Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Aldatmanın Psikolojisi...


Tengeriin boşig

Önerilen İletiler

Bazı psikologlara göre aldatma beyınde başlar,beyın bır alıcı gibidir,bir eş başka biri için önce hoşuma giti der ve beyne gıden mesaja enter demiş olur ve bılgısayar gibi beyne kayıdolur..ve bundan sonra beyın ıster istemez buna göre işleyecektir..Daha sonra bi mesaj atsam yada arasam ne olur düşüncesine geçilir ve aldatma beyınle böyle başlar.

Diğeri ise kişi evliliğe başlamadan evlenınce arada aldatırım ne olacak düşüncesı ile başlarsa buda aldatmaya alt yapı olacaktır..

Diğer bır unsurda evlilikten sıkıldım monoton oldu düşüncesidir,ama kişi hiç bunu düzeltmeye yönelik birşey yapmışmıdır ki,aslında sıkıldığı kendısıdır.Aynı eşle dıyaoğa geçse belki de çok şey çözülecektir..

 

Kişilerde yaygın olan seks dürtüsü de aldatmanın nedenidir.ama kişi beynını başka faliyetlere de yönlendirebilmeli,bu kişinin elindedir..

 

Sonuçta insan evliliği yada birlikteliği sonlandırmayı düşündüyse eşine ve çocuklarına zarar vermemek için güzelce ayrılabilir.

Yukarda saydığım sebebler aldatmayı haklı çıkarmaz,sadece aldatmanın kişisel bahaneleridir..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aldatmak her insanın aklından hayatının bir döneminde mutlaka geçer. Yani amacı aldatmak olmayabilir ama etkilendiği bir insanı düşünürken aldatmaya meyillenmiş olur. Bunu uygulamak yada uygulamamak elindedir. Eğer en başta kendisine saygı duyuyorsa bundan uzak durmak için elinden geleni yapar. Bana göre aldatan aslında en çok aldanandır. Bir insanı aldattığınızda ve bunu alışkanlık haline getirdiğinizde önce kendi kişiliğinizde çok şey kaybetmeye başlarsınız ve zamanla hiç bir düşünceye ve duyguya önem vermez olursunuz. Ki bu çok tehlikeli ve acınası bir durumdur.

 

Bedenen ve ruhen aldatma arasında çok büyük bir fark olduğunu düşünmüyorum. Aklında olan imkan bulduğunda birlikte olacağınsa yada farklılık olsun diye bedenini bir başkasının tasarrufuna bıraktığında aslında aldanan sen oluyorsun. Karşındakinin haberi olmamış oluyor. Elbette haberi olduğunda artık aldatılıyor olmayacak ama haberi olana kadar aldatan kişi psikolojik olarak daha çok yıpranacaktır. Yani en büyük zararı yine kendisine verecek.

 

Ortaya çıktıktan sonra aldatmış olduğuna pişman olsada (ki çoğunlukla böyle olur) bu kez karşısındakinin bakış açısında, kalbindeki yerinde, güven duygusunda büyük değişiklikler olacak. Ve kaybetmekten korkmaya başlayan (aldatan) bu kez çok daha fazla pişman olacak, daha çok yıpranacak, çareler ararken kaybettiği zamanla beraber düşünceleride kayba uğrayacaktır. Özetle aldatan en çok aldanandır. Aldatılan haberdar olmayan.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

ALDATMAK=AİT OLMAMA İSTEĞİ

AİT OLMAMA İSTEĞİ=BEYNİN KENDİNİ ŞARTLANDIRMASI

BEYNİN KENDİNİ ŞARTLANDIRMASI=SEVGİSİZLİK

 

en kısa böyle anlatabilirdim..'sevgisizlik'derken eğer bi adam(yada kadın) kendini anlayan birisini bulabilmişse, seviyor ve seviliyorsa aldatmaz.

aldatmak aslında psikolojik bir rahatsızlıktır da diyebiliriz.bir kere başladı mı ister istemez devamı gelir erken yada geç farketmez.

her şeyin sonucu gene sevgisizlik,büyüme şartları,aile ortamı,şımartılma yada tam tersi baskıcılıktan meydana geliyor.

aldatmanın temelini oluşturan bunlar..

eğer bütün bu nedenlerin farkındaysa bir kişi sorunumuz yok demektir fakat hala o olgunluğa erişemediyse yetinmeme arzusu(ait olmama isteği) daha birçok kez karşısına çıkacak demektir :excl:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 ay sonra...

Öncelikle bu yazımda aldatma konusunun doğruluğunu ya da yanlışlığını savunmayacağımı belirtmek istiyorum. Yalnızca bu eylemin insan doğasındaki yerini kendimce anlatmaya çalışacağım... Aldatmanın doğruluğu ya da yanlışlığı felsefenin içine girer, psikolojinin değil...

 

Pek çok insan "aldatma" konusuna önyargılarla yaklaşır.. Aldatmanın iki tarafı vardır; biri "ben", diğeri "o" ..

 

"Ben" tarafından başlarsak ;

 

Aldatma eylemi, her insanda potansiyel olarak saklıdır. Cinselliğin insanlar için fizyolojik bir ihtiyaç olması bir tarafa, bu konuda insanları diğer canlılardan ayıran bir konu daha vardır ; o da insanların cinsel birleşmeyi aynı zamanda zevk için de yapmalarıdır. Bu özellik canlılar aleminde çok sınırlı sayıda türe özgüdür. Diğer canlılar genelde bu eylemi yalnızca üreme içgüsü ile yaparlar. Bunu aslında bir başka fizyolojik ihtiyaç olan beslenmeye de benzetebiliriz. İnsanlar yaşayabilmek için beslenmek zorundadır. Ancak bu ihtiyaçlarını giderirlerken aynı zamanda "lezzet" duygusu ile bunu bir zevke de dönüştürürler. Bunu "her gün aynı yemek yenmez" türünden bir "klişe bahane" gibi algılayabilirsiniz. Ancak durum budur :

 

Beslenme fizyolojik bir ihtiyaçtır ve aynı zaman da zevk veren bir eylemdir. Cinsellik fizyolojik bir ihtiyaçtır ve aynı zamanda zevk veren bir eylemdir.

 

Elbette her gün makarna yiyerek fizyolojik ihtiyacınızı giderebilirsiniz. Ancak bu durum bir süre sonra "zevk" duygunuzu köreltecektir. Aynı şey cinsellik için de geçerlidir. Sürekli aynı partner ile yaşanan cinsellik fizyolojik ihtiyacınızı karşılayacak, ancak zevk duygusunu köreltecektir.

 

Bu noktada da şöyle bir durum çıkıyor karşımıza :

 

İnsan her gün makarna yiyor ise, ister istemez bir süre sonra ya başka yemeklere yönelecek, ya da bu isteği baskı altına alarak yediği şeyin kebap olduğunu düşünecektir. Aynı şeyi cinselliğe uygular isek, aynı partnerle girilen cinsel ilişki bir süre sonra zevk vermeyecek, bu durumda da insan ya başka partner arayacak, ya da partnerinin eylem esnasında x kişi olduğunu hayal edecektir.

 

Bu hemen herkes için geçerlidir. Ancak şöyle bir istisna olabilir ;

 

Yediği makarnanın kebap olduğunu düşünmek insana suçluluk duygusu ya da kötü bir şey yapıyormuş hissi uyandırmaz. Ancak cinsellikte suçluluk duygusu ile bu istek baskı altına alınabilir.

