Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kişilik Gelişimi 2


Tengeriin boşig

Önerilen İletiler

ERİK ERİKSON’UN PSİKO-SOSYAL KİŞİLİK GELİŞİM KURAMI

 

Erikson, Freud’un “Psikanalitik Gelişim Kuramının “Sosyal Çevrenin Gelişime Etkisi”ni görmezden geldiği düşüncesiyle, Sigmund Freud’un Kuramına paralel olarak bu Kişilik Gelişimi Kuramını ortaya atmıştır. Temel görüşleri şunlardır:

 

-Kişiliğin gelişiminde, biyolojik etkenlerle birlikçe Çevre’de rol oynamaktadır. Freud “Normal Dışı” davranışlar üzerinde dururken, Erikson “Normal” davranışları açıklamaya yönelmiştir.

 

-Erikson “Epigenetik İlke”ye dayanarak Benlik Gelişiminin belirli zaman dilimlerinde biyolojik temelli ve aşamalı olduğunu savunmuştur. Her zaman diliminde “Kişilik” belli bir özellik taşımaktadır.

 

-Freud’a göre, bir dönemde ortaya çıkan yada sağlıklı bir şekilde atlatılamayan bir dönem sonraki gelişim dönemlerini etkiler ve ancak özel tekniklerle giderilebilir. Erikson ise Bir dönemdeki kriz veya çatışmanın, diğer bir dönemde atlatılabileceğini ya da çözüme kavuşturulabileceğini düşünmektedir.

 

-Freud Kişilik Gelişiminin 0-6 yaşlarda olduğunu söylerken, Erikson Kişilik Gelişiminin ömür boyu sürdüğünü düşünmektedir.

 

PSİKO-SOSYAL GELİŞİM DÖNEMLERİ

 

Erik Erikson ile Singmund Freud’un Kuramlarının Karşılaştırmasını ayrı bir başlıkta yapacaktım ancak burada verip konuyu daha uzatmayalım.

 

 

1- Temel Güvene Karşı Güvensizlik

 

0-1 Yaşlar Arasında

 

Freud’un Psikanalitik Kuramının

Oral Dönem’ine karşılık gelir.

 

Geliştirdiği Kimlik Duygusu: “Ben Bana Verilenim”, “Ben Bana Ne Verilmişse Oyum”

 

Dönemin en temel özelliği, Freud’un da benimsediği gibi; Haz bölgesinin “Ağız” olmasıdır. En temel davranış “Emme” ve “İçine Alma” davranışıdır. Diş çıkarmayla birlikte “Isırma” davranışı şekillenir.

 

Bebek bu dönemde, içinde bulunduğu dünyaya karşı “Güven” duygusunu edinmeye başlar. Eğer dönem sağlıklı geçirilirse “Temel Güven” duygusu edinilir. Bu bakımdan annenin davranışları son derece önemlidir. Anne “Dünyanın Güvenilir Olduğunu” çocuğa ispatlamalıdır.

 

Çocuğun “Güven” duygusu 3 aşamada kazanılır: Aşinalık, Tutarlılık, Süreklilik.

 

Mesela; anne çocuğa aşina geliyorsa, davranışları ve yaptıkları tutarlıysa, annenin varlığı ve davranışları sürekliyse; çocuk anneye güvenir. Çocuklar “Kısıtlama” ve “Sınırlama”lardan değil, bu üç öğenin yoksunluğundan rahatsız olurlar.

 

Bebeğin “Temel Güven Duygusu”nu kazandığının göstergesi; beslenme kolaylığı, uyku derinliği, bağırsakların gevşekliğidir. Ayrıca bebek, annesi yanından ayrılında ona izin veriyordur. Çünkü annesinin geri geleceğine güveniyordur.

 

Duyusal Uyumsuzluk: Bebeğe “Aşırı Güven” verilmesinin sonucunda ortaya çıkar. Yani Anne-Baba, bebek her ağladığında koşturursa, aşırı koruyucu davranırlarsa çocuk aşırı güven duyar ve yaşamında kendini koruyamaz hale gelir. Pollyannacılık oynamaya çalışır.

