Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kurandaki çelişkiler


haksöz

Önerilen İletiler

sana katılıyorum keskinkalem bana görede hiç bir tutarsızlık ama ama dediğiniz gibi bakmayı bilmeyenler için bir tutarsızlık vardır çünki bakış açıları sabit. :clover:

 

 

Kamer/10

"Yemin edip duran alçak'a itaat etme!"

 

Allah'ın "yemin edip durduğu" 209 ayet var Kur'an'da.

 

Buradamı bir tutarsızlık var yoksa bunu sorgulayandamı ?

Bende merak ettim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kamer/10

"Yemin edip duran alçak'a itaat etme!"

 

Allah'ın "yemin edip durduğu" 209 ayet var Kur'an'da.

 

Buradamı bir tutarsızlık var yoksa bunu sorgulayandamı ?

Bende merak ettim.

 

 

KAMER SURESİ

 

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla

 

1- Saat (kıyamet vakti) yakınlaştı ve ay yarıldı.

 

2- Onlar bir ayet (mucize) görseler, sırt çevirirler ve: "(Bu,) Süregelen bir büyüdür" derler.

 

3- Yalanladılar ve kendi heva (istek ve tutku)larına uydular; oysa her iş 'sonunda kendi amacına varıp karar kılacaktır.'

 

4- Andolsun, onlara (kendilerini şirkten ve bozulmalardan) caydırıp vazgeçirtecek nice haberler geldi.

 

5- (Ki her biri) Doruğunda-olgunlaşmış hikmettir. Fakat uyarmalar bir yarar sağlamıyor.

 

6- Öyleyse sen onlardan yüz çevir. O çağırıcının 'ne tanınmış, ne görülmüş' bir şeye çağıracağı gün...

 

7- Gözleri 'zillet ve dehşetten düşmüş olarak', sanki 'yayılan' çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar.

 

8- Boyunlarını çağırana doğru uzatmış olarak koşarlarken, kafirler derler ki: "Bu, zorlu bir gün."

 

9- Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanlamıştı; böylece kulumuz (Nuh)u yalanladılar ve: "Delidir" dediler. O 'baskı altına alınıp engellenmişti.'

 

10- Sonunda Rabbine dua etti: "Gerçekten ben, yenik düşmüş durumdayım. Artık Sen (bu kafir toplumdan) intikam al."

 

11- Biz de 'bardaktan boşanırcasına akan' bir su ile göğün kapılarını açtık.

 

12- Yeri de 'coşkun kaynaklar' halinde fışkırttık. Derken su, takdir edilmiş bir işe karşı (hükmümüzü gerçekleştirmek üzere) birleşti.

 

13- Ve onu da tahtalar ve çiviler(le inşa edilmiş gemi) üzerinde taşıdık;

 

14- Gözlerimiz önünde akıp-gitmekteydi. (Kendisi ve getirdikleri) İnkar edilmiş-nankörlük edilmiş olan (Nuh)a bir mükafaat olmak üzere.

 

15- Andolsun, Biz bunu bir ayet olarak bıraktık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?

 

16- Şu halde Benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış?

 

17- Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı? undefined

 

 

Kamer/10 belirttiğiniz gibi bir ayet değildir... Şimdi de ayetleri tümden değiştirmeye mi başladınız. Bari siz yapmayın... O mana da bir ayet dahi olsa, bu şekilde ele alamazsınız. Kendisi için Alçak demezdi sanırım Tanrı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bunu yazanın bilimselci olduğuna inanamıyorum..

Size bilimsellikte kar etmedi..

Pekiala.. :)

Ama şunu unutma bilimselci..

Ben kraldan çok kralcılardan değilim...

Bilim edebiyatı yapmam..

Ayrıca o mantığı kurmak sadece iki dakikamı aldı..

Çok uğraşmadım..

O bir buluşta değil..

Var olan bir gerçeğin bilimsel analiziydi..:)

Bana ****** gibi hakaret vari sözler sarfedeceğine kurduğum bilimsel mantığa cevap verseydin, seni gerçekten bilimselci diye taktir edecektim..

Ama tam tersini yazarak ve hakaret ederek herzamanki gibi konuyu yavaşça saptırmışsınız..

Herneyse zaten ağzımızla kuş tutsak kimseye bir faydamızın olmayacağını çok iyi biliyorum..

Ne biz değişeceğiz nede siz..

Herşeye rağmen saygılar..

 

Sayın Kral,

 

"Ayrıca o mantığı kurmak sadece iki dakikamı aldı.."

 

Mantık kurmana, düşünmene bir şey demiyorumki.

Ayrıca, senin düşünme, mantık kurma yeteneğini takdir ediyorum.

Dikkatimi çekmiyor değil. Grafik çalışmaların, forumun akışındaki çabaların,

düşünme yeteneğin güzel.

Ah bir de çıkış noktan, maddeden kopuk, sadece"akılcı düşünce"olmasa tamamsın.

İşte bu senin gibi yetenekli bir insanı yanılgıya götürüyor.

 

"Yok"un ispatı o anlık olarak vurgulanmıştı sayın kral.

O anda su yoktu. Ses olsada olmasada.

Bir saniye içerisinde var olanın yok olması bilimsellik için çok önemli.

Sana eleştirim bu konuda idi. İzah tarzını, o andaki suyun yokluğunu var göstermen gibi algıladım.

Ki öyle gözüküyor.

 

Her şeyi sorgulayan ve bilimsel düşünen bir insan olabilsen toplum senden çok yararlanacak.

 

"Aklı evvel" vurgusu, aklını "nesnel gerçeklikten" önde tutan anlamındadır. Büyütme o kadar.

Bunun da, teist siteler tarafından öğüldüğünü arayıp bulabilirsin.

 

Selamlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

'Pantheaa' date='Oct 7 2006, 12:18 AM' post='385369'

 

Kamer/10 belirttiğiniz gibi bir ayet değildir... Şimdi de ayetleri tümden değiştirmeye mi başladınız. Bari siz yapmayın... O mana da bir ayet dahi olsa, bu şekilde ele alamazsınız. Kendisi için Alçak demezdi sanırım Tanrı.

 

Sayın Pantheaa,

 

Yanlışlık yukarda yapılan anlık bir hatadan geliyor.

Sanırım Haksöz'ün istemeyerek yaptığı bir yanlışlık. Araştırdım.

Surenin ismi "Kamer" değil "Kalem" olacak.

 

Selamlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KALEM SURESİ

 

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla

 

1- Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.

 

2- Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnun değilsin.

 

3- Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır.

 

4- Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.

 

5- Artık yakında göreceksin ve onlar da görecekler.

 

6- Sizden, hanginizin 'fitneye tutulup-çıldırdığını.'

 

7- Elbette senin Rabbin, kimin Kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir.

 

8- Şu halde yalanlayanlara itaat etme.

 

9- Onlar, senin kendilerine yaranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı.

 

10- Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık,

 

11- Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan),

 

12- Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar,

 

13- Zorba-saygısız, sonra da kulağı kesik;

 

14- Mal (servet) ve çocuklar sahibi oldu diye,

 

15- Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: "(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır" diyen.

 

16- Yakında Biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız.

 

17- Gerçek şu ki, Biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi.

 

18- (Bu konuda) Hiçbir istisna yapmıyorlardı.

 

19- Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp-gelen bir bela' onun üstünü sarıp-kuşatıverdi.

 

20- Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup-kapkara kesildi.

 

21- Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler.

 

22- "Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkıp-çıkın."

 

23- Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp-gittiler:

 

24- "Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın."

 

25- (Yoksulları) Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler.

 

26- Ama onu görünce: "Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız" dediler.

 

27- "Hayır, biz (herşeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık."

 

28- (İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: "Ben size dememiş miydim? (Allah'ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?"

 

29-Dediler ki: "Rabbimiz Seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz."

 

30- Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar.

 

31- "Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız" dediler.

 

32- "Belki Rabbimiz, onun yerine daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca Rabbimiz'e rağbet eden kimseleriz."

 

33- İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; bir bilseler.

 

34- Doğrusu, muttaki olanlar için Rableri Katında nimetlerle donatılmış cennetler vardır.

 

35- Öyleyse, Müslümanları suçlu-günahkar olanlar gibi (eşit) kılar mıyız?

 

36- Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?

 

37- Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var?

 

38- İçinde, neyi seçip-beğenirseniz, mutlaka sizin olacak diye.

 

39- Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki siz ne hüküm verirseniz o, mutlaka sizin kalacak, diye.

