Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Mustafa Kemal in din hakkındaki görüşleri


saklıgerçek

Önerilen İletiler

Değerli kardeşler özellikle son günlerde yaşadığımız din odaklı savaşları üzüntü ile izliyor ve dinlerin tamamının Allah değil menfaat amaçlı olduğunu görüyorum bunu Mustafa Kemal çok güzel açıklamış umarım faydası olur saygılarımla.

 

 

"Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır."

Mustafa Kemal Atatürk

 

"Türkiye Cumhuriyetinde herkes Allah'a istediği gibi ibadet eder. Türkiye Cumhuriyetinin resmi dini yoktur.

 

Türkiye'de bir kimsenin fikirlerini zorla başkalarına kabul ettirmeye kalkışacak kimse yoktur ve buna müsaade edilemez."

M.Kemal Atatürk

 

"Taassupsuzluk o kimsede vardır ki, vatandaşının veya herhangi bir insanın vicdani inanışlarına karşı hiçbir kin duymaz, bilakis hürmet eder."

M. Kemal Atatürk

( Yukardaki anlatımda dini inanışlar yerine vicdani inanışlar ifadesinin yer almasına dikkat edilmelidir. )

 

 

"Bizi yanlış yola sevkeden habisler, biliniz ki çok kere din perdesine bürünmüşlerdir."

M. Kemal Atatürk

 

 

Atatürk ve İslam

 

Atatürk'ün İslam Dini hakkındaki gerçek düşüncelerine geçmeden önce bilmek gerekir ki, bugüne kalmış yüzlerce fotografı vardır ancak içlerinde namaz kılarken çekilmiş tek bir fotograf karesi yoktur ve öldüğünde cenaze namazı kılınmamış, kardeşinin son anda isteği üzerine kısa bir dua okunarak, Dolmabahçe Sarayı bahçesinde bir tören yapılmıştır..Cenazesi herhangi bir camiden kalkmamıştır..

Halk önünde yapılan konuşmalarında, İslam'a karşı bir görüş belirtmediği gibi, Atatürk, 7 Şubat 1923 tarihinde, Balıkesir'deki Paşa Camii'nde verdigi hutbede, Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmistir. şeklinde konuşmuştur.. Burada unutmamalıdır ki, Napolyon gibi bir imparator dahi, Mısır seferi sırasında, Mısırlılara kendisinin de bir Müslüman olduğunu söylemiştir.. Atatürk'de aynı şekilde, uygulamak istediği siyaset icabı, halk önünde İslam'a karşı bir konuşma yapmamayı uygun görmüştür. Ancak, kendi öz düşüncelerine baktığımızda, İslam hakkındaki görüşlerinin Müslümanlar tarafından pek kabul edilebilir nitelikte olmadığı açıkça görülür.

Türkiye'nin geleceğine yönelik aldığı bütün kararlarda, dehası tartışılmaz olan ulu önderin ilkelerini savunan her Türk'ün, O'nun, İslam Dini hakkındaki gerçek düşüncelerini de çok dikkatli bir şekilde okuyup anlaması gerekir.

 

 

Atatürk diyor ki,

 

1-) Muhammed’in peygamberlik vazifesinin nasıl başladığını izah etmek en nazik ve en müşkül meseledir. Muhammed’in bir melek ve Allah ile hakikaten konuşmuş olduğu kanaatinde bulunanlar olduğu gibi, Muhammed’in isteyerek böyle söylediğini ileri sürenler de olmuştur. Bu faraziyeleri bir tarafa bırakmak ve meseleyi ilmi ve mantık çerçevesi içinde mutalaa etmek daha doğru olur.

 

2-) Din birliğinin’de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır. Fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.

 

3-) Türk’ler Arap'ların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve nede Mısırlıların vesairenin Türk'lerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir şekilde tesir etmedi.. Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti, milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu.

 

4-) Bu pek tabii idi çünkü Muhammed’in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arab milliyeti siyasetine muncer oluyordu. Bu Arab fikri, ümmet kelimesi ile ifade olundu. Muhammed’in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, hayatlarını Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasretmeğe mecburdurlar. Bununla beraber, Allah’a kendi milli lisanında değil, Allah’ın Arab kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, Allah’a ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyet karşısında Türk milleti bir çok asırlar ne yaptığını ne yapacağını bilmeksizin adeta bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kuran’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler..

 

5-) Başlarına geçebilmiş olan haris serdarlar, Türk milletince karışık **** hocalar ağzıyla ateş ve azap ile müthiş bir muamma halinde kalan dini hırs ve siyasetlerine alet ittihaz ettiler. Bir taraftan Arapları zorla emirleri altına aldılar, bir taraftan Avrupa’da Allah kelimesinin ilası parulası altında, ve milliyetlerine ilişmeyi düşünmediler. Ne onları ümmet yaptılar, ne onlarla birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar. Mısır’da belirsiz bir adamı halifedir diye yok ettiler, hırkasıdır diye bir palaspareyi hilafet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular, halife oldular.

 

6- Kah şarka, kah garba veya her tarafa birden saldıra saldıra Türk milletini topraklarını menfaatlerini benliğini unutturacak, Allah’a mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. Milli duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler his olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadete öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaad ve temin eden dini akide ve dini his, millet uyandığı zaman onun şu acı hakikati görmesine mani olamadı. Bu feci manzara karşısında kalanlara, kendilerinden evvel ölenlerin, ahiretteki saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz ederek ahiret hayatina kavuşmak telkin eden din hissi, dünyanın acısı duyulan tokatıyla derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. Türk vicdanı umumisi derhal yüzlerce asırlık kudret ve kusayısiyle büyük heyecanlarla çarpışıyordu.. Ne oldu..? Türk’ün milli hissi artık ocağında ateşlenmişti. Artık Türk cenneti değil, eski hakiki büyük cedlerinin mukaddes miraslarının son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. İşte dinin, din hissinin Türk milliyetinde bıraktığı hatıra..

 

Gene Atatürk'le ilgili aşağıdaki kaynaklara baktığımızda, Atatürk'ün gerçekte İslam'ı hiç benimsemeyen yaklaşımlarını görebiliriz.

 

1- Atatürk'ün emriyle liselerde okutulan Tarih Kitabı (1931) II. cilt, "Kur'an ve Vahiy": "Muhammed'in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kur'an denir..... İslam ananesinde bu ayetlerin Muhammed'e Cebrail adında bir melek vasıtasıyla Allah tarafından vahiy, yani ilham edildiği kabul olunur.

Tarihi nokta-ı nazardan da mütalaa edildiği zaman görülüyor ki; Muhammed birdenbire Allah'ın Resulüyüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve iptidai ve islaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları islah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur....."

 

2- Atatürk'ün El Yazmaları ( Medeni Bilgiler Afet İnan):

"Gerçekte dinleri konusunda halkın hiçbir fikri yoktur; din dediği şey, bilinmeyen inanç dizgelerine ve gizle karışık emellere kör bağlılıktan başka birşey değildir.....

Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur.

''Tüm dönemlerde toplumun kutsallaştırdığı boş düşüncelerden tehlikesizce sıyrılmak imkansızdır."

 

3- Kralların ve Padişahların istibdadına, dinler mesnet olmuştur.

Medeni Bilgiler Syf. 30

 

4- Kuvvetinin ve selahiyetinin Allah'tan geldiğini ve yalnız ona karşı, ahırette, hesap verebileceğini farzeden ve devleti, memleketi mevrus bir malikane kabul eyliyen bir hükümdar, hertürlü kayıttan kendini verasete görür.

Medeni Bilgiler Syf. 33

 

Radikal İslami Düşünce'nin Atatürk Hakkındaki Düşünceleri

 

Türkiye'de özellikle tartışma konusu olan meselelerden birisi de M. Kemal'in kimliğidir.

Çeşitli çevreler, bu konuda farklı düşünürler. Rejim de M. Kemal'in söylediği sözleri bir idare düstûru olarak kullanmaktadır.

 

M. Kemal ve avanesi, belli zaman Müslüman görünmüşler ve Müslümanları avutmuşlardırsa da, zaman zaman dinsiz ilkelerini göstermişlerdir. İslam'a karşı savas açmada gecikmemişlerdir.

 

Bu hususta Cafer Tayyar Paşa şunları söyler:

"Bu adamlar, iktidarı ellerine geçirmisler ve diledikleri gibi herseyi yapma sevdasına düşmüşlerdi. Ne yapacaklarını da doğru dürüst bilmiyorlardı. Kimisi komünist olma, kimisi dindar olma peşinde, kimisi de bilmem ne. Sonunda tabii bu güçlü grup laiklik namı altında din

düşmanlığına ve diktatörlüğe yürüdü." (1)

Durum böyleydi. Ama asıl amaç dinsizlikti! Çünkü M. Kemal tam anlamıyla dinsiz, Kur'an'a ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'e Mekke müşriklerinin yaptıkları iftiraları atmaktan çekinmeyen bir kafirdi. Aşağıda bunların örneklerini göreceksiniz.

