Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kuran'ın Sırrı , Şifresi Kesişim ( Hakikati anlamanın Kestirme yolu )


emrealtay

Önerilen İletiler

 

Kesintili zamanlarda Kesinliliği bozmamalı Hak yolunda

Ve o yolda en Kestirme yoldur takva.

Takvadır, eresin ki Keskin göresin.

Kesiklere merhem ondandır ruha.

Kesada uğramadan dönesin Hak'ka.

Her Kesimden olabilirsin,

Fakat bütün olduğun Kesinliğini değiştiremezsin.

Kestirebildiğin kadarını görür

Kesişimi gözetişin kadar anlarsın.

Boş gözlerle bakma kör Kesilirsin,

Gönlünle Kes ve her daim kısa Kes.

 

Geçmişten bugüne insanoğlu bir soru üstünde hep anlaşmazlığa düşmüştür. Gerçek nedir ? Neden buradayız ve ne yapmaktayız ? Gerçeğe giden yolun sade ve anlayışlı olması gerekirdi fakat bu konuda her daim ayrımlar ve karmaşıklıkların izinden gidildi. Bütüne bakmak herkesin tercihi değildi. Şüphesiz gerçeğe giden yol bu bütünün ‘’Kesişim’’i ve ‘’Kesişim’’in kendisi içindeydi.. Dna'larımız, Galaksiler, Kainat ve de şüphesiz İslamiyet ‘’Kesişim’’ ler içindeydi. Çelişkiler değil !

 

Bu konuda sizlere İslamiyet ile ışık tutacak, Kuran içerisinde ki Asıl manalardan söz edecek, bu ve bundan sonra gelecek tüm yazılarım içerisinde başka konulara da ait, ilme dahil olan yada olmayan doğru alıntılar ve yanlış olanların eleştirileriyle de yazılarımı sürekli tutacak ve bu aktarımlarda da en ‘’Kestirme’’ yollardan devam edeceğim. Bunu bir başlangıç kabul edelim ve kesişimin manasını kavradıktan sonra sizlerden dileğim Kuran ' a ve okuduğunuz, yaşadığınız herşeye bu açıdan yaklaşmanız olacaktır.

 

Yazıma ilk önce (başlangıç) yaratılış ile başlayacağım ve akabinde her konunun içine yansıttığım çeşitli aktarımlarla da bir bütün oluşturacağım. Sizlere bahsetmem gereken bir konu ise; yazımda üzerinden geçtiğim konuları akabinde ki konularla sürekli bir Kesişim ile geliştireceğimdir. Bu yüzden dikkat göstermenizi önemle rica ediyorum. Lakin öncesinde Kesişimi ayetler ışığında gözetmenizi istiyorum..

 

 

 

(Resûlüm!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban "Kes". Asıl sonu "Kesik" olan, şüphesiz sana hınç besleyendir. Kevser1-3

 

Bakara suresi 196 bir kısımda der ki; Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse kolayına gelen kurbanı Keser. ("Kestirme"den kurban "Kestirmek")

 

A-li imran suresi 101 bir kısımda ; Kim Allah'a sımsıkı bağlanırsa, "Kesinlik"le o doğru yola iletilmiştir.

 

De ki eğer babalarınız ,oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar "Kesada" uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah'tan, Peygamberinden ve Allah yolunda cihaddan daha sevgli ise Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah fasık topluluğu doğru yola erdirmez. Tevbe 24

 

Onlardan biri kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah "Kesilir". Nahl 58

 

Ey insanlar! size Rabbinizden "Kesin" bir delil (Hz. Muhammed) geldi ve size apaçık bir nur(Kuran) indirdik. Nisa 174

 

(Ona) Andolsun ki sen bundan gaflette idin. Şimdi gaflet perdeni açtık artık gözün "Keskin"dir. (denir) Kaf 22

 

(1-10) Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına, güneşi takip ettiğinde aya, onu açığa çıkarttığında gündüze, onu örttüğünde geceye, gökyüzüne ve onu bina edene, yere ve onu yapıp döşeyene, nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene("Kestirebilene") yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir. (şems suresi)

 

iki denizi birbirine kavuşmak (birbiriyle "Kesişmek") üzere salıvermiştir. Rahman 19

 

ibadetlerimizdeki yönümüzle de (Mekke, Kabe) bir noktada Kesişmekteyizdir.!

