Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Fethullah Gulen ve Turkiye Demokrasi


Suheyla

Önerilen İletiler

Fethullah Gulen bugun New York Times gazetesinde bir makale yazip [ya da yazdirmis, altina ismini koyarak] Turkiyedeki demokrasinin erozyon olmasindan, son yillardaki kisisel ozgurlugun kaybolunmasindan bahsediyor. RTE i tenkit ediyor. 

http://www.nytimes.com/2015/02/04/opinion/fethullah-gulen-turkeys-eroding-democracy.html?_r=0

Onu hakli buluyormusunuz? Yoksa o Turkiyeyi degilde kendi cikarlarinimi korumak icinmi bunlari yaziyor? Boyle dindar bir insanin hakikaten kisisel ozgurluklerine inandigini saniyormusunuz?  RTE de sozde dindar. Fethullah Gulen de dindar. Kimin imani daha kuvvetli? Hangisi daha samimi? 

 

Ustelik Fethullah Gulen bu Kurandaki ayeti refarans ederek RTE nin adelet yanindan olmadigini gostermek istedi. 

 

"Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti 
titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). 
Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. 
Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır."   Kuran 4:135
 
Dusunceleriniz nedir? 
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ikisi "beraber yurudu bu yollarda" sonar da cikar savasimina girdiler.

 

Fetullah ve A,Gul evengalisttir.

 

Diktator ise, araplasmis bir Turkiye istemektedir.

 

Ikisi de ABD'nin emrindedir ve aralarindaki gostermelik savas, cikar savasidir.

 

Bu savas ne toplumu ne de ulkeyi ilgilendirmez.

 

Diktatorun her zaman yaptigi gibi, birilerini suclama propagandasidir.

 

Gulen ile birlikte ulusalcilari tasviye etti. Simdi de ulusalcilar ile birlikte Guleni tasviye etmeye calisiyor.

 

Aralarindaki iktidar cekismesinin kaderini de ABD cizecektir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

89 meclis üyesi bu konuyu C.Başkanına taşımak için bir araya gelmişler ve bir mektup yazarak ABD dışleri bakanı  John Kerry' ye iletmişler.

Bu meclis üyeleri Türkiye'nin değil tabii ki.ABD temsilciler meclisi üyeleri. Toplam meclis üye sayısı 435 olduğuna göre %20,5 gibi görünüyor.

Daha çok şeylere tanık olacağız ama  şahsen AKP'nin bunlarla birlikte baştan yürüdüklerine pek inanmıyorum.Sadece bir işortaklığı şeklinde götürdüler sanırım.
Birileri bir şeyleri istedi,diğeri de bu istenilen şeylere istinaden başka şeyleri istedi ve ortaya garip bir ilişki çıktı. 
ABD'nin F.G cemaatini desteklediği aşikar. Gülen okullarının özellikle ABD ye karşı toplumsal tepkili olan ülkelerde olması da enteresan. Ciddi bir bilgi ağından ABD'nin vazgececeğini beklemek de hayalcilik. 
O halde ne olacak?

Çok şey olacak.

Doğudaki gelişmeler,ekonomik bunalımın koyulaşması Avrupa'nın yanı sıra Japonya'nın da resesyona girmesi,Rusya'daki gelişmeler,ukrayna sorunundan kaynaklanan restleşmeler Türkiyenin elini, fazlası ile güçlendirmeye devam ediyor.

Jeopolitik konumun aşırı yükselmesi ile yeni ipek yolu projesinin gelişmiş doğu ülkelerinin Avrupa-Afrika-Ortadoğu pazarlarına en yakın konumda olması Çin'in de cazibe noktası haline getiriyor. 
Rusya'nın  karadenizin batı kuşatılmışlığından kurtarılabilmesi için Türkiye'nin güçlendirilmesi konusundaki atakları da yakın gelecekte çok ciddi pazarlıkların olacağını da gösteriyor.
Çok kritik bir geçişten faydalanabilir isek ,umutlu bir gelecek oluşabilir.Aksi takdirde Filler tepişir,çimler ezilir sözündeki çim biz oluruz. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 7 ay sonra...
 