 

1- M. Kemal Allah'a inanmaz:

M.Kemal, dünyayı ve insanları yaratanın Allah değil, tabiat olduğunu iddia eder ve der ki, Natür ( Tabiat ) insanları türetti, onları kendisine taptırdı da.. (2)

M. Kemal yine bu fikrini pekiştirir ve materyalist batı felsefecileri gibi, "İnsanlar bu manada hürriyete hiç bir zaman sahip olmamışlardır ve olamazlar. Çünkü, malumdur ki, insan tabiatın mahlukudur." (3)

"Tabiatın ve tarihin mahsulü olan bir milletin fertleri daima bu hakikatle karşı karşıya bulunur ve ona hürmet eder." (4)

Allah korkusunu hiçe sayar ve bu konuda şöyle der:

"Ibtidaî insan kümelerinde ata korkusu ve nihayet büyük kabile ve kavimlerde ata korkusu yerine kâim olan Allah korkusu insanların kafalarında ve hareketlerinde hesapsız memnular yaratmıştır!"

Allah'ı değil de tabiatı büyük görür:

"Tabiatın herşeyden büyük ve herşey olduğu anlaşıldıkça tabiatın çocuğu olan insan kendinin de büyüklüğünü ve haysiyetini anlamaya başladı." (5)

Böylelikle M. Kemal Allah'ın yaratıcılığını inkâr etmekte ve ateistler gibi düşünmekte. İnsanı tabiatın yarattığını tereddüt etmeden söylemektedir.

 

 

 

2- Hz. Muhammed (s.a.v.) Hakkındaki Görüşleri:

M. Kemal, Allah'ın yaratıcılığını kabul etmedikten sonra tabii ki, Hz. Peygamber'in peygamberliğini hiç kabul etmez.

Hatta Mustafa Kemal Hz. Muhammed (s.a.v.)'ı yalancılıkla itham eder:

"Muhammed, Mekke'de müşriklik muhitinde ve tesirinde büyümüş olmasına rağmen, dinî meseleler ve dinî düşünceler, pek derin bir surette, zihnini işgal ediyordu. Muhammed, 40 yaşına geldiği zaman, vatandaşlarını kendinin bulduğu ve doğru olduğuna inandığı yeni bir dine davete başladı. Muhammed'in davet ettiği bu dine, o zamanın Hanif'lerine imtisalen İbrahim Dini, yahud inkiyad manasina ifade eden "İslam" denilmiştir!"

Mustafa Kemal aynı Mekke müşriklerinin dediğini diyerek Kur'an Muhammed'in sözüdür demiştir.

Aynı müşrikler gibi Hz. Muhammed (s.a.v.)'ı cinli olarak gösteriyordu:

"Tarihi nokta-ı nazardan da müteala edildiği zaman görülüyor ki, Muhammed, birden bire Allah'ın Resulü'yüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arap'larin ahlak ve adetlerinin pek fena ve pek ibtidaî ve islaha muhtaç olduğunu anlamış, bunların islahı için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisine vahiy ve ilham fikri doğmuştur."

Devamla Hz. Peygamber (s.a.v)'ı cinli olarak görür ve cinlerden ilham aldığını söyler:

"Vahiy, ilham fikri Muhammed'den evvel de Arap'lar, şairlerin akıl erdiremedikleri kuvvetlerden ilham aldıklarına inanırlardı. Bu kuvvetler Arap'lar için cinlerdi. Cinlerin güya kahinlere gaibten

haber vermek kudretini ilham etmek kudretini ilham ederlerdi. Bu nev'i itikadlar Arabistan'da her zaman o kadar canlı ve derin olmuştur ki, Muhammed dahil cinlerin vücuduna samimi olarak

inanmışlardı. O hakikaten cinlerin şairlere şiir ilham ettiğine kâni idi. Arap'lar şairleri bir kahin gibi telakki ederlerdi. Muhammed'in Musa, İsa dinlerine dair öğrendikleri de kendisinde bu itikadi kuvvetlendirmiştir. Bu peygamberlerde melek telakkisi vardı. Dinler nazarında cinler kötü olduğundan peygamberler onlardan mülhem olamazlardı. Muhammed de diğer peygamberler gibi kendisine ilham eden kuvvetin insanları iğfal eden bir kuvvet olmayıp onları hayır ve saadete irşad eden ilahî bir kuvvet olduğuna samimi olarak inandı." (6)

M. Kemal, ilk inen ayetler belli olduğu halde bunları inkâr etmektedir:

"Muhammed'in peygamberliğinin başlangıcına dair birçok rivayetler vardir. Bunlara pek çok efsaneler karışmıştır. Hakikatte Peygamber'in ilk söylediği Kur'an ayetlerinin ne olduğu kati surette mâlum değildir.

Muhammed, uzun bir devirdeki tefekkürlerin mahsulü olan ayetleri lüzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu. Bununla beraber kendisini tahrik eden kuvvetin tabiat fevkinde bir mevcudiyet olduğuna samimi surette kani idi. Muhammed'i harekete getiren ilk âmil, bu samimi heyecanlar olmuştur. Muhammed, bidayete irticalen dini hitabette bulunan bir vaiz oldu. Vaizlikten Nebi'liğe, Nebi'likten nihayet Allah'in Resulü haline geçti." (7)

Bununla da kalmayıp Kur'an hükümlerinin geçici olduğunu iddia eder. Halbuki Kur'an ve hükümleri ebediyyen kalıcıdır ve geçerlidir. O bunu inkâr ederek, "Hukukî hükümler zaman ve

mekân içinde içtimaî heyetlerin uğradıkları değişiklere göre değişegeldiğinden on dört asır evvelki zaman ve mekânın ihtiyacına göre lüzumlu ve kafi görülmüş olan esaslar yerine

bugün birçok mütenevvi kanunlar ve usuller konulmak zarureti görülmüştür. Bunlar dahi ebedî olmayıp zamanla değişmeye mahkûmdurlar." (8)

Mustafa Kemal İslam'ın ilme mani ve fene aykırı olduğunu söyler, bu fikri savunurdu:

"Tarihe ait mâlumata gelince: Yeni fenler sayesinde meydana çıkarılan hakikatler en yakın tarih bilgilerini bile temellerinden sarsmaktadır." (9)

Hz. Muhammed (s.a.v.)'ı sorumsuz, kendi kafasına göre hareket eden bir kimse olarak niteleyerek Yüce Peygamber'e iftira atar:

"Muhammed, gerek dinî meselelerde, gerekse içtimaî hususlarda bir islah yapmak lazım geldiği zaman kendini hiçbirseyle bağlı görmemiştir." (10)

 

 

3- Sahabe Hakkındaki Görüşleri:

M. Kemal, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ashabı hakkında da kötü konuşmaktan bir adım geri durmaz. Peygamber (s.a.v.), "Ashabım yıldızlar gibidir!" dediği halde M. Kemal onlari "alık", yani aptal olarak görür:

"Muhammed'in ölümünden Ebu Bekir'in ölümüne kadar geçen kısa bir müddet zarfında bunlardan hiçbiri mevcudiyetini ihsas edemedi: Bunlar tamamen alıklaşmışlardı !" (11)

Sahabe-i Kiram'ı menfaatçi ve hırs düşkünü olarak nitelendirir:

"Ne kadar ibrete sayan bir vakiyettir ki, daha Muhammed'in öldüğü anda bütün eski nifaklar, ihtiraslar, hirîicaklar zincirden boşandılar. O derece ki, hakkında korku ve hürmet beslenen

Peygamber'in ılık cesedi, son nefesini verdiği basit odada unutulmuş ve ihmal edilmişti." (12)

Müseyleme'yi, yani peygamberlik iddiasında bulunan kişiyi haklı görür ve sahabenin onları yok ettiğini söyler:

"Müseyleme, taraftarlarının şarap içmelerine müsaade gösterdi. Müseyleme'ye imtisal eden başka adaklar olmuştur. Müseyleme, başlangıçta muvaffak olur gibi oldu. Müseyleme, Muhammed'e gönderdiği mektupta, Arap'lar üzerinde hüküm ve nüfuzun paylaşılmasını teklif etti. Hakikatte Müseyleme de kıymetsiz sayılmayacak ahlakî ve dinî mezhep İslamiyyet seviyesinden pek aşağı değildi. Nihayet Müseyleme ve onun gibiler birer suretle bertaraf edilmişlerdir." (13)

 

 

4- Ahireti Kabul Etmez:

M. Kemal, imanın şartlarından birisi olan ahirete, hesap çekilmeye inanmaz, "Millî duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler his olunmaya başlayınca asıl hakiki saadete öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaad ve temin eden dinî akide ve dinî his, millet uyandığı zaman onun şu acı gerçeği görmesine mani olamadı." Devamla: "Artık Türk, cenneti değil, eski hakiki, büyük Türk cedlerini mukaddes miraslarının son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. Türk milleti, millî hissi, dinî hisle değil, fakat insanî hisle yan yana düşünmekten zevk alır." (14)

 

 

5- Hafızlık Hususundaki Görüşü:

Hafızlık için, yani Kur'an'ı ezberleyenleri deli olarak görür, "Kur'an'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler!" der.

