Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

"Ene'l Hakk"a giden yol...


Tengeriin boşig

Önerilen İletiler

Birçok kimse, Tasavvuf'u illa ki "İslam"dan ayrı bir "Öğreti" olarak nitelemektedirler... Bu özellikle "Batı"nın "Sınıflandırma" merakından kaynaklanan bir yanılsamadır. Doğu Doğudur, Batı Batıdır... Her iki medeniyet, Dünya Medeniyetine katkıda bulunmuş olsalarda, ortak paydaları olsada, Doğu Mistisizmini, öğretilerini, inançlarını Batı Kafasıyla ve Gözüyle yorumlamak sizi yanlışlardan yanlışlara sürükler. Galileo'yu "Dünya Yuvarlaktır" diyerek asmak istemiş bir zihniyetin, Tasavvuf'a "Panteist" demesi, pekte güvenilir bir tanımlama olmamaktadır... Öncelikle burada, hep var olduğu halde pek bilinmeyen ve kendisini hep en sıradan olarak görmüş; tüm "İslam Tasavvufu Öğretilerinin" ortak paydası olan "Melamilik" hakkında bilgi vermeye çalışacağım... Bunu özellikle, neyin ne olduğunu, hangi fikrin nasıl adlandırılması gerektiğini bilmeyen kimselere faydalı olması için konu ediniyorum... Öncelikle burada yazılacak olanlar alıntıdır... Belki, kimseler için bir ipucu olur diye düşünüyorum...

 

(A-L-I-N-T-I-D-I-R)

--------------------------------------------------------------------------

Yozlaşmaya tepki Melamiliği yarattı

 

Melamiye hareketi, tasavvufi hayatı şekle ve dış görünüşe kurban etmek isteyen yetersiz sufilere karşı bir reaksiyonu ifade ediyor. Melamiler'de bu nedenle zaviye, tekke, dergâh ve hangâh gibi tarikat durakları yok.

 

Arapça "Levm" kökenli Melamiye, "azarlamak, serzenişte bulunmak, kınamak" anlamlarına geliyor. Tasavvufta ise, yaptığı iyilikleri gösteriş olur endişesiyle gizlemek, yaptığı kötülükleri de nefsiyle mücadele etmek için açığa vurmak manasını taşıyor. Başka bir deyişle ruhi hayattan kaynaklanan halleri saklamak, nefisten kaynaklanan davranışlara karşı koymak ve onların aksini yapmak olarak yorumlanıyor.

 

YOZLAŞMAYA TEPKİ

Melamiliğin "Yolu yordamı belli, kuralları konmuş" bir tarikat olmadığı, bir yaşayış biçimi, İslamiyet'in hayata uygulanmasında değişik bir yorum olduğu belirtiliyor. Melamiliğin tarikatların tekke, zaviye, dergah, özel kılık kıyafet ve zikir merasimleri açısından halktan kopması ve İslamiyet'in safiyetinden uzaklaşması üzerine bir tepki olarak doğduğu öne sürülüyor. Melamiliği inceleyenler, tarikatın doğuş ve yayılmasında, Arapların kendilerini diğer ırklardan üstün görmelerini, Emevilerin Arap olmayanlara "Melami Köleler" adını takmalarını ve Abbasiler'in de Hazreti Ali'yi kendilerine düşman saymalarını neden olarak gösteriyorlar. Melamiliğin Horasan ve yakınlarında doğmasını, sonra da Türkmenlerle hızla yayılmasını buna bağlayanlar var. Melamiliği tarikat olarak ele alanlar, tarih içindeki gelişimini üç dönemde ele alıyorlar: "Melamiye-i Kassariye (Tarikat-ı aliye-i Sıddıkiye) Hamdun Kassar, Melamiye-i Bayramiye (Tarikat-ı aliye-i Bayramiye) Bursalı ÖmerSıkkini, Melamiye-i Nuriye (Tarikat-ı aliye-i Nakşibendiye) Muhammed Nurul Arabi."

 

YAYILIŞI

Melamilik Horasan'dan Bağdat'a, oradan da Suriye'ye geçti. Bu yayılma macerası, bazı Türk tarikatlarının Melamilik'ten doğrudan etkilendiği iddiasına da neden oldu. Çünkü Melamilik, tüm bu bölgelerde Türklerin hakim olduğu dönemlerde yayılma şansı buldu. Böylece Horasan erleri, Alp Erenler, Fütüvvet Ehli olarak nitelendirilen birçok kişinin Melami olduğu iddia edildi. Tamamen bir Türk tarikatı olan Bayramiliğin önemli bir kolunun Melami oluşu, en güçlü Melami akımının Bayramiye'den kaynaklanması da bu iddiayı güçlendirdi. Anadolu'ya XIII. yüzyıl sonunda geçen Melamiliğin en önemli iki grubu ise Kalenderiler ve Yeseviler olarak kabul ediliyor. Tasavvuf ve tarikat, Tanrı'ya ulaşmak için bir yolsa, Melamiler'e göre bu yol, birtakım gösterişli merasimler, halktan kopuk bir imtiyazlı sınıf oluşturmakla gerçekleşmez. Gittikçe katılaşan birtakım şekli davranışlar ve gösterişli zikirlere dönüşen tarikat olayına karşı çıkan Melamiler bu nedenlerle "Tasavvuf içinden tasavvufçulara karşı çıkan zümre" olarak nitelendiriliyor.

 

'ZİKİR DEĞİL, FİKİR ÖNEMLİ'

Melamiler'e göre adab-erkana boğulmuş zikir meclisleri, kıyafet ve törenlerle Allah'a ulaşmak mümkün değil. Allah'a ulaşmak, ancak Hakk'a bağlanmak,cemiyet içinde yaşayarak halka hizmet etmek, tevazu ve aşkla gerçekleşiyor. Melamilerin inancına göre, Allah'a ulaşmakta zikir değil, fikir önemli. Melamiliğe göre, bunun için tekke ve zaviye gibi özel yerler de gerekli değil. Çünkü özel yer ve kıyafetlerde riya tehlikesi olduğuna inanılıyor. Bunun da ihlasın zıddı olduğu belirtiliyor. Bu şekliyle Melamiye hareketi, tasavvufi hayatı şekle ve dış görünüşe kurban etmek isteyen yetersiz sufilere karşı kuvvetli bir reaksiyonu ifade ediyor. Melamiliğin halkın içinden değil de, tasavvuf ve tarikat ehli arasından çıkması, Allah'a giden yoldaki merasimlerin asıldan sapılacak kadar önem kazanması ve halktan ayrılması gibi yanlışların farkına varılmasından kaynaklanıyordu. İnanç kendini yeniliyor, yanlışlardansa arınılıyordu. Melamilerde bu nedenle zaviye, tekke, dergah ve hangah gibi tarikat durakları yok. Zikri de merasimden saydıkları için, bundan da tamamen vazgeçmişlerdir. Zikir, Allah'ı düşünmek şekline onun kudretini ve büyüklüğünü anmak, idrake çalışmak şekline dönüşmüştü. Melamiler, Hak'la halk arasındaki tasavvufi bağın da gereğini yapmak için halktan ayrılmayı, kopmayı, halkla aralarına bir duvar çekmeyi kesinlikle yasakladılar. Onlar halkın içinde, onunla birlikte, o şartlardayaşamayı Melamiliğin bir çeşit gereği sayıyorlardı. Halk nasıl kazanıyorsa öyle kazanmak, fakat özellikle çalışarak, emeğiyle kazanmak ve yaşamak Melamiliğin esaslarını oluşturuyor. Şeyh, derviş, hoca gibi sıfatların ardına saklanarak başkalarından geçinmek, Melamilikle bağdaşmıyor. İkinci dönem Melamiler'in yayılmasında İbni Arabi'nin etkisi var. Çünkü Osmanlı dönemi tasavvufi düşüncesinin yönlendiricileri arasında İbni Arabi ilk sırayı işgal ediyor. Ona göre, Melamiye tasavvufi makamların sonuncusu. Arabi, 'Ondan sonra bir makam vardır, o da peygamberliktir' diyor.