Kimse kusura bakmasın, Gülen cemaati içinde bir 'örgüt' var
 
İddianamedeki bazı unsurlar, sanık polislerin organize bir yapı içerisinde faaliyet gösterdiğine, Gülen'i rahatsız eden bir dini grubun bir kumpas ile hapse atıldığına dair kuvvetli şüphe uyandırıyor.
 

Fethullah Gülen cemaatini topyekün terör örgütü ilan eden, örgütün kuruluşunu Gülen cemaatinin kuruluşuyla eş zamanlı başlatan iddianamenin kavruk yanlarını dünkü yazımda irdelemiştim.

 

Bana kalırsa, Tahşiye davası iddianamesi Fethullah Gülen cemaatini bir  terör örgütü olarak tanımlamak ve bu tanıma delil sunmak açısından başarılı değil. ‘Terör örgütü’ tanımında ısrar etmemesi, meseleyi bir organize suç şeklinde masaya yatırması daha doğru olurdu.

 

Fakat bu durum iddianamenin ‘çökmüş’ olduğunu filan göstermez.

 

İddianamedeki bazı unsurlar, sanık polislerin organize bir yapı içerisinde faaliyet gösterdiğine, Gülen’i rahatsız eden bir dini grubun bir kumpas ile hapse atıldığına dair kuvvetli şüphe uyandırıyor.

 

10 adımda bunu detaylandıralım.

 

**

1) MEŞUM 2009 TARİHİ: Gülen cemaati iddianamesinde sanıkların neredeyse tamamına yakını için ‘suçun işlenme tarihi olarak’ 2009 gösteriliyor. 2009 ilginç bir tarihtir. Şöyle ki… Cemaatin parmağı olduğu iddia edilen bir çok başka siyasi davanın bir biçimde fitilinin ateşlenmesi bu tarihe denk gelir. Örneğin Balyoz davasının sahte olduğu anlaşılan dijital delillerinin 2009 yılında üretildiği ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla eğer tüm bu davalar bir ‘Cemaat’ üretimiyse, delil vs. hazırlanması için başlangıç 2009 yılıdır.

 

2) İSİMSİZ İHBAR MEKTUBU: Tahşiye soruşturması da son dönemde siyasi ve sosyal hayatımızı değiştiren ‘tarihi’ davaların çoğunda olduğu gibi isimsiz bir ihbar mektubuyla başlamıştır. Mektubun dili ve hitap tarzı Ergenekon davasındaki ihbar mektuplarıyla fazlasıyla benzerlik gösterir. Aralık 2009’da gönderilen bu ihbar mektubunun kim tarafından gönderildiği hiç araştırılmamıştır. Tıpkı diğer davalarda olduğu gibi.

 

3) NİYE İSTANBUL NİYE YILMAZER: Fethullah Gülen’i eleştiren Mehmet Doğan ve takipçilerinin oluşturduğu dini grubun merkezi Muş. Fakat bu grup hakkındaki ilk araştırmayı İstanbul Emniyeti’nden Ali Fuat Yılmazer yaptırıyor. Neden?

 

4) YİNE DE OPERASYON: Yılmazer, 2008’de 12 şehrin istihbarat müdürlüklerinden Tahşiyeciler grubuyla ilgili bilgi talep ediyor. Hiç bir şehirden bu grubun şiddete yatkın ya da El Kaide’yle bağlantılı olduğuna dair bir bilgi gelmiyor. Buna rağmen gruba operasyon yapılıyor. Öyleyse bunun ardındaki motivasyon nedir diye sormak hakkımız…

 

5) O NASIL İSTİHBARAT: Elazığ İstihbarat Şubesi’nin Yılmazer’e cevabı ise tuhaf: “Gülen’in yaptığı konuşmanın zamanlama ve içerik olarak çok isabetli olduğunu, polisiye tedbirlerle çözülemeyecek bir konunun yüzde seksen çözüme ulaştığını, ilerleyen süreçte Tahşiye Grubu’nun irtica bağlantısı ile ilgili kamuoyunda çıkarılabilecek art niyetli haberlerin ve izleyebilecekleri harekat tarzının Gülen’in bu konuşması ile deşifre edildiği şeklinde görüş beyan edildiği...” Böyle bir istihbari yazışma olur mu Allahaşkına?