 

“Güvensiz” olarak yetişen çocuklar ise depresyon, paranoya, içe kapanma, kendine güvensiz olma, çekingen olma, kaygılı olma, gergin ve kararsız olma gibi sağlıksızlıklar gösterir.

 

Dönemin sağlıklı olarak atlatılması, kişinin “Umut” ve “Uyum” duygusunu geliştirir. Kişi yeni girdiği bir ortamda yabancılık çekmez ve uyum sağlayabilir. Risk alabilir ve kendine güveni vardır.

 

Erikson “Dini Duyguların” edinilmesini de bu döneme bağlamıştır. “Temel Güven Duygusunun” edinilmesi yani dönemin sağlıklı geçirilmesi, annenin bebeğe huzuru vermesi, bireyin inancında “Tutarlılık” sergilemesinde önemli rol oynamaktadır.

 

 

2- Özerkliğe Karşı Utanç ve Kuşku

 

1-3 Yaşlar Arasında

 

Freud’un Psikanalitik Kuramının

Anal Dönem’ine karşılık gelir.

 

Geliştirdiği Kimlik Duygusu: “Ben Oluşturduğum Şeyim”, “Ben Ne Olacaksam Oyum”

 

Dönem 1-1,5 yaşlarında başlar ve 3 yaşına kadar sürer. Bu dönemde Haz bölgesi; dışkılama bölgesidir. Dışkılamaya bağlı olarak “Tutma” ve “Bırakma” davranışları yoğundur.

 

Erikson bu iki davranışın “Tutma” ve “Fırlatma” olarak dışa çıktığını belirtmiştir. Tuvalet eğitiminin son derece önemli olduğu bu dönemde çocuk bu davranışlarını geliştirir ve bu davranışlara temel olarak “İnatçılık” huyu gelişim gösterir veya ortaya çıkar. Çocuk istediği oyuncağı sıkı sıkıya tutarken, istemediği oyuncağı fırlatır. Bu dönemde bu davranışlar geliştirilir.

 

Çocuk kendi davranışlarını ve ihtiyaçlarını kendisi yapma eğilimindedir.

 

Çocuk tuvalet eğitiminde azarlanırsa, ayıplanırsa; Utanç ve kendi bedeninden “Kuşku” duyma duygularını geliştirir.

 

Çocuğun çevresini keşfetmesine izin verilir ve desteklenirse kazanacağı duygu; Özerkliktir.

 

Örneğin; ayakkabısının bağını bağlamasını öğrenmeye çalışan bir çocuk beklenirse ve kendisi bağlarsa “Özerklik” duygusunu geliştirir ve bağımsız birey olmaya başlar. Ancak sabredilmeyip engellenirse ve ayakkabısı anne-baba tarafından bağlanırsa, yemeği devamlı anne-baba tarafında yedirilirse çocuk bunları kendisinin yapamayacağına inanır ve kendisinden Kuşku ve Utanç duyar.

 

“Özerklik” boyutunda “Aşırılık”, çocuğun kendisini içtepisel olarak denetleyememesi sonucunu doğurur. Çocuk fazla özerk davranır ve amiyane tabirle “Her Şeye Atlar”. Utanma duygusu olmadan isteklerde bulunur.

 

“Kuşku” ve “Utanç” boyunda “Aşırılık” ise “Zorlayıcılık”ı doğurur. Böyle kimseler aşırı mükemmeliyetçi olurlar. Yaptıkları her şeyi tam yapmak zorundadırlar ve arayışları hep “En Mükemmel”dir yani “Kusursuz” olandır. Kendi başına karar veremez, saldırgan ve başkaldırıcı olur.

 

Çocuk bu dönemi sağlıklı geçirmezse, Freud’a göre “Koleksiyoncu” (tutma) veya “Müsrif” (bırakma) olur.

 

 

3- Girişimciliğe Karşı Suçluluk

 

3-7 Yaşlar Arasında

 

Freud’un Psikanalitik Kuramının

Fallik Dönem’ine karşılık gelir.