 

40- Onlara sor: "Hangisi bunun savunuculuğunu yapacak?

 

41- Yoksa onların ortakları mı var? Şu halde eğer doğru sözlü kimselerse, ortaklarını getirsinler.

 

42- Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler.

 

43- Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük', kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi.

 

44- Artık bu sözü yalan sayanı sen Bana bırak. Biz onları, bilmeyecekleri bir yönden derece derece (azaba) yaklaştıracağız.

 

45- Ben, onlara süre tanıyorum. Elbette Benim düzenim (cezalandırmam) sapasağlamdır.

 

46- Sen, onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, onlar, haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altında kalmışlar?

 

47- Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında mıdır ki, kendileri yazıp duruyorlar?

 

48- Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.

 

49- Eğer Rabbinden bir nimet ona ulaşmasaydı, mutlaka yerilmiş ve çıplak bir durumda (karaya) atılmış olacaktı.

 

50- Fakat Rabbi onu seçti ve onu salih olanlardan kıldı.

 

51- O inkar edenler, zikri (Kur'an'ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. "O, gerçekten bir delidir" diyorlar.

 

52- Oysa o (Kur'an), alemlere bir zikr (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref)den başka bir şey değildir.

 

----------------------------------------------

 

Görüldüğü gibi, Allah, kendisini kastetmemekte, boş yere, Allah'ın ayetlerini yalanlayan ve bunun için yemin edip duranları kastetmiştir... Tabi "yemin etmek" illaki "Andolsun" demekle de olmaz...

 

Ayet Nerede inmiştir peki... Ayet Mekke'de Fatiha suresinden sonra inmiştir... Şimdi, bundan önce, Arapların Hz. Muhammed'e "Muhammed'ül Emin" yani "Güvenilir Muhammed" dediklerini biliyoruz. Hz. Muhammed, İslam çağrısına bulunduktan sonra, kendisi Mekkelilerce yalanlanmaya ve aşağılanmaya başlanmış ve "Deli" yaftası yapıştırılmaya çalışılmıştır. Allah öncelikle Hz. Muhammed'i teselli için ve Hz. Yunus peygamber hatırlatılıp, tebliği bırakmaması için indirilmiştir. Yemin olayına gelince; burada kastedilen, Hz. Muhammed'i yalanlamak için yemin eden kimselerdir. Öyle ki, ardılı gelen ayetlerde de bu açıkça görülür... Zira Allah kendisi için kullanıyor olsa idi bu ayeti; diğer ayetlerdeki kötü fiillere sahip kimsenin de kendisi olması gerekirdi, öyle değil mi? Ayetin uzun uzun açıklamasına gerek yok.

 

Şimdi burada şunu söylemek te istiyorum. Biliyorum ki;

 

11- Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan),

 

Ayetine takılan olacak. Ve bize, Hz. Muhammed'in eşleri ile olan bir alaksında, Hz. Muhammed'in eşini "Sana bunları kim haber verdi" olayının örnek vericek ve dicek ki "Allah kendisi de söz getirip götürüyor". diyecek... Öncelikle Allah vahiy verir, yani bildirir. Kaldı ki, Allah insanların fiilleriyle takdir edilemez. Çünkü o bizim gibi değildir. İslam çerçevesince, Allah'ın, İnsan fiillerinden uzak olduğunu, bu fiillere sahip olmadığınjı bilirsiniz. O yüzden Allah, burada belirtilen İnsani Fiillere sahip değildir. Keza, Kur'an-ın bir çok yerinde, Hz. Muhammed'e Müşriklerin işlerinin haber verildiği, bildirildiği açık açık geçmektedir... Bu da sizin yorumlayacağınız gibi "İspiyonculuk, yada Dedikoduculuk" değildir... Sonuçta o herşeyi bilen ve herşeyi Peygamberine bildirendir ki Peygamber yalnız kalmasın... Kaldı ki, Allah'ın herşeye gücü yeter... O'nu insanların fiileriyle yargılayamayacağınız gibi, O'na hesapta soramazsınız... Şöyle düşünün, Askerde, Komutanınıza, verdiği emirden dolayı hesap soramazsınız mesela... Belki çok hafif bir örnek ama, en azından İnsan ile Allah arasındaki düzeni biraz olsun algılamaya yeter diyedüşünüyorum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Pantheaa,

 

Yanlışlık yukarda yapılan anlık bir hatadan geliyor.

Sanırım haksöz'ün istemeyerek yaptığı bir yanlışlık. Araştırdım.

Surenin ismi "Kamer" değil "Kalem" olacak.

 

Selamlar.

 

Haksöz'ün "Sık sık" yaptığı hatalardan sadece tek bir örnek desek biz buna? Bence daha uygun olur...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haksöz'ün "Sık sık" yaptığı hatalardan sadece tek bir örnek desek biz buna? Bence daha uygun olur...

Düzeltme; Kalem 10

 

Anlayan anladı dostum.

 

Arkadaşımız Haksöz'ün düzeltme yazısı var.

Kısa olduğu için bende henüz gördüm.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sevgili dipnot

 

bir yandan bunu söyleyip diger yandan samimiyetsizlikle suçlamak çelişkili değilmi? ne yapmak istiyorsunuz yada ne söylemek istiyorsunuz??

bir yerde diyorsunuzki (önce insan) bunu söyleyip insanları inançlı inançsız diye ayırmak ne demek oluyor.

insan bir bütündür inançlarıyla yada inançsızlığıyla ikiside düşünce ürünüdür bu demek oluyorki sizin düşünceye saygınız yok.

 

böyle bakarsak bir birimizi düşüncesizlikle suçlamış olmazmıyız?

benim kanaatimce siz inançlı insanların inançlarına saygı duymuyorsunuz ve demokrasiden bahsediyorsunuz peki nerde kaldı demokrasi. özgür bir ülkede yaşamıyormuyuz insanları suturmaya çalışmak çağ dışı bir davranış değilmi.

 

sevgiler

 

Sevgili tan.

1-Burad hiç kimseyi samimiyetsizlikle suçlamadım ki bunu söyleyebilecek yetkiyi kendimde görmüyorum

2-Başından beri yazılarıma bakarsanız hiçbir zaman inançlı ve inançız şeklinde hiçbiryerde bir ayrım yapmadım sadece doğmaları, yobazları, takiyecileri ve gericileri eleştirdim. Kaldıki bugünkgü iktidarda bulunanlar, onun yandaşları, dine inananlar v inanmayanlar şeklinde tehlikeli bir süreç başlatıp Kemalist, demokrat, aydın insanlırı bu düşünce babında ezici bir olguymuş gibi topluma lanse etmeye çalışıyorlar.

3-Düşünceye saygım var ve düşünceye saygım olmasa idi burada tartışıyor, konuşuyor ve birtakım düşünsel değerleri paylaşoyor olamazdık. Kaldi ki tekrar yazılarıma bakarsanız düşünceye, araştırmaya, sorgulamaya inanmayan birçok düşünce karşında bizim dimdik durduğumuzu göreceksiniz..

4-Bu birbirimizin düşüncesini suçlamak değil bizzat düşüncenin gelgitlerini, ikilemlerini ve her iki arada gidip gelmelerini eleştirmişizdir. Düşünselde Netlik, düşünsel duruş ve bu duruşun kültürel birikimi ve bütünleşme bizim en önem verdiğimiz değerlerdir. Bu konu üzerinde bir yanlışlık ve ikilem gördüğümüzde bunu da eleştirel anlamda dile getirebilmek babında bu her kim olursa olsun belirtmek görevimizdir ve belkide bunu yapıyoruz..

5-Bakın kimse kimseyi susturamaz sevgili dostum. Herkes bildiklerini, inandıklarını ve düşüncelerini her ne pahasına olursa olsun belirtir. Buna kimse engel olamaz. Bırakın ben hiç olamam...

 

Son olarak düşüncem o durki sevgili Tan_vakti.

Olayın kişisel bir boyutu bana göre hiç yoktu ve olmadı.

"ki hakikaten hala şaşkınlığımı belirtmek istiyorum..."

Ben kendi ayakkabımın sıktığı yeri biliyorum ve tek bir hatam var ve zaman zaman sert düşünce belirtmemten kaynaklı bir sorun ki bunu sık sık yaşıyorum.

Sanıyorum sevgili sardunya'da beklide bundan rahatsız olmuş olabilir ve bir birtakım konularda benim adıma endişe taşımış ve bunun kendisine de yansıyacağı korkusundan bu şekilde bir anlam kargaşası içine girmiş olabilir. Bilemiyorum...