 

 

6- Kaza Kader Hakkında:

M. Kemal kaza ve kaderi kabul etmez. Bunları Arabî terimler olarak kabul eder:

"Kaza ve kader, talih ve tesadüf tâbirleri Arapça'dır; Türk'leri âlakadar etmez." (16)

 

 

7- İmam Nikâhını Kabul Etmez:

M. Kemal dinî nikâhı kabul etmez. Yani İslam'ın emri olan nikâhı kerih görür ve dinî nikâhın kıyılmasını kabul etmez. Bu sözü M. Kemal'in evleneceği Nazmiye Hanım söylemiştir. M. Kemal, "Ben prensiplere bağlı bir adamım. Nikâhimızı imam değil de sefir bey kıyacaktır!" dedi. (17)

 

 

8- Duaya İnanmaz:

"Allahü Teala dua ediniz, ben de duanıza katılayım!" buyurduğu halde, M. Kemal duayı kabul etmez ve inanmaz. Ali Kılıç (bu adam meşhur Ali'lerden birisidir. İstiklâl Mahkeme'leri savcısıdır. Merhamet nedir bilmez) anlatıyor:

"Meclise geldik. Bir de müezzin geldi. Müezzin ezan okudu. Meclis kapısından içeri girdiğimiz zaman Atatürk'ün önüne sırmalı elbiseler giyinmis bir imam dikildi. Atatürk ne istediğini sordu. İmam ellerini kaldırarak, "Dua etmeden girilmez!" dedi. Atatürk, "Bu yurt Mehmed'ciğin süngüsü ile kurtarıldı ve bu meclis onun gayretiyle kuruldu. Yoksa senin duanla degil! Çekil oradan!" dedi ve imamı eliyle iterek meclise girdi." (18)

Aynı Atatürk yanına hocaları alıp dualarla meclisi açmıştı. Ama artık emeline ulaşmıştı. Kendisi tam bir dinsiz, faşist bir diktatördü. Bu durum ilkokul kitaplarına bile geçmistir. Ufacık yavrulara dinsizlik öğretilmektedir. Devletin dinsiz olduğu aşılanmaktadır. İlkokul kitaplarında "Atatürk, devletin dini olamaz ilkesini getirmiştir!" ibaresi yazılıdır. (19)

Bu durum karşısında bu adama nasıl Müslüman denilir ve müslüman milleti kurtardı diye söylenebilir?!.

 

9- Kâbe Hakkındaki Görüşleri:

 

M. Kemal Kâbe'nin ne zaman yapıldığı ve kimin yaptığı hususunda Kur'an'da ayetler var iken onları kabul etmez ve ne zaman yapıldığı ve kim tarafından yapıldığı belli değil der. Müşriklerin, batılıların, haçlı ordularının ve dünyada kimsenin söyliyemediği, yapmadığı veya yapamadığı hakareti yapmıştır. M. Kemal Kâbe hakında şunları söyler:

"Kâbe, mikab, yani tavla zarı şeklinde demektir. Fil-hakika, Kâbe zar şeklinde, insan boyunda dört duvardan ibaretti; duvarlar harçsız, adi taştan yapılmıştı. Binanın çatısı da yoktu; dört

köşesinde dört taş vardı; bunların en meşhuru Hacer-i Esved denilen bir kara taştı. Kâbe çok eskidir. Ne vakit ve kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor. Arab ananesi, Kâbe'nin insanı

İbrahim Peygamber'e atfetmektedir. Bu mukaddes kara taş ananesi, aynen Frik'lerde de vardı. Frik'ler mukaddes sayarak ihtiram ve ibadet ettikleri kara taş, bugünkü Afyonkarahisar şimalinde, kadim Pessinüs şehrinde bulunuyordu.

Bunun kudsiyeti ananesi, bu şehrin Romalı'lar tarafından zabtına kadar devam etmişti. Demek ki, Kâbe'nin bir köşesindeki kara taşın kudsiyet almasından, ziyaret ve tavaf edilmesinden çok evvel, Frik'ler de kara taşın mâbed ve ziyaretgâh esası olması adeti teessüs eylemiş bulunuyordu. Kâbe, bidayette mahalli bir mâbed iken, Mekke ahalisi burasını bir millî mâbed derecesine yükseltmişlerdi. Mekke'liler, Arap'ları kendi mâbedlerine celp edebilmek için, Arap yarımadasının muhtelif yerlerinde mâbud tanılan 360 putu Kâbe'de yerleştirmişlerdi. Kâbe'nin kudsiyetini, Yahudi ananelerine de rabt etmişlerdi. Bu uydurmalara göre, İbrahim, karısı Hacer ile oğlu İsmail'i buraya getirmişti; Zemzem de onlar için fışkırmıştı; İbrahim, oğlu İsmail ile birlikte Kâbe'yi bina etmişlerdi. Cebrail kendilerine o zaman beyaz ve mücella olan Hacer-i Esved'i getirmişti; bu taş sonradan günahkârların ellerine sürmelerinden dolayı kararmıştı. Bunların hepsi bit-tabi sonradan uydurulmuş masallardır."

Kur'an'da bu konu açıkça bellidir. Ama M. Kemal Kur'an'a inanmaz ki, kabul etsin!..

M. Kemal hacc için de ağza alınmayacak sözleri sarf etmekten çekinmez ve şöyle der:

"(...) Mekke zabt olunduktan ve Kâbe'deki putları parçalandıktan sonra da yıllık haccın müşrikler tarafından da eski müşriklik âdetleri dairesinde yapılmasına müsaade olundu. Onun için, müslümanlarla müşrikler aynı zamanda hacc ve aynı şenliklere iştirak ederlerdi. Bundan anlıyoruz ki, o zaman hacc, dinî maksatla yapılan ve her yıl kurulan büyük bir ictimadan ziyade her yıl kurulan büyük bir panayırdı."

 

 

 

Kaynaklar:

(1) Teklif Dergisi, Sayı 6

(2) Atatürk'ten Düşünceler, Derleyen: Prof. Enver Ziya Karal

(3) Prof. Afet Inan, Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün Elyazıları.

(4) A.g.e.

(5) A.g.e.

(6) Tarih, c. 2, Orta Zamanlar, Devlet Matbaası, Ist., 1931

(7) A.g.e.

(8) A.g.e.

(9) A.g.e.

(10) A.g.e.

(11) A.g.e.

(12) A.g.e.

(13) A.g.e.

(14) Prof. Afet Inan, Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün Elyazıları.

(15) A.g.e.

(16) Prof. İlhan Arsel, Teokratik Devlet Anlayışından Laik Devlet Anlayışına.

(17) Hürriyet Gazetesi, Atatürk'ün Gönlündeki Kadın, 8 Mayıs 1988

(18) Kemal Arıburnu, Atatürk'ten Anekdotlar-Anılar

(19) İlkokul 5. sınıf, Din Kültürü ve Ahlak Dersi, sf. 85

(20) Tarih, c. 2, Orta Zamanlar, Devlet Matbaası, İst. 1931

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 93
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Saklı gerçek Atatürk ün bunları söylemediğini kimse iddia etmiyor zaten

söylemiştir.Fakat şu anki Türkiyede malumunuz Atatürk ü koruma kanunu var siz ise her türlü kutsala inanca karşı ........ ediyorsunuz

Atatürk manevi şahsiyetinin arkasına saklanarak. O zaman şu sorulabilir

Atatürk yanilmaz mı idi inandığı (tabiat) bilim DNA yı keşf etti Molekülleri

keşf etti Big bang ı keşf etti hiç bir şeyin tesadüfen oluşamayacağını kesf

etti ne yapacağız Atatürk dediği gibi (siz öyle yazdığınız için) dinsiz mi

olacağız modern bilim aksini söylese bile dinsizliğinize kimseyi kılıf yap-

mayın bu arada sizin deyiminizle takiyye bize kimden miras kaldı onuda

öğrenmiş olduk.Türkiye dinsizlerin kolhozu olmayacak bu böyle biline.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Atatürk manevi şahsiyetinin arkasına saklanarak. O zaman şu sorulabilir

Sevgili muta,

Atatürk'ün manevi şahsiyetinin arkasına saklanmak sözünüz biraz yanlış oldu galiba.

Öyle yapan bir insan, forumlarda kendi fikirlerini yazmaktan kaçar, sürekli birilerinin yazılarını yapıştırır.

Oysaki sayın saklıgerçek sürekli kendi fikirlerini yazarak, hiçbiryere saklanmadığını defalarca ispatlamıştır.

 

Tabiki bazende alıntılar yapılacaktır.

Ancak bence, neredeyse her teist'in yaptığı şekilde, H.Y gibi 7 şizofren raporlu hastalardan alıntı sunmaktansa, Atatürk gibi bir dahiden alıntılar sunmak çok daha akıllıcadır.

 

Sevgilerimle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tabiki bazende alıntılar yapılacaktır.

Ancak bence, neredeyse her teist'in yaptığı şekilde, H.Y gibi 7 şizofren raporlu hastalardan alıntı sunmaktansa, Atatürk gibi bir dahiden alıntılar sunmak çok daha akıllıcadır.

 

Sevgilerimle.

 

Sayın saklıgerçek her zaman yaptığınızı (çoğul) kullanıyorum ki hepiniz aynı şeyi yapıyorsunuz benim H.Y den alıntı yaptığımı H.Y nin şizofren olduğunu 7 raporlu söylüyorsunuz benim yapmadıklarımı bana yaptı gibi

söyleyerek olayı çarpıtıyorsun. Atatürk Cumhuriyetimizin kurucusudur dahi dir ondan alıntı yapmak size kolay gelebilir fakat Atatürk yanılmaz mutlak doğrumudur? inançsız olarak akla ve bilime inadığınızı deklare

ediyorsunuz(dolayısı ile Atatürk ünde siz öyle yazıyorsunuz) 19. yüz yıldan 20. yüzyıla geçerken bilinen

pozitivizm öldü haberiniz yok galiba bakın Google klavyede elinin altında şöyle bir uzan bakalım teleskop

dünyasına oradan da biyolojiye birde DNA,a Moleküllere ozaman o beğenmediğin H.Y nin yazılarıylada karşıl-aşacsınız şimdilik bu kadar yazın yazayım gerçek meydana çıksın.

