Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

CANIMIZ VÜCUDUMUZUN NERESİNDE BULUNUR


bekir

Önerilen İletiler

"Yavrusunu kaybetmiş olan bir ceylan Hay’ı büyütüp hayvanlarla rekabet edecek hale gelinceye kadar emzirdi. Hay her ne kadar hayvanlarla birada yaşasa da kısa sürede derisinin çıplak olduğunu ve hayvanlara mahsus tabii savunma vasıtalarından mahrum bulunduğunu farketti. Yedi yaşına geldiğinde kendisini korumak için vucudunu yapraklarla ve hayvan derileriyle örtmeye başladı. Sonunda onu emziren ceylan öldü. Bu olay Hay’ı çok üzdü ve ölümün sırrı üzerine düşünmeye başladı. Ceylanın cansız bedeni üzerine uzun süre düşündü ve sonunda ölümün sebebinin bedeni terkeden bir güç (ruh) olduğuna karar verdi. Çünkü ceylan’ın bedeni olduğu gibi durmakta fakat canlılığı sağlayan güçten yoksun olduğu için hareket edememekteydi. Böylece Hay hayatı keşfetti"

 

İBNİ TUFEYL, Hay bin Yakzan adlı hikayesinde böyle bir hikayeyi işliyor...Evet Hay'ın anne bildiği geyik, Hay bir yerden dönüp geldiğinde yerde yatmaktadır. Tüm uzuvları aynıdır ve bir eksiklik yoktur. Ancak anne geyik kıpırdamamaktadır. Ondan birşey ayrılmıştır. Ne ayrılmıştır.

 

İçimizden bazılarının hakkın rahmetine veya gazabına uğramak üzere öteki tarafa veya bazılarımızın tabiriyle hiçbir tarafa geçtiğini çoğumuz biliriz. Bazı durumlarda o insanın ölmesi için ortada herhangi bir neden yoktur. Kalbi durmuştur ve ölmüştür. Bu insana baktığımızda 5 dakika öncesiyle 5 dakika sonrası arasında vücudunda hiç bir fark yoktur, dolayısıyla koşup oynaması, eğlenmesi veya oğlum bana bir bardak su vermesi işten sayılmamalıdır. Ancak o insandan öyle bir şey ayrılmıştır ki o insan bunların hiç birisini yapamaz. Bu zamana kadar vücudumuzun neresinde olduğu hiç kimse tarafından tespit edilemeyen birşey. Can...Beynimizde midir, kalbimizde midir, midemizde midir, hakiki bir varlığı var mıdır, yok mudur? Vücudumuzun herhangi bir noktasında tespit edilemeyen bu şey bizi ayakta tutan, konuşturan, hareket ettiren şeydir. Yani canımızdır.

 

Diyelim ki bu can bize bir şekilde verildi veya bu canı vücudumuz bir şekilde üretip hayat buldu onu ne alıp götürmüştür...Ölüm mü o halde vücudumuzdan canımızı alacak ölüm denen şey nedir?

 

Geri cana dönersek, hiç bir biyolojik veya tıbbi aletle yeri tespit edilemeyen bu canı ve bana kalırsa soyut bu varlığı ne üretmiştir. Böyle bir şeyi doğanın üretmesi mümkün müdür? Tespit edilemeyen ama olmazsa olmaz bir şeyi...

 

Cumartesi akşamıydı yatıyordum ve kafama takıldı... Bir haftadır aralıklarla sürekli olarak bu soru kafama gelip gelip gitti. Zira daha önce bu forumda evrim teorisini tartışmayacağımı ve bu konuda fazla bir bilgim olmadığını söyledim. İşte bir haftadır bu sebeple bu konuyu açayım mı açmayayım mı diye düşündüm...

 

Sonunda konuyu sınırlandırarak açarsam sözümü çiğnemeden söyleyeceklerimi söyleyebileceğimi düşündüm. Bu sebeple evrim teorisi sarmalına fazla girmeden mümkünse bana kalp krizi geçirip ölen bir insanda 5 dakika önce ne vardı ki konuşabiliyordu şimdi ne yok konuşamıyor bunu ve ötesinde ondan eksilen can ise bunun tıbben nasıl birşey olduğunun ispatını, eğer hala tespit edilemediyse böyle birşey(can/lılık) bunu hangi gücün meydana getirebileceğini ve hala böyle bir gücün ve dahası doğanın böyle bir şeyi üretmesinin mümkün olmadığını tespit ediyorsanız, neden Allah'a inanmadığınızı söyleyebilir misiniz?

 

Selamlar ile...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 50
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Çaylak

 

 

 

 

 

bilmeliyizki geçmiş peygamberlerin kitablarında insana hitabeten şu söz meşhurdur ( ey insan rabbini tanımak içinkendini tanı ) bu söz şuna işarettirki insanın kendisi bir aynadır ona bakan hakkı görür.bir çok insanlar kendilerine bakar ve fakat hakkı görmezler.o halde kendini bilmek,allahü tealayı bilmeyehangi yolla vesile olduğunu bilmek lazımdır.

herkezin anlayabidiği şekil ise su götürmez şekilde açıktır.Avam insan kendi zatından allahü tealanın varlığını, kendi sıfatlarından allü tealanın sıfatlarını kendi bedeni ve organları olan şahsi memleketindeki tasarrufundan allahü tealanın bütün alemlerdeki tasarrufunu bilendir.

bu şöyle izah edilir herşeyden önce kendi varlığını bilince anlar ki bundan öncenice yıllar geçmiştir.kendinin namı nişanı yok idi nitekim allahü teala buyurur (elbette insana zamandan bir an gelir ki hatırlatacak bir şey kalmaz şüphesiz biz insanı birbirine karışmış nütfeden yarattık ki onu imtihan ederiz böylece ona kulak ve göz verdik

insanın kendi aslından anlayabildiği varlığından önce nutfe olmasıdır

fena kokulu bir damla su onda akıl kulak göz baş el ayak dil damar sinir kemik deri ve et gibi şeyler yoktur.belki bir şekil de beyaz bir sudur

o halde bütün bu akıllara durgunlluk veren haller onda meydana gelmiştir ama bunları o mu yoksa bir başkasımı meydana getirdi? ve yinezaruri olarak bilirki kemal mertebesinde,her azası yerinde olduğu halde

bir kıl ucu yaratmaktan acizdir.demek ki bir su damlası iken daha aciz ve noksan idi netice olarak anlaşıldı

ki kendi zatının varlığından allahü telanın zatının varlığı belli olur

allahü tealanın sıfatlarını kendi sıfatlarından ve zatını kendi zatından bildiği gibi allahü tealanın tenzih ve takdisini de kendi tenzih ve takdisinden bilir.allhü teala hakkında tenzih ve takdisin manası vehme ve hayale gelen herşeyden beri mukaddes ve yüksek olmasıdır.onun tasarrufunun haricinde olan hiç bir yer olmadığı halde kendisine bir yer izafe etmekten münezehtir uzaktır insan bunun nümunesidir kendinde görebilir kalb dediğimiz ruhunun hakikati vehim ve hayale gelen her şeyden münezehtir onun için ölçü ve sayı olmayacağını bölünemeyeceğini herkez bilir böyle olunca rengi şeklide olmaz şekli ve ölçüsü olmıyan bir şeyin hayale gelmesi imkansızdır gözün gördüğü veya benzerini gördüğü şey hayale gelir göz ve hayale verilenler ise şekil ve renklerden başka değildir yaratılış icabı sorulacak olan (nasıl bir şeydir)in manası şekli nasıldır,küçük müdür büyük müdür demektir.bu sıfatların kendisine yanaşamadığı bir şey için nasıl sorusu lüzumsuz ve boş olur nasıldır sorusunun kendine sorulamayacağı bir şeyi bilmek istersen hakikatına bak hakkı tanımak yeri olan senin hakikatin bölünmez ölçülmez kemiyet ve keyfiyyet ona yanaşamaz

bir kimse( ruh nasıl şeydir ) diye sorsa cevabı nasıl demenin yolu ona yoktur olur.