 

GİZLİLİK ESAS

İkinci dönem Melamiler'i arasında Melamiye- i Bayramiye'nin oldukça çileli bir dönem geçirdiği biliniyor. Osmanlı döneminde fetvalarla öldürülen, başı kesilen, boğdurulan sufilerin büyük bir çoğunluğunun Melami olduğu belirtiliyor. Devletin bu tavrı, "Gizlilik" esası üzerine kurulan Melamilerin iyice gizlenmelerine yol açtı. Üçüncü dönem Melamileri ise, daha çok İstanbul ve Rumeli topraklarında faaliyet gösterdi. Haririzade Kemaluddin, Ali Urfi, Bursalı Mehmed Tahir önemli eserler vermiş Melamiler'den sayılıyor. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasının ardından tarikatlar ortalıkta kalmayınca Melamilik de başlangıçtaki kimliğini yitirdi. Ancak günümüzde hala Melamiliğin çağa uygun bir şekilde sürüp gittiği görülmektedir.

 

Özlem Yılmaz / Ulaş Yıldız

----------------------------------------------------------------

 

Tabi bu yazı Melamilik hakkında sadece fikir sahibi olunmak için yazılmış bir yazı. Doğru olmakla birlikte eksikliği pek çoktur. Bunun nedeni, Melamiliğin şu öğretisinden kaynaklanır: Kişi gerçeği kendisi bulur... Bir Melami için kimin inanıp kimin inanmadığı önemli değildir. Mahşerde herkes öncelikle kendi derdine düşecektir, her koyun kendi bacağından asılacaktır. Bundan daha da önemlisi; Kişi içindeki "Hakk"ı kendisi göremedikçe, kimse ona "Hakk"ı öğretemez, gösteremez... O yüzden Melami olmayan hiç kimse Melami olmadan, Melamiliğin ne olduğunu öğrenememiş, Melami olanlarda bu anlayışa sahip oldukları için, Melamiliği "Kendi Çabası İle Hakk'ı Bulamayan Kimseye" anlatmamışlardır ve anlatma gerekğ görmemişlerdir. Dayatmacı, yayılmacı bir zihniyete sahip değillerdir... O yüzden hakkında en az bilgiye sahip olabileceğimiz tek yoldur Melamilik... Bu yazıdan sonra, yine Melamilik hakkında yazılmış, internetten bulabileceğiniz araştırmaları buraya alıntılamaya ve toplamaya çalışacağım ve yeri geldikçe de açıklama yapacağım. Kendi görüşlerimi söylemememin nedeni ise; Bir kimse içindeki bilemedikçe, benim ona içindekini gösteremeyecek olmamdır... Saygılarımla...

 

(A_L_I_N_T_I_D_I_R)

--------------------------------------------------

Melamiliğin özellikleri

 

Kınayanın kınamasından korkmamak

Hayrı (iyilikleri) gizlemek, yapılan kötülükleri açığa çıkarmak, Nefsi kötülemek

Kendini herkesten aşağı görmek ve göstermek

Kötülüğü herkesin içinde yapmak, gizlememek

--------------------------------------------------

 

Burada yanlış anlaşılma olmasın diye açıklama yapma gereği duydum... Melamiliğe göre, Peygamberlerde dahil, öncelikle herkes İnsandır... Ve insan yaratılışı gereği hata yapabilir... Hata yapmamak için bir dine, tarikata, inanışa sahip olmamak gerekmiyor... çünkü Hata yapmak kaçınılmazdır. Hz. Muhammed'e bir kısım kimseler "Ey Muhammed, biz senin Kabilendeniz, niye günahsız değiliz?". Hz. Muhammed şöyle söylüüyor: "Eğer siz Günahtan arındırılmış bir kavim olsaydınız, Allah sizi yanınıza alır, biraz daha günahkar kavim yerinize kalırdı"... Yani yaşamın amacı, hatalarla, günahlarlar, sevaplarla, doğrularla yaşayarak Gerçeği Kavramaktır... O yüzden yukarıdaki bir açıklamayı bu açıdan ele almak gerekir...

 

Kötülüğü herkesin içinde yapmak, gizlememek: Bir Melamiden beklenen, elbette ki kötülük yapmamasıdır... Ancak herkes insandır sonuçta. Melamiler kötülük yapamaz, günahsızdırlar, masumdurlar bigi bir inanç yoktur. O yüzden bir melami'de Benliğine yenilip kötülük yapabilir... Ama hiç bir Melami, sinsice, gizliden, tuzak kurarak, pusuya düşürerek, ihanet ederek kötülük yapamaz... Eğer Benliğine yenilip bir kötülük yapacaksa, bunu dışarıdan, hatasını herkesin bileceği, göreceği şekilde yapar... Açıktır bu açıdan... Kötülüğünü gizleyen bir kimse Melami değildir...

 

Ve bir Melami Hayrı gizler... "Sağ elin verdiğini, sol elin görmemesi" bunu ifade eder... Şöhret peşinde değildir Melamiler. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gib ahiret için çalışırlar. Kendiler için en önemli olan şey, başkalarının huzurlu olmasıdır... Başkalarının mutluluğu için çabalarlar... Mevlana'nın çok güzel bir sözü, Melamiliği bu açıdan açıklar: "Hakk'a Hizmet, Halka Hizmet'tir"...

 

Mevlana bu açıdan çok önemlidir. Çünkü O'nun Hakk gördüğü "Semazenlik", çok manalar içermektedir. Öncelikle insanın kendisi "Hakk"tır (Hakk olmak, Allah olmak demek değildir). Ve ilk kıblesi insanın kendisidir. Bununla ilgili açıklama şu linkte vardır:

 

http://www.turkish-media.com/forum/index.p...73829&st=50

 

Linkteki bilgilerden sonra gelelim Semazenlikteki "Hakk'tan alıp Halka vermek"e... Semazenlikte, yukarıya kalkan elin ayası göğe bakar ve Hakk'tan almayı temsil eder, aşağı inen elin ayası yere bakar ve Halk'a vermeyi ifade eder...

 

Yeni alıntılarla, yeni bilgiler vereceğim...

 

Saygılarımla...

 

(A-L-I-N-T-I-D-I-R)

------------------------------------------

Batı Anadolu'da yaygın

 

ÜÇÜNCÜ dönem Melamileri hakkında bir çalışma yapan araştırmacı- yazar Hasan Fehmi Kumanlıoğlu, Rumeli'nin Türk topraklarından çıkmasının ardından bölgedeki Melami büyüklerinin İstanbul, İzmir, Bursa ve diğer Batı Anadolu illerine yerleştiklerini söylüyor. Kumanlıoğlu, "Herhangi bir bağnazlığa kaçmadan, her anlamda iyi, kendini aşan insan yetiştirmek için çalışıyorlar. İzmir Karşıyaka'da Tasavvuf Kültürünü Araştırma ve Yaşatma Derneği Melamilik anlayışını hala sürdürüyor" diye konuştu.

------------------------------------------

 

Evet, İzmir'de yaygındır... Ama Karşıyaka'daki bi dernek, asıl merkez sanıyorum başka yerde... :unsure:

 

Saygılarımla...

