Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kurandaki çelişkiler


haksöz

Önerilen İletiler

Sayın sardunya,

Doğru düşünce ve kararlar,nesnel gerçekliğe yöneliktir.

.

.

.

Eh,bilimsel mantık dışındaki tespitlere de "uydur söyle" mantığı demek gerekecek sonuçta.

Zira hiçbir nesnelliğe, araştırma ve deneye dayanMAmaktadır.

 

Selamlar...

 

Bunları söyleyip te, Haksöz'ün Yöntemini!!! takdir edebilmeniz, son derece büyük bir çelişki... Yazık... Keşke bu söylediklerinizi Din-Bilimsel araştırma yaparkende bir temele oturtup uygulayabilseniz... Tuhaf...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İlk insanlar zamanında da yağmur vardı sayın sardunyam. Ama tarım o dönemler (hatta yakın zamana kadar) yağmura bağımlıydı. Ancak insanlar artık tarlalarını sulamak için yağmuru beklemek zorunda değiller. Size anlatmak istediğim buydu. Bu örnek tanrının bir lütfu değil, insan aklının eseridir. Bunu genele yaymanın da hiç bir sakıncası yoktur.

 

İnsan beyninin % bilmem kaçını kullandığı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. (Bknz Bilim ve Teknik Dergisi / Eylül 2006) İnsanın bütün zaaflarının aynı olduğunu iddia etmenizi de, antropolojiye ilgi duymamanıza bağlıyorum.

 

Bilim, zamanı geldiğinde gerekli cevapları veriyor sayın sardunyam. Yağmurun yağmasından, ya da diğer doğa olaylarından mikail sorumlu değildir. Hep aynı örneği veriyorum ki, din ile bilimin söylemlerini karşılaştırabilesiniz diye. Bugünün bilinmeyenleri, yarının bilinenleri olacaktır. Tıpkı dünün bilinmeyenlerinin, bugünün bilinenleri olması gibi...

 

İnsanlığın gelişmesinde tanrının payını gösteren zerre kadar bir örnek getirebilir misiniz bana? İnsanlığın varolduğu günden bu yana geçen aşamasında tanrının ne gibi bir katkısı olduğunu öğrenmek istiyorum sizden...

 

Arkadaşlar, bakınız, gerçekten bu konuda hiç bir bilgisi ve sorgulaması olmayan kimseler gibi konuşuyorsunuz... Allah canı sıkıldıkça Yağmur yağdırıp, yıldırım düşürmemektedir. yada yeri geldikçe deprem yaratıp, heyelan oluşturmamaktadır... öncelikle belli İslam'ın Allah anlayışının temellerini bilmelisiniz... Allah bütün her şeyi yaratmıştır... bunu derken aslında şunu kastediyoruz, Allah Yağmurun varlığı gerçeğini yaratmıştır, ancak Yağmuru o yağdırmaz... bunu belli bir Kadere/Ölçü'ye bağlamıştır. o kuşullar oluşunca yağmur yağıverir... Yada Depremin olması... Allah belli bir deprem olgusunu yaratmıştır ve bunu belli kurallara, Ölçülere/Kadere bağlamıştır ve bu şartlar oluştukça depremde olur... tüm doğa olayları bu şekildedir... Allah özel olarak bir yağmur idaresi kurmamıştır. yada depremlerle ilgili bir birim kurmamıştır... Allah'ın Yaratmasını, insanlarınkiyle karıştırarak algılamayın... Hal aburada Allah'ın bilimsel olarak ispat edilemeyeceğinde yada edileceğinden bahsedebilen insanlar var. Arkadaşlar, Allah Bilimi kendisinin varlığını ispatlaması için yaratmamıştır... Kendisinin Anlaşılması için yaratmıştır. Eğer bilimin Allah'ı ispatlama gibi bir görevi olsaydı da bunu başaramazdı... eğer öyle olsaydı inanmayan kimse olmazdı zaten, herkes inanmak zorunda kalırdır... çünkü 2+2=4... tesbiti var, tescili var, ispatı var... Ama Allah istemiştir ki, O'nu bilimle Anlayarak bulun... Hz. İbrahim gibi Düşünerek bulun... o yüzden kanımca kimsenin inancına saygısızlık etmemeli... Ateistte olsa, başka bi inançtanda olsa... her bilgi belli bir eylem ve çaba sonucunda elde edilir ve fikir yürütebilen ve bunu yolu yordamı ile yapan herkesin saygı görmesi gerekir... hiç bir bilgi boşuna değildir... çünkü herkesin bilgisin yaratanda O'dur...

 

Şu yağmuru yağdıran Melek Miakil meselesinde de... bakın arkadaşlar, bir çok eski inançları araştırısanız eğer, doğa güçlerinin arkasında hep manevi birer güç aranmıştır... bugün biz o ilkel dinlerin bu arayışlarında buldukları sonuçlarını yorumlayıp diyoruz ki, mesela; "Bilmem kimlerin Yağmur Tanrısı vardı.". Oysa ki emin olun, o insanlar tam olarak öyle inanmıyorlardı. Mesela Türkler Gök-Tanrıya inanmakla birlikte, doğa olaylarının arkasında Ruhani güçlerin olduğuna inanmaktaydılar. bugün bir çok Arapçı Araştırmacı bunları "Tanrı" olarak yorumlar, ancak asıl, Türkler "her doğa olayının ardında bir ruhun yer aldığına" inanırlardı ki, bu islamdaki Melek inancına karşılık gelir... Ancak bunun özü farklıdır... mesela, Tanrı ile İnsan arasındaki ilşişkiyi kuran meleğe "Cebrail" denmektedir... ancak şu var ki Cebrail adı aslen "Akıl" manasına gelir... biraz daha nüans farklılığı ile "Tefekkür" demektir... Bilindiği gibi, Tasavvuf ilminde, Allah'a ulaşmanın yolu Tefekkürdür, yani Düşüncedir, yani Akıldır... Doğa olaylarının ardındaki güç ise, Doğanın kendisidir... yani Miakildir... ölümün arkasındaki sır ise ölümün kendisidir. yani Azraildir... gibi gibi gibi... gerisini siz bulun...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilimselci!!! arkadaşım... ben en azından, senin dahi Din-Bilimsel bi araştırma nasıl yapılır bunu biliyor olmanı dilerdim... öyle ki, bi çok açıklamanı Bilime dayandırarak yapma gayretindesin ve en azından bir dini yorumlamanın, bir ayeti yorumlamanın, bir (tüm dinler için geçerlidir) dini anlamanın yolunu, yöntemini ve bilimsel gereklerini biliyor olmanı umardım... kullandığın lakabından da anlaşılacağı gibi, görülüyor ki, Bilimle haşır neşirsin (ki öyle olmadığında anlaşılmış bulunuyor) Ancak, sizinde bilimle ilgili olan sınırınızın, ancak kendi işinize geldiği kadarla sınırlı olduğunu anlamış bulunuyoruz...

.

.

.

öyle ki Din-Bilim nasıl bir iştir onu bilmiyorsunuz en başta... tabi ki buda sizi yanılgı içinde kalmaktan kurtaramıyor... eee ne demişler; Körler Sağırlar Birbirini Ağırlar...(panthea )

 

Müslüman olduğum zamanlarda da aynı itirazlarla sık sık karşılaşıyordum.Sem kim oluyorsun da bu konu hakkında kuran üzerine yorum yapıyorsun ? Onca alim geldi geçti onlar anlamadıda senmi anlıyorsun?

 

Yani özet olarak burda söylenmek istenen şudur.

 

İslam/kuran anlayışı belirli bir ruhban sınıfının tekelindedir.Dolayısıyla onların anlayışının dışında herhangi bir yorum yapılması geçersizdir.

 

Sayın Panthea; benim yazdıklarımı saf dışı edebilmek için farkında olmadan kendi kitabınızı bile ayaklar altına alıyorsunuz, İşte delili

 

Tevbe 31- Onlar, Allahın yanısıra bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'dan başka hiçbir ilâh yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir

 

ehli kitap; haham ve ruhbanlarının karşısına geçip secde etmediler hiç bir zaman, sizler bizim rabbimizsinizde demediler.Peki kuran niçin bu insanları şirk koşmakla suçlar. Sözde indirilen tevratın yanısıra haham ve ruhbanların oluşturdukları mişnalar vardı. ve zaman zaman bu mişnalara göre halka fetva veriyorlardı.yani kısaca aynen müslümanlardaki gibi din anlayışını tekelinde tutan bir elit tabaka vardı.

 

hadislerden de bunun bir çok örneğini gösterebilrim ama konuyu uzatmak istemiyorum.

 

Demişsiniz ki

 

Haksöz ve Bilimselci arkadaşlarımızın Hıristiyanlık ve Yahudilik hakkındaki yorumlarını ise çok çok merak ediyorum.

 

Al birini vur ötekine. Herhalde yeterli bir cevaptır sanırım ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsan zaten hep varolan materyalleri kullanıyor, dünyanın 3/1'i su olarak yaratıldı illaki akıl da baraj kurmayı ve sulamayı düşünebilir. Aynı akıl dünyayı çölleştiriyor bu da enteresan...

 

İnsan beyninin %10 nu kullandığı konusu bilimin ortaya attığı bir şey zaten. Şimdi birileri aksini söylüyor olabilir ama öyle olduğu ortada. İnsan zaafları yüzyıllardır aynı değil mi? Korku, şiddet, ego, kompleks...v.s. akıl bunları neden yenemiyor?

 

Zamanı geldiğinde bilimde kabullenecektir kendi bulgularının üstünde bir varlık olduğunu eğer akıl, inata galip gelirse...

 

İnsanlığın gelişmesinde Allah'ın gönderdiği, peygamberler, evliyalar, önderler, kitaplar vasitasıyla düşünsel ve felsefi anlamda faydası olmuştur. İşte akıl burda da bizi ikiye ayırıyor, bizim aklımız bunu böyle algılıyor, sizin aklınız inkar ediyor...

 

Ve sevgili bilimselci...

