Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

"Bir Dosttan Dinlediklerim"


fantastico

Önerilen İletiler

1. Bölüm

 

 

 

Kapıyı açtım,daha ayakkabılarını çıkarmadan,abi buldum dedi heyecanla;bir hikaye var ,bunu mutlaka yazmalısın !

 

Ben daha hoş geldin,geç şöyle otur bile diyemeden anlatmaya başladı:

 

- Düşün şimdi,bundan beş on bin sene önce...o zaman bütün dünyada bir tek ülke varmış abi,birde kral.Herkes çok mutluymuş. Şu senin "Güneşe Yazı Yazılmaz" hikayesindeki gibi aynı.Birde dünyalar güzeli prenses...Cadının oğlu prensese aşık olmuş abi.Prenseste başkasını seviyor.Kral cadının oğluna vermemiş kızını.Cadı çok sinirlenmiş tabi,delilik suyunu bütün ırmaklara karıştırmış.Düşünsene, su içen herkes deli olacak ! Kral bunu nasıl öğrendiyse öğrenmiş.Saraydaki bütün suları koruma altına almış.Dışarıdan su alınmayacak diye de emir vermiş abi. Ne olmuş sonra biliyormusun abi? Suyu içen bütün halk delirmiş.Dünyada saraydakilerden başka akıllı yok ,düşünsene abi. Kralı delirdi diye tahttan indirmeye kalkmışlar.Kral bir gece yakınlarını da alıp saraydan kaçmış abi!...

 

 

 

- Yazmam dostum, banim aradığım başka bir şey....

 

 

 

- Tamam abi, dinle o zaman, bir tane daha var,bunu kesin beğeneceksin. İsmimi filan yazmanada gerek yok,biliyorum, kesin yazacaksın bunu:

 

 

 

- Yine bir kral varmış abi,ihtiyar bir kral bu.Akıllı bir adammış, şimdi anlayacaksın . Bir yarışma düzenleyeceğim demiş. Yarışmayı kazana da yeni kral olacak. Bir sürü adam gelmiş yarışmaya. Hepsine birer tane çiçek tohumu vermiş " En güzel çiçeği kim yetştirirse kral o olacak " demiş. Herkes tohumlar alıp gitmiş. Bir sene sonra getireceklermiş yetiştirdikleri çiçekleri. Ha abi unutuyordum az daha, fakir bir çocuk da annesi istiyor diye katılmış yarışmaya. O da tohum almış, bir sene sonra bütün yarışmacılar ellerin de kocaman saksılarla gelmişler. Çiçeklerin hepsi birbirinden güzel. Fakir çocuk ise ne yaptıysa büyütememiş çiçeğini. Elinde boş bir saksı o da gelmiş Abi, " dinliyorsun değilmi abi " herkes gülmüş fakir çocuğa, yarışmacılar bir bir geçmiş. Kral hepsine de dikkatle bakıyormuş. En iyisini seçecek kolaymı ? Boy boy ,değişik değişik çiçekler.... " Sen yazarken böyle deme ama, hepsine isim bul abi. Çiçekçi tanıdık var ,ben yarı arattırırım seni, bir sürü rengarenk çiçek işte " Fakir çocuk ise elinde boş saksıyla beklerken Kralın dikkatini çekmiş.. " senin çiçeğine ne oldu " demiş. Garibim iyice mahçup olmuş " Hünkarım " demiş yok yok hünkarım dememiş , anla abi krala ne deniyorsa işte... Ne yaptıysam büyütemedim çiçeği ,gübresi suyu hepsi tamamdı , ama büyümedi.. Millet basmış kahkahayı. Kral ayağa kalkmış elini tutmuş çocuğun... " Yeni kralınızı selamlayın " demiş.. N e o merak ettin değilmi abi ? Tamam kızma ... Meğer kral haşlanmış tohumlar vermiş yarışmacılara.. Eve giden bakmış büyümüyor çiçek , değiştirmiş tohumu. Bir tek fakir çocuk dürüstlük yapmış . Sonunda da kral o olmuş...

 

 

 

- Nasıl abi , şöyle kitabın sonunda bir yerlere koyarsın bunu.. Adınıda buldum: Kral ve Çocuk...

 

 

 

- Olmaz yazamam. Hikmet yok bu hikayelerin içinde anlasana !

 

 

 

- Amma yaptın abi , çocuk dürüstlük yapıyor kral oluyor , daha ne hikmeti? İstersen ismini değiştiririz: Bilge Kral ve Dürüst Çocuk...