 

6) TAHŞİYE LAFINI İLK KİM KULLANDI: Savcının iddiasına göre ‘Tahşiyeciler’ tabiri ilk kez Fethullah Gülen’in 6 Nisan 2009’daki bir sohbetinde geçiyor. Daha önce emniyetin terörle mücadele repertuarında böyle bir örgüt yok.  Bu iddia basında yer aldığında Nazlı Ilıcak tarafından çürütülmeye çalışılmıştı. Ilıcak’ın yayınladığı belgeye göre ‘Tahşiye’ ifadesi daha önce MİT’in Genelkurmay’a yazdığı bir cevap yazısında yer almıştı.

 

İddianame Ilıcak’ın yazısını da konu ederek şöyle diyor:  “Şüpheliler Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan, Hidayet Karaca savunmalarında; tahşiye grubuna yönelik faaliyetlerin Şüpheli Fetullah Gülen'in emir ve talimatı üzerine yapılmadığını, bu hususta 2008 yılı öncesinde MİT tarafından çalışmalar yapıldığını aynı şekilde Genel Kurmay İstihbarat Dairesi Başkanlığı’nca çalışmalar yapıldığını beyan etmeleri üzerine MİT'e 12.02.2015’te yazılan müzekkereye istinaden verilen 28.04.2015 tarihli cevapta Tahşiye grubuna ilişkin elde edilen bilgilerin Emniyet Müdürlüğü ile paylaşılmadığını, Genel Kurmay Başkanlığına Muş ilinde ihale alan bir firma yetkilisine ilişkin açıklama yapılırken tahşiye grubundan bahsedildiğinin belirtildi.”

Öyleyse Tahşiye’yi kriminalize etme işi Gülen’in konuşmasından sonra değil MİT tarafından yapıldı diyenler doğru söylemiyor.

Nazlı Ilıcak’ın köşesinde bu haber çıktıktan sonra savcılık, Genelkurmay’a 15.02.2012’de bir kez daha bunu sormuş. İddianame’ye göre yanıt şöyle: “Genel Kurmay Başkanlığı İstihbarat Dairesine sorulduğunda; habere konu olan (Kara Kuvvetlerine hitaben yazılıp isme gönderilen) yazının 15.02.2012 tarihinde gereği yapıldıktan sonra kayıtlardan çıkartılarak imha edildiği bildirilmiş olması karşında imha edilerek kayıtlardan çıkarılmış olan bu yazının basın yayın kuruluşlarına sızdırılmasına ilişkin olarak da Genel Kurmay Askeri Savcılığı tarafından soruşturma yürütüldüğü, MİT tarafından İstanbul Emniyet Müdürlüğü yahut diğer birimlerine herhangi bir yazı yazılmadığı, Genel Kurmay Başkanlığı’nın yapılan ihaleyi alan bir firmaya ilişkin güvenlik araştırması yapılmasını MİT’ten talep etmesine  istinaden ihaleyi alan kişi hakkında elde edilen bilgiler Genel Kurmay Başkanlığı İstihbarat Daire Başkanlığına gönderilmiştir. MİT'ten gelen ihbar ve bilgilerin değerlendirildiği iddia ve savunmasının doğrulanmadığı keza askeri birimler tarafından da emniyet birimlerine yine tahşiye grubu hakkında herhangi bir bilgi yazısı gönderilmediğinin anlaşılmıştır.”

 

7) NAZLI ILICAK ‘BAŞARISI’: Burada iddianamede de dikkat çekilen bir hususun altını çizmek isterim. Genelkurmay’ın MİT’ten istediği ve daha sonra herhangi bir araştırma konusu yapmadığı ve imha ettiği bir belge nasıl olup da Nazlı Ilıcak’ın köşesine konu olmuştur? Kanımca bu durum herhangi bir ‘gazetecilik’ başarısıyla açıklanamaz. Ama devletin çeşitli mertebelerinde Cemaat’e bağlı ama ayrı bir gündemle hareket eden kişilerin MİT ve Genelkurmay’a da sızdığını ve hala varlıklarını sürdürdükleri şüphesini kuvvetlendirir. (Ilıcak belgenin kendisine bir Twitter kullanıcısı tarafından, Twitter üzerinden ulaştırıldığını yazdı)

 

