Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Mustafa Kemal in din hakkındaki görüşleri


saklıgerçek

Önerilen İletiler

  • Cevaplar 93
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Sevgili arkadaşlar...

Konunun daha verimli bir seyir alması açısından

Öncelikle demokrasimizden bahsetmenin uygun olabileceğini düşünüyorum...

Demokrasimize tam olarak demokrasi denememesinin sebebi 'demokrasinin ilkeleri ve uygulanmasına dair kimi algılamaların, Müslüman ve Batı kültürleri arasında büyük bir yanlış anlamaya neden olduğu görüşüdür...'

Yani; Müslüman bir ülke olmamızdan ötürü ki devlet müslüman değil laik yapıdadır (ama nedense dine de müdaale etmekle geri kalmaz :) ) Müslümanlara/müslüman ülkelere kendi demokrasi anlayışlarını kendi ülkelerinde uygulamak için daha çok fırsat verilmesi, bunun için de somut bir adım atılıp şeriatla demokrasinin bütünleştirilmesi gerekliliğini ortaya çıkarır ki (günümzde laik dinci kavgası bu yöndedir) bu da bizi olsa olsa MELEZ BİR DEMOKRASİ OLGUSUNA GÖTÜRÜR ve bunun adı da bir demokrasi değil olsa olsa İKİNCİ SINIF BİR DEMOKRASİ'dir. Bu anlaşış ve düşünceyi başta ABD olmak üzere AB istemekte ve beklemektedir..

Belki bu gerçeği bilerek ve bu düşünceden yola çıkarsak sanıyorum bir gelişme kaydedebiliriz...

Yani; öncelikle konuşmakta, düşünmekten, araştırmakdan ve sorgulamaktan korkmadan kendi determinasyonumuzu çok iyi analiz edip kalıcı ve etkili bir politika ve tercih ortaya koymalıyız ki bu ne ABD isteği ve ne de AB isteği doğrultusunda ama tamamıyle kendi öz ve değerlerimizle örnek olabilecek bir model geliştirebilirliği ile olacağı düşüncesidir.. Ve Ülkemiz bunu başarabilecek ve yakalayabilecek potansiyeldedir..

Yeterki idaremizi bir din veya yapısına ters bir alana sürükleme ve arayışa sokma gayretinde bulunmayalım (politik olarak)

Bu da demektir ki Bu çoğrafya da (her tür dine sahip ve her tür rejime komşu bir ülke konumuyla) bu ülkenin insanı olarak herkesten daha çok çabalamak ve bu tür kavramları daha etkili ve geniş yelpazeyi de içine alabilecek biçimde anlam yükleyerek toplumsal bir uzlaşma sebebi olamil ve bu da öncelikle DEMOKRASİDEN NE ANLADIĞIMIZI VE NASIL BİR DEMOKRASİ İSTEDİĞİMİZİ algılamamızdan geçtiğini unutmamak gerekir.

Yoksa toplumsal anlamda onu anlamadan, algılamadan, bir yaşam biçimi ve bir felsefe olarak benimsemeden bunları başarabileme ihtimalinin bize göre değil birilerine göre ölçülüp biçileceğini unutmamak gerekir.

 

Hepinize dost sevgiler..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sevgili evrensel

laiklik konusunda ben en azından sınıfta kalmışım (size göre) :D

siz ise bu sınava giremezsiniz bile.

sorularınıza benden cevap bulamayacaksınız artık özellikle laikliğe...

bu arada siz kendinizde bu hakkı nereden buluyorsunuz laiklik memurumusunuz? :)

laist evrensel...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yaw ben bir soru sormuştum arada kaynayıp gitmiş.Sayın sardunyam,dan cevap rica etsem

 

 

şimdi evrensel arkadaşımızın ya da onun gibi düşünenlerin meselesi anlaşılıyor... dini ortadan kaldırmanın yolunu aşırı dincilerden değil de ılımlı dedikleri dindarlardan geçtiğini düşünüyorlar... ya onları saflarına katmayı amaçlıyorlar ya da onlara saldırarak dine saldıracaklarını sanıyorlar...

 

 

Sayın sardunyam,

 

Sizde ve diğer müslümanlarda gözlemlediğim bir şey var. Israrla saldırma kelimesini kullanıyorsunuz.Eğer bir şeyi eleştirmek saldırma anlamında ise aynısı, sizin içinde geçerli değilmi ?

 

Siz katılmadığınız veya eleştirdiğiniz her düşünceye saldırmış mı oluyorsnuz ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yaw ben bir soru sormuştum arada kaynayıp gitmiş.Sayın sardunyam,dan cevap rica etsem

Sayın sardunyam,

 

Sizde ve diğer müslümanlarda gözlemlediğim bir şey var. Israrla saldırma kelimesini kullanıyorsunuz.Eğer bir şeyi eleştirmek saldırma anlamında ise aynısı, sizin içinde geçerli değilmi ?

 

Siz katılmadığınız veya eleştirdiğiniz her düşünceye saldırmış mı oluyorsnuz ?

hayır arkadaşım

 

her tartışma saldırı değildir ben burada fikrimi belirttim dini ortadan kaldırmayı amaç edinenler şimdi ılımlı dedikleri müslümanların üzerinden siyaset yapıyorlar laiklik falan onlar için mesele değil. önemli olan dinsiz bir millet ve hatta dünya hayallerinin gerçek olabilmesi...

 

biz laik bir ülkede yaşıyoruz diyoruz ama eksiklikleri, yanlışları var bu devletin diyoruz ortak bir mutabakat bulalım diyoruz ama birilerine yetmiyor bu kez laiklik sınavına sokmak istiyorlar. kendilerini memur tayin ediyorlar, zaten evrensel bu saldırma meselesini saklamıyor ki, defalarca söyledi "evet benim meselem din ben dini hedef alıyorum ve evet bölmek istiyorum laik-dinci olarak ayırmak istiyorum" diyen kendisi, yani onun derdi inanca saygı falan değil. sadece kendi düşüncesini empoze etmek ve kabullendirmek istiyor. o yüzden saldırı dedim.

 

yoksa birbirimize neden saldıralım biz düşman değiliz ki, ama düşünceye, fikre saygı bekliyorsan aynı saygıyı gösterebilmen şarttır aksi taktirde boşu boşuna klavyede parmak gezdirmiş oluyoruz...

 

selamlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben konudan bağımsız olarak sormuştum. Cevap alamadığım için sorumu geri alıyorum.

 

o konudan bağımsız olarak cevaplayayım ama ancak kendi adıma cevaplayabilirim, diğer arkadaşların fikri için yorum yapamam...

 

ben kimseye saldırmıyorum, saldırıldığı hissettiğimde bunu ifade ediyorum... belkide yanılıyorum bilemem. herkesin farklı bir üslubu olduğu için kimin neyi, niçin söylediği tam olarak anlaşılamıyor... bana göre saldırmak demek... aşağılayıcı, kınayıcı, kişiselleştirici ve yıkıcı eleştirilerdir... bunlar saldırıdır bana göre... zaman zaman bende yapıyormuyum evet galiba yapıyorum bu karşıdan gelen tavra bağlı galiba...

 

tartışma etiği giye birşey var bunun belli kriterleri var birileri buna uymuyor uymama sebebi de zaten tartışmak istemiyorlar fikirlerini kabullendirmek istiyorlar ya onlar gibi düşünürsün ya sen olduğunu söylediğin şey değilsin...

 

selamlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sardunyam'ı kızdırdıııım, ohhh yaaa, canıma deysiin. :)

Ama onu pek severim, lütfen bunuda bilsiiiin.

 

Sardunyam, sardunyaların en değerlisidir.