 

 

 

- Olmaz

 

 

 

- Anladım neyi kastettiğini

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

2.bölüm

 

 

 

 

- Anladım neyi kastettiğini abi. Şimdi buna bayılacaksın; Hani seni arayıp dertlerini anlatıyor ya herkes... Arayana bunu anlatırsın, ama o kadar kişiye de anlat anlat, yorulursun be abi ! Haa... Kolayı var , kitaba al bunu herkes okusun. Öyle bakma abi , iyilikte yaramıyor sana, saat de geç olmuş, neyse bunu da anlatayım da giderim :

 

 

 

 

- Kadının bir tek oğlu varmış, o da ölmüş. Üzüntüyle hikmet ehli bir adama gitmiş. Adam " çaresi var " demiş. " oğlunu geri getirebiliriz " Kadın sevinmiş tabi. " ne yapmam lazım " diye sormuş. Ne cevap vermişti ? dur abi şurda bir kağıt olacaktı, yazmıştım.hah... " Asla acıyı tatmamış bir evden hardal tohumu getir. Bunu senin hayatından acıyı çıkartmak için kullanacağız " demiş... Kadın bu sihirli tohumu aramaya başlamış. Büyük bir ev görmüş. Hani şu Boğazda ki evler gibi...Bunlar acıyı tatmamıştır diye girmiş içeri. Derddini anlatmış,dinlemişler abi, demişler ki " Yanlış yerdesin " başlamışlar anlatmaya abi...Kadın bakmış ki bunların kendisinden çok derdi var, burda kalıp "bunlara yardım edeyim "demiş...Uzatmayayım abi, bir sürü eve gitmiş, acıyı tatmayan ev yok... Ama milletin acısını dinleye dinleye önce kendi derdini unutmuş, sonra sihirli hardal tohumunu... " Cümle nasıldı abi ? seninkiler gibi, kaptım ben bu işi, neyse ... Acı böylece çıkıp gitmiş kadının hayatından böylece.... Şimdi abi, şöyle yazarsın : Acının ilacı , acıyı paylaşmaktır "

 

 

 

- Yorulma boşuna , yazmam !

 

 

 

- Alaşıldı, sen bilirsin abi, ben gideyim artık.. Kalmamı istersen çekinme abi, söyle, şöyle baş başa , iki yazar oturur sohbet ederiz..

 

 

 

- Güle güle dostum, güle ggüle....

 

 

 

 

 

O merdivenlerden aşağı inerken, ben rahat bir nefes aldıp salona döndüm. Tam koltuğa oturacaktım ki zil çaldı. Kapıyı açtım, kimse yok. Geri dönerken diyafondan bir ses : " Abi , ben sana dünyanın en büyük okçusu olmak isteyen adamı anlattım mı ? bir dinlesen kesin yazarsın bunu.... "

 

 

 

Yazmam dünyanın en büyük okçusu filan, diye bağırdım.. Hiçbir şey yazmak istemiyordum..

 

 

 

 

 

Balkona çıktım geceyi dinledim...............

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

DÜNYANIN EN BÜYÜK OKÇUSU

 

 

 

Bütün bilginlere danıştı. Nerde bir kitap bulduysa okudu.. Ok atmakta usta olduğunu duyduğu kim varsa, yanına gitti. Büyük bir okçunun arkadaşı olduğu söylenen ihtiyar adamı ölmek üzereyken bulp, istediğini anlattı.

 

 

 

Konuştuğu herkes, bu işi öğrenmek istiyorsa , dağların ardında yaşayan o yaşlı adamı, o büyük ustayı bulması gerektiğini söylüyordu.

 

 

 

Adam dünyanın en büyük okçusu olmaya kararlıydı Karısıyla vedalaştı, yol hazırlıklarını yaptı, tarif edilen dağın yolunu tuttu. Günlerce yürüdükten sonra uatanın yaşadığı yere geldi..

 

 

 

Eyrafı ağaçlarla çevrili, önünde ufacık bahçesi, yıkılmaya yüz tutmuş bir kulübeydi burası. Bir iki seslendi, cevap veren olmadı. Kulübenin penceresinden iiçeriye baktı, etrafı inceledi, çiçekleri seyretti, hala giden gelen yoktu. Bir ağacın gölgesinde uzanıp, hayaller içinde beklemeye başladı.Yorgundu ,az sonra uyuyakaldı.