 

Sonuç olarak aldatma, insanın doğasından gelen bir istektir ve çeşitli sebeplerle baskı altına alınabilir. Ancak eylemsel değil de fikirsel (fantezi) aldatma çok daha yaygındır. Ben açıkçası bu oranın %80-85 ten fazla olduğunu düşünüyorum...

 

Devam edeceğim...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Öncelikle bu yazımda aldatma konusunun doğruluğunu ya da yanlışlığını savunmayacağımı belirtmek istiyorum. Yalnızca bu eylemin insan doğasındaki yerini kendimce anlatmaya çalışacağım... Aldatmanın doğruluğu ya da yanlışlığı felsefenin içine girer, psikolojinin değil...

 

Pek çok insan "aldatma" konusuna önyargılarla yaklaşır.. Aldatmanın iki tarafı vardır; biri "ben", diğeri "o" ..

 

"Ben" tarafından başlarsak ;

 

Aldatma eylemi, her insanda potansiyel olarak saklıdır. Cinselliğin insanlar için fizyolojik bir ihtiyaç olması bir tarafa, bu konuda insanları diğer canlılardan ayıran bir konu daha vardır ; o da insanların cinsel birleşmeyi aynı zamanda zevk için de yapmalarıdır. Bu özellik canlılar aleminde çok sınırlı sayıda türe özgüdür. Diğer canlılar genelde bu eylemi yalnızca üreme içgüsü ile yaparlar. Bunu aslında bir başka fizyolojik ihtiyaç olan beslenmeye de benzetebiliriz. İnsanlar yaşayabilmek için beslenmek zorundadır. Ancak bu ihtiyaçlarını giderirlerken aynı zamanda "lezzet" duygusu ile bunu bir zevke de dönüştürürler. Bunu "her gün aynı yemek yenmez" türünden bir "klişe bahane" gibi algılayabilirsiniz. Ancak durum budur :

 

Beslenme fizyolojik bir ihtiyaçtır ve aynı zaman da zevk veren bir eylemdir. Cinsellik fizyolojik bir ihtiyaçtır ve aynı zamanda zevk veren bir eylemdir.

 

Elbette her gün makarna yiyerek fizyolojik ihtiyacınızı giderebilirsiniz. Ancak bu durum bir süre sonra "zevk" duygunuzu köreltecektir. Aynı şey cinsellik için de geçerlidir. Sürekli aynı partner ile yaşanan cinsellik fizyolojik ihtiyacınızı karşılayacak, ancak zevk duygusunu köreltecektir.

 

Bu noktada da şöyle bir durum çıkıyor karşımıza :

 

İnsan her gün makarna yiyor ise, ister istemez bir süre sonra ya başka yemeklere yönelecek, ya da bu isteği baskı altına alarak yediği şeyin kebap olduğunu düşünecektir. Aynı şeyi cinselliğe uygular isek, aynı partnerle girilen cinsel ilişki bir süre sonra zevk vermeyecek, bu durumda da insan ya başka partner arayacak, ya da partnerinin eylem esnasında x kişi olduğunu hayal edecektir.

 

Bu hemen herkes için geçerlidir. Ancak şöyle bir istisna olabilir ;

 

Yediği makarnanın kebap olduğunu düşünmek insana suçluluk duygusu ya da kötü bir şey yapıyormuş hissi uyandırmaz. Ancak cinsellikte suçluluk duygusu ile bu istek baskı altına alınabilir.

 

Sonuç olarak aldatma, insanın doğasından gelen bir istektir ve çeşitli sebeplerle baskı altına alınabilir. Ancak eylemsel değil de fikirsel (fantezi) aldatma çok daha yaygındır. Ben açıkçası bu oranın %80-85 ten fazla olduğunu düşünüyorum...

 

Devam edeceğim...

 

Aldatmanın diğer bir tarafı da "o" dur. Yukarıda fikirsel aldatmanın %80-85 den fazla olduğunu düşündüğümü söylemiştim. Bunun nedenlerini de belirttim. Ancak partner için böyle bir durum en az aynı oranda insan tarafından kabullenilemez. Bunun nedeni de "kıskançlık" duygusudur. Bu duygunun şiddeti, genellikle kültürel yaşam içerisindeki kabullerle ve tabularla şekillenir.

 

Yukarıda "aldatma" yı insan doğası için bir paradoks olarak gördüğümü söylemiştim. Bunun nedeni de, insanın toplumsal bir canlı oluşudur. Toplumu oluşturan zincirler ailelerdir ve sağlam aile bağları sağlam bir toplumun temelini oluşturur. Ancak insan doğası gereği monogami (tek eşli) bir canlı değildir. Bu da insanı aldatma eylemine sevketmekte ve aile bağlarına zarar vermektedir.

 

İletimi sonladırmadan önce, yukarıda yazdıklarımla aldatma eyleminin doğruluğunu ya da yanlışlığını tartışmadığımı yinelemek istiyorum. Bunu herkes kendince değerlendirebilir. Ancak bu değerlendirmeyi yaparken yukarıda yazdıklarım da göz önüne alınmalıdır diye düşünüyorum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sayın yamyam'ın görüşlerine büyük bir ölçüde katılıyorum...

 

felsefe olarak ve sosyal davranış biçimleri olarak bakarsak durum değişiyor tabii.

ama biz burada psikolojik olarak ele aldığımıza göre ve polgaminin geçerliliği su götürmediğine göre;

kadın psikolojisi da bu tanımın içinde kalıyor olmalı...

 

peki kadının monogam kalmaya adeta zorlanmasının psikolojik kaynakları neler olabilir?

bu baskı sosyal açıdan mı gerekiyor? yada gerekli midir?

 

bu konuda düşüncelerizi bilmek isterdim...

 

sevgiler...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

peki kadının monogam kalmaya adeta zorlanmasının psikolojik kaynakları neler olabilir?

bu baskı sosyal açıdan mı gerekiyor? yada gerekli midir?

 

bu konuda düşüncelerizi bilmek isterdim...

 

sevgiler...

 

Aslında bu baskı yalnızca bayanlar için değil, erkekler için de sözkonusu. Aldatma eyleminin ortaya çıkması sonucu partnerin ortaya koyacağı olası tepki erkek için de bir baskı unsurudur. Ancak bu baskı, bayanların üzerindeki baskıya nazaran görece çok daha hafiftir. Bunun nedeni, içinde yaşanılan toplumun kabullerinden ve her iki cinsin toplum içinde farklı yerlere konmasından kaynaklanır. Toplum, aldatma eylemi için her iki cinse farklı tepkiler gösterir; gösterilen tepkinin şiddeti de, baskının şiddetiyle doğru orantılıdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Öncelikle bu yazımda aldatma konusunun doğruluğunu ya da yanlışlığını savunmayacağımı belirtmek istiyorum. Yalnızca bu eylemin insan doğasındaki yerini kendimce anlatmaya çalışacağım... Aldatmanın doğruluğu ya da yanlışlığı felsefenin içine girer, psikolojinin değil...

Sayın Yam_yam...

Bende burada aslında Aldatmanın doğruluğu ya da yanlışlığını tartışmak istemiyordum.

Psikolojik temellerini ele almak istiyordum...