insanlar nasıl olduğu bilinmeyen bir varlığa şaşarlar .işte kendileride öyledir ve kendilerini bilmezler

hatta insan kendi bedenine dikkat ederse nasıl olduğu bilinmeyen binlerce şey bulur .bunların hiç birini göz görmez .

mesala aşk ve derdi göz görmez nasıl olduğu bilmek istese yine bilemez.çünkü böyle şeylerin şekli ve rengi yoktur.bu süale sebeb bile yoktur hatta bir kimse sesin hakikatini öğrenmek istese yahut kokunun ve tatmanın hakikatıni nasıl olduğunu bilmek istese bilemez bunun sebebi nasıl ve ne gibi sorular görme duygusundan meydana gelen hayal icabı şeyler olduğu için herşeyden gözün nasibini payını aramak istemesidir.ses gibi kulakla ilgili olan şeyden gözün hiç nasibi yoktur onun sesin nasıl ve ne gibi olduğunu öğrenmek istemesi ise muhaldir çünkü ses gözün nasibi olmaktan münezzehtir renk ve şekil de kulağın nasibi olmaktan münezehtir bunun gibi lazım olan şeyi kalbin anlaması ve aklın bilmesi bütün his organlarının nasibi olmaktan münezehtir nasıl ve ne gibi sorular his olunanlar içindir

allahü tealanın tenzihini bildiren diğer bir husus da ona hiç bir yer izafe edilmemesidir ruh da hiç bir şeye izafe olunamaz ruh eldedir ayaktadır baştadır veya başka bir yerdedir denemez belki bedenin bütün kısımları ayrılır bölünür o ise bölünmez .bölünemeyenin bölünene girmesi muhaldir çünkü o zaman o da bölünebilir bir hal alır hiç bir uzuvda olduğu söylenemediği halde hiç bir uzuv onun tasarrufunun dışında kalmaz bilakis hepsi onun emrinde ve tasarrufundadırlar o hepsinin hakimidir

nitekim bütün kainat kainatın hakimi olan allah tealanın tasarrufundadır o ise kendisine bir yer izafe edilmekten filan yerdedir denmekten münezzehtir,beridir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bir kimse( ruh nasıl şeydir ) diye sorsa cevabı nasıl demenin yolu ona yoktur olur.

insanlar nasıl olduğu bilinmeyen bir varlığa şaşarlar .işte kendileride öyledir ve kendilerini bilmezler

hatta insan kendi bedenine dikkat ederse nasıl olduğu bilinmeyen binlerce şey bulur .bunların hiç birini göz görmez .

 

Ölüm, yaşamın sona ermesidir.

Doğumla başlayan yaşamın çocukluk gençlik olgunluk ve yaşlılık dönemlerinden sonra doğal nedenlerle veya başka etkenlerle sona ermesi.

 

Ölümü sınıflandıracak olursak.

 

Hukuki ölüm;

Hukukun kabul etmesi gereken ölüm belirtileridir.

Solunumun ve kan dolaşımının durması olayıdır.

Dolaşımların 45 dakika kadar durması sonucu beyinde geri dönülmesi mümkün olmayan hasarlar oluşur. Bundan dolayı da suni müdahaleye bile gerek duyulmaz.

Organlar yaşam fonksiyonlarını yerine getiremez olmuştur. Buna hukuki ölüm denir.

 

Hücresel ölüm ise;

En gelişmiş beyin hücreleri nin oksijensizliğe dayanıklılık süreleri 30 dakika en dayanıklı hücrelerin ki birkaç saate kadar uzanmaktadır.

Yani hücre ölümü daha uzun zamanlar almaktadır. Organ nakilleri de bu yüzden saatler içinde mümkün olmaktadır.

Tıp ilmi her dokunun hücre ölümü ile ilgili süreci bilmektedir.

 

Beyin ölümü;

Dolaşım ve solunumun azalması sonucu beyinin çoğunluk aktiviteleri durduracak kadar hasar görmesidir.

Hasar sonucu beyin yüksek oranda zarar görmüş fakat solunum ve dolaşım devam etmektedir.

Buna da beyin ölümü yada bitkisel hayat denilir.

Hücre yaşamı devam ettiğinden organ nakli yapılabilir.

Ölümleri bu şekilde sıraladıktan sonra nedenlerini açıklayacak olursak.

Hücrelerin yaşlanmasından dolayı organların yorgunlaşması ve sonuçta çalışmasını durdurması.

Kan dolaşımı için başta kalbin, oksijen dolaşımı içinde Akciğerin çalışma yeteneğini kaybetmesi sonucudur.

Diğer etkenler ise intihar cinayetler ve fiziki darbeler sonucudur.

 

İnançların kabulüne göre, hayati fonksiyonlarını kaybetmemiş bir vücutta birde ruhsal bir eş bulunmaktadır.

Ruhun biçimi, şekli, ağırlığı, hangi maddeden yapılmış olduğu da belirtilmemiştir.

Yalnızca öyle bir ruh deyimi yakıştıra gelinmiştir.

Hukuki yaşam fonksiyonları kaybedilince mi, hücresel ölümle mi yoksa beyinsel ölümle mi vücudu terk edeceği de ayrıca belirtilmemiştir.

Yaşam fonksiyonlarını kaybetmiş bir ruh bedenden ayrılıp gitmektedir. Ama nereye gitmektedir. Belirtilmemiştir.

Bazı inançlılar bunun diğer bedenlere girdiğine bazıları da büyük ruh’a (Tanrı) kavuştuğunu söylemektedirler.

 

Ruh, mitolojik bilgilerle başlamış, daha sonra ilkel ve çok tanrılı dinlere, sonrada tek tanrılı dinlere evrilerek geçmiştir.

İncelenildiğinde her türlü olgularla birleştirilmeye çalışılmış olduğu belirtilmektedir.

Yaratıcılar için, iyilikler ve kötülükler için, insanlar için, hayvanlar için, hatta bitkiler için bile.

 

Zamanım olmadığından örneklerini de buraya yazamadım.

Meraklılar, mitolojik bilgiler ve dinler tarihi araması yapabilirler.

 

Bir yaratıcı, diğer yaşam, melek, şeytan, cennet cehennem ve ruh olgusu da inanç bilgileri (teoloji) ile bu güne dek biri birinden kopyalanarak günümüze dek gelmiştir.

 

Gerçek bilgiler bilimsel bilgilerdir. Bilim ruh olgusunu kabullenmez.

 

Herkese selamlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Ölüm, yaşamın sona ermesidir.

Doğumla başlayan yaşamın çocukluk gençlik olgunluk ve yaşlılık dönemlerinden sonra doğal nedenlerle veya başka etkenlerle sona ermesi.

 

Ölümü sınıflandıracak olursak.

 

Hukuki ölüm;

Hukukun kabul etmesi gereken ölüm belirtileridir.

Solunumun ve kan dolaşımının durması olayıdır.

Dolaşımların 45 dakika kadar durması sonucu beyinde geri dönülmesi mümkün olmayan hasarlar oluşur. Bundan dolayı da suni müdahaleye bile gerek duyulmaz.

