Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Nietzsche


Misafir Ferfecir

Önerilen İletiler

Nietzsche yaşamı bakımından 19. Yüzyıla, felsefesi ve yol açtığı etkiler bakımından ise hem 20. yüzyıla hem de geleceğe aittir. ‘Gelecek’ kavramı ve ‘insanın geleceği’ sorunu, onun üzerinde en çok durduğu sorunların başında gelir. Nietzsche, çok yönlü bir insandır: filolog, yazar, filozoftur. Ama aynı zamanda şairdir. Hemen hemen bütün eserlerinde düşünsel yön ile edebi/sanatsal yönlerin iç içe geçmiş olduğunu saptayabiliriz. Nietzsche’de felsefi ve estetik öğeler sürekli birlikte, birbirini gerektiren bir biçimde bulunur. Yani felsefe ile şiir arasındaki ilişki, onun insan anlayışıyla bağıntılıdır. Nietzsche insanı, yaşama eylemleri içinde gerçekleşecek, ortaya çıkacak bir yetkin varlık (bütünlük) olarak düşündüğü için, bu bütünlüğün gerek oluşmasında gerekse kavranılmasında hem akılsal (felsefi) hem de coşkusal (estetik) boyutlar ayrılmaz biçimde birbirine bağlıdır.

 

İnsan ve kültürle ilgili problemler başlıca ilgi konusunu oluşturduğu için, onu bir kültür filozofu olarak görebiliriz. Bir kültür filozofu olarak Nietzsche, tüm yaşamı boyunca, bir insan ve kültür felsefesi oluşturmuştur. (Bu felsefe uğraşında özellikle “nihilizm” problemiyle bir hesaplaşma ve yine bununla bağıntılı olarak “üstinsan” kavramı ve düşüncesinin işlenmesi söz konusudur.) Onun felsefesi aynı zamanda bir kültür eleştirisi olma özelliğini taşımıştır. Nietzsche'nin Avrupa kültürünün en güçlü eleştiricilerinden biri sayılması da, haklı nedenlere dayanmaktadır. Çünkü onun kadar kendisiyle, toplumuyla, tarihiyle ve kültürüyle cesur bir şekilde hesaplaşmayı deneyen kimse pek olmamıştır. Avrupa kültürü ve felsefesinin karşımıza çıkan en önemli sorunlarından biri ve belki de başlıcası olan nihilizmden kurtulmak için, aslında ona neden olan şeylere sarılma eğiliminin ağır basması da, insanların, gerçek anlamda nihilizmle hesaplaşmayı göze alamadıklarının göstergesidir.

 

Nietzsche’nin adıyla birlikte çoğu insanın aklına ilk gelen başlıca bazı kavram ve deyimler mevcuttur: “iyinin ve kötünün ötesi”, “değerlerin yeniden değerlendirilmesi”, “tanrının ölümü”, “üstinsan”, “güç istemi” vb. Gerçekten de bu ve benzeri kavramlar/sözcükler Nietzsche’nin tüm yapıtlarında sıkça yer alırlar. Ancak insanların belleğinde iz bıraktığı anlaşılan bu kavramların her zaman doğru biçimde ya da filozofun öngördüğü biçimde anlaşılmış olduğunu söylemek de mümkün görünmemektedir. Yani Nietzsche’nin yanlış anlaşılması da söz konusudur. Özellikle “üstinsan” anlayışının çarpıtılması, faşist bir ideolojiye malzeme yapılması söz konusudur. Üstinsanın ortaya çıkmasını bekleyen Nietzsche, nasyonal sosyalizmin yol açtığı soykırımdan değilse de, felsefi yanılgılarından bir ölçüde sorumlu tutulabilir.

 

Nietzsche’nin Felsefe Anlayışı

 

Bazı filozoflar nüfuzlarını korumak amacıyla bilimin arkasına saklanırlar. Nietzsche ise, felsefenin bilim yapılmasına karşıdır. Ona göre, asıl felsefe problemi: hala filozoflar var mı? olabilir mi? sorusudur. Çünkü filozof bir birey olarak, bir yaratıcı olarak varolabilir. Nietzsche’ye göre, filozofların tarih duygusundan yoksun olmaları, bu ezeli hataları, onları öncesiz-sonrasız olguları ve mutlak hakikatleri aramaya yöneltmektedir. Felsefenin gerçek karakterini Nietzsche şöyle tanımlar: felsefe ancak kendine özgü bir tasarıma göre dünyayı yaratabilir. Felsefenin gerçek karakterinin anlaşılması sonucunda, öncesiz-sonrasız değerler veya hakikatlere olan inancın yıkılması da söz konusudur. Buna bağlı olarak kavramlar ve tin alanına ait olan herşey, oluş içinde görülmeye başlanır. Bu konuda Nietzsche şunları söyler: "sözde sorunlar üstüne düşünmedim, -harcamadım kendimi. (..) “Tanrı" “ruhun ölmezliği”, “kurtuluş”, “öte dünya”, daha çocukken bile ne dikkatimi, ne de vaktimi verdiğim kavramlar hepsi, -belki de bunlar için yeterince çocuksu olmadım hiç.”

 

Nietzsche’nin yaşama tarzı ile düşünme ve felsefe yapma tarzı birbirine bağlıdır. O, filozofun felsefesine göre, yani ona uygun biçimde yaşamasını savunur. Bu nedenle, ifade ettiği felsefe yapma tarzı açısından da “çağına aykırı” bir filozof konumundadır: “Baskı yapılan, zorlanan ve dıştan tek biçimliliği olan bir dünyada, felsefe, tek başına, yalnız dolaşanın bilgince bir monologu, tek tek kişilerin avda rasgele ele geçirdikleri av hayvanları, akademik yaşlılarla gençler arasında geçen kapalı kapılar ardındaki oda gizleri ya da zararsız gevezelikler olarak kalır. Kimse felsefe yasasını kendinde gerçekleştirmeye cesaret edemiyor, onu yaşamında uygulamayı göze alamıyor, kimse filozofça yaşamıyor, antik insanı, bir kez Stoa’ya bağlılık sözü verdikten sonra, nerede olursa olsun, neyle uğraşırsa uğraşsın, onu bir Stoa’lı olarak davranmaya zorlayan o yalın erkek bağlılığı ile yaşamıyor. Bütün modern felsefe yapmalar, politika ve polisçe işlerle sınırlı yönetimler, kiliseler, akademiler, insanların töreleri ve korkaklıkları aracılığıyla bilgince bir görünüşe bürünmüşlerdir: bu felsefe boyuna iç çekişle “olsaydı” fısıltısında ya da “bir zamanlar” bilgisinde kalır. (...) Gerçekten filozofça düşünülüyor, yazılıyor, yayımlanıyor, konuşuluyor, öğretiliyor –bu kadarıyla az çok her şeye izin verilmiştir, ancak eylemde, davranışlarda, adına yaşama denilen şeyde durum değişir: orada her zaman ancak tek bir şeye izin verilmiştir ve tüm başka şeyler de yalnızca olanaksızdır: tarih eğitimi, kültürü bunu böyle istiyor. İşte o zaman insan, “acaba bunlar da insan mıdırlar, yoksa belki de yalnızca düşünme, yazma ve konuşma makineleri midirler?” diye kendi kendine soruyor.”

