Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Dersim Olayı


Y.E.K

Önerilen İletiler

  • 4 ay sonra...

Koçgiri ve Dersim meselelerini tarihi belgelee dayanarak izaha çalışalım : Önce bilinmesi zaruri olan durum şudur:Bir milletin devleti olur.Devletin ANAYASA sı ve kanunları olur.O kanunları yürüten hükümeti olur.Kanunlar muvacehesinde sevk ve idare bir düzen içinde yürütülür.Tüm millet bireyleri o düzene kanunlar maddesince uymak zorundadırlar.Bu arada kanuna ve düzene uymayanlar suçludur suçu nispetinde cezalandırılır.Adı geçen yerlerden bazı kimseleri kanunlara uymazsa yahut isyan ederse onlara yürütme; hoş geldin,iyi ettin diyecek değildir. Ev bizim söz bizim ya Koçgiri ayaklanmasıyatıştırılmamalı mıydır ? İsyan edenlere kendi kardeslerinin kanını akıtanlara o günün hükümeti iyi ediyorsunuz devam edin mi demeliydi ? elbette durduracaklar.İsyanı bastırırken karşı gelenler zararsız hale getirilecektir.Eğer buna katliam derseniz isyan edenlerin yaptıkları katliam değilmidir ? Aynı isyan nerelerde ve kimler tarafından yapılmışsa aynı koçgiri ve dersim muamelesi görmüştür.ayrıcalık olmamıştır.Dersim ayaklanmasının bastırılması da ayrı muamele görmemiş sadece itaat altına girmeleri temin edilmiştir.Bizim koç uşağının baskınları köyleri şehirleri yakıp yıkmaları uzun zaman hoş görülmüştür en son Birlikte aynı kanunlara uygun yaşayalım anlamında bir islahat yapılmıştır Islahat sırasında iki taraftanda zaiyat verilmiştir bir taraftan vurulanlar olduğu kadar karşı taraftanda vurulanlar olmuştur.Neticede kan dökülmesine sebebiyet verenler yargılanmış cezaları verilmiştir.Kanun dışı idam edilen olmamıştır.Ona bakılırsa Menemen olayı da aynı şekilde bastırılmıştır kürt lafı düsman lafıdır yabancıların icat ettiği ayrılık oyunlarıdır.Biz yabancıların oyunları ile birbirimizi kardeşlikten atamayız Kürt-Türk birdir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yukarıda yazan arkadaşımız doğru yazmıştır.O dönemler hükümet teşkilatına rağmen dersimliler tamamen ,şeyhlerin ,ağaların ve aşiret reislerinin baskısı altında anarşi yaratıp çevre yerlerdeki insanların mallarını gasp ve silahsız halka musallat olma gibi bir durum ortaya çıkmıştır.Çeteler halinde köylerin basılması,sürülerine el konulması ,yol kesmeler,direnenlerin öldürülmesi artık adi vakalar olmuştu.Hükümeti yok sayıp tamamen aşiretlerin sözünü dinlemekteydi halk.O dönemlerde mecliste aşiret reislerinin egemenliğini kırmak için çeşitli tedbirler tartışmaya açılmış hatta bir toprak reformu getirilerek aşiretlerin el koyduğu topraklar yoksul halka dağıtılacak ve halka tohum ,zirai araçlar temin edilerek refah düzeylerinin arttırılması düşünülecek aşiret reisleride batı illerine yerleştirilerek yoksul halk üzerindeki baskıları kırılacaktı.Toprak dağıtma işi bir çokları tarafından faşist ve despot düşünceler olduğu gerekçesiyle rededilmişti.Ancak aşiret liderlerinin listeleri tesbit edilmiş ve gidecekleri yerler belirlenmişti.

 

 

İsterseniz bundan sonrasını da Uğur MUMCU NUN KÜRT DOSYASI VE KÜRT İSLAM AYAKLANMASI KİTAPLARINDAN OKUYARAK ÖĞRENEBİLİRSİNİZ.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bir şehrin insanlarının merkezi yönetim yerine bir şeyhin idaresinde olmayı istemeleri.

 

Onların bu istekelrinden güç alan şeyhin (seyid rıza) ayaklanması. Devletinde ayaklanmayı kanlı bir şekilde bastırmasıdır işin özü.

 

Unutmayalım doğudaki aşiret reisleri, cumhuriyetin başlattığı yol inşaatlarında çalışan işçileride katletmiş ve inşaatta çalışacakları hain ilan etmiştir.

 

Yani şeyhler, kendi hakimiyetlerinin baki kalmasını istemiştir.

 

Klasik feodal yapının parçalanma sürecindeki yerel direnişlerdir.

 

Bu gün konu romantikleştirilip, sanki tunceli şeyhi seyid rıza bir özgürlük savaşçısıymış tadı verilmeye çalışıldıysada. Basit bir yerel şeyhtir ( kendi karısı Bese'de dersimlilere bu adam için mi öleceksiniz? diye sormuştur)

 

Ayaklanmanın kanlı bir şekilde bastırılmasına gelince. İki seçenek vardır, ya ayaklananın taleplerini kabul edersiniz, yada ayaklanmayı bastırırsınız. O yıllarda dünyada bir üçüncü yol yoktu. Genç Cumhuriyetinde ayakta kalabilmesi için, parçalayıcı hareketlere sert tepki vermesi gerekiyordu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 11 ay sonra...

Simdi bazi arkadaslar hukumete itaat etmediler, bu yuzden cezalarini gorduler mealinde aciklamalarda bulunmuslar.

Dogrudur; biri isyan eder, yoneten bastirir. Catisma cikar, olen olur, kalan saglar bizimdir.

Ama mesele bu kadarla kalmiyor iste. Bu kadarla kalsa iyidir.

Dersim Katliami diye nitelendirilen olay bence isyan edenlerin oldurulmesi falan degildir. O olaylarda 50. 000'den fazla insan olmustur.

Ve masum insanlar da oldurulmustur.

Kaynak olarak Necip Fazil'in "Son devrin Din Mazlumlari"adlı eserine bakilabilir.

 

Ben de bu olayinnedenlerini arastirdim ama, yanli gorusler oldugu kadar, objeptif goruslere tesaduf etmedim. O yuzden nedeni nedir, ne degildir pek tatmin olmus degilim.

Ama isyan bastirilirken, sivil halkin gordugu ezadir bu olayin "katliam" olarak anilmasina neden olan!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 9 ay sonra...

DERSİMDE YAŞANANLARA DAİR!!!

 

69 yıl sonra konuştu:

 

 

 

Abdullah Çiftçi, Dersim İsyanı'nda görevli askerdi. Tam 69 yıl sonra 112 yaşına geldiğinde suskunluğunu bozdu ve yaşadıklarını anlattı. Bir hafta sonra da yaşamını yitirdi. İstanbul’da yayınlana Gündem Gazetesine konuşan Çiftçi, Atatürk'ün isyan çıkmaması için çaba gösterdiğini, 'katliam emrini İnönü'nün verdiğini' açıkladı

 

''Dersim isyan önderi Seyit Rıza yakalanmış, Elazığ'a götürülmüştü. Jandarma karakolu yanındaki meydana getirildiğinde

 

sonradan Dışişleri Bakanı olan Sabri Çağlayangil'e döndü. Sehpaları görünce durumu anlamıştı. Çağlayangil'e 'Sen Ankara'dan beni asmak için mi geldin?' diye sordu. Sorusu yanıtsız kaldı. Son sözü soruldu. 'Kırk liram ve saatim var, oğluma verirsiniz' dedi. Sonra meydana çıkarıldı. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama O, meydan insanla doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti: 'Evladı Kerbela'yız. Günahsızız. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir.' Sözleri meydanda yankılandı. Söyleyeceklerini bitirdikten sonra dimdik yürüdü, kendisini asacak celladı itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağıyla tekme vurdu...

 

Dersim Katliamı'nı yazan tüm tarih kitapları yukardaki bu anekdota apayrı bir yer ayırır. Bu öyle bir anekdottur ki, okuyan herkesi etkilemiş ve düşündürmüştür. Çünkü Dersim'de 1937-1938 yılları arasında yaşananlar, hala okuyanı etkilemeye, hala dinleyeni gözyaşlarına boğmaya devam etmektedir. Ancak bu hikaye ve anlatımlarda eksik bir bölüm vardı. Ne yazık ki bugüne kadar sadece hep mağdurlar konuştu. Sadece mağdurlar hikayelerini anlattı. Soykırımın yürek burkan hikayeleri hep onların ağzından dinlenildi. Peki ya soykırımda yer alanlar? Soykırımı gerçekleştirenler? Onlara ya ulaşılamadı, ya da konuşmak istemediler. Böyle olunca da hikayenin bir tarafı hep muğlak ve belirsiz kaldı.

 

KONUŞTUKTAN BİR HAFTA SONRA ÖLDÜ

 

Ancak bu muğlaklığa ve belirsizliğe 112 yaşındaki Urfa Birecik'li Abdullah Çiftçi son verdi. Çiftçi, 1938-1939 yılları arasında Dersim Hozat Piyade Birliği 2. Tabur'da erdi. İsyanın en acımasız bastırıldığı dönemde, isyana kaynaklık eden en stratejik bölgede emir kulu olarak görev yaptı. İsyanda yaşadıklarını ölümünden sadece bir hafta önce 69 yıl sonra 112 yaşına geldiğinde anlattı ve anlatımlarının kameraya kaydedilmesini istedi. Çiftçi katliamda yaşadıklarını anlattıktan bir hafta sonra, 3 Ocak 2007 tarihinde yaşamını yitirdi. Çiftçi, kamera kaydında Hozat'taki ilk günlerini şöyle anlatıyor: 'Dersim'e gittiğimizde Hozat'ta cepheye verdiler. Görev yaptığım birimin ismi Hozat Piyade Birliği'ydi. Bölüğümüzün çoğunluğu Urfalı'ydı. Askerler hep Kürttü. Sarp bir coğrafyası vardı. Dağlar çok yüksekti, tıpkı Ağrı Dağı gibi. Erkekleri hayvan derisinden çarık giyerlerdi. Ne kar bilirlerdi, ne soğuğu. Çok dayanıklı ve güçlülerdi.'

 

Abdullah Çiftçi'yi en çok etkileyen şey operasyonlarda yaşadıkları olmuş. Çiftçi, operasyonlar sırasında köylülerin silahla değil, taşlarla kendilerine karşı savaştıklarını anlatıyor: 'Kış mevsimiydi. Köylere operasyona çıkıyorduk. Operasyona gittiğimiz köyleri önce çembere alırdık. Bu sırada köyün çevresine yerleşen isyancılar üzerimize taş atıyorlardı. Atılan taşlar çığa sebep oluyordu. Çığ yüzünden çember dağılır, düzenimiz bozulur, zayiatlar oluşurdu. Bazen 100 askerin öldüğü olurdu çığ yüzünden. Operasyonlar sırasında çatışmalar da olurdu. Bazı günler 10 isyancıyı ölü olarak ele geçirirdik Abdullah Çiftçi, dağ başlarına operasyona çıkan askerlerin yiyecek ihtiyacının nasıl karşılandığına da açıklık getiriyor ve şunları söylüyor: 'Gıda sorunumuz yoktu. Ahırlardan binlerce inek çıkardı. İnekler küçük memeliydi. Onların hayvanlarını kesip yiyorduk. Onların köpeklerini, eşeklerini serbest bırakıyor, geri kalan hayvanları kendimize alıyor, sonra da evlerini ateşe veriyorduk. 2 yıl böyle sürdü.'

 

Abdullah Çiftçi, köy baskınları sırasında yaşanan katliamları ise ayrıntılı şekilde anlatıyor. İşte Çiftçi'nin anlattıkları: 'Operasyonlar günlerce sürerdi. Köylere gittiğimizde köyün yetişkin erkekleri kaçardı. Sadece çocuklar ve kızlar kalırdı köylerde. Ambarlarını, ahırlarını ateşe veriyorduk. Sonra onların çocuklarını, kızlarını, kadınlarını hepsini ağır makinalı silahların önlerine verip öldürüyorduk. Kanları sel gibi akıyordu. Kimseyi dinlemiyorduk. Tuttuk mu bırakmazlardı, öldürürlerdi.'(ALINTI)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

Dersim Katliamı...............

 

 

1934’te çikarilan Iskan Yasasi’ni Dersim’de uygulayamayan devlet, 1935’te Tunceli Kanunu çikardi. Bu kanunla birlikte vali ve komutan, belediye baskanini atama dahil sinirsiz yetkilerle donatildi. Özel Tunceli Mahkemeleri kuruldu. Agir bir vergi yasasi çikarildi.

Bu baski ve asimilasyonlara karsi Dersim halkinin isyani giderek büyümekteydi.

1936 yilinin Ocak ayinda yürürlüge giren 2884 sayili, Tunceli’nin Idaresi Hakkinda Kanun’la, bu seçilmis bölgeye diger illerden farkli bir statü getirildi.

Dersim, Bingöl, Elazig ve Erzincan illerini içine alan Dördüncü Umumi Müfettislik bölgesi olusturuldu ve basina Korgeneral Abdullah Alpdogan tayin edildi.

Dersim ilinde hizli bir insaat faaliyeti basladi. Yollar açildi, köprüler ve karakollar kuruldu.

Hasanan asiretinden Seyit Riza ve Koçgirili Aliser gibi bölge liderleri bu karakollarin insasina karsi çiktilar.

Seyit Riza, diger asiretleri toplantiya çagirdi.

Bölgede gerginligin tirmanmasi üzerine, 1936 kisinda, Tunceli askeri kusatma altina alindi, bölgeye giris çikis yasaklandi.

1937 yilinin 21 Marti’nda, Newroz gecesi, Harçik Çayi üzerindeki köprünün yikilmasiyla ayaklanma baslamis oldu.

Bu Dersim isyaninin baslangiç tarihiydi:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dersim imha harekatinin baslangici (1936)

 

 

Alpdogan bir duyuru ile Dersim, Elazig ve Çapakçur illerinin sikiyönetim bölgesi oldugunu bildiriyor ve bütün halki birtakim korkunç sözlerle tehdit ediyordu.

Teftislerin sonunda Dersim adinin Tunç Eli adiyla degistirildigini bildiriyordu. Ikinci bir açiklama ile de Çemisgezek'in Amutka, Ovacik'm Burnak ve Pulur, Hozat'in Karaoglan ve Mazgirt ilçesinin Mamikan merkezlerinde birer askeri kisla ve bu kislalari birbirine baglayacak birçok askeri karakol yapilacagi ilan ediliyordu.

Dersimliler bu çalismalimin hedefini anlamis ve Dersim için idam sehpalari hazirlanmakta oldugunu sezmislerdi.

Ne yazik ki görevi üzerine alan Dersimli askeri kaymakam emeklisi Hidir ve Palulu Abdurrabman adli iki Dersimli olmus ve bunlar Ovacik'ta kisla binasinin yapimina baslamislardi. Müteahitlerin Dersimli olmasi nedeniyle yöredeki Dersim asiretleri kendilerine engel olmuyor ve binalardan amacin ne oldugunu anlamalarina karsin, Dersimlere özgü bir kendine güvenme Ile bu girisimleri ciddîye almiyorlardi.

Korkunç gelecek beliriyordu. Dersimli asiret reisleri toplantilar ve görüsmeler yapiyorlardi. Herkes durumun nezaketini anlamisti. Fakat ne yazik ki geceli-gündüzlü devam eden görüsmelere karsin, reisler arasinda tam bir fikir birligi, ortak bîr faaliyet plani üzerinde anlasma oliisamiyordu.

Asiretler arasindaki eski sürtüsmeler ve anlasmazliklar birligin olusmasina önemli bir engel yaratiyorlardi. Bu nedenle ancak birbiri ile dost olan asiretler kisim kisim, bölge bölge anlasmalar yapabiliyorlardi.

Basta Seid Riza oldugu halde Yukari Abbasan, Ferhadan, Kara-balyan asiretleriyle Bahtiyar, Yusufan, Demenan, Haydaran ve kismen de Kalan asiretleri kuvvetli ve siki bir birlik kurabilmislerdi.

Ovacik, Kocan, Semkan, Mazgirt, Pülümür ve Nazimiye bölgelerinin asiretleri tamamen tarafsiz ve sadece gözlemci durumda kalmaya, Hozat asiretleri ise hükümete teslim olmaya karar vermislerdi. Bu asiret reisleri Elazig'a gelmis, Alpdogan'a katilmis, hükümetin her türlü önerilerini kabul edeceklerini bildirmislerdi.