Organlar yaşam fonksiyonlarını yerine getiremez olmuştur. Buna hukuki ölüm denir.

 

Hücresel ölüm ise;

En gelişmiş beyin hücreleri nin oksijensizliğe dayanıklılık süreleri 30 dakika en dayanıklı hücrelerin ki birkaç saate kadar uzanmaktadır.

Yani hücre ölümü daha uzun zamanlar almaktadır. Organ nakilleri de bu yüzden saatler içinde mümkün olmaktadır.

Tıp ilmi her dokunun hücre ölümü ile ilgili süreci bilmektedir.

 

Beyin ölümü;

Dolaşım ve solunumun azalması sonucu beyinin çoğunluk aktiviteleri durduracak kadar hasar görmesidir.

Hasar sonucu beyin yüksek oranda zarar görmüş fakat solunum ve dolaşım devam etmektedir.

Buna da beyin ölümü yada bitkisel hayat denilir.

Hücre yaşamı devam ettiğinden organ nakli yapılabilir.

Ölümleri bu şekilde sıraladıktan sonra nedenlerini açıklayacak olursak.

Hücrelerin yaşlanmasından dolayı organların yorgunlaşması ve sonuçta çalışmasını durdurması.

Kan dolaşımı için başta kalbin, oksijen dolaşımı içinde Akciğerin çalışma yeteneğini kaybetmesi sonucudur.

Diğer etkenler ise intihar cinayetler ve fiziki darbeler sonucudur.

 

İnançların kabulüne göre, hayati fonksiyonlarını kaybetmemiş bir vücutta birde ruhsal bir eş bulunmaktadır.

Ruhun biçimi, şekli, ağırlığı, hangi maddeden yapılmış olduğu da belirtilmemiştir.

Yalnızca öyle bir ruh deyimi yakıştıra gelinmiştir.

Hukuki yaşam fonksiyonları kaybedilince mi, hücresel ölümle mi yoksa beyinsel ölümle mi vücudu terk edeceği de ayrıca belirtilmemiştir.

Yaşam fonksiyonlarını kaybetmiş bir ruh bedenden ayrılıp gitmektedir. Ama nereye gitmektedir. Belirtilmemiştir.

Bazı inançlılar bunun diğer bedenlere girdiğine bazıları da büyük ruh’a (Tanrı) kavuştuğunu söylemektedirler.

 

Ruh, mitolojik bilgilerle başlamış, daha sonra ilkel ve çok tanrılı dinlere, sonrada tek tanrılı dinlere evrilerek geçmiştir.

İncelenildiğinde her türlü olgularla birleştirilmeye çalışılmış olduğu belirtilmektedir.

Yaratıcılar için, iyilikler ve kötülükler için, insanlar için, hayvanlar için, hatta bitkiler için bile.

 

Zamanım olmadığından örneklerini de buraya yazamadım.

Meraklılar, mitolojik bilgiler ve dinler tarihi araması yapabilirler.

 

Bir yaratıcı, diğer yaşam, melek, şeytan, cennet cehennem ve ruh olgusu da inanç bilgileri (teoloji) ile bu güne dek biri birinden kopyalanarak günümüze dek gelmiştir.

 

Gerçek bilgiler bilimsel bilgilerdir. Bilim ruh olgusunu kabullenmez.

 

Herkese selamlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

.

 

Gerçek bilgiler bilimsel bilgilerdir. Bilim ruh olgusunu kabullenmez.

 

Herkese selamlar.

bilim ruh olgusunu kabul etmez

tabi ki etmez çünkü bilim cisimleri inceler

ruh cisim değildirki bilim ruhu açıklayabilsin

İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİDE tıbbı kabul etmez

yani inşaat mühendisliğinin bilgileriyle tıb bilinemez

sizin yanılgılarınız da böyledir zaten.

bir elmanın tadını mikroskop altında göremezsiniz

ancak onu tatmakla bilirsiniz

 

bilim uykuyu nasıl açıklar

aslında uyku da küçük ölümdür bilene

uyuyan bir adamın gözlerini uyurken açın. bakın bakalım o uyuyan görecekmi?

görmez

çünkü gören cisim değil ruhtur da ondan

ruh ayrılınca geride yalnızca cisim kalmıştır.

 

sizinkisi tıbkı şuna benzer

bir kalem var birde defter kalem yazar her şeyi kalem yapar kalemi tutanı eli ise kabul etmezsiniz çünkü görünürde sadece kalem ve defter vardır sizce.

buyrun şimdi kalemi tutan eli inkarmı edeceksiniz gördüğünüz halde

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bilim ruh olgusunu kabul etmez

tabi ki etmez çünkü bilim cisimleri inceler

ruh cisim değildirki bilim ruhu açıklayabilsin

İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİDE tıbbı kabul etmez

yani inşaat mühendisliğinin bilgileriyle tıb bilinemez

sizin yanılgılarınız da böyledir zaten.

bir elmanın tadını mikroskop altında göremezsiniz

ancak onu tatmakla bilirsiniz

 

bilim uykuyu nasıl açıklar

aslında uyku da küçük ölümdür bilene

uyuyan bir adamın gözlerini uyurken açın. bakın bakalım o uyuyan görecekmi?

görmez

çünkü gören cisim değil ruhtur da ondan

ruh ayrılınca geride yalnızca cisim kalmıştır.

 

sizinkisi tıbkı şuna benzer

bir kalem var birde defter kalem yazar her şeyi kalem yapar kalemi tutanı eli ise kabul etmezsiniz çünkü görünürde sadece kalem ve defter vardır sizce.

buyrun şimdi kalemi tutan eli inkarmı edeceksiniz gördüğünüz halde

 

 

 

Sayın yağmur selamlar önce,

 

Bizim düşüncemiz hakkında yorum yapmışsın ancak yanılgılar var.

 

Şöyleki ;

 

bilim ruh olgusunu kabul etmez

tabi ki etmez çünkü bilim cisimleri inceler

ruh cisim değildirki bilim ruhu açıklayabilsin

 

Bilimin kabullendiği ruh, sizin kabullendiğiniz gibi ölünce göklere yükselen tarifsiz, biçimsiz bir olgu değildir.

Bilimin kabullendiği ruh, insanlığın doğayla/maddeyle ilişkisinin insan bilincinde şekillenmesi ve kurallaşması

halidir.

Yani kişiliğidir, kültürüdür, ahlakıdır, ve duruş şeklidir.

Böyle bir olguyu tanır (adını ruh koymak gerekirse eğer).

Genel olarakta, sosyoloji ve pisikoloji bilmiylede incelemeye alır.

Ölümler sonucu da doğal olarak bilinç kalmadığı için kişilik unsurlarıda kalmayacaktır.

 

İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİDE tıbbı kabul etmez

yani inşaat mühendisliğinin bilgileriyle tıb bilinemez

sizin yanılgılarınız da böyledir zaten.

 

Ne büyük yanılgı;

İkiside pozitif bilimlerin dallları.

Pozitif bilimlerin birisi olmadan diğeri olmaz.

Aksine inşat bilmi bugün tıbbi bilgileri dikkate alarak insan sağlığı için çalışmalar yapmakta.

İnşaat malzemelerinin kansorejen madde olup olmadığını sıkı bir biçimde incelemeden geçiriyor.

Sıcaklık, soğukluk, rahatlık, sıkıcılık, basıklık vs bilgiler hep iç içe.

Bunlar bizim yanılgılarımız değil.

