Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

INITIATION / MYSTERION /GİZLİ ÖĞRETİ - 1


Önerilen İletiler

..

Astral Alem'de Çeşitli Şuur Halleri

Tüm yaşamı boyunca kendisine, istenen mükemmellik

derecesine ulaşamayan herkesin nasibinin cehennem

ateşi ve ebedi cehennem mahkumiyeti olduğu öğretilen
bir insanı düşünün. Ölümden sonra, kendisini bu tür

düşüncelerden kurtarabilmenin zorluğu çok ıstırap

çekmesine neden olur. Böyle düşüncelerin gerçek

olmadığına dair artık kanaat getirmiş olmasına rağmen,

aldatılmış olduğu düşüncesi kendisine sürekli azap verir.

Bu düşünceleri bir kenara bırakabilene kadar, görecek

ve öğrenecek çok şeyin bulunduğu bu "spatyomsal" yeni

yaşamı'nda yerleşemeyecektir.

Bu yüksek seviyeden, geriye dönüp de fizik yaşamlarına

baktıklarında, harcamış oldukları birçok fırsatın idrakine

vardıkları için ıstırap çeken daha başkaları da vardır.
Bu, onlarda değişik şekillerde etkiler oluşturur. Bazıları

pişmanlıkla dolarlar. Daha makul olan diğerleri ise bir

dahaki sefere fırsatlarını harcamamaya karar verirler.

Diğer bir örnekte ise, ölümünden önce büyük bir aileyi

geçindiyor olan birini ele alalım. Muhtemelen, onlar için

yeterli derecede maddi imkanlar bırakmadan ayrılmıştır
ve nasıl geçinecekleri hakkında kaygıya kapılır. Bu çok

doğal bir şeydir ama, aynı zamanda çok akılsızca bir

kaygıdır da. Fizik bedenini terketmiş olduğu için, artık
fizik seviyede herhangi bir sorumluluğu kalmamıştır.
Ne kadar kaygılanırsa kaygılansın, bunun hiçbir pratik

yardımı olamaz. Üstelik bu kaygı, arkada kalanları,
gerekli olandan daha fazla bir hüzün yaratacak şekilde

etkiler. Arkada kalanların dertlerini azaltmak yerine

çoğaltmaktadır. Bu sorun ancak, fizik dünyayı terkeden

kişi, arkada bıraktıklarının, her biri kendi karmasını telafi

eden ayrı ayrı egolar [varlıklar] olduklarını idrak ettiği

zaman çözülmüş olur. Muhtemelen de geçirmekte oldukları

bu sıkıntı, bu yaşam süresince telafi edilmesi gereken kötü

karmanın bir bölümünü gidermek için bir fırsattır.

Fizik dünyada, kendi kontrolleri dışındaki şeyleri dert

edinerek ya da daima, en kötü ihtimalin olacağı kanaatini

taşıyıp gelecek hakkında karamsar olarak kendi kendileri

için daima dert yaratan kişiler vardır. Bu tür insanlar

ölümden sonra değişmezler: Kederli olmayı ve gittikleri her

yerde kasvet neşretmeyi sürdürürler. Maalesef, bu kasvetli

fikirleri taşıyan insanlar, aynen fizik dünyada yaptıkları gibi

bir araya gelirler ve saplantılarının gün gibi aşikar olmasına

rağmen, ölmeden önce inandıklarına inanmaya devam ederler.

Er ya da geç bu tip insanlara, akılsızlıkları, bu tür vakalara

yardım etmek için çıkacak fırsatları her an gözetleyen

'öğretmen varlıklar' tarafından idrak ettirilir.

Spatyomda öğretmen durumunda olan varlık, kınadığı şeyi

ortadan kaldırmakla, oluşturduğu boşlukları, daha makül,

daha rahatlatıcı bir şeyi  sadece şimdiye değil, geçmişe ve

geleceğe de açıklık getiren bir şeyi sunarak doldurmalıdır.

İnsan, kendisine yabancı geliyor diye bir fikri hiçbir zaman

reddetmemeli, aksine bu fikrin her veçhesini dinlemeli ve

kendisi sonuçlar çıkar­malıdır. Zihnimiz geçici olarak karışabilir.

Fakat, bu karışıklıktan bir ışık doğabilir ki, bu ışık insanın,

kendisini en sonunda 'bilgiye' ve 'mükemmel insanın bilgeliliğine

ulaştıracak olan yoldaki ilk adımını atmasını sağlayacaktır.