 

Geliştirdiği Kimlik Duygusu: “Ben Olacağımı Hayallediğim Şeyim”, “Ben Olmayı Hayal Ettiğim Gibiyim”

 

3 ile 7 yaşlar arasındaki dönemdir. Freud bu dönem ile ilgili çocukların gelişiminde Anne-Baba’ya karşı olan duyguların “Suçluluk” duygusuna yol açabileceğini söylemişti. Hatırlarsanız çocuklar karşı cinsteki ebeveynlerine yakınlık duyuyorlar (Oedipus ve Elektra karmaşası), ancak hemcinsleri olan ebeveynlerine karşı, bu duygularından dolayı “Suçluluk” duygusunu geliştiriyorlardı. Kısaca bu dönemin geliştirdiği duygu “Girişimcilik” ve “Suçluluk” duygularıdır.

 

Erikson’a göre bu dönemde cinsiyet keşfedilir ve buna bağlı olarak merak duygusu artar. Çocuğun “Cinsellik” ile ilgili soruları artar. Çocuğun bu tür sorularına uygun cevaplar verilirse eğer çocuğun “Girişimciliği” artar. Ancak “ayıp, ayıp!”, “bunlarla ilgilenme!”, “pipini keserim!”, “sünnet ederim!” gibi tepkiler verilirse çocuk suçluluk duygusunu geliştirir.

 

Dönemde “Girişimcilik”in aşırılığı “Merhametsizliği” doğurur. Bu uçtaki kişiler için önemli ol plan ve hedeftir. Başkalarının ne olduğu önemli değildir. En aşırı biçimi “Sosyopat”lıktır.

 

“Suçluluk”un aşırı biçiminde ise cinsel bakımdan iktidarsızlık ve soğukluk yaşanır. Suçluluk duygusu ağır basar.

 

Bu dönemde motor beceriler gelişir ve merak duygusu bunu destekler. Dönem başarı ile atlatıldığında sosyal ilişkilerde ve cinsel yaşamda başarılı bir yaşam sağlanır. Ancak olumsuzluklar bu tür yaşantılarda suçluluk getirir.

 

 

4- Çalışkanlığa Karşı Aşağılık Duygusu

 

7-11 Yaşlar Arasında

 

Freud’un Psikanalitik Kuramının

Latent Dönem’ine karşılık gelir.

 

Geliştirdiği Kimlik Duygusu: “Bana Öğretilenler Neyse Oyum”, “Ben Öğrendiklerimin Tümüyüm”

 

Freud’a göre bu dönemde cinsellik örtülüdür. Çocuğun bu dönemdeki “Cinsel” merakları birden durur. Karşı cins “Düşman” ilan edilir. Kendi hemcinsleri ile bir araya gelir ve guruplaşırlar.

 

Bu dönemin en önemli kazanımı “Çalışkanlık” duygusunun edinilmesidir. Okuma, yazma, hesap yapma gibi temel konular öğrenilir. Ana-Baba ve aile bireylerine “Akranlar-Arkadaşlar” eklenmiştir. Çocuk kendisini diğer akranları ile karşılaştırır ve çalışkan olup olmadığına karar verir.

 

Dönemin aşırı sonuçlarında birisi; çok çalışkan olmakla doğan “Kısıtlı Erdem” durumudur. Çocukluğunu yaşayamayan kimseler, anne-babaları tarafından bir yeterlik alanına itilmişlerdir ve başarılı olmaları beklenmektedir.

 

Diğer bir aşırı ucu ise “Tembellik”tir. Aşağılık duygusunun aşırılığında ortaya çıkmaktadır.

 

Çocuklar bu dönemde bir şeyler üretmeyi ve takdir görmeyi beklerler. Ancak “Başkaları İle Kıyaslanmak” çocuklarda “Olumsuz Kişilik Gelişimi”ne neden olmaktadır. Çocukların en ufak başarıları bile desteklenmelidir. Ancak abartılmamalıdır.

 

 

5- Kimlik Kazanmaya Karşı Kimlik/Rol Karmaşası

 

11-17 Yaşlar Arasında

 

Freud’un Psikanalitik Kuramının

Genital Dönem’ine karşılık gelir.