 

Nietzsche, daha çok “aforizmalar” tarzında yazan bir filozoftur. Onun için sistemcilik ve “izmler” dar görüşlülük anlamına gelir. Ona göre, yarının filozofları denemelerin adamı olanlardır. Çünkü her felsefi düşünme yeni bir deneme demektir. Nietzsche’yle birlikte yeni bir felsefecinin ve felsefe yapma biçiminin ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

 

Nietzsche’nin geçmiş felsefenin tarihçisi olarak tavrı ile filozof olarak yarattığı felsefedeki tavrı örtüşür. Her iki açıdan da göz önünde tuttuğu, “üstinsan” kavramıdır. Bu da onun insanı, felsefesinin arka planından öte, temelinde yer alan bir varlık olarak gördüğünü ifade eder. Kendini “ilk trajik filozof” olarak görmekle birlikte, felsefenin geçmişinde kendilerinden esinlediği kişileri/kişilikleri de anar: “Bir tek Herakleitos üzerinde kuşkum var; zaten onun yakınında kendimi her yerden daha sıcak, daha rahat duymuşumdur hep. Yok oluşun, yok edişin olumlanması ki, Dionysosça bir felsefenin can alıcı noktasıdır, -karşıtlıklara, savaşa ve “varlık” kavramını kökünden yadsıyarak –oluşa evet deyiş.”

 

İyinin ve Kötünün Ötesi ya da Değerlerin Yeniden Değerlendirilmesi

 

Nietzsche, tüm insanlığı yaşadığı bir yanılgıdan uyandırmak, o güne kadar değer olarak tanınan/bilinen şeylerin hiç de öyle olmadığırı göstermek ister. Geri kalan insanlıkla onun arasındaki sınırı çizen, ona ayrı bir yer veren şey, “Hıristiyan ahlakını bulmuş” olmasıdır: “Hayatın en başta gelen içgüdülerini küçümsemeyi öğretmeleri; bedeni haklamak için bir “ruh” , bir “tin” uydurmaları; hayatın temel koşulunu, cinselliği ayıp bir şey olarak duymayı öğretmeleri; (...) Şurası kesin ki, ona (insanlığa) yalnız decadence değerleri en yüksek değerler olarak öğretildi. (...) Bu ölçüde yanılmak, hem de kişi olarak, ulus olarak değil, insanlık olarak. Şimdiye dek öğretilen biricik ahlak, derinden derine yadsır hayatı.”(5) Bu nedenle, ahlakın kendisini decadence/çöküş belirtisi olarak almak, çok önemli ve benzersiz bir yeniliktir. Nietzsche, ilk kez kendisinin bu gerçek karşıtlığı gördüğünü söyler: “Bir yanda, hayata karşı alttan alta öç güden o yozlaşmış içgüdü (örnekleri Hıristiyanlık, Schopenhauer felsefesi, bir anlamda daha o zamandan Platon felsefesi, idealizmin bütünü); öbür yanda doluluktan, dolup taşmaktan doğmuş en yüksek bir olumlama ilkesi, sınırlama bilmeyen bir evet deyiş, acının kendisine, varlığın sorunsal ve yabancı nesi varsa hepsine.”

 

Felsefe tarihine baktığımızda, Antik Yunanda değerler probleminin, bir erdem ve ahlak problemi olarak anlaşıldığını saptayabiliriz. Nietzsche de, Sokrates’ten beri Avrupa tarihinde ortak belirtinin, diğer bütün değerleri ahlaki değerlerin boyunduruğuna sokma denemesi olduğunu söyler. Ona göre Sokrates’in düşüncelerinde temelini bulan Batı dünyasının bu ahlak görüşü, insan hayatına ve insan doğasına aykırı bir değerler görüşü durumundadır. Bu nedenle Nietzsche, değerler ve değerlendirme problemini, ahlakın bir problemi olarak değil, insanın bütün etkinlikleriyle ilgili bir problem olarak görür ve bu bakımdan da bizzat ahlakın kendisini “problematik” olarak anlar. Başka bir deyişle değerlendirme sorunu, ahlakın bir sorunu değil, antropolojinin bir sorunu olarak anlaşılmalıdır.

 

İnsanı kurtarmaya çalışan Nietzsche, onu anlam ve değerlerin yaratıcısı olarak görür. Ama bu bir hümanizm değildir. Çünkü hümanizm, soyut ve genel bir insan sevgisinin ifadesi olduğu için, Nietzsche’nin felsefi temelleriyle/ilkeleriyle uygun düşen bir şey değildir. Burada şunu özellikle belirtmek gerekir ki, Nietzsche’nin asıl başarısı ve özgünlüğü, yüzyıllar boyunca, insan-üstü güçlerde/ilkelerde aranan hayatın ve dünyanın anlamını, insanın kendi anlam verme gücünde bulunabileceğini göstermiş olmasıdır.

 

Nietzsche’nin yeniden değerlendirmek istediği bir şey de, çağının “modern toplum”u, başka bir deyişle çağının kültür anlayışıdır. İnsanların seviyesinin yükselmesi: bu, onun insanlara koyduğu “erek”tir. Çünkü insan toplulukları değil, insan söz konusu olduğunda, kültür, insanın ve en başta onu ayakta tutan yaratıcı kişilerin seviyesi anlamına gelir.(9) Bu nedenle, Nietzsche’nin insan anlayışına ve “üstinsan” kavramına değinmek yerinde olur. Çünkü değerleri yeniden değerlendiren, eski değerlerin yerine yenilerini ortaya koyacak olan, yaratıcı insanlardan başkası değildir.

 

Nietzsche’nin İnsan Anlayışı ve Üstinsan Kavramı

 

Onun insan anlayışının simgesi durumundaki “Üstinsan”(Zerdüşt) kavramı birçok tartışmanın merkezinde yer almıştır. Çünkü Nietzsche yalnızca kendinden önceki insan anlayışlarını eleştirip aşmaktan çok, “insanı insan olarak aşmak” istemini ifade eder: “Nasıl katlanırdım insan olmaya, aynı zamanda ozan, bilici, rastlantının kurtarıcısı olmasaydı insan?(...) Zerdüşt başka bir yerde de, olabildiğince katı yüreklilikle, kendisi için “insan” ne olabilir, bunu anlatıyor, -bir sevgi, hele acıma konusu değil hiç, -insandan o büyük tiksinmeyi de yenmiştir. Zerdüşt: Onun gözünde insan biçimlenmemiş özdektir, yontucusunu bekleyen çirkin bir taştır.”

 

Nietzsche’nin ortaya koyduğu felsefi perspektifte, insana, gerçekliği değerlendirmesi açısından bakılmaktadır. Yani insanın doğayla ilişkilerinde değil, insanlararası ilişkilerinde kavranılması söz konusudur. Nietzsche’ye göre insanlar, gerçekliği görebilme ya da görememeleri ve bundan ötürü de gerçekliği başka tarzlarda değerlendirmeleri bakımından üç tipe ayrılmaktadırlar: sürü insanı, özgür insan ve trajik insan ya da üstinsan. Nietzsche’nin sürü, kalabalık, yığın, halk, bilge olmayan, iyi insan, zayıf insan ve buna benzer adlar verdiği insan tipi, geçerlikte olan ahlak içinde yaşamını devam ettiren insandır. Bu insan tipi, kendi gözleriyle görmediği gerçekliği söz konusu ahlakın değer yargılarına göre değerlendirir ve aynı zamanda kendini ve kendine benzeyenleri ayakta tutan bir değerlendirme tarzını, çevresinin ve çağının ahlakı haline getirir.(11) Sürü insanı ahlaklı insandır. Nietzsche, sürüden “yığın”ı değil, aralarında belli bir ahlakla bağlı, o sürünün bir zamanlar ayakta durmasını sağlamış bir ahlakla bağlı insan birliklerini anlamaktadır. Bunlar arasında aile birlikleri, cemaatler,devletler, uluslar, kiliseler, partiler ve her türlü gruplaşmalar sayılabilir. Bir sürüyü o sürü yapan, onun ahlakından başka bir şey değildir.(12) Özgür insan ise, ahlakdışı insandır. İçinde yetiştiği ve yaşadığı sürüden kopmuş, kendi yolunu arayan, insanla ilgili şeyleri, insanın herşeyini kendi gözleriyle görmek isteyen insandır. Ama özgür olma yolunda her kişi, birkaç dönem geçirmek, birkaç basamak inip çıkmak zorundadır. Geçerlikte olan ahlakın dışına çıkaran ilk adım, “büyük kopma”dır. Ahlaki değerlerin ve değer yargılarının havada kaldığının farkına varan kişi, “büyük kopma”nın sınırına gelmiş demektir.(13) İşte bu noktada insanın karşısına nihilizm sorunu çıkmaktadır. Bu temel problem karşısında ancak “etkin” (aktif) olan kişi, terkettiği değerlerin yerine yeni değerler yaratma/ortaya koyma imkanı bulabilir.