 

Olayları somut olarak gerçekçi olduğunu ele alırsak, soyut kavramları inkar ederiz, oysa sanattan tutun, felsefe ve düşünceye kadar pek çok alanda soyut kavramlar da vardır.... Sizi inkara götüren en büyük sebeblerden biri de kabul ettiğiniz şeylerin maddesel olarak tespit edilmesi değil mi? Ama bana öyle geliyor ki, bunun da vakti gelecektir... Sizi ikna edecek bilimsel tespitte yapılacaktır ama o zaman da bu yine size kalmış olacak...

 

Sevgiler

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Ve sevgili bilimselci...

 

Olayları somut olarak gerçekçi olduğunu ele alırsak, soyut kavramları inkar ederiz, oysa sanattan tutun, felsefe ve düşünceye kadar pek çok alanda soyut kavramlar da vardır.... Sizi inkara götüren en büyük sebeblerden biri de kabul ettiğiniz şeylerin maddesel olarak tespit edilmesi değil mi? Ama bana öyle geliyor ki, bunun da vakti gelecektir... Sizi ikna edecek bilimsel tespitte yapılacaktır ama o zaman da bu yine size kalmış olacak...

 

Sevgiler

 

Sevgili sardunya,

 

Biz hernekadar başlıktan ayrılıp felsefe yapıyorsakta konu bizi zorluyor.

Ama yüze yüze işin kuyruğuna geldik galiba.

Kur'an'ın yada herhangi bir kutsal kitabın yaşamla çelişkisini sağlıklı anlayabilmek için;

 

Doğru, gerçek, kakikat, nesnel gerçek, soyut, somut mefhumlarını iyicene kavramamız gerekiyor.

Zahmet oluyor ama ne yapalım doğru düşünebilmenin gereği bu. :)

 

İnsana gerekli olan herşey, insan aklınca keşfedilmek ve insan gayretiyle üretilmek olduğundan, insanın iki temel işi, düşünmek ve üretmektir.

 

Aklı olan insan denilen canlı, tarihin ilk çağlarından bu yana gereksinmeleri için düşünmüşler fikir üretmişlerdir.

Bu düşünceleri nesneyle birleşip "somut" üretime dönüştüremediği sürece hep "ideal" ve "soyut" olarak kalmıştır.

 

Olayları somut olarak gerçekçi olduğunu ele alırsak, soyut kavramları inkar ederiz, oysa sanattan tutun, felsefe ve düşünceye kadar pek çok alanda soyut kavramlar da vardır....

 

Bilimsel görüş, söylediğin gibi soyut kavramları yada düşünceleri dikkate almamazlık yapmaz.

Akılcı üretim bilimselliğin bir gereğidir. Nesnelliği doğayı tanımanım ilk adımıdır, düşüncedir.

 

Ne varki önceki iletimde de söylediğim gibi, nesnelliklerle veya olgularla tanımlanamayıp ilişkisi kurulamadığı sürece "soyut düşüncedir" sadece bir "kurgudur".

 

Sanata gelince, asıl somutluk sanattadır.

Çünkü her sanatsal yansımanin asıl konusu insan ve doğadir, insanın yaşadığı doğasıdır.

Toplum bilincimizde, insan sevgimizde, dünyaya bakışımizda sanatin her şeklinin katkılari yadsınamaz.

Sanat evrenseldir, onun bir tek dili vardir...

Felsefenin bilimsel olanından bahsetmeye zaten gerek duymuyorum...

 

Ama bana öyle geliyor ki, bunun da vakti gelecektir... Sizi ikna edecek bilimsel tespitte yapılacaktır ama o zaman da bu yine size kalmış olacak...

 

Yukardaki deyişinden anlaşılacağı gibi tespit edilemeyen tüm kurgulara sizler tespit edilebilen tüm gerçeklerede bizler inanıyoruz.

(Sizler, bizler vurgusu sana aittir.)

Bu böyle devam edegidecek taaki "soyut düşünce" kavramını idrak edinceye dek.

 

 

Sevgilerimle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir soru..

Eğer taş, toprak, dağ ağaç vs.. köşeli yaratılsaydı, acaba inanç noktasında düşünceler değişecekmiydi..?

Cevaba göre birşeyler yazacağım..

 

Saygılar..

 

Bizler daha yazmadan oruç etkilerini göstermeye başladı bile.. :)

 

............

 

Sevgili kral, lütfen beni affet.

Kör olası Şeytan, bunu yazmam için asla peşimi bırakmadı. :)

 

Selamlar.. :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mesela ağacın gövdesi dikdörtgen bir sütun halinde olsaydı..

Yada dağlar kare, üçgen yada prizma şeklinde olsaydı bunların bir yaratıcısı olduğu düşünülecekmiydi..

Bu soruya cevap aradım..

Cevap gelmedi..

Bir ağaç gövdesinden küçük bir kesiti elektronik mikroskoplarda inceleseydiniz, köşeli yapıtlardan daha estetik ve daha hesaplı yüzeyler görecektiniz..

Alah (c.c) yine imtihan gereği yarattıklarına dış görünüş itibariyle rastgeleymiş gibi bir şekil vermiştir..

Ağaç örneğinde mesela, ağacın dalları kabuğu yaprakları görünüş itibariyle rastgele bir dağılım sergiler..

Oysa o ağacı dış görünümü itibariyle bile bir şablona aplike etseniz, dalların sırası, simetrisi, yaprakların simetrisi gibi çok enterasan görüntüler göreceksiniz..

Hele mikroskopik ortamda sanat'ı apaçık görebilirsiniz..

 

 

Saygılar-sevgiler..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mesela ağacın gövdesi dikdörtgen bir sütun halinde olsaydı..

Yada dağlar kare, üçgen yada prizma şeklinde olsaydı bunların bir yaratıcısı olduğu düşünülecekmiydi..

Bu soruya cevap aradım..

Cevap gelmedi..

Bir ağaç gövdesinden küçük bir kesiti elektronik mikroskoplarda inceleseydiniz, köşeli yapıtlardan daha estetik ve daha hesaplı yüzeyler görecektiniz..

Alah (c.c) yine imtihan gereği yarattıklarına dış görünüş itibariyle rastgeleymiş gibi bir şekil vermiştir..

Ağaç örneğinde mesela, ağacın dalları kabuğu yaprakları görünüş itibariyle rastgele bir dağılım sergiler..

Oysa o ağacı dış görünümü itibariyle bile bir şablona aplike etseniz, dalların sırası, simetrisi, yaprakların simetrisi gibi çok enterasan görüntüler göreceksiniz..

Hele mikroskopik ortamda sanat'ı apaçık görebilirsiniz..

Saygılar-sevgiler..

 

İnat değilmi arkadaş; bende diyorum ki onları allah değil AMON RA yarattı.Hatta amon ra beni elçi seçti ve dediki

 

Benim adıma herşeyi yarattıgını söyleyen allah doğru söylemiyor

 

hadi buyur aksini iddia et bakalım becerebilecekmisin

 

Budist bir arkadaşımda, budanın herşeyi yaratıgını söylüyor.

 

Ve bu böyle devam eder gider.

 

Sırf kuranda yazıyor diye herşeyi allahın yarattıgını söylemek temeli olmayan boş bir iddia

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Müslüman olduğum zamanlarda da aynı itirazlarla sık sık karşılaşıyordum.Sem kim oluyorsun da bu konu hakkında kuran üzerine yorum yapıyorsun ? Onca alim geldi geçti onlar anlamadıda senmi anlıyorsun?

...

 

Arkadaşım, sana bunu demeleri gayet normal, çünkü hakkaten bu işi yapan kimselerin yöntemleri üzerine yapmıyorsun... Bakın "Onca Alim anlamadı da sen mi anladın?" diye bir tabiri kullanırsam eğer, ben şunu da açıklarım mutlaka, "Müslüman olsun yada olmasın" derim... ki böyle bir tabir kullandım mı, hatırlamıyorum... Neyse, şu var ki arkadaşım, kabullenmen gereken, hangi din araştırılacaksa araştırılsın, bu işin bir sistemi olduğu ve sizin o sistemi uygulamadığınızdır... bu yüzden yazdıklarınızın hiç bir değeri yok... Ayrıca İslam'da Ruhaban sınıfı diye bir sınıf yoktur. Bunu açıklama gereği bile yoktur... Bu konuda gerekli şekilde araştırma ve gerekli şekilde yorum yapabilme yeteneğine sahip herkes İslam'ı anlayabilir... İnanmasa dahi... Dikkat edin, bir dini anlamak için illa ki inanmak gerekmiyor?

 

İnat değilmi arkadaş; bende diyorum ki onları Allah değil AMON RA yarattı.

 

Hatta Amon-Ra beni elçi seçti ve dedi ki

 

Benim adıma herşeyi yarattıgını söyleyen Allah doğru söylemiyor

 

hadi buyur aksini iddia et bakalım becerebilecekmisin

 

Budist bir arkadaşımda, budanın herşeyi yaratıgını söylüyor.

 

Ve bu böyle devam eder gider.

 

Sırf Kur'an-da yazıyor diye herşeyi Allah'ın yarattıgını söylemek temeli olmayan boş bir iddia

 

 

İsteyen, inanç konusunda istediğine inanabilir... ister Amon-Ra yarattı dersiniz, ister Elohim, ister Zeus... Din bir vicdan meselesidir ve sizin vicdanınız rahat olduğu sürece kimsenin size bir şey demeye hakkı yoktur... doğru mu? e kimse sizin boğazınıza da çökmüyor illa ki İslam'a inanın diye? ben diyorum ki, sizin vicdanınız rahatsa, istediğiniz şeye inanabilirsiniz ve vicdanı rahat olarak bir dine inananlarada saygı gösteriniz... ve en azında inandığı Tanrı'ya atıfta bulunmayınız... en azında, O'nun yerine konuşmak ve ayetler uydurmak gibi bir hareketten kaçınınız, çünkü bu Müslümanlar için hakaret niteliğindedir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

İslam/Kur'an anlayışı belirli bir ruhban sınıfının tekelindedir.Dolayısıyla onların anlayışının dışında herhangi bir yorum yapılması geçersizdir.