General da bu ikiyüzlülerin içlerini anlamis oldugundan basvurularina Önem vermemis ve onlara kendisi için önemli olan seyin Seid Riza'nin Elazig'a gelmesinin oldugunu bildirmisti.

Alpdogan emekli Hidir'i bir taraftan kislalarin yapiminda kullaniyor, diger taraftan da Seid Riza'yi kandirarak Elazig'a getirmekle görevlendiriyordu.

Sözü geçen Hidir, Seid Riza'ya vaadlerde bulunuyor, güvenceler veriyor ve kendi kisisel çikarlarini saglamak ve generalin yanindaki yerini saglamlastirmak için Seid Riza'yi Elazig'a getirmeye canla basla çalisiyordu.

Bir aralik Hidir'i gördüm. Dersim hattinda düsüncesini sordum. "Bizim için biricik çare kayitsiz-sartsiz silahi terkederek hemen Türk hükümetinin her türlü emirlerine boyun egmektir" dedi.

"Türk hükümetinin amaci bizi imha ve sürgün etmektir" dedigimde, "Sürgün hayirlidir, savunmanin ise hepimizin toptan mahvolmamiza neden olacagina kusku yoktur" demisti.

Hidir, General Alpdogan'dan aldigi güvence üzerine tekrar Dersim'e gitmis ve Seid Riza'yi kandirarak Elazig merkezine getirmeyi ve general ile görüstürmeyi basarmisti. Bir firsat bularak ben de Seid Riza ile görüsmeyi basarmistim. Seid Riza bana General Alp gan'in düsüncesinin çok kötü olduguna tam anlamiyla inandigi111 nedenle direnmekten baska hiçbir çare kalmadigim, Türk ordularinin Dersimlilerle basa çikamayacaklarini, fakat her olasiliga Karsibenim bir an Önce Türkiye disina çikarak durumumuzu büyük ve adil devletlere duyurmami Önerdi.

Seid Riza Elazig'a geldiginde general ile yalnizca görüsmüs ve bu görüsmelerde baska hiçbir Dersim önderi hazir bulundurulinamisti. Zaten o Elazig'da ancak yirmidört saat kalarak Dersim'e dönmüstü. Bu süre içinde Seid Riza'nin zekasi Alpdogan'm bütün ruhunu anlamaya yetmis ve edindigi izlenimi asiretlere duyurmustu.

Bir süre sonra Alpdogan, kurmay binbasi ve istihbarat reisi olan Sevket'i Dersim'e göndermisti. Bu kisi asiretlere konukluga gitmek bahanesiyle ilk Önce Hozat ve daha sonra da Ovacik merkezine giderek oradan yanina aldigi bir-iki asiret reisi ile birlikte Seid Riza'nin bölgesine gitmek istemisse de, Seid Riza buna razi olmamisti. Sevket almis oldugu bilgilere dayanarak, Seid Riza'nin Öteden beri hasmi ve arazi sorunundan aralarinda ciddi kavgalar olan kardesinin oglu Rehber'e konuk olmak üzere Haçili köyüne gidecegini bildirmis ve Rehber'in gönderdigi korumayla Haçili'ye giderken karsisinda arkadasini Aliser'i bulmustu. Aliser, Sevket'in Rehber'in yanma gidecegini daha önceden sezerek, acele Rehber'in yanina giderek Sevket'i kabul etmemesini söylemisti. Onun kendisiyle amcasi arasina ayrilik koyacagini bildigi için bu konuda Rehber'i uyarmaya çalismak aniaciyîa Seid Riza'nm yanindan Haçili'ye gelmisti. Sevket Rehber'in yaninda bir gün konuk olmus ve ertesi gün Rehber'i yanma alarak Elazig'a getirmis, general ile konusturmustu. General, Rehber'e birçok vaadde bulunmus, paralar vermis, kisacasi amcasi Seid Riza'ya karsi cephe almasini saglamayi basarmisti. Seid Riza bü'tün bu olaylardan haberdar olmustu.

Alpdogan yayinladigi genel bir duyuru Ile bütün Dersim asiretlerinden 200 bin martin tüfegi istiyordu. Bu sayiya her asiret nüfus yogunluguna göre katilacakti. Dersinililer yapilan duyuruyu anla-'nazliktan geliyor ve ellerinden geldigi kadar savunma hazirliklarinda bulunuyorlardi.

Kurmay Binbasi Sevket, Hozat asiretlerinin arasinda durmadan Basmakta, aynhk ve sürtüsmeler çikarmaya çalismaktaydi. Yapti Propagandalarda hükümetin bütün önlemlerinin Dersim'in yola getirilmesi için alindigini, basta yola getirileceklerin Seid Riza ve taraflari olan asiretler oldugunu, diger asiretler de silahsizlandirildiktan sonra yerlerinde serbest birakilacaklarini söylüyordu.

Hain Rehber de her konuda Sevket'le isbirligi yapiyor ve bir taraftan da amcasi Seid Riza'ya ve asiretlerin halkina sadik görünmeye çalisiyordu. Hükümeti aldatmakta oldugunu ileri sürüyor ve sonuçta amcasiyla isbirligi yaparak Türk ordulariyla çarpisacagini ve asiretlere karsi ihanette bulunmayacagini bildirerek ikiyüzlü bir politika izliyordu. Ayni zamanda da Elazig ve Hozat kahvelerinde Sevket'in her defasinda kendisine beser bin lira verdigini övünerek anlatiyor, bosbogazlik ederek foyasini meydana koyuyordu.

Bu sirada Demenan ve kismen de Nazimiye asiretleri sinirlarinda yapilmak istenilen askeri karakol binalarina hücum ederek, daha tamamlanmadan bu binalari tahrip ederek askerleri silahtan arindirmaya baslamislardi.

Seid Riza ise Gerenal Alpdogan'a Dersim hakkindaki kanunun ortadan kaldirilmasini ve Dersim için özel ve ulusal haklan saglayan saygideger bir idarenin olusturulmasini devamli istiyordu. Bu öneriye karsi General Alpdogan jandarma alayini ve dokuzuncu firkayi Dersim'in sinirlarina ayiriyor ve Diyarbakir'dan her sabah onar tane uçak gelerek Dersim'in üzerinde uçuyordu.

Ailik sessizlik bozulmus ve ortalik karismis oldugundan her tarafta çatismalar baslamisti.

Kis basmis oldugundan savas uzun sürmemis ve Dersim kapali kaldigi için çatismalara son vermek zorunlulugu ortaya çikmisti.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dersim Savasi (1937)

 

 

 

1937 yilinin ilk baharinda her tarafta Türk faaliyeti baslamisti. Merkezlere yakin bulunan DersimlIler toplanilarak kitalara sevkedi-liyorlardi. Kislalarin yaptirilmasina yeniden baslanmisti. Savas uçaklari silahsiz bölgeleri bombaliyordu.

Silah toplamak bahanesiyle Yusufan asiretinin üzerine askeri bir müfreze gönderilmisti. Bu müfrezenin askerlerinden bazilari fakir bir kiza tecavüz etmislerdi. Bunu haber alan asiret reisinin oglu Findik, askeri müfrezeye hücum ederek bölge disina püsDersimmeye zorunlu kalmisti. Bu nedenle Mazgirt bölgesinde çarpismalar baslamisti.

Seid Riza'nin oglu Bra Ibrahim, Hozat'a gelerek Abdullah Alpdogan idaresinin yöneticileriyle iliskiye geçmis ve yapilmakta olan askeri harekatin adil bir sekilde yapilmasini babasi adina dilemisti. Bra Ibrahim geri dönerken Kurmay Sevket'in hazirlamis oldugu bir plan geregince Kirgan asireti sinirlari içinde Dest köyünde konuk bulundugu evde gece uyurken feci bir sekilde öldürülmüstü. Genç evladinin kahpece öldürülmesine üzülen Seid Riza, Kirgan asiretinin merkezi olan Sin köyünü kusatarak katillerin teslimini dilemisti. Türk generali bu hakli istegi yerine getirmedigi gibi, Bra Ibrahim'in katilleri Kurmay Sevket'in korumasina alinarak ödüllendirilmislerdi.

Bu siralarda Suriye'ye siginan Dersim yurtseverlerinden ve Hasanan asireti reislerinden Mehmet Emin Bey'in oglu Fasih, bir Dersim fedai müfrezesiyle Diyarbakir'a oniki kilometre uzaklikta Kara köprü bölgesinde Türk karakollarina rastgele bir baskin yapmisti.

Ankara hükümeti bu olayi da Dersimle ilgili göstererek içisleri bakanini Diyarbakir'a göndermis ve Diyarbakir kolordusunu da Yusiifan asiretine hücum ettirmisti. Diger taraftan da Elazig'dan firka kumandani Ismail Hakki kuvvetleri Seid Riza'nin bölgesine hücuma baslamislardi. General Alpdogan Kirgan asiretini kandirmayi basarmis ve bu ****** asiret Türk kuvvetlerine rehberlik yapmisti.

Seid Riza ile birlikte Bahtiyar asireti de savasa girmek zorunda kaldigindan harp alani genislemisti. Çatismalar Hozat'in Bahtiyar, Yukari Abbas, Karabal ve Ferhat asiretleriyle Nazimiye ilçesinin Haydaran, Mazgirt ilçesinin Demenan ve Yusufan asiretlerinden olusan yedi asiret üzerinde siddetlenmisti. Geride kalan asiretler ise tarafsiz kalmislardi.

Dersimler saldiriya geçmis ve Ismail Hakki kuvvetlerini Hozat yönünde gerilemeye zorunlu birakmislardi. Bu durum nedeniyle Erzurum-Erzincan kolordulari da harekete geçmisti. Diyarbakir'dan yedinci kolorduya bagli uçak birligi de Elazig'a getirilmis, savas alaninda zehirli ve bogucu gaz bombardimanlarina baslanmis ve Dersimliler bir Türk tankim tahrip etmeyi basarmislardi.

Türk hükümeti Bati illerinde yerel seferberlik Ilan ederek 26, 27, 28 dogumlulari silah altina almis ve General Ismet Inönü, Dersimdeki kitalari teftise gelmisti.

Seid Riza, General Alpdogan'a yeniden basvurmus ve Dersim ulusal haklarina saygi gösterilmek ve oglunun katilleriyle ortaklarinin yasanin pençesine teslim olunmasi kosuluyla askeri kuvvetlerden alinan savas araç-gereçlerini ve esir edilen subaylarla, erleri geri göndermeye razi olacagini bildirmisti. Alpdogan ise bu öneriye karsi, Seid Riza ile mücadele ortaklarinin 80 bin mavzerle birlikte kayitsiz sartsiz teslim olmalarindan baska çareleri olmadigini bildirmisti.

Harp yeni bir siddet asamasina girmis, taraflar çok büyük kayiplar vermeye baslamislardi. Türkler teslim olan fakir ve silahsiz halki tamamen imha ediyorlardi.

Bu sirada Seid Riza'nin kardesinin oglu Rehber Hozat yöresinde penami köyünde tarafsizligim ilan ederek Türklerle iliskisini korumaya devam ediyordu.

Dersim kamuoyunu aldatmak için Türkler Rehber'in Hozat'tan kaçarak asi kuvvetlerle isbirligi yapmakta oldugunu resmi bir açiklama ile duyuruyorlardi. Rehber bir kisim adami ile ilk önce Bahtiyar asiretiyle birlesti. Rehber bir Türk casusu olarak Dersimler arasina girmisti ve Dersim kuvvetleri hakkinda elde ettigi bilgileri günü gününe Türklere ulastirdigi anlasiliyordu.

Rehber amcasi Seid Riza'ya haber göndererek elini öpüp af dilemekte oldugunu, Türk hükümetinin planlarini anladigindan nefret ettigini ve Türk ordulariyla çarpisacagini bildirdigi zaman Seid Riza bu sözlere inanmadigini belirtmisti. Diger asiret reisleri ise Seid Riza'nin bütün açiklama ve israrlarina karsin Rehber'e Inanmis ve bati cephesinde savasmak üzere Rehber'in gelmesine razi olmuslardi.

Rehber düzenledigi plan geregince Aliser'in idaresindeki bölgede amcaogullarindan olup, aldatmayi basardigi Misto Sure'nin torunu Vankli Efendi'yi yanina alarak Türklere karsi harbe baslamisti. Zaten Rehber'in savasçiligi, silahsorlugu, cesareti ve barbarligi Dersimler tarafindan biliniyordu.

Harbin agirlik merkezi Seid Riza'nin üzerinde olup, savas planlarini da Aliser düzenliyordu. Bu nedenle General Alpdogan'nin tek amaci Aliser'i imha ettirmekti. Bu amacin gerçeklesmesi için Rehber obes gün süreyle savasa katilmisti. ***** ve kurnaz Rehber Seid Riza'dan baska diger bütün reislerin, hatta Aliser'in bile güvenini kazanabilmisti.

Seid Riza'nin karargah merkezi Holvori, Vank, Aliser'in ise Agdat idi. Tujik dagi eteginde bir magarada ailevi bîr siginagi da vardi. Rehber her zaman Aliser ile iliski kurdugundan Seid Riza'nin bütün planlarini Ögrenmisti.

Daha fazla insan kaninin dökülmesini önlemek amaciyla Seid Riza Aliser'in Iran veya Irak'a siginarak Fransa ve Ingiltere hükümetlerinin yardimini dilemesini kararlastirmisti. Bu karari Ögrenen Rehber, Aliser'in savas alanindan uzaklasacagi günden bir gün önce sekiz silahli arkadasiyla birlikte Aliser'in ziyaretine gitmisti. Bu ani ziyaretin nedenini soran Aliser'e, aç ve yorgun oldugundan birkaç saat dinlenecegini söylemisti. Zavalli Aliser konuklarina yiyecek hazirlarken namert ve alçak Rehber onun üzerine ansizin ates etmis ve bu essiz Dersim kahramanini sehit etmisti. Sasiran esi kendisini kocasinin üzerine atarak "Aman kavala mi mekujin" (aman arkadasimi vurmayin) diye bagirmis ve ölmüs oldugunu görünce tabancasini çekerek hain Rehber'e ates etmis, mermi Vankli Efendi'nin tepesine isabet ederek cansiz düsürmüs, fakat alçakligin sonuna kadar gitmeye karar vermis olan Rehber silahini Aliser'in benzersiz esine, bu kahraman Dersim kizina da yönelterek onu da kocasinin cesedinin üzerine cansiz düsürmüstür.

Dersimlilerin ve Insanligin yüzkarasi olan ve Dersim kurtulus savaslari tarihinde adi sonsuza kadar lanetle anilacak olan alçak Rehber, beyinlerinde Dersim bagimsizlik ve kurtulus güneslerini tasiyan Aliser ve esinin baslarini kestirmis, torbalara koydurmus ve ayni günün gecesinde adi geçen bölgeden kaçarak gizli parolayi verip Türk bölgesine geçmistir. Sehitlerin baslari taniyanlar tarafindan iyice teshis edildikten sonra hain Rehber bunlari Elazig'a getirmis ve resmi dairesinde Alpdogan'a teslim etmistir. Elazig Türkleri bile bu olayi nefretle karsilamislardir.

Aliser'in ve esinin sehadeti, Seid Riza ile Dersim asiretleri üzerinde pek derin bir üzüntü ve tepkiye neden olmustur. Rehber haini ise artik yüzündeki maskeyi atarak açiktan açiga Türk istihbaratinin emrinde çalismaya baslamistir.

Burada öykümüze bir ara vererek sehit Aliser'in yasam Öyküsünü vermeyi yerinde buluyoruz.

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dersim Savasi (1937)

 

 

Savas bütün siddetiyle devam ediyor ve agirlik merkezi Bahtiyar asiretinin üzerine yüklenmis bulunuyordu. Seid Riza bizzat savas alanindaydi. Türk askeri kuvvetleri Dersim ormanlarini atese vermis oldugu için yanginlar Dersim bölgesinin birçok yerini sarmis ve geceleri dehset verici yanardag manzarasi olusturuyordu.

Kureysan asireti de Seid Riza'nin yardimina kosarak savasa katilmisti. Bahtiyar asireti reisi Sahin harbi idare ediyordu. Hain Rehber, Bahtiyar asireti arasinda bulundugu zaman onun kandirislarina kapilmis olanlardan Pirço'nim oglu Hidir'in hakikaten hainlerin safina geçmis bulundugunu olaylar kanitlamakta gecikmedi.

