtiğinzde otomatik olarak bir takım Ahlaki kabullere yöneleceksinizdir."

 

demişsiniz..

 

Peki sevgili Tengeriin boşig,

" toplumun ahlak yapısı" dediğiniz kavram nedir?

Bu ahlak yapısı gökten mi indi?? Konuya dini anlamda yaklaşıyorsanız o ayrı tabiki...

Herneyse, sonuç olarak bu ahlaki yapı da toplumu oluşturan bireyler tarafında meydana getirildi..

evet, bir birey ile iletişime geçtiğimde ahlaki kabullere yöneliyorum ama onunkilere yöneliyorum, yaşadığı toplumunkilere değil...

Bir toplumda yaşıyorsak eğer kayıtsız şartsız bize dayatılan ahlaka göre mi yaşıyoruz biz??

Sizin ahlak anlayışınız sizin yaşadığınız toplumda size öğretilenlerden mi oluştu??

Siz ahlak anlayışınızı sorgulamadınız mı??

Siz yaşadığınız toplumda hiç mi ahlaki çarpıklıklar görmüyorsunuz??

 

"Ahlak, bireyin içindeki sürü içgüdüsüdür." der Nietzsche...

 

Bu söz hakkında bir yorum yapmayacağım, sadece aklıma geldiği için yazdım..

 

Umarım bu sefer sizi anlayabilmişimdir...Eğer yine anlamamışsam ve konu dışına taşmışsam da kusuruma bakmazsınız artık...

 

sevgiler..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ahlak kurallari ile ahlak arasindaki farki ben goremiyorum!

Ahlak Kurallari dogurur,kurallarda ahlagi nasil sergiliyecegimizi gosterir....

Simdi sen tam olarak ne demek istiyorsun?

 

Sevgili La_Bohéme...

Söylediğim çok çok açık ve net...

"Ahlak" evrensel bir kavramdır ve her toplumda vardır.

Ancak "Ahlak Kuralları" toplumdan topluma değişir...

 

Sayın Didem bunun neyini anlamadınız şaşırdım doğrusu!

 

Peki sevgili Tengeriin boşig,

" toplumun ahlak yapısı" dediğiniz kavram nedir?

Bu ahlak yapısı gökten mi indi?? Konuya dini anlamda yaklaşıyorsanız o ayrı tabiki...

Herneyse, sonuç olarak bu ahlaki yapı da toplumu oluşturan bireyler tarafında meydana getirildi..

evet, bir birey ile iletişime geçtiğimde ahlaki kabullere yöneliyorum ama onunkilere yöneliyorum, yaşadığı toplumunkilere değil...

 

"Ahlak, bireyin içindeki sürü içgüdüsüdür." der Nietzsche...

Sayın Didem mesela Sevgili La_Bohéme'nin "Bebek" örneğindeki nitelemeler herhangi bir toplumun "Ahlaki" yapısına örnektir.

Lakin ben bir toplumun "Ahlaki Yapısını" tartışmıyorum...

Konu apayrı...

Konu "Ahlak" nedir ve kaynağı nedir?

 

Siz ise daha bunları tartışmadan yani Ahlaki bir yargının nedenini, neliğini, nasıl meydana geldiğini sorgulamadan direkt olarak mevcut Ahlaki kabulü eleştiriyorsunuz.

 

Benim tartışmak istediğim nokta çok basit:

Ahlak'ın temelleri nedir?

 

Bakınız,

Ahlak, dediğim gibi İnsan İlişkilerinden doğmuştur.

Şebnem Ferah'ın bir sözü vardır:

"Ne Ahlak ne de Sevgi gökten dünyaya indi,

İnsanlık istedi keşfetti hepsini."

 

Yani bana sorduğunuz sorunuzun cevabını aslında vermiştim:

Ahlak, Kültür, Töre, Gelenek gibi tüm kavramlar İnsan ilişkilerinden doğmuştur.

Ve bu da bu kavramların "Bireysel Olma"malarının temel nedenidir.

Siz tek başınıza yaşayacaksanız eğer, hiç bir ahlaki kurala ihtiyacınız yoktur ve dahi "Ahlak" kavramına bilr hayatınızda ihtiyacınız yoktur.

 

Evet, toplumu bireyler oluşturur elbette ancak sonuçta şu var ki bireyler bir "Toplum" olurlar.

Yani birbirlerine karşı sorumlulukları olan, çizgileri olan insan birlikteliği...

"Ahlak" en temel anlamıyla "İçinde bulunduğunuz toplumun diğer bireyleriyle olan iletişiminizdeki ortak paydalarınızdır".

Ahlak kurallarının bir kısmının "Dikte" edilmesinin nedeni, toplumun diğer bireylerinin o Ahlak KURALINI katı bir şekilde benimsemiş olmasındandır. Bu da sizi, o insanların bu kabullerini MECBUREN benimsemeye iter. Ve bunu tasvip ettiğimi söyleyemem...

 

Bir toplumda yaşıyorsak eğer kayıtsız şartsız bize dayatılan ahlaka göre mi yaşıyoruz biz??

Sizin ahlak anlayışınız sizin yaşadığınız toplumda size öğretilenlerden mi oluştu??

Siz ahlak anlayışınızı sorgulamadınız mı??

Siz yaşadığınız toplumda hiç mi ahlaki çarpıklıklar görmüyorsunuz??

Size dayatılan Ahlak'a göre yaşayıp yaşamadığınız bilemem lakin bugün oluşturduğunuz Ahlaki yapınız, içinde bulunduğunuz topluma göre şekillenmiştir, bu kesindir... Elbette ki sizin ahlaki yapınız, içinde bulunduğunuz toplumdan öğrendiklerinize göre şekillendi. Türk Toplumunda yaşayıp, Japon Ahlakı ile yetişecek değilsiniz heralde...

 

İşte asıl mesela Ahlak Anlayışını sorgulamaktır...

 

Sayın Didem,

Sanıyorum ki siz benim Ahlak Gelişimi ile ilgili yazımı okumadınız...