Son olarak ta;

Keşke herkes senin inancının zerresini taşısa..

Dost sevgilerimle..

şeklindeki düşüncem tamamıyle gelişmelerin doğru bulmadığım, büyütülmemesi gerektiğine olan inancım, yanılgısını zamanla anlar beklentim ve ona olan saygımdandır..

 

Çünkü birkere şunu çok iyi biliyorum..

Benim kişiler ile uğraşabilecek bir lüksüm yok.

Benim genel ile ilgili olarak bir uğraşım var ve hedef kitlem olabildiğine geniş.

Bunun en iyi örneğini de açtığım topiklere bakarsanız okuyucu kitlesini rahatlıkla görebilirsiniz...

Dolayısıyla sevgili Sardunya benim için saygın, düşünsel anlamda gerçekten çok şey verebilecek ve bu ülkede kadınların düşünsel kavgada neler yapabileceğine örnek bir dostumuzdur..

Biz bunu böyle tanıdık ve öyle kalmasınıdı yürekten istiyoruz.

Size ve kendisine saygılar sunuyorum...

Dost sevgilerimle...

Selamlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Kral,

 

"Ayrıca o mantığı kurmak sadece iki dakikamı aldı.."

 

Mantık kurmana, düşünmene bir şey demiyorumki.

Ayrıca, senin düşünme, mantık kurma yeteneğini takdir ediyorum.

Dikkatimi çekmiyor değil. Grafik çalışmaların, forumun akışındaki çabaların,

düşünme yeteneğin güzel.

Ah bir de çıkış noktan, maddeden kopuk, sadece"akılcı düşünce"olmasa tamamsın.

İşte bu senin gibi yetenekli bir insanı yanılgıya götürüyor.

 

"Yok"un ispatı o anlık olarak vurgulanmıştı sayın kral.

O anda su yoktu. Ses olsada olmasada.

Bir saniye içerisinde var olanın yok olması bilimsellik için çok önemli.

Sana eleştirim bu konuda idi. İzah tarzını, o andaki suyun yokluğunu var göstermen gibi algıladım.

Ki öyle gözüküyor.

 

Her şeyi sorgulayan ve bilimsel düşünen bir insan olabilsen toplum senden çok yararlanacak.

 

"Aklı evvel" vurgusu, aklını "nesnel gerçeklikten" önde tutan anlamındadır. Büyütme o kadar.

Bunun da, teist siteler tarafından öğüldüğünü arayıp bulabilirsin.

 

Selamlar.

 

Akıl= Zeka, Zihin, Düşünce (yada Fikir yürütme yeteneği)... bildiğiniz "Akıl" işte...

Evvel= Önce, Geçmiş, Geri/Geride Kalmış... bildiğiniz "Evvel" işte...

 

Akl-ı Evvel'in Türmçe tecümesi "Geri Zekalı" , "Geri Kafalı" , "Eski Kafa" ; yada daha kibar tabiri ile "Algılamadan Uzak" "Algılama Yeterliliği Olmayan" manasına tekabül etmektedir... Bence kullandığımız kelimelere dikkat edelim.

 

"Her şeyi sorgulayan ve bilimsel düşünen bir insan olabilsen toplum senden çok yararlanacak."

 

Yani Ateist olmak mı gerekiyor? Hani sadece Ateistler Bilimsel düşünce sergiliyebiliyor gibi bir imge yaratılıyor burada da, o yüzden sordum!!!

 

Ayrıca bakın, Bilimsel olarak gözlenemeyen şeylere inanmıyorsunuz ama, Matematik, Geometri, Felsefe, Mantık; gözleme dayalı olmayan bilimlerdir... Sadece akılcı düşüncelerle ispat edilen ve kanıtlanan bilimlerdir... O zaman bunlara da itibar etmeyelim... Arkadaşım, inançtan bahsediyoruz... Yani Bilimle kanıtlanamayacağı çok açık olan bir konudan... Diyoruz ki, bu bir Vicdan meselesidir... Vicdanın Bilimsel olarak Deneylerle ispatı yoktur. Bu yüzden İnancında bu yönde bir ispatı olamaz... Siz Bilinçsel deneyimleriniz sonucu; inanırsınız ya da inanmazsınız... Hayır, anlamadığım, bunları pek ala çok iyi bilen biri olarak (ya da ben öyle tahmin ediyorum) hala niçin "Bilimsel olarak kanıtlanamıyor, görülemiyor" diyorsunuz ki? Yoksa, elinizdeki, inanmamak için geçerli tek kanıtınız bu mu? Bakın, Bilim'e son derece inancım vardır. Siz kabul etmesenizde, İnancımın emirleri gereği bilimi rehber tutarım... Sizde rehber tutuyorsunuz öyle ki... O zaman, Vicdanın tartışmasının yapılamayacağını pek ala biliyorsunuzdur... Benim için doğru olan, size yanlış gelebilir, pek ala ortadadır... Beni tatmin eden bilgi, size yeterli yada yanlış gelebilir. Burada 2*2=4ten bahsetmiyoruz... Lütfen Alllah'ın yada daha doğru tanımı ile İnancın; Bilimsel olarak kanıtlanıp kanıtlanamayacağı tabirin kullanmayın, çünkü son derece içi boş bir tabirdir bence... Allah'ı, Allah'ın da bildirdiği gibi, Aklınızı kullanarak bulabilirsiniz. Buradan kasıt Mantıktır... Sizin mantığınız kavrıyorsa kabul edersiniz, kavramıyorsa kabul etmezsiniz. Budur...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.........

Görüldüğü gibi, Allah, kendisini kastetmemekte, boş yere, Allah'ın ayetlerini yalanlayan ve bunun için yemin edip duranları kastetmiştir... Tabi "yemin etmek" illaki "Andolsun" demekle de olmaz...

 

.......

 

Buradaki yemin etmenin, ayetleri yalanlamak için edilen yemin olduğunu da nereden çıkardınız sayın panthea ?

 

Ayetin başında açıkça "şunların" denilerek bir liste çıkarılmış. Burada da "yemin edip duran" denilerek çokca yemin edenler kastediliyor. Siz de biliyorsunuz ki, İslam inancına göre sık sık yemin etmek hoş karşılanmaz. Ancak buna rağmen Kur'an, İslam'ın tanrısının dağa,taşa-kurda,kuşa ettiği yeminlerle doludur.

 

Anlayacağınız, İslam'ın tanrısı bir taraftan sık sık yemin edenlere itaat edilmemesini salık verirken, kendisi bunun tersini yapmaktadır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Buradaki yemin etmenin, ayetleri yalanlamak için edilen yemin olduğunu da nereden çıkardınız sayın panthea ?

 

Ayetin başında açıkça "şunların" denilerek bir liste çıkarılmış. Burada da "yemin edip duran" denilerek çokca yemin edenler kastediliyor. Siz de biliyorsunuz ki, İslam inancına göre sık sık yemin etmek hoş karşılanmaz. Ancak buna rağmen Kur'an, İslam'ın tanrısının dağa,taşa-kurda,kuşa ettiği yeminlerle doludur.

 

Anlayacağınız, İslam'ın tanrısı bir taraftan sık sık yemin edenlere itaat edilmemesini salık verirken, kendisi bunun tersini yapmaktadır.

 

sayın yamyam bakın bu konuda forumun başlarında yazılan yazılar var ya siz okumadınız bunları sade muhalefet ile ortaya atılıyorsunuz yada okuyup anlamadınız...ki tekrar yazsak anlarmısınız bilmiyorum.

 

islamda yeminin tavsiye edilmediği hatta durup durup yemin edenleri kınayan ifadeler vardır...buraya kadar doğru sayın yamyam ama siz bilmiyormusunuzki insanlar bir birbirleriyle alış veriş vs. gibi karşılıklı ilişkilerde bulunurlar ve burda yeminle yapılacak yalan bir konuşma bir çok kişinin fikrinin değişmesine neden olabilecektir islam bunun önünü kesiyor.

 

gelelim Allah neden yemin ediyor hem insanlara etme diyor hem kendi ediyor; çok kısa ve net Allahın yalan söylemesi muhaldir...Allah ile birlikte alışverişte bulanacağı ,mahkemerde yargılanacağı vs... (haşa) başka ilahlar yoktur.