 

Dediğiniz gibi Aldatmanın iki yönü vardır:

"Ben = Bireysel - Psikolojik"

ve

"O = Toplumsal - Felsefik"

 

"Ben" tarafından başlarsak ;

 

Aldatma eylemi, her insanda potansiyel olarak saklıdır. Cinselliğin insanlar için fizyolojik bir ihtiyaç olması bir tarafa, bu konuda insanları diğer canlılardan ayıran bir konu daha vardır ; o da insanların cinsel birleşmeyi aynı zamanda zevk için de yapmalarıdır. Bu özellik canlılar aleminde çok sınırlı sayıda türe özgüdür. Diğer canlılar genelde bu eylemi yalnızca üreme içgüsü ile yaparlar. Bunu aslında bir başka fizyolojik ihtiyaç olan beslenmeye de benzetebiliriz. İnsanlar yaşayabilmek için beslenmek zorundadır. Ancak bu ihtiyaçlarını giderirlerken aynı zamanda "lezzet" duygusu ile bunu bir zevke de dönüştürürler. Bunu "her gün aynı yemek yenmez" türünden bir "klişe bahane" gibi algılayabilirsiniz. Ancak durum budur :

 

Beslenme fizyolojik bir ihtiyaçtır ve aynı zaman da zevk veren bir eylemdir. Cinsellik fizyolojik bir ihtiyaçtır ve aynı zamanda zevk veren bir eylemdir.

 

Elbette her gün makarna yiyerek fizyolojik ihtiyacınızı giderebilirsiniz. Ancak bu durum bir süre sonra "zevk" duygunuzu köreltecektir. Aynı şey cinsellik için de geçerlidir. Sürekli aynı partner ile yaşanan cinsellik fizyolojik ihtiyacınızı karşılayacak, ancak zevk duygusunu köreltecektir.

 

Bu noktada da şöyle bir durum çıkıyor karşımıza :

 

İnsan her gün makarna yiyor ise, ister istemez bir süre sonra ya başka yemeklere yönelecek, ya da bu isteği baskı altına alarak yediği şeyin kebap olduğunu düşünecektir. Aynı şeyi cinselliğe uygular isek, aynı partnerle girilen cinsel ilişki bir süre sonra zevk vermeyecek, bu durumda da insan ya başka partner arayacak, ya da partnerinin eylem esnasında x kişi olduğunu hayal edecektir.

 

Bu hemen herkes için geçerlidir. Ancak şöyle bir istisna olabilir ;

 

Yediği makarnanın kebap olduğunu düşünmek insana suçluluk duygusu ya da kötü bir şey yapıyormuş hissi uyandırmaz. Ancak cinsellikte suçluluk duygusu ile bu istek baskı altına alınabilir.

 

Sonuç olarak aldatma, insanın doğasından gelen bir istektir ve çeşitli sebeplerle baskı altına alınabilir. Ancak eylemsel değil de fikirsel (fantezi) aldatma çok daha yaygındır. Ben açıkçası bu oranın %80-85 ten fazla olduğunu düşünüyorum...

 

Aldatma bu "Ben" yönü ile "Psikolojik" bir eylemdir.

Ve yaptığınız açıklamalar Felsefik değildir diye düşünüyorum.

Bunun üzerinden hareket edersek bir kaç tespitte bulunmak isterim.

 

Öncelikle "Cinsellik"i "Beslenme" ile benzeştirmişsiniz,

Lakin bu çok uygunsuz bir benzetmedir bence.

 

"Cinsellik" Beslenmeden farklı olarak ayrıca "Yaşam Güdüsü"dür.

Yani "Cinsellik" dediğimiz zaman sadece "Seks"i kastetmiyoruz aslında.

Yaşamın temelinde, Varoluşun ve Doğanın temelinde vardır.

Mesela bir bebeğin "Süt Emme"sindeki doyumundan aldığı zevk bile "Beslenme Doyumu" nedeni ile değil "Cinsellik Hazzına Doyum" şeklindedir.

Bebek bu dönemde "Oral Gelişim Dönemi"ndedir, Haz/Cinsel Doyum bölgesi ağızdır.

 

Daha sonra Anal Dönem gelir ve "Dışkılama" eylemi önem kazanır, Haz bölgesi Anal bölgedir.

 

Ergenlikte ise Cinsel Organları oluşumu ile Haz bölgesi buraya kayar.

 

Gördüğünüz gibi "Cinsellik-Yaşam Güdüsü"

"Haz bölgesi" olarak devamlı yer değiştirir ancak devamlı olarak hep vardır.,

Ancak Açlık sadece bedeniniz enerji kaybettiğinde ortaya çıkar.

Böylelikle "Cinsellik/Haz" bir "Amaç" değil, bir "Araç"tır... Beslenme ise "Amaç"tır.

"Beslenme"nin verdiği zevk ile "Cinselliğin verdiği zevk" benzerlik arzetmez.

 

Bir örnek:

Sigara içenlerde "Dudak Tiryakiliği" denen bir vaka vardır, bilirsiniz...

Bu bebeğin "Meme Emme" dönemi olan "Oral Dönem"in sağlıksız geçirilmesinden kaynaklanır mesela.

Ancak nedeni "Açlık" değil, Bebeğin "Oral Dönem"deki haz bölgesi olan ağızın-dudaklarının tatmin olacak şekilde meme emmemesinden kaynaklanır.

Gördüğünüz gibi "Açlık" değildir etkili olan; "Cinsellik"tir.

 

Mesela Cinsel İhtiyacını "Başarılı", "Olumlu" ve "Olağan" şekilde dizginleyen, bastırabilen insanlar bu ihtiyaçlarını çeşitli hobilere yönlendirmektedirler.

Dikkat ederseniz hiç bir hobisi ve yeteneği olmayan bir kimse ile

Vaktini geçirebileceği bir çok hobisi ve yeteneği olan bir kimsenin "Cinselliği" arasında çok fark vardır.

İkincisi genelde daha sağlıklı, sağlam ve olgun bir Cinsellik yaşamaktadır.

Diğeri ise cinsel ihtiyacını yönlendirebileceği yeteneklere ve hobilere sahip olmadığı için sağlıksız bir cinsellik eğilimi sergiler.

Dolayısıyla "Cinsellik"i gerekli şekilde dizginlerseniz

Sonuçta doğan şey "Estetik Kaygılar" olmaktadır.

Picasson'nun çizdiği kadın resimleri,

Leonardo'nun Mona Lisa'sı...

Ya da aklınıza gelebilecek Aşk Şiirleri...

Romeo ile Jüliet...

 

Bir insanı "Aç" bıraktığınızda bu yapıtları ortaya koyamaz...

Kaldı ki "Beslenme İhtiyacını Dizginleme" diye bir şey de söz konusu olamaz.

Acıkırsınız, yersiniz...

Tekrar acıkana kadar acıkacak olmanız aklınıza gelmez...

Cinsellik ise bilinç dışı etkenlerle devamlı hayatınızda etkindir.

 

Ya da mesela "Oruç"u ele alalım...

"Cinsel Hazza" karşı gösreteceğimiz Sabır ile

"Açlığa" karşı göstereceğimiz Sabır aynı sonucu mu verir?

Öyle ise "Oruç" gibi bir eylemin insanı "Erdem"e götüreceğini kabullenmeniz gerekmektedir...