 

 

 

 

Gözlerini açtığında başucunda dikilmiş, kendisini seyreden biri vardı. Eski ama tertemiz giysiler içinde yaşlı bir adam. Bu büyük usta olmalıydı. Hemen toparlandı, saygıda kusur etmemeye çalışarak kendini tanıttı. Niçin geldiğini, okçuluğa olan merakını, okuduğu kitapları , herşeyi bir çırpıda anlattı...

 

 

 

 

Usta hiçbir şey söylememiş, tek bir soru bile sormamıştı, hatta onu dinlemiyor gibiydi. Elindeki değnekle yere bir şeyler çiziyor, yüzünü ekşitiyor, sürekli uzaklara bakıyordu. Sonra birden kalktı, kulübesine doğru yürümeye başladı. Tam kulübesinin önüne geldiğinde bir an durakladı, başını çevirmeden seslendi :

 

 

 

- Gözlerni kırpmamayı öğren, öyle gel !...

 

 

 

Bunca yolu bunun için mi geldim, diye düşündü adam. Sonra hak verdi ustaya bir bildiği vardır herhalde deyip evine döndü.

 

 

 

Gözlerini kırpmamayı öğrenecekti, ama nasıl ! Hayli zaman düşünüp taşındıktan sonra şöyle bir yol izlemeye başladı.. Eşinin dikiş makinasının üstüne başını koydu.. İğne inip kalktıkça gözlerini biraz daha yaklaştırarak bakmaya çalıştı. Hergün biraz daha uzun süre gözünü kırpmadan bakmayı başararak , tam dört sene boyunca bütün vakitlerini böyle geçirdi. Sonunda başarmıştı. İğne neredeyse kirpiklerine değiyor , ama gözlerini hiç kırpmıyordu..

 

 

 

Adam tekrar büyük Usta nın ardında yaşadığı dağın yoluna düştüğünde , şehirdekiler onun iki kirpiğinin arasına ağ yapan küçük örümceği konuşuyorlardı.

 

 

 

 

Bu kez Usta yı kulübesinde buldu. Olanları anlattı.. Heyecanlıydı, fakat bir takdir sözü duymak için boşuna bekledi. Usta ocağa odun atarken o hayal kurmaya başladı : Birazdan evlat diyecekti, okunu ve yayını al, peşimden gel. Birlikte dışarı çıkacaklar, okçuluğun incelikleri üzerine konuşmaya başlayacaklardı. Usta ona yatacak yatacak bir yer gösterecekti sonra. Senelerce sabahtan akşama kadar çalışacaklardı. Ama sonunda şehre döndüğünde herkes , dünyanın en büyük okçusunu alkişlayacaktı. Ağzı kulaklarına varıyordu adamın. Karısı onunla gurur duyacak, bir sürü öğrencileri olacaktı, kitaplar yazacaktı ve daha neler neler....

 

 

 

Usta nın sesiyle kendine geldi, düşündüklerini belli etmemeye çalıştı. Büyk usta gelip adamın karşısında durdu, gözlerini gözlerine dikti ve dedi ki :

 

 

 

 

- Şimdi küçük şeyleri büyük, büyük şeyleri daha büyük görmeyi öğren ,sonra gel....

 

 

 

 

Dağdan aşağı yürürken düşünceliydi adam.Anlaşılan ok ve yayı eline alması için bir kaç sene daha sabretmesi gerekecekti. Ama bu kez hiç değilse konuşurken yüzüne bakmıştı büyük Usta. Bunu düşününce mutlu oldu. Bu ilerlediğinin işareti olmaalıydı.

 

 

 

 

Eve geldiğinde karısı hiddetle üzerine yürüdü adamın. Ne zamana kadar devam edecek, diyordu, vaz geç bu sevdadan artık ! bizim halimiz umurunda mı, şimdi ne yapacaksın, sırada ne var ?

 

 

 

 

Karısı konuşurken, o ne yapayacağını bolmuştu. Bir saman çöpü aldı, küçük bir böceği taktı çöpün ucuna . Pencerenin önüne koyup seyretmeye başladı. Aylar boyunca karısıyla kavga etmediği bütün zamanları böceği uzaktan seyrederek geçirdi. Nihayet , tam üç sene sonra ,saman çopünü bir ağaç , böceği bir at kadar görmeye bşladı. Üstelik bütün detayları, büyün görünmez çizgileriyle. Bu ders de tamamdı işte...

 

 

 

Büyük usta bu kez kapıda karşıladı adamı, içeriye buyur etti. Dikkatle dinledi.

 

 

 

- tamam , dedi sonra , sen büyük bir okçusun artık !