İyi kalplidir, sabırlıdır, şefkatlidir.

Bazen kızar ama, yinede sıcacık sever.

:clover::clover::clover:

 

seni gidi laist evrensel

sen artık beni kızdıramazsın...

kızmam ki... kızdıramaz ki :P

hele şükür iyi kalpliliğimi takdir etmişsin, sabrımı ve şevkatimi de...

ama şunu unutma öfkem çok tehlikelidir, çok acımasızdır, kızarsam çok kırarım, kırarsam ise Allah yardımsın olsun... :)

hadi bu çiçekte sana gelsin yaramaz evrensel :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 ay sonra...
Değerli kardeşler özellikle son günlerde yaşadığımız din odaklı savaşları üzüntü ile izliyor ve dinlerin tamamının Allah değil menfaat amaçlı olduğunu görüyorum bunu Mustafa Kemal çok güzel açıklamış umarım faydası olur saygılarımla.

"Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır."

Mustafa Kemal Atatürk

.

.

.

(17) Hürriyet Gazetesi, Atatürk'ün Gönlündeki Kadın, 8 Mayıs 1988

(18) Kemal Arıburnu, Atatürk'ten Anekdotlar-Anılar

(19) ilkokul 5. sınıf, Din Kültürü ve Ahlak Dersi, sf. 85

(20) Tarih, c. 2, Orta Zamanlar, Devlet Matbaası, İst. 1931

sevgili dostum yukarıda gerksiz ve bir o kadar'da( kusura bakmayın ama)saçama hikayeler yazmısın.

gösterdiğin kaynak size göre ne kadar açık bilmiyorum ama,onun bunun söylediklerini burada kaynak diye söylüyorsun.

-Teklif Dergisi, Sayı 6 bu ne?kimin dergisi?amacı ilkesi ne bu derginin?.................ne kadar inandırıcı bu'mu kaynak?

-Prof. Enver Ziya Karal atatürk'le nasıl birmünasebeti olmuş'da düşüncelerini yazmış?örn afet inan atatürkile münsebetiolmuş,görmüş ve yaşamıştır,ayrıca hangi kitabında ve kaçıncı sayfasından aldınız bu alıntıyı?

-Prof. Afet Inan, Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün Elyazıları demişsin...ama yukarıdaki yazdıklarının hangisini söylemiş?

örn:osmanlı siyasetiyerine yeni bir siyaset çıktı.o siyaset,millisiyaset türkçülük siyasetidir.(prof.Dr.Afet inan M.kemal Atatürk'ten yazdıklarım sayfa 43 gibi.

-8 Mayıs 1988 Hürriyet Gazetesi'ni kaynak olarak göstermişsin 1988 tarihli gazeteden aldığın yorum nasıl kaynak olabilir.

örn:ATATÜRKTARAFINDAN YAZDIRILMIŞTIR.Türkiye cumhuriyetinin özellikle bu günkü gençliğine ,ve yetişmekte olan çocuklarına hitapediyorum:

batı senden,Türk'ten çok geriydi.Manada ,fikirde,tarihte bu ,böyleydi.

Eğer bugün batı nihayet teknıkte bir gösterme yükseliyorsa,ey türk çocuğu,o kabahat'ta senin değil,senden evvelkilerin afolunmaz ihmalinin bir neticesidir.

şunuda söyleyeyimki;çok zekisin!Malum .Fakat zekanı unut!daima çalışkan ol!

cumhuriyet gazetesi 10.09.1936_

türk kuvvet zekasının yenmediği ve yenemeyeceği müşkülyoktur.

Hakimiyeti Milliye Gazetesi_13.12.1931

-ilkokul 5. sınıf, Din Kültürü ve Ahlak Dersi, sf. 85 hangi tarihinilk okul 5 sınıfı kitabı?bu'mu kaynak!!!!???

-Tarih, c. 2, Orta Zamanlar, Devlet Matbaası, İst. 1931 Tarih, c. 2 ne oluyor?**

 

-şimdi yukarıdaki kaynakların (afet inan)haricinde hiçbiri inandırıcı değildir ve ne kaynak olarak ne'de belge olarak geçer....kişilerin Atatürk'ü islamcılara karşı göstermek için yapılmış haice planlardır.

 

Hiç merak ettinizmi ,her kesim atatürk'ün arasına sığınıp heryerde atatürkü kendine kalkan olarak görürler ama hiçbir kitap'ta anne , baba ve kız kardeşi haricinde atalarından dedelerinden hiç söz etmezler.neden?????

taa hun imparatorluğunda'ki kağanlar'dan tutunda osmanlı padişahları'nın yediceddini tarihte yazarken mustafa kemal'in atalarını ve dedelerini neden yazmazlar...

çünkü;

Mustafa kemal paşa islami bir aileden gelemektedir......dedeleri sofi ve hafız'dır.

 

Atatürk'ün baba soyu ile ilgili önemli bilgileri verenlerden birisi de M. Kemal'in Selanik'te mahalle ve okul arkadaşı, eski Millet Vekillerinden Hacı Mehmet Somer Beğ'dir. Somer'e göre "Atatürk'ün ataları hakkında benim bildiğim şunlar:

Atatürk'ün baba soyu, Aydın/Söke'den gelerek Manastır Vilayeti'nin Debre-i Bala Sancağı'na bağlı Kocacık'a yerleşti. Aile sonradan Selanik'e göç etti. Dedesi hafız Ahmet efendi ve dedesinin kardeşi Hafız Mehmet'in taşıdığı "kızıl" lakabı ve yerleştikleri nahiyenin adı olan Kocacıktı.

zübeyde hanımın babası;

Mustafa Kemal'in anne soyundan dedesi Sofu-zade Feyzullah Efendi'dir.

bu nedenle bir ülkeyidaha kolay yıkmak için önce; etnik yapısını,kültürünü,dini'ni ve bağlarını kopararak ,daha sonra liderlerini yok sayarak ilkesiz bırakmak yeterlidir.

bu günde tarihte olduğu gibi aynı aynı takdikler kullanılmaktadır.

BİRKURUMUN YAŞAMASI,GELİŞMESİ,MUVAFFAK OLMASI OKURUMUN BAŞINA geçenlerin iyi huylu,dürüst,İMANLI KİŞİLER OLMASINA bağlıdır.

27.08.1933 AKŞAM GAZETESİ

29 AĞUSTOS 1924 şehit Asker anıtı'nın açılışında;

Bu alanda akan türk kanları,bu gök yüzünde uçuşan şehit ruhları devlet ve cumhuriyetimizin ebedikurucularıdır.

Atatürkün dumlu pınar nutku_sayfa:934

Biz ne Bolşevik'iznede KOMİNİST;ne biri nede diğeri olamayız.Çünkü biz milliyetperver ve DİNİMİZE HÜRMETKARIZ.

ATATÜRKÜN SÖYLEV VE DEMEÇLERİ_3.CİLT sayfa72

bunlar ne diyeceksiniz?

daha bitmedi arkası yarın..............

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değerli kardeşler özellikle son günlerde yaşadığımız din odaklı savaşları üzüntü ile izliyor ve dinlerin tamamının Allah değil menfaat amaçlı olduğunu görüyorum bunu Mustafa Kemal çok güzel açıklamış umarım faydası olur saygılarımla.

"Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır."

Mustafa Kemal Atatürk

 

"Türkiye Cumhuriyetinde herkes Allah'a istediği gibi ibadet eder. Türkiye Cumhuriyetinin resmi dini yoktur.

 

Türkiye'de bir kimsenin fikirlerini zorla başkalarına kabul ettirmeye kalkışacak kimse yoktur ve buna müsaade edilemez."