 

Geliştirdiği Kimlik Duygusu: “Ben Kimim?”, “Ben Öğrendiklerimi Yapabilen Biriyim”, “Özgürlüğüm Neyse, Ben Oyum”

 

Cinsel Gelişimin “Üremeye Yönelik” olmasından dolayı, Freud bu döneme “Genital Dönem” adını vermiştir. Freud bu dönem üzerinde fazla durmamaktadır.

 

Erikson’a göre ise bu dönem en önemli dönemdir. Çünkü birey bu dönemde kendisine “Ben Kimim?” sorusunu sormaktadır. Çocuk “Bilişsel” ve “Bedensel” gelişiminin farkına varır. Bedenini tanımaya başlar. Buna uygun olarak bir kimlik belirlemeye yönelir. İleride olacağı kişiye dönüşmeye başlamıştır. “Bana Ne Oluyor?” sorusuna cevap arar.

 

Kişi kendisine sorduğu bu soruların cevaplarını “Özdeşleşme” ve “Taklit” mekanizmaları ile olacağı kişiye bürünerek cevaplamaya çalışır. Beğendiği ya da örnek aldığı birisine özenir ve taklit eder, onun gibi davranmaya başlar. Kişi böylelikle kendisini bulmaya çalışır.

 

Bu dönemi başarı ile atlatan kimseler “Kimlik Duygusu” edinirken, başarıyla atlatamayan kimseler “Kimlik Karmaşası”na düşerler.

 

Kişi bu dönemde akran gruplarına yönelir ve diğer bireylerde de aynı değişimlerin olup olmadığını merak eder. (Ahlak Gelişiminde açıkladığım gibi) Bireyin diğer akran gruplarına yönelmesi; Mahremiyet ve Güven duygularını geliştirir. Kişi kendisini anlatabildiği; şiir, resim, müzik, öykü gibi sanat dallarına yönelir. Bu döneme ait en önemli özellik “Kimlik Kazanmak”tır. Kimlik Statüleri şöyledir:

 

Başarılı Kimlik Statüsü: Bu kişiler bir Kimlik Bunalımı geçirmişler ve sonunda bir karara sağlıklı bir şekilde varıp bu karara bağlanmış kişilerdir. Sorunlarını çoğunlukla çözmüşlerdir. “Zorluklar İnsanı Olgunlaştırmaktadır” deyişini yaşayan kimselerdir.

 

İpotekli Kimlik Statüsü: Kimlik Bunalımı yaşamamış kimselerdir. Bir karara varmış gibi görünmektedirler. Bu kararlar daha çok anne-babalarının kararıdır. Aile ilişkileri “Çocuk Merkezli” aile ilişkisindedir ve çocukların bağımsız karar vermelerine izin verilmez.

 

Moratoryum Kimlik Statüsü: Bunalım yaşayan ancak hala bir çözüm bulamayan kimliktir. Özellikle Avrupa ve Amerika’da görülen, kişilerin bir süre işlerini ve ilişkilerini askıya alıp “başıboş” dolaşması buna örnek olarak gösterilmektedir. Aile ilişkileri dengesizdir.

 

Dağınık Kimlik Statüsü: Henüz bunalımın yaşanmadığı ve bağlanmanın bulunmadığı durumu ifade eder. En az etkileşim ve yönlendirmenin bulunduğu ailelerden gelmektedirler.

 

Bu dönemde Kimlik Duygusunun Fazlalığı “Fanatizm”i doğurmaktadır. Hoşgörüsüzlüğü içeren bu durum, tek doğru yolun, kendi yolu olduğunu düşünmek demektir.

 

Kimlik Duygusu yoksunluğu ise “Yadsıma” olarak ortaya çıkar. Gurup üyeliklerini, kimliklerini, kimlik ihtiyaçlarını reddederler. Bunu açık bir inkar şeklinde yapabildikleri gibi; bir takım gurup ve kliklere (dinsel, ideolojik guruplaşmalar) veya yıkıcı etkinliklere (uyuşturucu, alkol) katılarak ta gerçekleştirebilirler.

 

Uygun denge durumu “Sadakat”tir.