 

sizin yanılgılarınız da böyledir zaten.

bir elmanın tadını mikroskop altında göremezsiniz

ancak onu tatmakla bilirsiniz

 

Sanki bilimi tarif etmişsin. Tad tabiiki mikroskopla alınmaz.

Tatmakla mümkündür.Tadı tanıyıcı, hatta düşünceyi tanıyıcı bilimsel makinalar yapılıyor artık.

Tad tahlillerinde dilimizi bile sollayan bilimsel çalışmalar var.

 

bilim uykuyu nasıl açıklar

aslında uyku da küçük ölümdür bilene

uyuyan bir adamın gözlerini uyurken açın. bakın bakalım o uyuyan görecekmi?

görmez

çünkü gören cisim değil ruhtur da ondan

ruh ayrılınca geride yalnızca cisim kalmıştır.

 

Diğer şekilylede ben sana sorayım.

İnsan uyanıp gözü ile görmezse ruhun görmesi nasıl izah edilebilir.

İşte bu da sadece bir düşünce, bir kurgu.

Gözlük ve sağırlar için kulaklık, bilimin ruhla bir aracısımı ? Şu işe bak.

Bilim ruhun yakasına bile yapışmış bırakmıyor. (!)

Uyku olgusunu bilim mercek altına almış incelemekte.

Evet bilimin çözümleyemediği daha binlerce olgu var elbette.

Ama herşeyi teker teker çözüyor ve önümüze koyuyor.

http://www.hekimce.com/konu.php?konu=655

 

sizinkisi tıbkı şuna benzer

bir kalem var birde defter kalem yazar her şeyi kalem yapar kalemi tutanı eli ise kabul etmezsiniz çünkü görünürde sadece kalem ve defter vardır sizce.

buyrun şimdi kalemi tutan eli inkarmı edeceksiniz gördüğünüz halde

 

Sayın yağmur bu misalinizde mikroskopa benziyor.

Doğadaki maddeler biri birinden soyut düşünülemez.

Her maddenin diğer bir maddeye ihtiyacı vardır.

Bizleri maddelerin biri biriyle ilişkilerini göremeyecek kadar saf görme lütfen.

El de kalemde doğa içinde bir maddedir.

Ayrıca artık ele de kalemede gerek kalmadı. Sen daha el ve kalemdesin.

İnsanlar konuşuyor dijital makinalar yazıya çeviriyor. :)

 

Sayın yağmur, bir önceki iletilerimde söylediğim gibi bu ruh ve can olguları ;

Taa ki mitolojik bilgilerden ve dinlerin oluşum çağlarından gelme.

Evrilerek geçiş bilgileri.

 

Bak sana benim başımdan geçen bir olayımı anlatayım. Bu da bir inanç.

 

Yaz günleri balkonda sevgili annemin dizlerinde yatardım ve hep ona sorular sorardım.

Annem, babam inançlı kişilerdir.

Yıldızların kaymasını sorardım(daha sonra gök taşları olduğunu öğrendim).

Sevgili annem de bana ;

"Oğlum Allah her insan için bir yıldız yaratmıştır.

İnsanlar öldüğünde o na ait olan yıldızda kayar yok olur.

İşte bu yıldızın kayıp yok olmsıda o insanın ruhunun göğe yükselmesidir.

Kendisininde ölmesi demektir" demişti.

Ben buna uzun yıllar inandım.

Her yıldızın kayışında da işte bir kişi daha öldü yorumunu yapardım.

Halen de bende etkisi vardır.

 

Selamlar... :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın yağmur selamlar önce,

 

 

Bilimin kabullendiği ruh, sizin kabullendiğiniz gibi ölünce göklere yükselen tarifsiz, biçimsiz bir olgu değildir.

Bilimin kabullendiği ruh, insanlığın doğayla/maddeyle ilişkisinin insan bilincinde şekillenmesi ve kurallaşması

halidir.

Yani kişiliğidir, kültürüdür, ahlakıdır, ve duruş şeklidir.

Böyle bir olguyu tanır (adını ruh koymak gerekirse eğer).

Genel olarakta, sosyoloji ve pisikoloji bilmiylede incelemeye alır.

Ölümler sonucu da doğal olarak bilinç kalmadığı için kişilik unsurlarıda kalmayacaktır.

 

 

 

Ne büyük yanılgı;

İkiside pozitif bilimlerin dallları.

Pozitif bilimlerin birisi olmadan diğeri olmaz.

Aksine inşat bilmi bugün tıbbi bilgileri dikkate alarak insan sağlığı için çalışmalar yapmakta.

İnşaat malzemelerinin kansorejen madde olup olmadığını sıkı bir biçimde incelemeden geçiriyor.

Sıcaklık, soğukluk, rahatlık, sıkıcılık, basıklık vs bilgiler hep iç içe.

Bunlar bizim yanılgılarımız değil.

Sanki bilimi tarif etmişsin. Tad tabiiki mikroskopla alınmaz.

Tatmakla mümkündür.Tadı tanıyıcı, hatta düşünceyi tanıyıcı bilimsel makinalar yapılıyor artık.

Tad tahlillerinde dilimizi bile sollayan bilimsel çalışmalar var.

Diğer şekilylede ben sana sorayım.

İnsan uyanıp gözü ile görmezse ruhun görmesi nasıl izah edilebilir.

İşte bu da sadece bir düşünce, bir kurgu.

Gözlük ve sağırlar için kulaklık, bilimin ruhla bir aracısımı ? Şu işe bak.

Bilim ruhun yakasına bile yapışmış bırakmıyor. (!)

Uyku olgusunu bilim mercek altına almış incelemekte.

Evet bilimin çözümleyemediği daha binlerce olgu var elbette.

Ama herşeyi teker teker çözüyor ve önümüze koyuyor.

http://www.hekimce.com/konu.php?konu=655

 

Sayın yağmur bu misalinizde mikroskopa benziyor.

Doğadaki maddeler biri birinden soyut düşünülemez.

Her maddenin diğer bir maddeye ihtiyacı vardır.

Bizleri maddelerin biri biriyle ilişkilerini göremeyecek kadar saf görme lütfen.

El de kalemde doğa içinde bir maddedir.

Ayrıca artık ele de kalemede gerek kalmadı. Sen daha el ve kalemdesin.

İnsanlar konuşuyor dijital makinalar yazıya çeviriyor. :)

 

Sayın yağmur, bir önceki iletilerimde söylediğim gibi bu ruh ve can olguları ;

Taa ki mitolojik bilgilerden ve dinlerin oluşum çağlarından gelme.

Evrilerek geçiş bilgileri.

 

Bak sana benim başımdan geçen bir olayımı anlatayım. Bu da bir inanç.

 

Yaz günleri balkonda sevgili annemin dizlerinde yatardım ve hep ona sorular sorardım.

Annem, babam inançlı kişilerdir.

Yıldızların kaymasını sorardım(daha sonra gök taşları olduğunu öğrendim).

Sevgili annem de bana ;

"Oğlum Allah her insan için bir yıldız yaratmıştır.

İnsanlar öldüğünde o na ait olan yıldızda kayar yok olur.

İşte bu yıldızın kayıp yok olmsıda o insanın ruhunun göğe yükselmesidir.

Kendisininde ölmesi demektir" demişti.

Ben buna uzun yıllar inandım.

Her yıldızın kayışında da işte bir kişi daha öldü yorumunu yapardım.

Halen de bende etkisi vardır.