 

Sayın Panthea; benim yazdıklarımı saf dışı edebilmek için farkında olmadan kendi kitabınızı bile ayaklar altına alıyorsunuz, İşte delili

 

Tevbe 31- Onlar, Allahın yanısıra bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'dan başka hiçbir ilâh yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir

 

ehli kitap; haham ve ruhbanlarının karşısına geçip secde etmediler hiç bir zaman, sizler bizim rabbimizsinizde demediler.Peki kuran niçin bu insanları şirk koşmakla suçlar. Sözde indirilen tevratın yanısıra haham ve ruhbanların oluşturdukları mişnalar vardı. ve zaman zaman bu mişnalara göre halka fetva veriyorlardı.yani kısaca aynen müslümanlardaki gibi din anlayışını tekelinde tutan bir elit tabaka vardı.

 

 

Peki, bunları atfettiniz de, şunu sorcam, acaba ben hangi İslam Ruhban'ının dediklerini burada tekrarlamışım da, Kur'an-ı ayaklar altına almışım? Ya da Hangi Bilgin ve İmamı Rab edinmişim? veya İslam hangi Ruhban sınıfının tekelinde? Söylediğim şeyin neresi Kur'an-ı ayaklar altına alıyor? arkadaşım, lütfen kelimeleri kendinize göre yontmayın olur mu? Düşünme, Sorgulama ve Anlama çabasında olan bir tek siz değilsiniz diye düşünüyorum... Ayrıca verdiğiniz Ayet, adı üstünde Hıristiyan ve Museviler için gönderilmiş bi ayettir. Müslümanların bu şekilde bir yanlışa girmemeleri öğütlenmiştir... ve ben böyle bir yanlışa girmiş değilim... Ehl-i İslam olan hiç bir mezhep böyle bir yanlışta değildir... Hatta orta çağda dahi, İspanya'da az bir kısım Hırisityan kimse böyle bir inanca sahip değildi, ki bunlar yakılarak öldürülmüştür bu yüzden... Demek istediğim, Ruhbanlığın ayan beyan kurumsallaştığı Hıristiyanlığın içinde de Ruhban olmayan inananlar vardı... neyse... Mesela "İslam Alimi" olarak kabul edeceğimiz: Mevlana, Yunus Emre, Ahmed Yesevi vs... kimsenin bunlara Rab diye tapınıldığını görmüş değilim... bu kimseler bir ruhban sınıfı da oluşturmuş değiller... kastettiğiniz şey, Ahi Teşkilatları, Tekkeler yani kısaca "Evliyalık" kurumu ise, bu Ruhbanlık değildir... Bunun açıklamasını uzun uzadıya yapmak bile çok yersiz aslında, Evliyalık temel olarak Sosyal bir teşkilattır ve bunu Tarihi yeterince araştırırsanız görürsünüz... Bu teşkilatın başındakilerin "Dini" bir kimlikleri olsada, Hıristiyanlık ve Musevilikteki gibi bir "Günahsızlık" kisveleri yoktur. Tabii ki bu da onları "Günah İşleyen İnsanlar" olmaları bakımında "Rab" olduklarına inanışı engelemiş ve böyle bir kisve hiç bir zaman görülmemiştir...

 

Bu bir yana, İslam'da Ruhban sınıfı olduğu iddianız, yani bazı kimselerin "Rab" olduğuna inanıldığını iddia etmeniz "Ene'l Hakk" (bkz: özellikle Nesimi "Ene'l Hakk") anlayışına dayanıyo olabilir... Gerçi muhtemelen bunu düşünmediniz bile ama, ben açıklamasını yapayım yine de... "Hakk" olmak demek "Rabb" olmak demek değildir. Tasavvufta "Rabb" kelimesi Yaratıcı olarak Allah'ı karşılar, Tasavvufta "Hakk" kelimesi ise, Öz olarak Allah'ı karşılar... Yani arada anlam farklılığı vardır... Bakın burada, bunu sizin nasıl anladığınız değil, inanan insanın nasıl anlayıp inandığı önemlidir... bunu aklınızdan çıkarmayarak okuyun yazılanları lütfen (ki her inancı da böyle ele alın "-Al birin vur ötekine" demeden önce...)... Hani bi arkadaşımız demiş ki "İslam, Aklı yetersiz görüyomuş ve Ulaşılmaz bir Yaratıcı öngörüyomuş bu yüzden"... İşte İslam aslında bu görüşü tamamen red eder. Allah, Hakk olması itibarıyle, ulaşılmaz değildir. Sadece Allah, "Allah" olması itibariyle ulaşılmazdır. Şimdi bazı arkadaşlar "Hem ulaşılır, hem ulaşılmaz ahanda bi çelişki daha" diyerek konuya dalabilirler, o yüzden hemen açıklayayım... (kaldı ki "Hakk" ile "Allah" arasındaki farkı bilenler zaten anlamışlardır...) Allah, Allah oluşluğu ile ulaşılmazdır, kimseye Allah'lığını vermemiştir çünkü, O ismin tek sahibi O'dur... bu Yüzden Tek'tir... "Allah" olmasının özel bir manası var ise O'da en basit cevabıyla Hz. Musa'ya verdiği cevaptadır "Çünkü Ben "Ben'im". neyse, bu bir yana... Ancak "O" Hakk oluşu ile ulaşılırdır... Bu Allah'a ulaşmanın manasını açıklayacağım ama umarım biraz anlama çabasında olursunuz... Hani "Ermiş" derler ya kimseler için, o anlayıştır işte bu... Allah, her yarattığına kendinden bir öz vermiştir, yani herşeyin özünde O vardır... işte bu öz Hakk'tır... insanda da olan bu Hakk'ı bulmak demek, insanın kendisini keşfetmesi demek, yani Hanif olması demektir... yani Akılla Allah'ı Bulması demektir.

 

İslam'da "Hakk'ta Hakk olmak" deyimi vardır ve "Allah'a Ulaşmayı" anlatır... Eğer öyle bir inanç olmasaydı, sıradan bir Müslümanın "Ermiş kimseler"in olduğuna inanması beklenemezdi... Allah, her yarattığına bir öz vermiştir ki işte bu "Hakk"tır ve her insana bir "Cibril/Cebrail" vermiştirki bu da Akıldır yani Tefekkür (Düşünme) dür... Allah bu yüzden insanlara Akıl vermiştir... ve verdiği bir diğer şeyde, dediğimiz gibi Ruhtur, Özdür, Tindir... Yani "Hakk"tır... her yaratılanın özünde Hakk mevcuttur... bunun İslami sembolü ise Allah'ın Ademin ağzından Ruh üflemesidir. Allah Ademin Ağzından Hakk'ı yani Öz'ü üflemiştir. Böylelikle her şeyin özünde O vardır... bu efsanelerle de dile getirilmiştir... Benliği aşan kimseler, Allah'a ulaşır... "Benlik" dediğimiz şey ise gerçeği, "Hakk'ı" idrak edemememizdir... Mesela Kerem'in Aşkı için deldiği dağ, aslında Benlik Dağıdır ki, Hakk'a ulaşmıştır... Hakk olması Rabb yada Tanrı, Allah olması değildir. Hakk olması Öz Olduğunun artık bilincine varması ve bunu idrak edebilmesi demektir... Ve özellikle bu mertebedeki insanlar, yani Evliya ya da Erenler/Ermiş dediğimiz insanlar, kendilerinin Rabb olmadıklarını bizzat ispat için, devamlı Allah diyerek Zikir halindedirler... bakın dediğim gibi, siz bu konuyu, kendi anladığınız şekilde yorumlamayın, o insanlar nasıl anlıyor bu konuyu ona bakın, bilmiyorum anlatabiliyor muyum... Dediğim çerçevede, Hiç bir Ermiş veya Evliyanın Ruhbani bir kimlikleri yoktur... Allah hiç birine, kendi adına bağışlama yetkisi vermemiştir... Aforoz yetkisi vermemiştir... Bu yüzden İslam'da dediğiniz gibi bir yapılaşma olmamıştır ve olamazda... ve umarım "Hakk" ile "Rabb" arasındaki farkı, en azından o Mü'minlerin bunları nasıl algıladığını anlatabilmişimdir ve Umarım Ruhbanlığın anlatabilmişimdir... Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İsteyen, inanç konusunda istediğine inanabilir... ister Amon-Ra yarattı dersiniz, ister Elohim, ister Zeus... Din bir vicdan meselesidir ve sizin vicdanınız rahat olduğu sürece kimsenin size bir şey demeye hakkı yoktur... doğru mu? e kimse sizin boğazınıza da çökmüyor illa ki İslam'a inanın diye? ben diyorum ki, sizin vicdanınız rahatsa, istediğiniz şeye inanabilirsiniz ve vicdanı rahat olarak bir dine inananlarada saygı gösteriniz... ve en azında inandığı Tanrı'ya atıfta bulunmayınız... en azında, O'nun yerine konuşmak ve ayetler uydurmak gibi bir hareketten kaçınınız, çünkü bu Müslümanlar için hakaret niteliğindedir...

 

Bu iş o kadar güllük gülistanlık değil işte.

Senin dediğin gibi de olmuyor ayrıca.

Bir şeye inan, vicdanın rahat olsun. Sonrada rahat et !..

 

Bizim istediğimizde bu aslında, ama bizim içinde böyle olmuyor.

İnananlar rahat durabiliyorlarmıki ? (Tüm inançları kastediyorum)

 

İnansın ama hiç kimseyede en ufak bir zararı olmasın.

Bizler buna dünden razıyız.

Madem vicdanı yüzlerce, binlerce inançtan birine inanıp rahat edecekse. İnansın.

İsterse bir gün boyunca tapınıyorum diye de Tanrısının karşısında geçirsin gününü.

İnandığını sadece kendisi uygulasın, en yakın bir çevresine bile empoze etmesin.

Zira eğitim yetkili mercilerle, eğtim kurumları ile yapılıyor.

İster din öğretsin, ister bilim öğretsin o konunun uzmanı olması gerekiyor.