8) POLİSLERİN BOMBASI: Tahşiye soruşturmasını 2009’da açan polislerin ‘talimatı’ doğrudan Fethullah Gülen’den aldığına dair bir delil yok ama hukukun ve kaidelerin dışına çıktıkların gösteren bir delil var. Bombaların bulunduğu evde bir gece öncesinde konuşlandıklarına dair baz istasyonundan alınan sinyallerin listesi mevcut. Taşhiye’ye ait 37 adres, beş sohbet evine operasyon yapılmış, bunlar içinde sadece Turgut Yıldırım’a ait evde mühimmat ve el bombası bulunmuştu. Yıldırım, ifadesinde saat 22’de evi kontrol edip çıktığını fakat ertesi gün yani bombaların bulunmasından sonra kendisini gözaltına alan polisin ‘Dün gece hep ışıklarınız yanıktı, en son yaşlı biri evden çıktı’ türünden sözler söylediğini belirtmişti. Bunun üzerine yapılan incelemede diğer adreslerde işlem yapılmadığı halde sadece Yıldırım’a ait ev için Terörle Mücadele ve İstihbarat Şubesi ve hatta diğer suç örgütlerine bakan R Bürosu görevlilerinin bile geceden itibaren ev çevresinde oldukları, cep telefonu sinyallerinden anlaşıldı. Lakin dünkü yazımda da belirttiğim gibi bu bombaları sözkonusu polislerden hangilerinin koyduğuna yahut koyup koymadığına dair başka bir delil bulunmuyor. Öte yandan tarif edilen durumun son derece tuhaf olduğunu kabul etmemek de imkansız. Ayrıca geçmişteki bir çok davada, örneğin Hanefi Avcı’nın sanık olduğu davada veya Balyoz davasında (Gölcük Donanması, Hakan Büyük’ün Eskişehir’deki evi) polisin bir takım delilleri ‘eliyle koymuş gibi bulduğu’ olaylar yaşadığımızı da hatırlatmak isterim.

 

9) DELİLLERE İMHA: 'Tahşiye’ye yapılan operasyon kapsamında Bahçelievler’deki evde bulunan el bombalarının üzerindeki seri numarasının silinmiş olduğu anlaşıldı. Bulunan mühimmatların da yeniden incelenmek istendiğinde, 17/25 Aralık soruşturmasından hemen sonra, 31 Aralık 2013’te imha edildikleri ortaya çıktı. Evdeki ve mühimmatların yer aldığı poşet üzerindeki parmak izinin kime ait olduğu tespit edilmedi.  Neden? Savunmanın bu iki duruma karşı makul bir açıklaması bulunmuyor ve bu da şüpheleri arttırıyor. Bir ilginç detay da yine sözkonusu evde bulunan sis kutularıyla ilgili. Savcı sis kutularına nadir rastlandığını, daha önce Poyrazköy’deki kazılarda aynı tip sis kutularının karşımıza çıktığını hatırlatıyor iddianamede.

 

10) ERKENKONDU SAVCISI N’OLDU: Gelelim şu dizi meselesine… İddianame Samanyolu dizisi Tek Türkiye’deki diyaloglarla Cemaat’in polislerine talimat verildiğini söylüyor. Bu pek akla yatmıyor. Lakin tesadüfleri aşan bazı noktalar da yok değil. Bir anda hiç duyulmadık bir Tahşiye lafının dizinin akışına uymayan ve diziye Fethulla Gülen ile Hidayet Karaca’nın yaptığı telefon görüşmesinden sonra –Gülen isteğiyle- eklenen Karanlık Kurul bölümünde geçmesi hayli ‘ilginç.’ Dizinin yapım şirketi ve senaristlerinin ilgili bölümü yazmadıklarını söylemeleri ‘ilginç.’ İddianameye göre dizinin o bölümlerinin bir polis tarafından yazılması da ‘ilginç.’ Biraz fazla ‘ilginçlik’ bir araya toplanmış gibi. Fakat tüm bunlar dizinin bir ‘talimat aracı’ olarak kullanıldığına kesin delil oluşturmuyor. Halbuki savcının elinde Samanyolu dizileriyle ilgili çok daha iyi bir malzeme vardı: O da Kollama adlı başka bir Samanyolu dizisindeki bir hadise idi.