 

Üstinsan yeni başarılar, “yeni değerler” ortaya koyan insandır. Yaratıcı insan bu yeni başarılarıyla, bir yandan ‘geçmişi kurtarır’; ama diğer yandan da geleceğe, insanın geleceğine yön verir: onun asıl işlevi budur. Bu konuda Nietzsche şunları söyler: “Ödevim, insanlığın en yüksek anlamda kendine döneceği, geriye bakacağı, ileriye bakacağı, rastlantının, rahiplerin boyunduruğundan kurtulup, niçin, neden sorularını ilk kez toptan ortaya koyacağı o anı, o büyük öğleyi hazırlamak olan ödevim, şu kanının zorunlu sonucudur: İnsanlık doğru yolu bulmamıştır kendi başına; yönetilişi hiç de tanrısal değildir; tersine, o yadsıyan, bozucu içgüdüler, decadence içgüdüsü onu baştan çıkarmış, hem de en kutsal değerleri arasında hüküm sürmüştür. Ahlaki değerlerin kaynağı sorusu bu yüzden benim için en başta gelen sorulardan biridir; insanlığın geleceği bunun cevabına bağlıdır çünkü.”

 

Yaratıcı insan yaptığı değerlendirmelerle ölçü veren, “yasalar koyan”, “buyuran” insandır: onun işi budur, yalnızca değerleri saptamak değil. Ama bunu yaparken, ‘bu böyle olmalıdır’ derken, bunun tehlikelerini de hisseder. Yaratıcı insanlar insanlık için ortaya koydukları amaçları ve değerleri, önce kendilerinde denerler: kendileri, yapıp ettikleri ve eserleri bunun göstergesidir. Bu açıdan Nietzsche’nin “Zerdüşt” tipi ile yapmak istediği şey, insanı ayakta tutan ve ona değerini kazandıran, geleceğe yön veren, hedef koyan üstinsanların ortaya çıkışını rastlantının elinden alıp, insanlara “hedef olarak koymak”, yeryüzü kültürünün hedefi yapmaktır.

 

Filozofların kendilerini iyi ve kötünün ötesindeki bir yere koymalarını, ahlaki yargı yanılgısının üstünde olmalarını isteyen Nietzsche, “bugünkü insanla yetinebilir miyiz” diye sorar. Zerdüşt adlı eseri bir bakıma, bu ve buna bağlı başka soruların yanıtlarının ortaya konuluşudur. Ancak onu harekete geçiren insanlığa yeni bir yol göstermek, değerleri yeniden değerlendirmek isteği olmakla birlikte, yine de düşüncelerinin ve girişimlerinin “insanlık dışı” olarak anlaşılabileceğini de öngörür: “Şimdiye dek kutsal, iyi, dokunulmaz, tanrısal bilinen her şeyle bir çocuk gibi, yani bilmeksizin oyun oynayan, ağzına dek güç ve bereket dolu düşüncenin ülküsü; ulusların haklı olarak değer bildiği en yüce şeyleri olsa olsa bir tehlike, çökme, alçalma ya da en azından bir körlük, arada sırada kendini unutma sayan birinin ülküsü; insanca, üstinsanca bir iyiliğin, iyilikseverliğin ülküsü, ki çoğu zaman insanlık dışı gözükecektir.” Çünkü Nietzsche’ye göre, insanın “her an aşılmakta” olduğunun bir simgesi ve kişileşmesi olan Zerdüşt’te, “üstinsan kavramı en büyük gerçek olmuştur burada, -şimdiye dek insanda büyük bilinen ne varsa, hepsi de sonsuz uçurumlar boyu aşağıda kalmıştır.” Nietzsche, Zerdüşt’ün kişiliğinde Üstinsan’ı bir varoluş tarzı olarak sunmaktadır: “Bu mutlu sessizlik, bu tüy gibi ayaklar, bir an eksik olmayan bu hayınlık, bu kabına sığmazlık, Zerdüşt’ün kişiliğini yapan ne varsa, hiçbiri büyüklüğün ayrılmaz bir parçası olarak düşünülmemiştir daha önce. Zerdüşt kendini işte bu yüzden, böyle geniş uzaylarda yaşayıp, en çelişik şeylere böylesine açık olduğu için, en büyük varoluş biçimi saymaktadır; kendisinin bunu nasıl tanımladığını duyunca, onu başka bir şeye benzetmekten vazgeçer artık insan.

 

Nietzsche’den Öğrenilecek Şeyler

 

Kendi döneminde yeterince anlaşılmamış bir düşünür olan Nietzsche’nin geleceğe (20 yüzyıla) ilişkin pekçok öngörüsü gerçekleşmiştir. Yaklaşan çağın savaşlara, milliyetçi aşırılıklara ve tehlikeli gelişmelere gebe olduğunu düşünen Nietzsche’nin insan ve değerler problemi üzerinde önemle durmasının nedensiz olmadığı anlaşılmaktadır. Evet, onun ölümünden bu yana yüz yıllık bir zaman geçti. Şimdilerde yeni bir çağın başlangıçlarında bulunuyoruz. Ama geçmişte olduğu gibi bugün de gelecek, yani insanın/insanlığın geleceği problemi aklımzdan hiç çıkmayan önemli bir problem. Bu probleme yanıtlar bulmada ve bulunan/verilen yanıtları değerlendirmede Nietzsche’den öğrenilecek şeylerin olduğunu düşünüyorum. Ayrıca kendi kültürel ve tarihsel gerçekliğimizi değerlendirme konusunda da onun felsefesinde yol gösterici unsurların fazlasıyla bulunduğunu da söylemek yanlış olmasa gerek.

 

Kaynak: Dr. Mustafa Gunay

Cukurova Universitesi

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 56
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

insan, "hayvan" ile "ustinsan" arasinda gerili duran bir iptir, ucurumun uzerinde duran bir iptir... insanin buyuklugu onun bir amac degil de bir kopru olmasidir. insanda sevebilecegimiz sey ise, onun bir gecis veya dusus olmasidir.

 

...

 

insan da agaca benzer. Ne denli yuksege ve isiga cikmak isterse, o denli yaman kok salar yere, asagilara, karanliga, derinlige, kotuluge...

 

...

 

Yalnizlar arasinda yalniz olan bizler neredeyiz, insan icin bir arkadasi nerede bulacagiz? Eskiden herkes icin bir kral, bir baba, bir yargic ariyorduk, cunku gercek krallardan, babalardan, yargiclardan yoksunduk. Daha ilerde bir dost arayacagiz. insanlar bagimsiz, goz kamastiran sistemler haline gelecekler, ama yalniz olacaklar. Bu durumda mitolojik icgudu bir dost arayacaktir.

 

...