 

Umarım daha iyi anlaşılır konu, okuyunuz...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Bosig nasil kendi dinimizi dogustan edindigimiz gibi Ahlak olayinida dogmadan ediniyoruz....

Icinde bulundugumuzun toplumun ahlak kurallarini benimsiyoruz...

Ve nasil din degistirme yada karsi gelme hakkimiz varsa Toplumsal Ahlagi benimsemek gibi bir zorunlulugumuzda yokdur..

Benim bahsettigim Bireysel Ahlak budur Sayin Didem bilmem benimle ayni fikirde mi?Ancak benim kisacasi fikirim bu kadar...

 

not:Lutfen cevabinizi cok uzun tutmayin!!!

 

Sevgili La_Bohéme...

Sanki "Toplumsal Ahlak"ı "Tamamen Kötü" bir şeymiş gibi lanse ediyorsun...

Oysa "Toplumsal Ahlak" aynı toplumun bireylerini bir arada tutan ve belli çerçevelere sahip bir olgudur.

"Toplumsal Ahlak"ı asla ve asla soyutlayamazsınız.

Toplumların "Yazılı" kanunları olduğu gibi "Yazısız" kanunları da vardır...

Bakın,

Ben burada "Töre Cinayetleri"ne neden olan çağdışı gelenekleri kastetmiyorum.

Bir tek Ahlak değil ki sizin doğuştan kabul ettiğiniz şeyler.

Dilinizden tutun öğrendiğiniz her şeyi zaten dışarıdan, toplumdan öğreniyorsunuz.

Niye onları yadsımıyorsunuz?

"Yav bu dili ben istemeden öğrendim, konuşmayayım!" diyor musunuz? Hayır...

Niye?

Çünkü iletişim içinde bulunduğunuz toplumda o toplumdan öğrendiğiniz Dile ihtiyacınız var.

Yine o toplumla iletişimi için, o toplumun Kültürünü ve Ahlaki yapısını bilmeye ve en azında anlamış olmaya ihtiyacınız vardır.

Mesela, herkesin içinde yellenemezsiniz...

Ya da, Çoraplarınızı çıkaramazsınız bir otobüste...

Veya hut Türk Toplumunda, kendinizden büyük bir insana saygısızlık yapamazsınız, bağırıp çağıramazsınız...

Ya da ne bileyim işte, milletin içinde bağıra çağıra şarkı türkü söyleyemezsiniz...

Küfürlü konuşmanız Ahlaki bir davranış değildir mesela...

 

Bakın,

Kısaca yine özetlemek istiyorum Toplumsal Ahlakı:

Nasıl ki Diliniz sizin içinde bulunduğunuz toplum ile iltetişiminizi sağlayan bir aygıt ise,

Toplumsal Ahlak'ta sizin o toplumla iletişiminizi sağlayan en temel aygıttır...

 

Kendinizi bundan soyutlayamazsınız...

Eğer soyutlamak niyetindeyseniz, her hangibir toplu ulaşım aracında ayak parmaklarını kaşıyan bir insan olma ihtimaliniz yüksektir...

Ha eğer zaten böyle bir şeyi yapmayı içinde bulunduğunuz ortama yakıştıramıyorsanız, her ne kadar reddetsenizde "Toplumsal Ahlakı" benimsemişsiniz demektir...

 

Ya da şöyle örnek vereyim yine...

Mesela Araplarda, yemekten sonra geğirmemek "Yemeği Beğenmediğiniz" anlamına gelir ve neredeyse hakaret anlamındadır.

Her toplumun bu şekilde farklı kabulleri var...

Mesela siz bir mağazaya öğle tatilinde gitseniz, hemencecik sorumlu kişi gelir sizinle ilgilenir hemde öğle yemeğini bırakarak... Değil mi?

Ancak Kıbrıslı Türkler, Öğle Tatilinde acil olarak iki dakikalık alışveriş yapacak dahi olsanız size şu cevabı verirler "Siesta!".

 

Budur kastettiğim...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Tengeriin boşig, demek ki ben biraz zor anlıyorum...Olamaz mı?? lütfen sizde bu kadar kızmayın bana..Benim niyetim ne sizinle atışmak ne de açmış olduğunuz konuyu başka yerlere çekmek.. Ben sanırım bugün biraz fazla alınganım ama olsun, olur böyle günler..sonra geçerler...

 

Herneyse..

Size ahlakın kaynağıyla ilgili çok sevdiğim bir filozof olan Schopenhauer'un Ahlak Felsefesi kitabi hakkinda cahit tanyol'un yorumunu buraya aynen alıyorum...

 

--------------------------------------------------------------------------

 

 

 

Her devrin bir lider değeri vardır. Bu değer bütün değerleri etkisi altına alır. Ortaçağda lider değer dindi. Sosyal, politik, ekonomik ve kültürel değerler onun etkisi altında idi. Ahlak doğal olarak dinin etki alanında ve onun bir niteliği gibi kabul ediliyordu. Yeniçağ'la beraber öncü değer bilim ve teknik oldu.

 

Günümüzde bilgi kavramı çağa damgasını vurdu. Bilim ve teknik özü itibariyle laik bir niteliğe sahiptir. Ahlakın da dinin tekelinden çıkarak laik bir nitelik kazanması zorunludur.

 

Gerçekten dinle ahlak arasındaki bağlantı zorunlu mudur? Bunu anlamak için ahlaktaki otoritenin kaynağına bakmak gerek. Dinsel ahlakta otorite Tanrı'dır ve dinler ahlak için gelmiştir. Gerçekten ise, ahlakın arkasında toplumun yaygın otoritesi bulunmaktadır.

 

Schopenhauer ise, bu yapıtında, dinle ahlak arasında ilişki şöyle dursun, dinin ahlaksızlığa yataklık ettiğini ileri sürmektedir. Ona göre insan, yaratıkların en ahlaksısı ve en bencilidir. Her şeyi kendisi için isteyen bu bencil canavarı dizginleyerek ve onda ahlaki duyguları uyandıracak tek güdü/motif "acıma" ve "merhamet"tir.