 

ki yemin ederken yarattıklarına verdiği kıymeti ifade ediyor veya dikkatleri bir yerlere çekmek adına vs...onca şey yazılmış şimdi burada senin için ayrıntıya girecek değilim.maksatlı ve yanlısınız...zira ben konuyu anlayamayacağınıza inanmıyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Akıl= Zeka, Zihin, Düşünce (yada Fikir yürütme yeteneği)... bildiğiniz "Akıl" işte...

Evvel= Önce, Geçmiş, Geri/Geride Kalmış... bildiğiniz "Evvel" işte...

 

Akl-ı Evvel'in Türmçe tecümesi "Geri Zekalı" , "Geri Kafalı" , "Eski Kafa" ; yada daha kibar tabiri ile "Algılamadan Uzak" "Algılama Yeterliliği Olmayan" manasına tekabül etmektedir... Bence kullandığımız kelimelere dikkat edelim.

 

"Her şeyi sorgulayan ve bilimsel düşünen bir insan olabilsen toplum senden çok yararlanacak."

 

Yani Ateist olmak mı gerekiyor? Hani sadece Ateistler Bilimsel düşünce sergiliyebiliyor gibi bir imge yaratılıyor burada da, o yüzden sordum!!!

 

Ayrıca bakın, Bilimsel olarak gözlenemeyen şeylere inanmıyorsunuz ama, Matematik, Geometri, Felsefe, Mantık; gözleme dayalı olmayan bilimlerdir... Sadece akılcı düşüncelerle ispat edilen ve kanıtlanan bilimlerdir... O zaman bunlara da itibar etmeyelim... Arkadaşım, inançtan bahsediyoruz... Yani Bilimle kanıtlanamayacağı çok açık olan bir konudan... Diyoruz ki, bu bir Vicdan meselesidir... Vicdanın Bilimsel olarak Deneylerle ispatı yoktur. Bu yüzden İnancında bu yönde bir ispatı olamaz... Siz Bilinçsel deneyimleriniz sonucu; inanırsınız ya da inanmazsınız... Hayır, anlamadığım, bunları pek ala çok iyi bilen biri olarak (ya da ben öyle tahmin ediyorum) hala niçin "Bilimsel olarak kanıtlanamıyor, görülemiyor" diyorsunuz ki? Yoksa, elinizdeki, inanmamak için geçerli tek kanıtınız bu mu? Bakın, Bilim'e son derece inancım vardır. Siz kabul etmesenizde, İnancımın emirleri gereği bilimi rehber tutarım... Sizde rehber tutuyorsunuz öyle ki... O zaman, Vicdanın tartışmasının yapılamayacağını pek ala biliyorsunuzdur... Benim için doğru olan, size yanlış gelebilir, pek ala ortadadır... Beni tatmin eden bilgi, size yeterli yada yanlış gelebilir. Burada 2*2=4ten bahsetmiyoruz... Lütfen Alllah'ın yada daha doğru tanımı ile İnancın; Bilimsel olarak kanıtlanıp kanıtlanamayacağı tabirin kullanmayın, çünkü son derece içi boş bir tabirdir bence... Allah'ı, Allah'ın da bildirdiği gibi, Aklınızı kullanarak bulabilirsiniz. Buradan kasıt Mantıktır... Sizin mantığınız kavrıyorsa kabul edersiniz, kavramıyorsa kabul etmezsiniz. Budur...

 

Sayın Pantheaa,

 

Yazılarıma cevap vermek sende bir "takıntı" oldu galiba.

Ziyanı yok ben mutlu oluyorum. Gayem, öğrenmek ve sorgulamak/sorgulanmaktır zaten.

Bu benim dünya görüşüm.

 

Ancak seninle birkaç yazışmamızda da, neyin bilimsel olup olmadığını bir kaç kez görüştük.

Senin de ikna olmuş gibi yazıların vardı. Devam ettirirsen eğer alıntılar yapabilirim.

 

Sana altıni çizdiğim yazılarım vardı. Anlaşılmadığı için tekrar altını çizerek vurgulayacağım.

 

"Nesnel gerçekliğe dayanan her disiplin/öğreti, bilimsellik taşımaktadır."

 

Dünya görüşlerimiz farklı olmasından dolayı beni bir kerede algılayamamanız çok doğal.

Bilimi ilgilendirmeyen konular (teoloji), bilimin ilgi alanına girmez demiştim bunu yanlış anlamışsın.

Bilimin ispat edemediği anlamında söylemedim. Söylemişsem yanlıştır.

 

Ayrıca Kral'a yazdığım "Aklı evvel" hakkındaki cevabımı da bana çarpıtıyormuşsun gibi geldi.

İnsanlar iddialarında kaynak vermeli. Ben araştırabilirsin dediğimde de araştırmadan yazmamıştım.

Hem de bir kaç kaynaktan.

Tekrar söylüyorum, Anlamı; Maddeci değil akılcı olanlar için o tabir.

 

Meşhur müfessir Fahreddin Razi, "KALEM" "akıldır" der... Bu konuda şu işareti Rasûlullah meşhurdur:

-"Haberiniz olsun ki, Allah ilk halk ettiğinde, kalemi halk etti; de ona;

“yaz” dedi...

”Ya Rab ne yazayım” , diye sordu...

“Kaderi yaz” dedi...

İşte o saatte kalem, olmuş ve ebeden olacak her şeyi yazdı..."

 

Burada bahsedilen "Kalem" tasavvufta tahkike ermişlere göre "İnsan-ı Kâmil"dir... Bu "İnsan-ı Kâmil"in aklına “Aklı Evvel”, ruhuna "Ruhu Muhammedi”, derler... "Hakikati Muhammedi" ismiyle işaret edilen dahi budur!.

Ahmed Hulûsi

 

Sayın Pantheaa, Teist yada Ateistler burada hep bir arkadaşız "kardeşçe, demokratikçe" tartışıyoruz.

Amacımız asla birisinin/birilerinin arkasında durup guruplaşmak olmamalı.

 

Selamlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tepki mi, Metod mu? T. Dursun'un yazıları bir metoda mı dayanıyor? Yoksa (Don Kişotça) bazı itilimlerden doğan tepkiler midir? İslami kaynakları değerlendirmede hiçbir metoda dayanmayışı, İslam'ın temelinden olmayan (İslam’ın temeli Kuran ve ona uygun rivayetlerdir) kitaplardan eleştirebileceği parçaları alışı; buna karşın işine gelmeyen bölümlere gözünü kapayışı onun tepkisel olduğunu gösteriyor. Buna birkaç örnek vermek istiyoruz;

 

1) Şeytan ayetleri masalını anlatırken; "Olayın kalan bölümü, sayılamayacak kadar çok hadis ve tefsir kitaplarında var" (Din Bu I: s101) diyor. Halbuki sayılamayacak kadar çok dediği 3-4 kitabı geçmiyor. T.Dursun ayrıca bu rivayetleri reddeden (Kadı Iyaz, Fahreddin Razi, Alusi, Kadı Beyzavi, Muhyiddin Arabi, İzmirli İsmail Hakkı, Muhammed Abduh, Muhammed b. İshak b. Huzeyme, Beyhaki, Şevkani, Kurtubi, Ayni vs.) birçok alimi yok saymıştır.

 

2) Ayetlerin geliş tarihine ilişkin kesin bir bilgi ileri sürülemez (s104) diyerek şeytan ayetleri masalını ispatlamaya çalışırken her nedense ayetlerin tarihine ilişkin kesin bilgi veren kaynakları unutuveiyor!

 

3) Arap dilindeki mecazi (benzetme, sembolik) kavramları, sanki anlamlarını bilmiyormuş gibi kasıtlı çevirmektedir. Mesela Allah'ın gözetlemesi demek olan "Allah'ın gözü" deyimini "insanın gözü gibi göz" diye tercüme etmiştir.

 

4) Eş kelimesini karı diye çevirerek okuyucunun zihninde olumsuz anlamlar uyandırıyor. Mekr kelimesini düzen yerine kasten tuzak olarak çevirerek yine aynı anlam saptırmasına başvuruyor.

 

5) Tefsirlerdeki bilgilerden işine geleni alarak farklı yorumları gözardı etmekte, hatalı bir tefsirde gördüğü hatayı, İslam’ın görüşüymüş gibi vermektedir. Mesela: Ayın yarılması konusunda (s217) İbnül Cevzi'nin tefsirini kendi yorumuna ters düştüğü için reddetmektedir. s230'da ise İbnül Cevzi'yi güvenilir bir müfessir olarak kabul etmektedir.