Ödüllendirilme ya da cezalandırılma fikrinden kurtulmalıyız.

Ödül ya da ceza yoktur. Ancak, sonuç vardır, sebep ve

sonuç vardır ve Yasa, burada, fizik dünyada faal olduğu

şekilde daha yüksek dünyalarda da faaldir. Spatyomda da

şimdi yaşadığımız ve şimdi olduğumuz gibi olacağız ve

oradaki yaşamımız, burada, fizik dünyada kendi kendimizi

çevrelemiş bulunduğumuz düşüncelerle biçimlendirilecektir.

Böylece daha yüksek şeylere, bilime, sanata,

müziğe, edebiyata ve doğanın güzelliklerine, aslında tamamen

fiziki olmayan her şeye karşı akıllıca bir ilgi duyalım ki,

spatyom da sevinçli bir yaşamımız olsun ve dünyadaki

yaşamımızla kendimizi hazırlamamış olmamız halinde hiçbir

işe yaramayacak olan fırsatları değerlendirebilecek

bir durumda olalım.
,,

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Astral Alem'in Birinci ve İkinci Seviyeleri


 


Astral alemin en maddi nitelikte, en yoğun olan bölümü, ölümden hemen sonra insanları çevreleyen 'birinci seviye'dir.


Astral alemin bu yoğun bölümünde yaşarken, fizik dünyada yaşarken gördüğünüz her şeyi çevrenizde görürsünüz.


Diyelim ki, fizik dünyadaki yaşamınız sırasında İstanbul'da oturdunuz: Muhtemeldir ki, ölümden sonra da İstanbul'un


astral kopyasında ya da yansımasında kalırsınız. Çünkü, bu yeni yaşamınızın henüz başlangıcındayken, anladığınız


bir şeyle irtibat halinde kalmak istersiniz. Çevrenizde insanlar görmeyi ve aynen fizik dünyadaki gibi, arkadaşlarınızı


ağırlayabileceğiniz mükemmel bir evinizin olmasını arzu edersiniz. Sonra bir gün, belki de bir arkadaşınız size,


astral alemde kent yaşamının pek yarar sağlamadığını belirtir ve kırların güzelliğini görmenizi önerir. Bir metropolü


oluşturan milyonlarca kişinin arasındaki bir mevcudiyetle, sakinlerinin binler ya da milyonlar yerine düzinelerle


sayıldığı bir köyün nispi huzuru arasındaki atmosfer farkını hayalinizde kolaylıkla canlandırabilirsiniz.


 


Kolayca anlaşılabilsin diye ilk seviyenin bir kilometre yukarısındaymış gibi düşünmeye çalıştığımız 'ikinci seviye' işte burasıdır.


Burada, mükemmel bir köy hayatının sosyal ilişkileri ve olağan gidişatıyla birlikte mutluluk içersinde mevcudiyetlerini sürdüren


birçok aileye rastlanır.


Bu seviyelerde istediğiniz kadar yaşayabilirsiniz.


 


Çok kaba ve maddiyatçı tipte bir insan astral alemin en yoğun l'nci bölümünde daha mutludur.


Çünkü, bu bölüm, öylesine bağlı olduğu fizik dünyaya en yakın ve en benzer olan seviyedir ve


burada çok sınırlı bir yaşam yaşamaya devam eder. Bu seviyeler, gelişmiş bir insanın


(belirli bir spiritüel görgüsü olan bir insan) buraIardaki şartlar altında uzun bir süre yaşamaya


zorlanması halinde hiç de hoşnut kalmayacağı bölgelerdir. Nitekim, zorlanmaz da.


Sona eren fizik yaşamının iyi ve kötü eylemlerinin sonuçlarının kendisine gösterildiği araf dönemi'nden


geçtikten sonra (ki şu sonuçların idraki gelecekteki karakterini etkiler) artık biten o yaşama benzeyen


her şeyden uzaklaşmak dürtüsünü duymaya başlar. Kendisine, astral alemin daha yüksek ve daha az


yoğun seviyelerinde kendisini bekleyen ilginç ve yararlı deneyimlere ilişkin muazzam ihtimaller ilham olur.


En nihayet, gerçek gelişimi ile uyumlu olan şartIarla çevrili olarak, astral yaşamını yaşamak üzere yerleşir.