Sahin Aga haftalarca uykusuz kaldigindan bir-iki saat uyumak zorunda oldugunu Hidir'a bildirmis ve uyanincaya kadar nöbet beklemesini önermisti. Sahin uykuya dalar dalmaz melun Hidir, Sahin'in basina bir kursun sikmis, onu yerli yerinde sehit etmisti. Ihanet ortagi Rehber'in yaptigi gibi, o da Sahin'in basini kesmis, gece karanligindan yararlanarak asiret bölgesinin disina çikmis, dogruca Hozat'a giderek Sahin'in basini kumandanina teslim etmis, kendisinin affedilmesini dilemisti. Ama düsman hesabina katilligi seçmis olan bu alçak ve arkadaslari Hozat'tan döndüklerinde önlerinde pusu kurmus olan sehit Sahin'in kardesi ve amca çocuklari tarafindan mitralyöz atesiyle imha edilmislerdi.

Kiymetli önderini kaybetmis olan Bahtiyar asireti, güçlü düsman kuvveti karsisinda bir süre dayandiktan sonra dayanma gücü kirilmis, kismen yenilmis ve kismen de imha edilmistir. Bu sekilde bu bölge düsman isgali altina geçmis ve sag kalan bir kisim kuvvet Seid Riza asiretine katilmistir.

Seid Riza'mn küçük oglu Hüseyin Resik savas sirasinda uçak sarapneliyle yaralanmisti. Bunu haber alan Türk Istihbarat reisi Sevket, Seid Riza'nin büyük esine haber göndererek kendisiyle görüsmek istedigini bildirmisti.

Seid Riza'nin küçük esine karsi olan büyük esi Elif Hatun, Sevket'in görüsme önerisini kabul etmis ve bu görüsme sonucunda zavalli yasli kadin aldatilarak, yarah oglu Hüseyin'i Elazig'a götürüp tedavi etmek üzere Sevket'e emanet etmisti. Sevket yarali çocugu Elazig merkez hastahanesine yatirmis ve tedavi ettirecek yerde babasinin planlan hakkinda bilgi vermesi için kendisine hayli iskence yaptirdiktan sonra, bu cesur aslan yavrusundan hiçbir sey alamayacagini kestirince kendisine bir annenin emanet biraktigi bu çocugu idam ettirmistir.

Elazig askerle dolmus, bir mahser manzarasi sergiliyordu. Her tarafta hummali hazirliklar, geceli-gündüzlü Dersim'e dogru akan asker, savas malzemesi ve tank atimi görülüyordu.

Seid Riza bölgesini terke mecbur olmus, tarafsiz kalan asiretler arasina geçerek bunlari da harekete katmaya ve savas alanini genisletmeye çalisiyordu.

Türkler Tujik dagi eteklerini tamamen isgal etmis ve buralarda ellerine geçen Dersim halkim merhametsizce Öldürmüslerdi. Tujik dagi eteklerinden Iksor vadisindeki büyük magaralara siginmis olan binlerce çocuk, kadin ve kiz; magaralarin agizlari genelkurmayin emir ve denetimi altinda çimento ile kapatilarak öldürülmüslerdi. Tiirk askeri tarihinin yüz kizartici bu olayinin belgeleri Genelkurmay dosyalarinda mevcut, planlarda bu magaralara 1,2,3, seklinde numaralar konularak isaret edilmis haritalardir. Birtakim magaralarin da agizlarinda ates yaktirilarak içeriye bogucu duman verilmis ve Içindeki zavallilardan birçogu dumandan bogularak ölmüs, bogulmamak için canlarim disari atanlar ise süngtilenerek Imha edilmislerdir.

Bahtiyar ve Kureysan asiretlerinin kadin ve kizlarindan büyük kismi da seref ve namus düsmani Türk'ün eline düsmemek için kendilerim uçurumlardan sarp taslar üzerine veya Munzur ve Parçik sularinin kurtarici derinliklerine atarak Dersim kadinina yakisir bir serefle ölmüslerdir.

Tarihin amansiz cilvelerinden birisi de ulusuna, ulusal davasina ihanet edenlerin bizzat hesabina hareket ettikleri kuvvetler tarafindan cezalandirilmis olmalaridir ki; bunun bir Örnegi de Kirgan asiretinin sonudur.

Kirgan asiretinin Türklerin kandirmalarina kapilarak Seid Riza'-um oglu Bra Ibrahim'i Türkler'in hesabina kahpece öldürmüs olduklari hatirlarda olsa gerektir. Iste, bu asiret de SeId Riza ve Bahtiyar asiretleri kuvvetlerinin çekilmesinden sonra da Türklere güvenerek yerlerinde kaldiklari için, Türk kuvvetleri tarafindan imha edilmis ve reisleri Sal oglu Salman ile esi Hatice de birçok iskencelerle karsilastiktan sonra Sin köyünde kursuna dizilmislerdir, Kir-gan asiretinden orduya siginanlar da birer birer toplatilarak; erkekler bulunduklari yerde kursuna dizilmis, kadin, kiz ve çocuklar samanliklara kapatilarak atesle yakilmislardir. Iste, Türke güvenen ve ulusuna ihanet eden bu asiretin feci sonu...

Türkler Kirganlilarm yerlerini askeri karargah yapmislar, meydanda kalan hayvanlarini orduya vermisler ve esyalari soygunculukta benzersiz olan Türk askerleri tarafindan yagmalanmistir.

Seid Riza'nin Koçan asireti bölgesi dahilinde Uzun Mese noktasinda bulundugunu sezen Türk kuvvetleri, bu nokta üzerine uçak bombardimani ve topçu hazirligindan sonra siddetli bir hücum yaparak bölgeyi sarmislardi. Durumun ciddiyetini gören Seid Riza bir yarma hareketiyle çemberi kirmayi ve Ovacik yönüne çekilmeyi basarmisti. Fakat bu basari çok pahaliya malolmustu. Çünkü Kozluca muharebesi adiyla anilan bu savasta Seid Riza ile birlikte savasa katilan küçük esi Besi ve büyük oglu Seyh Hasan, üç torunu ve bin kisiye yakin kuvveti sehit düsmüslerdi. Bu bölgelerde Türkler için kis mevsiminde savasmak olanaksizdi. Bu nedenle çarpismalara ara vermek zorunlulugu vardi. Sessizlik mevsiminde hile yoluyla çalismanin amaca daha çok uygun oldugunu kararlastiran ordu kumandani, Munzur daglarinda mevzilenmis olan Seyit Riza'ya Erzincan valisi araciligiyla haber göndererek Dersimlilerin isteklerinin kabul edilecegini, simdiden bütün orduya ateskes emri verilmis oldugunu, aslinda Dersim'in tek basina olan bazi asiretleri disinda diger asiretlerin üzerine henüz askeri hareket yapilmadigini, yapilmasina da gerek görülmedigini ve olusan zararlari ödemeye hazir olduklarim bildirerek Seid Riza'yi Erzincan merkezine getirmeyi basarmis ve orada yanindakilerle birlikte tutuklamisti (5 Eylül 1937).

Seid Riza tutuklu olarak vilayet konagindan çikarilirken etrafinda bulunan halka, "********** ve yalanci hükümet" sözlerini söylemek ten baska hiçbir sey diyememistir. Erzincan'dan Elazig'a sevkedil-mis ve askeri harp divanina verilmistir. Yargilamasi yapilirken verdigi ifadede; ulusal amaç ugruna çalistigini, her yaptigi isle vicdaninin sesine uydugunu, milletinin ve vataninin yüksek çikarlarindan ve hürriyetlerinden baska amaç gütmedigini, yetmis yasini geçmis bir ömürden sonra da milli bir borç ugrunda ölümü pek degerli bir sonuç bildigini, üyesi oldugu ailenin hiçbir zaman yabanci islemlerine, dis propagandalarina kulak asmadigim ve asirlardan beri sadece vatani duygular ugrunda çalistigini, ama basarili olamadigini cesaret ve gururla söylemistir.

Harp divani baskani tarafindan yöneltilen sorular arasinda en çok dikkati çeken, güya Seid Riza'nin yaninda Rus kurmay subaylarinin bulundugu, Ruslarin ona cephane ve silah gönderdigi ve buna benzer birtakim hurafelerdi. Türkler tarafindan güya Koçan asiretleri içinde Ingiliz ve Fransiz kurmay subaylarinin bulunduguna iliskin çikarilan yalan haberlerin amaci ise silahsiz Dersim halkina karsi yapilan zulmü hakli göstermek ve bu sekilde dünya kamuoyuna Dersim ulusal harekelini bir yabanci tesvikinin ürünüymüs gibi göstererek aldatmakti.

Yargilama uzun sürmemisti. Seid Riza'ya idam kararini açiklamislardi. Seid Riza karari cesaretle dinlemis ve idamina iliskin son sözleri isitince yüzünde sevinç isaretleri görülmüstü. Seid Riza'nin küçük oglu Resik Hüseyin de ledavi edilmekte oldugu hastahane-den ayni gece alinarak babasi ve amcaogullari ile birlikte idam edilmisti. Bu vatan sehitlerinden baska ayni gece Yusufan asireti Reisi Kanber, Kureysan asireti reisi Seid Hüseyin ve Ali agalarla diger üç kisi idam edilmislerdir.

Dersim'in bagimsizligi ve Dersim ulusunun Özgürlügü davasi ugrunda sehit olan bu 11 Dersim kahramani hakkinda 10 Kasim 1937 tarihinde verilen idam karari, 18 Kasim 1937'de Elazig'in Bugday Meydani'nda safakla birlikte infaz edilmisti. Seyit Riza idam edilirken yüksek sesle, "75 yasindayim, sehit oluyorum. Dersim sehitlerine karisiyorum. Dersim yeniliyor, fakat Dersimlük ve Dersim yasayacaktir. Dersim genci intikam alacaktir. Kahrolsun zalimler! Kahrolsun ***** ve yalancilar!" sözlerini Zaza diliyle söylemis ve bu essiz Dersim kahramani ölümü korkusuzca karsilamistir. Bu arslanin yavrusu Resik Hüseyin de babasina dönerek, "Baba Dersim ulusu sag olsun" demistir.

 

Bu 11 kutsal Dersim sehidinin cenazeleri daragaçlanndan indirilerek Elazig sokaklarinda halka gösterildikten sonra yakilmistir.

 

Bu nedenle Seid Riza'nin yasam öyküsünü asagiya almayi kutsal bir borç sayiyorum.

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Büyük Dersim Kahramani Seid Riza

 

 

Seid Riza Dersim'de dogmustur ve Dersim'In önderlerinden Seid Ibrahim'in ogludur. Seid Riza'nm soy durumunu açiklamak için önce Seid Ibrahim'in kim oldugunu bilmek gerekir.

Seid îbrahim bati Dersim'in Seyh Hasana» asiretinin kabile reisleri, yani Ocak sülalesinden sürüp gelen ve Dersimlerce en asil sayilan bir ailenin ogludur. Tarikat noktasindan da en yüksek derece olarak Rehber mertebesine varmis oldugu için kendisine Seid unvani verilmis. Bu sekilde gerek asalet yönünden ve gerekse manevi yönden Dersirn'in Seyh Kasanan asiretlerinin hepsi kendisini asiretlerinin bas evladi olarak tanimistir.

Dersim'in kuzey-dogu bölgesinde Dersimlilerin asil atalari adma armagan edilen Kaimen Sor ve Lirtik bölgelerinin Deri Ari köyünü Seid Ibrahim kendisine merkez yapmigii. Dört erkek çocugu olup bunlardan en küçügü Riza'ydi. Seid Ibrahim, oglu Rzza'da gördügü zeka ve kararlilik nedeniyle O'nü çok severdi. Bu nedenle ölümünden sonra asiretlerin idare Önderligini Riza'ya biraktigini vasiyetinde belirtmisti.

Dersimliler Seid Ibrahim'e baba anlamina gelen "Babo" ünvam-nmda veriyorlardi ve bunda hakli Idiler. Çünkü Seid îbrahim zamaninda Dersim tamamen bagimsiz bir durumda ve Türk hükümetinin zulüm ve ihtiraslarindan uzak bir halde tutmustu.

Merhum Seid Ibrahim ögrenimini büyük atam Colik Oglu Mehmet Ali Efendi'den görmüstü. Mehmet Ali Efendi, Seid Ibrahim'e Dersimlük düsüncesini telkin eden essiz bir Dersim bilginiydi. Seid Ibrahim oglu Riza'yi ayni düsünce ile egitmisti.

Dersimler Seid Riza'ya 'Rizo' ve 'Rayber' ve babasinin oglu anlamina gelen 'Lace Babayi' ünvanlanyla seslenirlerdi. Sahsinda tavir ve hareketlerinde Dersim karakteristigi, Dersim civanmertligi ve Dersim fizyonomisinin bütün özellikleri görülmekteydi.

Babasinin ölümünden sonra Lirtik'ten göç ederek Tujik dagi ete-gindeki Agdal köyüne yerlesmisti.

Seid Riza neseli ve sakayi seven birisiydi. Asiret üyeleriyle sakalasmaktan ve en küçük kisiye bile hizmet etmekten zevk duyardi. Kendisini ziyarete gelenleri, kim olursa olsun karsilamaya kosar, yoksullara yardim eder ve herkese elinden gelen iyiligi yapardi. Kendisi de zaten devamli fakirdi. "Ben fakir bir Rizo'yum" derdi. Asiret üyeleriyle bir sofraya oturur; güler, ikramda bulunur, yaslilara hürmet gösterir, küçüklere bir kardes gibi davranir ve bütün Dersimler'in kardes olduklarini tekrar ederdi.

Seid Riza hem büyük bir Dersim ve hem de yüksek ruhlu bir insandi. KIbir ve azamet gösterenlerden nefret ederdi. Asiret üyeleri gibi giyinir ve onlardan ayrilacak hiçbir isaret tasimazdi. Alçakgönüllülügü o kadar genisti ki hirs, kin ve düsmanlik tasimazdi. Asireti içinde bütün bireylerin yasayis biçimlerinde maddi ve manevi bir esitlik ve düzen kurulmasina dikkat ederdi. Genel toplantilarda, bütün Dersimler'in sürekli bir aile ve ocak evladi olduklarini ve kardeslik baglariyla birbirlerine bagli bulunduklarini, saadet ve felakette ortak olduklarini propaganda ederdi. Dersimlügün tutsakliktan kurtulmasi, bagimsiz ve hür bir vatana sahip olmasi için her Kürdün çalismaya ve gerektiginde ölmeye borçlu oldugunu ilan ederdi.

Seid Riza tam bir insandi demistik. Bunun kuru bir sözden ibaret olmadigini bu büyük Kürdün özellikle Türk zulmünden kaçip Dersim'e siginan onbînlerce çaresiz Ermeni'ye gösterdigi koruma ve öz kardes uygulamasi en açik kanitlardan birisidir.

Her iste asiret üyeleriyle tartisir ve görüserek onlarin oylarini almadan asla girisimde bulunmazdi. En basit bir Kürdün bile fikir ve yorumuna önem verirdi. Bunu bir öraek olayla anlatmaktan kendimi alamiyorum.

Sejd Riza'mn bir çesme basinda Erzincan Valisi Ali Riza ve Ankara'dan gönderilen Erzincan Milletvekili ve Müftüsü Haci Fevzi ile tartistigini geçen bölümlerde yazmistim. Bu tartismalar arasinda çesme basindaki büyük bir dut agacinin üzerinde dut yemekte olan ve ayni zamanda Türk heyetiyle yapilan tartismalara kulak veren Seid Riza'nm genç hizmetçisi Kumo, bir aralik agacin üzerinden söze karisarak ve Zaza diliyle Seyit Riza'ya, "Rayber Rizo fikirleriniz dogru degildir" demis ve efendisini elestirmeye koyulmustu. Seid Riza basim yukari kaldirip dut agacinin üzerindeki Kumo ile bir hayli tartismada ve bilgi alisverisinde bulunmustu. Bu konusma toplantida hazir bulunan binlerce Insanin ve hatta Türk heyetinin hayret ve dikkatini çekmisti. Zaza diliyle yapilan bu tartisma sonunda Seid Riza hizmetçisi Kumo'ya, "Oglum senin sözlerin ve düsüncelerin daha uygundur" demis ve bundan sonra Türk heyetiyle yaptigi tartismalarda, Kumo'nun fikirlerini ileri sürmüstür. Dünya demokrasisine en güzel bir örnek olmaya layik bu olay bütün asiret üyelerinin alkis tufaniyla karsilanmisti.

Bu bir tek Örnek Seid Riza'nm ne kadar halkçi ve ne kadar büyük bir demokrat oldugunun en açik bir Örnegidir.