M.Kemal Atatürk

 

"Taassupsuzluk o kimsede vardır ki, vatandaşının veya herhangi bir insanın vicdani inanışlarına karşı hiçbir kin duymaz, bilakis hürmet eder."

M. Kemal Atatürk

( Yukardaki anlatımda dini inanışlar yerine vicdani inanışlar ifadesinin yer almasına dikkat edilmelidir. )

"Bizi yanlış yola sevkeden habisler, biliniz ki çok kere din perdesine bürünmüşlerdir."

M. Kemal Atatürk

Atatürk ve İslam

 

Atatürk'ün İslam Dini hakkındaki gerçek düşüncelerine geçmeden önce bilmek gerekir ki, bugüne kalmış yüzlerce fotografı vardır ancak içlerinde namaz kılarken çekilmiş tek bir fotograf karesi yoktur ve öldüğünde cenaze namazı kılınmamış, kardeşinin son anda isteği üzerine kısa bir dua okunarak, Dolmabahçe Sarayı bahçesinde bir tören yapılmıştır..Cenazesi herhangi bir camiden kalkmamıştır..

Halk önünde yapılan konuşmalarında, İslam'a karşı bir görüş belirtmediği gibi, Atatürk, 7 Şubat 1923 tarihinde, Balıkesir'deki Paşa Camii'nde verdigi hutbede, Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmistir. şeklinde konuşmuştur.. Burada unutmamalıdır ki, Napolyon gibi bir imparator dahi, Mısır seferi sırasında, Mısırlılara kendisinin de bir Müslüman olduğunu söylemiştir.. Atatürk'de aynı şekilde, uygulamak istediği siyaset icabı, halk önünde İslam'a karşı bir konuşma yapmamayı uygun görmüştür. Ancak, kendi öz düşüncelerine baktığımızda, İslam hakkındaki görüşlerinin Müslümanlar tarafından pek kabul edilebilir nitelikte olmadığı açıkça görülür.

Türkiye'nin geleceğine yönelik aldığı bütün kararlarda, dehası tartışılmaz olan ulu önderin ilkelerini savunan her Türk'ün, O'nun, İslam Dini hakkındaki gerçek düşüncelerini de çok dikkatli bir şekilde okuyup anlaması gerekir.

Atatürk diyor ki,

 

1-) Muhammed’in peygamberlik vazifesinin nasıl başladığını izah etmek en nazik ve en müşkül meseledir. Muhammed’in bir melek ve Allah ile hakikaten konuşmuş olduğu kanaatinde bulunanlar olduğu gibi, Muhammed’in isteyerek böyle söylediğini ileri sürenler de olmuştur. Bu faraziyeleri bir tarafa bırakmak ve meseleyi ilmi ve mantık çerçevesi içinde mutalaa etmek daha doğru olur.

 

2-) Din birliğinin’de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır. Fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.

 

3-) Türk’ler Arap'ların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve nede Mısırlıların vesairenin Türk'lerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir şekilde tesir etmedi.. Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti, milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu.

 

4-) Bu pek tabii idi çünkü Muhammed’in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arab milliyeti siyasetine muncer oluyordu. Bu Arab fikri, ümmet kelimesi ile ifade olundu. Muhammed’in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, hayatlarını Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasretmeğe mecburdurlar. Bununla beraber, Allah’a kendi milli lisanında değil, Allah’ın Arab kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, Allah’a ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyet karşısında Türk milleti bir çok asırlar ne yaptığını ne yapacağını bilmeksizin adeta bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kuran’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler..

 

5-) Başlarına geçebilmiş olan haris serdarlar, Türk milletince karışık **** hocalar ağzıyla ateş ve azap ile müthiş bir muamma halinde kalan dini hırs ve siyasetlerine alet ittihaz ettiler. Bir taraftan Arapları zorla emirleri altına aldılar, bir taraftan Avrupa’da Allah kelimesinin ilası parulası altında, ve milliyetlerine ilişmeyi düşünmediler. Ne onları ümmet yaptılar, ne onlarla birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar. Mısır’da belirsiz bir adamı halifedir diye yok ettiler, hırkasıdır diye bir palaspareyi hilafet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular, halife oldular.

 

6- Kah şarka, kah garba veya her tarafa birden saldıra saldıra Türk milletini topraklarını menfaatlerini benliğini unutturacak, Allah’a mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. Milli duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler his olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadete öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaad ve temin eden dini akide ve dini his, millet uyandığı zaman onun şu acı hakikati görmesine mani olamadı. Bu feci manzara karşısında kalanlara, kendilerinden evvel ölenlerin, ahiretteki saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz ederek ahiret hayatina kavuşmak telkin eden din hissi, dünyanın acısı duyulan tokatıyla derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. Türk vicdanı umumisi derhal yüzlerce asırlık kudret ve kusayısiyle büyük heyecanlarla çarpışıyordu.. Ne oldu..? Türk’ün milli hissi artık ocağında ateşlenmişti. Artık Türk cenneti değil, eski hakiki büyük cedlerinin mukaddes miraslarının son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. İşte dinin, din hissinin Türk milliyetinde bıraktığı hatıra..

 

Gene Atatürk'le ilgili aşağıdaki kaynaklara baktığımızda, Atatürk'ün gerçekte İslam'ı hiç benimsemeyen yaklaşımlarını görebiliriz.

 

1- Atatürk'ün emriyle liselerde okutulan Tarih Kitabı (1931) II. cilt, "Kur'an ve Vahiy": "Muhammed'in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kur'an denir..... İslam ananesinde bu ayetlerin Muhammed'e Cebrail adında bir melek vasıtasıyla Allah tarafından vahiy, yani ilham edildiği kabul olunur.

Tarihi nokta-ı nazardan da mütalaa edildiği zaman görülüyor ki; Muhammed birdenbire Allah'ın Resulüyüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve iptidai ve islaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları islah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur....."

 

2- Atatürk'ün El Yazmaları ( Medeni Bilgiler Afet İnan):

"Gerçekte dinleri konusunda halkın hiçbir fikri yoktur; din dediği şey, bilinmeyen inanç dizgelerine ve gizle karışık emellere kör bağlılıktan başka birşey değildir.....

Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur.

''Tüm dönemlerde toplumun kutsallaştırdığı boş düşüncelerden tehlikesizce sıyrılmak imkansızdır."

 

3- Kralların ve Padişahların istibdadına, dinler mesnet olmuştur.

Medeni Bilgiler Syf. 30

 

4- Kuvvetinin ve selahiyetinin Allah'tan geldiğini ve yalnız ona karşı, ahırette, hesap verebileceğini farzeden ve devleti, memleketi mevrus bir malikane kabul eyliyen bir hükümdar, hertürlü kayıttan kendini verasete görür.

Medeni Bilgiler Syf. 33

 

Radikal İslami Düşünce'nin Atatürk Hakkındaki Düşünceleri

 

Türkiye'de özellikle tartışma konusu olan meselelerden birisi de M. Kemal'in kimliğidir.

Çeşitli çevreler, bu konuda farklı düşünürler. Rejim de M. Kemal'in söylediği sözleri bir idare düstûru olarak kullanmaktadır.

 

M. Kemal ve avanesi, belli zaman Müslüman görünmüşler ve Müslümanları avutmuşlardırsa da, zaman zaman dinsiz ilkelerini göstermişlerdir. İslam'a karşı savas açmada gecikmemişlerdir.