Bu, yaratıcı türden bireylerle (-müzisyenler, ressamlar, bilim adamları, vs.-) karşılaşacağı 'üçüncü seviye'de


ya da kendisinden daha zeki olan kişilerle dünya sorunlarını tartışabileceği 'dördüncü seviye'de olabilir.


 


Değişik sanat dallarında öğrencilerin eğitildiği okulların çoğu üçüncü seviyede yer alır.


Dördüncü seviye de aslında üçüncünün bir devamıdır.


Birinci ve ikinci seviyeler birinci kademeyi, üçüncü ve dördüncü seviyeler ikinci kademeyi,


beşinci ve altıncı seviyeler üçüncü kademeyi oluştururlarken yedinci seviye de astral ve


mental alemler arası sınırı oluşturur.


 


..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

Astral Alem'in Üçüncü ve Dördüncü Seviyeleri

Beşer kökenli bir astral varlık, astral alemin üçüncü
ve dördüncü seviyelerine vardığında, bu bölgelerin
ayrıca, beşer dışı kökenli olan daha başka varlıklarca
da iskan edildiğini farkeder.

Bu varlıklar, adına "devalar" ya da "melekler alemi"
denilen ve beşeri evrime paralel olan bir evrimi
oluştururlar; beşeri aleme benzer şekilde evrimleşirler,
şu farkla ki, bu varlıklar, hayvanlar aleminden beşeri
aleme geçerek bireyleşmek yerine, böcekler, balıklar
ya da kuşlardan, elementaller, periler ve devalar ya da

melekler alemine geçerek bireyleşirler.

Bir kuş ya da balık için, gelişiminin bir sonraki etabına

ilerlemek vakti gelince, fizik dünyadaki türüne göre ya
bir elemental ya da peri haline gelir.
Örneğin, elemental haline gelen balıkların, mükemmellik

hedeflerine doğru yaptıkları doğal yolculukları sırasında;
'aynen köpeklerin, kedilerin, atların, vb. kendi hayvan

türlerinden evrimleşmemiş beşer tiplerine dönüşmeleri
gibi,' balıklardan elementallere dönüşmeleri söz konusu
olur.
Aynı şekilde, kuşlar da perilere dönüşürler.
Hem elementaller hem de periler, birbirini izleyen birçok

yaşamdan sonra, fizik dünyada devalar ya da melekler

olarak tanımlanan varlıklar haline geldikleri bir safhaya

ulaşırlar.

Beşeri evrim ile devaların evrimi arasında büyük bir fark vardır.

Balık ya da kuş, elemental ya da peri safhasına vardıktan sonra

devaların evrimi de fizik dünyada devam etmeyip sadece astral ve

mental alemleri iskân ederler. Dahası, aşağı seviyeden elementaller

ile çok genç ya da evrimleşmemiş türden periler dışındakiler, astral

alemin üçüncü seviyesinden daha aşağıda yaşamazlar.
Fizik dünyada yaşayanların devaların evrimi hakkında pek
az bir şey bilmelerinin nedeni de budur.

Sıradan bir insanın bu varlıklarla temas ettiği çok enderdir. Ancak,

duru görü yeteneğini geliştirmiş olan kişiler, fizik seviyede dahi bu

varlıkları görebilirler.
Çünkü, bir durugörür için 'astral ve fizik bilinç dünyaları' arasında

kapalı bir kapı yoktur. Fakat, ortalama seviyeden bir insanın bu

konuda bilgisi yoktur ve çoğu kez, bu tür varlıkların mevcudiyeti ile

ilgili olarak ağızdan ağıza dolaşan öykülerle de alay eder.

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

Sakinlerinin ortalama seviyeden insanlara nazaran
doğaya çok daha yakın olduğu ve 'geri kalmışlık'
sıfatını yakıştırdığımız ülkelerde bu tür varlıkların

mevcudiyeti kabul edilir.

Örneğin, İrlanda'da halkın çoğu, "küçük insanlar"
dedikleri perileri ve tabiat ruhlarını hiç görmemiş
olmalarına rağmen, bu tür varlıkların hepsinin de
mevcut olduğunu onaylarlar. İrlanda'da çiftçilerin
çoğu, günümüzde dahi, halk arasındaki inanca göre
perilerin kullandığı iddia edilen toprak parçalarını
işlemeyi reddederler. Maddi çıkarlarından başka
bir şey düşünmeyen ve eski halk öykülerini saçma
ya da batıl itikat olarak nitelendiren bazı toprak
sahiplerinin başlarına gelen talihsizliklerin, bölgenin
sakinlerince, "küçük insanları" incitmiş olmalarına

atfedildiğini anlatan birçok öykü vardır.