 

Bir başka açıdan, kişi inançları ile birlikte toplumun yaşam tarzını etkileyecek eylemlerde tavsiyelerde bulunmasın.

Kesinlikle bu böyle olsun. Çünkü toplumlarda din-kültür çeşitliliği var.

Toplumların bir diğerine yapacağı din-kültür propagandası yada savunması kavgalara yol açıyor.

Tarihte bunun örnekleri binlerce, hatta milyonlarca kez yaşanmıştır.

Dinlerin topluma getirebileceği hiç ama hiç birşey yok.

Kuralları ihtiyaca da cevap vermiyor artık eskimiş, eksikleri çıkıyor.

Çağdaş yaşama da uyum sağlayamıyor.

 

Bu güne kadar kavgadan dövüşten başka ne getirmiş.

Şu an bir çevremize, dünyaya bir bakalım din ve mezhep kökenli olmayan bir tek kavga yada savaş varmı?

 

Toplumlar asırlardır üretimle olan ilişkilerinden dolayı kendilerine doğal olarak bir yaşam şekli ve kültürlerini oluşturmuşlardır.

Bu kurallar gelişerek, devinerek günümüzün çağdaş yönetim şekillerini, ahlaki olarakta bilimsel, evrensel kültürünü oluşturmuştur.

Çağdaş yaşamda, insanların duyacağı her ihtiyaca cevap verebilecek modernize edilmiş tüm kurallar mevcut.

 

Bir de bakıyoruzki inançların tümü ayrıca, bu medeni yöntem ve kültürlerle de kavga içerisinde.

"Benim yöntemim daha doğru, daha eksiksiz" diyerek. İstisnasız tüm inançlar böyle.

 

Bu durumda kavga gürültü bitermi ?

"İnan ki vicdanın rahat olsun" demek yeterlimi?

Yansımasına bakmak gerek.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Panthea;

 

Bana cevap yetiştireceğim diye o kadar çok çelişkilere düşüyorsunuzki.

 

Müslüman olduğum zamanlarda da aynı itirazlarla sık sık karşılaşıyordum.Sem kim oluyorsun da bu konu hakkında kuran üzerine yorum yapıyorsun ? Onca alim geldi geçti onlar anlamadıda senmi anlıyorsun?

 

Yani özet olarak burda söylenmek istenen şudur.

 

İslam/kuran anlayışı belirli bir ruhban sınıfının tekelindedir.Dolayısıyla onların anlayışının dışında herhangi bir yorum yapılması geçersizdir.(Haksöz)

 

Bu iletim üzerine şunu demişsiniz

 

Arkadaşım, sana bunu demeleri gayet normal, çünkü hakkaten bu işi yapan kimselerin yöntemleri üzerine yapmıyorsun... Bakın "Onca Alim anlamadı da sen mi anladın?" diye bir tabiri kullanırsam eğer, ben şunu da açıklarım mutlaka, "Müslüman olsun yada olmasın" derim... ki böyle bir tabir kullandım mı, hatırlamıyorum... Neyse, şu var ki arkadaşım, kabullenmen gereken, hangi din araştırılacaksa araştırılsın, bu işin bir sistemi olduğu ve sizin o sistemi uygulamadığınızdır... bu yüzden yazdıklarınızın hiç bir değeri yok...

 

Bu sözlerinizle islamda aynen ehli kitapta olduğu gibi, din anlayışını tekelinde tutan bir ruhban sınıfı olguğu itiraf ediyorsunuz ama sonraki iletinizde sanki böyle bir şey dememiş gibi şunları söylüyorsunuz

 

 

Peki, bunları atfettiniz de, şunu sorcam, acaba ben hangi İslam Ruhban'ının dediklerini burada tekrarlamışım da, Kur'an-ı ayaklar altına almışım? Ya da Hangi Bilgin ve İmamı Rab edinmişim? veya İslam hangi Ruhban sınıfının tekelinde? Söylediğim şeyin neresi Kur'an-ı ayaklar altına alıyor? arkadaşım, lütfen kelimeleri kendinize göre yontmayın olur mu? Düşünme, Sorgulama ve Anlama çabasında olan bir tek siz değilsiniz diye düşünüyorum... Ayrıca verdiğiniz Ayet, adı üstünde Hıristiyan ve Museviler için gönderilmiş bi ayettir. Müslümanların bu şekilde bir yanlışa girmemeleri öğütlenmiştir... ve ben böyle bir yanlışa girmiş değilim

 

İlla harhangi birinin ismini vermeniz gerekli değil.Eğer siz çünkü hakkaten bu işi yapan kimselerin yöntemleri üzerine yapmıyorsun... şeklinde bir cümle kullanırsanız otomatikmen bu tekelcilik anlaşını kabul etmiş olursunuz

 

Kaldıki realite açısından bile söyledidkleriniz gerçeklere aykırı. Zira islamda bir yığın mezhep olduğunu saağır sultan bile biliyor.Birinin ak dediğine diğerini kara dediğini ( yüzlerce örnek verebilirim) ve bu kadar farklılığı şirin göstermek için olmadık hikmetler yüklenildiğinide bilinen şeyler.Ben 30 seneden beri bu işlerin içinde olan biriryim. Yani tereciye tere satmaya kalkmayın.Karşınızda alo fetva hattını arayan avam yok

 

Müslümanların % 90 nının, islam hakkındaki bilgileri gerçekleri yansıtmayan sadece kulaktan dolma yoluyla edinilen şeylerdir.Camideki imamlardan tutun, ilahiyat proflarına kadar teologlar guruhu bu bilgisiz kalabalığa ellerinden geldiği kadar makyajlanmış bir islamı telkin ederler. Eğer eğip bükmeden anlatacak olurlarsa insanların büyük bir çoğunluğu bu din hakkında ya şüpheye düşecek yada terkedeceklerdir. Buda onların asla işine gelmez.Zira din onlar için bir geçim kaynağıdır.

 

Sokaktaki herhangi bir müslümana köleliği olduğu gibi anlatın ve tasvib ediyormusunuz diye sorun, kesinlikle hiç biri bunu tasvib etmez.Zira onlara sürekli islamın köleliği kaldırdığı pompalanmıştır.Oysaki ne ayetlerde nede hadislerde buna dair tek bir hüküm yoktur

 

İslam gerçek yüzüyle hiç bir zaman bu tekelciler tarafından asla ortaya konamaz.Konduğu takdirde sonuçlarını onlarda gayet iyi bilmektedirler.İşte sizinde çünkü hakkaten bu işi yapan kimselerin yöntemleri üzerine yapmıyorsun. diye diye tutturmanızda bu sözünü ettiğim endişeden kaynaklanmaktadır.Yani makyajın silinmesini engellemek

 

 

Bu bir yana, İslam'da Ruhban sınıfı olduğu iddianız, yani bazı kimselerin "Rab" olduğuna inanıldığını iddia etmeniz "Ene'l Hakk" (bkz: özellikle Nesimi "Ene'l Hakk") anlayışına dayanıyo olabilir... Gerçi muhtemelen bunu düşünmediniz bile ama, ben açıklamasını yapayım yine de... "

 

Mülümanların içinde tasavvuf akımının ne olduğunu çok iyi biliyorum.Anlatmanıza gerek yok.Ayrıca tasavvufi düşünceyi islam dışı kabul eden bir çok mezhep vardır onuda hatırlatayım ama konumuz bu değil

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***********************************

 

Sizin görüşlerinizi paylaşmıyorlar, sizin gibi düşünmüyorlar diye farklı görüş düşünce ve iddiada olan kişilere

 

yukarıdaki satırlarda örneklediğiniz yakışıksız hitap ve tahammülsüzlüğünüz,

 

yine sizin düşünce ekseninizde hangi sınıfa giriyor...?

 

 

İnsanların haysiyetlerini ele alıp değerlenirirken haysiyetli yaklaşım ve ifadelerde bulunmayı da öğrenmeniz gerekli...

 

Bence sizin her koşulda sizden farklı düşünüp davransalarda onları anlamaya çalışıp saygılı davranmayı da öğrenmeniz gerekli...

 

Eğer bu yönde kendinizi eğitip doğru yönde geliştiremezseniz ..,

 

tahammülsüz ve saygının "S" sini bilmeyen bir yaşamı sürdürmeye devam edeceksiniz...

 

tna

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İsteyen, inanç konusunda istediğine inanabilir... ister Amon-Ra yarattı dersiniz, ister Elohim, ister Zeus... Din bir vicdan meselesidir ve sizin vicdanınız rahat olduğu sürece kimsenin size bir şey demeye hakkı yoktur... doğru mu? e kimse sizin boğazınıza da çökmüyor illa ki İslam'a inanın diye? ben diyorum ki, sizin vicdanınız rahatsa, istediğiniz şeye inanabilirsiniz ve vicdanı rahat olarak bir dine inananlarada saygı gösteriniz... ve en azında inandığı Tanrı'ya atıfta bulunmayınız... en azında, O'nun yerine konuşmak ve ayetler uydurmak gibi bir hareketten kaçınınız, çünkü bu Müslümanlar için hakaret niteliğindedir...

 

Hayır efendim hakaret olarak algılayamazsınız.Onun benzeri sure getirsinleri diye meydan okuyan kuran değilmi. Elbetteki birileri çıkar ve bu meydan okumaya cevap verir.

 

Şimdi bunu başka bir misalle anlatalım

 

Zamanının en kuvvetli pehlivanı maydan okur; varmı benimle güreş tutabilecek olan ?

 

Varsayalımki bende ortaya çıkıyorum ve

 

Evet ben varım güreşmeye diyorum

 

Şimdi o pehlivanın dostları başlıyorlar veryansın etmeye

 

Sen nasıl olurda ben varım diyebilrisin, bu hakaretttir

 

Ama efendim, o meydan okudu bende karşılık verdim bunun neresi hakaret ?