 

Selamlar... :clover:

sayın bilimselci sizde biliyorsunuz ki verdiğiniz cevablar başda kendi kalbinizi dahi tatmin etmiyor

hangi inşaat mühendisi bir hastalık için ilaç yapmıştır mühendislik bilgisiyle bir örnek ver

uyanıkken göremeyen derken

görmek için ışığa ihtiyaç vardır eğer siz ışığı keserseniz ne göreceksiniz

hatta insan bazen derin düşüncelere dalar karşısındakine baktığı halde karşısındakini görmez işitmez

tıpkı bir rüya görür gibi

kaldıki kalem ve defter okuyanların meseleyi daha çabuk kavraması açısından özellikle yazdım

bu sizin konuya bakışınızı gösterir

ama size katıldığım tek bir nokta var oda annenizin size söyledikleri

çünkü küçükken işitilenler taşa kazınan yazı gibi silinmesi çok güç olur

ama işittiklerini ne peygamber söylemiştir nede kuran yazmıştır

işte bu tib konuşmalar yüzünden dışardan dine sokulmaya çalışılan çeşitli hurafeler yüzünden din maalesef öcü göründü

aslında din bize bir nasihattır

insanların tutmasında fayda olduğu bir öğüttür

hatta bunun böyle olduğunu söyleyen bir çok hadis ve ayete rastlayabilirsin

eğer siz her şeyi bilimle ulaşmaya çalışısanız hata edersiniz bazı şeyler çok açıktır bilgi kendiliğinden hasıl olur.varlıkların çift yaratılması yani erkek ve dişi olarak bu iradeyi gösterir

varlıkların bedenleri ilmi gösterir vs

irade ilim gibi sıfatlar ise bir varlıkla vardır

bunu kendi irade ve ilminle kıyas et

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konu mu dağılmış yoksa başka birşey mi var tam olarak anlayamadım. Cevaplar ile açtığım başlığı incelediğimde bir uyarlık göremedim. Konuyu açan kişi olarak açtığım konunun da bir soru başlığı olması cihetiyle tartışılmasını istediğim için bekliyorum...

 

Uyku uyanıklık meselesi, rüya meselesi bunlar ayrıca tartışılabilecek meseleler. Bizler, düşünen canlılar için dünyada sonsuz sayıda Allah'ı gösteren ayetler olduğuna inanırız, ama konumuzun tartışmaya açık yüzü bu değildir. Bizler, bazılarının iddiasına göre yeryüzünün en kompleks en mükemmel canlılarıyız.

 

Ama gitgide daha erken yaşlarda ölüyoruz. Ama sürekli ölüyoruz. Bu kompleks canlılar acaba neden bu güne kadar ölüme, yaşlanmaya bir çare üretemediler vücut olarak. Zira vücutlarımız bunun önlemini 100'lerce yıl önceden almalıydılar. Ama olmadı ve hala ölüyoruz. Mesele aslında bu da değil. Mesele yaşamla ölüm arasında vücuttan birşeyin ayrılmasıyla beynin, hücrelerin ölümüne bir şeyin neden olması. Vücuttan ayrılan bu şey nekine beyin, vücut ölüyor. ve yine Adli Tıp derslerinden, hatırladığım kadarıyla beyin ölümü 5 dakika da oluyordu. Acaba yanlış mı hatırlıyorum.

 

Düşünsenize öyle harika bir sisteme sahipsiniz, sudan dışarı çıktığınızda balık yüzgecini bir kenara atıyorsunuz, ayak ediniyorsunuz, kıllarınız çıkıyor herşeyi başarıyorsunuz ama kalbinizin durmasını engelleyemiyorsunuz. Doğada olan binlerce farklı nebadattan çeşitli şekillerde haplar falan üretiyoruz ama, ölüme engel olamıyoruz...Ve birgün çözümünü üretemediğimiz ölüme hepimiz teslim olacağız. Ölümü de doğa yarattığına göre doğanın içerisinde diyalektik anlayışımıza göre bir çare olması lazım. Sahi her şeyin iki hali olmak zorunda doğada...Dolayısıyla bir ölüm geliyorsa, aynı ölüye can verebilecek bir sistemin de bulunması lazım. Yani kalp durduktan sonra ona 2, 3 saat sonra birşeyleri zerk ederek tekrar ayağa fırlatmak mümkün olmalı...

 

Fazla mı abarttım, yoksa saçmalıyor muyum...Kafam düzeldiğinde tekrar bir kontrol edeyim...DÜZELTME HAKKIMI SAKLI TUTUYORUM...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın bekir'in böyle bir konuyu neden din başlığı altında açtığını merak ettim doğrusu...

 

Ölümü, ruhun bedenden ayrılması olarak tanımlamak doğru bir yaklaşım ise, hayvanlarda da bir ruhtan bahsetmek gerekir ki, bu İslam'ın öğretisine aykırıdır. Öyleyse böyle bir yaklaşımda bulunmak doğru olmayacaktır.

 

Ölümden bahsederken,ölümün farklı şekilleri ve sebepleri var elbet. Ben ölümü şöyle tanımlayabilirim; "Bilinç durumunun bir daha geri gelmemek üzere kapanması." Elbette bu tanım tıbbi ölümü anlatmaz. Zira insan beyin ölümü gerçekleşse dahi, tıbbi makinalar sayesinde bedenen bir süre daha yaşatılabiliyor. Tabii buna ne kadar "yaşamak" denilebilirse...

 

Ölümün farklı şekilleri ve sebepleri olsa da, temel olarak durum aynı , "Beyin ölümü". Beynin faaliyetine devam edebilmesi için oksijene ihtiyacı var. Herhangi bir sebeple beyne giden oksijenin belli bir zaman için (3-5dk) kesilmesi, beynin ölümüne, ya da ciddi şekilde zarar görmesine neden oluyor.

 

Sayın bekir 5 dk olarak hatırladığını söylemiş. Doğrudur... Ancak 3. dakikadan sonra beyin hasar görmeye başlıyor. Daha sonra beyne oksijen gitmesini sağlasanız bile, beyin geriye dönüşü mümkün olmayacak şekilde hasar görmüş oluyor. Böyle bir durumda, en iyi ihtimalle hayatınızın geri kalanını felçli geçirmek zorunda kalıyorsunuz.

 

Doğal yoldan ölümlere (yaşlılık) gelirsek, hücrelerimizin her birinin yaşam süresi sınırlıdır. Yaşlandıkça kromozomlar kısalıyor. Bunun nedeni, uçlarındaki "telomer "denilen bölümlerin, her hücre bölünmesinde biraz daha kısalması. Kromozom boyu kritik bir uzunluğa erişince, hücre daha fazla bölünemiyor ve ölüyor.

İnsan vücudundaki hücre ölümleri kritik bir noktaya gelince de insan bedeni için ölüm kaçınılmaz oluyor. Aslında bu hücre ölümlerini engellemenin bir yolu var. Yani hücrenin sürekli bölünmesi sağlanalarak hücre ölümsüzleştirilebilir. Ancak bu durumun bir başka adı daha var; o da "kanser". Kanser hücreleri sonsuz bölünme yapar ve büyümesi durdurulamayan tümörler oluşturur. Bu, hücrenin ölümsüzlüğü anlamına gelse de, bedenin ölümüne giden yolu hazırlıyor.

 

Sayın bekir 5 dk. içinde ne olduğunu sormuş... 5 dk. önce kalp, fonksiyonunu yerine getirerek beyne kan ile oksijen gönderiyordu. Kalp, fonksiyonunu yitirince beyne giden oksijen kesildi ve ilk bir kaç dakika için beyin, kan içinde bulunan oksijen ile idare etti. Ancak oksijen sağlanımı devam etmediği için beyin hücreleri çok hızlı bir şekilde öldü ve beyin de faaliyetini yerine getiremez hale geldi. Bu da insanın ölümü demek.