 

Soylu kisi kimdir? Bugun bizim icin soyluluk sozunun anlami nedir? Ayak takiminin hukum surmeye basladigi bu slklntlLl ve kapali gok, herseyi donuk ve kursun gibi yapan bu gok altinda soylu adam kendini nasil belli eder, nesinden anlasilir? Bu soylulugu belirten, "eylemler" degildir: Eylemler her zaman belirsizdir, her zaman anlasilmaz niteliktedir. Soylulugu belirten, "yapitlar" da degildir: Bugun sanatcilarla bilginler arasinda epey cok sayida kisi vardir ki bunlar, soylu olani bulmak bakimindan besledikleri derin arzuyu yapitlariyla aciklarlar. Ama iste tam bu soyluluk da asil bir ruhun gereksinimlerinden bambaskadir. Aslinda bu, soyluluk noktasinin tehlikeli bir isareti, gevezece ifadesidir. Eski bir dinsel formulu yeniden kullanarak diyelim ki; burada asamayi saptayan, onun ne olduguna karar veren yapitlar degil, inanctir: Bu soylu bir ruhun kendine az cok besledigi temel guvendir, aranmayan, bulunmayan, fakat yok olmasina da kesinlikle imkan olmayan bir nesnedir. Soylu bir ruhun kendine saygisi vardir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nietzsche agladiginda...

 

Irvin Yalom'un, Nietzsche'nin felsefesini, Nietzsche ve Dr. Breuer'i biraraya getirerek, karsilikli soylesiler halinde sundugu unlu romanindan dikkatimi ceken bir iki konuyu sizlerle paylasmak istedim.

 

Yunan mitolojisinde gecen efsaneye gore, Zeus'un intikam amaciyla yeryuzune gonderdigi kutu acildiktan sonra, icindeki tum kotulukleri dunyaya sacilir ama en dipte sadece bir sey, icindeki diger kotuluklerin tersine bir iyilik kalmistir ve o ise disari cikamadan kutu kapatilmistir. Bu kutu, Pandora'nin Kutusu'dur ve icinde hapis kalan sey ise "umut"tur. Nietzsche iste burada efsaneyi yeniden yorumlayarak bambaska bir bakis acisi gelistirir. Kutudan yeryuzune ve insanliga savrulan kotulukler insanogluna eziyet verir, iskence cektirir hep. Insan ise bu iskencelerden kacmaya calisarak kutunun icinde kalmis, kendisine tek "iyi sey" olarak inandirilmis umuda sarilir. Oysa o sey kisi icin en buyuk kotuluktur. Cunku umut iskenceyi uzatir...

 

Insan surekli olarak icinde bulundugu durumdan daha iyisini hayal eder, bambaska bir hayatta mutlu olabilecegi yanilgisina kapilir. Falan iste olsaydim, su kadar param olsaydi, baska bir ulkede baska bir ailede dogsaydim, istedigim kisiyle beraber olabilseydim, egitimimi tamamlasaydim... iste o zaman benden mutlusu olmazdi. Kaderimize karsi bir isyan, memnuniyetsizlik... Onun icin daha iyinin umuduyla bekler dururuz.

 

Dr. Breuer de bu kisilerden biridir ve inanilmaz bir mutsuzlugun pencesinde kivranmaktadir. Evli ve baba oldugu halde bir hastasina hastalik derecesinde asik olmus, esini sevmeyen, cocuklarini mutsuzlugunun sebebi olarak goren, sahip oldugu kariyeri onemsemeyen... ve bunun sonucu olarak hayal dunyasinda yasayan biri. Kitabin bir bolumunde Breuer, Nietzsche tarafindan hipnoz edilir. O zamana dek hayal ettigi, gerceklessin ya da keske boyle olsaydi diye umut ettigi hersey bir senaryo esliginde Breuer'e yasatilir. Esi ve cocuklarini bir yanginda kaybederek yepyeni istedigi sekilde kurabilecegi bir hayati yasamasi icin firsat verilir. Zaman ilerledikce Dr. Breuer, eski yasamini, cocuklarini, esinin sicak karsilamalarini, guler yuzunu, sahip olduklarini, dostlarini... aramaya baslar. Yillarca hayalini kurup bu yuzden eziyet cektigi hayati kuramamistir. Uyandiktan sonra sahip olduklari uzerinde yogunlasacak ve mutlulugu kendi asli yasaminda bulacaktir.

 

"Kaderini degistiremiyorsan onu sev!" der Nietzsche. Bu koru korune bir kabullenis ve zoraki bir sevme degildir. Teslimiyet hic degil. Aslinda mucadelenin ta kendisidir. Farkli hayatlar tasavvur ederek mutlulugunu ertelemek yerine, gercek hayattan kacip hayal dunyasina siginma korkakligi yerine hayatla cesurca yuzlesebilmenin adidir kaderini sevmek. Yiginla olumsuzluk icerisinden kucuk mutluluklari cikarabilmek ve bunlarin verdigi enerjiyle savasim verebilmektir. Deger bilmek ve deger bicebilmektir. Kaderini, yani yasadigi hayati sevmesini bilmeyenden deger bilmesi beklenemez. Deger bilmeyen amacsizdir. Hayatta amacsizlik ise mutsuzlukla esanlamlidir. Kaderini sevmek ne istedigini bilmektir ayni zamanda. Kendine guven ve mutlulugu icinde bulundugun "an"da bul, gelecege erteleme...

 

"Hayat sonsuz ama yasanabilecekler slnlrLldlr." Belki bilmem kac milyar yil sonra burada yaptigimin aynisi ani anina tekrar yasanacak. Ve sorar Nietzsche: Size yasami sonlu olan bir dunyada sonsuz bir omur verilseydi kabul eder miydiniz? Dusunun, sonsuz defa ayni seylere gulecek, aglayacak, duygulanacak, aci cekeceksiniz... Hayatinizin her "an"ini sonsuz defa tekrar tekrar yasayacaksiniz. Ne dersiniz?

 

Ve tabii ki "Guvende olmak tehlikelidir!"

 

Selam ile..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Inanclar hakikat düsmanlari olarak, yalanlardan daha tehlikelidir.

 

Hoslanmadigimiz bir düsünceyi öne sürdügü zaman bir düsünürü daha sert elestiririz. Oysa, bir pohpohladiginda onu daha sert elestirmek uygun olacaktir.

 

:clover:

 

Sahip olunmasi zorunlu tek sey var, ya yaradilistan ince bir ruhtur bu , ya da bilim ve sanatlar tarafindan inceltilmis bir ruh..

 

*

 

Tüm idealister, hizmet ettikleri davalarin her seyden önce dünyanin tüm öteki davalarindan üstün oldugunu düsünürler. Kendi davalarinin biraz olsun basarili olmasi icin, bu davanin tüm öteki insan girisimlerine gerekli olan ayni pis kokulu gübreye acikca ihtiyaci olduguna inanmak da istemezler.

 

*

 

Kücücük bagislarla büyük mutluluklar kazanmak büyüklügün bir ayricaligidir.

 

:clover:

 

Acilarin bölüsülmesi degil, sevinclerin bölüsülmesidir dostlugu yaratan..

 

*

 

Bir seyden hoslanmaktan söz edilir, aslinda dogrusu, bu sey araciligiyla kendinden hoslanmaktir.

 

*

 

Hakikatin temsilcisinin en az oldugu zaman, onu dile getirmenin telikeli oldugu zaman degil, can sIKIci oldugu zamandir.

 

:clover:

 

Doga bize aldirmadigindan, doganin ortasinda kendimizi öyle rahat hissederizki..