 

Biz T. Dursun un bu "bilimsel!" yöntemli uygulamalarını objektif düşünme ve değerlendirme hassasiyetine zıt buluyor ve reddediyoruz.

 

6) Bazı konularda tefsirleri kanıt olarak bir hünermiş gibi sıralarken nedense Arapların kızlarını öldürmesi konusunda "güvenilir" dediği tüm tefsirleri bir çırpıda arkasına atıyor, reddediyor ve şöyle diyor: “Tefsirler Ferezdak'ın iki dizesi üzerinde durur. Ne var ki tefsirlerde bu iki dize hep aynı sözcüklerden oluşmuyor. İki dize de değişik biçimde yer alıyor, dizelerin değişik olması göz önünde tutulursa sonradan uydurulduğu bile düşünülebilir (s204)”

 

Aynı akıl yürütmeyi şeytan ayetleri konusunda nedense yapmıyor. Halbuki şeytan ayetleri denen uydurma dizeler 20 değişik şekilde aktarılmıştır. Şeytan ayetleri bu yüzden uydurmadır deseydi T.Dursun'un samimiyetine inanabilirdik. Şu durumda ise tepkiselciliğine ve sübjektifliğine şahit oluyoruz.

 

7) Nefislerinizi öldürün ayetini mecburi anlayış istikameti gibi kendinizi (birbirinizi) öldürün diye anlamak gerektiğini söylerken nefsi, insanın eğilimleri olarak anlayanları bilgisizlikle ve Arapçayı bilmemekle suçluyor (s222). Halbuki aynı kitabın 254. sayfasında Şerif Cürcani'nin Tarifat'ından aldığı tanımda nefsin doğal eğilim anlamına geldiğini söylüyor. Göstermek bizden, takdir sizden, çarpıtma T.Dursun'dan...

 

8) Aslında kendisinin de güvenilirliğinden şüphe ettiği bazı hadisleri delil olarak öne sürüyor. Halbuki kendisi bunların uydurma olduğunu kabul ediyor. İşte itirafı: "Gerçekten de hadis kitaplarının en güçlü sayılanları bile uydurma hadislerle doldurulmuştur" (2.Kitap, s158)

 

Bazı yerlerde sorduğu sorular ise saçmalığın doruğunu zorlar nitelikte; işte ilginç soruları: "Neden son peygamber bir Arabi. Muhammedi seçmiş hem neden son Peygamber?" Bu soruda neye itiraz ettiği anlaşılmıyor. Son peygamber kavramına mı? Onun Arap (ki başka bir milletten olsa idi yine aynı şekilde soracaktı) oluşuna mı? Adının Muhammed oluşuna mı? (Aslında son Peygamber bir Türk de olabilirdi, hatta adı T.Dursun da olabilirdi!) Ama Allah kime katından bir rahmet (Peygamberlik) indireceğini bilir. (bkz. İbrahim, 11)

 

Allah teala, Hz. Muhammed'e vahiy gelmesi karşısında o dönemdeki insanların itirazlarını aynen şöyle aktarıyor: "Onlara bir ayet gelince Allah'ın elçilerine verilenin aynısı bize de verilmedikçe katiyyen inanmayız dediler. Allah elçiliğini kime vereceğini daha iyi bilir." (Enam:124)

 

Görülüyor ki 1400 yıl evvelinin inkarcılarıyla T.Dursun’un mantığı ve itirazı arasında pek fark yok.

"Onlar kendilerinden bir uyarıcı gelmesine hayret ettiler ve o kafirler dediler ki; bu yalancı bir sihirbazdır." (Sad: 4)

 

Neden son peygamber sorusuna ise şu kısa cevabı vermekle yetineceğiz. Kuran'dan sonra gerek olmadığından (İlahi öğreti korunduğundan dolayı) yeni bir peygamberin gönderilmesine ihtiyaç kalmamıştır. Dolayısıyla Hz. Muhammed doğal olarak son peygamber olarak kalmıştır.

 

Görülüyor ki, T.Dursun'un kitapları bir metoddan yoksundur. Sadece İslam'a duyduğu tepkiden doğan kimi yerde duygusal, kimi yerde muhakemesiz yargılardır. T.Dursun iyi niyetli olsaydı ve din kavramına şu iki açıdan bakabilseydi böyle bir bataklığa sürüklenmezdi:

 

A - Din tarih boyunca özbirliğe sahiptir. Bununla beraber dinin pratikleri geldiği toplumun düşünsel, kültürel ve sosyal yapısına göre farklılık gösterir. Bu farklılık (ve değişim) kainattaki diyalektiğin gereğidir.

 

Gönderilen her dinde inanç esasları (Allah'ın varlığı ve birliği, iyilik ve kötülüğün karşılıksız kalmayacağı vs) birdir. İbadet ve insanlar arasındaki ilişkiler ve bunlarla ilgili hükümler ise toplumdan topluma değişirler.

 

B - Din tarih boyunca karşı din (karşı devrim) taraftarlarınca ya yok edilmeye çalışılmış ya da çarpıtılmıştır. Bu çarpıtmanın dinamiğini üç grup oluşturmaktadır:

 

a) Kuran'da Firavun ile özdeşleştirilen iktidar sahipleri,

 

B) Karun ile örneklendirilen sermaye sahipleri (burjuvazi),

 

c) Bel'am ile tarihsel örneği verilen sahte, özünden uzak, şekilci oportünist, revizyonist din adamları.

 

Bu dinamiklerin tarihte çok örnekleri vardır. İşte birkaçı:

 

-Sabiilikteki ruhanilik (aşkınlık), Mezopotamya astrolojisi tarafından materyalize edildi.

 

-Hz.İbrahim'in Tevhid dini, Arapların tabiatperestlik ve putperestliği ile örtüldü.

 

-Musevilik dini, Yahudi ırkçılığı ile evrenselliğini yitirdi.

 

-Hıristiyanlık, Aziz Pavlos tarafından Roma'nın hukuki ve sosyal yapısı ile neo-platonizme adapte edildi.

 

-İslamiyet (uygulama ve uydurma rivayetler ile) Emeviler'in kabileci (milliyetçi), müşrik ruhlu materyalist saltanatları tarafından çarpıtılmaya çalışıldı.

 

-T.Dursun'un kullandığı tarih ve tefsirlerdeki rivayetlerin ve israiliyatın çoğu Emevilerin döneminde uyduruldu ve yazıldı. İslam savaş ve ceza hukukunu (uygulamada ve uydurma rivayetlerle) zulüm kanunlarına dönüştürmeye çalıştılar. Bu noktada akıl ve vicdan sahibi her insan İslam'ı bulanık olmayan kaynaktan (Kuran'dan ve ona uygun rivayetlerden) alarak ilahi tekamül yolunda ilerlemeli, uydurma ve çarpıtmalara karşı uyanık olmalıdır. Allah doğru olanların yardımcısıdır. (29:69)alıntı

 

bu konuda yapılan tenkitlerin mantığını ortaya koyması bakımından güzel tespitler

 

selametle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arap Dilinin Temel Özellikleri

 

Kuran, insanları başka insanlara kul olmaktan kurtarmak için "insanların Maliki {sahip ve başkanı} Allah'tır" {Nas, 2} diyor. Onlara manen şöyle bir mesaj veriyor; "nasıl her yerin, her memleketin bir yöneticisi varsa, dünyanın da, kainatın da öyle bir yöneticisi vardır. Evrensel yasalar diye ifade edilen İlahi hukuka tecavüz yapıldığı zaman, O bu tecavüzü cezalandırır. Yani yaratılmışların, haksızlığa uğramışların intikamını alır. Allah, bütün yüce değerlere sahip, maddi olmayan bir varlıktır. Kainattaki bütün yüce değerler O'ndan kaynaklanmaktadır"

 

Bu mecaz ve benzetmeler yanında; Arapça'da bir şeyin önemini, büyük bir değere sahip olduğunu bildirmek için onunla "yemin edilir". Bir şeyin adiliğini, *********liğini bildirmek için de "o şeye beddua edilir" {Bir nesnenin önemini belirtmek veya bir konunun doğruluğunu göstermek için yemin edilebilir; kanım üzerine, ekmek üzerine gibi!.. Yine birinin kötülüğünü belirtmek üzere "körolasıca" deriz!..}

 

Evet, Kuran insanoğlunun üstün, mükerrem bir yaratık olduğunu vurgulamakla beraber {17/70}, hiçbir değere inanmayan, hayvanlar gibi yaşamak isteyen, insanlığı alçaltan insanların da aşağı olduklarını bildirmek ve onların bu özelliklerini vurgulamak için Allah Kuran'da "onlara beddua ediyor" Beddua ifadelerinin esas amacı budur. Yoksa Allah isterse, hepsini bir emir ile yok edebilirdi.