 

MUTA.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Teşekkürler sayın Evrensel yazdıklarım hemen çıkmadığı için cevaplamakta gecikiyorum.Mod kontrolünde yazıyorum herhalde istemeden de olsa bazı arkadaşları kırmışım ki böyle bir uygulama ile karşılaştım.Modlarda yoğun olduklarından gecikmeler yaşıyorum.Nazik yazınız için kucak dolusu teşekkürler.Daha aydınlık yarınlara dileği ile.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın saklıgerçek cevap yazdım açılmasını bekliyorum.

 

Yaradılanı severim Yaradandan ötürü.

YUNUS.

 

 

MUTA.

 

Sevgili muta,

Atatürk'ün manevi şahsiyetinin arkasına saklanmak sözünüz biraz yanlış oldu galiba.

Öyle yapan bir insan, forumlarda kendi fikirlerini yazmaktan kaçar, sürekli birilerinin yazılarını yapıştırır.

Oysaki sayın saklıgerçek sürekli kendi fikirlerini yazarak, hiçbiryere saklanmadığını defalarca ispatlamıştır.

 

Tabiki bazende alıntılar yapılacaktır.

Ancak bence, neredeyse her teist'in yaptığı şekilde, H.Y gibi 7 şizofren raporlu hastalardan alıntı sunmaktansa, Atatürk gibi bir dahiden alıntılar sunmak çok daha akıllıcadır.

 

Sevgilerimle.

 

Sayın saklıgerçek tabiki bazende alıntılar yapılacaktır demeniz yeterli. Düşünce fikri üretir düşünüp üretilen

fikir kalıcı olur rast gele söylenen alıntılanan söz kalıcı olmaz.

 

Sağlam kafa sağlam vucudda bulunur.

Ben sporcunun zeki çevik aynı zamanda ahlaklısını severim.

Adalet mülkün temelidir.

Köylü milletin efendisidir.

Hakımıyet kayıtsız şartsız milletindir.

 

ATATÜRK.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Atatürk'e bilende bilmeyende dil uzatmaktadir,dil uzatanlara sorulsa inaninki bilmezler,cünkü öyle sartlandirilmislardir.Atatürk'ün dinle ilgili onca eseri,onca söylevleri varken,aslinda atilan iftiralarin tam tersine dinine yani Islama o kadar bagli olmasina ragmen birileri onu hala hazmedememislerdir.Halbuki onun ve arkadaslarinin sayesinde bugün minarelerimizde ezanlar okunmakta,ve Bayragimiz özgürce dalgalanmaktadir.

Atatürk'ün dine verdigi önemin büyüklügünü onun din adami olacaklarla ilgili su söyleminden anlayabiliriz.

Atatürk diyorki;

"Din adamlarimizin

seceresi belli olacak,

Yedi kat müslüman olacak,

Ilahiyat Fakültesi mezunu olacak,

Derecelerine göre

Layik olduklari

yerlere verilecekler.

 

Nazmi KAL.Atatürkle yasadiklarini anlattilar.s.146

 

Atatürk Kurtulus savasi günlerinde Yunanlilarca yakilip yikilan Mihaliccik Asagi Camiini 1930 yilinda 5000.-Lira göndererek yeniden yaptirtmistir.

 

-Dinime;bizzat gercege nasil inaniyorsam,bunada öyle inaniyorum.

M.K.Atatürk

-Din bir vicdan meselesidir.Herkes vicdanin sesine uymakta serbesttir.

M.K.Atatürk

-Camilerin mukaddes minberleri,ruhani,ahlaki gidalarin en yüksek,en verimli kaynaklaridir.

M.K.Atatürk

Atatürk'ün Peygamberimizle ilgili söyledigi su söz nekadar onun gercegini yansitmaktadir;

*o,Allah'in(c.c)birinci ve en büyük kuludur,

onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor...

Benim,senin adin silinir;fakat

o sonsuza kadar,ölümsüzdür.*

 

Burada sadece kisa bir özet vererek Atatürk'ün dine olan ilgisini anlatmaya calistim,daha yazilicak o kadar cok sey varki,ne yazikki bunlar bilincli veya bilincsiz olarak insanlara anlatilmamis,insanlardan saklanmistir.Atatürkle ilgili o kadar önemli konular varki saklanan,ben bunun nedenini art niyet olarak yorumluyorum.Ve diyorum ki Atatürk üzerinden Türkiyede cok oyunlar oynanmis ve oynanmaktadir.

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Daha öncede yazdık Gazinin günlüğünden notlar... Nasıl Kuran dinlediğini, ezan sesinden nasıl huzur bulduğunu, Cuma namazlarına iştiraklerini. Ama kendi inançsızlıklarına değerli bir isim aramakta olanlar Ata'nın sözlerini kendi işlerine geldiği gibi yorumluyorlar.

 

Birincisi Mustafa Kemal bir peygamber değil ki, miras olarak bir ayet bıraksın. O bir önder ve bir fikir adamı olduğu için fikirlerini bırakmıştır. Zaten Kuran bize miras olarak bırakıldı bunun üzerine Yüce Atatürk bir söz söylemişmidir. Kuran hakkında, peygamber hakkında, İslam hakkında tek bir kötü söz söylediğini duydunuz mu?

 

Saklıgerçek, ya şu kendi gerçeklerini kendine sakla artık bayatladı bu laf salataları. İş sizin söylediğiniz gibi değil hiç olmadı. Bırakın artık Mustafa Kemal üzerinden siyaset yapmayı. Daha önce pantheaa arkadaşımız da o sözleri hangi koşullarda söylediğini aktardı bize.

 

Din bizim dinimiz inanmayın sizi kim zorluyor. Bütün vaktinizi neden bu topicte geçiriyorsunuz? Neyin savaşını veriyorsunuz?

 

Bütün yobazlar aynıdır. İster dinci olsun, ister ateist... Ama bütün aklı başındalar faydalıdır. İster dindar olsun, ister inançsız. Yeter ki iyi niyetli olsun.

 

Benim hayalini kurduğum bir ülke var bu ülkede insanlar inançlarına göre değil, insanlıklarına göre saygı görürler. Ve kimse kimsenin özeline girmez, kimse kimsenin değerlerini aşağılamaz, kimse kimseye önyargılı bakmaz. Benim ülkemde inananlara olduğu gibi inanmayanlara da yer var. Taki iyi niyetli olsunlar. Ama şuana kadar gördüm ki inançsızların hayal ettikleri ülkede inananlara yer yok, ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar. :excl:

 

Selamlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsanlığın olduğu yerde siz istemesenizde din de var. İnsan olmak erdemlerinden biride size yeterli gelmesede insanların bir çoğunun benimsediği dini inançları kabullenebilmektir ya da en azından saygı duyabilmektir.

 

Hiç bir zaman unutulmamalıdır ki etki-tepki doğurur. Zaten zor bir dönemden geçmekte olan ülkemizin yeni bir idolojik çatışmaya daha tahammülü yok.

 

Sözün bittiği yerde sükut erdemdir.

 

Selamlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Daha öncede yazdık Gazinin günlüğünden notlar... Nasıl Kuran dinlediğini, ezan sesinden nasıl huzur bulduğunu, Cuma namazlarına iştiraklerini. Ama kendi inançsızlıklarına değerli bir isim aramakta olanlar Ata'nın sözlerini kendi işlerine geldiği gibi yorumluyorlar.

 

Birincisi Mustafa Kemal bir peygamber değil ki, miras olarak bir ayet bıraksın. O bir önder ve bir fikir adamı olduğu için fikirlerini bırakmıştır. Zaten Kuran bize miras olarak bırakıldı bunun üzerine Yüce Atatürk bir söz söylemişmidir. Kuran hakkında, peygamber hakkında, İslam hakkında tek bir kötü söz söylediğini duydunuz mu?

 

Saklıgerçek, ya şu kendi gerçeklerini kendine sakla artık bayatladı bu laf salataları. İş sizin söylediğiniz gibi değil hiç olmadı. Bırakın artık Mustafa Kemal üzerinden siyaset yapmayı. Daha önce pantheaa arkadaşımız da o sözleri hangi koşullarda söylediğini aktardı bize.

 

Din bizim dinimiz inanmayın sizi kim zorluyor. Bütün vaktinizi neden bu topicte geçiriyorsunuz? Neyin savaşını veriyorsunuz?

 

Bütün yobazlar aynıdır. İster dinci olsun, ister ateist... Ama bütün aklı başındalar faydalıdır. İster dindar olsun, ister inançsız. Yeter ki iyi niyetli olsun.

 

Benim hayalini kurduğum bir ülke var bu ülkede insanlar inançlarına göre değil, insanlıklarına göre saygı görürler. Ve kimse kimsenin özeline girmez, kimse kimsenin değerlerini aşağılamaz, kimse kimseye önyargılı bakmaz. Benim ülkemde inananlara olduğu gibi inanmayanlara da yer var. Taki iyi niyetli olsunlar. Ama şuana kadar gördüm ki inançsızların hayal ettikleri ülkede inananlara yer yok, ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar. :excl:

 

Selamlar

 

Sayın sardunya,

 

İnançlar, kültürler ve etnik yapılardan dolayı;

Ülkeler kurulan hayaller gibi olmuyor maalesef.

 

Senin kurduğun hayaldeki bir ülke, evrensel doğruların referans alındığı bir ülkedir ancak.