Dizi, Ergenekon davasının, tüm sanık ve konularını işliyordu. Günlerden bir gün, bölümlerden bir bölüm, ‘Erkenkondu Savcısı Zeki Yahya’ kendisine kurulan bir kumpas sonucu görevinden alınmıştı. Dizide Zeki Yahya savcımızın başına 25 Mart 2011’de gelen bu hadise, 4 gün sonra, 29 Mart 2011’de gerçek oldu ve Zekeriya Öz Ergenekon davasından alındı. Bir dizi, o vakitler efsane olan firari savcı Öz’ün ortada hiç bir emare yokken görevden alınacağını nasıl tahmin etmişti?

Samanyolu TV bu durumu kibirli bir tonla dalgaya almış, ‘Eminiz bu komik iddialar dizimizin reytinglerini arttıracak’ demişti. Dolayısıyla Samanyolu dizilerinin ‘müneccim’liğiyle ilgili savunma makamının esaslı bir açıklama yapmasını isteme hakkımız var.

**

Sadede gelelim…

 

Dünkü yazımda ve yukarıda belirttiğim noktaları birleştirdiğimde bir fikir elde etmiş bulunuyorum. Meşum tarihi davalarımız olan Ergenekon, Balyoz, Kafes, Askeri Casusluk, KCK, OdaTV ve Devrimci Karargah iddianamelerini de iyi kötü incelemiş biri olarak da şunu söyleyebilirim: Biz bu filmi gördük. Tahşiyeciler adlı grup üyelerinin araştırılması, soruşturulması, hapse atılması, delillerin muhteviyatı, bir Samanyolu dizisi fenomeni… Hepsi ama hepsi bu saydığım davalarınkine fazlasıyla benziyor.

 

Evet… Elbette ‘benziyor’ ile hukuk davası yürütülemez.

Evet… Fethullah Gülen liderliğinde bir ‘terör’ örgütü olduğu iddiası kanıtlanmıyor.

Evet… Bir takım polislerin Fethullah Gülen’den talimat alarak hareket ettikleri kanıtlanmıyor.

 

Ama bence artık Gülen cemaatine mensup bir takım polis, savcı ve hakimlerin “organize bir örgüt” sistematiğiyle ve bir ajanda doğrultusunda hareket ettikleri suçlamasını destekleyecek ciddi veri birikmiş vaziyette.

 

Benim açımdan resim gayet açık.

 

Bu açıklığı hukuk diline dökmek için OdaTV ve Balyoz davalarındaki izleri sürmek gerekecek. Fakat o zaman ‘başkalarının’ kirli çamaşırları da ortaya saçılacaktır. İşte buna var mısınız, şüpheliyim!

 

Not: İddianameye baktığımda Samanyolu TV Başkanı Hidayet Karaca'nın tutuklu yargılanmasındaki mantığı göremiyorum, burada bir mağduriyet yaratılıyor.

 

Ezgi Başaran - Radikal Gazetesi

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Fantastik iddianame: Erdoğan Frodo, cemaat Gollum

 

25 Aralık soruşturmasına yönelik iddianamede Başsavcıvekili Uçar, cemaat tespitlerine dayanak olarak Sabah’tan Ferhat Ünlü’nün “Erdoğan’dan rol çalmaya çalışanlar (Yani Frodo’nun yüzüğünü ele geçirmeyi hedefleyenler - Gollum) hep hüsrana uğradılar” ifadelerinin yer aldığı yazısını gösterdi.

 

25 Aralık soruşturmasını yürüten polisler hakkında hazırlanan iddianamede Başsavcıvekili İsmail Uçar, devlet başkanlığı sistemi tartışmalarını yaşandığı günlerde konuyla ilgili skandal sözlere imza attı. Uçar, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildiği geçen yılki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini anımsatarak, “Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ‘devlet başkanının’ doğrudan halkoyuyla seçildiği ilk seçimdir” dedi. Öte yandan cemaatle ilgili tespitlerine dayanak olarak ise Sabah gazetesinden Ferhat Ünlü’nün “Desteğini halktan alan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan rol çalmaya çalışanlar (Yani Frodo’nun yüzüğünü ele geçirmeyi hedefleyen Smeagollar) hep hüsrana uğradılar” ifadelerinin yer aldığı yazısını gösterdi.