 

Bu hususta Cafer Tayyar Paşa şunları söyler:

"Bu adamlar, iktidarı ellerine geçirmisler ve diledikleri gibi herseyi yapma sevdasına düşmüşlerdi. Ne yapacaklarını da doğru dürüst bilmiyorlardı. Kimisi komünist olma, kimisi dindar olma peşinde, kimisi de bilmem ne. Sonunda tabii bu güçlü grup laiklik namı altında din

düşmanlığına ve diktatörlüğe yürüdü." (1)

Durum böyleydi. Ama asıl amaç dinsizlikti! Çünkü M. Kemal tam anlamıyla dinsiz, Kur'an'a ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'e Mekke müşriklerinin yaptıkları iftiraları atmaktan çekinmeyen bir kafirdi. Aşağıda bunların örneklerini göreceksiniz.

 

1- M. Kemal Allah'a inanmaz:

M.Kemal, dünyayı ve insanları yaratanın Allah değil, tabiat olduğunu iddia eder ve der ki, Natür ( Tabiat ) insanları türetti, onları kendisine taptırdı da.. (2)

M. Kemal yine bu fikrini pekiştirir ve materyalist batı felsefecileri gibi, "İnsanlar bu manada hürriyete hiç bir zaman sahip olmamışlardır ve olamazlar. Çünkü, malumdur ki, insan tabiatın mahlukudur." (3)

"Tabiatın ve tarihin mahsulü olan bir milletin fertleri daima bu hakikatle karşı karşıya bulunur ve ona hürmet eder." (4)

Allah korkusunu hiçe sayar ve bu konuda şöyle der:

"Ibtidaî insan kümelerinde ata korkusu ve nihayet büyük kabile ve kavimlerde ata korkusu yerine kâim olan Allah korkusu insanların kafalarında ve hareketlerinde hesapsız memnular yaratmıştır!"

Allah'ı değil de tabiatı büyük görür:

"Tabiatın herşeyden büyük ve herşey olduğu anlaşıldıkça tabiatın çocuğu olan insan kendinin de büyüklüğünü ve haysiyetini anlamaya başladı." (5)

Böylelikle M. Kemal Allah'ın yaratıcılığını inkâr etmekte ve ateistler gibi düşünmekte. İnsanı tabiatın yarattığını tereddüt etmeden söylemektedir.

2- Hz. Muhammed (s.a.v.) Hakkındaki Görüşleri:

M. Kemal, Allah'ın yaratıcılığını kabul etmedikten sonra tabii ki, Hz. Peygamber'in peygamberliğini hiç kabul etmez.

Hatta Mustafa Kemal Hz. Muhammed (s.a.v.)'ı yalancılıkla itham eder:

"Muhammed, Mekke'de müşriklik muhitinde ve tesirinde büyümüş olmasına rağmen, dinî meseleler ve dinî düşünceler, pek derin bir surette, zihnini işgal ediyordu. Muhammed, 40 yaşına geldiği zaman, vatandaşlarını kendinin bulduğu ve doğru olduğuna inandığı yeni bir dine davete başladı. Muhammed'in davet ettiği bu dine, o zamanın Hanif'lerine imtisalen İbrahim Dini, yahud inkiyad manasina ifade eden "İslam" denilmiştir!"

Mustafa Kemal aynı Mekke müşriklerinin dediğini diyerek Kur'an Muhammed'in sözüdür demiştir.

Aynı müşrikler gibi Hz. Muhammed (s.a.v.)'ı cinli olarak gösteriyordu:

"Tarihi nokta-ı nazardan da müteala edildiği zaman görülüyor ki, Muhammed, birden bire Allah'ın Resulü'yüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arap'larin ahlak ve adetlerinin pek fena ve pek ibtidaî ve islaha muhtaç olduğunu anlamış, bunların islahı için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisine vahiy ve ilham fikri doğmuştur."

Devamla Hz. Peygamber (s.a.v)'ı cinli olarak görür ve cinlerden ilham aldığını söyler:

"Vahiy, ilham fikri Muhammed'den evvel de Arap'lar, şairlerin akıl erdiremedikleri kuvvetlerden ilham aldıklarına inanırlardı. Bu kuvvetler Arap'lar için cinlerdi. Cinlerin güya kahinlere gaibten

haber vermek kudretini ilham etmek kudretini ilham ederlerdi. Bu nev'i itikadlar Arabistan'da her zaman o kadar canlı ve derin olmuştur ki, Muhammed dahil cinlerin vücuduna samimi olarak

inanmışlardı. O hakikaten cinlerin şairlere şiir ilham ettiğine kâni idi. Arap'lar şairleri bir kahin gibi telakki ederlerdi. Muhammed'in Musa, İsa dinlerine dair öğrendikleri de kendisinde bu itikadi kuvvetlendirmiştir. Bu peygamberlerde melek telakkisi vardı. Dinler nazarında cinler kötü olduğundan peygamberler onlardan mülhem olamazlardı. Muhammed de diğer peygamberler gibi kendisine ilham eden kuvvetin insanları iğfal eden bir kuvvet olmayıp onları hayır ve saadete irşad eden ilahî bir kuvvet olduğuna samimi olarak inandı." (6)

M. Kemal, ilk inen ayetler belli olduğu halde bunları inkâr etmektedir:

"Muhammed'in peygamberliğinin başlangıcına dair birçok rivayetler vardir. Bunlara pek çok efsaneler karışmıştır. Hakikatte Peygamber'in ilk söylediği Kur'an ayetlerinin ne olduğu kati surette mâlum değildir.

Muhammed, uzun bir devirdeki tefekkürlerin mahsulü olan ayetleri lüzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu. Bununla beraber kendisini tahrik eden kuvvetin tabiat fevkinde bir mevcudiyet olduğuna samimi surette kani idi. Muhammed'i harekete getiren ilk âmil, bu samimi heyecanlar olmuştur. Muhammed, bidayete irticalen dini hitabette bulunan bir vaiz oldu. Vaizlikten Nebi'liğe, Nebi'likten nihayet Allah'in Resulü haline geçti." (7)

Bununla da kalmayıp Kur'an hükümlerinin geçici olduğunu iddia eder. Halbuki Kur'an ve hükümleri ebediyyen kalıcıdır ve geçerlidir. O bunu inkâr ederek, "Hukukî hükümler zaman ve

mekân içinde içtimaî heyetlerin uğradıkları değişiklere göre değişegeldiğinden on dört asır evvelki zaman ve mekânın ihtiyacına göre lüzumlu ve kafi görülmüş olan esaslar yerine

bugün birçok mütenevvi kanunlar ve usuller konulmak zarureti görülmüştür. Bunlar dahi ebedî olmayıp zamanla değişmeye mahkûmdurlar." (8)

Mustafa Kemal İslam'ın ilme mani ve fene aykırı olduğunu söyler, bu fikri savunurdu:

"Tarihe ait mâlumata gelince: Yeni fenler sayesinde meydana çıkarılan hakikatler en yakın tarih bilgilerini bile temellerinden sarsmaktadır." (9)

Hz. Muhammed (s.a.v.)'ı sorumsuz, kendi kafasına göre hareket eden bir kimse olarak niteleyerek Yüce Peygamber'e iftira atar:

"Muhammed, gerek dinî meselelerde, gerekse içtimaî hususlarda bir islah yapmak lazım geldiği zaman kendini hiçbirseyle bağlı görmemiştir." (10)

3- Sahabe Hakkındaki Görüşleri:

M. Kemal, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ashabı hakkında da kötü konuşmaktan bir adım geri durmaz. Peygamber (s.a.v.), "Ashabım yıldızlar gibidir!" dediği halde M. Kemal onlari "alık", yani aptal olarak görür:

"Muhammed'in ölümünden Ebu Bekir'in ölümüne kadar geçen kısa bir müddet zarfında bunlardan hiçbiri mevcudiyetini ihsas edemedi: Bunlar tamamen alıklaşmışlardı !" (11)

Sahabe-i Kiram'ı menfaatçi ve hırs düşkünü olarak nitelendirir:

"Ne kadar ibrete sayan bir vakiyettir ki, daha Muhammed'in öldüğü anda bütün eski nifaklar, ihtiraslar, hirîicaklar zincirden boşandılar. O derece ki, hakkında korku ve hürmet beslenen

Peygamber'in ılık cesedi, son nefesini verdiği basit odada unutulmuş ve ihmal edilmişti." (12)

Müseyleme'yi, yani peygamberlik iddiasında bulunan kişiyi haklı görür ve sahabenin onları yok ettiğini söyler:

"Müseyleme, taraftarlarının şarap içmelerine müsaade gösterdi. Müseyleme'ye imtisal eden başka adaklar olmuştur. Müseyleme, başlangıçta muvaffak olur gibi oldu. Müseyleme, Muhammed'e gönderdiği mektupta, Arap'lar üzerinde hüküm ve nüfuzun paylaşılmasını teklif etti. Hakikatte Müseyleme de kıymetsiz sayılmayacak ahlakî ve dinî mezhep İslamiyyet seviyesinden pek aşağı değildi. Nihayet Müseyleme ve onun gibiler birer suretle bertaraf edilmişlerdir." (13)

4- Ahireti Kabul Etmez:

M. Kemal, imanın şartlarından birisi olan ahirete, hesap çekilmeye inanmaz, "Millî duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler his olunmaya başlayınca asıl hakiki saadete öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaad ve temin eden dinî akide ve dinî his, millet uyandığı zaman onun şu acı gerçeği görmesine mani olamadı." Devamla: "Artık Türk, cenneti değil, eski hakiki, büyük Türk cedlerini mukaddes miraslarının son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. Türk milleti, millî hissi, dinî hisle değil, fakat insanî hisle yan yana düşünmekten zevk alır." (14)

5- Hafızlık Hususundaki Görüşü:

Hafızlık için, yani Kur'an'ı ezberleyenleri deli olarak görür, "Kur'an'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler!" der.

6- Kaza Kader Hakkında:

M. Kemal kaza ve kaderi kabul etmez. Bunları Arabî terimler olarak kabul eder:

"Kaza ve kader, talih ve tesadüf tâbirleri Arapça'dır; Türk'leri âlakadar etmez." (16)

7- İmam Nikâhını Kabul Etmez:

M. Kemal dinî nikâhı kabul etmez. Yani İslam'ın emri olan nikâhı kerih görür ve dinî nikâhın kıyılmasını kabul etmez. Bu sözü M. Kemal'in evleneceği Nazmiye Hanım söylemiştir. M. Kemal, "Ben prensiplere bağlı bir adamım. Nikâhimızı imam değil de sefir bey kıyacaktır!" dedi. (17)

8- Duaya İnanmaz:

"Allahü Teala dua ediniz, ben de duanıza katılayım!" buyurduğu halde, M. Kemal duayı kabul etmez ve inanmaz. Ali Kılıç (bu adam meşhur Ali'lerden birisidir. İstiklâl Mahkeme'leri savcısıdır. Merhamet nedir bilmez) anlatıyor:

"Meclise geldik. Bir de müezzin geldi. Müezzin ezan okudu. Meclis kapısından içeri girdiğimiz zaman Atatürk'ün önüne sırmalı elbiseler giyinmis bir imam dikildi. Atatürk ne istediğini sordu. İmam ellerini kaldırarak, "Dua etmeden girilmez!" dedi. Atatürk, "Bu yurt Mehmed'ciğin süngüsü ile kurtarıldı ve bu meclis onun gayretiyle kuruldu. Yoksa senin duanla degil! Çekil oradan!" dedi ve imamı eliyle iterek meclise girdi." (18)

Aynı Atatürk yanına hocaları alıp dualarla meclisi açmıştı. Ama artık emeline ulaşmıştı. Kendisi tam bir dinsiz, faşist bir diktatördü. Bu durum ilkokul kitaplarına bile geçmistir. Ufacık yavrulara dinsizlik öğretilmektedir. Devletin dinsiz olduğu aşılanmaktadır. İlkokul kitaplarında "Atatürk, devletin dini olamaz ilkesini getirmiştir!" ibaresi yazılıdır. (19)

Bu durum karşısında bu adama nasıl Müslüman denilir ve müslüman milleti kurtardı diye söylenebilir?!.

 

9- Kâbe Hakkındaki Görüşleri:

 

M. Kemal Kâbe'nin ne zaman yapıldığı ve kimin yaptığı hususunda Kur'an'da ayetler var iken onları kabul etmez ve ne zaman yapıldığı ve kim tarafından yapıldığı belli değil der. Müşriklerin, batılıların, haçlı ordularının ve dünyada kimsenin söyliyemediği, yapmadığı veya yapamadığı hakareti yapmıştır. M. Kemal Kâbe hakında şunları söyler:

"Kâbe, mikab, yani tavla zarı şeklinde demektir. Fil-hakika, Kâbe zar şeklinde, insan boyunda dört duvardan ibaretti; duvarlar harçsız, adi taştan yapılmıştı. Binanın çatısı da yoktu; dört

köşesinde dört taş vardı; bunların en meşhuru Hacer-i Esved denilen bir kara taştı. Kâbe çok eskidir. Ne vakit ve kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor. Arab ananesi, Kâbe'nin insanı

İbrahim Peygamber'e atfetmektedir. Bu mukaddes kara taş ananesi, aynen Frik'lerde de vardı. Frik'ler mukaddes sayarak ihtiram ve ibadet ettikleri kara taş, bugünkü Afyonkarahisar şimalinde, kadim Pessinüs şehrinde bulunuyordu.

Bunun kudsiyeti ananesi, bu şehrin Romalı'lar tarafından zabtına kadar devam etmişti. Demek ki, Kâbe'nin bir köşesindeki kara taşın kudsiyet almasından, ziyaret ve tavaf edilmesinden çok evvel, Frik'ler de kara taşın mâbed ve ziyaretgâh esası olması adeti teessüs eylemiş bulunuyordu. Kâbe, bidayette mahalli bir mâbed iken, Mekke ahalisi burasını bir millî mâbed derecesine yükseltmişlerdi. Mekke'liler, Arap'ları kendi mâbedlerine celp edebilmek için, Arap yarımadasının muhtelif yerlerinde mâbud tanılan 360 putu Kâbe'de yerleştirmişlerdi. Kâbe'nin kudsiyetini, Yahudi ananelerine de rabt etmişlerdi. Bu uydurmalara göre, İbrahim, karısı Hacer ile oğlu İsmail'i buraya getirmişti; Zemzem de onlar için fışkırmıştı; İbrahim, oğlu İsmail ile birlikte Kâbe'yi bina etmişlerdi. Cebrail kendilerine o zaman beyaz ve mücella olan Hacer-i Esved'i getirmişti; bu taş sonradan günahkârların ellerine sürmelerinden dolayı kararmıştı. Bunların hepsi bit-tabi sonradan uydurulmuş masallardır."

Kur'an'da bu konu açıkça bellidir. Ama M. Kemal Kur'an'a inanmaz ki, kabul etsin!..

M. Kemal hacc için de ağza alınmayacak sözleri sarf etmekten çekinmez ve şöyle der:

"(...) Mekke zabt olunduktan ve Kâbe'deki putları parçalandıktan sonra da yıllık haccın müşrikler tarafından da eski müşriklik âdetleri dairesinde yapılmasına müsaade olundu. Onun için, müslümanlarla müşrikler aynı zamanda hacc ve aynı şenliklere iştirak ederlerdi. Bundan anlıyoruz ki, o zaman hacc, dinî maksatla yapılan ve her yıl kurulan büyük bir ictimadan ziyade her yıl kurulan büyük bir panayırdı."