 

 

 

Adam şaşırmıştı. Beraber bahçeye çıktılar, büyük usta bir ok ve yay getirip öğrencisine verdi. Uzaktaki bir ağacı göstererek , şu budağı görüyormusun , dedi, oku oraya atmanı istiyorum senden. Adam oku yerleştirdi, yayı grdi ve attı. Ama ne atış ! tam budağın üstündeydi ok.

 

 

 

Sonra bir daha , bir daha ... Attığı her ok bir öncesini arkasına saplanmış, ağaçtan kendilerine kadar uzanan bir hat oluşmuştu.

 

 

 

Sevindi adam, teşekkür etti, minnettarlığını ifade edecek kelime bulamıyordu. Vedalaşıp yola çıktı.Okçuların en iyisi oydu artık.

 

 

 

Daha yarı yola gelmemişti ki , bir kurt düştü içine ; Büyük usta yaşadıkca ben dünyanın en büyük okçusu olamam ki. dedi. Geri dönmeye karar verdi. Büyük ustayı öldürecekti.

 

 

 

Uzaktan , yaşlı ustanın bahçede çiçeklerle uğraştığın gördü. Bu iş kolay olacaktı. Sadağından bir ok çıkardı, yayını gerdi, nişan aldı ve yayı bıraktı. Ama oda ney kendisine doğru gelen oku fark eden Usta bir karşı ok atmış, oklar havada birbirine çarpıp düşmüştü. Okları tükenene kadar bu hal böylece devem etti.S onunda öğrencisinin yanına geldi büyük Usta ve dedi ki:

 

 

 

 

- Anladım dünyanın en büyük okçusu olmak istiyorsun. Eğer benden de iyi olmak istiyorsan, filan dağın ardına giymelisin . Orada tepedeki mağarada falan usta var, git ondan ders al.

 

 

 

 

Mahçup olan adam,utanıyordu. Özür dilecek oldu, ilk defa güldüğünü gördü ustasının:

 

 

 

- Git haydi durma!...

 

 

 

Günlerce yol yürüdü, tarif edilen dağa geldiğinde perişan haldeydi. Nefes nefese tepeye doğru tırmanırken kayalıkların arasında bir mğara fark etti. Söylenen yer burası olmalıydı. Yeni ustayı merak ediyordu ki, seksen doksan yaşlarında , iki büklüm bir adamın titreyerek mağaranın önüne gelip bir taşın üstüne oturduğunu gördü. Oraya doğru yürüdü. Masa gibi bir kütüğün üstüne kollarını dayamış, öylece kendisine bakan bu ihtiyar bu ihtiyar , bir ok ustası olabilir miydi ?

 

 

 

Mağaraya iyice yaklaştı, ihtiyara bir kaç adım mesafede durdu. Başını kaldırıp üstlerinde uçan kuşlara baktı. Sadağından bir ok çıkardı, yayını gerdi ve okunu bıraktı. Okun vınlamasıyla kuşlardan birinin yere düşmesi bir oldu. Güldü ihtiyar, titreyen elleriyle kütüğün üzerinden bir yay alır gibi yaptı, oku yerleştirir gibi, gerer gibi yaptı, kuşlardan birine nişan aldı. Adam bir ihtiyara , bir kuşlara bakıyordu. Elinde hiçbir şey yoktu ki ihtiyarın.... Birden oku bırakır gibi yaptı, fakat oda ne!? kuşlardan biri düşüvermişti !.. Büyük bir şaşkınlıkla olanları seyrrederken, ihtiyar usta ayağa kalktı, yanına geldi, gözlerini gözlerinin içine dikti ve;

 

 

 

- Evlat , dedi, sen hala ok ve yaylamı okçuluk yapıyorsun?!!

 

 

 

Adam ihtiyar ustanın yanında tam yedi sene kaldı. Şehre geldiğinde bambaşka biriydi artık. İnsanların dertleriyle ilgileniyor, öfkelenmiyor, az konuşuyor, herkesin yardımına koşuyor, sürekli tebessüm ediyordu..

 

 

 

 

Bir gün bir arkadaşıyla otururken, masanın üzerinde duran bir şey dikkatini çekti adamın. Bu nedir diye sordu... Şaşırmıştı arkadaşı.

 

 

 

- Usta , dedi, dalgamı geçiyorsun benimle ?

 

 

- Hayır hayır ! nedir o?

 

 

 

- İyice şaşırdı arkadaşı, ne diyeceğini bilemiyordu. Soru üçüncü kez tekrarlanınca , çaresiz cevap vermek zorunda kaldı: - Ok ve yay usta, ok ve yay.............