Seid Riza Erzincanlilara güvenir ve Hozat Elazig merkezlerinden rahatsiz oldugu zamanlar Erzincan merkezine basvururdu. Iste, bu güveni nedeniyle kendisine Erzincan'in verdigi söz ve vaade inanarak Erzincan merkezine gitmis ve orada yukaridaki satirlarda bildirdigim sonla karsilasmisti.

Seid Riza yasinin ilerlemis olmasina karsin saglam bünyeli, dinç ve çevikti. Özel egitimini merhum babam Ibrahim Efendi'den görmüs ve yüksek zekasi sayesinde bilgilerini genisletmis biriydi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1938 Dersim katliami:

 

 

1938 yili ilk baharinda Türk ordulari ardi arkasi kesilmeyen bir çalismayla seri atesli ve büyük çapli toplar, tanklar, uçaklar ve nehirlerde kullanilacak geçit ve insaat araçlari hazirlamakta ve bunlari Dersim'in etrafina yigmaktaydilar.

Dersimlilere gelince, hiçbir taraftan yardim görmeyerek sadece serefle ölmeyi kararlastirmis ve imanlarina dayanmis bulunuyorlardi.

Kiirtler'in uygar dünyaya, büyük ve küçük devletlere yaptiklari basvurular hiçbir sonuç vermemis, hiçbir tepki yaratmamisti. Insanlik denilen Insafsiz varlik, tarihî bîr milletin hayatinda sekillenecek olan kanli sahneye seyirci kalmaya ve zalimlere sessizlikle destek olmaya karar vermisti sanirsin.

Türkiye hükümeti Cenevre ve Lozan Baris Konferanslari sonucunda azinliklarin haklarina saygi gösterecegine söz vermis oldugu için bu söze sadik kalmasi kendine tavsiye edilmistir gibi insafsiz bir yanitla, uluslararasi diplomasi kendini vicdani sorumluluktan kurtarmis ve Dersim milletini avutmak haksizligina düsmüstü. Oysa Türkiye'de bulunan yabanci siyasi temsilciler ve konsolosluklar araciligiyla bütün devletler hazirlanan katliami görüyor ve günü gününe olaylara tanik oluyorlardi. Örnegin Londra Radyosu "Türkiye'de milli hak ve bagimsizlik davasi ugrunda Dersim Dersimleri savasiyorlar" diye yayinda bulunmasina ve bazen de Türk kuvvetlerinden az sayidaki Dersim azinligina karsi hücumlarina isaret etmesine karsin, dünya barisinin devamini ve zayif milletlerin haklarinin korunmasini üstlenen Cenevre Milletler Meclisi hiçbir seyden haberi yokmus gibi sessizligini koruyordu.

Türkiye Basbakani'nin Dersindiler hakkinda Türk parlamentosundaki degisik konusmalari, artik yapilmasi kesinlesmis olan imha planim tamamen açikliyor ve hatta Türkiye milletvekillerinden Yunus Nadi'nin yayinladigi Cumhuriyet Gazetesi 30 Haziran 1938 tarih ve 5000 sayili baskisiyla Türkiye Basbakani Celal Bayar'in söylevini inceleyerek, "Dersim1 de askeri harekat yapacagiz" baslikli yazisinda sunlari yaziyordu:

"Türkiye hükümeti bu sene Dersim meselesini tekrar ele alacak ve bu mintikada askeri mahferler yapacagiz, köprüler insa edecegiz ve mektepler açacagiz. Arzu ediyoruz ki, askeri hareketler de tevakkuf etmeksizin devam etmekle bulunsun. Geçen sene büyük kuvvetlerimizi mezkur mintikada tahsil ettik ve bazi mintikalarda müsademeler oldu. Bu sene de azmedilen mesele ayni mintikada askeri harekatlara devam ve yoketme tatbikati yapmaktir. Söyle ki; ordularimiz pek yakin bir zamanda Dersim mintikasinda manevralar yaparak ve ondan sonra bu mintikanin sakinlerini tamamen kaldiracak ve bu meseleyi esasindan kesecektir" diyor ve "Türkiye Basbakani'nin Millet Meclisi'nde verdigi söylevin anlami budur" diyordu.

Oysa eski Basbakan Ismet Inönü 1937 yilinda Seid Riza'mn idami nedeniyle yaptigi açiklamada, "Dersim meselesini ortadan kaldirdik, son verdik; Dersim sorunundan kurtulduk, Dersim'i her türlü askeri hareketlerle temizledik" diyerek, dünya kamuoyunu aldatmisti.

Bu duruma göre, Celal Bayar'in 1938'deki demeci ve Türk ordularinin yeniden Dersim'e hareket hazirligi yapmasi Inönü'nün 1937 yilindaki demecini yalanlamakla beraber, Dersimlilerin ulusal savunmaya devam ettiklerinin ve Türk ordularina tamamen bas egmemis olduklarinin açik bir kanitiydi.

Celal Bayar'in bir taraftan Dersim'in kalkindirilmasi için köprüler yapilacagindan ve okullar açilacagindan sözederken diger taraftan DersIm'e kesin askeri harekat yapilacagindan bahsetmesi, sözlerinin ilk cümlelerinin dünya kamuoyunu aldatmak için yapilan bir hile oldugunu ve hazirlanan katliami maskelemek için bir temdin girisimi süsü verilmek istenildigini anlamak güç bir sey degildi.

 

 

Basbakan Celal Bayar'in bu hilesine yabanci politikacilarindan bir çogu aldanmis ve hatta Sam'da çikan "El Ihbar" gazetesi 13 Temmuz 1938 gün ve 419 sayili nüshasinda Londra'dan aldigi çevirisi asagida yazili haberi yayinlamisti.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Türkiye'de Dersim isyani siddetlendi. Dersimler Türk kitalarina hücum ettiler ve yenilgiye ugrattilar" basligi altinda söyle deniyordu:

 

"Londra- Dünkü gazeteler Türkiye'de Dersim bölgesinde siddetli isyanlarin çiktigim degisik kaynaklardan aldiklari bilgilere dayanarak yaziyorlar. Dersimler, Türk birliklerine hücum ederek yenilgiye ugrattilar. Türkler'den birçok yarali ve ölü var. Bazi inanislara göre bu isyanlar Rusya'nm para ve silahlariyla beslenmektedir. Bu isyani bastirmak için Türkiye hükümeti büyük askeri kuvvetler göndermistir. Dersim'm bütün bölgelerinde bildiriler dagitilarak bütün Dersimler birlige davet edilmekte ve Türk boyundurugundan kurtulmak için çarpismalari istenmektedir."

Bu gibi haberlerin gerçekle hiçbir ilgisi yoktu. Çünkü 1936 yilindan beri mahsur kalmis olan Dersimlilerin Rus hükümetiyle iliski kurmasina elbette olanak yoktu ve olamazdi.

Dersim hakkinda hazirlanmis olan katliama herhangi bir sekilde engel olabilirler düsüncesiyle, Türkiye hükümeti disarâ'da bulunan mülteci Türk siyasetçilerinden dahi kuskulanarak ara bir kararla af Ilan etmis ve bu gibi kisilerin de Türkiye'ye getirilmesini saglamisti. Nitekim bu olay da Dersim ve Dersim sorununa azami bir önem verildiginin kanitidir.

Bu af karariyla 1938 yili Temmuzu'nun sonlarinda Suriye'de bulunan Refik Halit, Ali Hilmi ve arkadaslari da (ki bunlar arasinda aslen Dersim olanlar da var) Türkiye'ye dönmüslerdi.

Türkiye hükümeti Dersim'i asi ve saldirgan göstermek ve aldigi önlemlere bir savunma süsü vermek için yabanci basma asilsiz haberler yaymaya devamda kusur etmiyordu. Bunlardan birkaçini asagiya aliyoruz.

Beyrut'ta çikan "Errabita-Essarkiye" gazetesinin 30 Temmuz 1938 gün ve 623 sayili nüshasinda; "Dersim bölgesinde siddetli çatismalar" basligi altinda su haber veriliyordu:

"Atina- Türkiye'den gelen haberlere göre, Dersim bölgesinde on günden beri siddetli çatismalar devam etmektedir. Birçok kabile harbe katilmistir. Türkiye hükümeti savaslara büyük askeri kuvvetler göndermis ve bu kuvvetlere top, uçak, projektör ve büyük tanklari da katmak zorunda kalmistir. Dersimler bu kuvvetlere toptan hücum etmislerdir. Türkler, Dersim Dersimleri'ni Dersim daglarinda sarmayi basaramamislardir."

Dersim'in savunma savasim bir isyan içeriginde göstererek, dünya yayin ve basinina haberler yayarak Türk hükümetinin yaptigi hile bazen ters sonuçlar veriyordu. Buna örnek olarak Sam'da çikan ve Arap kamuoyunun yayini olan "Elifba" gazetesinin 4 Agustos 1938 gün ve 5252 sayili nüshasinda, "Dersim'de Dersim isyani" ve "Türkiye Basbakani'mn açiklamalari isyanin varligini kanitliyor" basligi altindaki su yazilari gösterebiliriz:

"Uzun zamandan beri talgraf ve dünya ajanslari haberleri devamli Türkiye'nin Dersim bölgesinde Kür! hareketinden sözetmek-tedir. Isyanin yeniden bas göstermis olduguna ayrica isaret edilmektedir. Oysa Türkiye hükümeti böyle bir durumun oldugunu resmen yalanlamaktadir. Geçen yil bu isyanlarin bastirildigi bildirilmekte ve Dersim'de emniyetin hüküm sürdügü eklenmesine karsin, Türkiye Hükümet Baskam Celal Bayar'in Türkiye Millet Meclisi'-nde dün yaptigi ve radyolardan yayinlanan açiklamasina göre, Ankara Hükümeti'nin simdiye kadar isyani bastirmayi basaramadigi ve gerçegi kamuoyundan gizlemis oldugu anlasiliyor. Çünkü hükümet baskani, Dersim bölgesinde büyük askeri manevralar yapilacagim ve Dersim'de son günlerde çikan isyanlari bastiracagim ve bu amaçla üç büyük ordunun hemen Def sim e gönderilecegini bildirmekle birlikte, bu ordularin tank ve uçaklarla donatilmis bir sekilde manevralara katilacagini açiklamistir... Bu dehsetli açiklama halka gerçegi anlatmis ve Dersim'de isyanin varoldugunu itirafla birlikte, durumun pek tehlikeli oldugunu da kanitlamistir."

Türkiye hükümeti bir taraftan dünya kamuoyunda karisiklik yaratmaya devam ederken, diger taraftan da yapilan zulümleri dünya uygarligina bildiren ve Türkiye sinirlari disinda bulunan Dersim aydinlan hakkinda da siyasi Türk temsilcileri araciligiyla yabanci devletler disisleri bakanliklarina basvurmus ve bunlarin Türkiye'ye teslimlerini istemisti. Uluslararasi hukuka aykiri olan bu istek hiçbir devlet tarafindan kabul edilmemis ve Dersim aydinlarinin çalismalan-na engel olunmamistir.

Türkler, Dersim sorununun ortak bir tehlike olduguna komsu devletlerden bazilarini kandirmayi basarmis ve maalesef bunlarla birlikte Dersimler aleyhinde ortak önlemler alinmisti. Bu konuda Sam'da çikan, "El Amel-El Kavim" gazetesinin 7 Agustos 1938 gün ve 52. sayisinda Istanbul, Atina ve Bagdat muhabirlerine dayanarak verdigi asagidaki haberler sorunun Önemini açiklamaktadir.

"Tehlikeli anlasmalar..."

"Dersimler Türk ordularina hücum ederek bir kismini yendiler. Bu nedenle Irak, Iran ve Türkiye birbirlerine yardima karar verdiler."

"Istanbul- Dersim isyani siddetlendiginden, Dersim'e 3. Kolordu Türk askeri daha hareket etmistir. Isyani bastirmak için yeniden çatismalar baslamistir."

"Atina- Siddetli sansüre karsin, aldigimiz dogru ve degerli bilgilere göre, Dersim Dersimleri, Dersim daglarinda Türk kuvvetlerini kirmislar ve birçok silah, cephane ve yiyecek elde etmislerdir. Bu zaferin üzerine tarafsiz kalmis olan kabileler de kadin, kiz ve hatta çocuklariyla savasa katilmislardir. Türkiye hükümeti orduya devamli yardim göndermektedir."

"Bagdat- Dersim fitnesini bastirmak üzere Hamit Sapçi kumandasindaki askeri birlikler Sesler bölgesine gönderilmistir. Üç devlet sinirlari arasinda Dersim isyan hareketinin genislememesi için karsilikli önlemler alinmasi konusunda Irak, Iran ve Türkiye hükümetleri arasinda görüsmeler sürmektedir."

Yukaridaki yayinlardan çikarilabilecek biricik anlam; Dersim vatanini ellerinde bulunduran üç devletin bu ulusu imha için ortak bir plan çizmis olduklaridir. Bu plani uygulamak için de yabanci tahriki ile çikmis bir Dersim isyanindan sözederek, yapilacak katliami dün ya medeni halklari karsisinda maskelemek hedefinin takip edilmekte oldugudur. Çünkü çoktan beri ortak bir plan hazirlamis olan bu devletler, Dersimler'in dis dünya ile iliskilerini tamamen kesmis olduklari için Dersimler'iti Ruslar'dan yardim görmüs olmasini ileri sürmeleri akil ve mantikla alay etmelerinden baska bir sey degildi.

Gün geçtikçe Türk ordularinin Dersimler'in ölüm-kalim mücadelesi karsisindaki basarisizliklari dikkati çekmeye baslamisti. Bunun en açik kanitlarindan birisi Sam'da çikan ve o zaman hükümetin yan resmi organi olan "El Kabes" gazetesinin 13 Agustos 1938 gün ve 1470 sayili nüshasinda Atina muhabirine dayanarak verdigi asagidaki haberdi: "Dersim'de Dersim isyani canlandi." "Hükümet manevralar bahanesiyle ordular gönderiyor." "Atina-(Sark-El-Arabi)- Siddetli sansüre karsin Türkiye'de çikan Dersim isyani hakkinda kiymetli bilgi alinabilmistir. Yeni ve büyük kuvvetler yeniden Dersim üzerine gönderilmistir. Türkiye hükümeti tela§ içindedir. Dersim isyanini bastirmak amaciyla Türkiye hükümeti yillik askeri manevralarini Dersim bölgesinde yapmaya karar vermistir. Bu durum Türk hükümetinin askeri, siyasi ve mülki makamlarinin ne derecede korkunç bir durumda bulunduklarim ve Dersim isyaninin ne kadar önemli oldugunu göstermektedir. Bu manevralar aracigiliyla güdü/en amacin, isyan bölgesinin temizlenmesi oldugunu hükümet itiraf etmistir. Alinan son haberlerden anlasildigina göre, Türkiye hükümeti Dersim memleketinde toplumsal bir kalkinma gerçeklestirmek için hiçbir karar almayi basaramamistir."

Dersim Dersim, varligini ve ulusal serefini korumak için o kadar cansiperane çarpisiyor ve bu ölüm-kalim savasinda o kadar harikalar gösteriyordu ki, o zaman Türkiye'yi idare eden basbakan ve disisleri bakani bizzat savas alanina gelmis ve mücadeleyi yakindan izlemek geregini görmüslerdi. Dersim bütün dünyadan tecrit edilmis, kendi talihine birakilmis olarak umutsuz biçimde çarpisiyor ve damla damla ölüyordu. Kahraman bir milletin bu ölümüne medeni dünya seyirci duruyordu. Türk zalimlerinin üstün kuvvetleri karsisinda aslanlar gibi dövüsen bir avuç Dersim kahramaninin yarattigi harikalar, Avrupa basini tarafindan bir din gericiligi, bir yabanci tahriki diye gösterilmeye devam edip gidiyordu.

Türk ordulari Türkiye'nin her tarafindan Dersim yönüne hareket etmis ve her türlü askeri modern malzemeyle donatilmis olan bu kuvvetler, silahsiz denilebilecek kadar ilkel silahlarla kendini koruyan Dersim Dersimi öldürmeye çalisiyordu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dersim'in tamamen imhasi planini maskeleyen manevra sorununun bir bahaneden ibaret oldugunu, bu manevraya askeri islerle ilgisi olmayan basbakan ve disisleri bakaninin da katilmasi kanitlamisti. Bu konuda Istanbul'da çikan "Cumhuriyet" gazetesinin 24 Agustos 1938 gün ve 5130 sayili nüshasinda yayinlanan su haber dikkati çekmektedir:

 

"Basbakan ile Disisleri Bakani dün Elazig'a hareke! eltiler. Celal Bayar manevralarda kalarak Zafer bayraminda Istanbul'a dönecektir. Dün Özel bir vagon Ankara ekspresine baglanarak kentimizden Elazig'a dogru hareket etmistir. Basbakan hareketinden Önce Dolmabahçe Sarayi'nda büyük sef Atatürk'e saygilarini sunduktan sonra yaninda Disisleri Bakam Tevfik Rüstü Aras oldugu halde, 'Akar' motorüne binerek saat ondokuzda Haydar Pasa'ya geçmistir. Aldigimiz bilgilere göre Basbakan Celal Bayar bu sabah Ankara'da ancak bir-iki saat kalacaktir. Basbakani tasiyan özel vagon baska bir lokomotif tarafindan Elazig'a götürülecektir. Basbakan'm alana ulastigi gün büyük manevralarda görev alan karsilikli ordular birbirine kavusmus olacaktir."

