Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Platon ve Dil (Felsefesi) II


Misafir isimsizuye

Önerilen İletiler

Bütün bunların yanı sıra Platon’un dilin sanatsal kullanımı olarak adlandırabileceğimiz bir dil kullanımı hakkındaki görüşlerine de bakmak lâzım: Platon’un çeşitli dialoglarında yazdıklarından hareketle dilin bu kullanımını iki alt türe ayırabiliriz, bunlar: olumu anlamda sanatsal kullanım ve olumsuz anlamda sanatsal kullanım. Burada olumlu ve olumsuz adlarını Politeia’daki görüşleri doğrultusunda verdim. Bunlardan ilkinde dil sanat eserlerinde devlet ve toplum yapısı için olumlu bir işlev görecek bir biçimde kullanılır, diğerinde ise olumsuz bir işlev görecek bir biçimde. Öte yandan dilin bu kullanımının farklı görünümleri var ve bunları çözümleyebilmek için de Politeia’da Platon’un ne yaptığına şöyle bir bakalım:

 

Politeia’da adâletin neliğini araştıran Platon ideâl bir devlet düzeni hakkında kafa yorar; adâletin gerçekleşmesini sağlayacak bir devlet düzeninin nasıl olması gerektiğini düşünür. Bunu yaparken de bu düzende ne tür bir sınıflaşma olması gerektiği, bu sınıfları oluşturan kimselerin nasıl bir eğitim almasının iyi olacağı, bu kimselerin hangi özellikleri taşıması ve hangi erdemlere sâhip olması gerektiği gibi konular üzerinde çözümlemeler yapar.

 

Platon’a göre bir kimsenin âdil olması için, ruhunu meydana getiren her bir parça (soylu isteklere yönelen yan, bayağı isteklere yönelen yan ve akıl) kendi işini yapmalı, diğerine karışmamalı. Aynı şekilde toplumsal yaşamda da âdil olunabilmesi için de toplumsal yapıyı oluşturan her bir sınıf da kendi işini yapmalı, diğerine karışmamalı. (Politeia 434b) Bu sınıflar koruyuculardan, besleyicilerden ve yöneticilerden oluşur; nitekim ruhunda soylu isteklere yönelen yanın ağır bastığı koruyucu sınıfın erdemi: cesâret, bayağı isteklere yönelen yanın ağır bastığı besleyici sınıfın erdemi: ölçülülük, idealara ulaşma isteğinin ağır bastığı yönetici sınıfın erdemi: bilgeliktir. Bu erdemlerden farklı olarak adâlet ise her bir yurttaşta bulunmalıdır.

 

Platon ideâl devletinde bâzı sanat türlerini ve eserlerini özellikle de koruyucu sınıf ve yönetici sınıf üzerindeki ve bunların dolayımında da tüm toplum yapısı üzerindeki etkilerini dikkate alarak yasaklar. İmdi bu yasağın gerekçeleri hakkında dile getirdiği görüşlere bakarsak: Platon’a göre insanları yumuşatan, kendilerini güçsüz ve âciz hissettiren sanat türleri ve eserleri koruyucu sınıf üzerinde birtakım olumsuz etkiler yaratır; nitekim bu sınıfı oluşturan kimseler yaptıkları işin gereği olarak yürekli kimseler olmalıdır; ancak kimi sanat türleri ve eserleri onların bu özelliği taşıyamamasına neden olur. İmdi onların bu özellikte kimseler olması isteniyorsa şâyet onlara ölüm korkusunu içlerinden mümkün olduğu kadar söküp atacak türden sözler içeren sanat eserleri okutulmalıdır. (Politeia 386b) Sanat eserlerinde serimlenen kimi insan olanaklarının da koruyucu sınıf üzerinde örneğin bir acıma hissi uyandırması durumunda bu kimselerden beklenen görevlerin karşılanamayacağını düşünen Platon sanatçılar üzerinde denetim kurulmasını savunur ve bu sanat türlerini ve eserlerini yasaklar. Burada yasaklanan şey de dilin olumsuz anlamda sanatsal kullanımıdır. Ancak sanata ve özellikle de şiire dilin olumlu anlamda sanatsal kullanımı çerçevesinde salt eğitim kurumlarında ve belirgin bâzı amaçlar doğrultusunda izin verir. Nitekim gençlerin yetiştirilmesinde, kendisinden ders alınabilecek türden insan olanaklarını serimleyen eserler bu eleştirilerinden muaftır. (Politeia 375b)