 

Türkiye gündeminde "Din" ve "Ahlak" bir ve aynı şeymiş gibi öğretim ve eğitim programlarında ve anayasamızda yer almaktadır. Bu açıdan Schopenhauer'ın ahlak felsefesi okuyucuları derin derin düşündürecektir.

 

----------------------

 

Bu yazıyı buraya almamın sebebi hem sizin sorunuza " umarım" cevap olması ve de kendi görüşümü yansıtması adınadır..

 

Bugün toplumdaki ahlak değerlerinin kaynağı hala daha dindir..Ve evet günümüzde okullarda din ve ahlak bilgisi dersi okutularak çocukluk çağından itibaren din ve ahlakın parallelliği işleniyor beyinlere...Ne kadar dininize bağlısınız o kadar da ahlaklısınız..

Günümüzde bize ters gelen tarafları da bir takım bahanelerle bertaraf ediyoruz toplumca..

Örneğin bir erkek birden fazla eş alabilir..Günümüzde bu şehir hayatında yok..Ama bahanemiz hazır nasıl olsa, o zamanlar ki arabistanın sosyal durumu...değil mi??

Bu kitap evrenselse ve her zamanın kitabıysa eğer, birincisi arabistandan bize ne?? bu kitap hepimize inmedi mi??

İkincisi ise her zamanın kitabıysa bu kitap yıldan yıla değişemez herhalde....Ne yazılmışsa odur..

 

Bakın, ben burda dini tartışacak değilim, o ayrı bir konu...

Benim demek istediğim bugün toplumumuzun( türk toplumu tabiki, japonyayla ne ilgimiz var, değil mi??) ahlaka bakış açısı böyledir, benim gördüğüm...Ne kadar din var, o kadar da ahlak var..

 

Bu arada ben bir cevap yazmıştım ama yolluyorum diye sildim yanlışlıkla...O yüzden sevgili la_bohéme'in cevabını da okudum..

 

"Ve nasil din degistirme yada karsi gelme hakkimiz varsa Toplumsal Ahlagi benimsemek gibi bir zorunlulugumuzda yokdur.."

demiş..

aynen katılıyorum...

 

sevgiler..

 

NOT: umarım bu sefer olmuştur... :sweatingbullets:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Iyide siz heralde bireysel ahlak diyince bunlarin mi yapilcagini kafanizda hayal ettiniz?

Sen isine geldigi gibisini aliyorsun...Adam ahlak disi diye kizini evlenmeden cocuk dogurdu diye olduruyor,sokaga atiyor...Ben bu ahlagin neresini benimseyim...Toplumsal ahlak kisinin icinde yasadigi toplumla dogrudan iliskilidir....Kisi davranislarini buna gore yonlendirir....

 

E sende "Toplumsal Ahlak" deyince "Töre" ile karıştırıyosun ama?

Ben buna bişey diyor muyum? :D

 

Her neyse,

Sağlam sorular sormuşsun..

O zaman "Ahlak"ın içinde "Töre"yi de ele almamız gerekecek değil mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Tengeriin Boşig,

siz beni görmezden geldiniz ama ben "töre"m gereği düşündüğümü söylemek durumundayım...

 

Konunun başlangıç noktası "Ahlak'ın kaynağı nedir?" sorusuydu..Zaten ahlak kavramı kaynağı göstermektedir.

Töre ise bireyin ahlaktan kendi seviyesine göre anlayıp uyguladığı anlayış ve düşünce sistemidir.

Ben bundan önce ahlak kavramının türk dil kurumunca çıkarılan türkçe sözlükten bakarak anlamını yazmıştım..

Şimdi ahlak kavramından kendi anladığımı söyleyeceğim..

Eğer kişi olmazsa ahlak ortaya çıkmaz, sebebi ise kişi dünya üzerinden kalkarsa ahlak sistemi diye birşey kalmaz..

Bireysel olarak aynı inançta ve fikirde olanlar ( yaklaşık) bir araya gelirler ve anlaşabilecekleri ve rahat yaşayabilecekleri,

iletişim kurabilecekleri bir ortam yaratırlar..ve bu da benim anlayışıma göre töredir.

Ortaya çıkan sonuç, bireylerin kendilerine göre yaptıkları kabullerdir..

bu durumda ahlakın çıkış kaynağı, insanın temel kabulleridir..

 

sevgiler

 

NOT:

sevgili Tengeriin boşig,

bu cevabı siz bana karşılık verin diye yazmadım..

Ve bakın, güzel de bir örnek oldu..

Siz beni görmediniz ama ben törem gereği sizin açtığınız başlığa bildiğimi yazdım..

Buradan da anlaşılıyor ki, kavramlara birbirine yakın değerler verilmedikçe ortak töre de buluşmak mümkün olmuyor..

 

" KOYUN KURT İLE GEZERDİ, FİKİR BAŞKA BAŞKA OLMASA"

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

NOT:

sevgili Tengeriin boşig,

bu cevabı siz bana karşılık verin diye yazmadım..

Ve bakın, güzel de bir örnek oldu..

Siz beni görmediniz ama ben törem gereği sizin açtığınız başlığa bildiğimi yazdım..

Buradan da anlaşılıyor ki, kavramlara birbirine yakın değerler verilmedikçe ortak töre de buluşmak mümkün olmuyor..

 

" KOYUN KURT İLE GEZERDİ, FİKİR BAŞKA BAŞKA OLMASA"

 

Sayın Didem...

Bende Töre gereği cevap vermek zorundayım...

 

Konunun başlangıç noktası "Ahlak'ın kaynağı nedir?" sorusuydu..Zaten ahlak kavramı kaynağı göstermektedir.

Töre ise bireyin ahlaktan kendi seviyesine göre anlayıp uyguladığı anlayış ve düşünce sistemidir.

Bu tanımınızdan "Ahlak"ın zaten var olduğu anlamı ortaya çıkıyor...

Ahlak insanların ortak ürünüdür.