 

Başlangıç :

' Başlangıcı ve sonu olmayan Allah'ın bizleri var etmesi, ve bunun bir amaç teşkil etmesi Kuran da ki Adem(a.s.) ın cennetten kovulmasıyla ile ilgili ve çeşitli ayetlerde gizli bir şekilde bizlere sunulmuştur ve bu gizler ‘’Kesinlik’’le matematiksel değil, sadece mana, anlayış iledir.

 

Önce birkaç ayeti kısaca incelememiz gerekmektedir.

 

 

Bakara 30 da şöyle der; Hatırla ki Rabbin meleklere, Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar; bizler hamdinle seni tesbih ve takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak orada kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler. Allah’da onlara; sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi.

 

Bakara 31 : Allah Adem’e bütün isimleri öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip; Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi.

 

Bakara 32: Melekler : Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz Alim ve Hakim olan sensin, dediler.

 

Bakara 33: (bunun üzerine) Ey adem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Adem onların isimlerini anlatınca; Ben size muhakkak semavat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sıraları) bilirim dememiş miydim? dedi.

 

 

Bakara 35 ve 36 da kısaca derki; Allah Adem’i uyardı ve dedi ki, bu meyveden sakın yemeyin. Eğer yerseniz zalimlerden olursunuz. İblis onları kandırarak haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları cennetten çıkarılarak bir mücadele alanına(dünyaya) sürüklendiler.

 

Hicr 39 : İblis dedi ki; 'Rabbim! Beni saptırdığın için, and olsun ki yeryüzünde fenalıkları onlara güzel göstereceğim; halis kıldığın kulların bir yana, onların hepsini saptıracağım' dedi.

'Beni saptırdığın için' cümlesinden ve de Adem(a.s.) yaratılmadan önce Rabbin meleklere bundan bahsetmesinden de anladığınız üzere (ki bir çok ayetlede destekleyebiliriz) dünya hayatı, Allah’ın bunu dilemesiyle başlamıştı. O bir sebepten bir amaçtan dolayı dilemişti ve bu dileği üzerine iblis Adem’i kandırmıştı, yoksa ne haşa iblis Yaratıcısına karşı çıkabilsin. Hiçbir şey O’ndan habersiz değildir. Adem’in o ağaçta yenilecek meyvenin neden yasak olduğunu anlaması gerekirdi ve tabi bunun bir savaş olduğunu Anlaması içinde ilk yenilgiyi almış olması. Cennette yasak bir ağacın olması hiçte Anlamsız değildir ve bunun nedeni cevabın kendisindedir. Anlayışın(amacın) kendisidir.. Hayatın anlamı zaten anlamdır ve şüphesiz amacı da anlayıştır.

 

Sizi boş ve anlamsız yere yarattığımızı ve bize dönmek zorunda olmadığınızımı sanıyorsunuz? Mü'minun 115

 

Tabi bu süreç içerisine sınavlarda dahil fakat sınavlarıda anlayışımız üzere geçebiliriz ve sınavlarımızdada anlayış ediniriz değil mi?

 

Bizi meleklerden ayrı kılmak için Ruhundan, anlayışından üfledi ki bize verdiği ilimde(eşya ilmi) budur. Burada eşyadan maksat şudur; Eşya maddesel bir araçtır. Bazı işlerimiz için gerekli olan eşyadır, fakat eşyadaki mana, aracı bir eşya olarak nitelendirilebilir ve manasıyla bakmak bize anlayış kazandıracağı gibi eşyada da manayı görmek anlayış gerektirir. Çünkü anlayışta gerekli olan eşya o eşyadaki manadır. (Kuran'da pek çok eşya, madde benzetilmesi yapılmıştır, manasıyla okumanızı öneririm o kısımları). Örneğin Mevlana der ki; Su ateşe galiptir, fakat su bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder. Anlayış manayı kavramamızı sağlar ve manada anlayışı kuvvetlendirir.. İnsanoğlu bu dünyada anlayış için vardır, anlayışın olması için her şeyin ve kavramların var olması gerekirdi. O her şeydir diyebilmemiz içinde.. Bilmeyi anlayış sayamayız, çünkü her bildiğimizi anlayamayabiliriz. Ve bu savaşta Allah’ın adalet kavramının var olabilmesi içinde Iblisin vazifesinin olması gerekirdi. Mücadele ve görevlileri yaratılmasa, olmazdı Hak etmek ve ceza kavramları da. Birbirimizle savaşı bırakmak gerçek savaşı kazanmakta büyük bir adımdır. Aranızda, ‘peki bu dünyada adalet var mı ki’ diyenler olacaktır elbette! Peki seni yaratıp bu soruyu sormana dahi imkan veren Rabbinin adaletsiz olması mı iyidir? Sen adaletsiz bir yaratıcının adaletli kulumu olacaktın ki? Eğer bu anlayış gereği ve bu gereğin gerekli adaleti olmasaydı sen bu adaletten söz edebilir miydin? Adaletsizlikse şikayetin, mücadele neden göstermedin? Sabredin ve anlamaya gayret gösterin.