 

 

 

SERDAR TUNCER .. Satır arası hikayeler

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 yıl sonra...

"KAZ MESELESİ"

 

 

Padişah ve veziri iki seyyah kılığında ülkeyi dolaşıyorlardı. Akşam olup saraya dönecekleri vakit, bir derenin kenarında kışın ayazında deri tabaklayan bir ihtiyar dikkatlerini çekti. yanına gittiler

 

Padişahla ihtiyar arasında şöyle bir konuşma geçti.

 

 

 

- Esselamü aleyküm ey pir-i fani.

 

-ve alaeykümselam ey serdar-ı cihan.

 

-Altılarda ne yaptın?

 

-Altıyı altıya katmayınca otuzikiye yetmiyor.

 

-Geceleri kalkmadın mı?

 

-Kalktık lakin ellere yaradı.

 

-Sana kaz göndersem yolarmısın?

 

-Hemde hiç ciyaklatmadan !

 

 

Padişah ve veziri bu tuhaf konuşmadan sonra yeniden saraya doğru yola koyuldular. Padişah hala gülüyordu, veziri ise şaşkınlık içinde olanları anlamaya çalışıyordu. Padişahın gülüşünden de cesaret alarak soruverdi:

 

- Hünkarım siz o ihtiyarla ne konuştunuz?

 

- Ne.. Sen anlamadın mı konuştuklarımızı ?

 

- Hiç.. Hiçbirşey anlamadım hünkarım.

 

- O halde bakasın vezir, gece yarısına kadar ne konuştuğumuzu öğrenemezsen kellen gider, haberin olsun.

 

- Başı üstüne hünkarım...

 

 

Vezir sorduğuna soracağına pişman olmuştu. Gecenin yarısına kaç saat vardı ki şurada? Tek çare gidip dere kenarında ki ihtiyara sormaktı. Vezirde öyle yapmaya karar verdi..

 

 

Dere kenarına vardığında adamcağız işini bitirmiş, gitmek üzereydi. Telaşla gelen veziri görünce sordu:

 

-Hayrola devletlum, siz bu saatte buralarda?...

 

-Bırak şimdi devletlumu, kellem gidecek!

 

- Hayırdır inşaallah, ne oldu ki?...

 

-Padişahla aranızda geçen konuşma yüzünden! sen önce şunu haber ver, üzerinde padişahlığını belli edecek birşeyi yokken padişahı nasıl tanıyabildin?

 

-Ben dericiyim anlarım.Bu ülkede o deri yeleği padişahtan başka giyecek kimse olamaz !

 

- ya demek öyle... Diğer konuşmalar vardı birde...

 

iHTİYAR ADAM ANLAMMAIŞ GÖRÜNEREK MEVZUYU DEĞİŞTİRDİ BİRDEN..

 

-Bu sene de kış pek çetin geçiyor ha..! hele bu saatlerde...

 

Vezir ihtiyarın niyetini hemen anlamıştı:

 

- Anlaşıldı anlaşıldı, al bakalım bir kese altın sana, Şu altılar meselesi, neyin nesiydi o?

 

- Padişah , altı ay yazın ne yaptın ki bu kışta kıyamette çalışıyorsun dedi bana..Bende kışın altı ayında da çalışmazsak otuziki dişimize yetiremiyoruz, diye cavap verdim..

 

- Peki geceleri kalkmadın mı, bu ne manaya geliyor du?

 

Yaşlı adam mevzuyu yine değiştirdi:

 

-Allah Allah insan yaşlandıkça herşeyi nasılda unutmaya başlıyor.

 

Vezir tekrar atıldı:

 

- Zeki adamsın vesselam! Şu keseyide al, ama biraz çabuk ol!

 

- Hay Allah birden hatırlayıverdim şimdi... Padişah geceleri kalkmadın mı derken, çoluk çocğun yokmu diye sordu. Bende var ama hepsi kız oldu, kocaya gittiler dedim.

 

 

Öğreneceeklerini öğrenen vezir, İhtiyarın zekasına bir kez daha hayran oldu. Rahat bir nefes alıp, tam sarayın yolunu tutacağı bir sırada birden aklına geldi:

 

- Birde kaz meselesi vardı baba, o neyin nesiydi?

 

İhtiyar derici bir taraftan toparlanırken gülerek cevap verdi:

 

- Var git devletlum, onuda sen düşün artık...... :) :)

 

SATIR ARASI HİKAYELER sERDAR tUNCER

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.