 

Eğer kişi olmazsa ahlak ortaya çıkmaz, sebebi ise kişi dünya üzerinden kalkarsa ahlak sistemi diye birşey kalmaz..

Bireysel olarak aynı inançta ve fikirde olanlar ( yaklaşık) bir araya gelirler ve anlaşabilecekleri ve rahat yaşayabilecekleri,

iletişim kurabilecekleri bir ortam yaratırlar..ve bu da benim anlayışıma göre töredir.

Bu tanımınıza katılıyorum...

Ama Töre biraz daha kalıplaşmış bir yapı ve Ahlak'ın bünyesinde bulunuyor sanırım.

Ahlak daha üst düzeyde yani, kapsıyor.

 

Ortaya çıkan sonuç, bireylerin kendilerine göre yaptıkları kabullerdir..

bu durumda ahlakın çıkış kaynağı, insanın temel kabulleridir..

İnsan gelişim dönemlerinde "Ergen" iken, mutlaka ve mutlaka Toplumun genel ahlaki kabullerini eleştirir ve bu dönemde kendisine ait bir dünya ve ahlaki yapı oluşturur.

Ancak bu en fazla 21 yaşına kadar sürmektedir, çünkü artık kimlik oturmakta ve kişi topluma ayak uydurabilir hale gelmekte, iletişimini nasıl kuracağını bilebilmekte, toplumun ve kendisinin farkına varmaktadır.

Kısaca "Bireysel Ahlak" tanımlamasına uyan tanım en fazla bu dönemi kapsamaktadır ve "Ergenliğin" "Ben merkezci" anlayışından kaynaklanmaktadır.

Doğal gelişim içersinde ileride Toplumsal Ahlak kavranmaktadır, ki kavranmaması eksikliktir, rahatsızlıktır.

Ancak yine söylüyorum: Bir takım cezai sonuçları olan, katı ve çağdışı Töre ve Geleneklerden bahsetmiyorum "Toplumsal Ahlak" derken...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ahlak bir butun olarak ele alinmalidir....

Bir parca iyi bir parca kotu alayim olmaz...

Ben bireyzsel ahlaktan bahsedince Dedemin yaninda yan gelip yatcam demiyorum,yada onlarin yaninda sevgilimi opcemde degil B)

Toplumsal Ahlak insanlara zorla benimsetildigi icin bunu iclerine atmis olanlarda bir sekilde karsi cikim gozlenir...

Bakin kizini kardesini oldurenler Tore'den diyoruz dimi?

Ama Tore nereden geliyor?Ahlak Kurallarindan gelmiyor mu?

 

Tamam, bak bu konuda haklısın.

Ama "Kötü" şeyler var diye tüm Toplumsal Ahlak kurallarını reddemeyiz.

Kötü olanları benimsememene kimse bir şey diyemez.

Ama toplumla olan uyumun için gerekli olan şey yine Ahlak kurallarıdır.

 

"Iyi" "Kotu" nereden geliyor....

"Etek giymek istiyorsan,buyuklerinin yaninda duzgun oturmalisin"

"Baskalarinin yaninda soz istemeden konusmamalisin."

"Okulda ogretmenine itaat etmelisin"

"Kizlar her zaman ailesini dinlemeli,hava kararmadan evde olucaksin ama o abi,O ERKEK....o olmasa da olur"

"Bir kiz evlenmeden evini ayiramaz ama abin yapar,o erkektir kiz arkadaslari vardir"

"Kiz arkadaslarinin ailesi yok mu peki?"

"Sen orasina karisma"

"Aslan oglumun kiz arkadasi varmis"

"Benim kizim yapmaz ole kotu seyler"

Bakin butun bu maddeler iyi ve kotuyu bir birinden ayiriyor...Ben en basit diyaloglar halinde yazdim aslinda dusunulse bu maddeler cok artar...Hayatimdan aklima gelen yerler...

 

Simdi size sorum Ahlak Kurallarinda esitlik var mi?

Cevabiniz Yoksa ozaman benim bireysel Ahlagi hakli bulmamdan niye sikayetciniz...

 

Hımm...

Iııııı...

Şeyyy...

Ehem ehem, kem küm...

 

Tamam, Ahlak Kuralları'nda "Eşitsizlik" var...

Olmaması ve giderilmesi gerekli...

 

Ancak şu da doğru değil:

Mesela, erkekler için Meşru ve Haklı görünen ama aslında yanlış olan bir davranışında bir "Kız" tarafında yapılacak olması ne kadar "Ahlaki" olur.

Mesela en basitinden;

Bizim toplumda erkeklerin bir tanımlaması vardır:

"Evlenilecek Kız" ve "Eğlenilecek Kız"...

 

Elbette ki çok yanlış bir düşünce, olumsuz...

Lakin erkekler böyle düşünüyor diye

"Ya bu ahlak kurallarında eştsizlik var, giderelim;

Eğlenilecek erkek var, Evlenilecek erkek var diye düşünelim"

Demek doğru mudur?

 

Eşitsizliklerin giderilmesi gerekir tabi...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Zaten benimsemedigim icin bireyselligi savunuyorum....Ama toplumsal ahlagin iyi yonleri zaten benim bireyselligimde mevcuttur..

 

Ya, tamam kötü sonuçlar doğuran Toplumsal Kabuller var. Buna bir şey demiyorum.

Lakin bütün bir Toplumsal Ahlakı reddemeyiz.

Tek başımıza yaşamıyoruz.

Diğer bir insanla iletişim kurduğumuz an Toplumsallaşıyoruz.

Sınırlar çizmek zorunda kalıyoruz.

Bu da Toplumsal Ahlakı zorunlu kılıyor.

 

Toplumsal Ahlakın bu iyi yönleri sende mevcutsa, daha ne diyebilirim ki?

Ama sonuçta Bireysel değil yani dediğin kadar...

 

Sey!!Aslinda bunu yapan kizlarda var...

Yani en basiti kizlar gundelik iliskilerinde erkegin zekasina yada isine fazla onem vermezler ancak is ciddiye binince evlenicek tarza gecerler....