 

Tatlıyı anlamamızı sağlayan acıdır. Sevabı bilmemize vesile olan günahlardır. Hiç şüphesiz anlayış bunların arasındaki ‘’Kesişim’’ dedir. Birleştirmek değil, zıtlıklardaki Kesişimi gözetmektedir. Amaç yolun kendisidir ve bu yol anlayış yoludur. Kuran'da da her daim anlayıştan söz edilmiştir.. Dünyada ki bunca kötülüğe ve ‘anlaşmazlığa’ müdahale etmeyen Rabbim (etmedi çünkü anlayışın hakikatini anlamamız için de anlaşmazlığı anlamamız gerekirdi) işte bize gerekli olan bu amaçcın bilgisini elde edebilmemiz için özgür bir alana müsade etmiştir. Müdahale etmez demek etki etmez demek değildir!

 

Ve akabinde Bakara 37 de şöyle der; ‘Bu durum devam ederken Adem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tövbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.’

 

Müdahale yoktur fakat nasıl vesvese var ise tabi ki ilhamda vardır. Eğer gönlünüzü Rabbinize açar O'ndan yardım diler yani 'Kestirme yoldan O'nunla Kesişirseniz' o size gerekli olan çözümü zaten sunacaktır.

 

Hak tarafından gelen bir cezbe, iki cihanın işine bedeldir. Hz. Muhammed(s.a.v.)

 

Burası bir birikim yeridir. Sınavlar ise birikimin sürecinin içine dağılmışlardır.

 

Zamana bizi var kılan desek varlığı, varlıkta da bir amacı sorgularız. İşte o amaçta da varlığı ve yaşamı meydana getiren zamanın gerekliliğini buluruz. Amaç hepliği gerekli kıldı, amacı yerine getirmekte hiçlikle mümkün. Hiç olduğumuz kadar hepizde aynı zamanda. Bu kesişim, bir süreci (zamanı) gerekli kıldı. Ve herşey zaman ile mümkün..

 

 

Ve tüm bunlar şüphesiz sevgiden ,sevginin kendisinden meydana geldi. Allah sevgici değil sevginin ta kendisidir. Eğer o anlamamızı istediyse, bu muazzam bir sevginin göstergesidir.

 

 

 

 

Kader ;

Kader konusunda geçmişten bu yana bir çok fikri ayrılık yaşandı ve bu ayrılıklar ateist bir kardeşimizin iddialı bir sorusunu meydana getirdi. Soru ; eğer Allah her şeyi önceden biliyor ve önceden yazdıysa bizlerin özgür iradesine ne oldu. O zaman bizler oyuncuyuz. Ya da özgür irade var ve seçimlerimizi biz yapıyor isek bu noktada da Allah her şeyi bilemez demektir. Soru gerçekten mantıklıydı. O vakitler verdiğim cevaplar ne beni nede onu tatmin etmişti. Verdiğim cevaplar arasında yolların belli olduğunu fakat seçimleri bizim yaptığımızı dile getirmiştim fakat olay yine seçimlerimizin de Allah tarafından bilinememesi ya da biliyor dediğimde ise özgür irade kavramının yok olmasına getiriyordu konuyu.

 

Ya özgür iradeye yada kadere odaklı cevaplar vermek yerine bunların ‘’Kesişim’’ine baktığımızda ise bu konuda Hakikatin ‘’Kesişim’’ in ta kendisi olduğunun farkına varırız.