 

Başka bir örnek vermek gerekirse:

Freud "Totem ve Tabu" adlı kitabında "Cinsel Tatminsizlik" yaşayan eşler hakkında şöyle bir psikanalitik tespitte bulunur:

 

"Kişiler üzerinde yapılan psikanalitik incelemelerinin bize gizli duygular hakkında öğrettiği bilgiler, bazı başka etkenler daha bulunduğunu gösterir. Evlilik hayatında kadının psiko-seksüel ihtiyaçlarının tatmin edilmediği hallerde, cinsel birleşmenin eksik bir şekilde sona ermesi, zevcenin cinsel heyecanlarını yşayışının monotonlaşması halinde daima bir tatminsizlik halinin meydana gelmesi tehlikesi vardır. Yaşlanmakta olan anne, çocuklarının hayatını yaşamak suretiyle kendini onlarla bir saymak, onların heyecanlarını kendi heyecanı yapmak suretiyle kendini bu tehlikeye karşı korur. Ana-Baba çocukları ile genç kalır, derler. Gerçekte Ana-Babanın en değerli psikolojik kazancı budur."

 

Kısaca:

Cinsel tatminsizlik ya da cinsel arzular farklı duygulara yönlendirilebiliyor ve o duygular geliştirilebiliyor.

Gerçi Açlığında bazı duyguları geliştirdiğine dair iddialar var ve "Oruç" konusu da bunu kapsamaktadır belki...

 

Ancak yine de ikisinin bir eşitlik sergileyebileceğini düşünmüyorum pek...

... ... ... ... ... ... ...

 

Söylediğim gibi "Cinsellik" bir ihtiyaçtan çok "Hayatın Kendisidir."

Amaç değil, var kalmak için bir araçtır.

Bu yüzden "Makarna" örneğiniz ile "Cinsellik" benzetmeniz bence yerinde değil.

Bir kimse çok sevdiği ve haftada en azından 4 gün yediği makarnayı

Ömrü boyunca, ancak farklı soslar kullanarak da bıkmadan yiyebilir; aynen benim gibi...

 

--------------------

 

Ayrıca Tek ve Çok Eşlilik konusuna da değinmek isterim:

 

İnsan'ın tek eşli mi yoksa çok eşli mi olduğu konusu "Kesinlik" kazanamamış bir yargıdır.

Çünkü ne yazık ki insan psikolojisine dair,

Hayvanları sınıflandırdığımız gibi kesin tespitler yapamıyoruz.

Çünkü "Akıl" ve "Bilinç" denen bir muamma karşısında kalıyoruz.

Bundan ziyade "Bilinç Altı" denen muamma da her türlü yargıyı alt üst edebiliyor.

Yine insanların "Kıskançlık" ve "Sevdiğini Paylaşamama" duyguları,

İşte bu "Tek Eşli" ve "Çok Eşli" yargılarını bir anda alt üst ediveriyor.

 

Eğer insan "Çok Eşli" ise niçin sevdiği eşini paylaşamıyor, kendisi de bu doğaya sahip olduğu halde?

Eğer "Tek Eşli" ise niçin başkasını arzuluyor?

İlkel toplumlar "Tek Eşli" midir, "Çok Eşli" mi? (ilkel tolumlar insan psikoojisinin en doğal halini sergiler)

Dinler çok eşliliği olumlu karşılamalarına rağmen, bu duruma maruz kalan kadınlar niçin hoşnutsuzluk yaşarlar?

"Aldatmak" insanların "Doğasında" var ise, insan "Aldatılmayı" niçin kabullenememektedir?

Ya da belki de "Aldatılmamak İsteği"dir insanın doğasında bulunan?

Çünkü kimsenin "Aldatılmayı" hoş karşılayabileceğini sanmıyorum...

"Aldatmak" ve "Aldatılmama İsteği" ya birlikte var ise insan doğasında?

Kişi sevdiğini paylaşabilir mi, kendisi başkaları ile birlikte olabiliyorken?

 

İşte bunlar insan psikolojisinin ne denli karmaşık ve çelişkili olduğuna dair sorgulamalardır benim için...

Ve Sonuçta bunlar kesin cevap veremeyeceğimiz sorular gibi duruyor...

 

Sonuçta insan için Tek Eşlilik ve Çok Eşlilik hakkında kesin bir yargıda bulunmamız imkansızdır.

Çünkü Tek Eşlilik ve Çok Eşlilik tamamen bireyin yaşantıları ve psikolojisi ile ilgilidir.

Psikanaliz tek tek bireylerin "Çok Eşliliği tercihinin" veya "Tek Eşliliği tercihinin" nedenlerini ortaya çıkarabilmektedir.

Ki ben Tek Eşlilik ya da Çok Eşliliğe bir "Tercih" meselesi olarak bakıyorum.

Çünkü insan "Tercih Yapabilme" yeteneğine sahip, bilinçli bir varlıktır.

 

... ... ... ... ...

 

Şuna da belki aşamadığım bir çelişki olarak değinmek isterim:

 

Kişisel olarak her ne kadar insanların eğiliminin "Tek Eşlilik" olduğunu düşünsemde

Kabul etmem gerekir ki, her birey hayalinde bir süre sonra farklı bir partner hayal ediyor olabilmektedir.

Yani bir kimse bir kimseyi severken, başkasından da hoşlanabileceği yargısını (istemsiz de olsa) kabul etmek durumunda kalıyorum.

Çünkü insan kendisini tatmin edebilecek her türlü hazza olumlu tepki vermeye meyillidir.

Bir kimseyi çok sevsenizde, başka bir kimseyi (sevmediğiniz halde) arzulayabilirsiniz.

İşte bu durumda "Aldatma Eylemi"ni gerçekleştirip gerçekleştirmemeniz durumu söz konusudur?

İşte bunun yargısı "Ahlak Felsefesi"nin konusuna girer,

Ki Sayın Yam_Yam sizin "Aldatmanın -O- Yönü" olarak tanımladığınız tarafı da budur bence...

Yani "Felsefik" tarafı...

 

Aldatmanın diğer bir tarafı da "o" dur. Yukarıda fikirsel aldatmanın %80-85 den fazla olduğunu düşündüğümü söylemiştim. Bunun nedenlerini de belirttim. Ancak partner için böyle bir durum en az aynı oranda insan tarafından kabullenilemez. Bunun nedeni de "kıskançlık" duygusudur. Bu duygunun şiddeti, genellikle kültürel yaşam içerisindeki kabullerle ve tabularla şekillenir.

 

Yukarıda "aldatma"yı insan doğası için bir paradoks olarak gördüğümü söylemiştim. Bunun nedeni de, insanın toplumsal bir canlı oluşudur. Toplumu oluşturan zincirler ailelerdir ve sağlam aile bağları sağlam bir toplumun temelini oluşturur. Ancak insan doğası gereği monogami (tek eşli) bir canlı değildir. Bu da insanı aldatma eylemine sevketmekte ve aile bağlarına zarar vermektedir.

 

İletimi sonladırmadan önce, yukarıda yazdıklarımla aldatma eyleminin doğruluğunu ya da yanlışlığını tartışmadığımı yinelemek istiyorum. Bunu herkes kendince değerlendirebilir. Ancak bu değerlendirmeyi yaparken yukarıda yazdıklarım da göz önüne alınmalıdır diye düşünüyorum...

 

İnsanın "Çok Eşli" mi yoksa "Tek Eşli"mi olduğu konusunda kesin bir fikir öne süremeyeceğimizi düşündüğümü söylemiştim.

Bence bu en sonunda bir "Tercih" meselesiymiş gibi duruyor.

