Misafir şevval Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2005 uNuTMaK YoK -------------------------------------------------------------------------------- Nerelerdeydin diye sorarsan "Hep eskisi gibi", diyeceğim. Toprağı örten taşlardan söz edeceğim, sürdükçe kendini harcayan ırmaktan; ben yalnız kuşların yitirdiklerini bilirim, gerilerde kalan denizi bilirim, bir de ağlayan ablamı. Neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler, neden günler yeni günleri izliyor? Neden koyu bir gece birikiyor ağızda? Neden ölüler? Nereden geliyorsun diye sorarsan bölük pörçük kelimelerle konuşmak zorundayım, ağzı zehir gibi yakan araçlarla, çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarla ve avutamadığım yüreğimle. Andaç değil yanımızda götürdüklerimiz unutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil, yaşlarla kaplı yüzler, boğazımıza yapışan eller ve yapraklardan sıyrılan şey: aşınmış bir günün karanlığı acıyı kanımızda tatmış bir günün. İşte menekşeler, işte kırlangıçlar bize sevinç veren ne varsa, geçici ve küçük duyarlıkların yan yana göründüğü süslü kartpostallarda. Ama bu sınırın ötesine geçmeliyim, dişlemeliyim sessizliğin çevresindeki kabuğu, ne karşılık vereceğimi bilemem: öyle çok ki ölüler, ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler, ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler, ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller, ve öyle çok ki unutmak istediklerim. Pablo NERUDA Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2005 BU GECE EN HÜZÜNLÜ ŞİİRİ YAZABİLİRİM Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim Şöyle diyebilirim: gece yıldızla dolu Ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta Şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı. Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara. Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında Sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim. Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi. Ota düşen çiğ gibi, düşmekle şiir cana Ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa. Gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana Hepsi bu. Uzaklarda şarkı söylüyor biri. Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca Gözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi Yüreğim arar onu, o yoldaş değil bana Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim Sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona Ellere yar olur. Öpmemden önceki gibi. O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla Artık sevmiyorum ya severim belki yine Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda Böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca Belki bana verdiği son acıdır bu acı Belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona PABLO NERUDA Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir şevval Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2005 şimdi on ikiye kadar sayacak ve hep birlikte susacağız. bir an olsun toprağın yüzünde konuşmayalım hiçbir dilde, bir saniye duralım, sallamayalım kollarımızı bu kadar. acelesiz, motorlarsız ne mis kokan bir an olurdu, birlikte hepimiz apansız bir gariplikte. incitmezdi balinayı balıkçılar soğuk denizde tuz toplayan adam bakardı yaralı ellerine. yeşil savaşlar hazırlayanlar, gazlı savaşlar, ateşli savaşlar, yaşayanı kalmayan zaferler, temiz giysiler giyerlerdi yürüyüp kardeşleriyle gölgede, bir şey yapmadan. istediğim karıştırılmasın kesin eylemsizlikle: ne yaparsa odur yaşam bir işim yok benim ölümle. götürebilmek uğruna hayatımızı bu kadar sıradan olmasaydık, ve bir an, hiçbir şey yapmasaydık, belki dev bir sessizlik yanda kesebilirdi kederini kendimizi hiç anlamayışımızın, kendimizi ölümle korkutmanın, belki de toprak öğretecek bize ölü görünen her şeyin aslında canlı olduğunu. şimdi on ikiye kadar sayacağım sessiz olun, ben gideceğim. pablo neruda Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2005 Nazım'a Bir Göz Çelengi Neden öldün Nâzım? Senin türkülerinden yoksun ne yapacağız şimdi? Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar bulabilecek miyiz bir daha? Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun ne yapacağız? Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı, ateşle suyun birleştiği Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu? Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler kazandırdın bana Denizden esen acı rüzgâr katsaydı önüne onları Bulutlar gibi, yaprak gibi uçarlar Düşerlerdi orada, uzakta. Yaşarken kendine seçtiğin Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa. Sana Şili'nin kış krizantemlerinden bir demet sunuyorum Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üzerinde parıldayan Halkların kavgasını ve kavgamı benim Ve boğuk uğultusunu acılı davulların, kendi yurdundan... Kardeşim benim, adanmış asker, dünyada nasıl da yalnızım sensiz. Senin çiçek açmış bir kiraz ağacına benzeyen yüzünden yoksun dostluğumuzdan, bana ekmek olan, rahmet gibi susuzluğumu gideren ve kanıma güç katan Zindanlardan kopup geldiğinde karşılaşmıştık seninle Kuyu gibi kapkara zindanlardan Canavarlıkların, zorbalıkların, acıların kuyuları Ellerinde izi vardı eziyetlerin Hınç oklarını aradım gözlerinde Oysa sen parıldayan bir yürekle geldin Yaralar ve ışıklar içinde. Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlanır Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın, Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun? Teşekkürler, böyle olduğun için! Teşekkürler o ateş için Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca pablo neruda Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ şilan Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2005 UMUTSUZ BİR ŞARKI Çıkıp geliyor hayalin beni saran geceden. Denize karıştırıyor inatçı yakınışını ırmak. Terk edilmiş, gün batımındaki rıhtımlar gibi. Ayrılık saati bu, ey terk edilmiş! Yağıyor yüreğime soğuk taç yaprakları. Ey yıkıntı uçurumu, vahşi mağarası kaza geçirenlerin. Sende toplanır savaşlar ve uçuşlar. Yükselir senden şarkı kuşlarının kanatları. Bir uzaklık gibi yuttun her şeyi. Deniz gibi, zaman gibi sende battı her şey! Saldırı ve öpüşün mutlu saatiydi o. Deniz feneri gibi parıldayan o esrime saati. Uçuş korkusu, kör dalgıç öfkesi, çalkantılı esrikliği aşkın, sende battı her şey! Kanatlandı, yaralandı ruhum pusun çocukluğunda. Kayıp keşif, sende battı her şey! Sarıp sarmaladın acıyı, tutunuyorsun arzuya, kendinden geçmişsin üzüntüyle, sende battı her şey! İttim gölge duvarını geriye, arzu ve eylemin ötesine, yürüdüm gittim. Ah, ten, benim tenim, sevip yitirdiğim kadın, seni çağırıyorum yaslı saatte, sana adıyorum şarkımı. İçine aldın sonsuz sevecenliği bir fanus gibi ve tuz buz etti seni sonsuz unutuluş. Oradaydı adaların kara yalnızlığı, orada sevda kadını, sardı kolların beni. Susuzluk ve açlık vardı, meyveydin sen. Acı ve yıkıntı vardı, mucizeydin sen. Ah kadın, bilmem nasıl erittin beni ruhumun toprağında, kollarının arasında! Ne korkunç ve ne kısa oldu sana olan tutkum! Ne zorlu ve ne esrik, ne gergin ve ne aç. Öpücükler mezarlığı, sönmedi hâlâ yangını mezarlarının yanar hâlâ kuşların gagaladığı verimli dalların. Ey ısırılmış ağız, ey öpülmüş organlar, ey aç dişler, ey sarmalanan bedenler. Ey umut ve çabanın çılgın bağlanışı, içinde kaynaşıp umutsuzlandığımız. Ve sevecenlik, su ve toz kadar hafif, başlar sözcük belli belirsiz dudaklar arasında. Yazgımdı bu içinde geçti özlem yolculuğum ve orada yıkıldı özlemim, sende battı her şey! Ey yıkıntı uçurumu, içine düştü her şey, çekmediğin hangi üzüntü kaldı, hangi dalgalar kaldı seni yutmayan. Yine de seslendin, şarkı söyledin dalgalardan dalgalara. Dikilip bir gemici gibi pruvasında geminin. Çiçek açarsın şarkılarla hâlâ, hâlâ kırılırsın akıntılarda. Ey yıkıntı uçurumu, açık ve acı kuyu. Solgun kör dalgıç, derinliklerin bahtsızı, kayıp kaşif, sende battı her şey! Ayrılık saati bu, hoyrat, bu gibi saat. Gecenin tüm zaman çizelgelerine işaretlendiği