 

 

 

 

"Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum."

Atatürk, İslam ahlakını ve dinimizin vecibelerini daha aile ocağındayken öğrenmiş, tahsil yaşamı boyunca da bu bilgilerini pekiştirerek geliştirmiştir. "Ilımlı-modern-dindar" yapının, en güzel örneği ve en başarılı uygulayıcısı, laik Cumhuriyetimiz'in kurucusu Büyük Önder Atatürk'tür. Ulu Önder, her zaman gericilikle mücadele ederken İslam'ı yüceltmiş; dolayısıyla bu ikisi arasındaki ayrımı en doğru biçimde yapmıştır. Tekke, türbe ve zaviyeler onun döneminde kapanmış, ama ilk Türkçe Kuran meali de yine onun döneminde yayınlanmıştır. Türk insanının ihtiyaçlarını ve özelliklerini çok iyi bilen, gericiliğe, yobazlığa her zaman karşı olan Atatürk, Türk Milleti'ni dinin özüne yöneltmeyi amaçlamış ve bugün milletçe ulaşmayı hedeflediğimiz yapıyı her yönüyle tecelli ettirmiştir.

Şüphesiz ki din, Büyük Önder'in de dikkat çektiği gibi demokrasinin ve milli bütünlüğümüzün vazgeçilmez bir ihtiyacıdır. Bir milletin fertlerini birarada tutan en güçlü bağ olan din, aile, ahlak ve devlet müesseselerinin de devamını sağlayan en önemli unsurdur.

Dinin var olmadığı veya dini değerlerin ortadan kalktığı bir toplumda, bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak aile, ahlak ve devlet kavramları da geçerliliğini yitirecek ve kısa süre içinde ortadan kalkacaktır. Böyle bir gelişme ayrıca, tarihi ve kültürü ne kadar eskiye dayanırsa dayansın bir milleti birbirine bağlayan milli ve manevi tüm bağların parçalanmasını, anarşinin hortlamasını ve toplumun bölünmesini kaçınılmaz hale getirecektir.

İşte bütün bu nedenlerden ötürü, toplum dokusunun vazgeçilmez parçası niteliği taşıyan din müessesesinin devamını sağlayamayan bir ulusun sosyolojik ve bilimsel açıdan ayakta durması mümkün değildir. Gerek kişi, gerekse toplum açısından dinin lüzumlu bir müessese olduğunu belirten, siyasi alanda yaptığı sayısız reformla bu sağlıklı bakış açısını geniş kitlelere yaymayı hedefleyen Büyük Önder Atatürk, Türk Milleti'nin dindar olmasını ve dini değerlerini muhafaza etmesini "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur"; "Din vardır ve lazımdır." (Yakınlarından Hatıralar, Asaf İlbay, s. 102) sözleriyle teşvik etmiştir. Milletini, batıl inanışlardan arındırıp, gerçek dine yöneltmeyi amaçlamıştır. Bunun için de Kuran'ın kolay bir şekilde okunup anlaşılmasını sağlamak amacıyla Türkçeye çevrilmesi emrini vermiştir:

"Sonra Kuran'ın tercüme ettirilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Hz. Muhammed'in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim." (Atatürk'ün Temel Görüşleri, Fethi Naci, s.55)

Kuran'ın Türkçeye çevirilmesi emrini verirken, Atatürk'ün isteği Müslüman milletinin imanının güçlenmesidir. Bunu ifade ettiği sözleri şöyledir:

"Camilerin mukaddes mimberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edilmekle Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 1, s. 225)

yeterlimi acaba ....arkası yarın.................

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

9- Kâbe Hakkındaki Görüşleri:

 

M. Kemal Kâbe'nin ne zaman yapıldığı ve kimin yaptığı hususunda Kur'an'da ayetler var iken onları kabul etmez ve ne zaman yapıldığı ve kim tarafından yapıldığı belli değil der. Müşriklerin, batılıların, haçlı ordularının ve dünyada kimsenin söyliyemediği, yapmadığı veya yapamadığı hakareti yapmıştır. M. Kemal Kâbe hakında şunları söyler:

"Kâbe, mikab, yani tavla zarı şeklinde demektir. Fil-hakika, Kâbe zar şeklinde, insan boyunda dört duvardan ibaretti; duvarlar harçsız, adi taştan yapılmıştı. Binanın çatısı da yoktu; dört

köşesinde dört taş vardı; bunların en meşhuru Hacer-i Esved denilen bir kara taştı. Kâbe çok eskidir. Ne vakit ve kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor. Arab ananesi, Kâbe'nin insanı

İbrahim Peygamber'e atfetmektedir. Bu mukaddes kara taş ananesi, aynen Frik'lerde de vardı. Frik'ler mukaddes sayarak ihtiram ve ibadet ettikleri kara taş, bugünkü Afyonkarahisar şimalinde, kadim Pessinüs şehrinde bulunuyordu.

Bunun kudsiyeti ananesi, bu şehrin Romalı'lar tarafından zabtına kadar devam etmişti. Demek ki, Kâbe'nin bir köşesindeki kara taşın kudsiyet almasından, ziyaret ve tavaf edilmesinden çok evvel, Frik'ler de kara taşın mâbed ve ziyaretgâh esası olması adeti teessüs eylemiş bulunuyordu. Kâbe, bidayette mahalli bir mâbed iken, Mekke ahalisi burasını bir millî mâbed derecesine yükseltmişlerdi. Mekke'liler, Arap'ları kendi mâbedlerine celp edebilmek için, Arap yarımadasının muhtelif yerlerinde mâbud tanılan 360 putu Kâbe'de yerleştirmişlerdi. Kâbe'nin kudsiyetini, Yahudi ananelerine de rabt etmişlerdi. Bu uydurmalara göre, İbrahim, karısı Hacer ile oğlu İsmail'i buraya getirmişti; Zemzem de onlar için fışkırmıştı; İbrahim, oğlu İsmail ile birlikte Kâbe'yi bina etmişlerdi. Cebrail kendilerine o zaman beyaz ve mücella olan Hacer-i Esved'i getirmişti; bu taş sonradan günahkârların ellerine sürmelerinden dolayı kararmıştı. Bunların hepsi bit-tabi sonradan uydurulmuş masallardır."

Kur'an'da bu konu açıkça bellidir. Ama M. Kemal Kur'an'a inanmaz ki, kabul etsin!..

M. Kemal hacc için de ağza alınmayacak sözleri sarf etmekten çekinmez ve şöyle der:

"(...) Mekke zabt olunduktan ve Kâbe'deki putları parçalandıktan sonra da yıllık haccın müşrikler tarafından da eski müşriklik âdetleri dairesinde yapılmasına müsaade olundu. Onun için, müslümanlarla müşrikler aynı zamanda hacc ve aynı şenliklere iştirak ederlerdi. Bundan anlıyoruz ki, o zaman hacc, dinî maksatla yapılan ve her yıl kurulan büyük bir ictimadan ziyade her yıl kurulan büyük bir panayırdı."

:clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Büyük Önder Atatürk, Türk Milleti'nin dindar olmasını ve dini değerlerini muhafaza etmesini "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur"; "Din vardır ve lazımdır." (Yakınlarından Hatıralar, Asaf İlbay, s. 102) sözleriyle teşvik etmiştir. Milletini, batıl inanışlardan arındırıp, gerçek dine yöneltmeyi amaçlamıştır. Bunun için de Kuran'ın kolay bir şekilde okunup anlaşılmasını sağlamak amacıyla Türkçeye çevrilmesi emrini vermiştir:

"Sonra Kuran'ın tercüme ettirilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Hz. Muhammed'in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim." (Atatürk'ün Temel Görüşleri, Fethi Naci, s.55)

Kuran'ın Türkçeye çevirilmesi emrini verirken, Atatürk'ün isteği Müslüman milletinin imanının güçlenmesidir. Bunu ifade ettiği sözleri şöyledir:

"Camilerin mukaddes mimberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edilmekle Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 1, s. 225

Büyük Önder, gerçek dinin temelini ve Müslümanların konuyu hangi kıstaslara göre değerlendirmeleri gerektiğini 7 Şubat 1923 tarihinde, Balıkesir'deki Paşa Camii'nde verdiği hutbede kendisini dinleyenlere şöyle ifade etmiştir:"Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selameti, sevgisi üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bunun temel esası, hepimizce bilinmektedir ki, Yüce Kuran'daki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 93)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Atatürk Türkiye Cumhuriyetini kurmak icin verdigi mücadelede özellikle Kuvva-yi milliye hareketinde etrafinda cok sayida din adami vardi.Istanbul hükümetinin seyhülislam ve bazi dincilerin Atatürk hakkinda yayinlattiklari ölüm fetvasina karsi Ankara müftüsü tarafindan karsi bir fetva yayinlandi.

Atatürk'ün devrimleri arasinda dinde vardi yani Atatürk dine inanmayanlar tarafindan devrimcidir denile denile dinsiz gösterilmeye calisilsada dinsiz degildi ama körükörüne bir inanca karsiydi.Bu nedenle müslümanlarin dinlerini tam ve dogru olarak ögrenmeleri gerktigini ve bunun yerinin de okul oldugunu söylemistir.

Atatürk'cülügü kimseye birakmayan bazi arkadaslar her nedense Atatürk'cü olmakla dinsizligide esanlamli tutmaktadirlar ve sanki dine inanan kim varsa gözleri kafalarinin arka tarafinda imis gibi bir asagilama dislama ile kendilerini cok farkli bir konuma sokmaktadirlar.

Misak-i milli metnini bizzat Atatürk kaleme almistir bu metinden 1 ve 5. ci madde aynen söyledir:

1-Türk ve Islam cogunlugunun bulundugu bölge bölünmez sayilacaktir.

5-Azinliklarin haklari,komsu memleketlerdeki müslüman ahalinin haklarinin korunmasi sartiyla kabul edilecek ve saglanacaktir.

Bu iki madde Atatürk'ün dine olan ilgisini aciklamaya kafidir.

Atatürk'ün su sözü ne kadarda onun dinsiz olmadigina bir belgedir:

*Din,lüzumlu bir müessesedir.Dinsiz milletlerin devamina imkan yoktur.*

Veya Canakkale muharebelrinde Mehmetcik icin söyledigi:

*Karsilikli siperler arasinda mesafemiz sekiz metre,yani ölüm kacinilmaz..Birinci siperdekiler,hicbiri kurtulmamacasina tamamen sehit oluyor.Ikinci siperdekiler,onlarin yerine gidiyor.Fakat nekadar özenilecek büyük bir sükunet ve inancla biliyormusunuz?

Öleni görüyor,üc dakikaya kadar ölecegini biliyor,en ufak bir korku bile göstermiyor.Sarsilmak yok.Okuma bilenler ellerinde Kur-ANI Kerim,cennete girmeye hazirlaniyorlar.Bilmeyenler Kelime-i sehadet getirerek yürüyorlar.

Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren,hayran olunacak ve tebrik edilecek bir örnektir.Emin olmalisiniz ki,Canakkale muharebesini kazandiran ,bu yüksek ruhtur.*

Atatürk Laikligi dinsiz olunsun diye sokmadi anayasaya,herkes inancinda yasaminda serbest olsun diye.Laiklige bakarak onu inancsiz göstermek ona yapilabilecek en büyük hakaretlerden birisidir.

Sonucta Türkiye iman sahiplerinin elbirligi güc birligi yapmalari ile bagimsizligina kavustu,bunun bedeli cok agir oldu,Oturup kalkip inanc sahiplerini gerici diye göstermeyelim,onlarda en azindan inancsizlar kadar ülkelerinin kalkinmasini istemektedirler.

Mücadele din kisvesi altinda ülkemizin Demokrasimizin altini oyanlarla olmalidir ve bu konularda gercekten cok hassas olmamiz gerekiyor.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

‘Millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah’ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz efendimiz hazretleri Cenab-ı Hak tarafından hakaikı insanlara tebliğe memur Resul olmuştur. Kanun-ı Esasi (Anayasa) cümlenizce malumdur ki Kur’an-ı azimüşşandaki nusustur. İnsanlara feyz-i ruhi vermiş olan dinimiz son dindir, ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate tamamen tevafuk ve tetabuk ediyor. Eğer akıl, mantık ve hakikate tevafuk etmemiş olsaydı, bununla diğer kavanin-i tabiiye-i ilahiye beyninde tezat olması icab ederdi.

Çünkü bilcümle kavanin-i kevniyeyi yapan Cenab-ı Hak’tır.

Arkadaşlar, Cenab-ı Peyamber mesaisinde iki dara, iki haneye malik bulunuyordu. Biri kendi hanesi, diğeri Allah’ın evi idi. Millet işlerini Allah’ın evinde yapardı. Hz. Peygamber’in eser-i mübareklerine iktidaen bu dakikada milletimize, milletimizin hal ve istikbaline ait hususatı görüşmek maksadıyla bu dâr-ı kutside, Allah’ın huzurunda bulunuyoruz. Beni buna mazhar eden Balıkesir’in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler taat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmak lazım geldiğini düşünmek, yani meşveret için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihni başlı başına faaliyette bulunmak lazımdır. İşte biz de burada din ve dünya için, istikbal ve istiklâlimiz için, bilhassa hâkimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerini anlamak istiyorum. Âmâl-i milliye, irade-i milliye bir şahsın düşünmesinden değil, bilumum efrad-ı milletin arzularının emellerinin muhassalasından ibarettir. Binaenaleyh benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.’

 

ANLAMAK ZOR AMA UĞRAŞMAK İYİDİR. KONU BAŞLIĞINA GÖRE AKTARDIM. KİMSEYE VERİLMİŞ BİR CEVAP DEĞİLDİR

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Malzeme olarak kullanmadığınız hiç bir şey bırakmadınız.Dağları,taşları,ağaçları secde ettirdiniz. Bulutlara,arı peteklerine,envai çeşit meyvelere allahın adınız yazdınız yetmedimi ?Elalemin çirkin tanrılarına bile sahip çıktınız.

 

Yetmedimi beyler,yetmedimi ?

 

Yeter artık yeteeer. Atatürk,ü rahat bırakın.Onu bari malzeme olarak kullanmayın.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 8 yıl sonra...

Atatürk'e bilende bilmeyende dil uzatmaktadir,dil uzatanlara sorulsa inaninki bilmezler,cünkü öyle sartlandirilmislardir.Atatürk'ün dinle ilgili onca eseri,onca söylevleri varken,aslinda atilan iftiralarin tam

.

.

.

saygilarla

Senin bu söylediklerin,yani atatürkün bu sözleri hep dindar gibi görünüp dindar milletin gözüne girmek için söylenmiştir.Anlamıyo musun atam dediğin adam köprüyü geçene kadar dindar maskesi taktı.Amacına ulaşınca da dinsiz,laik bir ülke,sömürülmüş bir kültür bıraktı geride! Adam orda sıralamış belgeleriyle,kaynaklarıyla tabiata tapan atan.Hala atanı  dindar gösterme çabası niye?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Atatürk,milleti aldatma ihtiyaci olmayan bi liderdi. Hirsizlik yapmadi, Kacak Saray yapmadi, milleti aldatmak ve oylarini calmak icin meydanlarda eline Kuran alip sallamadi. Camileri siyasete alet etmedi, Türk Milleti ile Türklük adina, namus ve din adina, bayrak adina omuz omuza Kurtulus Savasi verdi. Savastan sonra cahil insanlari din maskesi ile aldatanlari tepeledi.Onlari saf müslümanlarin arasindan ayiklamaya calisti. Cünkü din maskesi ile bu millet tarih boyunca sömürülmüs din bezirganlari tarafindan kullanilmistir.