 

Bildiğimiz üzere Allah boyut kavramının tamamen dışındadır. O bütündür. O tekliktir. O birdir ve bizler o ‘’Bir’’in içinde ‘’Birlik’’teyizdir. Biz O'yuz diyemeyiz! Tabi O'ndan ayrı değil, onun içinde var olanızdır. O herhangi bir yerde değil her yer Ondadır. Onu bizden ayrı göklerde bir idareci olarak düşünmek olmaz. O düşüncelerimizin de içindedir. Ondan gizli hiçbir şey mevcut değildir. Kabul etsek te etmesek te bir şekilde birbirimize bağlıyızdır da ve birlikte yol almaktayızdır. Kararlarımız ve eylemlerimiz ortak yaşamımızı ortak bir şekilde etkilemektedir. ( günümüz bilimi bu etki durumunu Kelebek Etkisi olarak adlandırmıştır )

 

İşte bu noktada, Uyguladığımız eylemler ve hatta vereceğimiz kararlar, bu kararların başka kararlar ve yeryüzü hareketleri ile benzeri her türlü olası ‘’Kesişim’’i , Rabbimiz sonsuz ilmiyle en doğru şekilde ‘’Kestirebilendir’’

 

Her an verdiğimiz kararlar yada uyguladığımız eylemler bizler için ortak bir gelecek oluşturmaktadır. Her an değişen ve değişmekte olan tüm olası gelecekleri yani kaderi, Rabbimiz en doğru şekliyle ‘’Kestirebilen’’ ve etkisini (ilhamını) bu doğrultuda gösterebilendir. Şüphesiz bu onu yazılmış ya da belirsiz bir kader anlayışından daha Yüce kılardı. Tüm olasılıklar Allah katındadır. Rabbim ‘in isteyip te değiştiremeyeceği hiçbir kader yoktur. Asıl soru bunu sizin isteyip istemediğinizdir. Günümüz biliminden bu konuya bir örnek verecek olursak ; Hollandalı fizikçi Hoft atomun hareketini 43 saniye önceden bilmiştir. Yani olasılıklar üzerinden kestirebilmiştir. Allah’ın sonsuz ilmi ve bilgisiyle neleri bilebileceğini anlamaya insanoğlunun asla gücü yetmez. Kestirebildiğim, Allah’ın ilmini asla kestiremeyeceğimizdir.

 

Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik! Onun koruyucusu da elbette biziz. Hicr 9

 

Birlik ;

 

Allah bir çok gizini birlik duygusunun içinde saklamıştır Geçmişten bugüne şeytan bizleri bu duygudan mahrum bırakmak adına bizleri önce milletliğe, daha sonra Kuran’dan önceki kitapları bozdurarak Dinlere, Dinler içinde anlaşmazlıklar çıkartarak mezheplere ve hatta ekonomik sınıf ayrımlarıyla vb. hareket etmiştir. Bizlerin kavim olarak ayrımı sadece birbirimizi ayırt edici özelliklerimizle tanışalım ( Kesişelim) diyedir, Bknz; Hucurat 13. Insanlığımızı milletliğe indirgememeliyiz! kavimlerimizinde kardeşliğimizden geliştiğini de unutmamalıyız! Hepimiz aynı soydan geldik ve en önemlisi Birin içinde birliğiz, bütünüzdür. Şu an bu sorunları teşkil eden konulara derinlemesine girmeyeceğim fakat bu konuda ki çözümü Kesişim ile beraber halledeceğiz.

 

İnsanları birbirinden ayıran en önemli özellikleri fikirleridir. Bu ayrımlar ayrılık olarak değil, bütünün çeşitliliği ve bu çeşitliliğin gerekliliği olarak nitelendirilmelidir.

 

Farklı görüşlere sahip olmanın ayrılıkları getirmesiyle bir sonuca varılamaması ya da varılan sonucun herhangi bir tarafı mutsuz etmesi durumunda Adaleti sağlayacak tek şey ‘’kesişim’’dir.

 

Örneğin; bir prof. doktorsunuz veya bir çiftçi bir araya gelmiş ve bir işe kalkışmışsinz. Haliyle ne doktor çiftçiyle tam uyuşabiliyor nede çiftçi doktorla. Yapmanız gereken sohbeti kesmek mi yada karşınızdakini kendinize uydurmak mı? Tabi ki de hiçbiri. Yapmanız gereken bildiklerinizi karşınızdakinin alabileceği seviyede kesiştirerek aktarmak, ve bu aktarım sonucunda bir noktada kesişmenizdir. Ve bu kesişimde az da olsa fedakarlık gerektirir.

 

Ya da farklı dinlere yada inanışlara sahipseniz. İnançlarınızın ortak noktalarından birbirinize yaklaşmanız(ki çoğu Dinin emir ve yasakları muhtemelen aynıdır) ve birbirinize bir şeyler katmanız gerekmektedir.

 

Kestirmeden anlatacak olursak, Kesişim noktalarımızdan yaklaşmalıyız.

 

Her ‘’Kesim’’ den olabiliriz, fakat bu bütün olduğumuz ‘’Kesinliğini’’değiştirmez.