 

*

 

Uygarlasmis dünya iliskilerinde herkes, hic degilse bir konuda kendini baskalarindan üstün hisseder. Genel iyiyüreklilik buna daynir . Cünkü , durum elverirse herkes yardim edebilir, o halde bir utanc duymaksizin bir yardimi da kabul edebilir.

 

*

 

Yapacak cok seyi olan insan inanclarini ve genel düsüncelerini hemen hemen hic degistirmeksizin korur. Ayni sekilde, bir ülkünün hizmetine olan her insan ülkünün kendisine artik hic kulak asmaz, onun buna zamani yoktur. Demem su ki, ülküsünün hala tartisilabilir olmasindan yana olmak cikarina aykiridir.

 

*

 

Insan diledigi kadar bilgisiyle sisinip dursun, diledigi kadar nesnel görünsün, bosuna ! sonunda her zaman ancak kendi yasam öyküsünü elde edecektir.

 

:clover:

 

Insanlarin tarih boyunca farkina vardiklari asilmaz zorunluluk , bu zorunlulugun ne asilmaz ne de zorunlu oldugudur.

 

*

 

Bugün artik kimse ölümcül hakikatlerden ölmüyor, cok fazla panzehir var.

 

*

 

Uygarlik tarafindan yok edilme tehlikesiyle karsi karsiya olan bir uygarlik cagini yasiyoruz.

 

*

 

Sevilmis olma istegi kendini begenmislikten en büyügüdür.

 

*

 

Insanlari siddetle kendi üzerine ceken, bir oyunu her zaman kendi lehine cevirmistir.

 

*

 

Cok düsünen ve uygulamali düsünen, kendi maceralarini kolayca unutur, ama basindan gecenlerin cagristirdigi düsünceleri hic unutmaz.

 

*

 

Biri kendi düsüncesine bagli kalir, cünkü ona kendi kendine ulasmis oldugunu sanir. Öteki ise, onu zahmetle ögrendigi ve onu anlamis olmakla övündügü icin baglidir düsüncesine. Sonuc olarak, her ikisi de kendini begenmistir..

 

*

 

Icine doldurulacak cok sey oldugu zaman, günün yüzlerce cebi vardir.

 

*

 

Bir düsmanla savasarak yasayan kisinin, düsmanini hayatta birakmakta yarari vardir.

 

:clover:

 

Aciklanmamis karanlik bir konu apacik bir konudan daha önemli sanilir.

 

*

 

Sadece karsitlari cansIkIcI olmayi sürdürdükleri icin, arada bir bir davaya bagli kaliriz.

 

*

 

Bir insan kendini hep cok büyük islere adadiginda, onun baska bir yeteneginin olmadigi pek görülmez.

 

*

 

Gür irmaklar kendileriyle birlikte bir cok cakil ve cali cirpiyi da sürükler, güclü ruhlar da bir cok aptal ve mankafayi.

 

*

 

Bir inanin gercekten ele almis oldugu düsünce özgürlügü ile, onun tutkulari ve hatta arzulari da gizli gizli kendi üstünlüklerini göstereceklerini sanirlar.

 

*

 

Ruh arayanda, hic ruh yoktur

 

*

 

Insan yiginlarinin davranis bicimlerini önceden kestirmek icin, onlarin güc bir durumdan kendilerini kurtarmak icin hicbir zaman cok önemli bir caba göstermediklerini kabul etmek gerekir.

 

*

 

Eylem ve vicdan genellikle uyusmazlar, Eylem , agactan ham meyveleri toplamak isterken, vicdan onlari gereginden cok olgunlasmaya birakir, ta ki yere dökülüp ezilinceye kadar.

 

*

 

Insan hatasini bir baskasina itiraf ettiginde unutur onu, ama cogu kez öteki kisi bunu unutmaz.

 

*

 

Alev, baska seyleri aydinlattigi kadar aydinlatmaz kendini. Bilge de böyledir.

 

*

 

Kötü bellegin iyi tarafi, ayni seylerden bir cok kez, ilk kez gibi yaralanmaktir.

 

*

 

Bir kurbanin yoldasi o kurbandan daha cok aci ceker.

 

:clover:

 

 

kolaydır içine:ama bu taş dibe inecek

olursa,deyin bana kim çıkarabilir?

Yalnızı incitmekten sakının! Ama incitecek olursanız, eh, artık öldürün de!...

 

*

 

Kendini haksız çıkarmak,hak istemekten daha soyluca bir iştir.

Yalnız kişi bunu yapacak kadar zengin olmalı.

 

*

 

Ana babasına ağlamaya neden bulamayacak çocuk var mı?

 

*

 

En tatlı geldiğin zaman,kendini yedirmeyi kesmeli;uzun süre sevilmek isteyenler

bunu bilirler.

 

:clover:

 

Ekşi elmalar vardır. şüphesiz güzün son gününe dek beklemek bunların

alınyazısıdır, aynı zamanda olgunlaşır, sararır, buruşurlar.

Kiminde yürek kocar ilkin,kimindeyse ruh. Kimi de gençliğinde kocamıştır

Ama geç gençleşen uzun süre genç kalır.

 

*

 

Kimileri hiç tatlanmaz,yazdan çürürler. Onları dallarında tutan, ödleklikleridir.

 

*

 

Olgun adamda, gençten daha fazla çocukluk, daha az karadüşüngü vardır;

Daha iyi anlar o hayatı ve ölümü..

 

*

 

Kişi salt bir öğrenci olarak kalırsa, öğretmenine borcunu iyi ödememiş sayılır

 

F.W.Nietzsche  :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 6 ay sonra...

NIETZCHE den

 

 

Öyle bir hayat yasiyorum ki ,

 

Cenneti de gördüm , cehennemi de

 

Öyle bir ask yasadim ki

 

Tutkuyu da gördüm , pes etmeyi de

 

Bazilari seyrederken hayati en önden

 

Kendime bir sahne buldum oynadim

 

Öyle bir rol vermisler ki

 

Okudum okudum anlamadim.

 

Kendi kendime konustum bazen evimde

 

Hem kizdim hem güldüm halime

 

Sonra dedim ki " söz ver kendine "

 

Denizleri seviyorsan , dalgalari da seveceksin

 

Sevilmek istiyorsan , önce sevmeyi bileceksin

 

Uçmayi seviyorsan , düsmeyi de bileceksin

 

Korkarak yasiyorsan , yalnizca hayati seyredersin

 

Öyle bir hayat yasadim ki , son yolculuklari erken tanidim

 

Öyle çok degerliymis ki zaman

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 ay sonra...

neden umut işkenceyi uzatır diye bu kadar kesin konuşmuş hiç bir zaman anlayamadım bu sözünü.kendi hayatımı ele aldığımda,mezun olduktan sonra mesleğimle ilgili çalışmak için bekledim ve çok karamsar günler yaşadım ama hep kendimi gördüm nasıl biryerde çalışmak istediğimi hayal etttim umudumu çok kaybettim ama yine sarıldım umuduma.tamam şu anda tam istediğim gibi olmadı daha var ama bugünlere gelebilmek içinde çok bekledim sabrettim.ben umudumu yitiriyorum ben çok karamsar oluyorum ama bi tarafımda o gizleniyor bana destek oluyor.nietzsche yi çok beğenirim ama umut konusundaki düşüncesine katılmıyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir hakanbaranyildirim

neden umut işkenceyi uzatır diye bu kadar kesin konuşmuş hiç bir zaman anlayamadım bu sözünü.kendi hayatımı ele aldığımda,mezun olduktan sonra mesleğimle ilgili çalışmak için bekledim ve çok karamsar günler yaşadım ama hep kendimi gördüm nasıl biryerde çalışmak istediğimi hayal etttim umudumu çok kaybettim ama yine sarıldım umuduma.tamam şu anda tam istediğim gibi olmadı daha var ama bugünlere gelebilmek içinde çok bekledim sabrettim.ben umudumu yitiriyorum ben çok karamsar oluyorum ama bi tarafımda o gizleniyor bana destek oluyor.nietzsche yi çok beğenirim ama umut konusundaki düşüncesine katılmıyorum.