 

(A-L-I-N-T-I-D-I-R)

-------------------------------------

Şeyh Sıkkini tacı ve hırkasıyla ateşe atladı

 

ABDÜLBAKİ Gölpınarlı, "Melamilik ve Melamiler" kitabında Melamiyei Bayramiye ile ilgili şu bilgiyi veriyor: "Hacı Bayram Veli'den sonra Şeyh Akşemseddin onun makamına oturdu. Bayramiye dervişleri her gün mescide gelirler, halka olurlar ve zikirden sonra da Şeyh Akşemseddin'in elini öperlerdi. Şeyh Emir Sıkkini de, mescide gelir, fakat zikir halkasına girmeyip bir köşeye çekilirdi. Bundan üzüntü duyan Şeyh Akşemseddin, bir gün Emir Sıkkini'ye 'Bizim zikir halkamıza niçin girmiyorsun? Gir, yoksa başından tacını alırım' dedi. Bunun üzerine Şeyh Sıkkini, hepsinin gözü önünde yaktığı ateşe, başında tacı ve sırtında hırkası ile atladı. Kendisine bir şey olmamış, yalnız tacı ve hırkası yanmıştı. İşte o günden sonra Emir Sıkkini'nin müridleri ve halifeleri ne tac, ne hırka giydi."

-------------------------------------

Melamilik tüm gösteriş, tantana ve şaşa-a'dan uzaktır. Sadeliği tercih ederler... Tac, hırka, cübbe, çarşaf vs birşey ifade etmez... Bu çıplak gezerler anlamına gelmiyor tabii ki, İslam'ın örtünme kuralına uyarlar ama Türban falan gibi takıntıları yoktur... Bu açıdan da neredeyse Panteist olduğu iddia edilen Hacı Bektaş-ı Veli'nin çok net bir deyişi vardır:

Hararet Nardadır Sacda Degil, Keramet Baştadır Tacda Değil, Ne Ararsan Kendinde Ara, Kudüste Mekkede Hacda Degil...

Saygılarımla...

 

(A-L-I-N-T-I-D-I-R)

---------------------------------

Melamilik ve Melamiler

 

Melamilik, tasavvufa ve tarikatlara karsi, Islamiyetin ilk dönemlerinde ortaya çikan ve yüzyilimiza kadar devam eden bir reaksiyon... Sufilerin bir kisminin "en yüksek makam" saydigi, bir tür gizli inanç sistemi...

Sarkiyat biliminin zirvelerinden Abdülbaki Gölpinarli'nin (1900-1982), ilk baskisi 1931'de yapilan "Melamilik ve Melamiler"i bu konuda yazilmis tek eser ve günümüzde de hala tek ana kaynak...

Ilk baskisi bugün "nadir" bir kitap olan "Melamilik ve Melamiler"in bu yayini, yazarinin kendi nüshasinin bir tipkibasimi... Gölpinarli'nin yaptigi düzeltmeler aynen korunuyor, sayfa kenarlarina aldigi notlar muhafaza ediliyor ve bunlarin yeni yaziya çevirileri veriliyor...

Bir yazarin, Gölpinarli'nin ölümünden sonra da dedigi gibi, "Abdülbaki'den kalan isiklar, daha çok uzun süre, o yollarda dolasmak isteyenleri karanlik labirentlerde tökezlemekten kurtaracaktir..."

----------------------------------

Tahmin edebileceğiniz üzere kendi içine son derece kapalı olan bu İslam Öğretisi hakkındaki Tek Kaynak şimdilik kitap bu kitaptır. Önümüzdeki zamanlarda, bu konuda ikinci bir kitabın çıkması ihtimali de yüksek tabi :blushing::)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

(A-L-I-N-T-I-D-I-R)

---------------------------------

Melamilik ve Melamiler

 

Melamilik, tasavvufa ve tarikatlara karsi, Islamiyetin ilk dönemlerinde ortaya çikan ve yüzyilimiza kadar devam eden bir reaksiyon... Sufilerin bir kisminin "en yüksek makam" saydigi, bir tür gizli inanç sistemi...

Sarkiyat biliminin zirvelerinden Abdülbaki Gölpinarli'nin (1900-1982), ilk baskisi 1931'de yapilan "Melamilik ve Melamiler"i bu konuda yazilmis tek eser ve günümüzde de hala tek ana kaynak...

Ilk baskisi bugün "nadir" bir kitap olan "Melamilik ve Melamiler"in bu yayini, yazarinin kendi nüshasinin bir tipkibasimi... Gölpinarli'nin yaptigi düzeltmeler aynen korunuyor, sayfa kenarlarina aldigi notlar muhafaza ediliyor ve bunlarin yeni yaziya çevirileri veriliyor...

Bir yazarin, Gölpinarli'nin ölümünden sonra da dedigi gibi, "Abdülbaki'den kalan isiklar, daha çok uzun süre, o yollarda dolasmak isteyenleri karanlik labirentlerde tökezlemekten kurtaracaktir..."

----------------------------------

Tahmin edebileceğiniz üzere kendi içine son derece kapalı olan bu İslam Öğretisi hakkındaki Tek Kaynak şimdilik kitap bu kitaptır. Önümüzdeki zamanlarda, bu konuda ikinci bir kitabın çıkması ihtimali de yüksek tabi :blushing::)

 

Aslına bakarsak sende haklısın :) Herkes kendine göre islami bir düşünce yaratma çabası içinde.Bu konuyla ilgili ''kuran süper market gibidir, ne ararsan var'' başlıklı bir yazı vardı. Yani biz boşuna uğraşıyoruz orijinal islam diye :)

 

Fakat benim dikkatimi çeken bir şey var.Melamilik, bir türlü gizli bir inanç sistemi olarak nitelendirilmiş yazınızda. Melamilik islami bir öğreti ise bu gizliliğe nerek var ?

 

Bu gizlilik benim anladığıma göre,yazılarda açıkça beliritldiği gibi bu düşüncenin aslı ekseninin tarilatlara karşı olmasından kaynaklanıyor..Demekki tasavvufta kendi içinde bölünmüş durumda. Ancak tasavvufta ki,ezici çoğunluk tarikatlardan ve şehylik kurumlarından yana olduğu ve günümüze kadarda uygulamalar bu şekilde geldiği için,melamileri saltanaltlarının bekasına tehlike olarak görmeleri çok doğal.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aslına bakarsak sende haklısın :) Herkes kendine göre islami bir düşünce yaratma çabası içinde.Bu konuyla ilgili ''kuran süper market gibidir, ne ararsan var'' başlıklı bir yazı vardı. Yani biz boşuna uğraşıyoruz orijinal islam diye :)

 

Fakat benim dikkatimi çeken bir şey var.Melamilik, bir türlü gizli bir inanç sistemi olarak nitelendirilmiş yazınızda. Melamilik islami bir öğreti ise bu gizliliğe nerek var ?

 

Bu gizlilik benim anladığıma göre,yazılarda açıkça beliritldiği gibi bu düşüncenin aslı ekseninin tarilatlara karşı olmasından kaynaklanıyor..Demekki tasavvufta kendi içinde bölünmüş durumda. Ancak tasavvufta ki,ezici çoğunluk tarikatlardan ve şehylik kurumlarından yana olduğu ve günümüze kadarda uygulamalar bu şekilde geldiği için,melamileri saltanaltlarının bekasına tehlike olarak görmeleri çok doğal.