Ne bileyim...

Ben bu "Evlenilecek" ve "Eğlenilecek" ayrımına karşıyım.

İnsanları kullanmak gibi geliyor bana...

İnsanlar eşya değil...

 

Benim soruya cevap alamadim sanirsam heralde galiba?Arada kaynamasin ama di'mi?

Sen var yaaa...

Görürsün...

Cevaplayayım o zaman ama net bi cevap olur mu bilmiyorum...

 

Bak, Bireysel Ahlak oluşturmanda o söylediğin açılardan haklısın tamam mı?

Yani toplumun genel ahlaki kabullerindeki kötü ve olumsuz olan kısımları reddetmişsin ve belki de daha ideal bir yapı oluşturmaya çalışmışsın.

Ama kabul etmememin nedeni, bunu bir tek senin böyle düşünüyor olman toplumda. Yani bundan senin düşündüğün şeyleri düşünmediğim anlamını çıkarma.

Diğer insanlar senin gibi düşünmediği için toplumla aranda kopukluk olabilir.

Hatta uçurumlar açılabilir.

En güzel toplum ahlakının, kendi oluşturduğumuz kabuller ile bir anlaşmasını sağlamak...

Yoksa ya yalnız kalırız ya da o kötü yönlerini beğenmediğimiz ahlaki yapılara karışırız...

 

Ama sen zaten yukarıda özetlemişsin:

Ama toplumsal ahlagin iyi yonleri zaten benim bireyselligimde mevcuttur.. :clover:

 

- - - - - - - - - - - - - - - - - -

- - - - - - - - - - - - - - - - -

Ayrıca çok teessüf ederim sana...

Anladın sen onu... -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Isde yine yanlis kelime "Zorunlu kilmak"

Ben kendimi hic bir seye zorunlu hissetmiyorum....

Bakin Eger benim icin daha ben dogmadan karar verilmis ve toplumuda icine aldigini dusunen genelde absurd olan kurallar eger benim hayatima kotu yon verecekse,ben bu kurallari kesinlikle benimsemem....Niye benimseyim ki,benimsemem icin bana tek mantikli neden goster....

Ya bak,

Bulunduğun toplumda yaşayabilmek için, o toplumun ortak paydalarını benimsemek durumundasın.

"Zorunda Olmak" sana "Kötü" bir anlam ifade edebilir ancak mesela çağdaş toplumlarda "Yasal Düzenlemeler"de "Zorunlu"dur... Senin haklarının, öz haklarının korunması için, "Diğer İnsanların" kabullerine dayalı "Yasalar"da "Zorunludur". Buna biz "Anayasal Sistem" diyoruz. Bu "Zorunluluk" kötü müdür?

Genel Ahlaki Kurallar'da böyle bir zorunluluk arzeder. Bu yüzdendir ki, insanlar sana, senin istemediğin şekilde yaklaşamazlar. Mesela yolda giderken laf atamazlar, atarlarsa ayıplanırlar. Ya da bir erkek, özgürlüğü var diye yolda çırıl çıplak dolaşamaz. Belki erkekler ya da bazı kadınlar bundan rahatsız olmayacak olsa bile yapamaz... Ve yahut kimse, topluma açık yerde küfürlü konuşamaz, konuşmamalı... Yani bunun gibi kurallar elbette ki zorunludur ve gereklidir. Çünkü insanların birbirlerine olan yaklaşımlarındaki sınırlarını bilemeyiz ve bunu genel kabuller vasıtası ile ancak kestirebiliriz.

 

Ben davranisimi biliyorum,nasil hareket edecegimide biliyorum,gerisi yani kadin erkek iliskilerini erkege gore yonlendiren bu kurallari Katiyen kabul de etmem....

E bu açıdan bir şey söylemiyorum zaten.

Bu konuda çok haklısın, daha ne diyeyim...

İyileştirilmesi gereken, kötü kabuller elbette var ve bunları çok güzel yansıttın zaten...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili arkadaşlar...

Ne yazıkki bugun toplumda ahlak değerleri dağıldıkça ahlakçıların sayısı hızla artar hale geldi...

Nedense bu ahlakçıların büyük bir bölümü ahlak açısından sorunlu kimselerdir bana göre,

nedeni ise çoğunun ahlakla ilgisi ahlak ticareti açısındandır.

Günümüzde ahlaki çöküşün en büyük belirtisi şudur:

Maalasef yaygın ahlaksızlığa karşın ahlakın temel kavramlarıyla konuşmak bir ustalık hatta bir alışkanlık olmuştur...

Her türlü şarkıların sözlerini bile sözde ahlaki kaygılarla değiştirirler,

Nedense bugün bizde olduğu gibi. “Rakı parası” demek ayıptır, onun yerine ne demekse “sıla parası” demek uygun olur, “sarılıp yatmak” aman Allah ne ********* şeydir, onun yerine “salınıp gezmek” desek yanlış mı olur…

Amaa pekçok kişinin ahlak düşkünü olduğu yerde insanların birbirlerinin yüzüne baka baka ahlak sözleri etmeleri çokça acı da olsa biraz da eğlencelidir...

Ben çok eğleniyorum inanın...

Sevgiyle kalın.. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili arkadaşlar...

Ne yazıkki bugun toplumda ahlak değerleri dağıldıkça ahlakçıların sayısı hızla artar hale geldi...

Nedense bu ahlakçıların büyük bir bölümü ahlak açısından sorunlu kimselerdir bana göre,

nedeni ise çoğunun ahlakla ilgisi ahlak ticareti açısındandır.

Günümüzde ahlaki çöküşün en büyük belirtisi şudur:

Maalasef yaygın ahlaksızlığa karşın ahlakın temel kavramlarıyla konuşmak bir ustalık hatta bir alışkanlık olmuştur...