Ben şahsen kendi kelimelerim ile buna bir cevap verebilirim: UMUT etmek beklemeyi gerektiriyor ve beklemekte insanı sinirlendiriyor...

 

Psikanalizin kurallarından biridir: Birini beklerken UMUT'un ne kadar kötü bir şey olduğunu anlarsınız...Beklerken önce heyacanlısınızdır,ama beklediğiniz insan geciktikçe heyacan kendini telaşa ve ardından da korkuya bırakır.Zaman ilerledikçe iyice bir korkarsınız ve beklediğiniz kişi geldiğinde bakarsınız ki o İLK heyacanınız kaybolmuş ve sinirli bir hale bürünmüşsünüzdür...

 

Umarım derdimi anlatabilmişimdir ve umarım derdimi anlyabilmişsinizdir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir hakanbaranyildirim

bir insanı beklemekten bahsediyorsunuz.eğer o insan sizi terketmişse zaten gelmez.dönmek için terkedilmez.ama hayattan umudunu kaybetmekten bahsedersek eğer umut her zaman var olmasa şuan çoğu insan intihar etmişti.bende dahil.

Tekedilmeyi nerden çıkardın...ben beklemek ve umut'tan bahsettim...

Hayattan UMUT'u kesen tabi ki ölmek ister...ama ölmek,herkesin başvurabileceği bir yol mudur?Yani herkes intihar edebilir mi?

SEN DAHİL...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili arkadaslar.

Nietzsche´yi bende tanidigim icin fikrimi yazmak istedim.

 

Neden umut iskenceyi uzatir diye soruldu.

 

Hatirladigim kadariyla bu sözü Nietzsche hastaliginda söylemisdi. Yani yasama ümidi iskencesini uzatir demekistiyor. Hasta olan kisi yasama ümidini yitirdiginde, iskencesi´de gidiyor. Hayata sIkIca baglanan bir hasta, vedalasmakdan korkar, yasamak ister, fakat ölümcül hasta oldugu icin zaten ömrünün uzun sürmeyecegini bildigi icin iskence ceker.

Nietzsche bunu anlatmak istemisdi sanirim.

Ayrica "ve Nietzsche agladi" kitabini bende okudum, ve cok memnun kaldim, herkese tavsiye ederim.

Nietzsche den sözcükler yazmak isterdim, fakat türkcesini yazmakda zorlandigim icin bu günlük bu kadar.

 

Bu benim forumda ilk yazdigim yanit. Nietzsche görünce hemen kayit oldum, umarim bu forum hosuma gider.

Sevgilerimle Nitzsche Dostlarina. :wub:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Umut işkencedir: Sabrı özetlemiş..

Bu sözde felsefik bir derinlik göremiyorum..

Zaten çoğu felsefecinin felsefe diye nitelendirilen görüşleri, gerçeğin dolaylı yönden aktarımıdır..

Yada bir ütopyanın dışa vurumudur..

Her zaman gerçekçi ve hedefe direk gitmek güzeldir..

Sonuçta herşey sebep sonuç ilişkisi içersindedir..

Umutlu insan iyi şeyleri umut etmiştir ama vakit o vakit olmadığı için sabırsızlanmıştır.

Sabretmek ve sonucu beklemek zordur...

 

Bence umut işkenceyse, umutsuzluk ölümdür...

 

 

Saygılar-Sevgiler...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sevgili kralx

Dogru diyorsun,umut iskence ise, umutsuzluk ölümdür.

Bu düsünceye bende katiliyorum.

Fakat Nietzsche gibi karamsar düsünen bir insan, bunlari yani umut iskencedir demesi normal.

Nietzsche, hayatinda basina gelen her isi karamsar görmüsdür.

Kadinlara güvencesi yokdu. Babasini erken kayib etmis, Annesi ve Ablalari onu büyütmüs, birde sevdigi kadin onu degilde bir arkadasiyla evlendiginde, tamamen kadinlara güvencini kayib etmis.

Fakat o kadina aciklamamis onu sevdigini, evlenincede (sevdigi kadin) icine kapanmis ve bu gibi düsünceler üretmis.

Yani her insan bir degil, herkes umut gibi hayatimizda önem tasiyan umudu degisik yönden degerlendirebilir.

Ümitsiz insanlar herseyden ümidini keser.

Umudu olan ise basaridan basariya kosar.

 

Felsefik bir derinlik, bence sadece Umut dan dogabilecek güc de aranmalidir.

Saygilarimla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir hakanbaranyildirim

 

Felsefik

 

Küçük bir düzeltmede bulunayım...

 

"FELSEFİK" diye bir kelime yoktur."FELSEFE" ye sıfat yapan -i eki eklersiniz,"FELSEFİ" olur,ikinci bir -k eki eklenmez.İmla ve yazım hatası olur.Çok sık yapılan bir hata olduğundan uyarmak istedim...Başka yöne çekmeyiniz,kopar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sag ol hakanbaranyildirim.

Dogrusu ben kralx den görünce aynisini yazdim bildigimden degil. Fakat ne söylemek istedigini anlamisdim. Uyardigin icin tesekkür ederim.

Simdi yanitimi nasil yazmam gerekiyordu?

Felsefik bir derinlik- yazmisim nasil yazmaliyim?

 

Türk gramerinde pek iyi degilim, hatalar olabilir, uyardigin icin sag ol

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 ay sonra...

belki de nietsche'nin üst insanı yani zerdüşt'ü tam da kendisidir. Bunu da düşünmek lazım. böylelikle yazılarını okuyanları hem evvellerinden koparıyor, hem de ileride olacak yaratıcıların bilincine kendini yerleştiriyor. arada bir de hitler gibi düşüncelerini tam olarak anlama kapasitesine sahip olamamış ve etrafa acı veren insanlar ortaya çıkıyor. zerdüşt fikri nietszche'yi herzaman yaşatacak. ve ondan etkilenen önemli insanlar içlerindeki boşluklarını bu fikirle doldurup diğer insanlar içinde önemli olacak kararları alacaklar. böylelikle nietszche herzaman en etkili biçimde yaşayacaktır. İşte asıl dehası budur ve bunu kitlelere duyurmayı başarmıştır bence.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 10 ay sonra...

Nietzsche Ağladığında isimli kitabı bitireli nerdeyse bir ay kadar oluyor..gerçi bu filozofla çok öncelerden tanıştım ama..Irwing Yalom imzalı bu kitabı okumak bugünlere kısmetmiş..itiraf etmeliyim ki bu adam beni gerçekten etkiliyor..ama bazı düşünceleriyle..hepsiyle değil...bazı konularda muazzam tespitleri var..ve ben bugün burda hoşuma giden bir kaç düşüncesini paylaşmak istiyorum..geçenlerde kardeşimden duyduğum kadarıyla Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı eserinde kadınlarla ilgili şöyle bir cümlesi varmış;

"Kadına mı gidiyorsun?..kırbacını unutma!!!" :w00t:

 

o kitabı henüz okumadım...ama bu cümle hakikaten kitabında geçiyor mu diye hiç şüpheye düşmedim..zira Salome'yle ilgili duygu ve düşüncelerini bildiğimden bu söz mutlak edilmiş olmalı!!!bana göre en uçtaki düşünceleri inanç ve kadınlar hususuydu...