 

Olsun o ne kadar meydan okusada yinede evet ben varım diyemezsin

 

Ama efendim buna kendi kendine gelin güvey olmak denir

 

Bak hala konuşuyor, Pehlivanımızın karşısına çıkamazsın kardeşim hakaret diyoruz anlamıyormusun ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu inanç sızların ağa baba larından biri inanmamasını söyle açıklamış bir

zaman, elimdeki süpürgeyi su dolu kovaya soktum o süpürgeyle duvara

vurdum duvardaki izlere baktım tesadüfen oluşmuştu demekki her şey

bir tesadüf imiş. O izlerin oluşmasının sebebini her şeyi bir tarafa bıraksın yanlız kolunu sallaması tesadüfü ortadan kaldırır bunların kafa

yapısı bu ve birde yazdıkları veya iddia ettikleri bir şeyi ya eksik yazarlar yada çarpıtırlar cevap vermesi zor olsun diye hani bir deli kuyu-

ya bir taş atmış kırk akıllı çıkaramamış misali bir de salladıklarına kendi-

lerinin inanmaları da işin komik yanı hülasa bunlar olacak yamuk olmasa

doğru nasıl anlaşılır.

 

Hak söz adlı yazıcı baştan şunu yazayım Sure ve Ayet leri karışık yazmış

sın cevap vermesi zor olsun diye Ayetin baş tarafını veya devamını yaz-mamışsın anlam kargaşası yaratmak için buradan şunu yazacağım ben

verdiğin Sure ve Ayet lere baktım (bir daha) hiç bir çelişki yok haşa birde namusum ve şerefim üzerine yemin ederimki sen yalan söylüyorsun yalancısın ALLAH ı kan dökücü kabadayı gibi tasvir etmek en azından ayıptır ben KUR,AN da yanlış buldum diyorsun yanlışa sevk- etmek için habire şirk koşanların hakkındaki hükmü yazıyorsun ne yani

ALLAH yarattığı insan tarafından tanınmayacak hayatı boyunca inkar edecek kendi benliğini tanrı yerine koyacak tevbe etmeyecek ALLAH adalet sahibidir ceza vermezse doğru yaşayanlar haksızlık olmazmı. Birde iyilik yapanlar niye af olmaz diyorsun ALLAH a şirk koşan af olmaz

bütün dünyayı doyursa bile firavun gibi nemrut gibi fakat yazdıklarına

cevap vreceğim tek tek ne kadar karışık yazıp iftira atsanda.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İslam gerçek yüzüyle hiç bir zaman bu tekelciler tarafından asla ortaya konamaz.Konduğu takdirde sonuçlarını onlarda gayet iyi bilmektedirler.İşte sizinde çünkü hakkaten bu işi yapan kimselerin yöntemleri üzerine yapmıyorsun. diye diye tutturmanızda bu sözünü ettiğim endişeden kaynaklanmaktadır.Yani makyajın silinmesini engellemek

 

Bravo haksöz son derece güzel değerlendirmişsin.

 

Hak söz adlı yazıcı baştan şunu yazayım Sure ve Ayet leri karışık yazmış

sın cevap vermesi zor olsun diye Ayetin baş tarafını veya devamını yaz-mamışsın anlam kargaşası yaratmak için buradan şunu yazacağım ben

verdiğin Sure ve Ayet lere baktım (bir daha) hiç bir çelişki yok haşa birde namusum ve şerefim üzerine yemin ederimki sen yalan söylüyorsun yalancısın ALLAH ı kan dökücü kabadayı gibi tasvir etmek en azından ayıptır ben KUR,AN da yanlış buldum diyorsun yanlışa sevk- etmek için habire şirk koşanların hakkındaki hükmü yazıyorsun ne yani

ALLAH yarattığı insan tarafından tanınmayacak hayatı boyunca inkar edecek kendi benliğini tanrı yerine koyacak tevbe etmeyecek ALLAH adalet sahibidir ceza vermezse doğru yaşayanlar haksızlık olmazmı. Birde iyilik yapanlar niye af olmaz diyorsun ALLAH a şirk koşan af olmaz

bütün dünyayı doyursa bile firavun gibi nemrut gibi fakat yazdıklarına

cevap vreceğim tek tek ne kadar karışık yazıp iftira atsanda.

 

Sevgili muta önce Allah ismini kelime manasına bakman lazım sana faydalı olacağını düşündüğüm bir yazı.

 

 

Kökenbilimi (Etimoloji) [değiştir]

 

 

Dilbilimciler, sözcüğün kökünün İlah'tan (el-ilah) ya da (el-laha) dan gelmiş olabileceğini söylerler. Sami dillerinde (En üst ilah) anlamına gelir demişlerdir. Arapça ile akraba olan dillerde de kelime benzer şekillerde seslendirilir. İbranice tanrı anlamına gelen Eloah אלה, Keldanice Alaha laha ya da Aramice Elāhā Süryanice Alāhā

İbranca/İbranice Tevrat'taki Yahudiler'e göre anlamı "ilahlar" olan, "eloahim" "אלהמ" sözcüğü de Arapça Kur'an'daki "Allah'ım" anlamına gelen "allahümme" "اللاهم" sözcüğü de birdir, ama nedense Yahudiler bu sözcüğün bu anlamı ile "çoktanrılılık"tan demek olmasına rağmen, sözcüğün İbranca olmadığını kabul etmezler, böylece de Tevrat ile Kur'an'ın bu ortak sözcüğü belki de yanlış anlaşılmaktadır.

Bir başka sava göre; Lat adlı tanrının adının artikel/harf-i tarif ile yazılışı Al-Lat sözcüğünün yazılışında sonundaki t ت harfinin Sami dilleri Semitic languages'ndeki h ه harfine dönüşen t ة harfi olarak yazılışı sanılmasıdır. Buna göre Al-Lat ile Al-Lah sözcüğü ayni sözcük olur. Öte yandan gene bu; h ه harfine dönüşen bu t ت harfi, Sami dilleri Semitic Languages'nde "dişilik eki"dir.

Araplar'ın Kur'an'dan önce yazılı kaynakları bulunmadığından Allah sözcüğünün Kur'an'dan önceki Arapça yazılı metinlerde izini süremiyoruz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haksöz ve Diğer Bilim'i Bildiğini İddia Edebilenlere...

Bakın sevgili arkadaşlar, yazılarımı okursanız eğer, Haksöz'ün iddia ettiği gibi, makyajımın silinmesinden korktuğum için işi yöntemine göre yapın demediğimi açık açık görürsünüz... çünkü

-Birincisi; İslam'ın makyajlı ve yalan bir din olduğuna inansa idim, burada inandığım şeyleri savunmazdım.

-İkincisi ise; nasıl ki siz inancınızda samimi iseniz, bende en az sizin kadar samimiyim... demek istediğim, inandıklarını savunma konusunda tek bilgili ve tek dürüst insanlar sizler değilsiniz...

-Üçüncüsü de; ben her yazımda sadece İslam için böyle yapılması gerektiğini söylemedim... dikkat ederseniz mutlaka Ateizm'de dahil, diğer dinlerde dahil, tüm felsefelerde dahil her alanda izlenmesi gereken bir yol ve yöntem olduğunu ve olması gerektiğini söyledim...

 

Arkadaşlar bakın, Bilim basit bir iş değildir... Bilimle uğraşmaya kalktığınızda karşınıza ilk çıkacak olan şey "Yöntem ve Sistem"dir... Yoksa hiç bir bilim dalında br arpa boyu yol alamazsınız... Arkadaşımız demiş ki "İslam'ın Makyajının silinmesinden korkuyo muşum". Niye korkayım kardeşim? İslamın makyajlı bir din olduğuna inansam, merak etme, sana bırakmam o makyajı indirme işini... Şu an savunduğum şeyleri öyle havadan kapmadım... Doğmatikte diilimsenin kadar, merak etme... Sen nasıl ki, yıllarca inanıp, Kur'an okuyup, nihayetinde inanmamaklığı seçti isen, benim de inanmamaklıktan inanmaklığı seçmem kadar doğal ne olabilir? Burada önemli olan kimin neyi savunduğu değil, yada kimin geçmişte ne olduğu değil aslında... Savunduklarında kimin ne kadar Dürüst olduğudur... Kimi arkadaşlarımız, "Bilim"e güvenerek, bu ismi kendisine lakab olarak bile seçmiş, ki açıkça söyleyeyim, açıklamalarını Nesnel bir temele oturtma çabasını takdir ediyorum, ancak tek anlayamadığım nokta, kendisi bunu yaparken, bunu yapamayan kimseleri nasıl takdir edebildiğidir. yani sırf aynı paralelede düşündüğünüz için, hele hele Bilimsel olmayı savunabiliyorsanız, Bilimsel olmayan tesbitleri takdir edememeniz gerekir diye düşünüyorum... Başka bir arkadaşımızsa, Kur'an-ı aklınca yorumlama pahasına, güya çelişkilerini isbat etme pahasına binbir çeşit uydurmalarla karşımıza geliyo ve hatalarını ispat ettiğimiz halde hala görmezden geliyor ki, savunduklarında dürüst olmadığı aşikardır... Sırf anlayamadığı bir inat uğruna türkürdüğünü yalayamamaktadır...

 

Haksöz arkadaşımız demiş ki "Bu sözlerinizle islamda aynen ehli kitapta olduğu gibi, din anlayışını tekelinde tutan bir ruhban sınıfı olguğu itiraf ediyorsunuz ama sonraki iletinizde sanki böyle bir şey dememiş gibi şunları söylüyorsunuz... vs vs vs..."