 

Üst beynin ölmesi bedenin ölmesi anlamına gelmiyor. Zira insanın nefes alma, vücut sıcaklığını ayarlama, kalp atışını düzenleme gibi faaliyetler beynin alt bölgesiyle ilgilidir. Bu yüzden insan, bilinci bir daha yerine gelmeyecek olsa bile bu faaliyetlerin devam etmesi ile bedenen yaşayabiliyor.

 

Acaba bu anlattıklarım içinde "ruh" nerede?

 

Ruh, tamamen beyin faaliyetleri sonucu insanda oluşan "bilinç" durumuna verilen addır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın bekir'in böyle bir konuyu neden din başlığı altında açtığını merak ettim doğrusu...

 

Ölümü, ruhun bedenden ayrılması olarak tanımlamak doğru bir yaklaşım ise, hayvanlarda da bir ruhtan bahsetmek gerekir ki, bu İslam'ın öğretisine aykırıdır. Öyleyse böyle bir yaklaşımda bulunmak doğru olmayacaktır.

 

Ruh, tamamen beyin faaliyetleri sonucu insanda oluşan "bilinç" durumuna verilen addır...

 

Birincisi bu inanca dair bir meseledir. Canı verenin ve alanın Allah olduğu farkedildiğinde insanların hangi din olursa olsun bir şekilde Allah'a inanacaklarını ümit ediyorum...Dolayısıyla bu başlığın din başlığı altında açılması en doğal şeydir. Yok eğer kastınız bu bilimsel, teknolojik, tıbbi bir konudur ve din başlığı altında açılmasına olanak yoktur diyorsanız, itikadımızca hiçbiri bir birinden ayrılmaz...

 

Gelelim ruh proplematiğine...Buna benzer yaklaşımlar geleceğini tahmin ettiğim için açtığım konunun hiç bir yerinde ruhtan bahsetmedim. Siz yok dersiniz olur biter. Ben canlılıktan bahsettim. Canımızdan, isterseniz baştan itibaren yazdıklarımı bir daha okuyun. Can dediğimiz şey yerini tespit edemesek de var olduğunu bildiğimiz birşeydir. Ruh öyle değildir. Canı ölüm ile sınayabilir, tespit edebilir, farkına varabiliriz. Dolayısıyla bir şeyin canlı olması ölü olmadığına ölü olması da canlı olmadığına delalet eder.

 

Her ölümün, her bir olayın illeti vardır. Canın bedenden ayrılmasının da...Size göre can bedenimizden farklı bir sebeple ayrılır. Ancak, garipsenecek şey evriminin son kertesine gelmiş, her türlü doğa koşuluna çıplak bedeniyle adapte olmuş insan ölümden bir türlü kaçamıyor...ve nihayetinde canımızı ölüme teslim ediyoruz...

Yani ölümü, canın bedenden çıkması olarak tarif ediyoruz...

 

Ama görüyorum ki konuyu ben evrim teorisinin bir çıkmazı olarak gördüğüm bir alana çekmeye başladım, ve dahası felsefi bir alana kaydırdığım için dur deme vakti geldi galiba...

 

selamlar ile...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sanırım siz "Madem evrim vardı da, ölüme neden çare bulamadı" gibi abuk bir soru sormaya kalkacaktınız ki, son anda bundan vazgeçtiniz. İyi de yaptınız sayın bekir... Zira bu, evrimin bir çıkmazı değildir... Evrimin ölüme çare bulmak gibi bir misyonu yoktur. Aynı mantıkla "Madem evrim vardı da, bunca zamandır insanlar neden sürekli hasta oluyorlar" gibi bir soru da sorabilirsiniz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sayın bilimselci

ey yarasa misal karanlıkta kalmış ve güneşten şiddetle kaçınan kardeşim

evet ruhu sanki bedenden ayrı dğişik bir varlık olarak anlatıyorlar v ve sen bunu kabul etmiyorsun etme boşver çünkü bende kabul etmiyorum

çünkü ben inanıyorum ki manasız madde olmyacağı gibimaddesizde mana çok bir anlam ifade etmez.

ama mana üstündür ,madde ise ona tabidir ,tıpkı 2 kere 2= 4 eder hakikatinin manasının sonsuz olması,maddeye büründüğündede sınırlı kalması gibi..

ruh varlığın işleyiş proğramıdır,biz ölsekte yine baki kalacağız çünkü biliyoruzki (bilimsel olarak)yok var olmaz varda yok olmaz..bilimselci diye bir hakikat varsa bu ebedlere kadar vardır ama cennette ama cehennemde var yok olmaz,yalnız altın değerini kaybedr teneke parçası olur,bunun adıda cehennem,

ruh bir şeyi ifade ettiği manadır aynı zamnda mesela kalemin ruhu kalem olması

canlının ruhu nhareket etmesi,solunum yapması beslenmesi ilh.yani kısaca canlı olmasıdır

aslında canlılığın ruhuda sibernetik dengedir,denge nin bozulması ölüm oluyor fakat böyle bir hakikatin yani denge hakikatinin ezeli ve ebedi varlığıyla bizler biliyoruzki entropiye maruz kalmış herbir canlı yeniden dengeile yani hayat ile toparlanacak ve dirilecektir.

 

bir bilgisaray gider bir bilgisaray gelir ama proğramlar bakidir.ruh bir birlik kanunudur,milyonlarca hücreyi bir bedende bütünleyen ve bir birlikle organizasyonlarını sağlayıp onları çalıştırandır

 

ruh hakkında söylenecek çok şey var ama o emirdendir,yani beynimiz çok sabit bir konumda değil,sürekli yeni ve farklı düşünceler tülleniyor

 

dinlerdeki her bir verinin kainatın içinde varlığı ol

kadar zahir ve bedihiki açın artık gözlerinizi...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sanırım siz "Madem evrim vardı da, ölüme neden çare bulamadı" gibi abuk bir soru sormaya kalkacaktınız ki, son anda bundan vazgeçtiniz. İyi de yaptınız sayın bekir... Zira bu, evrimin bir çıkmazı değildir... Evrimin ölüme çare bulmak gibi bir misyonu yoktur. Aynı mantıkla "Madem evrim vardı da, bunca zamandır insanlar neden sürekli hasta oluyorlar" gibi bir soru da sorabilirsiniz...

 

Hıhı, sorabilirdim ama sormak istememiştim...Ama madem hatırlattınız...Ne dedik, sudan çıkarken kuyruğunu atıp, sonra mı attı acaba, yüzgeçlerden bacak oluşturabilen, hatta suyun dışarısında ölüme meydan okuyup, hava almayı başaracak bir sistemi üreten bir evrim teorimiz var madem, bu teoriye göre ölüm ne oluyor. Niye ölüme meydan okumuyoruz. Niye ölmekten kurtulamıyoruz.Nasıl kompleks canlılarız. 20 yaşındaki bir adam neden kalp krizinden ölebiliyor.

 

Evet sorabiliriz. Zira yukarda saydığım evrim neticesinde başarabiliyorsak bunları da başarmamız gerekiyor. Niye bugüne kadar ölmeyen hücreler üretemedik. Kaç milyon yıldır canlılar yaşıyor ve neden en büyük bela olan ölüme hala vücudumuz bu çareyi üretmedi. Eşyanın tabiatında olan diyalektik unsurlardın biri ölüm ise bir diğerinin de canlılık olması gerekir ve kaç bin veya milyon yıldır canlılar yaşıyorsa neden tersine bir şey üretip de ölümü canlılığı bitiren şey olmaktan çıkartamadık.