Ayni gazetenin ayni nüshasinin baska bir sütununda; "Dersim Manevralari- Hareket bu sabah safakla beraber baslayacaktir" basligi altinda su haber yayinlanmistir:

"Elazig-23- Özel muhabirimizden: Bütün hazirliklari tamamlanmis bulunan Üçüncü Ordu'nun büyük manevralari yarin (bugün) safakla birlikte baslayacaktir. Bir haftadan beri Genelkurmay Baskani Fevzi Çakmak ile Üçüncü ördü Müfettisi Orgeneral Kazim ve diger kumandanlarin katilimiyla manevralarin iliskisi teshil edilmistir. Hareketa motorlu birliklerle hava filolarimiz da büyük oranda katilacaktir."

Ayni gazetenin bir gün sonraki 5131 sayili nüshasinda ise, "Dersim manevralari dün sabah basladi. Basbakan Ankara'da kisa bir dinlenmeden sonra Elazig'a hareket etti" basligi altinda su haber yayinlanmisti:

"Ankara -24- (AA) Elazig'a gitmekte olan Basbakan Celal Ba-yar, beraberinde Disisleri Bakani Tevfik Rüstü Aras oldugu halde bu sabah Anadolu ekspresiyle kentimize gelmis ve istasyonda kisa bir dinlenmeden sonra seyahatma devam etmistir. Basbakan istasyonda Büyük Millet Meclisi Baskani Abdülhalik Renda ile Bakanlar Ismet Inönü, milletvekilleri, Milli Savunma, Büyük Erkani Harbiye ve diger bakanlar tarafindan karsilanmis ve ugurlanmistir. Içisleri Bakani, Parti Genel Sekreteri Sükrü Kaya Basbakana eslik etmektedir.'"

Ayni gazetenin ayni nüshasinin baska bir sütununda ise;

"Elazig-24- (Özel olarak giden arkadasimizdan) Dersim bölgesindeki büyük askeri manevralar bu sabahtan itibaren baslamistir. Manevra alam Elazig-Dersim-Palu bölgesidir. Görev alan ordular, ilk temasi bu gün ögleden evvel yapmislardir. Bu ilk harekata hava kuvvetlerimiz de katilmislardir. Harekat sahasinda Maresal Fevzi Çakmak'la Milli Savunma Bakam Kazim Özalp'da hazir bulunmuslardir. Basbakanimiz Celal Bayar yarin aksam beklenmektedir."

Yakin Dogu'niin en önemli gazetelerinden olup Beyrut'ta yayinlanan Fransizca "L'Orient" gazetesi de, 7 Agustos 1938 tarih ve 26 sayili nüshasinda su makaleyi yayinlamisti:

"Dersim isyani 13 yasinda.

Ihtilal hareketinin hazirlayicisi Seyh Said asildi, ama savas asla durmadi"

"Dersim isyani 13 yasindadir. Onüç yildir Dersim halki silahim terketmemistir. Mus ovalarindan Ararat'a, Dersim daglarina kadar Dersim asiretleri küçük gruplar halinde Türk alaylarina karsi direnmektedirler.

isyan bastinlamamistir. fakat Türk Genelkurmay'i onu bastirmaya karar vermistir. Ankara'nin bu konudaki kararini 'Havas' dogrulamaktadir.

Istanbul 2 Agustos- Dersim bölgesinde yapilmakta olan manevralara paralel olarak Dersimler'in sik sik isyan etmekte oldugu Dersim bölgesinde meydana gelen yine karisikliklara karsi imha önlemleri alinacagini Basbakan haber vermistir.

Birçok tank ve uçakla takviye edilmis üç kolordu derhal hareket edecektir.

Dersim isyani nasil dogdu?

1925'îe Türk Cumhuriyeti'nin kaderi Fethi Bey'in elindeydi. Ilk büyük yenilik uygulamaya konulmustu. Fethi hükümetinin muazzam olacagi belli olan bir ise devamla görevli oldugunun anlasildigi sirada Seyh Said Mus ve Sason bölgelerinde Dersim isyan bayragini çekiyordu.

Ankara heyecan içindedir. Isyani derhal bastirmak gerek. ismet Pasa iktidara çagrilmis ve Fethi Bey elçi olarak Londra'ya gönderilmistir.

Türk ordusu genis çapli bir harekete baslamistir. Mus ovasinda baslayan meydan savasi aylardan beri devam etmektedir. Ordu büyük kayiplar vermis, operasyon hazineye 25 milyon liraya malolmustur.

Parlamento endise içindedir. Hükümet sinirlenmistir. Nihayet isyanin önderi Seyh Said ele geçirilebilmis ve Diyarakir'da meydan yerinde asilmistir.

isyan ortadan kaldirilmistir, daha dogrusu Ankara milletvekilleri ve gazetecileri öyle sanmaktadirlar.

Dersim beyleri Izmir yöresine sürgün edilmislerdir. Asilerin köyleri yakilmis, reisler cezalandirilmistir.

Fakat Dersimler Seyh Said' i inkar etmemislerdir. Savas sessizce devam ediyor. Seyh Said'in kani intikama çagiriyor. Her gün ordu ile asiler arasinda çarpismalar yapilmakta ise de Ankara bundan resmen haberdar görünmemektedir.

Dersim isyaninda Fethi Bey bir rol oynamis midir?

Fethi Bey Londra'dan geri çagrilmistir. Onun meslegini Kemalist Partisi tamamiyle reddetmistir. O intikamini alacaktir ve buna araç Türkiye'de ilk muhalif parti olarak kurulan Terakki Perver Partisi'dir. Bu yeni grup tarafindan genis bir propaganda yapilmistir. Fethi Bey'in tezini desteklercesine Büyük Dersim Sefi Ihsan Nuri Pasa Ararat'taki kendi taraftarlarim ayaklandirmayi basarmistir. Dersimler çok sayida modern savas silahlarina, cephane ve paraya sahiptirler. Sovyetler Ihsan Nuri'yi destekliyor. Karahan oradan geçmistir.

Türk ordusu Ararat daglarini kusatarak bu ikinci isyani sonuçsuz birakmayi basariyorlar, imha hareketi zalimcedir. Adana'da birçok asi asilmistir. Asiretlerden çogu toptan sürgün edilmistir.

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türk-Iran Pakti

 

 

Türk halkinin bu isyana unsurunu iyi kontrol edebilmek Için Ankara Tahran'la uyusuyor. Ararat'i olusturan iki büyük dagin Küçük ve Büyük Ararat'in kontrolünü Türkiye'ye terkeden bir Türk-Iran pakti imzalanmistir. Stratejik üstünlük saglandiktan sonra esasa yönelik düzeltmelere baslanmistir. Doga illeri emrinde askeri ve idari uzmanlar bulunan ve Genel Müfettislik adini tasiyan askeri bir valinin yönetimine birakilmistir. Diledigini yapabilmek yetkisine sahip olan bu generalin merkezi Diyarbakir'dir. Lyauiey düzeyindeki Fransiz insaatçilari gibi bu general da köyler, okullar yapimina baslar, insaati gelistirir. Çünkü insaat yolunda giderse her sey yolunda gider.

Balkanli Türk göçmenlerini sevkedip bu bölgelere yerlestirmek için Ankara'dan izin alir. Dersimleri darmadagin eder. Iskan kanunu meclisten geçmistir. Bu kanunun hükümlerine göre hükümet Türk olmayanlari, Türklerin çogunlukta oldugu yer/ere dagitmak yetkisine sahiptir. Fakat bu usul felç olur. Balkanlar'dan gelen göçmenler bu yörenin iklim kosullarina dayanamayarak tarlayi takimi birakarak kaçarlar.

Üçüncü isyan

Ankara yeni önlemlere basvurmaya girismisse de, çok geç kalmistir. Dersim daglari halki isyan halindedir.

1936 yili içindeyiz ve isyanin bastirilmasi ordunun bir yillik bir çaba harcamasini gerektirmektedir. Hava kuvvetleri seferber edilecektir. Genel Kurmay'm elinde bulunan her çesit modern harp silahi bu yörede denenecektir.

Simdi de 1937 yilindayiz. Ismet Pasa Türk Meclisi kürsüsünden su resmi açiklamada bulunuyor: 'Dersim sorunu çözümlenmistir.'

Gerçekte de sorun çözümlenmise benziyor. Idari düzenlemelere baslaniyor. Dersim yeniden vaftiz olunarak adi degisiyor. Yasa ona 'Tunç EH' adini takmistir. Bu ile askeri bir vali atanmis ve sikiyönetim devam etmektedir. SeidRtza'nm hedefleri.

Hükümetçe tasarlanan düzeltmelerin uygulama alanina konmasi için bir sükunet devresinin baslamasi beklenmektedir. Bu sirada öncekilerden daha siddetli olan dördüncü Dersim isyani patlamistir.

Celal Boyar halki sükunete çagiran su açiklama ile ise baslar: 'Ey Dersim halki, eger silahlarinizi ierkederseniz, sizin için kollarimiz hazirdir. Merhametimiz büyüktür, fakat gazabimiz daha büyüktür. Dilediginizi seçmek sizin elinizdedir,'

Bu açiklama geçen 28 Mayis'ta yapilmistir. Seid Riza'mn yegenleri Hüseyin ve Halil aganin oglu Hasan, Yusufan asireti reisi Fertik Aga gibi yigit gençleri Dersimler kendilerine reis seçmislerdir. Onlar mücadeleye devam edeceklerdir. Bagimsizliklarini, özerkliklerini istemektedirler ve bu gibi amaçlarin gerçeklesmesi için girisilen mücadeleden geri dönülemez.

Dersim kaynasma halindedir. Her taraftan takviye kuvvetleri yetismektedir. Dersim alaylari Irak, Cezire ve Iran yönlerinden gelmekte olan gönüllü birlikleriyle kabarmaktadir.

Acaba Dersimler Dersim bölgesini manevra için Celal Bayar'm gönderdigi motorize alaylara, hava kuvvet/erine ve 3. Kolordu'ya karsi sonuna kadar dayanabilecekler mi?

Dersim isyani bir kez daha sonuçsuz kalacaktir. Fakat tohum ölmeyecektir. Simdiki önderler birbiri ardi sira düsecekler, yerlerine baskalari gelecek ve Dersim isyani devam edecektir."

"El Kabes" gazetesinin bundan önce kitabimiza almis oldugumuz haberleriyle Fransizca "L'Orienf gazetesinin yukaridaki makalesi Dersimier'in moralinin çok yüksek oldugunun yabanci gözüyle incelenmis kanitlandir.

Görülüyor ki Ankara, Türk yöneticileri, Türk ordularinin tamamini Dersim'in üzerine göndermis ve en deneyimli gererallerini harekati yönetmekle görevlendirmisti. Yine Türk devletinin en büyük yöneticileri harekati yakindan izleyebilmek için Dersim bölgesine kadar gelmislerdi.

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dersim üç yildan beri bu muazzam Türk ordularina karsi savasmakta ve hiçbir yardim görmemekteydi.

 

1937 yili sonlarinda Suriye'de bulunmakta olan sehit Seyh Said merhumunun kardesi Seyh Abdullah'in beraberinde bulunan mülteci Kül'distan kahramanlariyla birlikte Suriye'den hareket ederek Dersim savasçilarina katilmak için giderken, Diyarbakir yöresinde Türkler tarafindan pusuya düsürülerek arkadaslariyla birlikte sehit düsmesine, Türkiye'den kaçak olarak gelmis olan bir yüzbasinin ihaneti neden olmustu.

Dersim yöresinde büyük manevralar bütün siddetiyle devam ediyordu. Teslim olan Karabal, Ferhat ve Pilovank asiretleri tamamen imha edilmislerdi. Asiret reislerinden Kangooglu Mehmet Alî ve Aliser Agaoglu Cems.it, Hozat caddesinde Mustafa Pasa köprüsünde kursuna dizilmislerdi.

Bu asiretlere üye kadin, çocuk ve ihtiyarlar samanliklara doldurularak yakilmisti. Öteden beri hükümete boyun egen Piivank ve Asagi Abbas asireti üyeleri ve aileleri de In ve Inciga vadilerinde bütünüyle kursuna dizilmislerdi. Irgan köyünde de bütün kiz ve kadinlar toplattirilarak üzerlerine petrol serpilip feci sekilde yakilmislardi. Hükümete boyun egen ve orduya teslim olan Seyh Mehme-dan asiretinin merkezi Kheç köyüne gece bir baskin düzenlenmis ve bir tek kisi bile ayrilmadan milralyöz ve top bombardimaniyla halk imha edilmisti. Hozat merkezindeki boyun egmis Dersimler ve Karaca seidlei'inin halki aileleriyle birlikte Hozat kislasi civarina getirilmis ve makinali tüfek atesiyle imha edilmislerdi. Vahset o dereceye varmisti ki, birçok yasli insanin süngü ile gözleri oyulmus ve tüyler ürpertici canavarliklarla öldürtülmüslerdi.

Silahli asiretler daglara siginarak, arasi kesilmeyen topçu atesine ve uçak bombardimanina karsi korunmaya çalisiyorlardi. Teslim olan Maz-giit ilçesinin Kureysan asireti üyeleri de tamamen süngüden geçirilmisti.

Binlerce genç kadin ve kiz Türk canavarlarina namuslarim teslim etmemek için kendilerini Mimzur suyuna atip intihar ederek Dersim serefi ugruna ölüyorlardi. Munzur ve Firat nehirleri üzerinde günlerce Dersim'ün bu kutsal sehitlerinin cesetleri yüzmüstü. Bölgeyi top ve uçaklarin saçtigi zehirli gaz bombardimanlari kesif bir sis tabakasi altina almis, yasayan hiçbir yaratik kalmamis, yanan evlerin ve ormanlarin manzarasi cehennemi bir hal sergiliyordu.

Dersim 1938 yili Eylül ve Ekim-Kasim aylarinda tarihinin en çetin ve acili günlerini yasamistir. Dersimi: Dersim kadin ve kizlar. Türklerin eline geçmemek için kafile kafile kendilerini uçurumlardan atarak ve kursunla intihar ederek ölümün kucagina atiliyorlar ve bu kadin kahramanliklari düsman saflarinda bile hayretler uyandiriyordu. Binlerce Dersim kizi arasinda iffet ve namusunu koruma ugurunda kendini Iksor uçurumlarindan atarak sehit olan 14 yasindaki kizim Fato da vardi.

Sehir ve köylerde ele geçirilen bütün Dersim gençleri geceleri evlerinden alinarak degisik sekillerde imha edilmislerdi. 1937'de askere alinip Türk bayragi altinda hizmet etmeye devam eden Dersimliler de içinde yer aldiklari birliklerden seçilerek ayricaliksiz kursuna

dizdirilmislerdi. Bunlar arasinda Diyarbakir uçak karargahinda askeri yazicilik yapmakla olan kardesim Hidir tutuklu olarak Pertek merkezine getirilmis ve Dersim'de tutulan diger kardeslerim Riza ve Ismail ile birlikte Mercimek bölgesinde kursuna dizilmislerdir.

Saldiran üç ordunun birlesmele-riyle tarama hareketinin devam ettigi sürede gerek teslim olan ve gerekse tutuklanan kadin, kiz, erkek; bir yasindan yetmis yasina kadar merhametsizce mavzer ve makinali

tüfek yaylim atesiyle imha edilmislerdir.

Köyler tamamen yakilmis ve ordu bölgelerinde canli-cansiz hiçbir iz birakilmamistir. Bütün hayvanlara el konarak orduya maledilmistir.

Harekat sahasinin agirlik merkezi Hozat, Çemisgezek, Ovacik ve MazgIrt ilçeleri oldugundan bu bölgelerde yapilan zulüm derecesinde bir vahset ve acimasizligin Örnegine dünya tarihinde ender rastlanilir.