 

Laiklige dinsizlik diyenlerin kendileri dinsizdir. cünkü Laiklik Islamin özünde vardir,sözde müslümanlar ve din bezirganlari bunu bilemezler.

Atatürk Türktü,ne Arabin,ne Alman'in ne de bir baskasinin usagi degildi. Zaten öyle olsaydi simdi ona saldiranlar onu bastaci ederdiler aynen Enver denilen Alman sevdalisini sevdikleri gibi. SARIKAMIS UNUTULMADI.

 

Atatürk Türkiye'de ki Arap kuyruklari,Türk düsmanlari disinda herkes tarafindan sevilen sayilan ve özlenen birisidir.Tüm dünya onun büyüklügünü takdir ediyorken bir takim ne kişiler sözde müslümanin ve de Türk düsmaninin ona saldırması sasirtici degildir.

 

Atatürk Türk milletinin bagimsizligi icin mücadele etti. bugün ise Türk milletinin milli degerlerini ayaklar altina alanlar ülkede yönetimdedir.Ne kadar Israil hesabina calisan varsa iktidardadir.Tarih boyunca Türklügü savunan isimler saldiriya ugramistir, Sevr'e karsi Lozan'i hazmedemeyen bazi geri kalmis zihniyet bugün isbasindadir.

 

Atatürk bu milletin namusunu kurtarmistir ve o nedenle Allahin sevgisini kazanmistir.

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Atatürk neden malum bir kesim tarafindan hep kötü gösterilir?

 

Bunun yaniti zor degildir.

 

Yanitlari siralayayim:

 

Atatürk TÜRKTÜ,

Atatürk'ün soyu gercek bir müslüman ailedir,

Atatürk devrimler

yapmistir,

Kadin Haklari

TüRKCENIN LATIN HARFLERIYLE YAZILIP OKUNMASI

Medeni Kanun

Cumhuriyet Rejimi

Laiklik

LOZAN

Dinde degilde dini insanlara anlatacak olanlarin kalitesi

Islamda yeri olmayan,tarikat,tekke,zaviye gibi meczup yetistiren yerlerin kaldirilmasi

 

Genel olarak bu nedenler üzerine saldirilar gelismistir.

 

Atatürk'e saldiranlar gercekte TÜRKLÜGE karsi olanlardir.Yani Osmanlida 700 yil boyunca yasaklanmis olan Türk sözcügünün Atatürk ile yeniden hayat bulmasi ve bir devlet adinin Türk adiyla kurulmasidir.Bakin o kadar basit ki:Osmanli bir kisinin adina kurulmus olan devletti.Türkiye ise Türklerin kurdugu bir devletti.Ve Türkiye'de Osmanli yoktu artik,Iste Türk karsitlarinin Atatürk karsitliginin en basit nedenlerinden biri budur.

 

Tüm Osmanli Sultanlarinin yani padisahlarin secereleri kitaplarda anlatilirken Atatürk'ün ailesinden soyundan hic bahsedilmez cünkü Atatürk soylu bir aileden gelir.Yani devsirme degildir,gayrimüslimlerden olma degildir.özde müslümandir sözde degil.

 

Kadina kadin olma hakkini önce Kuran sonra Atatürk vermistir.Yani Tanrinin kadina vermis oldugu ama yobazlarin carpitarak farkli aksettirdikleri kadin haklarini Atatürk Avrupa ülkelerinden yillar önce Türk kadinina vermistir.Bugün eger Türk kadinlari birtakim haklara sahipseler bunu Atatürke borcludurlar.Atatürkün vermis oldugu ve Kuranda Allahinda bahsettigi haklar 13 yillik AKP iktidarinda ellerinden alinmaya calisilmaktadir."KADIN EVDE OTURMALI,calisan kadin fuhsu özendirir,kadin cocuk dogrumalidir,kadinin kariyeri evde kadin olmaktan gecer"gibi kadini asagilayici ve yok sayan zihniyete Atatürk yillar önce savas acmisti.

 

Türkcenin Latin harfleriyle yazilmasi yani Latin alfabesi,Türkiyeyi ve Türk Milleti'ni cagdas bir toplum olarak yetistirmek amacini güdüyordu.Yani Türkiye'yi zaten pislige batmis olan Ortadogu kültüründen kurtarmayi amaclamisti.Latin harflerine karsi olanlar,eger Atatürk öz Türkce harflerle devrim yapsaydi ona da karsi olacaktilar cünkü karsi olanlarin hedefinde Türklük vardir,Alfabe degil.

 

Medeni Kanun kadin haklarini düzenleyen bir kanundur.Hoca nikahi ile evlenerek yarin begenmedim seni üc defa bos oldun bos oldun bos oldun diyerek kadinin sokaga atan zina zihniyetinin dizginlenmesi demekti medeni kanun.Bugün bile zinayi kilifina uydurmak icin Muta nikahi gibi bir yol bulmuslar kendilerine.

 

Cumhuriyet Rejimi insanca bir yasami hedefler.Ama insanlari kölelestirme sistemine bagli olanlar icin cumhuriyet rejimi bir reklam arasi olmustu.Bunuda acikca itiraf ettiler.Ki tüm düsmanliklari insan bir yasam icin uygun olan cumhuriyet ve demokrasiyi yok etmeye hedeflenmisti.Kindar nesil derken yine ayni seyi kasdediyordular.

 

Laiklik,demokrasinin özünde vardir Islaminda.Laik olmadan demokrat olunmaz,Laiklik dinsizlik degil din özgürlügüdür.Kimsenin bir baskasinin inancina karismasi,saldirmasi hakaret etmesi mümkün degildir.Dinliside dinsiside ayni özgür ortamda yasamlarini sürdürebilmelidir.Bugün Alevilerin cemevlerine karsi olmak yobaz müslümanligin tipik bir davranisidir.

 

Lozan,SEVR ile bölünmüs olan Türkiye'nin daha dogrusu o günkü tanimiyla Osmanli topraklarinin verilen bir namus savasi sonucu kurtarilmasi ve bu kurtarilan topraklarin tapusudur.Iste Atatürk "düsmanliklari acik olan rumlar,ermeniler ve kürtcü fasistler disinda"düsmanlari Lozan'a da karsidirlar.Onlar icin Ingiliz sömürgesi olmak türban takmak icin cok uygun olurdu.Yalan yanlis biliglerle,tarihci müsveddelrinin kin ve nefret dolu yazdiklariyla ki bunlar genelde Atatürk döneminde Atatürke muhalif olan bir avuc kisiliksiz insanin hezeyanlarini alarak bunlari Atatürk böyleydi diye tanitmaya calisiyorlar.Bunlarin icersinde en önemlisi ise gercekte Karadeniz bölgesinde gizli rumlardan dönme bir tarihci bozuntusunun Atatürk düsmanligi gelir.Basina FES denilen Yunan takkesini takarak zaten ne oldugunu kanitlarcasina bazi iktidar yandasi TV KANALLARINDA söylesi yapiyor ve Atatürke agiza alinmayacak hakaretlerde bulunuyor ama dönemin Yezidine agzini acan solugu hapislerde aliyor.

 

saygilarla

 

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.