 

Sizin bu kibirli yaklaşımınıza karşılık ben daha iyi bir üslupla cevap vermek istiyorum: Melamilerin gizliliği, Masonik yada Tapınak Şövalyelerivari bir gizlilik değildir. Bu yazıyı yazan kişi, Melamiliğin içinde olmadığı için, Gizil bir yapıda olduğunu düşünmüştür. Oysa Melamilerin "İlla ki Gizli olalım, kimse bizi bilmesin, işimizi gizliden yürütelim" gibi bir anlayışları yoktur. Zaten "Kötülüğün bile yapılacaksa herkesin bileceği ve göreceği şekilde yapılmasını yani aleni olmasını tercih etmeleri, aslında son derece açık olduklarının kanıtıdır. Melamilerin gizliliğinin nedenini açıklamıştım aslında ama yine eksik ve kasıtlı okuduğunuz için sanırım kendinizce yorumluyorsunuz... Bakın Melamilerin gizliliği "Art Niyet yada Niyet"ten kaynaklanmamaktadır. "Amanda gizli olalım" diye bir anlayışları yoktur. Gizli olmalarının nedeni, haklarında bilgi edinmenin zor olmasından kaynaklanır. Sonuçta Melamilik bir Tarikat değildir, Meslek olarak tarif edilir... Yazılardan da anlaşılacağı üzere her büyük Alim Melami kökenlidir ancak kendi tekke veya dergahlarını kurmuşlardır... Buna biz kötü demiyoruz ama gerek yok diyoruz... Melamiler, kimseyi Melami yapmak derdinde olmadıkları için, kendi bildikleri ve gördükleri sadece kendilerini ilgilendirdiği için, yani Melamiliğin reklamını yapmadıkları için gizli gibi algılanıyor... Bir Melamiye "Melamilik"i sorsanız, sizin kendi içinizde "Hakk"ı gördüğünüzü hissetmediği sürece size Melamilikten kesinlikle bahsetmez. Çünkü ister ki siz kendiniz bulun gerçeği, gidin ona anlatın, o sizin Hakk'ın ne olduğunu anladığınızı hissederse, yolu görebildiğinizi, gerçeği görebildiğinizi hissederse ancak bahseder Melamilikten... Ancak Bahsetmesi de yetmez, Melami olmanızda kolay değildir... Öncelikle yine kendi çabanızla bir takım şeyler vakıf olmalısınız... Yani kendiniz Hamsınızdır, iyice Pişmeden Melami olamazsınız, Melami oluncada artık Yanarsınız... Aynen Mevlananın dediği gibi yani... Hamdım, Piştim, Yandım... Başkasının size telkinler vermesi ile bu yola sokması imkansızdır, çünkü öyle bir niyetleri yoktur. Bakın, Yunus Emre, Tapruk Emre'nin dergahına hep dümdüz odunlar getirirmiş. hiç biri eğri odun değilmiş. Taptuk Emre sormuş "Ey Yunus, niye hiç eğri odun getirmezsin?"... Emre cevaplamış "Eğrisi beni bulmuyor ki?"... Burada "Odun"dan kastettiği "İnsan"dır. Hakaret olarak değil bu... İnsanın içine Allah Aşkı düştüğü zaman, odundan beter yanar da o yüzdendir bu benzetme... "Eğri Odun" kendisine yani içindeki Hakka yönelmemiş olan insanı simgeler. "Doğru Odun" ise kendine Hakk'ı bulmuş olan insanı simgeler... Yani İnsan kendisi gelir bu yola, kimse kimseyi sürüp getirmez... Öyleyse, Eğri Odun, içindeki Hakk'ı bilemediği sürece bu yola girebilir mi? Haberi olur mu? Onun için Gizli olmaz mı bu? Ama bir Melami için Gizlilik yoktur... Herkes iyiyse yada kötüyse, içini dışını bilir bir Melaminin. Melamiler, diğer Tasavvuf öğretilerinden daha yüksek bir mertebe anlayışına sahip olduğu için, gittikleri yerin gizli önderi onlardır ancak hiç bir şekilde önderlik taslamazlar, hatta hizmet ederler... Gizlilik, sizin Melamileri göremeyişinizden kaynaklanıyor, onların öyle bir niyetleri olduğu için değil... Ayrıca Melamiler hiç bir zaman diğer Tarikatler için Tehlike arzetmezler... Çünkü onların ne yaptıkları umurlarında değildir. Kişi ancak kendisini kurtarır... Herkes Gerçeği Kendi öğrenmelidir, görmelidir...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ardadaş bir kere olsun tutarlı olamazmısınız ? Bakın sizin neye inandığınız beni okadarda enterese etmiyor. Ancak sürekli çelişki içindesiniz.

 

Demişsiniz ki

 

...

Yazılardan da anlaşılacağı üzere her büyük Alim Melami kökenlidir ancak kendi tekke veya dergahlarını kurmuşlardır... Buna biz kötü demiyoruz ama gerek yok diyoruz...
Bir önceki iletinizde ise şunları yazdınız.

 

Yozlaşmaya tepki Melamiliği yarattı

 

Melamiye hareketi, tasavvufi hayatı şekle ve dış görünüşe kurban etmek isteyen yetersiz sufilere karşı bir reaksiyonu ifade ediyor. Melamiler'de bu nedenle zaviye, tekke, dergâh ve hangâh gibi tarikat durakları yok.

 

Arapça "Levm" kökenli Melamiye, "azarlamak, serzenişte bulunmak, kınamak" anlamlarına geliyor. Tasavvufta ise, yaptığı iyilikleri gösteriş olur endişesiyle gizlemek, yaptığı kötülükleri de nefsiyle mücadele etmek için açığa vurmak manasını taşıyor. Başka bir deyişle ruhi hayattan kaynaklanan halleri saklamak, nefisten kaynaklanan davranışlara karşı koymak ve onların aksini yapmak olarak yorumlanıyor.

 

YOZLAŞMAYA TEPKİ

Melamiliğin "Yolu yordamı belli, kuralları konmuş" bir tarikat olmadığı, bir yaşayış biçimi, İslamiyet'in hayata uygulanmasında değişik bir yorum olduğu belirtiliyor. Melamiliğin tarikatların tekke, zaviye, dergah, özel kılık kıyafet ve zikir merasimleri açısından halktan kopması ve İslamiyet'in safiyetinden uzaklaşması üzerine bir tepki olarak doğduğu öne sürülüyor. Melamiliği inceleyenler, tarikatın doğuş ve yayılmasında, Arapların kendilerini diğer ırklardan üstün görmelerini, Emevilerin Arap olmayanlara "Melami Köleler" adını takmalarını ve Abbasiler'in de Hazreti Ali'yi kendilerine düşman saymalarını neden olarak gösteriyorlar. Melamiliğin Horasan ve yakınlarında doğmasını, sonra da Türkmenlerle hızla yayılmasını buna bağlayanlar var. Melamiliği tarikat olarak ele alanlar, tarih içindeki gelişimini üç dönemde ele alıyorlar: "Melamiye-i Kassariye (Tarikat-ı aliye-i Sıddıkiye) Hamdun Kassar, Melamiye-i Bayramiye (Tarikat-ı aliye-i Bayramiye) Bursalı ÖmerSıkkini, Melamiye-i Nuriye (Tarikat-ı aliye-i Nakşibendiye) Muhammed Nurul Arabi."

 

Kötü olmayan bir şeyi yozlaşma olarak tarif edemezsiniz. Yozlaşma diyorsanız otomatikmen kötülüğüde kabul edeceksiniz.Bana kibirli yakıştırması yapıyorsunuz ancak sürekli muhataplarınıza siz anlamazsınız diye çıkışmak kibirliliğin dik alası değilmidir.

 

Mademki melamilik temelde tarikatları yozlaşma olarak görüyorsa,tarikat ehli olan hiç bir kimsenin tavrını örnek olarakta gösteremezsiniz.Zira kendi yönteminize ters düşmüş olursunuz.

 

 

Bakın, Yunus Emre, Tapruk Emre'nin dergahına hep dümdüz odunlar getirirmiş. hiç biri eğri odun değilmiş. Taptuk Emre sormuş "Ey Yunus, niye hiç eğri odun getirmezsin?"... Emre cevaplamış "Eğrisi beni bulmuyor ki?"...

 

Bence bu konuyu burda kapatalım. Birbirimizi gereksiz yere incitmeyelim

 

saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi burada kendi meşrebime karşı olmasına rağmen, farklı görüş açılarınında gözler önüne serilmesi gerektiği düşüncesi ile, Melamiliği "Yanlış" olarak gören yada en iyi niyetli söylemle "Aslından Uzaklaştığı" olarak niteleyen bir yazıyı alıtılayavağım. Bu yazıdan sonra, yazının doğruluğu yada yanlışlığı ile ilgili yorumumu yapacağım...