 

 

Bilinç; bu konuya bir örnekle ; Sigmund Freud dan sonra günümüzde yaygınlaşan bilinçaltı , bulanık bilinç ve bilinç kavramlarından yola çıkacağım. Kısaca Freud derki; bilinçaltının farkında değilizdir. Bilinçaltının farkına ancak hipnozla varılabilir tezini sürer.

 

Asıl olan; yetersiz bilinç yüzünden bilincimizden arta kalan boşluklardan oluşan bir zihin işlem merkezidir bilinçaltı. Ve bu bilinçaltı dediğimiz aslında aklımızın arka yüzüdür. Eğer yeteri kadar bilince sahip olabilirse, bilinçaltımızı bilincimizin yettiğince gün yüzüne çıkarabilir ve onu da bilincimize dahil edip sorunları giderebiliriz, bu sorunları ancak kendimiz halledebiliriz çünkü kendi bütünümüzü bir tek biz görebiliriz ve başkasının yapabileceği yanlış bir müdahale, edinimlerimizi kaybetmemize sebep olabilir. Bu konuda ise düşüncelerimizin izinden gitmeliyiz.. gerçeği arayışta bu noktada başlar.! Kötü düşünceler daima var olacaktır, yada karşımıza çıkacaktır bizi, biz yapan ise seçimlerimiz olacaktır.

 

Farkındalık ise bizleri geçmişin acıları ve geleceğin kaygılarından uzak tutmaya çalışır, geçmiş ve geleceği tamamen bir kenara bırakmamızı ve anda kalmamızı söyler. Evet geçmiş acılarını ve gelecek kaygılarını bir kenara atmalıyız, fakat bizi biz yapan edinimlerimizide göz ardı edemeyiz! Asıl mağrifet anda düşünebilmek, düşüncelerininde farkında olabilmektir. Kuran'da her daim düşünmemiz gerektiğini söyler hayaller kurmamız gerektiğini değil ! Bütünün farkında olmak büyük önem taşır. Aslında farkında(lık)laştırılan bu konu, eylerimizin bilincinde olmaktır. Çoğu zaman bizi anda olmak gafletten de uzak tutar fakat bilinçaltı işlem merkezini bir kenara bırakamaz çünkü bu işlem bilinçaltı olanlarda isteği dışında gerçekleşir. Ve bu sorunları kökünden halletmedikçe büyük bir paranoya içerisine düşebiliriz. Anda dahi olsak an içinde çevremizde olanlar üzerinden bir şeyler kurgulamaya devam edilir. Beyin bir şekilde işlem yapacaktır, çünkü buna programlıdır. Bizim yapmamız gereken, işlemin hangisi olacağına karar vermektir. Eğer kontrolü devir alır ve bilinçaltının kararlarına müsade etmezsek çevremize ya da içimizde oluşan olaylarda hiçbir şekilde gaflete düşmez ve bilinçaltı kavramını bilince taşırız. Çünkü seçimini yaptığımız konunun bilincindeyizdir ve bu bilinç mutlak bilince dahiliyetimizi kuvvetlendirir. Mühim olan bilinç durumudur, bu bütünün bilincinde olmaktır. Emin olun ki anda boş gözlerle kalmak daha kötü bir tehlikedir ve bu boşluğu doldurmak içinde eninde sonunda geçmişe yada geleceğe gideksinizdir, buda sizi psikolojik rahatsızlıklara sürükler. Hakikatin bilince değilse kişi ancak andalığıdır farkındalığı. Tefekkür sürecini geçirmedende kişi, topun nereye gideceğidir ancak bilebileceği.. Nefse her daim galip gelende kontrolü elden bırakmamaktır zaten değil mi?. En önemli bilinç ise kalbimizle duyduğumuz bilinçtir! O her şeyi gözlerimizin de üstünde görebilir. ( Bu konunun ifşası için ifşalar sekmesinde Farkındalık oyunu başlığıyla okuyabilirsiniz)

 

Bilinç mutlaktır, o daimdir, bizler Allah’ın mutlak bilinci içerisindeyizdir. Bizler bilinci gözetebildiğimiz kadar bilinçliyizdir. Yani mutlak olanında bilincindeyiz demekle aynı manadadır bilinçli olmak.