 

 

6- Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık

 

17/18 + Yaşlar

 

Freud’un Psikanalitik Kuramında

Buna Karşılık Bir Dönem Yoktur.

 

Geliştirdiği Kimlik Duygusu: ”Biz Sevdiklerimizle Birlikte Bir Bütünüz”

 

Ergenlik Dönemi, bireyin “Eş Seçimi”ne yöneldiği bir dönemdir. Bu dönemde ise kişi artık “Kimlik Statüsü”nü oluşturmuş (olmalı) ve kendisini kabullenecek ve kendisinin kabulleneceği bir Eş seçimine yönelmiştir. Kişi Ergenlik Dönemindeki “Akran Çevresi”nden daha geniş ilişkiler kurmaya ve topluma karışmaya başlamıştır. Bu döneme “Genç Yetişkinlik Dönemi” denmektedir.

 

Kişi iş arkadaşları ile karşı cins ile ve eşi ile yakınlık kurar. Bu yakınlığı kuramadığı zamanlarda Toplumdan Yalıtılmışlık ve Terk Edilmişlik duyguları ağır basar.

 

Bağlanma korkusu en çok bu dönemde görülmektedir. İnsanlar “Okul Bitince Evleneceğim”, “İş Bulunca Evleneceğim”, “Evim Olunca Evleneceğim” gibi bahaneler bulmaktadırlar ve bu söylemlerle bağlanmak korkularını gizlemektedirler.

 

Bu dönemin aşırı uçlarından biri; serbestçe, kolayca ve derinlikten yoksunca yakınlık kurma eğilimi anlamında önüne gelenle yatıp-kalkmadır. Buna “Seçimsizlik Durumu”da denebilmektedir.

 

Diğer uçta ise “Dışlama” vardır. Kişi kendisini; Aşktan, arkadaşlıktan ve toplumdan dışlar ve yalıtır.

 

Başarılı denge durumu ise “Aşk”tır. Burada “Aşk”; karşılıklı bağlılık yolu ile farklılık ve zıtlıkların bir kenara atılabilmesi anlamına gelmektedir. Sadece iyi bir “Evlilik”i temsil etmemektedir; arkadaşlar arasında, komşulara karşı, iş arkadaşlarına karşı ve vatandaşlara karşı yaşanabilmektedir.

 

 

7- Üretkenliğe karşı Verimsizlik

 

30 + Yaşlar

 

Freud’un Psikanalitik Kuramında

Buna Karşılık Bir Dönem Yoktur.

 

Geliştirdiği Kimlik Duygusu: “Ben Ürettiğim Şeyim”

 

Bundan önceki “Genç Yetişkinlik Dönemi” İş ve Eş bulma, ev geçindirmeyi öğrenme dönemidir. Bu dönem ise “Yetişkinlik” dönemini ifade eder. Bu dönemde bir İş sahibi olamayan ya da Evlenmemiş bireyler “Verimsiz” oldukları duygusuna kapılırlar.

 

Verimlilik “Aşk” duygusunun geleceğe olan uzantısıdır. Yakınlık ve Aşk duyguları aşıklar arasında ve eşitler arasında meydana gelir ve karşılıklılığı var sayar. Eğer siz birini seviyorsanız o da sizi severse amacınıza ulaşmış olursunuz. Ancak Verimlilik duygusu (yani Aşk’ın bu dönemdeki karşılığı), bir önceki dönemdeki karşılığı olan “Yakınlık”ın beklediği gibi bir “Karşılık Beklentisi” içinde değildir. Mesela, eşinize karşı olan “Verimlilik” duygunuza karşılık bekleyebilirsiniz ancak “Çocuğunuza” ya da “Öğrencilerinize” veya bir memursanız “Kamu”ya karşı bir beklentiniz olamaz.

 

Aşırı uçlarından birisi “Aşırı Yayılma”dır. Kişi kendisine zaman ayıramaz.

 

Öbür uçta ise “Reddedicilik” vardır. Kişi çok az verimlidir. Topluma katkıda bulunmaya çalışmaz.