(A-L-I-N-T-I-D-I-R)

------------------------------------

Risale-i Nur'dan Bir Kavram

 

Melâmilik

 

"Hadisat-ı zamaniye bahanesiyle Vehhâbîlik ve Melâmîliğin bir nev'ine zemin ihzar etmek tarzında, bazı ruhsat-ı şer'iyeyi perde yapıp eserler yazılmış.

 

"Risaletü'n-Nur, gerçi umuma teşmil suretiyle değil, fakat herhalde hakikat-i İslamiyenin içinde cereyan edip gelen esas-ı velayet ve esas-ı takvâ ve esas-ı azimet ve esâsât-ı Sünnet-i Seniye gibi ince, fakat ehemmiyetli esasları muhafaza etmek bir vazife-i asliyesidir. Sevk-i zaruretle, hadisatın fetvalarıyla onlar terk edilmez."

 

Kastamonu Lahikası, s. 52, 53.

 

Sekizinci yüzyıl, İslam aleminin sosyal ve ekonomik sıkıntılarla karşılaştığı, Asr-ı Saadetin nurlu izlerinin yavaş yavaş silinmeye başladığı bir ortama şahitlik etmiştir. Harici fikirlerin tesirleri, ekonomik şartlar, devlet baskısı ve özellikle Arap milliyetçiliği fikrinin devlet ideolojisi olması sıkıntıları beraberinde getirmiştir. Böyle bir ortamda halk tarikatlara sığınmış ve kısmi de olsa yozlaşma tarikatların çalışmaları sonucunda yavaşlatılmıştır. Tarikatların zikir, evrad, nafile ibadet, fenafişşeyh, nefsi gemleme, sıkıntıya katlanma, toplumdan soyutlanma gibi kuralları vardı. Bu kurallar kendisine tepki bulmakta zorlanmadı ve tarikat kurum ve kurallarına bir reaksiyon olarak Melamilik ortaya çıktı. Esasen Melamilik kültürü yaklaşık bin yıllık bir süreçtir ve Melamilik içerisinde birbirine hiç benzemeyen tipte insan modelleri vardır. Bazısı ehl-i sünnet çizgisi içerisinde, münzevi olarak yaşayan, Allah ve Resul sevgisini kendisine rehber edinen kimseler iken, bazısı da hakikatten yolunu şaşırmış, şeriatla hiç bağdaşmayan fiilleri işleyen, ehl-i sünnet çizgisinden sapan kimselerdir. Bu nedenle Melamilik kültürü içerisinde iki tip kul modeli vardır.

 

Melamilikte halka dönük yaşam tarzı vardır. Yani tarikatlarda olduğu gibi halktan soyutlanma yoktur. Halkla iç içedirler. Halktan kopamazlar. Kendilerini herkesten aşağı görmek ilkesini benimsemişlerdir. Melamilik tarih içerisinde üç grup altında incelenmektedir. Bu ayrımın nedeni genelde Melami pirlerinin anlayış farklılığıdır.

 

1. Dönem Melamileri (Melametilik)

2. Dönem Melamileri (Melamiye-i Bayramiye)

3. Dönem Melamileri (Melamiye-i Nuriye)

 

1. Dönem Melamileri: Ünlü sufi Haldun Kassar'a bağlanan bu dönem Melamiliğine Melamiye-i Kassariye ya da Hz. Ebubkir'e dayandığı düşüncesinden dolayı tarikat-ı aliye-i Sıddıkiye denildi.

 

Bu dönem Melamiliği geleneksel tarikat çizgisine yakındır. Ehl-i sünnet çizgisi içerisindedir. Nefsi gemleme, nafile ibadet, zikir, evrad vs. gibi tarikatlarda görülen kurallar bu dönem Melamilerinde de mevcuttu.

 

2. Dönem Melamileri: Bu dönem Melamileri ünlü mutasavvıf Ahcı Bayram-ı Veli'nin kurucusu olduğu Bayramiye tarikatının bir kolu olduklarından Melamiye-i Bayramiye diye adlandırılırlar. Kurucusu Ömer Dede Sikkini'dir.

 

Bu dönem Melamileri Vahdet-i vücud felsefesini benimsemişlerdir. Aşırı Ehl-i Beyt sevgisinden dolayı Şiiliğe meyletmişlerdir. Durum böyle olunca Şiilerle arası iyi olmayan Osmanlı Devleti Oğlan Şeyh Hüseyin Maşuki, Şeyh Bali Hamza Dede, Beşir Ağa gibi ileri gelem Melami pirlerini idam etmiştir.

 

3. Dönem Melamileri: Bu dönem Melamileri kurucuları Muhammed Nurul Arabi'nin adından dolayı Melamiye-i Nuriye diye bilinirler. Bu dönem Melamileri Nakşiliğe yakındırlar. Yani 2. önem Melamilerinin aksiyoner havası bunlarda yoktur. Melamilik bu dönemde asli görünümünden uzaklaşmış, kurumsallaşma ve biçimsellik gelişmiş, yani tekke, dergah, zikir, evrad gibi kurallarla bağlanmaya başlamışlardır. Bu dönem Melamilerinin büyük bir kısmı Masonluğa kaymışlardır.

 

Özellikle 2. ve 3. dönem Melamilerinde şeriata aykırı söz söyleme ve şeriata aykırı yaşam tarzı mevcuttu.

 

Bu dönem Melamileri riya, şöhret, hubb-u cah gibi tehlikelerden kurtulmak uğruna halka kendilerini kötü gösterme, şeriata aykırı davranma gibi bir metod takip etmişler ve halk onlardan kaçınca gerçek ihlası ve Allah sevgisini kazanacaklarına inanmışlardır. Hatta bazıları dalalet ve tabiat bataklığına saplanarak dinden çıkmışlardır.

 

Tasavvufun bir çok teorik yanını benimseyen Melamiler, tarikatların ibadet ve kurallarını kabul etmiyorlardı. Hatta tarikatları halkı uyuttuğu iddiasıyla suçlayanlar da olmuştur. Mutasavvıfların zahitliğini riya diye de göstermişlerdir.

 

Anadolu kökenli tarikatların büyük çoğunluğu gibi Melamilik de Şii akidesinden etkilenmiştir. Daha doğru bir ifade ile Ehl-i Beyt sevgisi tüm Anadolu'yu etkilemiştir. Melamilik de bundan nasibini almış ve Melami atmosferde yetişen bazı kişiler Kalenderilik, Haydarilik, Abdallık ve on ikinci yüzyılda hemen hemen bütün bu mezhepleri temsil eden Bektaşilik gibi tarikatların ortaya çıkmasına doğrudan yada dolaylı olarak etki etmişlerdir.

 

Nefsinde yalnızca kusur ve naks, acz ve fakr olan insanın, bütün mehasin ve kemalatının Fatır-ı Zülcelal tarafından ona ihsan edilmiş nimetler olduğunu anlayıp, fahre, gurura hakkı olmadığını anlaması zaten insanı riyadan, şöhretperestlikten, gururdan ve fahrden kurtarır. Yoksa şeriata aykırı davranarak fahr ve gururdan kurtulmak mümkün değildir. Mümkün olsa bile ehl-i sünnet çizgisine aykırıdır. Zira Hz. Peygamber -ki, İslamın peygamberidir ve sıkıntı çekmede de zirvededir- hiçbir zaman insanların teveccühünden kaçınmak uğruna şeriata muhalif fiilleri işlememiş, tam aksine ibadette, takvada, ihlasda, duada, şefkatte, cesarette erişilmez olmuştur.

 

Allah sevgisinin ölçüsü Resul'e ittiba iledir. Resul'e ittiba ise Sünnet-i Seniyye çizgisinde yaşamakla mümkün olur. Müminin yapması gereken de kainatın yaratılış sebebi olan Zatın sünnetine uymaktır. Zira onu sevmek sünnetine ittiba iledir. Gerisi ya cehalet, ya dalalet, ya da sefahattir...