 

Arkadaşım, ya ben anlatamıyorum, ya sen anlamıyorsun, Bakın Bilimde Ruhban sınıfı olmaz... Ben burada Dini ele alan insanlar olarak İmamları falan kastetmedim... Belli bir Ruhban sınıfını dahi kastetmedim? Araştırmalarını yöntemine göre yapan kimse ne Ruhban olur ne de İmam... Ateist bir Din-Bilimci olamaz mı yani? hatırlarsanız bunun tartışması çok yapıldı. Adam inanmadığı halde Dini araştırmalar yapabilir? peki bu adamı bilim adamı yapan nedir? işi Yolu ve Yöntemine göre yapmasıdır tabii ki... Ateist bir Din-Bilimci de mi acaba o Ruhban Sınıfına dahil olurdu ve Ateist bir Din-Bilimci olamaz mı sizce? Eminim ki Ateist bir Din-Bilimci, adı üzerinde Bilimadamı olduğu için, Bilimsel, Din-Bilimsel yöntemlerden haberdar olduğu için, sizden kat be kat daha tutarlı veriler elde eder... Bundan bahsediyorum kardeşim ben... hala diyor ki "Çelişkiymiş" "Ruhban sınıfıymış". yaa ne alakası var? Eğer varsa öyle Bilimi Tekeline Almış Bir İslami Ruhban Sınıfı, adlarını falan söyle de bilelim kimmiş bu Din-Bilimi tekeline alan ruhban sınıfı? acaba bu insanların günahsız olduklarına ve Allah'ı temsil ettiklerine mi inanılıyor yada inananlar var mı?... Acaba Aforoz yetkileri de var mı?

 

Biraz dürüst olun kardeşim, biraz Bilimsel davranın yaa... Biraz insaflı olun... "Din" asla bir sınıfın yada grubun tekelinde değildir, olamaz ve olmamalıdır... Ancak Din-Bilim, bu işi Yöntemine göre yapan kimselerin ellerindedir, ister inansın, ister inanmasın... nasıl ki bir Matematikçi Matematikten sorumlu ve onun elleri altında ise bu iş, Din-Bilimde öyledir ve bu ruhbanlık değildir... Hiç kimse bir İlahiyat profesörünün Günahları affetme yetkisi olduğuna yada Allah'ı temsil ettiğine, Günahsız bir insan olduğuna inanmamaktadır... Ruhbanlık ise Dini tekelinde bulunduranların GÜnahsızlığını temel olarak alır... Yaa bunun açıklamasını yaparken, gerçekten sanki ilkokul çocuğuna anlatmış gibi hissediyorum kendimi... öyle ise, işi biraz daha üst seviyeye taşıyayım ve Bilimin yöntemlerinden bahsediym:

 

Mesela Tarih Bilimini ele alalım. Tarih bilimi geçmişteki olayları ele alır... Bunu şu şekilde yapmaz; en abes örneği vericem, kusura bakmayın: Atatürk, 1nci Dünya savaşından önce, savaşa girmeye mecbur kalınacaksa İngiltere yanında girilmesini, değilse hiç girilmemesini istemiştir. Ancak 1nci dünya savaşının sonunda Atatürk İngiltereye karşı savaşmıştır, öyleyse Atatürk çelişki içindeki birisidir" gibi bir tesbitte bulunamaz... Tarih, bu ufak bilgiyi, tüm yönleri ile ele alır ve iki fikir arasındaki zaman farkını, koşul farkını gözeterek yorum yapar... Yada Coğrafya... Depremi "Allah yapmıştır" diyerek araştırmamazlık yapmaz öyle değil mi? mutlaka nedenlerini arar... Diyelim ki bir deprem olduğu zaman, "Depremin niye olduğu belli, yeryüzü oluşumundan oluyo nasılsa, bu seferki depremin nedenini araştırmayalım" demez, diyemez... aynı deprem tekrar olsa, tekrar nedenlerini ve kaynağını araştırır. en temel yöntemi ve amacı budur... Sosyoloji ise tamamen kavram kargaşası ile dolu bir bilim olmasına rağmen temel prensipleri ve kuralları, yöntemleri vardır ve bunları uygular... Bunları burada uzun uzadıya açıklamaya gerek yoktur...

 

Mesela Matemetikte 4*(25-5)/2= gibi bir işlem yapıcaz, bunun yöntemi; ilk işlemin parantez içinden yapılarak başlanmasıdır değil mi? çünkü doğru sonuç için gerekli yol ve yöntem ancak ve ancak budur...

 

Peki yukarıda saydığımız yöntemler niçin var? Gerek Toplum Bilimler olsun, Gerek Siyasal bilimler olsun, Gerek Doğa Bilimleri olsun, Gerek Mantık olsun... Her bilimin bir yolu ve yöntemi vardır... Peki bu yöntemler niye var? neyin makyajının akmasından korkulduğu için var? Neyden korkuyoruz da Tarih için belli yöntemler koymuşuz, Toplum-Bilim için belli yöntemler koymuşuz, Felsefe/Düşün-Bilim için belli yöntemler koymuşuz, Mantık için belli yöntemler koymuşuz? Neyden korkmuşuz da bu yöntemleri koymuşuz? görüldüğü gibi, biz hiçbirşeyin makyajının akmasından korkmamaktayız... her zaman dediğim gibi, Ateistte olsa, Dindar da olsa, her bilgi değerlidir ve her bilginin hakkını vererek ele almak gerekir... ve şunu söyleyeyim, kimi inanmayan arkadaşlarımızın bilgilerini (özellikle Bilmselci arkadaşımızınkileri) yoluna ve yöntemine göre yaptıkları sürece takdir etmeye ve anlamaya çalışıyorum... Ancak bunu bilim adına yaptığınızı iddia ettiğiniz halde sizin, Bilimsel olmadığımızı iddia ettiğiniz bize karşı yapamamanız, gerçek kimliğinizi ortaya koyması bakımından önemlidir sanıyorum... öyle ki eğer gerçekten Bilim'e gönül verdiyeseniz, biliyorsunuzdur ki her materyal, her bilgi değerlidir ve saygı gerektirir. İster Bilim'i Allah'ı inkar etmek için araç olarak kullanın, ister benim gibi Allah'ı tasdik ettiğini düşünerek, Allah'ın öğrenmeyi emrettiğini düşünereke Bilim yapın, hiç farketmez... Öncelikle Bilimin ve Bilginin ne olduğunu hazımsamanız ve idrak etmeniz gerekir...

 

Kısacası Haksöz Arkadaşım, sizin ve sizin bu temelsiz yazınızı destekleyebilen, takdir edebilen SaklıGerçek nam arkadaşımızın Bilimden zerre kadar anlamadığını görebiliyorum... Bilimselci arkadaşımızın ise Bilimden anlamadığını iddia edecek kadar ciğersiz değilim ancak şunu söylemeliyim ki, kendisi kimilerini takdir etmeden önce, o kimselerln yöntemlerini ve tutarlılıklarını gözden geçirmesi gerekmekte ve eğer bilmiyosa, Din-Bilim'i yöntemlerini araştırması ve bilmesi gerekmektedir... Başkalarının eksik bilgilerini takdir etmeden, inanın ki Bilimselci arkadaşım, tek başınıza onlardan daha tutarlısınız... Her ne kadar çok çok farklı düşünsekte, çabanızı takdir ediyorum... Ancak anlattığımız gibi, Bilimle azıcık bile Haşır-Neşir olan bir insan Din-Bilimin de bir yönteme sahip olduğunu bilir... bu sistemi bilmek ve bu sistemleri uygulayanlar arasında olmak kimseyi Ruhban yapmaz ve bu insanlar bir Ruhban sınıfı oluşturmaz... Herkes gerekli eğitimi aldığı ve Bilimsel yöntemleri ve o bilimin gereklerini uyguladığı sürece Bilim (ve Din-Bilim) yapabiliyor demektir... ki bunu sizin yapamadığınız apaçıktır Haksöz arkadaşım... Sizin niçin Din-Bilim yapamadığınızı daha önceki yazılarımızda açık açık söyledik ve ispat ettik...

 

Haksöz arkadaşım, sizin, benim çelişkilerim sandığınız şey, tamamen sizin Bilimden ve Bilimsel araştırmalardan zerre kadar anlamadığınızdan dolayı oluşan SANRIlarınızdır... tıpkı "Kur'an-da var olduğunu sandığınız çelişkilerdeki SANRIlarınız gibi...

 

Umarım Bilimsel Yöntem adına bişeyler öğretebilmişimdir...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnat değilmi arkadaş; bende diyorum ki onları allah değil AMON RA yarattı.Hatta amon ra beni elçi seçti ve dediki

 

:) Ok saygı duyarım..

Mesele bir yaratıcının varlığı yada yokluğuydu..

Doğa kendisini yaratmamıştır, bir yaratıcısı vardır..

Şimdi burada hem fikiriz..

Artık kimin tanrısı tanrı, kimin tanrısı helvadan putlar, ateş, güneş, insan tartışırız..

Benim Rabbim Allahtır..

O yarattıklarından münezzehtir..

Göndermiş olduğu Kur'an-ı Kerim kıyamete kadar mucizesini koruyacaktır ve Kur'an-ı Kerim'i kimse değiştiremeyecektir..

Değiştirilememesi ve değiştirilemez oluşu kudretin kanıtıdır..

O kudret sahibi Allahtır..

 

 

Saygılar-sevgiler..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haksöz ve Diğer Bilim'i Bildiğini İddia Edebilenlere...

Bakın sevgili arkadaşlar, yazılarımı okursanız eğer, Haksöz'ün iddia ettiği gibi, makyajımın silinmesinden korktuğum için işi yöntemine göre yapın demediğimi açık açık görürsünüz... çünkü

-Birincisi; İslam'ın makyajlı ve yalan bir din olduğuna inansa idim, burada inandığım şeyleri savunmazdım.

-İkincisi ise; nasıl ki siz inancınızda samimi iseniz, bende en az sizin kadar samimiyim... demek istediğim, inandıklarını savunma konusunda tek bilgili ve tek dürüst insanlar sizler değilsiniz...

-Üçüncüsü de; ben her yazımda sadece İslam için böyle yapılması gerektiğini söylemedim... dikkat ederseniz mutlaka Ateizm'de dahil, diğer dinlerde dahil, tüm felsefelerde dahil her alanda izlenmesi gereken bir yol ve yöntem olduğunu ve olması gerektiğini söyledim...