 

Denge durumu ise “Bakım” veya “Özen” olarak adlandırılır. Kişi başkasına özen gösterdiği ve ona baktığı zaman dengeye ulaşmış demektir.

 

Bu dönemde Orta Yaş Krizi yaşanmaktadır. Kişi hayatında iki kere “Kesinlikle” bencilliğe yönelir. İlki doğumdan sonraki dönemdeki “Yeni Doğan Ben Merkezciliği”dir. İkincisi “Ergen Ben Merkezciliği”dir. Üçüncüsü herkeste görülmemekle birlikte orta yaş krizi ile ortaya çıkan “Ben Kim İçin Çalışıyorum” sorusunun sorulduğu durumda yaşanır. Çoğunlukla erkeklerde görülür. Eşlerinden ayrılırlar, işlerini bırakırlar, genç gibi davranırlar ve gençlerin gittikleri yerlere giderler. Ancak yanlış şeyleri aradıkları için aradıklarını bulamazlar.

 

 

8- Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk

 

60/65 + Yaşlar

 

Freud’un Psikanalitik Kuramında

Buna Karşılık Bir Dönem Yoktur.

 

Geliştirdiği Kimlik Duygusu: “Ben Geride Bırakabildiklerimim”

 

Kişi “Yetişkinlik Dönemi”nin ardından emekli olur. Yaşlılıkla birlikte hayatını gözden geçirmeye başlar.

 

“Şimdiye Kadar Yaşadığım Hayatı İyi Yaşayabildim mi?” sorusunu sorar.

 

Eğer yaşamının “Yaşanmaya Değer Bir Biçimde Yaşadığını” düşünürse, İyi ve Kötü yanlarını geçmişini kabullenebilirse “Benlik Bütünlüğüne” ulaşır ve ölümden korkmaz.

 

Eğer pişmanlıklar ve esef dolu bir hayat yaşamışsa, mutsuzluğun, umutsuzluğun ve ezikliğin hakim olduğu bir hayat yaşamışsa, kişi ölümden korkmaya başlar. Çünkü artık geri dönüp düzeltme imkanı yoktur. Bu döneme “olumsuzluklarla” giren birey “Öteki Dünya” inancına sarılır. Bir din mensubiyetine girer ya da içinde bulunduğu dine daha çok bağlanır. Dönemi “Başarılı” olarak karşılayan bireyler ise “Benlik Bütünlüğü”nü sağladığı için herhangi bir değişime ihtiyaç duymazlar ve eşin ölümüne alışma aşamasına geçerler. Dönemin sonunda huzurlu bir şekilde hayata veda ederler.

 

Aşırı ucu ise “Benlik Bütünlüğünü Varsaymak”tır. Kişi Benlik Bütünlüğünü sağlayamadığı halde, bu bütünlüğü sağladığını iddia eder, oysa ki ölüm korkusunu yaşamaktadır. Diğer bir uç nokta ise kişinin kendisini küçük görmesi durumudur.

 

Bu dönemde Denge durumunda “Erdem” kazanılır. Ölüme korkusuzca yaklaşabilir ve ölümü kabullenebilir. Erdemli olmanın en önemli yansıması çocuklara olmaktadır. Çünkü “Ölüm korkusunu yenmiş” yani bütün yaşamını, diğer tüm “Gelişim Süreçlerini” ve “Gelişim Dönemlerini” BAŞARI İLE tamamlamış olan Erdemli insanlar, yine kendisi gibi yetişecek olan çocuklar yetiştirebilmektedir. Yani kendisi gibi Erdem’li, ölümden ve yaşamaktan korkmayan bireyler yetiştirebilmektedir.

 

Herkesin Okumasını Tavsiye Ederim...

Umarım Yazının Tamamı Okunur ve Yararlı Olur…

 

Tengeriin Boşig...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 ay sonra...

Öncelikle teşekkürler bir başka açıdan daha faydalandırdığınız için...

 

Ama bence bunlar fazla "robotçu" yaklaşımlar ve kişilerin kendi "hayat görüşü" nün etkisini de sezebiliyorum;doğruluk payı yok mudur;olmaz olur mu canım...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.