------------------------------------

 

Şimdi yazının gerçeği yansıtmaması yada çarpıtması nereden kaynaklanıyor: Melamiliğin Üçüncü Dönemi'nin kimi kötü huylara tabi olduğu ima edilmiş... Öyle ki büyük kısmının Mason olduğu, ibadetlerin sevilmediği, Şii akıdesinden etkilendiği, Sünnet'e uymadıkları ile itham etmişler... Oysa bunlar tamamen uydurmadır...

 

Şöyle ki, Risale-i Nur Enstitüsü'nün bu yazısının mantığı, Melamiğin içinde olamadıklarından gelmektedir. Şimdi Melamileri "Masonluk" ile suçlamışlar, oysa Said Nursi İttihat ve Terakki Cemiyetinin ilk üyelerinden biri olarak Masonlarla kendisi de birlikte çalışmıştır... o şahıs Mason mudur peki? Bu bir yana...

 

Tümbunlar bir yana, Melamiler öncelikle insandır... Herşeyden önce insandır... Yani "Bir Melami Kötülük Yapamaz" diye saçma bir inanç yoktur ve olamaz... Sormak isterim; acaba bir Nurcu, günahsız mıdır?...

 

Her zaman dediğim gibi, İslam'a bir tek Risale-i Nur, HY gözü ile bakılırsa Ateist arkadaşların gördüğü İslam'dan başka bir İslam ile karşılaşmamamız kaçınılmazdır. Ben Risale-i Nur'un yanlış olup olmadığını sölemiyorum ancak Hakk'ı tanımada yetersizdir. Bakın şöyle özetleyeyim: Şimdi yukarıdaki yazıda, Melamilerin "Sünnet-i Bıraktıkları" iddia edilmektedir. Oysa Melamilerin Sünnet'i bırakmaları imkansızdır. Çünkü sünnet, önderin yoludur. Önderini bilmeyen, kendini de bilemez... Önder Hz. Muhammed'dir... Ancak Melamilerin ve bazı kısmının Sünnet anlayışı farklıdır. Sünnet sadece ibadet iledir... Yani sakal bırakmak, hurma yemek, cübbe giymek, takke takmak, saç uzatmak falan filan fistan sünnet değildir. Sünnet'in ne olduğu ibadetlerde bellidir ve onlardan başkası değildir ve hiç bir Melami bu sünnetleri boşlayamaz, sıkı sıkıyada bağlıdırlar... Melamiler hiç bir zaman görünüşe önem vermedikleri için, bu tür sünnet denen şeylere yüz vermezler, kaldı ki öyle bir sünnet anlayışıda yoktur. Hz. Muhammed hiç bir zaman sakal bırakın, saçınızı omzunuza kadar uzatın, hurma yeyin gibi hadislerde bulunmamıştır... Hz. Muhammed sevgisini "Şekile Adayanlar" bu sevgiyi gereksiz şekilde abartmışlardır. O kadar ki, sanki Hz. Muhammed bir "Robot"tu... Hep aynı giyinen, aynı işleri yapan, programlanmış bir robot... Oysa Hz. Muhammed, ashabına evlilikleri ve ilişkileri üzerine tavsiyeler bile veriyordu. İstediği zaman saçını kesip uzatabiliyordu. Hatta bir gün Ekinleri nasıl ekmelerinin dine uygun olacağını soran Araplara, "o sizin dünyalık işinizdir, nasıl biliyorsanız öyle ekeceksiniz" demiştir. Keyfiniz istiyorsa sakal bırakırsınız, istemiyorsa bırakmazsınız... Bu açıdan Nasreddin Hocanın "Ye Kürküm Ye" kıssası örnek verilebilir... Farkı yoktur...

 

Allah sevgisinin ölçüsü'nün "Resule olan sevgi ile ölçülebileceğini" söylemişler... Hiç bir Melamideki "Hz. Muhammed Sevgisini" kimse ölçebilecek kadar yetkin değildir. Risalecilerden daha ileri olarak sadece Resul'ü sevmekle kalınmaz O'nun tüm mahiyeti yani Ehl-i Beyt'i sevilir. Eğer Hz. Ali'yi, Hz. Hasan'ı, Hz. Hüseyin'i, Hz. Fatıma'yı, Hz. Zeyneb'i çok sevmek "Şiilik" ise, "Şii" olarak adlandırılmaktan da incinmezler... Ancak yazıda da itiraf edildiği gibi, Ehl-i Beyt'i seven Melamiler idam bile edilmişlerdir. Oysa Hz. Muhammed Ehl-i Beytinin sevilmesini istemiştir...

 

Gelelim Risalecilerin Melamilere dair "Şeriat'ı Yadsıdıkları" inancına. Bu kadar saçma bir tasavvur olamaz. Bakın, öncelikle Melamilikteki Şeriat'ın ne olduğunu anlatayım, sonra siz karar verin Melamiler Şeriat'a karşı mıdır? Şeriat, dini olarak kısaca ibadetleri kapsar... Namaz, Oruç vs vs vs gibi ibadetler Şeriat olarak anılır. Ancak insanını Allah'a karşı yükümlülükleri sadece bunlar değildir. İnsanın en önemli görevi Hakk olduğunu bilmektir. Eğer kendinize yönelmezseniz Hakk olduğunuz bilincine varamazsınız. Melamilere göre İnsan öncelikle Hakk'tır ama ayrıca Kul'dur da... İnsanı bir yazımda "Bir Bardak Su"ya benzetmiştim. Bardak=Benlik, Su=Hakk'tı. Hakk'a ulaşmak için insanın o bardağı kırması gerekiyordu. Bu sefer aynı bardak örneğini, Hakk'a ulaşmanın yolu olarak kullanacağım. Bu sefer Bardak=Şeriat, Su=Kul(Hakk/Benlik)... O bardak kırılırsa, ortada su kalır mı? O su dağılmaz mı, parçalanmaz mı, yok olmaz mı? Yani nsanın Kulluğunu bilmesi yani Allah'lık iddia etmemesi için İbadet'e yani Şeriat'a uyması gerekir.

 

Bakın, bir Melami, kendisini Hakk olarak görüyordur bunu söyledim... E Allah'ın bir adı da Hakk, zaten yarattıklarına verdiği adı da bu: Hakk... Öyleyse her yaratılmış aynı zamanda "Allah"mı? işte bu yanlış anlaşılmaktadır. İnsandan başka diğer varlıkların bilinci yoktur zaten, kendi çabalarıyla Hakk'ı bulmaktan ayrıdırlar. Oysa insan aynı zamanda Allah'ı bulmakla yükümlüdür. Allah adı yalnız O'na ait olduğu için, Allah olmak yalnız O'na has olduğu için, insanlara ibadetleri belirlemiştir. Yani insan Hakk'tır ama aynı zamanda Kul'dur. Bakın ince bir çizgi vardır; bir tarafı sıddıklık, diğer tarafı zındıklıktır... Zındıklık "Kibir"den yani Şeytanın işlediği Günah'tan ileri gelir. Şeytan niçin Kibirlenmiştir? Ateşten yaratıldığı için mi? Hayır, Şeytan özünde Hakk'ın olduğunu biliyordu ve Adem'in yaratılması aynı zamanda Şeytan'ın da sınavı idi... Nasıl ki Hz. Muhammed Miraç'ta, Hz. Musa Tur Dağında sınandı ise, Şeytan'da Adem yaratıldığında sınanmış ve zındık olmuştur. Çünkü Allah bu sınanmada Kulundan tüm sınırları kaldırıyor, onu tamamen Hakk kılıyor, yani Allah'lığına değil ama Hakk'lığına eşdeğer kılıyor. Yarattığını Benliğinden ayırıyor. İşte bu sırada yarattığı acabe ne düşünecek? "Ya Rabbim ben sadece Kul'unum" deyip kendini geri mi çekecek, yoksa "Ben Sen'im" deyip gururlanacak mı? Eğer Kul yaratılmış olduğunun farkına varırsa yani Allah'ı bilirse Sıddık olur, Eğer yükseldiği makamda Kibirlenip "Ben Allah'ım" derse, zındık olur... O yüzden Hakk olduğunu bilen bir Melami, Kul olduğunu da bilmek zorundadır... O noktada Allah'tan farkı; Allah(Hakk): Kendisine ibadet edilendir, Kul(Hakk): İbadet edendir. İbadet'i boşlamak Kibir olur. Çünkü insan en başta Kul olduğunu da bilmelidir... Bu yüzden hiç bir Melami "Kul olduğunu unutmamak için" Şeriatı boşveremez.