Her türlü şarkıların sözlerini bile sözde ahlaki kaygılarla değiştirirler,

Nedense bugün bizde olduğu gibi. “Rakı parası” demek ayıptır, onun yerine ne demekse “sıla parası” demek uygun olur, “sarılıp yatmak” aman Allah ne ********* şeydir, onun yerine “salınıp gezmek” desek yanlış mı olur…

Amaa pekçok kişinin ahlak düşkünü olduğu yerde insanların birbirlerinin yüzüne baka baka ahlak sözleri etmeleri çokça acı da olsa biraz da eğlencelidir...

Ben çok eğleniyorum inanın...

Sevgiyle kalın.. :)

 

 

Sayın Dipnot,

Hak vermemek elde değil...

 

Üniversitede iken yaşadığım bir iki olayı anlatacağım, deyişinizle örtüşüyor...

 

Bir guruba dahil sınıf arkadaşlarımız vardı.

Ve bunlar, Ramazan ayında oruç tutmayan kimseleri rahatsız eden kimselerdi.

Bu tavırları tabii ki bizi de rahatsız ederdi hatta çatışırdık.

Neyse, bir gün tuvaletteyken, lavaboda iki üç kişinin konuşutğunu duyuyoruz:

"-Lan oğlum, kapıda durun da reis görmesin!"

"-Hakkaten yaa... Dikkatedin lan!"

 

Bu konuşmayı yapan adamlar, İftardan önce tuvalette sigara içen ve henüz bir önceki gün oruç tutmuyor diye bir kaç öğrenciye çıkışmış bir kaç kimse...

 

Sonra yurtta, bir arkadaşım sevgilisiyle el ele tutuştu diye tekdir edilmişti.

Sağolsun onu tekdir eden Reis, sevgilisiyle sarma dolaştı...

Çünkü kendi namusundan son derece emin...

Başkası onun kadar namusuna sahip çıkamıyor ne yazık ki...

 

Beni de kenarı çektiler bir ara...

Otostopla okula gidiyordum ve durakta duran bir kız arkadaşıma selam vermiştim.

"Sen misin o selamı veren?"

Bu sefer beni bu nedenle kenarı çeken şahsına muhterem namuslu abimizin sevgilisi ile ortalıkta yaşadıklarını yazmıyorum bile...

Çünkü o yaşayabilir.

Çünkü o namusunu koruyabilir...

 

Komedi...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Dipnot,

Hak vermemek elde değil...

 

Üniversitede iken yaşadığım bir iki olayı anlatacağım, deyişinizle örtüşüyor...

 

Bir guruba dahil sınıf arkadaşlarımız vardı.

Ve bunlar, Ramazan ayında oruç tutmayan kimseleri rahatsız eden kimselerdi.

Bu tavırları tabii ki bizi de rahatsız ederdi hatta çatışırdık.

Neyse, bir gün tuvaletteyken, lavaboda iki üç kişinin konuşutğunu duyuyoruz:

"-Lan oğlum, kapıda durun da reis görmesin!"

"-Hakkaten yaa... Dikkatedin lan!"

 

Bu konuşmayı yapan adamlar, İftardan önce tuvalette sigara içen ve henüz bir önceki gün oruç tutmuyor diye bir kaç öğrenciye çıkışmış bir kaç kimse...

 

Sonra yurtta, bir arkadaşım sevgilisiyle el ele tutuştu diye tekdir edilmişti.

Sağolsun onu tekdir eden Reis, sevgilisiyle sarma dolaştı...

Çünkü kendi namusundan son derece emin...

Başkası onun kadar namusuna sahip çıkamıyor ne yazık ki...

 

Beni de kenarı çektiler bir ara...

Otostopla okula gidiyordum ve durakta duran bir kız arkadaşıma selam vermiştim.

"Sen misin o selamı veren?"

Bu sefer beni bu nedenle kenarı çeken şahsına muhterem namuslu abimizin sevgilisi ile ortalıkta yaşadıklarını yazmıyorum bile...

Çünkü o yaşayabilir.

Çünkü o namusunu koruyabilir...

 

Komedi...

 

Demekki burada su sonuç çıkıyor sevgili tongariin...

Yani bir şekli ile çevresel etkilerin de psikolajik baskısıyla arada ahlaksızlıklara ahlak kılıfları giydirilir.

Biri;“Herkes vergisini tam verse ben de veririm, ama herkes vergisini tam ödemezken benim vergimi kuruşu kuruşuna ödemem adaletsizlik değil mi?” der...

Bir diğerinin ise daha başka bir görüşü vardır: “Vergi oranları bu kadar yüksek olmasa vergimizi ince ince hesaplayıp vermez miydik!”

Ötelerden bir başkası ise daha da akıllıdır, bu yüzden “Bizden iyi üretim bekliyorsanız bizim vergi diye bir sorunumuz olmamalıdır” diye kestirip atabilir.

Sonuç olarak her meslek sahibi kendiyle ilgili olumsuz bir durumu öne sürerek kendi ahlak ölçülerini toplumda geçerli kılmaya çalışacaktır değilmi dostum...

Veya bilirsin işte rüşvetin bile gerekçeleri vardır.

“Üç çocukla kirada oturan adam sekiz yüz lirayla ne yapacaktı yani?”

Hatta hırsızlığın da gerekçeleri vardır.

Hatta hatta Fahişeliğin de gerekçeleri vardır.

Gerekçesiz kalan tek şey ahlak değerleridir.

Ne dersin...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Demekki burada su sonuç çıkıyor sevgili tongariin...

Yani bir şekli ile çevresel etkilerin de psikolajik baskısıyla arada ahlaksızlıklara ahlak kılıfları giydirilir.

Biri;“Herkes vergisini tam verse ben de veririm, ama herkes vergisini tam ödemezken benim vergimi kuruşu kuruşuna ödemem adaletsizlik değil mi?” der...

Bir diğerinin ise daha başka bir görüşü vardır: “Vergi oranları bu kadar yüksek olmasa vergimizi ince ince hesaplayıp vermez miydik!”

Ötelerden bir başkası ise daha da akıllıdır, bu yüzden “Bizden iyi üretim bekliyorsanız bizim vergi diye bir sorunumuz olmamalıdır” diye kestirip atabilir.