 

Kuran'ın yaptığı yüzlerce yeminlerden örnek olarak birkaç tanesinin yorumunu sunuyoruz; {29. Mektuptan}

 

"Yüce Allah, Kuran'da çok şeylere yemin etmiştir. Kuran yeminlerinde birçok incelik ve sırlar vardır. Mesela "Güneşe ve aydınlığa and olsun" mealindeki yemin, evreni mükemmel bir saray, bir şehir niteliğinde bize gösterir. Yani evrende mükemmel bir düzen ve ahengin hakim olduğunu bildirir. "Hikmetli {ilim ve ahenk dolu} Kuran'a and olsun" yemini, Kuran'ın mucizeliğini, yüceliğini, onunla yemin edilecek bir saygınlıkta olduğunu hatırlatır. "Yıldıza ve düştüğü zamana and olsun", "Yıldız mevkilerine and olsun, eğer bilseydiniz bunun büyük bir yemin olduğunu, anlardınız" yemini, yıldızların muazzam büyüklüklerini ve son derece ahenkli bir düzen içinde yerleştirilmelerini ve gezegenlerin, hayret verici bir tarzda döndürülmelerindeki yararlılığı hatırlatıyor.

 

"Zerrelere {atomlara} and olsun", "Salıverilen havaya and olsun" yeminleri ise, hava moleküllerinin dalgalanmaları ve dolaştırılması ile içindeki yararları hatırlatıyor. Manen diyor ki; tesadüfi, rastgele sanılan unsurların ve elementlerin ince faydaları, görevleri vardır... Hem mesela; "İncire ve zeytine and olsun" mealindeki ayetin bir inceliği şudur; Yüce Yaratan incir ve zeytine yemin ederek kudretinin büyüklüğünü, rahmetinin mükemmelliğini, insanlara verdiği büyük nimetleri hatırlatıyor. Ümitsizliğe, hayatın saçmalığı düşüncesine kapılan insanın yüzünü olumluya çevirip ibadet, düşünme ve iman ile olgunlaşabileceğini bildiriyor. Nimetler içinde özellikle incir ve zeytinin anılmasının sebebi; o iki meyvenin çok nitelikli ve faydalı olması, yaradılışlarında harikalık bulunmasıdır. Çünkü zeytin çok yönlü bir kullanım niteliğine sahiptir. İncirin anılması ise zerre gibi bir çekirdeğinde incir ağacının her birimini {kökünü, gövdesini, dalını, meyvesini} şifre olarak taşımasındaki olağanüstülüğü anlatmak içindir. Yenilmesinde, vücuda yararlılığında, muhafaza edilmesindeki nitelik ve faydaları hatırlatmak için Kuran onunla yemin ediyor. Böylece insanı ilahi sevgiye yöneltip onu iman ve ibadetle yüceltmek, yüce değerlere ulaştırmak istiyor" alıntı...

 

aslında bu yazılanların belki daha detaylıcasını sizde biliyorsununz ama anlamak işinize gelmiyor...

 

selametle

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tepki mi, Metod mu? T. Dursun'un yazıları bir metoda mı dayanıyor? Yoksa (Don Kişotça) bazı itilimlerden doğan tepkiler midir? İslami kaynakları değerlendirmede hiçbir metoda dayanmayışı, İslam'ın temelinden olmayan (İslam’ın temeli Kuran ve ona uygun rivayetlerdir) kitaplardan eleştirebileceği parçaları alışı; buna karşın işine gelmeyen bölümlere gözünü kapayışı onun tepkisel olduğunu gösteriyor. Buna birkaç örnek vermek istiyoruz;

 

.........................

 

selametle...

 

 

İnternetteki tüm islami siteleri buraya taşımaktan ne zaman vazgeçilecek.

Yukarda aktardığın yazıya;

 

-http://www.islamustundur.com/cevaplar4.html-

 

Bu şekilde bir link vererekte yönlendirmek mümkündü...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

İnternetteki tüm islami siteleri buraya taşımaktan ne zaman vazgeçilecek.

Yukarda aktardığın yazıya;

 

-http://www.islamustundur.com/cevaplar4.html-

 

Bu şekilde bir link vererekte yönlendirmek mümkündü...

 

sevgili bilimseci bazıları ne zamanki t. dursunu buraya taşıyıp durmaktan vaz geçerse bende o zaman vazgeçerim :D

 

aslında şöyle; konuyu alıntı olarak belirtiyorum zaten yeni bir şey bulmuş edasıyla bana yapacağımı öğretmeye kalkma istersen.ama link verildiğinde ziyaret edilmeme olasılığına karşılık buraya bazı şekiller verip yapıştırabiliyorum.

 

ama alıntılarımın unuttuğum olmuşsa bilmiyorum tamamında bu alıntıdır demişimdir.

 

selametle

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Merhaba,

Son derece uzun ve güzel bir tartışma olmuş. Yazıları başından sonuna kadar tümüyle okuyamadım. Hızlı bir tarama ile Kuran hakkında yapılmış eleştirileri çıkartmaya çalıştım. Bunları cevaplamak istiyorum. Vakit buldukça bunların cevabını yazmaya çalışacağım. Bu konuyla ilgili bir sitem var orada da bunların cevaplarını düzenledikçe yayınlayacağım. (http://www.kurandaceliskiyoktur.com )

 

Şimdi bu iddialardan birisiyle başlayalım.

 

ALLAH’IN VELİSİ VAR MI YOK MU?

 

İki farklı ayet arasında çelişki olduğu iddiasında haksöz bulunmuş. Şimdi bu iki ayeti bir daha dikkatli bir şekilde okuyalım.

 

İsra 111 Ve de ki: "Övgü, ALLAH'adır. O çocuk edinmemiştir, yönetimde ortağı ve zayıflıktan ötürü de bir yardımcısı yoktur." O'nu alabildiğine Yücelt.

 

 

Nisa:125 ALLAH'a teslim olarak iyilik yapan ve İbrahim'in tektanrıcı dinine uyandan daha güzel bir dine kim sahip olabilir? ALLAH İbrahim’i arkadaş edindi.

 

Şimdi aslında normal bir muhakeme ile bu iki ayet okunduğunda bir çelişkinin olmadığı anlaşılması gerekir diye düşünüyorum.

 

Veli kelimesinin sözlük anlamı şöyle: Dost, Yakın , Akraba, bakıcı, sahip, ( Kuran Lügatı, Timaş Yayınları, Syf.561)

 

Birlikte ayetler üzerinde düşünelim.

İsra suresindeki ayette Allah’ın zayıflıktan ötürü bir yardımcısı ( Veli) olmadığı söyleniyor.

 

Allah bir zafiyete düşmez. Böyle düşüp ona bir yardımcı da olamaz. Ayette söylenen sadece budur. Fakat Allah’ın zafiyete düşerek, bu zafiyetinde bir yardımcısının olmaması, onun her zaman bir dostu olmadığı anlamına gelmez. Eğer ayette zayıflıktan dolayı diye bir ön şart olmasa ve genel olarak hiçbir dostu yoktur dense. Bu durumda Nisa suresindeki ayette ile bir çelişki oluşturabilirdi. Fakat böyle bir durum söz konusu değildir.

Buna çok yakın size İngilizce bir örnek vermek istiyorum. İngilizce’de veli kelimesine yakın “partner” diye bir kelime var. Bu ortak, eş, arkadaş gibi anlamları var.

Mesela birisi dese ki “Benim işte bir partnerım ( ortağım) yoktur.” Yine aynı kişi dese ki: “ Ayşe benim partner’ım ( eşim) dir. Bu iki cümle arasında bir çelişki var mıdır? Başka birisi iddia etse ilk cümlede partnerım yok diyor ama ikinci cümle de Sevda partnerım diyor dese, bu eleştiri mantıklı olur mu? Çünkü ilk cümlede bir ön şart vardır ve kullandığı anlam farklıdır. İşinden söz eder ve bunda bir ortağı olmadığını söyler.

Bu örnekte olduğu gibi yukarıdaki ayetteki durumu da cümle bütünlüğü içinde okumak gerekir. İlk cümlenin bir şartı vardır ve bu durumda olduğunda Allah’ın böyle bir ortağı yoktur. Nisa suresindeki ayette ise durum farklıdır. Allah İbrahim ‘i dost edinmiştir. Ama bu dostluk Allah zafiyete düştüğünde ona yardımcısı olma şeklinde değildir.