Bu hukuki olarakta, sosyal yaşam olarakta böyle olmalıdır.

Hayal ettiğin bir ülkenin temelini atmak istiyorsan eğer, önce uyulması gereken kuralları da belirleyeceksin.

Bir siyasi partinin bile uyması gereken tüzüğü olmalıki, bir duruşu bir inanırlığı olsun.

Ben hayal ediyorum, bu böyle olmalı demekle olmaz biliyorsun.

 

Ben ülkemdeki uyulması gereken kuralları/doğruları diğer topicte bahsetmiştim.

Bunlar kabullenilmesi olmazsa olmaz, temel doğrular, genel geçer kurallardır.

 

İnançlar var olan bir gerçektir.

Diğer topicte özgürce yaşamın da temel kurallardan olduğundan bahsetmiştim.

Bu durumda bilimsel/evrensel ahlak hiç kimseye, sen inanmamalısın diyemez.

İsteyen insan istediği inanca inanmakla özgürdür,serbesttir.

 

Ancaaak, tek şartla:

İnançlar bir devletin yönetim şekli olmamalı.

İnançlar bir devletin resmi inancı yada kültürü de olMAmalı

Her hangi bir inancı resmi olarak destekleMEmeli.

Her hangi bir inanç, devlet desteği ile milli kültürün referansı olMAmalı.

Devlet, sınırları içerisindeki tüm inançlara eşit mesafede olmalı.

Kısacası, inanç konusunda devlette, kişide, toplumda, laik olma ilkesini kesinlikle kabullenmeli.

 

"Ama şuana kadar gördüm ki inançsızların hayal ettikleri ülkede inananlara yer yok, ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar."

 

Biz inançsızların, oturupta bir ülke hayal ettiğimiz de yok.

Diyalektiksel tarih, toplumları evrensel yaşam biçimine götürüyor zaten.

İyi niyetimizi sen değil tarih belirleyecektir buna emin ol.

 

Bilimsel görüşlü ateistler, laiklik ilkesini, temel doğrular içerisinde görürler.

 

Selamlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Bilimselci

 

Sayın Sardunyam bir ülke hayal etmiştir herkes bunu hayal edebilir zaten insanların idealleri önce hayallerle başlar. Ancak ne kendisinin ne de sizin ne de bir başkasının bir ülke kurmaya tek başına yeterliliği yoktur. Olmadığı gibi bunu ancak temenni edebilirler.

 

laiklik bilimsel doğruların değişmez doğrusu kabul edilir demişsiniz, bu bize görede öyle biz laik bir cumhuriyette yaşıyoruz zaten.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili dostlar alttaki siteden Yüce Atamızın el yazmalarını ve din hakkindaki görüşlerini bulabilirsiniz umarım bu site ve diğer yazı son noktayı koyar artık.

 

*********** *********** **********

 

Kuran'ın Türkçe'ye Çevrilişi

Paşaların Kavgası / Kazım Karabekir, Syf. 157-158-159

 

Yeni yolun açılış merasimi ne zaman ve ne tarzda olacağını merakla bekliyordum. 18 Temmuz'da, İslam'lığın terakiye mani olduğunu haykıran Fethi Bey ve arkadaşları bu maniayı nasıl ve ne zaman kaldıracaklardı ? Hükümet programıyla mı ? Yoksa Gazi'nin herhangi bir hamlesiyle mi..? Bu bekleyişim uzun sürmedi. Hemen bu akşam ( 14 Ağustos ) heyet-i ilmiyye şerefine Türk Ocağında verilen çay ziyafetinde ilk tehlikeli hamle göründü.

 

Şöyle ki, Ziyafete Mustafa Kemal Paşa'da, bende davet edilmiştik. Vekillerden kimse yoktu. Hayli geç gelen Mustafa Kemal Paşa, heyet-i ilmiyyenin şimdiye kadar ki mesaisi ile ilgili görünmeyerek "Kuran'ı Türkçe'ye aynen tercüme ettirmek" arzusunu ortaya attı.

 

Bu arzusunu hatta mücbir olan sebebini, başka muhitlerde de söylemiş olacaklar ki, bugünlerde bana Şeriye Vekili Konya Mebusu Hoca Vehbi Efendi vesair sözüne inandığım bazı zatlar şu malumatı vermişlerdi :

"Gazi Kuran-ı Kerim'i bazı İslamlık aleyhtarı zübbelere tercüme ettirmek arzusundadır. Sonra da Kuran'ı Arapça okunmasını, namazda bile yasaklayarak bu tercümeyi okutacak..! Ve o zübbelerle işi alaya boğarak güya Kuran'ı da, İslam'lığı da kaldıracaktır.

 

Etrafındaki böyle bir muhit kendisini bu tehlikeli yola sürüklüyor. Bazı yeni kişilerden söz ettikleri gibi, bu akşam da bu fikre ayak uyduran bazı kimseler görünce, bu tehlikeli yolu önlemek için Mustafa Kemal Paşa'ya şöyle cevap verdim :

 

"Devlet Reisi sıfatıyla din işlerini kurcalamaklığınızın içerde ve dışardaki tesirleri çok zararımıza olur. İşi alakadar makamlara bırakmalı. Fakat rastgele şunun bunun içinden çıkabileceği basit bir iş olmadığı gibi, kötü politika zihniyetinin de işi karıştırabileceği gözönünde tutularak, içlerinde Arapçaya ve dini bilgilere de hakkıyla vakıf değerli şahsiyetlerin de yüksek ilim adamlarımızdan mürekkep bir heyet toplanmalı ve bunların kararına göre tefsir mi, tercüme mi yapmak muvafıktır, ona göre bunları harekete geçirmelidir.

 

"Din adamlarına ne luzum var, dinlerin tarihi malumdur, doğrudan doğruya tercüme edivermeli..!" gibi bazı hoşa gider gibi bir fikir ortaya atılınca buna karşı :

 

"Müstemlekeleri İslam halkıyla dolu olan büyük milletler kendi siyasi çıkarlarına göre Kuran'ı dillerine tercüme ettirmişlerdir. İslam dinine ve Arapça diline hakkıyla vakıf kimselerin bulunmayacağı herhangi bir heyet, tercümeyi mesela Fransızca'sından da yapabilir. ( Bir müddet sonra böyle bir tercüme de ortaya yayıldı. Bir müddet sonra da bazı camilerde bu Türkçe tercümeden mukabele okutuldu ise de, iş ancak ezanın Türkçe olması şeklinde kalabildi ). "Fakat bence, burada Maarif programımızı tespit için toplanmış bulunan bu yüksek heyetten, vicdani olan din bahsinden değil, müsbet ilim cephesinden istifade hayırlı olur. Kuran'ın yapılmış tefsirleri var, lazımsa yenisini de yaparlar. Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa, Milli kalkınmaya hasretmek daha hayırlı olur," dedim. Mustafa Kemal Paşa beyanatıma karşı hiddetle bütün içini ortaya döktü :

 

“Evet Karabekir, Arapoğlu’nun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kuran’ı Türkçe’ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım, ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler..”

 

İşin bir heyet-i ilmiye huzurunda berbat bir şekle döndüğünü gören Hamdullah Suphi ve Ruşen Eşref beyler :

"Paşam çay hazır, herkes sofrada sizi bekliyor" diyerek bahsi kapatabildiler. Bizler de hususi masadan kalkarak sofraya oturduk ve yedik içtik. Fakat heyet-i ilmiyenin bütün azası üzgün görünüyordu. Şüphe yok ki, yakın günlere kadar Kuran'ı ve Paygamber'i her yerde medh ve sena eden ve hatta hutbe okuyan bir insandan bu sözleri beklemek herkese eza veriyordu.

Syf. 162

 

Dün akşamki ağır beyanatın sözde kalmasını hepsi candan diliyordu. Herhangi dini ve ahlaki inkilap zihniyetini, ne ilme ne de ilim adamlarına dayanamayacağına göre, nereden geldiği belli olmayan bu tehlikeli fikrin fiiliyat sahasına çıkabilmesi herşeye elverişli bir muhitle, pek yaman hadiselere yol açacağı herkesi düşündürüyordu.

 

Gazi İslamiyeti Övüyor mu Yeriyor mu ?

16 Ağustos'ta İsmet Paşa ile görüştüm. 18 Temmuz'da teşkilat-ı esasiyye münasebetiyle Fethi Bey ve arkadaşlarıyla yaptığımız "İslam'lık terakkiye manidir" münakaşasını ve Gazi'nin yazkın zamanlara kadar her yerde İslam Dini'ni, Kuran'ı ve Hilafeti meth ve sena ettiği ve hatta pek fazla olarak Balıkesir'de minbere çıkıp aynı esaslarda Hutbe dahi okuduğu halde, dün gece heyet-i ilmiye karşısında Peygamberimiz ve Kuran'ımız hakkında hatır ve hayale gelmeyecek biçimde konuştuğunu anlattım ve bu tehlikeli havanın

 

Lozan'dan yeni geldiği, hakkındaki kanaatın umumi olduğunu da söyledim.