Sonuç olarak her meslek sahibi kendiyle ilgili olumsuz bir durumu öne sürerek kendi ahlak ölçülerini toplumda geçerli kılmaya çalışacaktır değilmi dostum...

Veya bilirsin işte rüşvetin bile gerekçeleri vardır.

“Üç çocukla kirada oturan adam sekiz yüz lirayla ne yapacaktı yani?”

Hatta hırsızlığın da gerekçeleri vardır.

Hatta hatta Fahişeliğin de gerekçeleri vardır.

Gerekçesiz kalan tek şey ahlak değerleridir.

Ne dersin...

 

Sayın Dipnot...

Belirttiğiniz açıdan bakarak söylüyorum:

"Haklı olmak zorunda mısınız?" -_-:D:clover:

 

Yine de şu var bence,

"Ahlak"ın en temel özelliği "Öz Saygı"dır.

Hem kendimize, hemde başkalarına...

 

Mesala Rüşvet'i, dediğiniz gibi meşrulaştıran insanlar var.

Lakin mesela benim babam zamanında üç kuruşla çalışırdı ve ben okula başkalarının takımları ve kitapları ile giderdim.

Yine de hiç bir gün hakkı olmadığı paraya ile eve gelmedi.

Zira çoğu zaman hakkı yendi.

Elbette ki ben babamı "Ahlak Abidesi" olarak göstermeye çalışmıyorum,

Lakin bu türlü insanlar çok var hayatta.

Onlara bakarsak eğer, Rüşvet gidi şeyler ne kadar meşrulaştırılmaya çalışılırsa çalışılsın herhangi bir felsefe ile,

Onu yapan insanların keşmekeşliği su götürmez bir gerçek olarak ortada kalacaktır.

 

Fahişelik'te meşrulaştırılabilir:

"Ben aç olmasam bunu yapar mıyım?"

Lakin görüyorum ki nice çaresiz insanvar yine de yapmıyorlar aynı şeyi.

Ha ben o kadınları potansiyel Ahlaksız ya da Sapık olarak görmüyorum kesinlikle lakin söylenenler sadece "Bahane" olmaktan öteye gidemiyor gibime geliyor.

 

Yine de itiraf etmeliyim ki,

İletinizin haklılığı, sanıyorum ki benim nitelememdeki haklılıklardan biraz daha gerçekçi gibi...

Ancak yine de "Ahlak"ın ne olduğu aslında bence göz önünde duruyor...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Dipnot...

Belirttiğiniz açıdan bakarak söylüyorum:

"Haklı olmak zorunda mısınız?" -_-:D:clover:

 

Yine de şu var bence,

"Ahlak"ın en temel özelliği "Öz Saygı"dır.

Hem kendimize, hemde başkalarına...

 

Mesala Rüşvet'i, dediğiniz gibi meşrulaştıran insanlar var.

Lakin mesela benim babam zamanında üç kuruşla çalışırdı ve ben okula başkalarının takımları ve kitapları ile giderdim.

Yine de hiç bir gün hakkı olmadığı paraya ile eve gelmedi.

Zira çoğu zaman hakkı yendi.

Elbette ki ben babamı "Ahlak Abidesi" olarak göstermeye çalışmıyorum,

Lakin bu türlü insanlar çok var hayatta.

Onlara bakarsak eğer, Rüşvet gidi şeyler ne kadar meşrulaştırılmaya çalışılırsa çalışılsın herhangi bir felsefe ile,

Onu yapan insanların keşmekeşliği su götürmez bir gerçek olarak ortada kalacaktır.

 

Fahişelik'te meşrulaştırılabilir:

"Ben aç olmasam bunu yapar mıyım?"

Lakin görüyorum ki nice çaresiz insanvar yine de yapmıyorlar aynı şeyi.

Ha ben o kadınları potansiyel Ahlaksız ya da Sapık olarak görmüyorum kesinlikle lakin söylenenler sadece "Bahane" olmaktan öteye gidemiyor gibime geliyor.

 

Yine de itiraf etmeliyim ki,

İletinizin haklılığı, sanıyorum ki benim nitelememdeki haklılıklardan biraz daha gerçekçi gibi...

Ancak yine de "Ahlak"ın ne olduğu aslında bence göz önünde duruyor...

 

Saygılarımla...

Teşekkür ediyor sevgi ve saygılarımı sunuyorum sevgili Tengeriin boşig...

Gerçekten herşeyi ile tartışılabilir bir konu olmasından ve performansınızı da takdire şayan buluyorum..

Konu ile ilgili son olarak şunları söyleyebiliriz belkide...

Maalasef ahlak değerlerinin bozulup dağılmaya yüz tuttuğu ya da bozulup dağılma sürecine çoktan girmiş olduğu toplumlarda ahlakdışı amaçlarda bir araya gelen insanlar çok tehlikeli çıkar toplulukları oluştururmaktadırlar...

Ve Türkiye de ki zemin son dönemlerde buna çok uygun yapıdadır..

Konuya gösterdiğiniz emek ve performans harika...

Öğritirken öğrenen olmak ise işin en güzel tarafı... :)

Sevgiyle kalın.. :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 5 ay sonra...

Her ne kadar ahlak toplumsal bir kavram olsa da, bireysel ahlakı da yok sayamayız. Aslında ahlak dediğimiz şey, iyi ve kötünün sınırlarının kesin çizgilerle belirlenmesidir. Konuya bu açıdan baktığımız zaman, toplumdan kopuk yaşayan birinin bile kendince ahlak kuralları geliştirebileceğini düşünebiliriz. Toplumdan kopuk yaşayan bir bireyin, yaptığı eylemlerden dolayı kendinde duyacağı suçluluk duygusu, kendince ahlak kuralları belirlemesine neden olabilir.