 

"Kıskançlık" duygusunun "Tabu"larla şekillendiğini düşünmüyorum,

Aksine bu durumu etkileyen en önemli faktör yine kişinin psikolojik donanımıdır.

Sevgilisini aldatmayı normal olarak yapabilen bir kimse,

Kendi aldatılışını kaldıramayabilmekte ve kıskançlık krizine girebilmektedir.

Örnekleri gerçek hayatta mevcuttur.

 

Kız ya da Erkek olsun,

Hangi toplumda yaşadığı pek önemli değil...

Kendisi karşı cinsten başka bir kimseyi hayal ettiğinde haz duymaktadır,

Ancak sevgilisinin karşı cinsi hayal ettiğini öğrenmesi onda kırgınlık yaratabilmektedir...

 

Aynı toplumda ve hatta aynı ailede yaşayan kimselerde "Kıskançlık" tepkisinin şiddeti farklılıklar arzedebilmektedir.

Bunun temel nedeni;

"Partnere olan güven-güvensizlik"

"Kişinin kendisine olan güveni-güvensizliği"

"Kişinin yaşantıları ile birlikte psikolojik durumu" ve ancak

"Toplumsal kabulleri"dir...

 

Sonuç olarak şunu eklemek isterim ki:

-"Aldatma" eylemi, alışkanlık haline gelebilen bir eylemdir.

-Birey diğer insanlara ne denli "Cinsel Tatmin Aracı" olarak bakıyor ise Aldatmaya da o kadar yatkındır.

-Cinsel yaşamdaki çok eşlilik (ki ben buna kişisel düşüncem olarak -sıradanlık- diyorum), aile bağlarında, özellikle çocuklar ile olan ilişkilerde zayıflığa ve kopmalara neden olmaktadır... Çocuklar Annenin Babayı, Babanın Anneyi aldatmasını bir "Haksızlık" ve "Olumsuzluk" olarak algılamakta ve olumsuz tepki vermektedirler.

-Cinsellik "Aileye/Topluma" ve "Bireye/Bireylere" zarar verecek hal aldığı vakit ortada bir "Rahatsızlık" var demektir. (Bilindiği gibi bir kimseye psikolojik olarak -hasta- ya da -rahatsız- teşhisi konulabilmesi için bu öğelere olumsuz etkide bulunmaya başlamış olması gerekmektedir.)

Aslında bu baskı yalnızca bayanlar için değil, erkekler için de sözkonusu. Aldatma eyleminin ortaya çıkması sonucu partnerin ortaya koyacağı olası tepki erkek için de bir baskı unsurudur. Ancak bu baskı, bayanların üzerindeki baskıya nazaran görece çok daha hafiftir. Bunun nedeni, içinde yaşanılan toplumun kabullerinden ve her iki cinsin toplum içinde farklı yerlere konmasından kaynaklanır. Toplum, aldatma eylemi için her iki cinse farklı tepkiler gösterir; gösterilen tepkinin şiddeti de, baskının şiddetiyle doğru orantılıdır.

Bu konuda Toplumun etkisiz olduğunu söylemiyorum

Ancak "Toplum" tek başına etken değildir diye düşünüyorum...

 

ADSL kotam dolduğu ve internete fazla giremediğim için ne yazık ki okunmayacağını bile bile uzun bir cevap yazmak zorunda kaldım.

Eksiklerimin ve yanlışlarımın mutlaka olacağını ve olduğunu biliyorum.

Ve öyle ki bazı verileri yanlış ele almışta olabilirim.

Yapılacak eleştiriler bu eksikliklerin giderilmesinde olumlu katkı yapacaktır, eminim...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 yıl sonra...
İnsan her gün makarna yiyor ise, ister istemez bir süre sonra ya başka yemeklere yönelecek, ya da bu isteği baskı altına alarak yediği şeyin kebap olduğunu düşünecektir. Aynı şeyi cinselliğe uygular isek, aynı partnerle girilen cinsel ilişki bir süre sonra zevk vermeyecek, bu durumda da insan ya başka partner arayacak, ya da partnerinin eylem esnasında x kişi olduğunu hayal edecektir.

 

Bu hemen herkes için geçerlidir. Ancak şöyle bir istisna olabilir ;

 

Yediği makarnanın kebap olduğunu düşünmek insana suçluluk duygusu ya da kötü bir şey yapıyormuş hissi uyandırmaz. Ancak cinsellikte suçluluk duygusu ile bu istek baskı altına alınabilir.

 

Tabiki hergun insan makarnayi 'sade' yerse degisiklik ister kebapa bakar tavuga bakar. Yanliz kebabi yemeden once makarnasina tat verse belkide problem cikmadan biter. Makarnanin bir suru pisirme cesitleri vardir sonucta salatasindan tut yemegine kadar. Birde makarnanin yanina eklerse sosunu ve sebzesini eminim devam lezetle yenilir. Kebabi belki arada dusunur ama makarnadan vaz gecmez ;)

 

 

 

"Cinsellik" Beslenmeden farklı olarak ayrıca "Yaşam Güdüsü"dür.

Yani "Cinsellik" dediğimiz zaman sadece "Seks"i kastetmiyoruz aslında.

Yaşamın temelinde, Varoluşun ve Doğanın temelinde vardır.

Mesela bir bebeğin "Süt Emme"sindeki doyumundan aldığı zevk bile "Beslenme Doyumu" nedeni ile değil "Cinsellik Hazzına Doyum" şeklindedir.

Bebek bu dönemde "Oral Gelişim Dönemi"ndedir, Haz/Cinsel Doyum bölgesi ağızdır.

 

Daha sonra Anal Dönem gelir ve "Dışkılama" eylemi önem kazanır, Haz bölgesi Anal bölgedir.

 

 

Eğer insan "Çok Eşli" ise niçin sevdiği eşini paylaşamıyor, kendisi de bu doğaya sahip olduğu halde?

Eğer "Tek Eşli" ise niçin başkasını arzuluyor?

İlkel toplumlar "Tek Eşli" midir, "Çok Eşli" mi? (ilkel tolumlar insan psikoojisinin en doğal halini sergiler)

Dinler çok eşliliği olumlu karşılamalarına rağmen, bu duruma maruz kalan kadınlar niçin hoşnutsuzluk yaşarlar?

"Aldatmak" insanların "Doğasında" var ise, insan "Aldatılmayı" niçin kabullenememektedir?

Ya da belki de "Aldatılmamak İsteği"dir insanın doğasında bulunan?

Çünkü kimsenin "Aldatılmayı" hoş karşılayabileceğini sanmıyorum...

"Aldatmak" ve "Aldatılmama İsteği" ya birlikte var ise insan doğasında?

Kişi sevdiğini paylaşabilir mi, kendisi başkaları ile birlikte olabiliyorken?

 

 

 

Kabul etmem gerekir ki, her birey hayalinde bir süre sonra farklı bir partner hayal ediyor olabilmektedir.

Yani bir kimse bir kimseyi severken, başkasından da hoşlanabileceği yargısını (istemsiz de olsa) kabul etmek durumunda kalıyorum.

Çünkü insan kendisini tatmin edebilecek her türlü hazza olumlu tepki vermeye meyillidir.

Bir kimseyi çok sevsenizde, başka bir kimseyi (sevmediğiniz halde) arzulayabilirsiniz.

İşte bu durumda "Aldatma Eylemi"ni gerçekleştirip gerçekleştirmemeniz durumu söz konusudur?