Askeri harekat sahasinda bulunan Erzurum Kolordu Kumandani ve Türklerce "Hababam" adiyla taninan Tevfik Pasa, yapilan zulmü elestirerek adil ve insani bir hareketin gerçeklestirilmesini ordu kumandanligindan rica etmis ve hemen Dersim'den alinarak Ankara'ya gönderilmis, ve sorguya çekilmistir. Ayni kolordu subaylarindan binbasi Hayri, Dersimli Dersim kafilelerinin mitralyöz atesine tutulmalarini dürbünle seyrederken, annelerinin kucaklarinda bulunan zavalli Dersim yavrularina kursun isabet edince hoplayip firlamalari manzarasi bu subayin beynini o kadar yaralamis ki, bahtsiz çocuklardan birini kendi öz çocuguna benzetmis ve ani olarak bayilip yere düsmüstür. Bu olay üzerine hastalanan ve delilik belirtileri gösteren bu subay cephe gerisine aldirilmistir. Dersimler hakkinda reva görülen bu zulmün dehsetinin bir düsman subayinin sinirlerini bozmus olmasi, Türk cinayetinin korkunçlugunun derecesini ölçmek için en açik kanittir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türk ordulari Bamasoran, Hormekan, Sadyan, Izolan, Hiran, Balaban, Koziçan asiretleriyle Pülümür, Nazimiye ve Erzincan bölgeleri asiretlerinin üzerine hareket firsatini bulamadan, kar firtinalari baslamis ve bu nedenle ordularin geri dönmesi kararlastirilmisti. Bu çekilme hareketine karsin merkezlerde bir kisim askeri kuvvet birakilmisti.

Kistan sikilip açligin ve sogugun baskisi ile daglardan inerek kasabalarin civarina yaklasmaya zorunlu kalan Dersimler kafile kafile toplanarak iplere baglanmakta ve yaylim atesiyle imha edilmekteydiler. Bunlarin arasindan bir kisim çocuk ve ihtiyarlar seçilerek bati illerine; Ankara, Konya, Eskisehir, Izmir ve diger sahil Illerine sürgün ediliyorlardi.

Ümitsiz Dersim direnisi yer yer devam ediyor ve bazi magaralara siginmis olan Dersim kahramanlari Türk kuvvetlerine karsi ellerinden gelen intikam darbelerini indiriyorlardi.

Sam'da çikan "El Istiklal El Arabi" gazetesinin 6 Eylül 1938 tarih ve 3137 sayili nüshasinda bu gazetenin Carablus Türk sininndan alarak yayinladigi su haber dikkati çekmektedir;

"Dersim Daglarinda"

"Carablus-Sinir (Arabi ajansi) Dersim daglarinda isyan devam ediyor. Bazen sönüyor, bazen yeniden canlaniyor. Onaya çikan fit garip olay askeri merkezlerde önemli bir etki yaratmistir. Söyle kî; 18 günden beri Dersim daglarinin bir magarasinda Türk kitalari bir kisim Dersimleri kusatmislardi. Asiler Seslim olmak ve beyaz bayrak çekmek zorunda kalmislardi. Bunun üzerine Türkler asilere magaradan çikmalarim emretmis ve sayilan yüzseksen kisiden olusan bu kuvvetten bir kismi magaradan çikmislardi. Asi kumandani magara çevresindeki Türk askerlerini görünce küçük bir is/üret vermis ve magaradaki arkadaslari da silahli olarak magaradan çikinca asi kumandaninin verdigi yeni bir isaretle asiler Türk birligine siddetle hücum etmisler ve Türk kuvvetlerini kismen imha ederek ve kismen de kaçmak zorunda birakarak kusatmadan kurtulmuslardir."

Arapça gazetenin verdigi bu habere göre, Dersim kuvvetlerinin, hareket olanagim yitirmis olmalarina karsin Türklere teslim olmanin feci sonuçlarini hesaplayarak kahramanca çarpisip ölmeyi yegledikleri görülmektedir.

Askeri harekat sona erdikten sonra, Pülümür-Koziçan'dan hükümet merkezine gitmis olan asiret reisleri de tamamen bati illerine sürgün edilmislerdir.

Türk hükümeti, askeri harekat bölgesini on yil süreyle yasak bölge ilan etmis ve bir kisim bölgeyi de ayirarak buralari "yerlesim alani" saymistir. Abdullah Alpdogan Pasa'nin olum ile Mazgirt ilçesinin Tursemek nahiyesi bölgesinde Munzur nehri ile Pah sularinin birlesme noktasinda, Mamikan köyü sehir sayilarak burada birçok kisla yaptirilmis ve Tunç Eli merkezi olarak bu köye Kalan adi verilmistir. "Kalan" sözü Türklere göre güya Türkçe bir sözmüs, oysa bu söz öz be öz Dersimçe bir sözdür. "Kal", yani ihtiyar sözcügünün "an" birlesik edctiyla, "ihtiyarlar" demektir. O halde bunak ve sersem Türk generalin yeni ad sanarak bu Dersim köyüne verdigi unvan yine bir Dersim adi olmustur.

1938 Eylül, Ekim, Kasim aylari DersIm'in hürriyet ve bagimsizlik mücadelesinin tarihi üzerine siyah perde indiren ve Dersim'In yenilgisini yazan feci bir tarih olmustur. Kahraman Dersim son kursununu attiktan, son fedaisini sehit verdikten sonra seref ve namusla düsmüstür. Türk hükümeti silah kuvvetiyle ve mertçe çarpisarak degil, kahpece ve korkakça hile ve oyunlarla civanmert Dersim'ün iyiniyetini kötüye kullanarak, onun reislerini tuzaga düsürerek imha ettikten sonra, bassiz ve öndersiz kalan Dersim'in kadin ve çocuklarinin üzerine bogucu ve zehirli gaz kullanarak yüzler kizartici kahramanligini (!) uygulama serefsizligine kadar alçalmis, küçülmüs, küçülmüstür.

Yenik ve yikik Dersim'e Türk idaresi baykus kanallarini germis ve insanligin kurallari disinda özel emir ve yasalarla bu yikintiyi idareye baslamistir. Dersimi Türklestirmek amaciyla bazi bölgelerde okullar açilarak Dersim çocuklarina Türkçe okutturmaya, Kültçe konusmayi yasak etmeye çalismis ve bu konuda o kadar vicdansizca hareket edilmistir ki, Dersimçe konusan her çocuga her Dersimçe sözcüge karsilik dört gün okul içinde hapis cezasi uygulamasi kural olarak konulmustur.

Dersim çocuklarina yapilan telkinlerin basinda alalarinin Türk oldugu, babalarinin yanlis olarak Dersimlestikleri ve çocuklarin Dersimlüge yöneltilmesinin yanlis bir sey olup, bu yola Dersimleri yönetenlerin yabancilar oldugu propaganda edilmistir.

Dersim'in çevre yörelerinde okul ve buna benzer egitim kurumlarinin açilmasi söyle dursun, yolcularin gözünden uzak olan bu yörelerde halk kendi haline birakilmis ve her çesit gida, yerlesim ve giyim araçlarindan yoksun olan bu bölge halki açliktan ve soguktan ölmeye mahkum edilmistir.

Türk hükümeti geçit yerlerindeki pek ender yerler disinda, Dersim'in hiçbir tarafinda ne bir yol, ne bir köprü yapmamis, tarim ve ekonomik hiçbir yardim ve kalkinma aracinin kullanilmasini düsünmemistir. Bu bilinçli bir durumdur. Çünkü izlenen amaç, kursunla öldürülemeyen ve hala yersiz, yurtsuz, aç ve çiplak dolasan Kalan Dersimleri beyaz katliam ile ortadan kaldirmak ve bunlarin biraktiklari bahtsiz yetimlere kimliklerini unutturarak Türklestirmek olmustur.

Bulun bu insanlik disi önlemlere karsin Dersim'in an Zaza Kürdü-ne dilini, töresini ve milliyetini uiiullurainayacagini sonunda inanan uygar (!) Türkiye Cumhuriyeti bu bahtsiz Dersim halkini asirlardan beri üzerinde yasadigi ana yurdundan uzaklastirmaya karar vermis ve Dersim halki aç, çiplak, bakmisiz ve perisan bir halde yerlerinden çikartilip bati illerine sürgün edilmislir. Çogunlugu kadin ve çocuklardan olusan bu göçmen kafilelerinin batiya aktikça kuruyan bir insan seli gibi tükenerek, kuruyarak Ege sahillerine kadar ulasabilen kalintilar oralarda Türklerin yaninda köle gibi hizmete verilmislerdir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Roma kölelik devrinin bütün zulüm ve gaddarliklarini gölgede birakan Dersim kölelerinin durumuyla uygar dünya ilgilenmemis ve Türkiye denilen Dersim cehennemi içinde dram devam etmistir. Türk diplomatlarini salonlarina uygar ulus temsilcileri diye kabul eden "Bati demokrasisi" bir an bile Dersimler hakkinda yapilan cinayetin hesabini sormaya cesaret edememistir,

Batiya sürülen Dersim göçmenlerinden sag kalanlar, on yil sonra yani 1948 yilinda Dersim'e geri gönderilmislerdir. Fakat bu zavallilarin ne gibi kosullar altinda Ülkelerine dönecekleriyle hükümet asla ilgilenmemistir. Çünkü dönüs kis mevsimine rastlamis ve Dersim daglarina serpilen bu biçareler gidasiz, aç, çiplak bir halde olduklarindan ikinci imha politikasi ürününü almistir.

Dersim'e dönen göçmenlerin durumu ve Dersim'in genel hali hakkinda en çok tanikligi bizzat bir Türk gazetesinin agzindan dinleyelim.

Istanbul'da çikan "Son Posta" gazetesinin yazarlarindan Osman Mete 1948 yilinda Dersim'de yaptigi inceleme ve arastirmalar üzerine sunlari yazmisti:

"Tunç Eli'ne gittim. Burasi eski Dersim'dir. Issiz ve insandan arindirilmis bu yerleri gezdim. Kalan'dan Araraî'a kadar, orada bulunan halk ile konustum. Onlar tahsildardan ve adi bir jandarmadan baska bir hükümet memuru görmemisler. Köylerin içerisine girdim. Bu köyler yaklasik bes kilometrekare genisliginde araziler üzerinde kurulmus ve her ev bir küçük tepe üzerine yerlestirilmistir. Buradaki insanlari görmek ve onlarin yasamlarini ve ruhunu anlamak istedim. Ama maalesef bizim eski zamanimizdan kalmis hiçbir eser göremedim. Sa-naat kesinlikle yoktur, ziraat ve ticaret yoktur. Orada bütün hayatini yüz keçisinin arkasina baglayan çaresiz insanlari gördüm. Tunç Eli, eski Dersim, besinci asri yasiyor ve bugünkü gelisen Türkiye'nin sinirlari içinde bulunmasina karsin yirminci asrin nimetlerinden hiç de yararlanmamis. Nihayet basim döndü ve bir Türk çocugu olarak duygularim yaralandi ve üzüldüm."

"Tunç Eli vilayet merkezi Kalan'dir. Munzur çayi üzerinde kurulmus sadece elli haneden olusan bir yer. Bu bogaz da hiçbir saglikli girisim ve özen görmemis ve yilda burada üç milyon lira yitiyor. Kalan'da bu köy niçin bu kadar uygun olmayan bir yerde kurulmus diye sordum. Bana dediler ki, Dersim olaylari temizlendikten sonra Dersim'de bir il merkezi kurmak için bogazlar komisyonu tarafindan o dönemin müfettislerinden Abdullah Pasa'ya görev verilmis ve Abdullah Pasa diger uzmanlarin fikrine karsin bu yeri uygun görmüs. Uzmanlar itiraz ve sikayette bulunup 'Pasam burada il yapilir mi ve buraya milyonlar harcanir mi' demelerine karsin Abdullah Pasa düsüncesinde israr etmis ve il merkezini orada kurmustur.

Burada insanlar sadece keçi gütmekle mesguldürler. Kadinlar özellikle fazla çalisirlar ve erkekler bos otururlar. Söyle ki, Dersim'de insan yasami yüzde seksenbes durmus ve kötürüm haldedir. Fikir yoktur, çünkü okul, medrese yoktur. Medeniyet sartlarinin hiçbir usulü ve zerresi buraya girmemistir. Onbinlerce insanin nüfus kagidi ve kaydi bile yoktur. Doktor yoktur, ilaç denilen bir sey orada bilinmemektedir. Köyleri birbirine baglayan yollar yoktur. Dersim halkindan herhangi biri hükümet denilince sadece tahsildari ve jandarmayi bilir. Bu yörede yüzbindenfazla nüfus yasamaktadir. Bu bayagi ve insanlik disi halin sorumlulugu hükümetimizin düzenledigi heyetlerin olsa gerekir. Çünkü biz hükümet olarak Dersim'den aliyoruz, fakat Dersim'e bir sey vermiyoruz. Bu sorumlu durumu devam ettirmeye hakkimiz yoktur."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

2. DERSIM KATLIAMI 4:

 

 

Munzur Dersim'in kirvesidir

 

 

Dersimliler Munzur ile Dersim arasindaki iliskiyi söyle özetliyor: "Munzur Dersim'in kirvesidir. Kirvelik bizde kutsaldir. Kirvelik ikrardir. Biz Dersim'e ölümüne bagliyiz. Ikrarimiz bizim en mukkades varligimizdir. O varligi her Dersimli korumak zorundadir."

SAVAS POLAT / OKTAY UÇAR

 

 

Munzur Milli Parki ve Dersim'in sonu anlamina gelen barajlar projesine iliskin bölge halki ve Dersim'deki sivil toplum örgütleri ile görüstük. Munzur suyu üzerine kurulacak 8 barajin bölgeye hiçbir getirisi olmadigina dikkat çeken bölge sivil toplum örgütleri ve halk, barajlarin Dersim'deki ekolojik dengede ciddi tahrifatlar yaratacagini belirtiyorlar. Barajlarin tümüyle politik amaçlara hizmet ettigini belirten halk, Dersim'in söz konusu projeyle Dersim'in tarihiyle, kültürüyle, dogasiyla, insaniyla bitirilmek istenildigini ifade ediyor. Halk ayrica, Munzur suyunun Dersimliler için manevi bir önemi oldugunu vurguluyor. Dersim'in köylülerinden Sakine Aytaç, Munzur ile Dersim arasindaki iliskiyi söyle özetliyor: "Munzur Dersim'in kirvesidir. Kirvelik bizde kutsaldir. Kirvelik ikrardir. Biz Dersim'e ölümüne bagliyiz. Ikrarimiz bizim en mukkades varligimizdir. O varligi her Dersimli korumak zorundadir."

Dersim DISK Genel Is Sendikasi Sube Baskani Hasan Çiçek: Ben aslinda uzunçayir baraji göl sahasinda arazisi bagi, bahçesi ve evleri kalan bir barajzedeyim. Bu projelerin esas yapilmasinin nedeni Dersim'i insansizlastirma projesidir. Dersimin arazisi Munzur Vadisi'nin sag ve solunda olan arazidir. Bu araziler suyun altinda kaldigi zaman insanlar da göç etmek zorunda kalacaktir. Bu vadi ciddi bir erozyona ugrar doga güzeligi yok oluyor. Insanlarin olmadigi yerde dogadan söz etmek mümkün degildir, bundan dolayi baraj yapimina karsiyim. Daha dogrusu bu projeler politik projelerdir. Biz Baydami köyünde oturuyorduk bize istimlaktan ödenen para degil 8 kardese, birimize bile yetmedi.

Dersim Egitim Sube Baskani Kemal Tumar: "Bu barajlar kesinlikle yapilmamalidir. Bu projelerin sayisiz zararlari vardir. Ülkenin sayili dogal güzelik bölgelerinde olan Munzur Vadisi'nin imhasi anlamina geliyor. Bu projelerle dogal güzeliklerin yanisira bazi hayvan türlerinin tükenmesi, bitki örtüsünün tahribati, Mili Park sinirlarinin ihlali gibi sayisiz zarardan söz etmek mümkündür . Ancak kayiplara ragmen bu projlerde israr aslinda niyetin politik oldugunun açik ispatidir. Bu yaklasim ayni zamanda demokrasiyi ve halki ciddiye almayan bir yönetim anlayisinin göstergesidir.