 

Ben sormak istemiyordum ama siz teşvik ediyorsunuz...Niye evrimin ölüme çare bulmak gibi bir misyonu olmasın. Evrimin yaşayan tek hücreli bir canlı üretmesini kabul ediyorsunuz. evrimin can vermesini kabul ediyorsunuz, evrimin bu tek hücreli canlıdan sayısını bilemeyeceğimiz kadar hücreye sahip, manyak şekilde gelişmiş bir beyin yapısına sahip olan insanı yaratma misyonuna inanıyorsunuz ve böyle bir misyonu olduğunu düşünüyorsunuz da niye ölüme çare bulmasını misyon olarak düşünmüyorsunuz. evrimin suyun dışında hayatta kalmaya yarayan araçlar üretme misyonuna inanıyorsunuz da canlılığı ortadan kaldıran sebepleri engelleme misyonu olduğuna inanmıyorsunuz...Ben evrim teorisine girmek istemediğim için yapmıştım, zira bu teoriyi tartışmayacağım demiştim dolayısıyla beni bu tartışmanın içine siz çekiyorsunuz...İyi ki vazgeçtiniz deyip bırakırsanız daha iyi olurdu ama ardından misyonu var mı yokmu ya getirmeseydiniz.. ve dahası sorumun ve gidişatın abukluğu ancak beni ilgilendirir....Hasılı evrim teorisi veya tersi kimsenin birbirinin doğrusunu kabul etmediği meseleler, bunu tartışmak istemiyordum.

 

Neyse, selamlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konuyu buraya çekmeye çalışacağınızı anlamıştım da, bir başka başlık altında yazmış olduğunuz iletide bunu açıkça dile getirmişsiniz, ben de yeni farkettim. Bir kaç iletinizde samimi davranarak evrim teorisini tartışacak düzeyde olmadığınızı, bu tartışmaya girmeyeceğinizi belirtmiştiniz. Ben de çoğu zaman aynı şeyi yaptım ve evrim tartışmalarından uzak durmaya çalıştım. Ta ki, buraya sahtekarlıklar taşınana kadar.

 

Günümüzde teolojinin sarılabileceği pek az şey kaldı. Zira bilimsel verilerin çık kısıtlı olduğu dönemlerde dinler insanların merak ettiği konulara bir şekilde açıklamalar getirmiş, başka açıklama olmadığı için de insanlar bunları sahiplenmişlerdi. Gel zaman git zaman bilim, yavaş yavaş teolojinin açıklama getirdiği konulara müdahil olmaya başladı. Bilim bazı konuları teolojiden daha iyi ve kapsamlı açıklamaya başlamıştı. İşte bu durum bazılarını fena halde rahatsız etti. Pek çok bilim adamı teolojik kaygılarla susturulmaya çalışıldı, hatta ölüme mahkum edildi. Ancak bu durum bilimin gelişmesine engel olmadı. Bilim her geçen gün bilinmeyen sorulara yeni cevaplar üretiyordu. Örneğin eskiden insanlar yağmur ve doğa olaylarından bir meleğin sorumlu olduğunu düşünürken, bilim bu işleyişi bir meleğe ihtiyaç olmadan açıklamayı başarmıştı.

 

Teoloji nedir ? Neden insanları kendine bu kadar bağlamıştır?

 

Bu soruların cevabı aslında basittir. İnsanlar meraklı canlılardır. Her zaman için cevabı bilinmeyen sorular üretmeyi başarmışlardır. İşte teoloji insanın bu yönüne hitap eder. İnsanları bir şekilde tatmin eden cevaplar üretmiş, bu yönüyle insanları kendine bağlamayı başarmıştır. Bu yönüyle de binlerce yıldır rakipsiz kalmıştır.

Ama artık bir rakibi var. Tabii bu "bilim bir din midir" tartışmasının içeriği değildir. Bilim, dinin binlerce yıldır insanların bilinmeyenlerine getirdiği cevaplara artık taraf olmuştur. Bilim, cevaplar getirdikçe teoloji bilinmeyenler tarafına çekilmiştir. Bilim, cevaplar getirdikçe teolojinin gücü zayıflamıştır. Artık teoloji talnızca belli başlı konularda insanları tatmin ediyor. Onların da hemen hepsi felsefi sorulardan ibaret. Bugün teolojiyi ayakta tutan "İnsan nedir" , "Neden buradayız" , "Hayatın anlamı nedir" gibi sorulara getirdiği cevaplardır.

 

İşte geldik zurnanın melodiyi bozan deliğine. En sık tartışılan, ancak cevabı hep iyimserce karşılanan soruya; "Bilim ve din yanyana mı, karşı karşıya mı?" Cevabı çoğu zaman iyimserce karşılanıp her ikisinin de birbirleri ile ilişkisinin olmadığı yönünde cevabı verilen soru. Acaba öyle mi?

 

Bence değil... Zira öyle bir zaman gelecek ki, artık bilim teolojinin verdiği cevapların çok daha fazlasını inkar edilemeyecek biçimde vermeye başlayacak. Öyle bir zaman gelecek ki, teolojinin arkasına sığınabileceği bir soru kalmayacak. Elbette bilim, teolojiyi bir rakip olarak görmez. Bilimin teolojik kaygıları yoktur. Bilimi rakip olarak gören teolojidir. Zira bilim, teolojinin varlığını tehdit etmektedir. Neyseki artık teolojinin eskiden olduğu gibi bilimi baskı altına alacak gücü ve etkisi yoktur.

 

Sizce evrim teorisine neden bu kadar çok saldırılıyor? Bilim, teolojinin elindeki en önemli cevaplardan birini insana vermeye çalışmaktadır; "İnsan nasıl varolmuştur ?". Elbette bu durum, teolojik kaygılar nedeniyle teistlerin kabul edemeyeceği bir durumdur. Zira teolojinin ayakta kalmasını sağlayan en sağlam bir kaç kolondan biri de bilim tarafından yıkılmak üzeredir. İşte bu yüzden evrim teorisine bu kadar saldırılıyor, onun için sahtekarlıklara başvuruluyor.

 

Sayın bekir; bu yazıda "evrim neden ölüme çare bulamamıştır" sorusunun yanıtını sizi tatmin edecek kadar alamayacaksınız. Zaten maksadınızın da sizi tatmin edecek bir cevap bulmak olduğunu sanmıyorum. Eğer gerçekten öğrenmek isterseniz, evrim hakkında pek çok bilimsel kaynaktan tarafsız olarak bilgi edinebilirsiniz. Bunu yaparsanız, evrimin her zaman ileriye gitmediğini,zaman zaman duraklayıp zaman zaman geriye döndüğünü, evrimin bir tanrı olmadığını ve canlılığa ölümsüzlük vadetmediğini göreceksiniz.

 

Emim olduğum bir şey var, bilim yarın insanın belki de en çok istediği şeye, ölüme çare bulma noktasına gelse bile, bu duruma teolojik kaygılar nedeniyle engel olunmaya çalışılacaktır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ölüme Çaremi Sevgili Yam Yam Senin gibi bilimle alakalı birimi bunu söylüyor

insan yaşam sürelerini tarihten günümüze bir bakın derim

 

Saygılar...