 

sizin için seçtiklerim şunlar;

 

derin olmak ve derin görünmek -Derin olduğunu bilen kimse kolay anlaşılır olmağa çalışır;kalabalığa derin görünmekten hoşlanan kimse ise anlaşılmaz olmağa çalışır.Kalabalık,dibini göremediği herşeyi derin sanır çünkü.

 

yoksul-Bugün yoksul o;fakat herşeyini elinden aldıkları için değil de,kendisi herşeyi kaldırıp attığı için;ne önemi var onun için bunun?Bulmağa alışıktır çünkü.Onun isteyerek katlandığı bu yoksulluğu anlamayanlar,asıl yoksullardır.

 

işitmemizin sınırı-İnsan karşılık bulabileceği soruları işitir ancak..

 

kibirlinin küskünlüğü-Kibirli insan kendisini en öne geçirseler bile küskünlük duyar;O zaman da arabasının atlarına bakar ters ters.

 

hayvanların eleştirisi-Korkarım ki hayvanlar insanı kendi türlerinden bir yaratık sayıyorlar;ama hayvanların sağduyusunu tehlikeli tarzda yitirmiş bir yaratık.Korkarım ki insanı, alık bir hayvan,gülen ve ağlayan bir hayvan,felaketli bir hayvan sayıyor onlar.

 

inat ve sadakat-Bu adam bu davanın çürük olduğunu görüyor ama inat olsun diye vazgeçmiyor ondan;...fakat"sadakat" adını veriyor bu hale...

 

saygı noksanlığı-Bu adam karşısındakini inandırmıyor...yaptığı iyi işi hiçbir zaman gizli tutmamıştır da ondan.

 

akıl ve karakter-Kimi insanda karakter zirveye ulaşır ama akıl bu zirvenin yüksekliğine erişemez.Kimi insanda da bunu tam tersi olur.

 

alışkanlık-Her alışkanlık elimizi daha becerikli,aklımızı ise daha beceriksiz hale sokar.

 

en büyük tehlike nerde?-Merhamette.

 

başkalarında neyi seversin?-Umutlarımı.

 

en insancıl davranış nedir?-Birisinin utanmasını önlemek.

 

gerçekleşen özgürlük belirtisi nedir?-Kendisinden artık utanmamak.

 

gurura karşı-Çok şişinme;ufak bir iğne patlatıverir seni!

 

mutluluğum-Aramaktan yorulalıberi,bulmasını öğrendim.Ters bir rüzgar karşıma çıkalıberi,her rüzgarla yelken açtım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

derin olmak ve derin görünmek -Derin olduğunu bilen kimse kolay anlaşılır olmağa çalışır;kalabalığa derin görünmekten hoşlanan kimse ise anlaşılmaz olmağa çalışır.Kalabalık,dibini göremediği herşeyi derin sanır çünkü.

 

yoksul-Bugün yoksul o;fakat herşeyini elinden aldıkları için değil de,kendisi herşeyi kaldırıp attığı için;ne önemi var onun için bunun?Bulmağa alışıktır çünkü.Onun isteyerek katlandığı bu yoksulluğu anlamayanlar,asıl yoksullardır.

 

işitmemizin sınırı-İnsan karşılık bulabileceği soruları işitir ancak..

 

kibirlinin küskünlüğü-Kibirli insan kendisini en öne geçirseler bile küskünlük duyar;O zaman da arabasının atlarına bakar ters ters.

 

en büyük tehlike nerde?-Merhamette.

 

başkalarında neyi seversin?-Umutlarımı.

 

en insancıl davranış nedir?-Birisinin utanmasını önlemek.

 

gerçekleşen özgürlük belirtisi nedir?-Kendisinden artık utanmamak.

 

gurura karşı-Çok şişinme;ufak bir iğne patlatıverir seni!

 

mutluluğum-Aramaktan yorulalıberi,bulmasını öğrendim.Ters bir rüzgar karşıma çıkalıberi,her rüzgarla yelken açtım.

 

ne kadar güzel sözler bunlar diloşum ellerine sağlık :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

derin olmak ve derin görünmek -Derin olduğunu bilen kimse kolay anlaşılır olmağa çalışır;kalabalığa derin görünmekten hoşlanan kimse ise anlaşılmaz olmağa çalışır.Kalabalık,dibini göremediği herşeyi derin sanır çünkü.

 

yoksul-Bugün yoksul o;fakat herşeyini elinden aldıkları için değil de,kendisi herşeyi kaldırıp attığı için;ne önemi var onun için bunun?Bulmağa alışıktır çünkü.Onun isteyerek katlandığı bu yoksulluğu anlamayanlar,asıl yoksullardır.

 

işitmemizin sınırı-İnsan karşılık bulabileceği soruları işitir ancak..

 

kibirlinin küskünlüğü-Kibirli insan kendisini en öne geçirseler bile küskünlük duyar;O zaman da arabasının atlarına bakar ters ters.

 

en büyük tehlike nerde?-Merhamette.

 

başkalarında neyi seversin?-Umutlarımı.

 

en insancıl davranış nedir?-Birisinin utanmasını önlemek.

 

gerçekleşen özgürlük belirtisi nedir?-Kendisinden artık utanmamak.

 

gurura karşı-Çok şişinme;ufak bir iğne patlatıverir seni!

 

mutluluğum-Aramaktan yorulalıberi,bulmasını öğrendim.Ters bir rüzgar karşıma çıkalıberi,her rüzgarla yelken açtım.

 

ne kadar güzel sözler bunlar diloşum ellerine sağlık :clover:

 

reca ederim canım :) ..paylaşılması gereken düşüncelerdi bana göre..sizlerle paylaşmayıp,kiminle paylaşıcaktım? :clover:

 

Gerçekten de güzel bir kitap insanı her yerinden vuran bir yazım türü var...

Ayrıca yaptığın alıntıların çok güzel olduğunu bende belirtmeden geçmek istemedim...

:clover:

teşekkür ederim Erdoğan :clover: ..doğruluklarına inandıklarımı yazdım buraya...üzerinde tartışılması gereken düşünceleri çok...özellikle üstün insan söylemi düşündürüyor insanı..."rahat ve huzurlu olmak istiyorsan sürü insanı ol" diyor...üstün insan olmanın mutsuzluğu göze almak olduğunu ve gerçeklerle yüzleşebilecek kadar güçlü olup,olmadığını soruyor?..böyle bir soruya vereceğiniz karşılık ne olurdu? :unsure:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...
sevgili kralx

Dogru diyorsun,umut iskence ise, umutsuzluk ölümdür.

Bu düsünceye bende katiliyorum.

Fakat Nietzsche gibi karamsar düsünen bir insan, bunlari yani umut iskencedir demesi normal.

Nietzsche, hayatinda basina gelen her isi karamsar görmüsdür.

Kadinlara güvencesi yokdu. Babasini erken kayib etmis, Annesi ve Ablalari onu büyütmüs, birde sevdigi kadin onu degilde bir arkadasiyla evlendiginde, tamamen kadinlara güvencini kayib etmis.

Fakat o kadina aciklamamis onu sevdigini, evlenincede (sevdigi kadin) icine kapanmis ve bu gibi düsünceler üretmis.

Yani her insan bir degil, herkes umut gibi hayatimizda önem tasiyan umudu degisik yönden degerlendirebilir.

Ümitsiz insanlar herseyden ümidini keser.

Umudu olan ise basaridan basariya kosar.

 

Felsefik bir derinlik, bence sadece Umut dan dogabilecek güc de aranmalidir.