Bu açıdan okuduğunu doğru anlamak ve bunun üstüne yorum yapmak önemli diye düşünüyorum. Tam anlamadan hata bulmak kaygısıyla yapılmış yorumların yanlış olduğu da ortada.

 

Diğer iddiaları da not almaya çalıştım. Diğerlerine de cevap yazmaya vakit buldukça devam edeceğim. Eğer uzun uzun yazılar asmaz ve karşılıklı birbirimizi dinleyerek yazılarımızı asarsak tahmin ediyorum verimli bir tartışma olur. Hem bu yazıları yazanlar hem de okuyanlar faydalanmış olurlar. Herkese sevgiler.

 

 

Ella

www.kuradaceliskiyoktur.com

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Pantheaa,

 

Yazılarıma cevap vermek sende bir "takıntı" oldu galiba.

Ziyanı yok ben mutlu oluyorum. Gayem, öğrenmek ve sorgulamak/sorgulanmaktır zaten.

Bu benim dünya görüşüm.

 

Ancak seninle birkaç yazışmamızda da, neyin bilimsel olup olmadığını bir kaç kez görüştük.

Senin de ikna olmuş gibi yazıların vardı. Devam ettirirsen eğer alıntılar yapabilirim.

 

Sana altıni çizdiğim yazılarım vardı. Anlaşılmadığı için tekrar altını çizerek vurgulayacağım.

 

"Nesnel gerçekliğe dayanan her disiplin/öğreti, bilimsellik taşımaktadır."

 

Dünya görüşlerimiz farklı olmasından dolayı beni bir kerede algılayamamanız çok doğal.

Bilimi ilgilendirmeyen konular (teoloji), bilimin ilgi alanına girmez demiştim bunu yanlış anlamışsın.

Bilimin ispat edemediği anlamında söylemedim. Söylemişsem yanlıştır.

 

Ayrıca Kral'a yazdığım "Aklı evvel" hakkındaki cevabımı da bana çarpıtıyormuşsun gibi geldi.

İnsanlar iddialarında kaynak vermeli. Ben araştırabilirsin dediğimde de araştırmadan yazmamıştım.

Hem de bir kaç kaynaktan.

Tekrar söylüyorum, Anlamı; Maddeci değil akılcı olanlar için o tabir.

Sayın Pantheaa, Teist yada Ateistler burada hep bir arkadaşız "kardeşçe, demokratikçe" tartışıyoruz.

Amacımız asla birisinin/birilerinin arkasında durup guruplaşmak olmamalı.

 

Selamlar...

 

"Teist yada Ateistler burada hep bir arkadaşız "kardeşçe, demokratikçe" tartışıyoruz.

Amacımız asla birisinin/birilerinin arkasında durup guruplaşmak olmamalı."

 

Bak bunu altına imzamı atarım işte... Çok güzel...

 

Size çarpıtmıyorum o "Akl-ı Evvel" kelimesini... kim dediyse, hata etmiş o cümleyi kurmakla... sadece açılımını yaptım... size itham ettiğim manası varsa ve siz söylememişseniz, kusura bakmayın...

 

Bilim ve Teoloji konusunda ise, Dinin bir vicdan meselesi olduğunu, Allah, Şeytan, Cennet, Cehennem gibi kavramların manevi unsurlar olduğunu ve Bilimle kanıtlanamayacağını, sadece kişinin Vicdani meseleleri olduklarını ve bu surette Bilimle alakalı olamayacağı gibi, eleştirilemeyeceğini düşünüyorsanız eğer, aramızda hiç bir sorun yok arkadaşım...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Allah bir zafiyete düşmez. Böyle düşüp ona bir yardımcı da olamaz. Ayette söylenen sadece budur. Fakat Allah’ın zafiyete düşerek, bu zafiyetinde bir yardımcısının olmaması, onun her zaman bir dostu olmadığı anlamına gelmez. Eğer ayette zayıflıktan dolayı diye bir ön şart olmasa ve genel olarak hiçbir dostu yoktur dense. Bu durumda Nisa suresindeki ayette ile bir çelişki oluşturabilirdi. Fakat böyle bir durum söz konusu değildir.

 

insanların niçin dostu olur ilkönce onun cevabını verin? Çünkü sosyal bir varlıktır.Her zaman yardıma muhtaçtır.Bundan dolayıda dostlar edinir.

 

onun her zaman bir dostu olmadığı anlamına gelmez.

 

 

 

Bunu nerden çıkardınız?Allahın özel zamanlarıda mı oluyormuş ?.Eğer allah samedse bitti nokta.Ne genelde nede özelde dost edinmek samed sıfatını yerle bir eder.

 

Allah kendi diyor Onun acziyetten ötürü dostu yoktur diye Dost edindiği zaman acziyete düşmüş demektir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

insanların niçin dostu olur ilkönce onun cevabını verin? Çünkü sosyal bir varlıktır.Her zaman yardıma muhtaçtır.Bundan dolayıda dostlar edinir.

Bunu nerden çıkardınız?Allahın özel zamanlarıda mı oluyormuş ?.Eğer allah samedse bitti nokta.Ne genelde nede özelde dost edinmek samed sıfatını yerle bir eder.

 

Allah kendi diyor Onun acziyetten ötürü dostu yoktur diye Dost edindiği zaman acziyete düşmüş demektir.

 

Ya kardeşim, rica ederim böyle mantık dışı tesbitlerinize bi son verin yaa... güya aklınızca çok büyük bi tesbitte mi bulundunuz... İnsanların Niçin Dostu Olur demişsiniz, Burada Allah'tan bahsediyoruz, İnsan'dan değil... Dediğiniz gibi Allah Sameddir, Uludur, yani ulaşılmazdır... İnsanlar Allah'a dost olurlar ve Allah'a dost olanlara müreffeh bir hayat sunulmuştur öte dünyada... İnsanların Allah'ı Dost edinmesi, Allah'ın ululuğunu etkilemez, azaltmaz... Kaldı ki, Şu da var o zaman, Hz. Muhammed'den "Allah'ın sevgilisi olarak bahsedilir, size kalsa, bu (Haşa) Allah dişidir demek olacak bu, demek ki sevgilisi var, o zaman demek ki Kadın... Yada Evliyalar "Allah"a aşık olduklarını söylerler, ki öyledir, Peygamberler de, Evliyalar da Allah'a aşıktırlar... yine sizce bu "Allah" (Haşa) dişidiri kadındır manasına mı gelmekte... Aşın kardeşim bu saçma mantığı... Ne bu ifadeler Allah'ın dişi olduğunu gösterir, ne de Allah'ın Samed olmadığını ve kimsenin ona Dost olamayacağını. Buradaki Dostluktan kastımız, Allah'ın yanlızlığını telafi edecek bir arkadaş değildir... Bunu özellikle bilmeniz gerekirdi...

 

Size bi fıkra anlatiim, yürüttüğünüz mantığa binaen:

 

Temel bi gün, bi psikolog'a Düz Mantık nedir demiş, Psikolog örnekle açıklamış:

-Sizin evde akvaryum var mı?

-Var.

-E o zaman içinde balıkta vardır!

-Var.

-E o zaman o balıklara bakanda vardır!

-Evet var.

-E peki, balıklara bakan kimse bir kadın mı?

-Evet.

-O zaman, o kadın senin eşin mi?

-Evet.

-E o zaman sen Evlisin!

-Evet.

-E o zaman sen Eşcinsel değilsin!

-Eveeeeet...

 

Temel, sonra Dursunla karşılaşmış ve demiş ki;

-Sen Düz Mantık nedir biliyo musun?

-Bilmem nedir?

-Öğreteyim, sizin evde Akvaryum var mı?

-Yook...

-O zaman sen Eşcinselsin...

 

Umarım, yönteminiz ve mantığınız konusunda açık olabilmişimdir...

--------------------

Bakın, bide şöyle ifade edeyim isterseniz... demişsiniz ki:

 

Allah kendi diyor Onun acziyetten ötürü dostu yoktur diye Dost edindiği zaman acziyete düşmüş demektir.