 

Sadece tatile gitmiş

 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili İsmail Uçar hazırladığı iddianamede 25 Aralık sürecinde sıkça konuşulan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait olduğu iddia edilen İzmir Urla’da birinci derece SİT alanında bulunan kaçak villalara da değindi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın Mustafa Latif Topbaş’la villaların planlarında değişiklikler yapılmasıyla ilgili konuşmalarının ortaya çıktığı kaçak villalarla ilgili Uçar, iddianamede Topbaş'ın orada tatile gelen tanıdıklarını ağırladığını, Erdoğan’ın da tatile gittiğini ileri sürdü.

 

Sezar benzetmesi

 

Uçar, iddianamede 25 Aralık soruşturması öncesi Fethullah Gülen tarafından gazeteci Fehmi Koru aracılığıyla eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e gönderilen mektubu da irdeledi. Mektupta sulhe dair ibareler olduğuna ve yeni bir operasyon yapılacağına dair hiçbir ibare olmadığını kaydeden Uçar, “Tarih sahnesinden örnek verirken bahsettiğimiz gibi imparator Sezar’a karşı suikast yapacakları esnada suikastçılar kendisine mektup okutmak istemişlerdi. Fethullah Gülen bu mektubuyla barış havası estirerek devleti pasifize edip bu boşlukta darbe planlarının daha rahat işlemesine yönelik bir girişim de bulunduğu anlaşılmaktadır” dedi.

 

AKP hükümetinde yerleştiler”

 

AKP hükümetleri zamanında Fethullah Gülen’in ajanlarını hiç zorlanmadan devlete yerleştirdiğini belirten Uçar, “Cemaatin asıl amacı demokrasiye katkı sağlamak değilmiş” yorumunu yaptı. Uçar, “2010’daki referanduma dört elle sarılmaları da, iktidar nimetlerinden daha fazla yararlanabilmek ve devlete yerleşme sürecini hızlandırmak amacıyla yapılmıştı” dedi.

 

Etiler Polis Okulu

 

Uçar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın gizli ortağı olduğu iddia edilen Bosphorus 360 şirketine 460 milyon dolar bedelle ihalesiz verildiği belirtilen Etiler’deki Polis Okulu arazisi konusuna da değinerek, arazinin kullanılamaz hale geldiğini iddia etti. Uçar, soruşturmayı yürütenlerin dosyanın ana omurgasını oluşturan suçlamayla ilgili ihalenin yapılmasını beklemediğini kaydederek, “Normal şartlar altında, suç ihaleye fesat karıştırma suçuysa ihalesinin yapılması beklenir. Varsa ihalede yolsuzluk tespiti yapılır ve şüpheliler hakkında kamu davasının açılması sağlanır” dedi.

 

Yasin el Kadı’yı akladı

 

Savcı Uçar, iddianamede kapatılan 25 Aralık soruşturmasının şüphelilerinden olan Yasin el Kadı’yı da akladı. Uçar, Yasin el Kadı ile ilgili dünyanın hiçbir yerinde arama ve yakalama kararı olmadığını ifade ederek, “Birleşmiş Milletler tarafından terörle ilişkisinin olmadığı tespit edildiği halde ve fezlekeyi hazırlayanların dahi hakkında Türkiye’de verilmiş takipsizlik kararları bulunduğunu yazdıkları halde, kendisi terör örgütü finansörüymüş de Başbakan ve MİT müsteşarı bunlara rağmen bu şahısla irtibata geçiyormuş gibi ifadeler kullanmışlardır” ifadelerini kullandı.

 

Muhabirimizi de eklemiş

 

Savcı Uçar, aralarında kendisinin de bulunduğu savcı ve hakimlerin indirimli lüks konut sahibi olmasını konu alan haberi yaptığı için 23 yıla kadar hapsi istenen muhabirimiz Canan Coşkun’un da bir konuşmasına iddianamede yer verdi. Söz konusu konuşmada İstanbul Mali Şube Müdürlüğü polislerinden şüpheli Yasin Topçu Coşkun’u hakkında açılan dava nedeniyle arayarak ‘geçmiş olsun’ dileğini iletiyor.

 

Topçu’nun “Okudum haberini Çağlayan’daki tetikçi hırsızlara hırsız dediğiniz için herhalde dava açmışlar” ifadeleriyle başlayan konuşmada Coşkun’un “Hırsız demedim. Şimdi telefonlar dinleniyorsa zan altına girmeyeyim” cümlesi dikkat çekti.

 

Canan Coşkun - Cumhuriyet

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.