Saygilarimla

bu kadarmı yani...nietszche , şu anlattıkların mı..yapma..anlamamışsın sen nietszche yi..

bu gün bile batı ve bizde bi çok felsefeci nietszche' yi kötü eleştirir..ama nietszche yi okumadan da yapamazlar...daha geçenlerde istanbul da uluslararası felsefe sempozyomunda..yakın zaman filozoflarından nedense nietszche yi görüşüyorlardı..neden...

nietszche tehlikeli belki nin filozofudur..yaşamsal madalyonun öteki yüzü..bıçağın diğer yüzü gibi.. :) kabul etmek lazım...la salome den bahsediyorsun anladığım..şu nietsche nin sevdiği kadın..öncesinde la salome sevmişti nietsche yi..sonrasında da..ama sevmek var..bide kendini beğenmişliğin yarattığı sevgiden geçinmek var...ararsan zaten her filozofluluğun altında bi kadın zaten hep var..eeee nolucak şimdi..la salome ,aysel,fatma,nebahat..nietszche yi bi kadınla anlatmak..beynim acıdı yaaa... :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Nietzsche, gerçekten çok farklı...öyle ki, onu ya çok seversiniz ya da nefret edersiniz...söylemleri ve üslubu oldukça kesin ve sert...ben nietzsche'nin önce "Böyle buyurdu zerdüşt" kitabını okudum..Daha sonra ise İrwin yalom'un "Nietzsche ağladığında" kitabını...ve bu kitabı okuduktan sonra "Böyle buyurdu Zerdüşt" kitabını tekrar okumaya başladım..Zira kitap her ne kadar bir roman olsa da gerçeğe oldukça yakın biçimde yazılmış olmasından dolayı Nietzsche hakkında fikir sahibi olmak adına oldukça önemli bir kitap...

 

Nietsche' nin "umut" kavramı hakkında şöyle bir sözü vardır :

"kötülüklerin en kötüsüdür umut, çünkü insanın çektiği eziyeti uzatır."

 

Bu söz O'nun "insanca, pek insanca" kitabında geçer...

Oysa Böyle buyurdu Zerdüşt kitabında da şöyle bir sözü vardır:

 

" Sevgim ve umudum hakkı için yalvarırım sana; içindeki kahramandan yüz çevirme! En yüksek umudunu kutsal tut!"

 

Ve aynı kitabın bir başka yerinde şöyle der:

Siz bir tanrı yaratabilir misiniz? Öyleyse bana hiçbir tanrının sözünü etmeyin! Oysa üstinsanı pek güzel yaratabilirsiniz.

 

...bu umut olmadan hayata nasıl katlanırdınız, ey gören kişiler...

 

Bu sözlerden çıkan sonuca göre Nietzsche "umut" kavramını ikiye ayırmıştır..

Umut, sürü insanı için, gerçeklerden kaçış yolu, boş hayallerle avunma, teslim olup herşeyi oluruna bırakma, eylemsizlik, durağanlık, bir sığınma ve avuntudur...

Oysa umut insanı bu denli güçsüzleştiren bir şey olmayacak kadar kutsaldır..Umut tektir..Ve amaç üstinsana ulaşmaktır.kutsal umut budur..

Bu durumda Nietzsche umuda değil, umut kavramının herkesçe kabul gören genel anlamına karşıdır..

 

Bu arada eğer her sevdiği kadın tarafından ihanete uğrayan feksefeci olsaydı ortalık felsefeciden geçilmezdi sanırım..Bu kadar basit değil....

 

sevgiler..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nietzsche, gerçekten çok farklı...öyle ki, onu ya çok seversiniz ya da nefret edersiniz...söylemleri ve üslubu oldukça kesin ve sert...ben nietzsche'nin önce "Böyle buyurdu zerdüşt" kitabını okudum..Daha sonra ise İrwin yalom'un "Nietzsche ağladığında" kitabını...ve bu kitabı okuduktan sonra "Böyle buyurdu Zerdüşt" kitabını tekrar okumaya başladım..Zira kitap her ne kadar bir roman olsa da gerçeğe oldukça yakın biçimde yazılmış olmasından dolayı Nietzsche hakkında fikir sahibi olmak adına oldukça önemli bir kitap...

 

Nietsche' nin "umut" kavramı hakkında şöyle bir sözü vardır :

"kötülüklerin en kötüsüdür umut, çünkü insanın çektiği eziyeti uzatır."

 

Bu söz O'nun "insanca, pek insanca" kitabında geçer...

Oysa Böyle buyurdu Zerdüşt kitabında da şöyle bir sözü vardır:

 

" Sevgim ve umudum hakkı için yalvarırım sana; içindeki kahramandan yüz çevirme! En yüksek umudunu kutsal tut!"

 

Ve aynı kitabın bir başka yerinde şöyle der:

Siz bir tanrı yaratabilir misiniz? Öyleyse bana hiçbir tanrının sözünü etmeyin! Oysa üstinsanı pek güzel yaratabilirsiniz.

 

...bu umut olmadan hayata nasıl katlanırdınız, ey gören kişiler...

 

Bu sözlerden çıkan sonuca göre Nietzsche "umut" kavramını ikiye ayırmıştır..

Umut, sürü insanı için, gerçeklerden kaçış yolu, boş hayallerle avunma, teslim olup herşeyi oluruna bırakma, eylemsizlik, durağanlık, bir sığınma ve avuntudur...

Oysa umut insanı bu denli güçsüzleştiren bir şey olmayacak kadar kutsaldır..Umut tektir..Ve amaç üstinsana ulaşmaktır.kutsal umut budur..

Bu durumda Nietzsche umuda değil, umut kavramının herkesçe kabul gören genel anlamına karşıdır..

 

Bu arada eğer her sevdiği kadın tarafından ihanete uğrayan feksefeci olsaydı ortalık felsefeciden geçilmezdi sanırım..Bu kadar basit değil....

 

sevgiler..

( :clover: )

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Nietzsche....tüm görüşleri olmasa'da genel kabul görmüş görüşleri toplum ve insan arasındaki bağ oluşturmuş...nietzsche umud en büyük kötülük sözü genelde indir kaldır yaparız ve göz önünde tutarız ama nietzsche de duygularının olduğunu ve aynı zamanda onun kendi blinç altı uyarımlarının etkisinde kalabileceğini bilmek gerek diye düşünüyorum....nietzsche aşık olduğu bayan (salome.) den almış olduğu aşk yarası onda bir çok negatif düşünceler içine girmesinden dolayı ( bazı sözleri kendi duygularının anlatımı olmuştur..) toplum için düşünceleri hristiyan ve yahudi kökenli bir topluma bakış açısı ögrete bilir ama islam toplumları için bazı düşünceleri tezat teşkil eder...( tanrı yı öldürdük....) der...

 

..

nietzsche buna rağmen nietzsche umudsuzluk ve karamsar bir dünya bakışını sezmek mümkün dür...

..

 

 

:stuart:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kadına mı gidiyorsun?..kırbacını unutma...

 

geçenlerde şu yukarıdaki cümleyi bir arkadaşım tartışmıştı benle..nietszche nin böyle buyurdu zerdüşt kitabında geçer..dediki bu adam sadist..kadını aşağılıyor falan....

--hiçte beylik laflar etme telaşında değilim..ben nietszche yi severim..kusurlarıyla da olsa..şimdi şu yukarıdaki sözü bi açalım..

 

---kadına mı gidiyorsun kırbacını unutma..; bu şu demektir..al bir kırbaç eline kadını kırbaçla değil tabi..ama gücünü hissetmeli..hangi kadın pısırık bir adama bel bağlamak ister ki..bu güç bi çok şeyi kapsar..bağlılık ve birliktelikler sanmayın ki sadece sevginin gücünden ibaretler..nietszche bu duruma ayıkmış diyelim ve geçelim..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.