İsmet Paşa, Macarlar, Bulgarlar aynı saflarda İtilaf devletlerine karşı harp ettikleri ve mağlup oldukları halde, istiklallaerini muhafaza etmiş olmaları Hristiyan olduklarından, bize istiklal verilmemesi de İslam olduğumuzdan ileri geldiğini, bugün kendi kuvvetimizle yıllarca uğraşarak kurtuldukça da İslam kaldıkça müstemlekeci devletlerin ve bu arada bilhassa İngilizlerin daima aleyhimizde olacaklarını ve istiklalimizin daima tahlikede kalacağını bana anlattı. Ben de ona bu fikre iştirak etmediğimi şu mütalaalarıma dayanarak söyledim :

 

"Böyle bir fikrin doğuracağı hareket, milletin başına yeniden daha korkunç ve daha meş'um bir istibdat idaresi getirecektir. Daha kazanamadığımız milli neşe kaçacak, birçok emekle kurulan milli birliğimiz de bozulacaktır. Biz içerde birbirimizi boğarken, bize bu kurtuluş yolunu gösteren politikacılar "Türkler Hristiyan oldular" diye bütün İslam alemini bizden nefret ettireceklerdir. Bu suretle bizi cezalandırmak için İslam alemi ruhlarında isyan duyacaklardır.

 

Kubbeli Köşk'te Din Tartışması

Syf. 165

19 Ağustos Pazar akşamı, Mustafa Kemal ve İsmet Paşalar-Latife Hanım ile birlikte bana akşam yemeğine geldiler. Keçiören'e giderken sağ tarafta kubbeli köşk denen mevkide, bol suyu ve büyücek havuzu olan br köşkte kira ile oturuyordum. İsmet Paşa, Lozan'da iken Mustafa Kemal Paşa, Latife Hanım'la birlikte, bir kere daha bana akşam yemeğine gelmişlerdi.

Münakaşayı İsmet Paşa ile ben yaptım. Mustafa Kemal Paşa sükunetle bizi dinledi. Mustafa Kemal Paşa, Lozan'dan da aldığı hızla, ne İktisat Kongresi'nin ve ne de heyet-i ilmiye'nin hazırladığı programlara ilgi göstermeyerek müthiş bir inkilap hamlesi teklif etti.

 

"Hocaları toptan kaldırmadıkça hiç bir iş yapamayız" "Bugünkü kudret ve prestijimizle bugün bu inkılabı yapmazsak, başka hiçbir zaman yapamayız." İlk Fethi Bey Grubundan sonra da Mustafa Kemal Paşa'dan işittiğim bu yeni inkilap zihniyetini İsmet Paşa bir çırpıda tamamlıyordu. Aradaki zaman fasılaları kendiliğinden ortadan kalkarak, bu üç şahsiyetin üç maddelik programları kulaklarımda tekrarlandı.

 

1- İslamlık terakkiye manidir

2-Arapoğlu'nun yavelerini Türklere öğretmeli

3- Hocaları toptan kaldırmalı !

 

Peki ama ne olmak istiyorsunuz ? dedim. Hristiyan mı, dinsiz mi ? Hiçbirine imkan olmamakla beraber her iki yol da, hem tehlikeli hem de geridir. Münevver Hristiyanlık alemi ilim zihniyetine daha uygun yeni bir esasları araştırırken bizim, onların köhne müessesesini benimsemekliğimiz müthiş tehlikesiyle beraber, medeniyet aleminin nefret ettiği geri bir yol olduğundan maksatsız bir hareket olur. Bir milet de, duygu birliği, itikat birliği ve menfaat birliği olmazsa, idare edenlerle edilenler arasında bir uçurum açılır ve bu uçurum günün birinde millete mezar da olabilir. Ben her fırsatta söylediğim gibi, dinle uğraşmanın bizi daha ziyade terakkiden alıkoyacağı ve daha ziyade geri götürebileceği kanaatindeyim. Dini olduğu gibi bırakmalı ve hükümet ne buna tesir yapmalı ve ne de tesiri altında kalmalıdır. Biz milli istiklalimiz gibi, milli hürriyetimizi de, en mukaddes gaye tanımalıyız ve bunun zevkini bütün millete tattırmalıyız.

 

Bunun için medeni hedeflerimizde sürat, fakat içtimai gayelerimizde tekamül yolunu tutmalıyız. Ben taasuptan uzak ve terakki sever bir insan olduğumu eserlerimle de gösterdim. Zaten yakından biliyorsunuz.

 

Din hakkındaki düşüncemi doğuda iken çocuklar için yazdığım "Öğütlerim" başlıklı eserimde de üç yıl önce neşretmiş bulunuyorum. Müsaadenizle okuyayım. Din ve Mezhep öğüdünü okudum. Sükunetle dinlediler. Hiç cevap vermediler. Bahis de kapandı.

Mustafa Kemal Paşa'nın büyük bir dikkat ve sükunetle beni dinleyişinden ve ara sıra İsmet Paşa'yı süzmesinden ve ayrılırken de bana karşı gösterdiği samimiyetten çıkardığım mana, beni haklı bulduğu idi. Fakat mütalaalarıma hak vermekle tekrar "mefküre hatırasına" döneceğini hiç de aklıma getirmemiştim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Zaten din yok diyende yok sayin sardunyam...

ama hersey yerini bilmeli din devletten sonra gelmeli

bu ulkede muslumanida var museviside hristiyanida

herkez dinini yasamakta ozgur

sizleri engelliyende yok...dinin eger karistirildigi gorulurse

ozaman bu sozler dogru olur..Ve bu yuce insan'in gozleri bence cokk

ileriyi goruyuu

zamanla hersey yerine oturur...

saygilarimla.......

 

Laiklik kavrami var oldukca herkez ibadetini yapar "Bizi yanlış yola sevkeden habisler,

biliniz ki çok kere din perdesine bürünmüşlerdir."

M. Kemal Atatürk

 

Ya siz benim hakkımda çok önyargılısınız ya da yazdığım yazıların sadece bir kaçından haberiniz var. Ben laik sistemin bir savunucusuyum. Hem bu konuda sizden daha fazla yazmışlığım var.

 

Laikliğin tanımı anayasal çerçevede belli zaten buna yeni bir tanım getirmek politika arkadaşımızın da dediği gibi yeni beklentiler eklemek olur. Din devletin yönetiminde olmaz çünkü devlet bir mekanizmadır devletin yönettiği milletin dini olur buda değişkendir. O yüzden devlet her vatandaşına eşit yakınlıkta olmalıdır. Devlet insanların inanç seçimlerini belirleyici olmamalıdır.

 

Laik sistem tam ve doğru işletilse bile bir kısım insanlar bundan rahatsızlık duymaya devam ederler çünkü amaç farklı. Din devleti isteyenler bunu başka amaçlar için istiyorlar. O yüzden laiklik bizler için vazgeçilmezdir. Laiklik hepimizin inancını özgürce yaşayacağının garantisidir.

 

Bakın bu güncel konularda irtica başlığında daha dün yazdığım bir yazım.

 

Ben bizleri engelleyen var demişmiyim buradaki arkadaşlara soruyorum. Az çok hakkımda bilgi sahibi olanlar var. Lütfen kendinize başka bir atışma elemanı seçin, çünkü sizinle diyalog kurmamız çok zor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Zaten din yok diyende yok sayin sardunyam...

ama hersey yerini bilmeli din devletten sonra gelmeli

bu ulkede muslumanida var museviside hristiyanida

herkez dinini yasamakta ozgur

sizleri engelliyende yok...dinin eger karistirildigi gorulurse

ozaman bu sozler dogru olur..Ve bu yuce insan'in gozleri bence cokk

ileriyi goruyuu

zamanla hersey yerine oturur...

saygilarimla.......

 

Laiklik kavrami var oldukca herkez ibadetini yapar "Bizi yanlış yola sevkeden habisler,

biliniz ki çok kere din perdesine bürünmüşlerdir."

M. Kemal Atatürk

Sardunya'min tespitine katilmamak mümkün degildir,sanirim sayin Labohem arkadas siz farkli degerlendirdiniz o iletiyi.Sardunyam'in söyledigi;herkesin bir digerinin inancina saygi duymasi onu öyle kabul edebilmesidir.Iste Laiklikte burada devreye giriyor zaten,ve insanlarin birbirine olan hosgörüsüzlügünü kendi mekanizmasi icinde düzene sokuyor,herkes inancinda özgürdür,devlet insanlari belirli bir inanca zorlayamaz veya yönlendiremez.Ayrica Sardunyam bir engellemedende bahsetmedi,ama saniyorumki bir yanlis anlasilma vardir,onuda dostca cözümleyebilmeliyiz bence..

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Sardunyam :clover: ve sayın politika

 

la boheme arkadaşımız inançlı bütün arkadaşlarımıza karşı son derece ön yargılı yazılan bütün iyiniyetli yazıları bile yanlış anlayabiliyor kendisi.

 

Biz biliyoruz laik arkadaşlarımızı ve sardunyam onlardan biridir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ya siz benim hakkımda çok önyargılısınız ya da yazdığım yazıların sadece bir kaçından haberiniz var. Ben laik sistemin bir savunucusuyum. Hem bu konuda sizden daha fazla yazmışlığım var.

 

Laikliğin tanımı anayasal çerçevede belli zaten buna yeni bir tanım getirmek politika arkadaşımızın da dediği gibi yeni beklentiler eklemek olur. Din devletin yönetiminde olmaz çünkü devlet bir mekanizmadır devletin yönettiği milletin dini olur buda değişkendir. O yüzden devlet her vatandaşına eşit yakınlıkta olmalıdır. Devlet insanların inanç seçimlerini belirleyici olmamalıdır.