İşte bunun yargısı "Ahlak Felsefesi"nin konusuna girer,

Ki Sayın Yam_Yam sizin "Aldatmanın -O- Yönü" olarak tanımladığınız tarafı da budur bence...

Yani "Felsefik" tarafı...

 

"Cinsellik" Beslenmeden farklı olarak ayrıca "Yaşam Güdüsü"dür deki yazdiniz bilgi psikanalizi tanitan Sigmund Freud'tun dusunceleri idi yanliz baskalarinla kiyazlarsak ayni dusuncede olmadiklari goruruz ( eski kitaplarimi cikartip arastima yapmam lazim :lol: )

 

Cok esli yada tek esli konusuna ben piskolojik durumdan bakamiyorum malesef cunku dinleri araya karistirirsak bir cogunda sadece Erkeklere verilen hak olarak goruyoruz. Kendim icin demeliyimki ben tek esli olma tarafindanin , esi aldatmadan tabiki :) Piskolojik yanindan enteresant bir durum aslinda. Dusunuyorum iki tarafin 3 esi var olmus olsa. Hangi esini kiskanirsin ? Yoksa ilk esini hayat partnerin olarak gorup obur ikisinide yatak oyuncami gorunur ?? Konuyi hic acmayin en iyisi :D

 

Dediniz gibi partneriniz varken baskasini hayal edebilirsiniz bence cogu kisi bunu mutlaka bir kere yapmistir.. yanliz onemli olan hayali gerceklestirmemektir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aldatmak sadece cinsel bir eylem değildir. Sıkıntı partnerlerine her konuda yetme isteğinden kaynaklanır. Oysa bir insanın her konuda en iyi olması çok zordur. Mutlaka bazı noktalarda ondan daha iyi özelliklere sahip kişiler olacaktır. Örneğin eşinizin fiziği çok iyi olabilir. Ama ilgi alanlarınız farklıdır. Bu durumda cinsel değil, fikirsel aldatma söz konusu olur. Cinsel yönden bir başkası ile olma ihtiyaçları yoktur. Ancak ortak ilgi alanlarını paylaştıkları kişilerle birlikte olduklarında partneri ile alamayacağı zihinsel hazzı alırlar.

 

Aldatmak deyince başkası ile cinsel bir birliktelik mi, yoksa duygusal veya fikri birliktelik mi akla gelmelidir? Hangisi partneri daha rahatsız eder? Eşinizle iyi bir cinsel hayatınız olmasına rağmen fikren anlaşamamanız, sizi daha yalnız ve kötü hissettirebilir. Yanınızda konuşacak birşey bulamadığınız eşinizin, diğer insanlarla şen şakrak sohbetlerini duymak, aranızdaki tek ilişkinin cinsel ilişki olduğunu bilmek ilişkiyi en çok yıpratan fikri aldatmadır.

 

Bu yüzden insanı her yönüyle değerlendirmeli ve tatmin olmayan yanlarını başka yerde aramasını anlamaya çalışmalıyız.

 

Aldatmanın esas önemli olan kısmı ise bu eylemin o kişiden saklanması ile gerçekleşir. Bazı çiftler biseküel yaşam biçimini benimsemiş olabilir örneğin. Ya da cinsel özgürlük tanıyan ilişki çeşitleri vardır.

 

Unutmayın partnerinizden sakladığınız herhangi ama herhangi bir şey, ya da yalan aldatmaktır. Bazen sevmezken sevdiğinizi söylemek bile mesela...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tabiki hergun insan makarnayi 'sade' yerse degisiklik ister kebapa bakar tavuga bakar. Yanliz kebabi yemeden once makarnasina tat verse belkide problem cikmadan biter. Makarnanin bir suru pisirme cesitleri vardir sonucta salatasindan tut yemegine kadar. Birde makarnanin yanina eklerse sosunu ve sebzesini eminim devam lezetle yenilir. Kebabi belki arada dusunur ama makarnadan vaz gecmez ;)

"Cinsellik" Beslenmeden farklı olarak ayrıca "Yaşam Güdüsü"dür deki yazdiniz bilgi psikanalizi tanitan Sigmund Freud'tun dusunceleri idi yanliz baskalarinla kiyazlarsak ayni dusuncede olmadiklari goruruz ( eski kitaplarimi cikartip arastima yapmam lazim :lol: )

 

Cok esli yada tek esli konusuna ben piskolojik durumdan bakamiyorum malesef cunku dinleri araya karistirirsak bir cogunda sadece Erkeklere verilen hak olarak goruyoruz. Kendim icin demeliyimki ben tek esli olma tarafindanin , esi aldatmadan tabiki :) Piskolojik yanindan enteresant bir durum aslinda. Dusunuyorum iki tarafin 3 esi var olmus olsa. Hangi esini kiskanirsin ? Yoksa ilk esini hayat partnerin olarak gorup obur ikisinide yatak oyuncami gorunur ?? Konuyi hic acmayin en iyisi :D

 

Dediniz gibi partneriniz varken baskasini hayal edebilirsiniz bence cogu kisi bunu mutlaka bir kere yapmistir.. yanliz onemli olan hayali gerceklestirmemektir.

 

Sayın Angel...

Aldatmanın ne menem bir şey olduğunu bir kaç örnekle anlatayım, yapabildiğim kadar:

 

Bir birey düşünelim;

Kişi, başka birisini seviyor.

Ancak aynı zamanda evli ve eşine bu kadar yoğun bir duygu hissetmiyor.

Bu arzusu yeterince yoğunsa, eşi ile birlikte olduğu (ya da olmadığı) zamanlarda bile o arzuladığı/sevdiği kimseyi düşlemekten kendisini alamayacaktır.

"Aldatmak" olacağını düşündüğü için de, düşlediği o kimse ile cinsel ya da başka bir boyutta bir birliktelik yaşamıyor.

Yine de eşinin yerine aklında başkası var, eşi ile birlikteyken onu düşlüyor, onu istiyor...

Şöyle der:

"Ben sonuçta o kimseyle birlikte olmuyorum. İçten içe seviyorum, istiyorum ama bunu yapmıyorum".

Bu, aldatmanın bir türlüsüdür.

Kişi hem kendisini aldatır;

sevdiği kimse başkası olmasına karşın, sevmediği birisi ile birlikteliği sürdürmeye, bu birlikteliği sürdürmek gerektiğine inanmaya zorlar kendisini...

Hem de eşini aldatır;

çünkü eşine, başkasını düşlediğini/sevdiğini söyleyemez, kandırır...

Görünürde ise evliliğine/kuruma oldukça sadıktır ve gerçekten de ailesine hiç zarar vermez...

Ama kendisini, eşini ve sevdiği kimseyi kandırır/aldatır kaçınılmaz olarak...

 

Başka bir birey düşünelim;

Kişi, birisiyle evli.

Ancak eşini çok seviyor ve arzuluyor.

Yine de en azından cinselliği, sevgiden daha ayrı ve basit/olağan bir şey olarak kabul ediyor.

Eşinden bir başkası ile birlikte oluyor ve açıklaması:

"Ben eşimi çok seviyorum, birlikte olduğum kimse yalnızca cinsel bir zevkten (belki de bir vibratör niyetine) ibaretti...".

Evli ya da birlikteliği olduğu halde bir başkasıyla birlikte ola(bile)n kimselerin düşüncesi olmaya oldukça uygun...