 

Açık açık ortada, Allah'ın dostu vardır, ancak bu dostlar, Allah'ın acziyetinden ötürü dostları değildirler, Allah'a aşk duydukları için Allah'ın dostlarıdırlar, Allah bu aşkları için, onları dost olarak seçmiştir. Biraz Türkçe öğrenmeniz gerekli arkadaşım, zira kurduğunuz çok basit bir tümceyi bile anlamlandıramıyorsunuz... Yürüttüğünüz mantık, Temel'in yürüttüğü mantıktan farklı değildir.

 

Daha başka, üçüncü bir örnek daha vereyim diyorum ama, "ilk örnek yetmez, ikincisinde de anlamazsınız o yüzden üçüncüsünü koydum" anlamına çekersiniz (zira mantığınız buna uygundur, o yüzden...) diye vermiyorum mantığınızın işleyişine dair bir örnek. Zira bu manaya gelebilecek bir örnekler bütünlemesini, hakaret olur sanıyorum ve bunu, ne sizin hakettiğinizi; ne de bana, söylememin yakışacağını düşünüyorum...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

(yok sen yazmamışsın biraz daha ağır bitiyor o fıkra aslında) :D

 

kardeşim inanki bir gıdımcık vicdan ve basiret olsa ne yaptıklarını görecekler ama yok...yok ...yok

 

Valla Arkadaşım, hakaret'e girer diye, bu kadar yazdım fıkrayı ve hakaret etmek istemem... ama neyse, mantığını verme açısından doğru bi tesbit oldu sanırım bu fıkra...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Emredersiniz efendim.

 

Bakın işte, yine art niyet, yine yanlış anlama... Emretmiyorum arkadaşım Rica Ediyorum... Emir kipi değildir bu kelime... Boşuna demedik git Türkçe öğren diye, bak bunu emir olarak algılayabilirsin... Çünkü, eğer öğrenmezsen, daha beter yanlış anlamalarda bulunacağın bellidir...

 

Ben sana bidaha vereyim yazımı da, gör emir mi etmişim, rica mı etmişim, insan gibi...

 

Ya kardeşim, rica ederim böyle mantık dışı tesbitlerinize bi son verin yaa..
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Kral,

 

"Ayrıca o mantığı kurmak sadece iki dakikamı aldı.."

 

Mantık kurmana, düşünmene bir şey demiyorumki.

Ayrıca, senin düşünme, mantık kurma yeteneğini takdir ediyorum.

Dikkatimi çekmiyor değil. Grafik çalışmaların, forumun akışındaki çabaların,

düşünme yeteneğin güzel.

Ah bir de çıkış noktan, maddeden kopuk, sadece"akılcı düşünce"olmasa tamamsın.

İşte bu senin gibi yetenekli bir insanı yanılgıya götürüyor.

 

"Yok"un ispatı o anlık olarak vurgulanmıştı sayın kral.

O anda su yoktu. Ses olsada olmasada.

Bir saniye içerisinde var olanın yok olması bilimsellik için çok önemli.

Sana eleştirim bu konuda idi. İzah tarzını, o andaki suyun yokluğunu var göstermen gibi algıladım.

Ki öyle gözüküyor.

 

Her şeyi sorgulayan ve bilimsel düşünen bir insan olabilsen toplum senden çok yararlanacak.

 

"Aklı evvel" vurgusu, aklını "nesnel gerçeklikten" önde tutan anlamındadır. Büyütme o kadar.

Bunun da, teist siteler tarafından öğüldüğünü arayıp bulabilirsin.

 

Selamlar.

 

Sevgili bilimselci..

Aklı evvel'in ne manaya geldiğini, sevgili pnatheaa açıklamış o yüzden üzerinde durmak istemiyorum..

Belki hakaret değil, kendi tarif ettiğin anlamda o tamlamayı kullanmış olabilirsin..

Orada suyun varlığı yada yokluğu hakkında birşey belirtmedim..

Sadece tıss sesinin sadece suyun yok anlamına gelmediğini, suyun gelmek üzere olduğununda bir belirtisi olduğunu açıklamaya çalıştım..

Bunuda geçelim..

"Her şeyi sorgulayan ve bilimsel düşünen bir insan olabilsen" demişsin..

Müslümanlar herşeyi sorgulamaz diye bir mantık yok..

İnanın bir çok şeyi sorguluyorum..

Haa..! ben sorguluyorum, inceliyorum, araştırıyorum maddenin bilmin islamla tezat kalan bir yönünü bulamıyorum..

Bu benim vardığım sonuçtur, siz ise farklı sonuçlara varıyorsunuz..

İkimizin farklı sonuçlara ulaşmamız, ikimizden birimizin sorgulamadığı anlamına gelemez, ikimizde sorgulamışızdır, benim aklım benim vardığım sonucu, senin aklında senin vardığın sonucu bulmuştur..

Bilimsel düşünme konusuna gelince..

Aslında böyle şeyleri alenen söylemek istemiyorum ancak, benim amatörde olsa bilimle ne kadar içiçe olduğumu siz bilemezsiniz..

Burada bir çok şeylerimizi paylaşıyoruz ama bir çok şetylerimizide paylaşmıyoruz..

Mesela araçlarda kriko sitemi, yine araçlarda virajlarda savrulmayı önleyecek otomatik sistem ve en önemlisi manyetizma sayesinde enerjisiz hareket edebilen araçlar ve aletler yapma çalışmalarım var..

Bunlar kendime göre önemsediğim çalışmalardır..

Şimdi belki şöyle diceksiniz, bu saydıkların bilimsel düşünceyle ilgili değil diceksiniz..

Bende şunu söylüyorum...

Bilimsel düşünce genel ve soyut bir kavramdır..

Emin olunki bilimsel düşünceyi gerektirecek her konuda bilimsel düşünürüm..

Şunu unutmayınki bilim deneysellikten ibaret değildir..

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

Size bi fıkra anlatiim, yürüttüğünüz mantığa binaen:

 

Temel bi gün, bi psikolog'a Düz Mantık nedir demiş, Psikolog örnekle açıklamış:

-Sizin evde akvaryum var mı?

-Var.

-E o zaman içinde balıkta vardır!

-Var.

-E o zaman o balıklara bakanda vardır!

-Evet var.

-E peki, balıklara bakan kimse bir kadın mı?

-Evet.

-O zaman, o kadın senin eşin mi?

-Evet.

-E o zaman sen Evlisin!

-Evet.

-E o zaman sen Eşcinsel değilsin!

-Eveeeeet...

 

Temel, sonra Dursunla karşılaşmış ve demiş ki;

-Sen Düz Mantık nedir biliyo musun?

-Bilmem nedir?

-Öğreteyim, sizin evde Akvaryum var mı?

-Yook...

-O zaman sen Eşcinselsin...

 

Umarım, yönteminiz ve mantığınız konusunda açık olabilmişimdir...

--------------------

Bakın, bide şöyle ifade edeyim isterseniz... demişsiniz ki:

Açık açık ortada, Allah'ın dostu vardır, ancak bu dostlar, Allah'ın acziyetinden ötürü dostları değildirler, Allah'a aşk duydukları için Allah'ın dostlarıdırlar, Allah bu aşkları için, onları dost olarak seçmiştir. Biraz Türkçe öğrenmeniz gerekli arkadaşım, zira kurduğunuz çok basit bir tümceyi bile anlamlandıramıyorsunuz... Yürüttüğünüz mantık, Temel'in yürüttüğü mantıktan farklı değildir.

 

Daha başka, üçüncü bir örnek daha vereyim diyorum ama, "ilk örnek yetmez, ikincisinde de anlamazsınız o yüzden üçüncüsünü koydum" anlamına çekersiniz (zira mantığınız buna uygundur, o yüzden...) diye vermiyorum mantığınızın işleyişine dair bir örnek. Zira bu manaya gelebilecek bir örnekler bütünlemesini, hakaret olur sanıyorum ve bunu, ne sizin hakettiğinizi; ne de bana, söylememin yakışacağını düşünüyorum...

 

Saygılarımla...

[/b]

Tebrikler arkadaşım bu kadar açık net ve anlaşılır ifade edilebilirdi. Zekanızı ve sizi kutluyorum. :clover:

 

Birde şuna dikkat çekmek isterim mantık işletmek maddeye tutkun olup onun üzerinden düşünmekten daha akılcıdır. Varlık maddedir ama düşünce ve mantık yürütmek madde değildir. Ve yokluğun ispatı diye birşey mümkün değildir. Ancak o an içindir. Gerçekte vardır var olmayan bişeyi zaten insan zihni hayal edemez. Bir insanın bir yerde bulunmaması o insanın o an için orada "yok" olduğundandır. Ama bu insanı tamamen yok saymaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.