 

:clover:

 

 

 

Makyaj silinmesi diye bir tabir kullanmış haksöz arkadaş. Bu sizin kuruntunuzdur. Psikolojide insanlar görmek istedikleri gibi görür ve inanmak istedikleri gibi inanırlar denir. O yüzden biz inandığımızı görüyoruz, siz de inandığınızı görüyorsunuz diyelim. Ama hangimizin gerçeği gördüğünü böyle bir yarışta anlayamayız. Çünkü teoriler üzerinde konuşuluyor.

 

İman kanıtı olan bir şey olsaydı sanmıyorum ki buna ikna olmamış biri olsun. İslam'ın insana öğrettiği ilkenin aslı da burdadır. Sınav... Sınavda, soruların cevapları sınav bitmeden verilmez. Sınavın içeriğine aykırı olur değil mi? Şimdi bizler bu dünyasal planda o sınavın mücadelesini veriyoruz, bildiklerimiz, bilemediklerimiz, okuduklarımız, okuduklarımızdan anladıklarımız, gördüğümüz, göremediğimiz herşey sınavı yönlendiriyor. İsterseniz inanmayın ama dünyada "insan" olma sınavını sizde veriyorsunuz. Bunu tüm yaşantınızda hissedersiniz.

 

Kuran'da kusur aramak biz inananlara göre imkansız. O çelişkisizdir. Çünkü O Rab katından indirilmiştir. Onda yazanı yanlış ve eksik kavramanız yüzünden siz kitabı eleştiriyorsunuz. Öyleyse, bilimde matemetikte kavrayamadıklarınız yüzünden bu problem yanlış diyebilirmisiniz? Ya siz problemin cevabını bilmiyorsanız. (ki burada kesin bilmiyorsunuz)

 

Şimdilik bu kadar...

 

Selamlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşlar bakın, Bilim basit bir iş değildir... Bilimle uğraşmaya kalktığınızda karşınıza ilk çıkacak olan şey "Yöntem ve Sistem"dir... Yoksa hiç bir bilim dalında br arpa boyu yol alamazsınız

 

Arkadaş burda dini konulardan bahsediyoruz,bilimdem değil heyecandan karıştırdınız galiba

 

 

Başka bir arkadaşımızsa, Kur'an-ı aklınca yorumlama pahasına, güya çelişkilerini isbat etme pahasına binbir çeşit uydurmalarla karşımıza geliyo ve hatalarını ispat ettiğimiz halde hala görmezden geliyor ki, savunduklarında dürüst olmadığı aşikardır... Sırf anlayamadığı bir inat uğruna türkürdüğünü yalayamamaktadır...

 

Pardon aklımcamı yapmışım. ya neye göre yapacaktım. Sizin ballandıra ballandıra dilinizden düşüremediğiniz o yöntemciler neye göre yapmışlar ?

 

Arkadaşım, ya ben anlatamıyorum, ya sen anlamıyorsun, Bakın Bilimde Ruhban sınıfı olmaz...

 

Bakınız hala yine din ile bilimi karıştıtyorsunuz. Sakin olun heyecenlanmayın efendim.

 

Ben burada Dini ele alan insanlar olarak İmamları falan kastetmedim... Belli bir Ruhban sınıfını dahi kastetmedim?

 

Arkadaş o kadar sözünü edeceğinize, kast ettiğin kimseleri ve yöntemi bir açıklsananızda bizde öğrensek

 

Araştırmalarını yöntemine göre yapan kimse ne Ruhban olur ne de İmam

 

Elbetteki ama siz bana kalkıpta bunu bana sayfalarca dayatırsanız,siz onları ruhban eenimş olursunuz anlatmak istedigim buydu,konuyu çarpıtmayın lütfen

 

 

Eğer varsa öyle Bilimi Tekeline Almış Bir İslami Ruhban Sınıfı, adlarını falan söyle de bilelim kimmiş bu Din-Bilimi tekeline alan ruhban sınıfı? acaba bu insanların günahsız olduklarına ve Allah'ı temsil ettiklerine mi inanılıyor yada inananlar var mı?... Acaba Aforoz yetkileri de var mı?

 

Var efendim olmaz olurmu . Şiaya göre imamlar masumdur.Dini temsil etme yetkisi omlardadır. sakın onlar batıl mezhep diye itiraz etmeye kalkmayın.Onlarında dayandığı ayet ve hadisler var. Onlara gmrede sinniler batıldır. Hepsininde dayandığı bir sisitem ve yöntem var. hangisi doğru?

 

Afaroz yetkisi mi dediniz?Kuzum siz de dediğinizi farkındamısınız? Açın bütün ilmihalleri müstakil bölüm vardır

Kişiyi küfre düşüren haller diye. Bu afarzo değişde nedir ?

 

Biraz dürüst olun kardeşim, biraz Bilimsel davranın yaa... Biraz insaflı olun... "Din" asla bir sınıfın yada grubun tekelinde değildir, olamaz ve olmamalıdır

 

 

Değilse siz günlerden beri neyin ısrarındasınız ?..

 

.

Ancak Din-Bilim, bu işi Yöntemine göre yapan kimselerin ellerindedir, ister inansın, ister inanmasın...

 

Pes valla bu kadar çelişkide size yakışır ancak

 

nasıl ki bir Matematikçi Matematikten sorumlu ve onun elleri altında ise bu iş, Din-Bilimde öyledir ve bu ruhbanlık değildir...

 

Bakın hala bilim ile dini birbirine karıştırıyorsunuz. Matematiğin kralları tüm dünyada aynıdır.% kere beşin sonucu dünyanın neresine giderseniz gidin aynıdır değimez.Mademki sözünü ettiğiniz dini yöntem bu kadar keskin ve değişmeyen kurallar içeriyorsa yüzlerce mezhep nerden türedi bana sadece bunun cevabını verin

 

 

 

Mesela Matemetikte 4*(25-5)/2= gibi bir işlem yapıcaz, bunun yöntemi; ilk işlemin parantez içinden yapılarak başlanmasıdır değil mi? çünkü doğru sonuç için gerekli yol ve yöntem ancak ve ancak budur...

 

Bakınız hala matematik gibi değişmez kuralları olan bir bilim dalını kullanarak, sanki dininde bu kadar keskin ve değişmez kuralları varmış gibi lanse ediyorsunuz Bu uaptığınız etik kurallrına aykırı.daha öncede bol bol harun yahyadan alıntılar yaparak kuranla zerre alakası olmayan bilimsel buluşları kurana mal etmeye çalışıyordunuz.Bırakın artık başkalarının doğrularını kurana ve dine mal etmeye olduğu gibi kalsın.

 

Bu kadar uzun yazılarla kendinizi haklı çıkarmaya çalışabilirisiniz, ancak aklıselim olan herkes gerçekleri görüyor

 

Haksöz arkadaşım, sizin, benim çelişkilerim sandığınız şey, tamamen sizin Bilimden ve Bilimsel araştırmalardan zerre kadar anlamadığınızdan dolayı oluşan SANRIlarınızdır... tıpkı "Kur'an-da var olduğunu sandığınız çelişkilerdeki SANRIlarınız gibi...

 

Umarım Bilimsel Yöntem adına bişeyler öğretebilmişimdir...

 

Saygılarımla...

 

Kim sizmi bana bilimsel yöntem öğretttiniz.Bilimle dini birbirinden ayıramıyacak kadar ******* olan birimi? Güleyim bari

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cevaplar.

1-ENAM-108-

Onların Allah'tan başka yalvarıp sığındıkları [varlıklar]a sövmeyin (92) ki onlar da kin ve cehaletten dolayı Allah'a sövmesinler: zira Biz her topluma kendi yaptıklarını güzel gösterdik. (93) [Ama] zamanı geldiğinde onlar Rablerine döneceklerdir: O zaman Allah onlara bütün yaptıklarını [en doğru şekilde] anlatacaktır.

 

92 - Başka insanların kutsal saydığı herhangi bir şeye -bu, Allah'ın birliği prensibini ihlal ediyor olsa bile- sövmenin yasaklanması çoğul olarak ifade edilmiştir ve bu nedenle bütün müminlere hitab etmektedir. Böylece Müslümanların, başkalarının yanlış inançlarına karşı çıkmaları istendiği halde, bu inançların temel unsurlarını tezyif etmelerine ve böylece hata yapan insanların duygularını incitmelerine izin verilmemiştir.

 

93 - Lafzen, "böylece ... güzel yaptık". Bu, kendisine çocukluğundan itibaren benimsetilen ve yetişkinliğinde sosyal çevresiyle paylaştığı inançları tek mümkün ve doğru inançlar olarak görmenin insanın tabiatından doğduğuna işarettir -sonuçta, bu inançlara yönelik bir eleştiri, çoğu zaman düşmanca bir psikolojik tepki doğurur.

Bundan sonra diyorki ALLAH sokak kabadayı gibi söver(haşa)Böylece, hakikati inkara şartlanmış olanların durumu, çobanın haykırışını işiten ama onu yalnız bir ses ve çağrı şeklinde algılayan sürünün durumuna benzer. (138) Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler: zira akıllarını kullanmazlar.

 

138 - Bu, lafzen, şu şekilde ifade edilebilecek olan vecîz (elliptic) cümlenin biraz serbest bir çevirisidir: "Hakikati inkara şartlanmış olanların hali, çığlık ve bağırışdan başka birşey duymayan çığırtkanın haline benzer." Na‘ka fiili, çoğunlukla, çobanın sürüsünü güderken çıkardığı belli bir anlamı olmayan bağırtıları tasvir etmek için kullanılır.

Böylece, hakikati inkara şartlanmış olanların durumu, çobanın haykırışını işiten ama onu yalnız bir ses ve çağrı şeklinde algılayan sürünün durumuna benzer. (138) Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler: zira akıllarını kullanmazlar.

 

138 - Bu, lafzen, şu şekilde ifade edilebilecek olan vecîz (elliptic) cümlenin biraz serbest bir çevirisidir: "Hakikati inkara şartlanmış olanların hali, çığlık ve bağırışdan başka birşey duymayan çığırtkanın haline benzer." Na‘ka fiili, çoğunlukla, Böylece, hakikati inkara şartlanmış olanların durumu, çobanın haykırışını işiten ama onu yalnız bir ses ve çağrı şeklinde algılayan sürünün durumuna benzer. (138) Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler: zira akıllarını kullanmazlar.