 

Laik sistem tam ve doğru işletilse bile bir kısım insanlar bundan rahatsızlık duymaya devam ederler çünkü amaç farklı. Din devleti isteyenler bunu başka amaçlar için istiyorlar. O yüzden laiklik bizler için vazgeçilmezdir. Laiklik hepimizin inancını özgürce yaşayacağının garantisidir.

 

Bakın bu güncel konularda irtica başlığında daha dün yazdığım bir yazım.

 

Ben bizleri engelleyen var demişmiyim buradaki arkadaşlara soruyorum. Az çok hakkımda bilgi sahibi olanlar var. Lütfen kendinize başka bir atışma elemanı seçin, çünkü sizinle diyalog kurmamız çok zor.

 

bukadar ne anlatılır beyninize sağlık sayınsardunyam :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İslamcı kesimlere duyurulur.

 

Gapıda gaptırmam, islamıda gaptırmam, Atatürküde gaptırmam, laikliğide gaptırmam.

Gaptırmadığınız hiçbirşey galmadı.

 

Piyasada ne gidiyor? gap onu. Ve gimseyede gaptırma taktiği. ne güzel dimi?

 

 

Laik olursan, modern olursun, sakın gaptırma.

Atatürkçü olursan, çağdaş derler, sakın gaptırma.

Ama islamıda sakın gaptırma, piyasada geçerli ne varsa hepsini kendin gap.

 

Atatürk sıradan bir insan olsaydı, "Atatürkte kimmiş" diyecektiniz ama diyemiyorsunuz, öyleyse gaptırmayayım bari diyorsunuz.

 

Yarın piyasada geçerli, birde Ulutürk diye biri çıksa, "Ben aynı zamanda da Ulutürkçüyüm deyip, onuda gaptırmayacaksınız.

Mırtaza Nurluyüz adında bir dinci bulup, Ulutürkle ilgili söylev ve sohbet yaptırıp, Ulutürk aslında bir dinciydi diyeceksiniz.

 

 

Siz oları boşverinde kafanızda şu sorulara cevap verin.

 

1- laiklik nedir?

 

2- Neden icap etmiştir?

 

3- Türkiyede laikliği uygulamaya sokan kimdir?

 

 

Ben size biraz yardım edeyim.

 

1- Laiklik nedir?

Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır.

 

2- Neden icap etmiştir?

Devleti dinden kurtarmak için icap etmiştir.

 

3- Türkiyede laikliği uygulamaya sokan kimdir?

Mustafa Kemal ATATÜRK'tür.

 

 

Gördüğünüz gibi yüce Atatürk ne yapmıştır?

Devleti dinden kurtarmıştır.

 

Niçin kurtarmıştır?

Çünkü insanca devlet yönetmenin dini kurallarla mümkün olmayacağını anlamıştır.

Yani dinlerin insanları yönetmesine engel olmuştur.

Neden engel olmuştur ?

Çünkü dindeki insan yönetimine uygun denilen kuralların, aslında insanları insanca yönetmek için uygun olmadığını görmüştür.

 

Zaten ki dindeki kurallar, insanca yönetime müsait olsaydı, laiklik denen birşeyin icadınada gerek kalmazdı.

Yani laiklik denen birşey de olmazdı.

 

Kendi kendinize şu soruları sorun:

Laiklik neye karşı icad edilmiştir?

Laikliğin tek ve tek düşmanı nedir?

Laiklik ne ile taban tabana zıttır?

Laik devletimizde neden bu kadar çok islama aykırı kanunlar vardır?

 

Laiklik dinleri yasaklamaz ama yasaklayamadığı için yasaklamaz. yoksa dinlere bayıldığı için değil.

Dinlerin kurallarını benimseyip, saygı duyduğu için değil.

Tam tersine laiklik dini kurallara saygı duymadığı için var olmuştur.

 

Laiklik insanlara şunları söyler: "Ben sizin dini kurallarınızı mantıksız bulduğum için, asla benimsemiyorum. Dolayısıyla devlet yönetiminde sizin dini kurallarınızı yok sayıyorum. Dininizdeki kendi şahsınızı bağlayan kurallarınızı dilediğiniz gibi uygulayabilirsiniz ama dininiz içindeki toplum kurallarını bağlayan emirleri uygulatmam. Zaten benimde var oluş nedenim, dininizde var olan toplumsal kuralları uygulatmamaktır."

nokta.

 

 

Herkez kendi önünden yesin.

Pirzola sipariş etmişseniz, yan masadaki tavuk ızgaraya da sarkmayın.

Masamdaki laikliği, Atatürkçülüğü bana bırakın, siz kendi masanızdaki cüppeli ahmet hocanızı, cinci adnan oktarınızı yiyin.

Ben sizin masanıza sarkıyormuyum? Banada vahiy geldi, yeni kurallar şunlardır filan diyormuyum?

Ruhlar alemiyle benimde ilişkim vardır, gibisinden laflar ediyormuyum?

O zaman sizde Laiklik ve Atatürkçülük gibi işlere bulaşmayın.

 

İyi niyetliyiz ama akılsız değiliz. Sancağımızı bildiğimiz gibi, iskelemizide biliriz.

 

Saygı ve sevgilerimle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın evrensel

 

burada bahsettiğiniz islamcı gaptırmazlar kimler öğrenebilir miyim?

 

siz kendi düşünsel dünyanızda laikliği tek savunması gerekenlerin kimler olması gerektiğine karar vermişsiniz sanıyorum da sormak isterim "laiklik" din işerini devlet işlerinden ayırmak demek oluyorken sanki "laik"liği savunması gerekenlerin dinsizler olması gerektiğini vurgulamışsınız.?

 

öyle ise bir dine mensup olan insanlar devlet dairelerinde ki resmi işlerini yaptırırlarken dinlerini kapıda mı bırakacaklar? bana anlaşılması zor ve kasıtlı bir yazı gibi geldi.

 

Atatürk ve laiklik bu ülkede yaşayan ve ülkesine bağlı, milletine bağlı, istediği inancı seçmekte özgür insanların tümüne aittir. Kimse kendisine payeler çıkarmasın. Ve kimse Mustafa Kemal'i sadece kendisi gibi düşünenlere ait gibi görmesin. Sakıncalı bir durum söz konusu. Üstelik barış ve kardeşlikten dem vuran sizi anlamakta zorluk çekiyorum doğrusu.

 

selametle

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Merhaba sevgili KesKiNkAleM,

 

Hemen not düşeyim. Aşağıdaki yazımdaki hiçbir satır forumda özgürlük kısıtlama çabası manasına gelmesin.

Yazdıklarımın hepsi benim fikirlerimdir. Hepsi eleştirilerinize ve karşı görüşlerinize açıktır.

Yazdıklarımın içinde sanki "siz susun" manasına gelecek yazılar var. Onların hepsi benim tepkilerimden ibarettir.

 

burada bahsettiğiniz islamcı gaptırmazlar kimler öğrenebilir miyim?

 

İslamcı kesimlere duyurulur.

Gördüğünüz gibi yazımın en başında kimler olduğunu belirtmişim zaten.

Ama ısrarla kim o şahıslar? diye soruyorsanız;

1- Kim kendini islamcı olarak nitelendiriyorsa onlar.

2- Atatürkle dini yanayana getirmeye çalışanlar.

3- Atatürkü dine inanan, dini tavsip eden, ve hatta dindar biri olarak göstermeye çalışanlar.

4- Laikliği yumuşatarak yok etmeye çalışanlar. Yada laikliği yumuşatarak içini rahatlatmaya çalışanlar.

 

 

 

siz kendi düşünsel dünyanızda laikliği tek savunması gerekenlerin kimler olması gerektiğine karar vermişsiniz sanıyorum da sormak isterim "laiklik" din işerini devlet işlerinden ayırmak demek oluyorken sanki "laik"liği savunması gerekenlerin dinsizler olması gerektiğini vurgulamışsınız.?

Evet sözlerimin tamamen arkasındayım.

Laikliği icat edenler dinsizler olduğuna göre, onu en çok koruması gerekenlerde dinsizlerdir.

Her ne kadar ılımlı müslümanlarda laikliği korumaya çalışsalarda, onların koruması yetersiz kalır.

Neden yetersiz kalır?

Çünkü hem laik olmak ve hemde islama inanıyorum demek insanın kendine karşı **********.

Çünkü islam, bireysel hükümler getirmiş olduğu gibi, aynı zamanda toplumsal hükümlerde getirmiştir.

Ve bu toplumsal kurallar hakkında, tüm zamanlar için, kıyamete kadar geçerlidir demiştir.

Laiklik ise islamın geçerli dediği bu kuralları uygulatmamak için getirilmiştir.

Yani islamın geçerli ve mantıklı dediğine, geçersiz ve mantıksız diyerek, islamı yalanlamıştır.

Mesela, kanunlarımıza laiklik sayesinde girebilmiş olan, evlenme hukuku, boşanma hukuku, miras hukuku, kadın hakları hukuku vs. gibi yüzlerce kanun islama tamamen aykırı olduğu gibi, aynı zamanda da gavur icadıdır.

İslam kurallarına engel olmak için icad edilmiş birşeyi desteklemek normalde hiçbir müslümana *******.

Bir müslümana Allahın koyduğu kurallara engel olmak değil, uygulanmasına yardımcı olmak yakışır.

Örneğin kadınlara erkeklerle aynı miras hakkı tanımak değil, erkeklerin yarısı kadar hak tanımak yakışır.