an. Sarar kıyıyı hışırdayan kuşağı denizin. Yükselir soğuk yıldızlar, göç eder kara kuşlar. Terk edilmiş, günbatımındaki rıhtımlar gibi. Titrek bir gölge kaldı ellerimde oynaşan. Ah, her şeyden uzak. Her şeyden uzak. Ayrılık saati bu. Ey terk edilmiş! PABLO NERUDA Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir şevval Gönderi tarihi: 4 Kasım , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 4 Kasım , 2005 nokta acılardan daha büyük bir yer yoktur bir tek evren var, o da kanayan bir evren p.neruda yol bir gün bile uzak olma gün uzun gün uzun anlatamayacağım kadar trenler bir yerlerde uyuduğunda insanlar garlarda nasıl beklerse, öyle beklerim seni bir saat bile gitme gidersen uykusuzluk damla damla birikir o saatte ve bir evi arayan bütün duman yitik yüreğimi öldürmeye gelir belki de kırılmasın kumun üstünde görüntün göz kapakların bensiz uçmasın bir dakika bile gitme sevdiğim bir an bile uzaklaşsan dünyayı dolaşırım yalvarmak için sana ya dön ya da bırak öleyim diye p. neruda Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ TANİA HAYDE Gönderi tarihi: 12 Kasım , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 12 Kasım , 2005 Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman, çünkü iki yüzüyle karşına çıkar hayat. Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın, ateş de pay alır kendine soğuktan. Seni sevmeye başlamak için seviyorum seni, sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak bir yolculuğa yeniden başlamak için: bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni. Sanki ellerindeymiş gibi mutluluğun ve hüzün dolu belirsiz bir yarının anahtarları hem seviyorum, hem de sevmiyorum seni. Sevgimin iki canı var seni sevmeye. Bu yüzden sevmezken seviyorum seni ve bu yüzden severken seviyorum seni. Pablo Neruda Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir şevval Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2005 GÜZDE UNUTULMUŞ Saat yedi buçuğuydu güzün Ve ben bekliyordum Kimi beklediğim önemli degil. Günler, saatler, dakikalar Bıktılar benle olmaktan Çekip gittiler azar azar Kaldım ortada, tek başıma Kala kala kumla kaldım Günlerin kumuyla, suyla Bir haftanın artıklarıyla kaldım Vurulmuş ve hüzünlü Ne var, dediler bana Paris’in yaprakları Kimi bekliyorsun? Kaç kez burun kıvırdılar bana Önce ışık, çekip giden Sonra kediler, köpekler, jandarmalar Kalakaldım tek başıma Yalnız bir at gibi Otların üstünde ne gece, ne gündüz Sadece kışın tuzu Öyle kimsesiz kaldım ki Öyle bomboş Yapraklar ağladılar bana Sonra, tıpkı bir gözyaşı gibi Düştüler son yapraklar Ne önceleri, ne de sonra Hiç böyle yalnız kalmamıştım Bu kadar Ve kimi beklerken olmuştu Hiç mi hiç hatırlamam. Saçma ama bu böyle Bir çırpıda oldu bunlar Apansız bir yalnızlık Belirip yolda kaybolan Ve ansızın kendi gölgesi gibi Sonsuz bayrağına doğru koşan. Çekip gittim, durmadım Bu çılgın sokağın kıyısından Usul usul, basarak ayak uçlarıma Sanki geceden kaçıyor gibiydim Ya da karanlık, kükreyen taşlardan Bu anlattıklarım hiçbir şey değil Ama başıma geldi bütün bunlar Birini beklerken, bilmediğim Bir zamanlar. Pablo Neruda Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ CILGIN Gönderi tarihi: 7 Şubat , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Şubat , 2006 Pablo Neruda - savaşan toprak Önce, toprak dayandı Araconya karı Beyaz bir ateş gibi yaktı Saldırganın ayaklarını Parmakları soğuktan düşüyordu Almgros’un elleri, ayakları Karanlığın mezar kazıcıları Ve yırtıcı pençeleri, karda Sadece donmuş birer et Ve sıradağlar denizinde Bir sessizlik idiler Şili rüzgarı kırbaçlıyordu Yıldızları özümleyerek Süvarileri, açgözlüleri devirerek Almagro’yu açlık Görünmez ve çınlayan bir çene gibi izledi Atlar, bu buz bayramına Kurban edilmiştiler Ve Güney’in ölümü Tesbih taneleri gibi döktü Almagro’nun tırısını Atı Peru’ya dönünceye dek Orda Kuzey’in ölümü Yolun kıyısına oturmuş Bir baltayla Bu püskürtülen fatihi bekliyordu Pablo NERUDA Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.