Böyle öykülerin ne ölçüde gerçeklere dayalı oldukları

bilinemez ama, bu nevî varlıkların, astral alemdeki

mevcudiyetleri bir gerçektir.
Üstelik, bunun da ötesinde, astral alemin yaşamında
önemli bir rol oynarlar. Ölümden sonra, astral alemin
üçüncü ve dördüncü seviyelerine varıldığında kişi bu

varlıkları kendi gözleriyle görmekle kalmaz, ayrıca
onlarla temas kurar.

Bir insan dördüncü seviyeye geçtiğinde, ilk önce,
faaliyet olarak tanımlayabileceğimiz şeyin tümüyle
yok oluşu karşısında etkilenecektir.
Muhakkak ki, orada insanlarla karşılaşacak ve fizik
yaşamı sırasında onlarla karşılaşmamış ise, aynen
insanların fizik dünyada birbirleriyle tanıştırılmaları
gibi onlarla tanıştırılacaktır.
Dördüncü seviyede faaliyet göstermesini mümkün
kılacak olan gerekli arzuyu ve nitelikleri taşımaması
halinde dördüncü seviyeye kadar ilerleyemeyeceğini
bilen 'dördüncü seviye daimi sakinleri' tarafından,
eğilimleri kendilerininkine benzeyen bir insan olarak
hoşnut­Iukla karşılanır.
Dördüncü seviye sakinlerinin ilgi duydukları başlıca
şey uluslararası ve evrimsel sorunları tartışmak,

doğruluğunu deneme çabasını gösterdikleri teoriler
ortaya koymak olduğu için, bu seviyede fizik faaliyetten

ziyade zihni faaliyete rastlanır.

Tartışmalar, bilimin gelişmesi veya devaların evrimi gibi

konularla ilgilidir.
Bütün bunlar birçok insan için sıkıcı olabilir ama,
entellektüel tipte bir birey için hiç de sıkıcı değildir.

Dördüncü katmanda karşılaşılan kişiler, muhakkak ki,

entellektüellik seviyeleri açısından çok çeşitlidirler.

 

Doğal olarak, en keskin zekâya sahip olanlar- ki bu
kişiler diğerlerinden daha yaşlı ve daha tecrübeli

olan varlıklardır- tartışmalarda başı çekerler.

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

Çoğu kez, devalar aleminin mensupları da söz konusu

tartışmalara katılırlar. Ancak, böyle anlarda, irtibat
sözlerle kurulmaz.
Çünkü, daha henüz her şeyin düşüncelerle yönetildiği
mental alemde bulunulmamasına rağmen, görülecektir ki,

astral alemin yüksek seviyelerinde, sözle ifade edilmeden
de sohbetler yürütülebilir.
O katmanlarda yaşam biçimi öylesine suptilleşmiştir ki,

düşünceler yoluyla irtibat kurmak imkânları doğal olarak

benimsenir ve bu tür şeylerin harkulâde ya da olağanüstü

olarak mütalaa edilmeleri diye bir şey söz konusu olamaz.

Astral alemin dördüncü katmanında yerleşmiş bulunan
devaların evrimleşmiş varlıklar olduklarını unutmamak

gerekir. Devalar da aynen evrimleşmiş insanların ilkel

insanlardan farklı olmaları gibi, aşağı seviyelerden
elementaller ile tabiat ruhlarından farklıdırlar.
Bir devanın zihni bakış açısı, bir beşerin zihinsel bakış

açısından oldukça değişiktir.

Devalar daha ziyade doğanın süreçleri ile ilgilenirler.

Devaların yaşamları, doğanın unsurları; okyanuslar,
dağlar, ağaçlar, çiçekler, yağmurlar vb. ile öylesine
içiçedir ki, yardımlarının gerektiği bazı özel durumlar

haricinde ve sadece beşeriyeti ilgilendiren, 'yaşamın

sorunları' ndan hiç etkilenmezler.