Sakine Aytaç/Dersim: "Ben burada baraj istemiyorum. Bu barajlar bizim ziyaretlerimizi ve inancimizi ortadan kaldiriyor. Dersimli kadinlar Munzur'a tapiyor. Bize hayat veren Dersim'i ortadan kaldirmalarina izin vermeyiz. Dersim'i Dersim yapan Munzur'dur. Munzur bir efsanedir. Munzur Dersim'in kirvesidir. Kirvelik bizde kutsaldir. Kirvelik ikrardir. Biz Dersim'e ölümüne bagliyiz. Ikrarimiz bizim en mukkades varligimizdir. O varligi her Dersimli korumak zorundadir. Munzur vadisi korunmadi mi geyikleri nasil görürüz. Menekselerimiz yok olur, bitkiler bitmez... Biz bu barajlara asla izin vermeyiz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dersim Haber-Sen Sube Baskani Muharrem Özer: Yapilmasi düsünülen barajlarin ekonomik ömürleri ve enerji üretimi kaygi vericidir. Barajlar dogayi ve ekolojik dengeyi alt üst etmektedir. Ülkemizde sadece Munzur Vadisinde bulunan bazi bitki ve 100'e yakin canli kelebek, Bülbül, sürüngen türünden hayvanlarin yok olmasina sebep olacaktir. Barajlarla birlikte yaklasik 50 civarinda yerlesim yeri haritadan silinecektir. Bütün bunlar biraraya getirildiginde bu projelerin üretmekten çok, yok etmeye yarayacagi açikça görülecektir.

Zarife Turanyildiz/Dersim: Bir Dersimli olarak bu vadide yapilmasi palanlanan barajlara karsiyim. Bu vadide, akan suyun kendi dogal haliyle akmasinda yanayim. Dogamizi tahrip etmesinler. Munzur suyuna karismasinlar. Ben bu suyun kendi gelenegine hizmet etmesini istiyorum. Munzur bizim ziyaretimizdir. Bizim inancimiza saldirmasinlar. Onlar inancima saldirdikça ben inancima daha da baglaniyorum. Munzur baba, oldugu gibi kalsin Ovacik tatil köyüdür o sekilde inancimiza ve insanlarina hizmet etsin.

Dersim Ses Sube Baskani Hasan Toprak: Dersimde yapilmasi planlanan barajlar Dersimin dogal dengesini bozar. Bozulan dogal denge ile birlikte hayvan türlerinin yok edilmesi anlamina gelir. Bu nedenle Dersim'de yapilmasi düsünülen barajarin Munzur vadisinin yok olmasina neden olacaktir. Bundan dolayi Dersim'de barajlarin yapilmasina karsiyim.

Dersim Genel Is Sendikasi Yönetim Kurulu Üyesi Ali Sen: Dersimlilerin milli degeri olan Munzur Vadisi oldugu gibi kalmalidir. Munzur Vadisi halkimizin ortak bir degeridir. Barajlarin doga üzerinde büyük tahribati vardir. Bu vadi bir hiç ugruna çignenmemelidir. Biz bu vadide alabalik tesisleri, turistik tesisler ve turistik amaçli oteller kurulmasini istiyoruz, su altinda kalmasini degil.

Dersim Demokrasi Platformu Dönem Sözcüsü ve ÖDP Dersim Il Baskani Yusuf Cengiz: Munzur Mili Parki ve vadisi gerekli turistik yatirimlar yapildigi taktirde yöre halkinin en büyük geçim kaynagi olur. Bu vadi üzerinde olusturulacak Alabalik tesisleri turistuk tesisler kayak merkezleri yöreye büyük bir gelir getirecektir.Ilin ekonomisine büyük bir katkidir. Devletin bu tür yaatirimlar yapmasi gerekirken barajlar yapmasi. Bu dogayi tamamen yok etmektedir. Biz bu barajlarin yapilmasini istemiyoruz Ve bu projeelerde derhal vazgeçilmisini istiyoruz.

Ikinci Tunceli Kanunu

Barajlar Projesi Dersim halki ve sivil toplum örgütlerinin düsüncesi alinmadan gizli planlanip ihaleye açilmistir. Keban'in ömrü zaten bitmis, burada sürekli degil geçici is imkani yaratiliyor ve il disindan ucuz ücretle isçi getiriliyor. Eger ekonomiden söz ediliyorsa Mili Park konumuyla turizm tesfik edilmelidir. Bu kat ve kat gelir saglayacaktir. Kismi elektirik üretimi deniyor, bir cografya ve nesli ender bulunan onlarca canli yok edilecek.Tüm bu degerler denildiginde bunun altinda baska maksatlar çikiyor. Bizce bu ikinci Tunceli Kanunu'dur. Dersim'i Tunceli yapmada eksik kalan tarih ve cografya yok edilmek istenilmektedir. Dersim cografyasi 'dize' getirilmek isteniliyor. Açikçasi Dersim ortadan kaldirilmak istenilmektedir.

Munzur vadisinin Dersim halki için tarihi degeri ve morali vardir. Bu corafya tarihi taze tutuyor. Bu barajlarla birçok ilçenin birbiriyle ve Dersim merkezle iliskisi kesilmek istenilmektedir. Dersim tamamen dagitilmak isteniliyor. çatisma ortaminda mezartaslari toplatildi, ziyaretler bambalandi, yasaklandi ve insanlar göçettirildi. Simdi de barajlar devereye sokularak Dersim ortada kaldirilmak isteniliyor. Halkin kendi kültürünü koruyup gelistirmesine izin verilmezken geçimi olan ormancilik, tarim ve hayvanciilik yok edildi. Halka hizmet deniyor, burada en aci yan, Dersim halkinin eliyle Dersim yok edilmek isteniliyor. Istimlak bedeli ugruna bir iki kisinin eliyle tüm halkin tarihi pazarlaniyor.

Munzur vadisini kurtarmaya yönelik birçok çalisma yürütülüyor. Biz parti olarak tüm bu çalismalara destek sunacagiz. Parti olarak halkla beraber çesitli eylemlikler gelistirecegiz. Disimizdaki çalismalar partimiz ve halkimizla beraber ortaklastirilmali yoksa çalismamiz sonuç almaz. Yurtdisindaki çalismalara çagrilmamiz kaçinilmazdir. Çünkü halkla en genis bagi olan partimizdir. Bu yilki festivalde aktiv görev alacagiz. Dersimi ve Munzur'u kurtarmak için bütün olanaklarimizi seferber edecegiz.

Bilge Munzur / Zuhal Stera

Munzur'a gitmek belki de, oralarda doganlarin dünyanin neresinde olurlarsa olsunlar, en büyük özlemlerinden biridir. Düslerinden bir parça hep oralara aittir. Çocuklugunda yasadigi bir kaç yillik bir zaman parçasi olsa da, tüm anilari yine de kutsaldir. Savrulmustur, bir kez. Agacini, topragini terk etmistir. Yabanci rüzgarlara tutunan bir yaprak gibidir. Kendisine yabanci olan topraklarda kök salmaya, tutunmaya çalismaktadir.

Dogdugu topraklar tarihtir. Attigi her adimda geçmisin sesini duyar. Doga ananin sesini dinler. Yüzyillardir inatla ayakta duran görkemli agaçlarin, daglarin, nehirlerin, vadilerde esen rüzgarlarin sesini dinler.

Rüzgarin sesi o vadilerde yasanmis efsaneleri fisildar. Agaçlar bu sese dansederek karsilik verir usul usul sallarken yapraklarini. Bazen yasli bir Dersim kadininin anlattigi masalla dile gelir, bazen de bir sazin tellerindeki türküde dillendirir kendisini.

Her Dersimli'nin bildigi bir efsanedir Munzur Efsanesi. Daha küçük bir çocukken ögrenir rüzgarin sesini dinlemeyi. Munzuru tanir, onunla dost olur.

Efsaneye göre Munzur bir çobandir. O doganin sesini insanin içindeki söylenmemis duygulari bilendir. Bir bilge, bir doga filozofudur belki de. Munzurun beyi Cemsid yigit bir Dersim kahramanidir. Ve savasa gider. Bir gün Munzur Cemsid in hanimina giderek onun helva istedigini söyler. Cemsid'in hanimi "herhalde Munzur helva yemek istiyor" der ve helvayi yapip Munzur'a verir. Çok kisa bir süre sonra Munzur geri döner ve helvayi beyine verdigini söyler. Hanimin tabagi sormasi üzerine ise, tabagin Cemsid'in yaninda oldugunu söyler. Cemsid savastan döndügü zaman kendisini karsilamaya gelen halka, beni karsilamaya gelmeden önce Munzur'u ziyaret ediniz der ve elindeki tabagi gösterir.

O zaman halk Munzur'un pesinden kosmaya baslar. Munzur elinde bulunan süt dolu kovasi ile kaçarken süt kovasi dökülür. Ve sütün döküldügü yer bir su kaynagina dönüsür. 40 yerden su akmaya baslar. Munzur kendisini de bir kayanin içine birakarak gözden kaybolur.

Orada yasayan insanlar için Munzur suyu kutsaldir. Çogu zaman köylüler Munzur Suyu'nun gözelerinden süt gibi aktigini gördüklerini söylerler. Ana sütü ile bir tutulur, benzetmeler hep bu iliski üzerinedir. Bu da Munzur'a iliskin ikinci bir mitostan kaynagini almaktadir. Munzur Suyu tanriça Anahit'in gögüslerinden akan süttür inanisa göre. Yani tarihi derinligi tanriçalar dönemine kadar gitmektedir; vadinin, Munzur Suyu'nun.

Aralarinda kavga olanlar burayi ziyaret ederken mutlaka barisir, ayni ananin sütünü emmis gibi kardes olurlar. Sözlesmelerde, yeminlerde Munzur kutsal taniktir, onun suyu içilerek yemin edilir, sözler baglayici olur. Ilk ziyarette gelen çocuklara onlari hastaliklardan, kötülüklerden korumasi için kayalarin içindeki kutsal sayilan topraktan (teberik) bir tutam yedirilir, Munzur Suyu içirilir. Orada Dersim kadinlar da kendilerine özgü dualara ederler. Dogaya ilk yakaristir kadinlarin bu dualari.

Evlenenler ilk önce burayi ziyaret eder. Insanlar oralarda bulunduklari zaman ani içerisinde tüm davranislarini, sözlerini oranin kutsalligina göre ayarlar. Dersimli'nin ruhsal sekillenmesinde hem Munzur'un hem diger bütün efsanelerin önemli yeri vardir.

Ve simdi buralar gömülmek, yok edilmek, suyun içinde birakilmak isteniyor. Baraj yapilarak tipki Hasankeyf ve digerleri gibi. Içimizden birseyleri eksiltmek, bizden bir parçayi çalmak istiyorlar. Bizlere kizdigindan midir bilinmez ama, gözelerinin kurumaya basladigi söyleniyor. Munzur'a gitmek, kutsal suyunda yikanmak bir düs ama gerçeklesmeyecek, bir düs olarak kalmamali.

 

Ve Munzur'un çocuklari olan bizlerin duyarliligi sözlerimizin ötesine gitmek zorunda.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

DERSİMKATLİAMININ GÖRGÜ TANIKLARI

 

 

İhsan Sabri Çaglayangilin Anilari.

 

 

Tanju Cilizoglu

 

 

 

Yil 1937 Şükrü Sökmensüer, Atatürk döneminin ünlü emniyet müdürlerinden ,

 

Birgün beni çagirdi:

 

 

 

-"Atatürk Diyarbakirda, Singeç köprüsünü açmaya gidecek dedi.

 

 

O Tarihte Seyit Riza, Dersimim Kurt lideri. Ayni zamanda Petgamber sulalesinden geliyor kendisi. Seyit rizanin birde dini vasfi var.

 

Firat, Seytan koprusu (1) denen mevkiide dort metreye kadar daralir. Derinligi de deniz gibidir. 17 metre olur. Burada bir kopru yapmislar, Koprunun basinda bir karakol, Karakoldada 33 askerimiz var. Askerlerin basinda Ismail Haki adinda bir yedek tegmen. Yani ihtiyat Mulazim.

Kopruye Dersimliler bir baskin duzenliyorlar. Baskinda karakol yakiliyor ve 33 askerimizde sehit ediliyor.

Iste bu olay Dersim Isyaninin baslamasidir

Ataturk olayla ilgileniyor ve ilgililere kesin talimat veriyor. "bu meseleyi kokunden hallediniz" diye.

Elazigda o donem Muffetis-i Umum-i Abdurahman Dogan pasa var (2)

Malatya Emniyet mudurlugunden birbucuk ay kadar once Ankaraya tayin edilmistim. Vali Ibrahim Etem Akinci sovalye ceteci bir adam. Demirci efeile birlikte Kurtulus savasinda cete kurmus. Vali vekalete sifre cekmis. "emniyet mudurum Ankaraya tayin edildi, biz Elaziga gidip Dersim Harekatini birlikte gormek istiyoruz" diye. O zaman bu isyan olayi ile ilgili turlu rivayetler var.

Uzatmayalim biz Ankaradan musaade istihsal vali Akinci ile birlikte Elazig'a variyoruz. Muffetisi umumi Abdurrahman pasanin misafiri oluyoruz. Istegimizi anlatiyoruz. Kendisine! Dersim harekatini incelemek istiyoruz. Pasa bize "iyiki geldiniz bende yarin orada bir mevkiye gidecegim. Onbes gun once tercuman araciligiyla asiretlerle konustum. Kendilerine Asiretlerin basi olan kisilleri teslim ederseniz harekati durduracagiz, baris yapacagiz dedim. Yarin da son gun. Gidecegimiz mevki boiraz tehlikeli. Ne olacagi belli olmaz. Isterseniz sizide alabilirim" dedi

 

Yemek yedik. Zeytinyagli sicak bir yemek. Ben aliskin degildim. Hastalandim. Atesim 38. Ama olayida kacirmak istemiyorum. Hasta hasta onceden belirlenen harekat sahasina varmak icin yola ciktik.

Onumuzde ve arkamizda birer kamyon. Biz ortadayiz.Kamyonun birinde askerler var. Digerinde firindan yeni cikmis sicak ekmekler. Yollar devriye dolu.Devriyeler mevzilenmis. Bu arada devriyeler bize hataen ates te actilar. Onlendi.

Gelecegimiz yere geldik. Yuksek bir yerden asagiya indik. Indigimiz yere silahli askerler dizildi. Abdurrahman Pasa muhtemel bir pusuya karsi onlemler aldirmisti. Benim yanimda fotograf makinasi var.

Bir sure bekledik. Ortalarda kimseler yok. Bagirip cagirdik bir tercuman cikti ortaya.

Abdurrahman Pasa:

-Geldinizmi? Dedi.

-Geldik. Dediler.

Ortaya Gogsu bagri acik, uzun boylu levent adamlar cikti.

Abdurrahman pasa gelenlere cuvallarla ekmegi dagitti. Actilar. Hemen ekmekleri kirip yemege basladilar. Kalanlarida koyunlarina soktular.

Pasa onlara sordu:

-Listede yazili olanlari getirecekmisiniz?

-Uc kisi haric on iki kisiyi getirecegiz dediler.

Abdurrahman Pasa: "olmaz" dedi. Onlar da son derece kararli bir bicimde:

-Pasam ne edek olmazsa olmaz dediler.

Asiler daglara siginmislar. Bir mavzerle bir alayi durdurur. Pasa onlara biraz sert: "Devletle bas edemezsiniz"! dedi. Ve ekledi.

-Nicin teslim etmiyorsunuz?

Iclaerinden en uzun boylu olani one cikti:

-Bir kadinin tek kocasi olur. Simdi siz hukumetsiniz. Askeriniz var. Bugun buradasiniz. Sunlari size veririz alir gidersiniz.. Biz yarin yine onlarin eline kaliriz. Bunlar, bu agalar bizim kulumuzu attirirlar. Siz Dersime'e giremiyorsunuz. Jandarmanizi sokamiyorsunuz...

Abdurrahman Pasa durdu. Dusundu. Sonra tercumana sunlari soyledi:

-Ben Kastamonuluyum.Kastamonunun tarihini bilirmisiniz? Sehrin ortasinda bir nehir akar. Etraf birdenbire dag gibi meyillenir. Vaktiyle bir tarafinda Kastlar ote tarafinda Tumanlar varmis. Sehri bunlar kurmus. Bunun icin "KASTUMAN" demisler. Kelime zamanla Kastamonu olmus. Sizin asiretinizde bu gun "DEMENAN". Siz benim akrabamsiniz. Atalarimiz bir yerde bulusurlar.

Yapmayin. Size onbes gun daha izin vereyim. Gidin ve onbesgun sonra bu listedekileri getirin" dedi

O litede Seyit Riza da var. Ve teslim etmeyecekleri uc kisiden biri de Seyit Riza. Bende bu olayin resimlerini cektim.