 

İmdi bu sanat türlerinde ve eserlerinde geçen dilin olumsuz anlamda sanatsal kullanımının bu görünümüne eğitim alanındaki görünüm diyebiliriz. Bir diğer görünüm de sanat eserlerinde geçen adlarla ilgilidir ve bunu da adlar hakkındaki görünüm biçiminde adlandırabiliriz. Platon kimi sanat türlerine ve eserlerine koyduğu bu tür bir ambargoya koşut bir biçimde bir de bâzı adlara ambargo koyar; nitekim korkunç ve ürkütücü adlar dediği birtakım adların yapısını inceler ve söz gelişi inilti ırmağı Kokytos, ürperti ırmağı Styks vb. adların kullanılmasını yasaklar. (Politeia 387c)

 

Platon için sanat eserleri taklîdin taklîdidir. Sanatçıların ideaların bilgisinden farklı olarak sanılarla iş görmeleri durumunda, eserlerini alımlayanların kafasını bozduğunu iddiâ eden Platon (Politeia 595b) hakîkati üstün tutmayı ödev olarak benimser (Politeia 595c). İmdi idealarla iş görmeyen sanatçılar eserleri aracılığıyla insan ruhu üzerinde olumsuz etkiler yaratır. Ruhunda ideaları görme eğilimi ağır basan kimseler; yâni yönetici sınıfı da bundan etkilenir ve bu hem yönetici sınıf için hem de tüm toplum yapısı için olası bir dejenerasyon tehlikesidir, bu tehlikeye yol açabilecek bir şey de devlete sokulmamalıdır. (Politeia 604e-605c)

 

Platon’a göre sanatçılar dili bu şekilde kullanarak bu iki sınıf üzerinde olduğu kadar çocuklar üzerinde de olumsuz etkiler yaratır; nitekim onların eserleri yalanlarla doludur ve bu, Platon’u çocukların yetiştirilmesi konusunda da rahatsız eder. Dilin olumlu anlamda sanatsal kullanımı ise dilin çocukların da erdemli bir biçimde yetiştirilmesini sağlayacak öğeler taşıyan bir biçimde kullanılmasıdır. (Politeia 388d-e) Ne var ki sanatçılar ve eserleri hakkındaki bu çözümlemelerinin ardından onlara açık bir kapı da bırakır, bu kapı da aslında dili olumsuz anlamda kullanan sanatçıların onu olumlu anlamda kullanmaya başladıkları anda açılacaktır; çünkü sanatın insanlar üzerinde büyülü bir etkisi olduğuna inanır ve sanatçılara top yekûn bir yasak getirmek de istemez (Politeia 607c).

 

İmdi Platon’un dilin sanatsal kullanımı bağlamında sanat eserlerine ilişkin görüşlerinin biraz daha özüne inerek bunları çözümleyebilmemiz için sanat eserlerinin ontolojisini yaptığı yerlere biraz daha yakından bakalım:

 

Platon’un dilinde bu büyülü etkiler yaratan sanat eserlerini has sanat eserleri olarak adlandırabiliriz. Platon has sanat eserlerine ilişkin ontolojik bir incelemeyi, bunun gerisinde de dilin sanatsal kullanımına yönelik bir çözümleme olarak görebileceğimiz bir incelemeyi İon’da şu şekilde yapar:

 

Platon’a göre has sanat eserleri sanatsal ilham aracılığıyla varlık kazanır, bu ilhâmın kaynağı da tanrıdır. Nitekim tanrının sanatçılarda yarattığı bu ilham aracılığıyla onlara aktardığı güç onlardan da başkalarına geçer ve bu zincir bu şekilde uzanır gider. Söz gelişi kahramanlık şiirleri yazan şâirlerin “o güzel şiirleri” aslında bunları yazan şâirlere âit değil; insanın yüreğine ve belleğine üflenmiş tanrısal bir nefesin ürünleridir. (İon 533c) İmdi Platon’un bu tür şiirleri güzel bulmasının ardında da kuşkusuz bu şiirlerin koruyucu sınıf üzerinde yarattığı/yaratacağı olumlu etkiler vardır. Platon’a göre bir şâir sanatsal ilhâmı duymadan şiirini yaratamaz. (İon 534b) Nitekim “tanrının peygamberler ve ilhamlı biliciler gibi şâirleri de kendilerinden geçirip bize elçi olarak göndermesi, bu kadar doyulmaz şeyleri bu kendinden geçmiş insanların değil; ama onların kendisinin onların ağzından kendisinin bize söylediğini anlatmak içindir (İon 534c)” ve “tanrı kendi içindeki değeri böyle birinden öbürüne geçirerek insanların ruhunu istediği yere çekip götürür (İon 535e)”.