Ayrıca bir insanı bir "tatmin aracı" olarak görmek ve benimsemek ne kadar etiktir ki, bu da oldukça kişilerin benimseyişlerine bağlı sanırım ya da bağlı kılmak işimize geliyor...

 

 

Birbirlerine temelden zıt iki eylem bu iki örnek:

Birisinde birey eşinden başkasını seviyor, ancak eşinden başkasıyla bir birliktelik yaşamıyor...

Diğerinde birey eşinden başkasını sevmiyor, ancak eşinden bir başkasıyla birliktelik yaşıyor...

 

Her iki halde de eşe ya da kişinin kendisine karşı bir sadakatsizliği durumu var...

Her iki durumda da birisi aldatılıyor...

 

Aynı düzlemde örnekler çoğaltılabilir;

Hayatında bir kimse varken, başkasını arzulamaktan tutun da, sevgilisi ile bir durulma dönemine girmeyi fırsat bilip yine "kafa karışıklığı" bahanesine dayanarak aldatmaya kadar bir sürü aldatma çeşidi olabilir.

 

Hepsinin ortak noktası ise; kişinin en başta kendisini kandırdığı ve kendisini ne olursa olsun haklılaştırmaya çabaladığıdır...

 

Sonuçta kaçınılmaz bir gerçeklik olarak şu var ki;

Aldatan kişi, mutlaka ve mutlaka bir kılıf, bir gerekçe, bir bahane yaratabiliyor...

İşte tam da bu yüzden "Aldatma"nın ne olduğunu tartışıyoruz;

çünkü her halükarda biyolojik olarak çok eşli bir yapıya sahibiz ve bunu ne olursa olsun meşrulaştırma güdümüz var.

 

Yine de açık bir gerçekliktir ki;

toplumsal olarak en çağdaş olabilen yapının, çok eşlilik değil de tek eşlilik olduğunu savlıyoruz.

Bu da doğamızın bir çelişkisi...

 

Biyolojik olarak çok eşli bir yapıya sahibiz,

Ancak toplumsal olarak tek eşliliğe öykünmeye çabalıyoruz.

Toplumsal/aile kurumu olarak çok eşliliği yererken, cinsellik/biyolojik açısından yine de elimizden geldiğince çok eşli olmayı meşrulaştırmaya gayret ediyoruz.

 

Eğer aldatmışsanız, emin olun ki kendinizi meşru kılmak için bin bir türlü bahane bulabileceksinizdir...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Peki sizce neden aldatilir ve erkeklerin ve kadinlarin sebebleri birbirinden farklimidir ?

 

Sanıyorum bunun nedeni, aldatan kişinin açlığı olmalı.

Sevgiye ihtiyaç duyar aldatır mesela...

Çoğu kişi insanın sevilmeye ihtiyacı olduğunu düşünür ama insanın bir de sevmeye ihtiyacı vardır ki; bana kalırsa sevilmeye duyduğumuz ihtiyaçtan daha baskındır bu.

Çünkü adeta birilerini sevmek için, sevmek niyetinde olmadığımıza inandırsak bile kendimizi, nedenler ararız.

Önce birisini severiz, sonra karşılığı olduğunu yani sevildiğimizi/sevileceğimizi anladıktan sonra ancak ilişkiye başlarız.

Evliyken de başkasını seven birisi için bu geçerli gibi geliyor bana.

Eşini yeterince yani kendisini tatmin edecek kadar sevemiyor ve bu sevgiyi başkasına yönlendiriyor; olay bu.

Bu belki kimseye zarar vermiyor, kişinin kendi içinde yaşadığı bir duygu ama sonuçta (eşini kandırmayı bir yana bırakın) kendisini kandırmak/aldatmak zorunda kalıyor.

Sonuçta o Evlilik kurumuna olan sadakati, kendisini ve eşini kandırmasının nedeni oluyor.

 

Diğer örnekte ise; sanırım onu Cinsel tatminsizlik sınıfına koyacağım.

Kişi eşini çok seviyordur ama sonuçta başkasına da ilgi duyuyordur.

Kaldı ki her insan doğası gereği çok eşli ancak toplumsal olarak bu bastırılır; çünkü bir aile kurumu oluşturulur.

Sanıyorum bu türlü kimseler toplumsal bir kurumdan çok kendi tatminlerini ve tatminsizliklerini daha fazla önemseyen kimseler.

 

Başka bir yönü daha var gerçi:

Yani diyelim ki birisiyle evlisiniz ancak Türk Filmlerindeki gibi eşiniz, sizin başkasını sevdiğinizi biliyor ve buna karşın hala sizinle evli...

Veya o kadar geniş bir eşe sahipsiniz ki; siz başkası ile birlikte olurken, bunu sindirebiliyor...

O zaman yapılan eylem "Aldatma" olur mu?

 

Veya diyelim ki şöyle bir mantık oluşturuluyor aldatan kişi tarafından:

"Gizli gizli yapacağıma, yapmadan önce, yapacağımı söyleyeyim, bil, haberin olsun ki; aldatmış olmayayım!"

 

Ee var bu mantığı içselleştirenler elbette.

 

Ya da örnekler ve kendini meşru kılmalar çoğaltılabilir oldukça fazla...

 

Bu noktada Şebnem Ferah'ın bir sözü aklıma geliyor:

"Çok sonraları fark edecektik

İyilik temizlik bile göreceli olacaktı

O kadar hızlı kirlenecektik ki

Masumiyet fotoğraflarda eskiyip solacaktı"

 

Yani sonuçta o eylemi/aldatmayı gerçekleştiren kişinin, mutlaka kendisini haklı kılmaya yönelik bir bahanesi olacaktır.

Ancak aldatmayı neden yaptığı, aldatmayı nasıl yaptığı ve nasıl bir aldatma gerçekleştirdiği ile bellidir zaten.

 

Bir söz vardı: Bir kimse, kendi vicdanına bile yalan söyleyecek kadar onurunu kaybettiğinde, yaptığı her eyleme makul bir neden bulabilir...

 

Örneğin bu sözden sonra; "Vicdan"ın, "Onur"un, "Yalan"ın neliği ve kapsamı, anlamı bile esnetilir.

Sonuçta o kadar esnetilir ki; kişi kendisini haklı kılar...

 

Bana artık "Aldatmak nedir?"i tartışmak çok saçma geliyor aslında.

Çünkü bir insan bunu yalnızca bir kere yapar ve ilk kez yapışı önemlidir.

İlkini yaptıktan sonra bir daha yapmasa bile; sonuçta o, Aldatabilmeyi gerçekleştirebilmiş ve gerçekleştirebilecek birisidir.

 

Bunu şöyle de düşünebiliriz:

Belki de insanların yaşamında, onları çevreleyen görünmez halkalar/sınırlar vardır.

Belki de "Geniş İnsan" ya da "Dar Görüşlü İnsan" sözü buradan geliyordur.

Bu çemberler o kadar çok ve dışarı doğru o kadar çeşitli ki;

Kimilerini sindirmek, insanı insanlıktan çıkarır...

Kimisi de insanı insan eder...

Örneğin; eşinin başkasıyla birlikte olmasını olağan karşılamak ya da eşinin çok üzüleceğini bile bile ve onu üzerek bir başkası ile bir ilişki yaşamak; büyük ama olumsuz çemberlerden ikisi olabilir.

"Aldatabilmeyi Gerçekleştirebilme/Sindirebilme" adını verdiğim çember, oldukça geniş ve büyük bir çember olmalı.