Erkan-i Harp, Kurmay Albay Neset Bey, Canakkale valisi oldugumda bu zati Canakkale grnizon kumandani olarak buldum.

Asilerle konusmaktan dondugumuzde Nesat Albay bize: "Bu isleri hep Seyit Riza yapiyor, Seyit Riza Peygamber sulalesinden degil. Kendisine Kucukken hastalik gelmis. Ailesine demisler ki bunu kundagiyla kiliseye goturun birakin sabahleyin alin bir seyi kalmaz. (3)

Denileni yapmislar. Birakip sabahleyin almislar. Rivayete gore cocuklar degismis". Nesat Pasa iddia ediyorki Seyit Riza Peygamber sulalesinden degil.

Seyit Riza buyumus. Seytan koprusu'nu yikmis. Dini lider olmus. Dersimlilerin basina gecmis. Dersim Isyanini da o idare ediyormus.

Bu olaylardan sonra Ankaraya dondum. Onbes gunluk ikinci muddet bitmis Abdurrahman Pasaya listedekileri teslim etmemisler.

Aradan Aylar gecti. Seyit Riza ve cevresi yakalandi. Mahkemeleri suruyor. Iste bu sirada Ataturk Diyarbakirdaki yeni yapilan Singec Koprusu'nu acmaya gidecek. Elazig'a da gelecek Karayoluyla Singec Koprusune gececek.

 

Emniyet genelmuduru Sukru Sokmensuer bey bana diyorki "Ataturk Singec Koprusunu acmaya gidecek. Dersim Harekati bitti. Beyaz donlu alti bin dogulu Elaziga dolmus. Ataturkten Seyit Rizanin hayatini bagislamasini isteyecekler. Buna meydan vermeyelim".

1937 yilinda resmi tatil gunu cumartesi ogleden sonra, Ataturk pazartesi gunu Elazig'a gelecek. Bizden istenenler "asilacak asilsin" ve Ataturk'un karsisina beyaz donlular ciktigi zaman is isten gecmis olsun.

O donemde Elazig valisi Sefik Bey, Savci Hatemi Senihi bey, Emniyet Muduru Serezli Ibrahim bey, Savci yardimcisi arkadasim, Sukru sokmensuer "sivillerden Emniyet Genel Mudurlugunun siyasi subesinden istediklerini al. Ataturkun Istasyondan Halkevine kadar korunmasi da size ait" dedi.Basta Macar Mustafa olmak uzere alti kisi alip yola ciktim. Trenle Elaziga vardim.Emniyet Muduru Ibrahim beye gittim. Savci icin "Kuraldis bir sey yapmaz, Mumkun degil " dedi.

 

Savciya gittim. Durumu kendisine anlattim. Bana bu konuda hukumettende sifre aldigini, ama mahkemelerin cumartesi tatil oldugunu, tatildeyse sonuc almanin mumkun olmadigini bildirdi. Ve ekledi. "bende mahkemeleri etkileyemem". Oysaki biz mahkemenin kararini Ataturk gelmeden once vermesi ve gereginin yapilmasini, Ataturk geldiginde Seyit Riza meselesinin kapanmis olmasini istiyorduk. Ben bunu halletmek icin hukumet tarafindan buraya gonderilmistim.

 

Savci yardimcisi hukuktan sinif arkadasim. Bana "sen valiye soyle bu savci rapor alsin gitsin. Ben senin istedigini yaparim" dedi.

Biz mahkemenin tatil gunu islemesini ve alinacak sonucun infazini istiyorduk.

Savci rapor aldi. Arkadasim vekil olarak savcinin yerine gecti.

Mahkeme hakiminin evine gittim. Gittigimde hakim mahkemenin aldigi karari evinde yaziyordu.

Hakimle konustuk. Kendisi karari daktiloya cektirmekle mesguldu. Devir CHP devri. Herkes cekiniyor. Hakim bana: "Cumartesi mahkeme toplanmaz ancak pazartesi gunu mahkeme mahkemeyi toplar karari veririz. Sali gunude idam hukumlerini yerine getiririz" dedi.

O zaman Dorduncu bolgede Temyiz haki yoktu.

Abdurrahman pasa Sikiyonetim kumandani olarak karari tasdik edecek. O da "Yukaridaki karar tasdik olunur" demis basmis bos kagida imzasini. Yukariya "Abdurrahman Poasanin idami" diye yazsaniz kendisi idam edilecek.

Hakime deikki:

Bu dediginiz gun Ataturk geliyor. Maksat hasilolmuyor ki. Hakim "Baskaca bir sey yapilamaz"diyerek kestirdi atti. Bende kendisine sordum:

-Sizin saat besten sonra davaya devam ettiginiz olmuyormu?

-Oooo cok oluyor cevabini verdi.

-Eee sonradan Bes saat ihlal ediyorsunuz da Bastan bes saat ihlal etseniz olmuyormu? Yani pazar aksami sahurdan sonra mahkemeyi acariz.

Hakim:

-Elektrikler kesiliyor dedi.

Onada care bulduk. Otomobil farlariyla hapishaneyi aydinlatiriz. Halkevine luksler koyariz.

Hakim bu defa :

Samiin yok , dedi

Ona da care bulduk. Samiin de getiririz.

-Kac kisi asilacak?

-Onu karardan once soyleyemem dedi. Ama ekledi: "Savci 27 kisinin idamini istedi".

-Biz ona gore mi hazirligimizi yapalim?

-Bilmem dedi.

Ceza infazi kanunu her asilanin ayri bir yerde asilmasini, asilanlarin birbirini gormemesini emrediyordu. Bu sarti da yerine getirmeye calistik. Her meydana dort sehpa kuduk. Vali bir de Cingene cellat buldu. Gece 12:00 de hapishaneye gittik. Farlarla cevreyi aydinlattik Mahkemenin 72 sanigi var.

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BENI ASMAYA MI GELDINIZ ?

 

 

Saniklari aldik. Mahkemeye goturduk. Cingene de geldi. Adam basina on lira istedi "Peki" dedik.

Saniklar Turkce bilmiyor. Mahkeme karari acikladi Yedi kisi olum cezasina carptirilmis, saniklardan bazilari beraat etmis bazilarida cesitli hapis cezalarina carptirilmisti.

Kararlar okununca saniklar ilk anda anlamadilar. Idam "tunne" diye bir vaveyla koptu.

Biz Seyit Riza'yi aldik. Otomobilde benimle polis muduru Ibrahim'in arasina oturdu. Jeep jandarma karakolunun yanindaki meydanda durdu.

Seyit Riza Sehpalari gorunce durumu anladi.

-Asacaksiniz; dedi ve bana dondu.

"Sen Ankaradan beni asmak icin mi geldin"? Bakistik. Ilk kez idam edilecek bir insanla yuz yuze geliyordum. Bana guldu.

Savci namaz kilip kilmayacagini sordu.Istemedi. Son sozunu sorduk.

-Kirk liram ve saatim var. Ogluma verirsiniz, dedi.

Bu sirada Findik Hafiz asilirken gormesin diye pencerenin onunde durdum.

Findik Hafiz'in idami bitti. Seyit Rizayi Meydana cikardik. Hava soguktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Riza Meydan insan doluymus gibi, sessizlige ve bosluga hitabetti.

-Evladi Kerbelayimi, Be gunayimi, Ayibo Zulimo, Cinayeta. (Evlad-i Kerbelayiz, gunahsiziz, ayiptir, zulumdur, cinayettir.) dedi.Benim tuylerim diken diken oldu. Bu yasli adam rap - rap yurudu. Cingeneyi itti. Ipi boynuna gecirdi. Sandalyeye ayagiyla tekme vurdu. Infazi yapti.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

DOĞU FACİASI "DERSİM "

 

 

SON DEVRIN DIN MAZLUMLARI

 

 

NECIP FAZIL KISAKÜREK

 

 

(Son Devrin Din Mazlumlari, Büyük Doğu Yayınlari 10. basim, Nisan 1990, adlı kitabının DOGU FACİASI bölümünden aynen alınmıştır.)

En aşağı 50.000 müslümanın kanını ve canını ihtiva etmesi bakımından, kalın hatlarıyle bir harita gibi çizdiğimiz ve şu anda yalnız ana prensip ve mânasıyle tesbit ettiğimiz bu facianın, tarihte bir benzeri gösterilemez.

Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki mâsum çocuğun Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderilmesi... Kendisinin öğretmen ve köy halkıyle alâkasız bir şahıs olduğunu iddia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin, kalasla itilip alevler içine atılması ve karşı -sında sigara içilmesi... Buğday sapları üstünde yakılan, daha evvel kurşunlanmış bütün bir köy halkı... Annesinin karnından sivri uçlu âletle çıkartıldıktan sonra yaşamakta devam eden ve

hala topuğunda bu sivri uçlu âletin izini taşıyan çocuk... Bir dere içinde boğazlanan ve bu fiili yerine getiren cellâdın bulunması bir hayli zorluğa yol açan yirmi mâsum... Ve buna benzer daha neler, dalıa neler!..

Cesetleri değil, mânaları muhakeme ve idam eden tarih, bakalım bu 50.000, çocuk, genç, ihtiyar, kız, kadın, hasta, alil müslüman cesedine karşılık kaç ferdin mânası üzerinde ebedî idam karari verecektir?

Elâzığ Ortaokulunda okuyan iki çocuk... Tatili geçirmek üzere memleketleri olan Hozat'a geliyorlar ve facianın tam üstüne düşüyorlar. Hozat yakınlanndaki köylerine geldikleri zaman babaları Yusuf Cemil'in öldürtülmüş olduğunu öğreniyorlar ve ağlama ya başlıyorlar. Onlara şu karşılık veriliyor:

"- Sizi de onun yanına götüreceğiz!"

Çocuklar odadan sürükletilerek çıkartılıyor ve jandarma muhafazasında gittikleri yolda süngületiliyorlar. Böylece babalarnin yanına gönderilmişlerdir.

Her evi ayrı ayrı tutuşturulduktan sonra dört bir etrafı ayrıca çalı çırpı içine alınıp alev alev yakılan bir köyden, deli gibi bir adam çıkıp, çalı yığınları gerisinde manzarayı seyredenlere doğru ilerliyor ve haykırıyor:

"Durun, ben köy ahalisinden değilim! Muallimim! Müsaade edin, kendimi size isbat edeyim!"

Fakat sözüne mukabele, bir kalasla itilerek alevler içine atılması oluyor. Adam, evvelâ göğsünün kılları tutuşarak alev alev yanarken, çalı yığınlari gerisinde âmir, zevk ve istihza ile sigarasını içmektedir. (Bu vak'a, bana, 1944 yılında, Eğridir'de askerliğimi yaparken, resmî şahıslar huzurunda, yanan adama karşı sigarasını zevkle içtiğini söyleyen Amirden bizzat dinleyenlerce anlatılmıştır.)

Yusuf Cemil'in köyünden 200 kadın ve çocuk öldürtülmüş ve bunların cesetleri buğday sapları üzerinde yakılmıştır. Öldürülenler arasında, Elâzığ'da askerliğini yapan ve o sırada izinli olarak köyünde bulunan Rüstem adında biri de vardır. Bu zavallı, mezun olduğunu ve isterlerse hüvviyet ve izin kâğıdını da gösterebileceğini söylediği halde derdini dinletemiyor ve dört çocuğu ile seksenlik anası arasında, onlarla berabır, kurşunlanıyor.

Hozat'ın Karaca köyünden Cafer oğlu Kasım... Bu adam, o tarihten 30 sene kadar evvel Amerika'ya gitmiş, orada 15 yıl kalmış, epeyce para kazanmış ve sonra köyüne dönmüştür. Kasım, Amerika dönüşünde, Birinci Dünya Harbinde Kafkas cephesi

Köprüköy muharebesinde şehit düşen kardeşi Yüzbaşı Şükrü'nün iki çocuklu karısı Şirin Hatun'la evlenmiş, Hozata gelip yerleşmiş, orada bir mağaza açmış ve ticarete başlamıştır. Hükûmetle de bazı taahhüt işlerine girişmektedir. Dersim hareketi esnasında, işbu Cafer oğlu Kasım, taahhüt bedelinden alacağı olan 6.000 lirayı tahsil etmek üzere Ovacık Kaymakamlığına müracaat ediyor. Muamelesini tekemmül ettirip parayı kendisine veriyorlar.

Muamele biter bitmez "Seni Hozat'tan çağırıyorlar!" diyerek,onu, mahfuzen yola çıkariyorlar. Cafer oğlu Kasım, kasabadan ayrıldıktan bir saat sonra jandarmalara öldürtülüyor. Koynundaki 6.000 lira da, iki alâkalı idare âmiri arasında taksim ediliyor.

Zavallının zevcesi Şirin Hatun, o esnada, dört çocuğuyla birlikte, komşularına oturmaya gitmiştir. Kadın, evine döndüğü zaman bir de görüyor ki, kapısı kırılmiş ve bütün eşyası etrafa dökülüp saçılmıştır. Haykırmaya başlıyor:

"- Yetişin, evimize eşkiya girdi!.."

Bu feryadına karşılık olarak kadın, kapısının önünde, çocuklarıyla beraber öldürülüyor ve dolgun miktarda altını, parası ve eşyası yağma ediliyor.

Bu arada Hozat'ın Zımbık köyünde (Şekspir)in hayaline bile taş çıkartacak, bir vak'a cereyan etmektedir. Erkekleri tamamıyle doğranmış olan köyün 100 kadar kadın ve çocuğu, sivri uçlu âletle (süngü) öldürülüyor.Oldurulen kadinlar arasinda biri doğurmak üzere bir gebedir. Bu kadının karnına giren sivri uçlu alet, barsaklarını yere döküyor, rahmini parçalıyor ve kendisini öldürüyor. Tehlike geçtikten sonra gizlendikleri yerden çıkan birkaç kadın, ölüleri gözden geçirirken, bu kadının rahminden düşen çocuğun sag olduğunu dehşetler içinde görüyorlar. Muazzam bir kader cilvesi olarak yaşamakta devam eden çocuğu alıyorlar,emzirtip büyütüyorlar ve ona "Besi" adını koyuyorlar. Bu kız bugün hâlâ aynı köyde ve hayattadır. Sivri uçlu alet annesinin karnına girip rahmini deldiği zaman da onun topukçuğunda bir yara açmıştır ve kız hâlâ bu yarayı topuğunda taşimaktadır.

 

(24 yil evvelki Büyük Doğu 'lardan)

 

 

Hozat'ın Dolantanır köyünden Veli isminde bir genç, Elâzığ Muallim Mektebinde okuduktan sonra öğretmen olarak Trakya'ya gönderilmiş, orada evlenmiş, 3 çocuk sahibi olmuş ve tam da Dersim hareketi başlamak üzereyken, karısı ve çocuklarıyle, yaz tatilini geçirmek üzere köyüne gitmiştir. Genç muallimin köyü, erkekli ve kadınlı, çocuklu ve ihtiyarlı doğranırken, kendisi, karısı ve çocukları da aynı âkıbete mahkûm edilmiş ve cesetleri yakılmıştır.

Mazgirt Tersemek nahiyesinin halkı doğranmakta... Merhamet sahiplerinden biri, birle on yaşı arasında 20 kadar çocuğu alıp bir derenin içine saklamıştır.Vazivet birden haber aliniyor.

Cocuklarin oldurulmeleri emriveriliyor. Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur edemiyor. En katı yürekliler bile, böyle müdafaasız mâsumlara silâh kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyorlar. Tecrübe birkaç defa akamete uğruyor ve hayli sıkıntı mevzuu oluyor. Nihayet en kara yüzlü çingenelerden daha karanlık suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 mâsumun işi bitiriliyor.

Murat suyunun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmustur.

Celâl Bayar'ın Başvekil ve Mareşal Fevzi Çakmak'in Genelkurmay Başkanı bulunduğu 1938 yılında cereyan eden Dersim faciası, bütünleştirilmesini okuyucularimizin hayaline ve istikbaldeki tarihçinin kalemine bıraktığımız birkaç teferruat çizgisi halinde budur! Dayandığı tek sebep de birtakım âsâyişsizlik ve itaatsizlik bahanesi altında, bütün Doğu Anadolu'yu kapsayıcı olarak, o mıntıkanın bir türlü sulandırılamayan koyu İslâmi rengidir.

Bir kıvılcım halinde gösterdiğimiz Dersim yangınının kömürleştirilmiş 50.000 cesedinde, kutup şahsiyetler dışı bir yığın olarak din mazlumluğuııun en çarpıcı levhasını seyredebilirsiniz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.