 

Platon’a göre has sanat eserleri belirli bir konu hakkında bilgi vermeye yarar (İon 538a). Söz gelişi “güzel kahramanlık şiirleri” yazan bir şâir nelerden korkulup nelerden korkulmaması gerektiği hakkında bir epistemeye sâhip olmalı ve eserlerinde de bunu ortaya koymalıdır. İmdi bir şâir aslında kahramanlık, cesâret, korku gibi ideaları temâşa etmelidir. Nitekim Platon’a göre has sanat eserleri söz konusu olduğunda sanat bu ideaların bilgisini vermeye yarar. Bu eserlerde dil özleri doğru yansıtacak bir biçimde kullanılır. Örneğin salt kendi gereksinmeleri için yiğitlik gösteren bir kimsenin eylemi betimlenirken yiğitlik kullanılmaz. İmdi dilin olumlu anlamda sanatsal kullanımı sanatı Platon’un anladığı anlamda bilgisel bir alan hâline getirir. Sanat epistemenin aktarılmasının bir aracı olarak konumlandırılır. Sanat bilgisel bir alan olduğu için sanat eserlerinin değerlendirilmesinde de yine bilgilere başvurulmalı, sanat eserlerinde idealar yakalanmaya çalışılmalıdır. Platon bir ozanın şâirler hakkında konuşabilmesinin ve onları değerlendirebilmesinin olanaklı tek yolunu ancak bilgilere dayalı bir biçimde iş görmelerinde bulur. Şâirin aslında ne demek istediğini bilgisel bir çabayla anlamayan, salt tanrısal bir vergiyle onlar hakkında güzel lâflar eden bir kimse Platon’un gözünde ozan değildir. (İon 530b) Platon bu yolla şâirler ve şiirler hakkında bir değerlendirme yapılamayacağına inanır (İon 514e).

 

İmdi sanat alanından uzaklaştırdığı sanılar yerlerini ideaların bilgisine bırakırken sanat da ideaların bilgisini aktarmanın bir aracı hâline gelir ve bunda dil olağan kullanıma koşut bir biçimde kullanılır; nitekim dilin olumlu anlamda sanatsal kullanımında da özler aktarılır ve dil bilgi verme amacıyla kullanılır. Platon’a göre has sanat eserlerini doğru anlamak o eserlerde kullanılan adları doğru anlamak, bu eserleri doğru açıklamak da o eserlerde kullanılan adları doğru açıklamak demeye gelir. Bunlar yapılırken aynı zamanda sanatçının eserini meydana getirme sırasında tanrıdan nasıl bir ilham aldığını da anlamak gerekir ki bu da epistemeye sanat aracılığıyla ulaşılması sırasında tanrının da işin içine girdiğini söylemek demeye gelir.

 

Görünen o ki Platon’a göre dilin olağan kullanımı (adlandırma) sırasında yasakoyucuya müdahâle etmeyen tanrı dilin olumlu anlamda sanatsal kullanımı sırasında; yâni has sanat eserlerinin oluşturulması, alımlanması ve değerlendirilmesi sırasında sanatçıya ve alımlayana müdahâle etmekte. Bu noktada bir yorum yapılarak şu da söylenebilir: dilin olağan kullanımında mevcut olduğuna inandığı zayıflığın dilin olumlu anlamda sanatsal kullanımı sırasında tanrının müdahâlesiyle aşıldığına inanıyor. Nitekim Platon’a göre özleri ayırt etmeye ve bunu başkalarına bildirmeye tam olarak yeterli olamayan dilin ancak tanrının yardımıyla yeterli bir hâle getirilebileceği yollu bir kabûl sanki satır aralarından çıkartılabilirmiş gibi görünüyor. Ancak şurası kesindir ki Platon’un episteme ile tanrı arasında kurduğu ilişkide dile getirdiği bu söylem Ortaçağ’da epistemeye ulaşmanın tek yolunun tanrısal kayra olduğu biçiminde okundu; oysa ki bu dönemde epistemeden anlaşılan şey de Platon’un anladığı şeyle bir ve aynı değildi.

 

***

 

Gün Dönümü I; Amor Fati’den

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.