 

Babil yazıtlarında ve kutsal metinlerdeki mübalağalı ifadeleri saymazsak, günümüzde ortalama insan ömrü, geçmişe nazaran çok daha yüksektir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bekir'e yanıtım....

 

En az 15 yıl evveline taşıdı beni yazınız... O zamanlar henüz ilk basımıydı, İbn-i tufeyl'in hay bin Yakzan'ının... İnsan yayınlarıydı hatırlamamam imkansız.. zira öyle bir kapak tasarımı vardı ki bundan çok daha sonraları basılan yky'nin ibn-i sinalı Hay bin yakzanının kapak tasarımı bile boy ölçüşemezdi insan yayınlarının baskısıyla...

Bekir, umarım hemen elinden bırakmazsın Hay'ı.. Ben peşpeşe 3 defa okumuştum...Kutlu'nun akıl ve Vahiy adlı kitabıyla birlikte değerlendirdiğinde daha keskin ve enteresan neticeler elde edebilirsin belki de yapmışsındır bunu...

Orada kalbi açtığında bir parça havanın dışarı çıkması işlenmişti, elbette bu bir temsildi, Tufeyl aslında bir başka şeyin daha ehemmiyetli birşeyin peşindeydi...Buraya ulaşmışsındır diye tahmin ediyorum...Neden ıssız bir ada, ve neden bir yol göstericisi yok, bir kitabı yok, bir Hâdi'si yok...Yalnızca aklı var... zaten kitabın özeti de bu ...

Akılla başka bir yardımcı olmadan da Tanrı bulunur, bulunabilir...Ya elçiler !!!! Bu soru orada boştur...Ben doldurayım ..İnsan Hay gibi bomboş bir adada yaşamıyor elbette, o Hâdi'ler pek çok olumsuz okun hedefi olan insana diğer taraftan bir yön veriyor ve yeniden ortalıyor insanı...Tabi o Bekire inanmadan da müslüman olunabilir mi diye az tartışılmadı orta dönemlerde...Hatta Bekir'e sıddık diyen O Ehemm bile olmadan teslim olunabilir miydi ?..

Şimdilik seni saygıyla selamlıyorum.. Sevgili Bekir insanların seni anlamamalarını sakın dert etme..seni anlayan insan sayısı çok değilse işte doğru yoldasın demektir...Bunu bir ihtiyar olarak tecrübemle söylüyorum...Eksar'un-Nâs'ı bilir misin ? ( literatürü bildiğini düşünüp teknik yazıyorum ) O eksar'un-nas la yalemundur, bu yüzden yani bilmediklerinden laYüminundur, buyüzden de La yeşkurundur....

Yani yola devam.....( e yahsebu'l insâne en yütrake südâ ? yanıtım tabiki hayır, bu arada işte tam bunu Muhammet rifattan tavsiye ederim, taş plak yoksa rapitten atabilirim... )

Bu arada bu akşam yalnızca Yanni gider Nostalgia benim için bir defa dinle...

Dinle demişken...Bu dinle kelimesini necip abiden dinle...Akşamı getiren sesleri dinle / dinle de gönlümü alıver gitsin......Diye devam eden... Türkçenin şüphesiz en güzel şiirleri sıralamasında benim ilk 12 şiirime girer. ( 10 değil 12 bütün dünya sıralamayı 10'dan yapsa ben 12 yaparım....) bu arada biraz dağıttık ama iyice bakıldığında aslında herşey aynı şeyi niteliyor....

 

 

bozan

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gördüğüm kadarıyla konu "can" dan yada canlılıktan Ruh'a kaymış..

Elbette Ruh fizik kimya geometri ibi ilimlerin konus değildir..

Psikolojide ruh sağlığından falan bahsedilir ama konumuz bu da değil..

 

Dinimize göre ise..

"Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir." (Isra Suresi 85)

Ayet'i kerimesiyle ruh hakkında çok az bir bilgi verilmiştir...

Bu yüzden ruh'un dünyadaki fiziksel yada manevi varlığı hakkında çok az bir bilgiye sahibiz..

 

Canlılık yada can konusunda ise..

Ölüm her canlı için kaçınılmaz sondur..

Ecel dinimize göre mutlak, zamanı gelince kesinlikle gerçekleşecek olan ve iradeden bağımsız bir sondur..

Bu durumda ecel saati gelen insan sağlam bile olsa bir şekilde ölecektir..

Apatmanın 5. katından düşen iki insandan biri ölmekte diğeri ölmemektedir..

Bedenimizin canlı kalmasını sağlayan fonksiyonların her biri bir araçtır..

Ecel geldiği zaman sağlam organ dahi işlevini yitirmektedir..

Yani ölüm ecel vaktinin geldiğindendir..

Canlılığı sağlayan organların iflasından değildir..

O sadece sebep teşkili içindir..

Çünki ölümde hem ölen hemde öleni gören ve onun nasıl öldüğünü duyanlar için bir imtihandır..

Tıpkı ruh ve canlılık hakkında burada tartıştığımız gibi..

Kimi ruh yoktur yartatcı yoktur dicek kimide her ikiside vardır dicek...

İmtihan devam ediyor....!!

 

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

de ben yalnız burada tartışan hiç bütün arkadaşların, hastalandığı zaman, dur ya ecelim geldiyse ölürüm, gelmediyse bir şey olmaz diye düşünmeyip koşa koşa doktora gittiğine inanıyorum.

 

Demek ki insan ölümün bilimsel yanını esas alır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

de ben yalnız burada tartışan hiç bütün arkadaşların, hastalandığı zaman, dur ya ecelim geldiyse ölürüm, gelmediyse bir şey olmaz diye düşünmeyip koşa koşa doktora gittiğine inanıyorum.

Heralde böyle bir ifade kullanmamı yada böyle bir anlam verdiğimi düşünmüyorsundur Cyrano..

Acaba illaki muhalefetmi diyorsun..

Tamam muhalefetinede saygı duyarım ama o kastettiğin manada yazı yazmam için akılsız olmam gerekir..

Aslında sende çok iyi biliyorsunki, dinimize göre şu yazdığın zihniyet uygun değildir..

Yoksa aynı dinin mensubu değilmiyiz..?

Dinimizde doktora gitmek ve tedavi olmak emredilmiştir..

Hadis-i şeriflede sabittir bu.

Ben olayın iç yüzünü yazdım..

Bize görünen tarafını değil..

Biz elbette sıhhatimiz için gerekeni yapmakla emrolunduk..

Ecel vaktini kimse bilmez, o vakit geldiğinde doktorda birşey yapamaz..

Öleceğin garanti olsa bile, doktor "bunu götürün tıpta her yolu denedik ümit yok" dese bile tıbba başvuracağız....!!

Sanırım anlaşıldı..

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

işin hadis kısmına hiç girmeyelim, zira hadis-i şerifte "haram ile tedavi olmayınız" da der.

 

ama ben uyuşturulmadan ameliyat olan, yada onu bırak dişini çektiren müslüman da duymadım.

 

bilimi dini emirlere göre yorumlamaya çalışanların mantık sakatlığıda buradadır.

 

tabi böyle şeyler, sadece forumda yazarken kullanılır. gerçek hayatta kimsenin işine gelmez. o yüzden samimi değildir. laftadır

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İslamda zorunluluk halleri ayrı bir konudur..

Buna ızdırar heli denir..

Alkolle tedavisi kesin ve şartsa ve buna tıp böyle diyorsa orada caizdir..

Izdırar halinde domuz eti bile yersin..

Önce mensubu bulunduğun dini öğren sonra devam ederiz sayın Cyarano..

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.