 

138 - Bu, lafzen, şu şekilde ifade edilebilecek olan vecîz (elliptic) cümlenin biraz serbest bir çevirisidir: "Hakikati inkara şartlanmış olanların hali, çığlık ve bağırışdan başka birşey duymayan çığırtkanın haline benzer." Na‘ka fiili, çoğunlukla, çobanın sürüsünü güderken çıkardığı belli bir anlamı olmayan bağırtıları tasvir etmek için kullanılır. çobanın sürüsünü güderken çıkardığı belli bir anlamı olmayan bağırtıları tasvir etmek için kullanılır.

Bakara-171.

Böylece hakikatı inkara şartlanmış olanların durumu,çobanın haykırışını işiten ama ona yanlız ses ve çağrı

şeklinde algılayan sürünün durumuna benzer. OGerçek şu ki, Biz, cehennem için, kalpleri olup da gerçeği kavrayamayan, gözleri olup da göremeyen, kulakları olup da işitemeyen görünmez varlıklardan (143) ve insanlardan çok canlar ayırmışızdır. Hayvan sürüsü gibidir bunlar; hayır hayır, doğru yolu kavramakta onlardan da aşağı: (144) Körcesine dalıp gitmiş olanlar işte böyleleridir.nlar sağırdırlar, dilsizdirler,kördürler;zira akıllarını kullanmaz-

lar.

(Bu lafzen şu şekilde ifade edilebilecek olan veciz(elliptic) biraz serbest bir çevirisidir;"Hakikat inkara şartlan-

mış olanların hali ,çığlık ve bağırtısından başka bir şey duymayan çığırtkanın haline benzer"NA-KA" fiili çoğunlukla çobanın sürüsünü güderken çıkardığı belli bir anlamı olmayan bağırtıları tasvir etmek için kullanılır

 

Devam ediyor ve çarpıtmalar meydana çıkıyor.

ARAF.179.

 

Gerçek şu ki biz cehennem için kalpleri olupta, gerçeği kavrayamayan, gözleri olupta, göremeyen, kulakları,

olupta işitemeyen görünmez varlıklardan ve insanlardan,çok canlar ayırmışızdır.Hayvan sürüsü gibidir bunlar

hayır, hayır doğru yolu kavramakta onlardanda aşağı körcesine dalıp gitmiş olanlar işte böyleleridir.

(Lafzen dahada sapıklar"Çünkü hayvanlar sadece iç güdülerine ve tabii ihtiyaçlarının sevkine bağlı olup ahlaki bir tercihte bulunmalarını hem, mümkün, hem zorunlu kılacak bir bilinçtende yoksunlar.

devam edecek doğrusuda bu değilmi.

 

Maide-60.

Deki "ALLAH bunlardan daha şiddetli bir cezayı hak edenleri size söyleyeyimmi? onlar ALLAH ın gazap ettik-

leridir ve şeytani güçlere taptıkları için ALLAH ın maymuna, ve domuza çevirdikleri dir; bunlar durumu en

kötü olanlar ve doğru yoldan (küçümser davrananlardan) daha da fazla sapanlardır.

 

(Maymun ve domuza yapılan bu göndermeyi (Mücahid tabiinin büyüklerin den) bu tür günahkarların maruz

kalacağı ahlaki bir çöküntünün mecazi bir tanımı olarak açıklar onlar maymunlar gibi önceden ne yapacağı

tahmin edilemeyen ve domuzlar gibi şehvet kurbanı olurlar.

 

çarpıtmalara bu bölümde bu kadar örnek yeter devam edecek mecaz müteşabihat ahkam ı nasıl çarpıttığını

açıklayacağım.

 

Zilzal-7-8.

 

Kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onun karşılığını görecek.

Kimde zerre kadar kötülük yapmışsa onun karşılığını görecektir.

 

NİSA-47-48.

Siz ey geçmişte kendilerine vahiy bahşedilmiş olanlar ! şimdi sahip olduğunuz hakikatı tasdik edici olarak

indirdiğimiz vahye inanınki ümitlerimizi boşa çıkarmayalımve onları sona erdirmeyelim tıpkı sebt,i ihlal eden

o toplumu lanetlediğimiz gibi; zira ALLAH ın irade ettiği şey mutlaka icra edilir.

 

Şüphesiz ALLAH dilediği kimselerin daha hafif günahlarını bağışladığı halde kendisine ortak koşulmasını asla

bağışlamaz......, zira ALLAH a ortak koşanlar, gerçekten korkunç bir günah işlemiş olur.

 

(KUR,AN da ALLAH ın aşkın birliğinin ve benzersizliğinin sürekli vurgulanması insanın öteki etkilere ve güçlere

bağımlılık duygusundan kurtarılmasını ve böylece onun Ruhen yüceltilmesini amaçlar)

 

NİSA-115.

Ama kendisine hidayet bahşedildikten sonra peyganber ile bağını koparan ve müminlerin yolundan başka bir

yola sapana gelince ,onu kendi tercih ettiğine bırakacak ve ona cehennemi tattıracağız; o ne kötü bir sondur.

 

(Lafzen onu kendisinin döndüğü yere istediği yöne insanın şeçme özgürlüğü irade)

 

NİSA-116.

ALLAH, kendisinden başka birine ilahlık yakıştırılmasını asla bağışlamaz ama dilediği kimsenin daha hafif

günahlarını bağışlar; çünkü ALLAH ın yanısıra başkasına ilahlık yakıştıranlar şiddetli bir sapıklığa düşmüş

kimselerdir.

 

NİSA-117.

Onlar, ALLAH ı bırakıp yanlızca cansız sembollere sığınıyorlar; böylece isyankar bir şeytana sığınmış oluyorlar

 

MAİDE-72.

Gerçekten "ALLAH meryem oğlu mesihtir" diyenler hakikatı inkar etmiş olurlar; bizzat mesih in "Ey israil

oğulları ! yanlızca hem benim rabbim ,hemde sizin rabbiniz olan ALLAH a kulluk edin" dediğini gördükleri halde unutmayın kim ALLAH tan başka bir varlığa ilahlık yakıştırırsa ALLAH onu cennet ten mahrum edecek

ve böylelerinin varış yeri cehennem olacaktır;ve böyle zalimler kendilerine bir yardımcı bulamayacaklardır.

 

Buraya kadar yazdığım Sure, Ayet çarpıtılmadan hasbelkader yazdım devam edeceğim ve hepsine inanıyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Muta;

 

Siz istediğiniz kadar burda uzun yazılarla konuyu örtemeye çalışsanızda, kendi kendinize gelin güvey olmaya çalışsanızda iki kere ikinin dört ettiği gibi bir ayette zerre miktarı iyiliğin karşılığı görülecek diyorsa, başka bir ayette de iyilikler boşa çıkacak diyorsa bu çelişkidir.

 

********

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haksöz ve Diğer Bilim'i Bildiğini İddia Edebilenlere...

...............

 

Bilimselci arkadaşımızın ise Bilimden anlamadığını iddia edecek kadar ciğersiz değilim ancak şunu söylemeliyim ki, kendisi kimilerini takdir etmeden önce, o kimselerln yöntemlerini ve tutarlılıklarını gözden geçirmesi gerekmekte ve eğer bilmiyosa, Din-Bilim'i yöntemlerini araştırması ve bilmesi gerekmektedir... Başkalarının eksik bilgilerini takdir etmeden, inanın ki Bilimselci arkadaşım, tek başınıza onlardan daha tutarlısınız... Her ne kadar çok çok farklı düşünsekte, çabanızı takdir ediyorum... Ancak anlattığımız gibi, Bilimle azıcık bile Haşır-Neşir olan bir insan Din-Bilimin de bir yönteme sahip olduğunu bilir...

 

................

 

 

Umarım Bilimsel Yöntem adına bişeyler öğretebilmişimdir...

 

Saygılarımla...[/b]

Sayın 'Pantheaa',

 

Benle ilgili yazınızı seçtim özellikle.

Ayrıca benim duruşumu öven görüşünüz için teşekkür ediyorum.

Ben ve diğer bilimsel görüşlü arkadaşlarım için de aynı görüşe sahip olmanı isterdim.

Zira, çok şeyler bilmiş olalım yada olmayalım, bilme, araştırma samimiyetinin hepimizde olduğununa çok inanıyorum.

 

"Umarım Bilimsel Yöntem adına bişeyler öğretebilmişimdir..."

 

Sayın 'Pantheaa', yazına cevaben son kısımdan başlama gereği duydum.

Bizler burada kimseye birşeyler öğretme amacıyla bulunmuyoruz, sadece öğrenebilmek ve bildiklerimizi paylaşabilmek amacımız.

Bu görüşü sizin de benimsemeniz inanın faydanıza olacaktır.

 

"Din-Bilim'i yöntemlerini araştırması ve bilmesi gerekmektedir..."

 

Cümlesindeki "Din-Bilim'i" ifadenizle sanki dinin bir bilim olduğunu göstermeye çalışıyorsunuz gibi.

Bunun doğru olmadığını bilmenizi isterim.

Din önce bir felsefedir. Biliyorsunuz felsefe temelden Metafizik ve Bilimsel felsefe olarak ayrılmaktadır.

Dini fikirler yada düşünceler metafizik felsefeyle doğrulanmaya çalışılır.

Bilimsel felsefe nin incelediği, tartıştığı her olgu yada olay nesnel gerçeğe dayandığrıldığı için, sadece akılcı olan metafizik felsefe ile temelden ayrılmaktadır.

 

Dini bilgilerle ilgilenen "teoloji", metafizik felsefe içerisinden bir dini disipin olarak ayrılmıştır.

Tartışılması metafizik felsefenin konusudur. Teoloji, bilimsel felsefenin konusu değildir.

 

Sayın Pantheaa, zamanımın kısıtlı olduğundan dolayı din ile bilimin neden çok farklı bilgi disiplinleri olduğuna daha sonra değinmeye çalışacağım.

 

Selamlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.