Laiklik, bütün bu çarpıklıklara engel olmak için icad edilmiştir, bu yüzden de laikliğin korunmasını bir müslümanın ellerine bırakamam.

 

 

öyle ise bir dine mensup olan insanlar devlet dairelerinde ki resmi işlerini yaptırırlarken dinlerini kapıda mı bırakacaklar?

Evet, laiklik varsa öyle yapacaklar. Mecburen yapıyorlarda zaten.

Laiklik şu anda ülkemizde tam olarak uygulanamıyor.

Tam uygulanmasına geçilebilirse, kapıda bile değil, bahçeden de önce bırakacaklar.

 

 

bana anlaşılması zor ve kasıtlı bir yazı gibi geldi.

Sadece bu yazım değil, forumdaki tüm yazılarımın hepsi ve daima kasıtlıdır.

Ben kasıtlı olmadıkça hiçbir yazı yazmam.

Bazıları tarafından, anlaşılması zor olmasıda makuldür.

 

Atatürk ve laiklik bu ülkede yaşayan ve ülkesine bağlı, milletine bağlı, istediği inancı seçmekte özgür insanların tümüne aittir.

Evet, bu değerler herkeze aittir.

Ama korunması herkezden önce biz dinsizlere aittir.

Çünkü dinlilerin laikliği koruması günah, bizimki ise mübahtır.

Karşınızda laikliği çıkaran zihniyetin temsilcisi duruyor.

Bizim olmadığımız yerde korursanız sağolun, ama biz varken sizin korumanıza gerek yok.

Yinede teklifiniz için teşekkürler.

 

 

kimse Mustafa Kemal'i sadece kendisi gibi düşünenlere ait gibi görmesin. Sakıncalı bir durum söz konusu.

"Sakıncalı bir durum söz konusu" demeniz doğru.

"kimse Mustafa Kemal'i sadece kendisi gibi düşünenlere ait gibi görmesin" demenizde doğru.

Çünkü Mustafa Kemali korumak; Mustafa Kemal gibi düşünenlere düşer.

Aksi halde durum dahada sakıncalı olur.

Atatürkü seviyor olabilirsiniz. Buda çok normal.

Biz yokken Atatürkü dine bulaştırmadan korursanız yine teşekkürler.

Ama biz, Atatürkle aynı fikirleri taşıyan Atatürkçüler varken sizin korumanıza gerek yok.

Yardımlarınıza yinede teşekkürler.

 

 

Üstelik barış ve kardeşlikten dem vuran sizi anlamakta zorluk çekiyorum doğrusu.

Benim bahsettiğim barış ve kardeşlik dinlerdeki göreceli ve duruma göre değişen barış ve kardeşlik değildir.

Evrensel barış, evrensel kardeşliktir. Ve bununda sağlanmasında en büyük engel dinlerdir.

 

Kırdıysam affedin, kendinize iyi bakın.

Dost sevgilerimle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

la boheme

 

ya sen kamera şakası gibisin :D

 

alıntı yaptığım yazı sana hitaben yazılmadı neden üztüne alındın ve nereden çıkarttın.

 

daha öncede söyledim muhatabbım değilsin. alıntı yaptığım yazıdan önceki iletilere bak orada senin bir yazın yok ve zaten sana ithafen yazmadım. eğer sana ithafen yazarsam o zaman başına adını yazarım şimdi ki gibi. genele yazdığımda ise bir hitap yoktur.

 

aynı zamanda hakkımda uğdurduğun bütün yalanlara ve iftiralara rağmen yine sana cevap yazabiliyorum bu da çok erdemli bir davranıştır.

 

kendimle çelişerek söylüyorum (çelişme sebebim insanları kırmaktan hep korkarım) ama bazıları kırılmayı hakeder çünkü tehlikelidirler. Bu forumda pek çok insana iftira atıyorsun bir bildiğin varsa bilginden bahset yoksa okuyup öğren oradan insanlara laf atma. sözün özü sana değer vermiyorum. ne kişiliğine ne de yazılarına. benden uzak dur, ben senden uzağım. git seni dost edinenlerle muhatab ol...

 

insanların arasında ayrım yapmış olsaydım. evrensel, gecekuşu, bilimselci, yamyam arkadaşlarımla diyalog kurmazdım. Lakin sen onlarla kıyaslanamazsın onlar iyi insanlar, düzgün ahlaklılar, dürüstler, iyi eğitim almışlar, konuşmayı biliyorlar ve sorgulayabilecek akla sahipler ben de onlara saygı duyuyorum. pek çok dindar arkadaşımdan tepki alıyorum bu yüzden ama hepimizin bir karakteri var ben o arkadaşlarımı seviyorum. bir insan olarak.

 

yani özetlemek istediğim şey senden hoşlanmamamın sebebi dinsizliğin değil tamamen kendi kişiliğin. tarzın, insanlara yaklaşımın (özellikle dindar erkek arkadaşlarıma) şımarıklığın .....v.s. bunlardan ötürü senden hoşlanmıyorum. ve o yüzden benden uzak dur, ben senden uzağım...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

siz bireysel yaşayanlarada tahammül edemiyorsunuz ki sayın la boheme

 

neden rahatsız oluyorsunuz, bu ülkede inançlı insanların sayısı inanmayanlardan fazla olmasına rağmen ben inanmayanlarında düşünce ve görüşlerine saygı duyabiliyorken nedense aynı saygıyı kendi görüşlerime göremiyorum. bana akıl verenlere bakın.

 

sizi inanmanız hususunda kim zorluyor ya da biri zorluyor mu? böyle mi hissediyorsunuz. Bu ülkede din bireysel yaşanmamış olsaydı o zaman bütün bu konuşmaları yapmamız yasak olurdu bakın siz istediğiniz gibi hakaret edebiliyorsunuz benim inancıma. sonra da din bireysel yaşanmalı diyorsunuz.... o zaman dinsizliğinizi neden bireysel yaşamıyorsunuz arkadaş.

 

senin kendi inançsızlığını savunmaya hakkın varsa ve ne kadarsa benim de (senin tabirinle bizim tarafın) inancımızı savunmaya ve fikrimizi belirtmeye hakkımız var. sonuçta burada kimse kimseye baskı yapmıyor herkes aklı ve bilgisi ölçüsünde tartışıyor.

 

yanlışlığın nerede biliyormusun karakterinde, ilk mesaj diye verdiğinizi zaten size hitaben yazmadım bu benim ana fikrim benim inancıma ve değerlerime saldırmayan hiç kimsenin inancına ve değerine saldırmam. sen daha sonra ki iletilerde üzerine alınmışsın ve bana soru sormuşsun cevabını almışsın daha ne uzatıyorsun. aklın sıra beni çelişkiler için demi göstereceksin. :) bizim buralarda bir tabir var "sen o yolu giderken biz geri dönüyorduk"

 

ve sana söyledim benden uzak dur muhatabım değilsin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

la boheme

 

ya sen kamera şakası gibisin :D

 

Sevgili arkadaşım;

 

Yazıklarının hiçbirine eleştiri getirmek gibi bir düşüncem olmadığını başta belirtmek istiyorum...

 

Ayrıca tartışan kişilerin arasına girerek kendi aralarında rahatlıkla çözümleyebilecekleri yanlış anlaşılmaların

 

ve sorunların dahada çıkmaza girdiğini çok iyi bilyorum...

 

Yine ayrıca sana ne yapacağını söylemek de haddime düşmediği gibi böyle bir niyetimde asla olamaz...

 

ve yine genç arkadaşımzın hamiliğine sayunmakta değil amacım...

 

Bu durum onun kişik haklarına müdahale ve şahsiyetine güvensizlik olur...

 

***

 

Yazacaklarım da yanlış anlaşılmalara engel olmak düşüncesiyle uzun bir giriş yaptım...

 

aslında yazacağım şey ve düşüncem birkaç cümle...

 

***

 

"Sen ben ve yaşıtlarımız o yaşlarda hangimiz kişiliğimizi ve dünya görüşümüzü ararken

 

bu tür yaklaşımlar içinde bulunmadık?.."

 

 

"Hangimiz o yaşın heyecanları ile dünyanın mekezi bizim düşünce ve görüşlerimizin olduğunu kabul etmedik?.."

 

"Çok iyi bilirsinki, düşüncelerimizin ve kişiliğimizin gelişiminde damga vuran

 

ve hiç unutamadımız insanlar yeri geldiğinde bizi en acımasızca eleştirdiler...

 

Ama sonuçta bizi affetmesini ve gönlümüzü almayı yeri geldi özür dilemeyide bildiler..."

 

 

İyi, yararlı ve olumlu birer insan olmamızda onların bu duyarlı ve tutarlı yaklaşımları en büyük etkiyi yarattı üzerimizde...

 

Ve biliyorumki hem cinsin genç arkadaşımızın bu anlamda gelişiminde senin katkıların hepimizden daha fazla ve yararlı olacak...

 

 

Bu anlamda benim olduğu kadar senin görüş düşünce ve örnek yaklaşımlarına,

 

ve en önemlisi senin samimi ve içten yakınlığına en az onunda ihtiyacı var...

 

 

o nedenle uzak olmak yerine daha yakın olmanın gereğini bir kez daha değerlendirmeni rica ediyorum senden...

 

Yakın gelecekte abla kardeş daha sağlıklı, içinde sevgi ve saygının yer aldığı

 

çok daha olumlu bir ilişkinin oluşacağı umudunu içimde taşıyor...

 

 

ikinize de sevgilerimi yolluyorum...

 

*tna

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.