 

Bunu biraz açmak istiyorum.. Şöyle ki;

 

Yaşadığımız toplumdaki genel ahlak kurallarına baktığımız zaman, bunların büyük çoğunluğunun kişiler arasındaki eylemlere ilişkin olduğunu görebiliriz. İyi ya da kötü ayrımı yapabilmek için, bir referans eylemin yöneltildiği ikinci kişi olması gerekiyor. Bu ikinci kişi toplumdaki diğer bireyler, diğer canlılar, ya da kutsallık atfedilen soyut kavramlar da olabilir (tanrı gibi). Toplumdan kopuk yaşama, bireyin kendince ahlak kuralları geliştirmesine engel değildir. Neticede iyi ya da kötü ayrımı, insanlara özgü bir eylemdir ve bu ayrımın yapıldığı her ortamda ahlaktan bahsetmek mümkündür.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Her ne kadar ahlak toplumsal bir kavram olsa da, bireysel ahlakı da yok sayamayız. Aslında ahlak dediğimiz şey, iyi ve kötünün sınırlarının kesin çizgilerle belirlenmesidir. Konuya bu açıdan baktığımız zaman, toplumdan kopuk yaşayan birinin bile kendince ahlak kuralları geliştirebileceğini düşünebiliriz. Toplumdan kopuk yaşayan bir bireyin, yaptığı eylemlerden dolayı kendinde duyacağı suçluluk duygusu, kendince ahlak kuralları belirlemesine neden olabilir.

 

Bunu biraz açmak istiyorum.. Şöyle ki;

 

Yaşadığımız toplumdaki genel ahlak kurallarına baktığımız zaman, bunların büyük çoğunluğunun kişiler arasındaki eylemlere ilişkin olduğunu görebiliriz. İyi ya da kötü ayrımı yapabilmek için, bir referans eylemin yöneltildiği ikinci kişi olması gerekiyor. Bu ikinci kişi toplumdaki diğer bireyler, diğer canlılar, ya da kutsallık atfedilen soyut kavramlar da olabilir (tanrı gibi). Toplumdan kopuk yaşama, bireyin kendince ahlak kuralları geliştirmesine engel değildir. Neticede iyi ya da kötü ayrımı, insanlara özgü bir eylemdir ve bu ayrımın yapıldığı her ortamda ahlaktan bahsetmek mümkündür.

 

İşte Koyulaştırdığım iletiniz nedeni ile "Bireysel" yani "Toplumdan Kopuk" bir Ahlaki anlayışın olamayacağını düşünüyorum.

"Ahlak" İnsanlar arası etkileşimin bir sonucudur...

Gelenekselleştirilmiş bir örüntüsü vardır.

 

Temel anlamda bir "Bireysel Ahlak" anlayışı daha var ki bu bireylerin "Ergenlik" dönmelerinde ortaya çıkan

Ve "Var olan normlara karşı tepki" sonucunda bireyin, toplumun kabullerini değerlendirip

Kendi yargılarını oluşturması sonucu ortaya çıkar...

Ancak bu yine "Toplumdan Kopuk" bir anlayış sergilemez,

Çünkü kendi yargılarını yine topluma göre oluşturur.

Ve genelde "Ergenlik Dönemi"nden sonraki "Genç Yetişkinlik" döneminde

Bu "Ben" merkezci "Ahlak" anlayışı yerini "Topluma Uyum"a dayalı "Ahlaki Kabuller"e bırakır.

Çünkü birey, bir toplumda yaşadığının ve toplumun yenilenmekle ve ilerlemekle birlikte

Bireylerin toplumla,

Toplumunda bireyle uyum içinde olması gerektiği yargısına varır...

 

Söylemek istediğim şu ki:

İnsan "Toplumsal-Sosyal" bir varlıktır ve "Ahlak"ı meydana getiren en önemli öğe

bireyin bir toplumda yaşaması gerektiği gerçeğidir.

Toplumdan kopuk bir bireyin "İyi-Kötü" yargıları, başka bir insana yönelik olmadığı için

Tek başına ve toplumdan kopuk bir insan bu nedenle "Ahlaki Kural" oluşturamaz.

 

Dediğiniz gibi "Soyut Kavramlara (Tanrı'ya) nispeten oluşturalan "Ahlaki" kurallar bile

Eylemin bir ucunda "İnsanın" olması gerektiğini baz alır...

En azından bu normların kaynağı yine insanın kendisidir...

 

Ben "Toplumdan Kopuk olduğu halde Ahlaki Kurallar" oluşturabilmiş bir kimse örneğine rastlamadım açıkçası...

 

TDK "Ahlak"

 

Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları, aktöre, sağtöre:

 

MicroBeta Sözlük "Ahlak"

 

Bir toplum içinde kişilerin benimsedikleri, uymak zorunda bulundukları davranış biçimleri ve kuralları, aktöre, töre, °moral, °etik.

 

Belli bir toplumun belli bir döneminde bireysel ve toplumsal davranış kurallarını saptayan ve inceleyen bilim.

 

İyi nitelikler, güzel huylar.

 

Yine de,

Mesela bir insanın İnsandan başka canlı varlıklara karşı eylemlerinin "Ahlak" açısından ele alınması kafamı karıştırmaktadır Sayın Yam_yam...

 

Bu konuda fikir belirtirseniz sevinirim.

 

Çünkü şöyle ki;

Bildiğim kadarı ile Fransa'nın ormanlık bir bölgesinde hayvanlarla birlikte yaşamış bir çocuk bulunuyor.

Çocuk daha sonra eğitilmek isteniyor ancak bu pek mümkün olmuyor.

Ancak çocuk hakkında fikir yürütmek gerekirse,

Çocuk hayvanları öldürmenin "İyi" ya da "Kötü" olduğuna karşı bir yargı oluşturmuş olması olasıdır.

Çünkü hayvanları ailesi gibi görmüş olması pek doğaldır.

Bu da dediğiniz gibi Ahlaki Yargılar Oluşturabildiğini ortaya koymaktadır...

 

Yinede o çocuğu yönlendiren,

İnsanın yerini almış bir Canlı Varlıktan söz etmekte olduğumuzu unutmamak gerekir...

 

Cevabınızı merakla bekliyorum,

Açıkçası ben kesin bir yargı ortaya koyamadım...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.