 

Şu bir gerçektir ki, Sünni olan Risaleciler, Şiilikten etkilendiğini düşündükleri için Melamiliği kaldıramamaktadır ve haksız eleştirileri bu yüzdendir. Oysa Melamiliği dışarıdan eleştirmek çok kolaydır ancak yanlıştır... İçinde olmadan bilemezler ve içine girebilince zaten Risaleler bile onlara yetersiz gelir...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ardadaş bir kere olsun tutarlı olamazmısınız ? Bakın sizin neye inandığınız beni okadarda enterese etmiyor. Ancak sürekli çelişki içindesiniz.

 

Demişsiniz ki

 

... Bir önceki iletinizde ise şunları yazdınız.

Kötü olmayan bir şeyi yozlaşma olarak tarif edemezsiniz. Yozlaşma diyorsanız otomatikmen kötülüğüde kabul edeceksiniz.Bana kibirli yakıştırması yapıyorsunuz ancak sürekli muhataplarınıza siz anlamazsınız diye çıkışmak kibirliliğin dik alası değilmidir.

 

Bence bu konuyu burda kapatalım. Birbirimizi gereksiz yere incitmeyelim

 

saygılar

Kardeşim anlatamıyorum galiba... O yazı Melamiliğin içinde olmayan birisi tarafında yazılmıştır... O yüzden kimse kimseyi aslında yozlaşmış olarak görmemektedir. Sadece Tekke, Degah kurmak; Tac, Cübbe gitmek Hakk'a ulaşmak için gereksiz nüveler olarak görülmüştür... Melamiler herkesi ve herkesin yaptığını Hakk olarak görürler... Söylediklerim sadece size çelişkili gelmektedir, en iyi ithamla şöyle söyleyeyim: belki ben eksik anlatmış olabilirim ama kendi içinde bir çelişki yoktur...

 

Ayrıca ben kimseye "Anlamazsınız" demiyorum, dediğim şu ki "Anlamlandıramıyorsunuz". Ki bende sizin söylediklerinizi Anlamlandıramıyorum ve bu çok normal, herkes herşeyi aynı düzeyde anlayacak diye birşey yok değil mi? Kendimi aşağılamış mı oldum yani? Ben sizi küçümsemiyorum, sadece yazdıklarımın size anlamsız geldiğini, yani sizin anlamlandıramadığınızı söylüyorum...

 

Bakın, anlamış olsaydınız, şu ithamınızı yapamazdınız:

Mademki melamilik temelde tarikatları yozlaşma olarak görüyorsa,tarikat ehli olan hiç bir kimsenin tavrını örnek olarakta gösteremezsiniz.Zira kendi yönteminize ters düşmüş olursunuz.

Bakın diyorum ki, Tüm bu kimseler Melami kökenlidir, ancak kendi tekkelerini kurmuşlardır... Melamiliğin "Tarikatleri Yozlaşmış gördüğünü" iddia eden yazardır, Melamilik değildir. O şahıslar yozlaşmamışlardır ancak insan olarak, farklı fikirler edinmişlerdir. Kaldı ki Yunus Emre kendi başına bir yaşam sürmüştür... Yazdıklarımı biraz eksik anlamışsınız, illaki çelişki arayacağınıza biraz anlama çabasında olsanız... Bakın ben sizi yargılama, yadsıma yada küçümseme çabasında değilim... Hatta edineceğim bilgiler olursa çok çok sevinirim ama siz bir fikir sunmuyorsunuz, burda herhalükarda insanız, hatalı tanımlamalarımız tabii ki olabilir. Ama siz illa ki karşınızdakini Alt etme çabasındasınız... Böyle oldukça da ne benden, nede bir başka paylaşımcıdan yararlanamazsınız. Öncelikle yargılama değil, anlama çabasında olmalısınız...

 

Bence de bu konuyu kapatın, çünkü Melamilik hakkında, "Hakk" görmenin ne demek olduğu hakkında hiç bir fikrinizin olmadığını sanıyorum ve boşuna ileti gönderiyorsunuz...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Ene'l Hakk" deyişi ile Hallac-ı Mansur ile en önemli ortak noktayı paylaşan Nesimi, bu söyleyişi nedeni ile Hallac-ı Mansur ile aynı kaderi de paylaşmış ve derisi yüzülerek ne yazık ki İdam edilmiştir. Nesimi bir çok kimsece Alevi-Bektaşi geleneğinin bir Evliya/Önderi olarak tanınır ve bilinir... Hurufi olduğu hakkında bilgiler vardır. Ancak her nekadar böyle anılsada, kendisinin aslında ne olduğunuz yine kendisinden öğrenelim derim ben. Bildiğiniz gibi, yukarıdaki yazılarda, tüm Evliya kimslerin Melami kökenli oldukları yazılı idi... Hallac-ı Mansur' "Panteist" diyen kimselerin, yine aynı görüşü paylaşan "Nesimi"ye de "Panteist" demesi kaçınılmaz olacaktır. Ancak her zaman söylediğim gibi, biz insanları adlandırmayı bırakalım da, insanlar kendilerini nasıl adlandırıyorlar, buna bakalım. İşte kendi söylemi ile Nesimi:

 

Ben "Melamet Hırkasını"

Kendim giydim eğnime

Ar ü namus şişesini

Taşa çaldım kime ne?

Haydar haydar taşa çaldım kime ne?

 

Sofular haram demişler

Aşkımın şarabına

Ben doldurur ben içerim

Günah benim kime ne?

Haydar Haydar günah benim kime ne?

 

Gah çıkarım gökyüzüne

Seyrederim alemi

Gah inerim yeryüzüne

Seyreder alem beni

Haydar Haydar seyreder alem beni

 

Gah giderim medreseye

Ders okurum hak için

Gah giderim meygedeye

Dem çekerim aşk için

Haydar Haydar dem çekerim aşk için

 

Nesimi'yi sorsalar kim

Yarin ile hoş musun

Hoş olam ya olmayayım

O Yar benim kime ne?

Haydar Haydar o yar benim kime ne?

 

Bu şiirde, Melamilik'e dair bir çok bilgiyide keşfedebilirsiniz...

 

Nesimi'nin hissiyatına dair şu sözleri son derece önemlidir:

"Bende Sıgar iki Cihan,

Ben Bu Cihana Sığmazam..."

 

Hangi nedenle olursa olsun, özellikle Din adı ile perdelenerek hiç bir alimin ve insanın öldürülmemesi dileğiyle Nesimi ve Hallac-ı Mansur'u anmak sanırım yerinde olacaktır...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Ene'l Hakk" deyişi ile Hallac-ı Mansur ile en önemli ortak noktayı paylaşan Nesimi, bu söyleyişi nedeni ile Hallac-ı Mansur ile aynı kaderi de paylaşmış ve derisi yüzülerek ne yazık ki İdam edilmiştir. .

 

Hallac-ı Mansur'u iki idam etmiş, Nesimi'yi kim, hangi inanç mensupları idam etmiş? Neden, hangi gerekçeden dolayı idam etmişer?

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hallac-ı Mansur'u iki idam etmiş, Nesimi'yi kim, hangi inanç mensupları idam etmiş? Neden, hangi gerekçeden dolayı idam etmişer?

 

Saygılar.