Kendi içerisinde, bu çembere gelene kadar bir sürü daha benimseyişi benimseyebilmeyi gerektiriyor.

Kişi onları alır, içselleştirir ve sonunda o çembere ulaşır.

Aldatmayı gerçekleştirir.

Sonuçta o çembere ulaşmıştır ve yeterince geniştir kişi.

Hayatında artık hiç aldatmasa bile, bunu yapabilecek kadar olumsuz bir kişiliğe sahip birisi olduğu gerçeğini değiştirmez bu...

 

Bazı şeyler, sadece bir kere kaybedilir ve bir daha kazanılamaz gibi geliyor bana.

Aldatırsanız, kimi aldattığınız önemli değildir.

Bunu yapabiliyor olabilmenizdir önemli olan; öyle birisi olmanızdır.

 

Burada "Geniş İnsan" ile "Dar Görüşlü İnsan" olmanın neliği de değişiyor biraz; kimi konularda.

Sanırım "Geniş Görüşlü" olmalı ama olumsuz bir Genişlik olmamalı kişide...

 

Fazla uzattım yine :lol::D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sanıyorum bunun nedeni, aldatan kişinin açlığı olmalı.

Sevgiye ihtiyaç duyar aldatır mesela...

Çoğu kişi insanın sevilmeye ihtiyacı olduğunu düşünür ama insanın bir de sevmeye ihtiyacı vardır ki; bana kalırsa sevilmeye duyduğumuz ihtiyaçtan daha baskındır bu.

Çünkü adeta birilerini sevmek için, sevmek niyetinde olmadığımıza inandırsak bile kendimizi, nedenler ararız.

Önce birisini severiz, sonra karşılığı olduğunu yani sevildiğimizi/sevileceğimizi anladıktan sonra ancak ilişkiye başlarız.

Evliyken de başkasını seven birisi için bu geçerli gibi geliyor bana.

Eşini yeterince yani kendisini tatmin edecek kadar sevemiyor ve bu sevgiyi başkasına yönlendiriyor; olay bu.

Bu belki kimseye zarar vermiyor, kişinin kendi içinde yaşadığı bir duygu ama sonuçta (eşini kandırmayı bir yana bırakın) kendisini kandırmak/aldatmak zorunda kalıyor.

Sonuçta o Evlilik kurumuna olan sadakati, kendisini ve eşini kandırmasının nedeni oluyor.

 

Diğer örnekte ise; sanırım onu Cinsel tatminsizlik sınıfına koyacağım.

Kişi eşini çok seviyordur ama sonuçta başkasına da ilgi duyuyordur.

Kaldı ki her insan doğası gereği çok eşli ancak toplumsal olarak bu bastırılır; çünkü bir aile kurumu oluşturulur.

Sanıyorum bu türlü kimseler toplumsal bir kurumdan çok kendi tatminlerini ve tatminsizliklerini daha fazla önemseyen kimseler.

 

Başka bir yönü daha var gerçi:

Yani diyelim ki birisiyle evlisiniz ancak Türk Filmlerindeki gibi eşiniz, sizin başkasını sevdiğinizi biliyor ve buna karşın hala sizinle evli...

Veya o kadar geniş bir eşe sahipsiniz ki; siz başkası ile birlikte olurken, bunu sindirebiliyor...

O zaman yapılan eylem "Aldatma" olur mu?

 

Veya diyelim ki şöyle bir mantık oluşturuluyor aldatan kişi tarafından:

"Gizli gizli yapacağıma, yapmadan önce, yapacağımı söyleyeyim, bil, haberin olsun ki; aldatmış olmayayım!"

 

Ee var bu mantığı içselleştirenler elbette.

 

Ya da örnekler ve kendini meşru kılmalar çoğaltılabilir oldukça fazla...

 

Bu noktada Şebnem Ferah'ın bir sözü aklıma geliyor:

"Çok sonraları fark edecektik

İyilik temizlik bile göreceli olacaktı

O kadar hızlı kirlenecektik ki

Masumiyet fotoğraflarda eskiyip solacaktı"

 

Yani sonuçta o eylemi/aldatmayı gerçekleştiren kişinin, mutlaka kendisini haklı kılmaya yönelik bir bahanesi olacaktır.

Ancak aldatmayı neden yaptığı, aldatmayı nasıl yaptığı ve nasıl bir aldatma gerçekleştirdiği ile bellidir zaten.

 

Bir söz vardı: Bir kimse, kendi vicdanına bile yalan söyleyecek kadar onurunu kaybettiğinde, yaptığı her eyleme makul bir neden bulabilir...

 

Örneğin bu sözden sonra; "Vicdan"ın, "Onur"un, "Yalan"ın neliği ve kapsamı, anlamı bile esnetilir.

Sonuçta o kadar esnetilir ki; kişi kendisini haklı kılar...

 

Bana artık "Aldatmak nedir?"i tartışmak çok saçma geliyor aslında.

Çünkü bir insan bunu yalnızca bir kere yapar ve ilk kez yapışı önemlidir.

İlkini yaptıktan sonra bir daha yapmasa bile; sonuçta o, Aldatabilmeyi gerçekleştirebilmiş ve gerçekleştirebilecek birisidir.

 

Bunu şöyle de düşünebiliriz:

Belki de insanların yaşamında, onları çevreleyen görünmez halkalar/sınırlar vardır.

Belki de "Geniş İnsan" ya da "Dar Görüşlü İnsan" sözü buradan geliyordur.

Bu çemberler o kadar çok ve dışarı doğru o kadar çeşitli ki;

Kimilerini sindirmek, insanı insanlıktan çıkarır...

Kimisi de insanı insan eder...

Örneğin; eşinin başkasıyla birlikte olmasını olağan karşılamak ya da eşinin çok üzüleceğini bile bile ve onu üzerek bir başkası ile bir ilişki yaşamak; büyük ama olumsuz çemberlerden ikisi olabilir.

"Aldatabilmeyi Gerçekleştirebilme/Sindirebilme" adını verdiğim çember, oldukça geniş ve büyük bir çember olmalı.

Kendi içerisinde, bu çembere gelene kadar bir sürü daha benimseyişi benimseyebilmeyi gerektiriyor.

Kişi onları alır, içselleştirir ve sonunda o çembere ulaşır.

Aldatmayı gerçekleştirir.

Sonuçta o çembere ulaşmıştır ve yeterince geniştir kişi.

Hayatında artık hiç aldatmasa bile, bunu yapabilecek kadar olumsuz bir kişiliğe sahip birisi olduğu gerçeğini değiştirmez bu...

 

Bazı şeyler, sadece bir kere kaybedilir ve bir daha kazanılamaz gibi geliyor bana.

Aldatırsanız, kimi aldattığınız önemli değildir.

Bunu yapabiliyor olabilmenizdir önemli olan; öyle birisi olmanızdır.

 

Burada "Geniş İnsan" ile "Dar Görüşlü İnsan" olmanın neliği de değişiyor biraz; kimi konularda.

Sanırım "Geniş Görüşlü" olmalı ama olumsuz bir Genişlik olmamalı kişide...

 

Fazla uzattım yine :lol::D

 

Aynen :P:yuvarlan: Okumaya bşaladım yaaahuu sonu nerde bu yazınınn oohoo :islik:

baktım yine coşmuşş bizim tengeriin B)

 

Haaa günaydın bu arada :hug:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 yıl sonra...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.