 

Örneğin; 5 yaşında ki bir çocuğun tam farkındalığı ile 25 yaşında ki tecrübe sahibi birinin az farkındalığı tabi ki de bir değildir! Büyük olan kişi tecrübeleriyle bütünün bilincinde ve mutlak bilincinde dahilindedir ki doğruyu ve yanlışı edinimleri ile de çocuktan daha iyi görebilmektedir. Bu sebepten ‘İslamiyet’ anneye ve babaya verilen saygının önemini her daim vurgulamaktadır. Çünkü tecrübe de söz konusudur bu noktada. Fakat anne ve babaların, evlatlarının da bir anlayış ve tecrübe sahibi olabileceklerini göz ardı etmemeli(ki günümüzde bu hızlı bir şekilde oluşmaktadır) ve her daim karşılıklı anlayış göz etmelidirler. Bu konu üzerinde Hz Ali şöyle demiştir. ‘Çocuklarınızla 7 yaşına kadar oynayın, 15 yaşına kadar arkadaş olun. 15 yaşından sonra mukayese edin’.

 

Bilince, yaşanmış tüm tecrübeler ve bunlardan edindiğimiz anlayışlarda dahildir. Bilinç bütünle ilgilenir, o yönlendirilemez, biz yönleri ancak onunla gözetiriz. Bizler Allah’ın mutlak bilinci içerisinde var olanızdır. Ve bizler, bizleri biz yapan gerçekleri, geçmişimizi, tecrübelerimizi tamamen göz ardı eder ve silersek anda karşılaştığımız durumlarda ne geçmişten referans edebilir ne de ‘’Kestirebilme’’ yeteneğimiz ile olası geleceği öngörebilirz.

 

Geçmiş tecrübelerimiz anda yaşanan olaylara zihin işlemleri tarafından önyargı oluşturur. Aslında yapmaya çalıştığı önyargı oluşturmak değil olasılıkları önümüze koymasıdır. Adı üstündedir ki bunlar olasılıktır ve bu olasılıklara ‘’Kesin’’ gözüyle bakamayız. Bu karşınızda ki birine güvenmekle alakalı dahi olsa o kişininde nefsi ile savaş halinde olduğunu ve bu savaştaki olaylarının hangisinde galip hangisinde mağlup çıkacağını bilemeyeceğimizide göz ardı edemeyiz.

 

Nefis ;

 

Bu anlayış yolundaki en büyük temel taşlardan biridir nefis. Ve anlayışta en çok bu noktada gereklidir. Anlayışınla birlikte nefis mücadelende artar, tabi anlayışında artar. Nefsini kontrol altına almaya başladığın vakitte kurtuluşun başlar. Nefsini bilen Rabbini bilir demiştir Hz. Muhammed(s.a.v.) . Evet Nefsini tanımak Allah’a ulaşmakta en ‘’Kestirme’’ yoldur ki takva da bu süreci hızlandırmak adınadır. Fakat bundan önce yine belirttiğim gibi seçim yapmak gerekir ve bu seçim, seçimlerin en hayırlısı olan Allah’a ulaşmayı dilemektir. Ve buda onun en uygun gördüğü yoldan ,yani Kuranı okumak ve tefekkürle anlamaya çalışmaktan geçer. Tövbeni bozma ve korkma bu yolda, Rabbim yanında olduktan sonra.

 

Kim Allah’a kavuşmayı severse, Allah’ta onu sever. Hz. Muhammed(s.a.v.)

 

Nefis size zihniniz vasıtasıyla ulaşır. Zihin, bilinç ile aklımızın, tecrübelerimizin anılarımızın Kesiştiği noktadır. Irade noktasoda diyebiliriz zihin için. Zihin kısmında kontrollü bir tutum Nefise galip gelir hep. Nefis seni her daim anlamaya çalışıyor, çünkü bu bildiği tek vazifesi. Ve senin de onu anlamaya çalışman gerekir, buda senin vazifen. Onu göz ardı etme , gözet. Çünkü o seni reddedişlerin ve anlayışınla birlikte nihai kurtuluşa ulaştıracaktır. Kontrollü bir tutum ve davranış yani iraden, seni aceleden, hırstan rehavetten uzak tutar ve anlayışın için gerekli olan aklının, bilincin ile olan bağlantı noktasındaki zihnini ve tabi bilinçle net bağlantı kurup ondan mahrum kalmayarak aklını zedelememeni sağlar. ve mutlak bilinci ne kadar gözetebilirsen sevginin mahiyetini o kadar iyi kavrarsın. Nefis Adalet kavramının var olması adına da vardı, adalet de Hak etmek kavramının var olması için.

 

Kaynak link:

http://emrealtay.blogspot.com.tr
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.