 

Öncelikle biliyorsunuz ki, her şeyin bir görünen gerekçesi vardır, birde görünmeyen gerekçesi vardır...

 

Nesimi: Türk olmakla beraber, İranlı Fazlullahtan ders almıştır. Nesimi hakkında pek ayrıntılı bilgi yoktur ancak kendi ölümünü, halifesi Refii'den öğrenilmektedir. "Ene'l Hakk" dediği için öldürüldüğü bilinmektedir. 1418'de Mısır Memluk Hükumdarı Seyh el-Müeyyed Seyfuddin tarafindan verilen emirle Halep'te tutuklanıp, öldürlmüştür.

 

Hallac-ı Mansur: Hallacı Mansur Hicri 244 ( Miladi 858) yılında Beyza yakınlarında bir kasaba olan Tur’da doğdu. 922 de Muktedir’in buyruğu üzerine Bağdat’ta asılarak, uzuvları kesilerek iskence ile öldürüldü.

 

Bunlar, internet üzerinden ulaşabileceğiniz, basit bilgilerdir... Ama benim irdeleyeceğim ve sizin öğrenmek istediğiniz ise şudur: Bu iki kimse'de "Ene'l Hakk" deyişini dile getirdikleri için öldürülmüşlerdir. Ancak bundan daha da önemlisi ve asıl neden; bu kimselerin İslam anlayışları ile oluşturdaukları yapının, genel ve "Tepeden İnmeci" yani halkı yönetilecek bir koyun sürüsü olarak gören siyasi yönetimlere karşı bir alternatif olmasından dolayıdır. O dönemlerde Gerek Hurufilik olsun, gerek Batınilik olsun, bu gibi oluşumlar, siyasallaşmış, yani inancın "Kişisel" kısmını aşarak kurumsallaşmış ve mevcut yönetime karşı bir oluşum içine girmişlerdir. Bakın Emeviler döneminde, bu Hallac-ı Mansur'un yad Nesimi'nin görüşlerinin paralelinde görüşler sunan insanlar hep Ehl-i Beyt dediğimiz, Hz. Muhammed'in kızı olan Hz. Fatıma ve Yeğeni/Damadı olan Hz. Ali neslince ortaya atılmış, ancak Emeviler "Halifelik Hakkı"ndan doğan ayrılığı yani yani mezhepler ortaya atarak Dinsel alana da yaymaya çalışmışlardır. Sonuçta, teslimiyetçi ve arapçı görüşe sahip sünni mezhepler ortaya çıkmıştır. Ve Osmanlılar da dahil olmak üzere hep Sünni yönetim erki başta olmuştur. Hallac-ı Mansur ve Nesimi gibi şahsiyetlerde, hep karşı taraf olmuşlar ve kişilikleriyle birer Önder olarak tanınabilecek kimseler olmuşlardır. Mesela bu yönde en güçlü kimse Şah İsmail olmuştur ve Yavuz Sultan Selim ile mücadelelere girişmiştir. Neyse, ayrıntı verdiğim zaman rahatsız oluyorsunuz, ben özetleyeyim: Bu kimseler ortaya attıkları görüşlerden çok, mevcut iktidarın endişelerinden dolayı idam edilmişlerdir. Oysa aynı iddiayı öne süren yada söylemleriyle açıkça ifade eden kimseler, tehlike oluşturamadıkları için idam edilmemişlerdir. Mesela "Yunus Emre" "Ahmed Yesevi" "Mevlana"... bunların niçin idam edilmediklerini diğer bir konuda açıklamıştım... Burada sanırım bunu fazla uzatmaya gerek yok, sonuç olarak şu bilgiyi vermek istiyorum: Nesimi; Bayrami Melamiler'i, Mevleviler'i, Bektaşileri ve Alevilik'i ve Melamet'i benimsemiş öğretileri temsil etmektedir. Öyle ki aynı görüşü birebir sarfeden Hallac-ı Mansur ve Yunus Emre, Mevlana vs. diğer Evliya kimselerin bu suretle "Müslüman" olmaları kadar doğal bir şey yoktur. Bu kimselerin duygularını: Deist, Panteist, Agnostist, Ateist, Monoteist falan fistan gibi adlarla nitelemek, o kimselerin uğruna öldükleri kimliklerini yadsımak ve hor görmek demektir... Konumuz Melamilik'tir ve konuyu dağıtacak sorular sorulmasını pek uygun görmüyorum. Zira diğer konularda bunları yeterince tartıştık ve sayın BrainSlapper yeterince cevap veremediniz, oradaki sorularımızı cevaplamadan burada soru sorabilmeniz ilginçtir...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 5 yıl sonra...

Hayirli Kandiller

Sayin Tengerin yazdiklarinizi ilgi ile okudum. Melamilerin sinavinda kulum diyenin sinavi gectigini hakk I'm diyenin zindik oldugunu yazmistiniz. I zaman Nesimi ve Mansur zindik mi olmuslardi?

Kusuruma bakmayin cehaletimi hosgorun.

Kandiliniz mubarek olsun. Icinizde sadece kandillerimizin atesi yansin yaksin

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

:) Bu yazıyı yazdığım zaman inançlıydım...

Taa 6 sene önce, amma çok zaman geçmiş yaf :)

Şimdi o değerleri geride bıraktım...

 

Yazımı dikkatli okursanız;

"Ben Hakk'ım" demenin "Zındıklık" olduğunu söylememişim hiç.

Ve aslında "Ben Hakk'ım" demekle yani Hakikate ermek ile "Allah'lık iddia etmek" arasında fark olduğunu vurgulamışım.

 

Yani "Ben Hakk'ım" demek zındıklık demek değil.

 

Şöyle ifade edeyim:

Ben Melamilerin arasındayken şöyle öğrenmiştim...

Melamiler için makam "Kulluktan" başlar ve en sonunda yine "Kullukta" son bulur...

Yani makamınız manevi anlamda yükselir, en nihayetinde Hakikat'e erersiniz.

Sonra kendi Mirac'ınızı yaşarsınız ve orada Tanrı sizi bütün güçlerine kavuşturur.

O sizin sınavınızdır;

Ya hakikate erip kulluğunuza geri dönersiniz ve sıddık olursunuz,

Ya da Allah olduğunuzu düşünüp, kulluktan sıyrıldığınızı düşünüp kayarsınız ve zındık olursunuz.

O yüzden yolu sağ salim tamamlarsanız, kulluğunuza geri dönersiniz;

Hakikate ermiş bir biçimde tabii...

 

Neyse, aslında çok şey yazardım ama bunlar artık geride bıraktığım inançlar artık.

 

Aslında bir özeleştiri olması bakımından yararlı oldu bu...

Son zamanlardaki tartışmalarda bana "Kibirlisiniz", "Bilmiyorsunuz", "Sizin bildiğiniz gerçek İslam değil" gibi nitelemelerini, benim o yıllardaki tartışmalarımdaki muhataplarıma aynen yaptığımı tekrar gördüm. :)

Gerçi yazılarımı tekrar okuduğumda, o arkadaşlar kadar sığ olmadığımın tekrar farkına vardım, ki şanslıymışım galiba. :)

 

Her neyse;

Şu an Melami falan değilim ya da bu değerlere sahip değilim tabii ki,

Fakat her zaman Melami'lerin yaşam tarzları, saflıkları, kalenderlikleri, terbiyeleri, samimiyetleri cazip gelmiştir bana.

Kendilerini tarikat ya da cemaat olarak görmezler ve tarikat-cemaatler gibi kendilerinden olmayanları "yoldan sapmış" olarak görmezler.

Herkesin özünde Tanrı'nın/Hakk'ın olmasından dolayı, herşeyin aslında "Hakk" olmasından dolayı

Benlik kaygısını aşmışlardır ve herşeyi Tanrı'nın zevkettiğine inanırlar.

 

İlla ki bir inanç sahibi olmak istiyorsanız, Melamiliği bir araştırın derim ben size.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.