Ulusların gelişimi ya da çöküşü onları hiç bir şekilde
etkilememesine rağmen, bir bitki yaşamının izlediği
gelişime, doğanın insanlara fiziksel gereksinimlerini
sağlamasına ilişkin bilimsel araştırma çalışmalarına
karşı büyük bir ilgi duyarlar:

Her bir değişik ağacın, çalılığın ya da çiçek türünün
yönetimi evrimleşmiş bir devanın elindedir.
Bu 'yöneticiler'e bağlı olarak, hepsi de kendi özel
görevlerini yürüten binlerce yardımcı çalışır.

Adına 'uygarlık' dediğimiz anlayışın saldırısı ile aşırı
miktarda ağaç kesildiği zamanlar, devalar da yok
edilenlerin yerini alacak olan yeni ağaçlar üretmeye
çabalarlar. Modern bilimin, yapay yollardan yağmur

yağdırmak gibi çabaları kapsayan deneyleri devalar
alemi için son derece ilgi çekici konulardır.

Devalar, kendi metodlarını kullanarak, insanı, doğru
gidişata uygun bir şekilde, araştırma faaliyetlerinde

etkilemeye çalışırlar..

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

Devalar alemi, kendisini renk' vasıtasıyla ifade

eder. Bahçıvanlıkla ilgilenen herkes, devaların

astral alemin üç ve dördüncü katmanlarındaki

faaliyetleri sırasında elde ettikleri harikulâde

sonuçları görebilir. Aynen fiziksrel dünyadaki

bilimsel bir bahçıvanın mantıklı bir şekilde ve

akıllıca yürüttüğü aşılama-tozlaşma işlemleri
ile değişik renkte çiçekler üretmeye çalışması

gibi, devalar da deneyler yürütürler.

Şöyle ki, beşer kardeşine nazaran doğaya çok

daha yakın olmasından ötürü bir devanın, bu

konulardaki bilgisi çok daha fazla olduğu için,

elde ettiği sonuçlar da o kadar daha güzeldir.

Devalar alemi tarafından üretilen çiçeklerin

güzelliğini, kelimeler ile tanımlamak hemen

hemen imkânsızdır.  
Çünkü, içinde bulunduğumuz seviyede sadece

düzinelerle ifade edilecek renkler bulunmasına

karşın, devalarda yüzlerce renk vardır. Üstelik,

kırmızılar, maviler ve morlar denilen renklerin

ince nüanslarını sınıflandırıp adlandıramıyoruz.

Devalar, ayrıca yaşamın faaliyetlerini etkilemek

amacıyla kendilerini "ses" vasıtasıyla da ifade

ederler.

Sık sık, "gerekli atmosferi oluşturmak" tan

bahsederiz. Bu sözlerle anlatmak istediğimiz,

çoğu kez, kişileri 'uyumlu zihin haline sokmak'

olgusudur. Devalar evrimleşerek, kendilerini

daha güçlü şekilde ifade eden müzik melekleri

haline gelirler ve sonuçta 'deva müziği' olarak
ifade ettiğimiz şey ortaya çıkar.

Çok sayıda deva, ormanlarda ve kuytu yerlerde

bir araya gelir ve ahşaptan yapılma garip müzik

aletleri kullanarak, daima mükemmel bir şekilde

uyumlu olan en güzel sesleri üretir. Sesleri insan

sesine nazaran daha yüksek perdeden çıkmakta

gibidir ama, insan seslerinden daha yumuşaktır.
Bizim anladığımız manada sözleri kullanmazlar.

Daha çok, büyük korolar halinde şarkı söylerler

ama, ayrıca, zaman zaman tek başlarına şarkı

söyleyen solistler de vardır; solo parçalar icra

edilirken esas koro susar.

Solistler, çoğunlukla, asıl koronun belirlenmiş
bir uzaklığında yer alan yüksek ağaçlar üzerine

tünerler ve ortaya çıkan sonuç beşeri kulaklar
için tümüyle şaşırtıcıdır.

Bu konserler'in, daha önce hiç işitmemiş olan

herhangi bir kişiye yeterince tanımını yapmak

hemen hemen imkânsızdır. Fakat, devaların

söylediğine göre tüm beşeri ırkı etkileyen bir

atmosfer oluşturdukları kuşku götürmezmiş.
Etkileyici olan unsur, muhtemelen, devaların
bütün insanlığa barışı ve iyi niyeti ifade ediş

şekilleridir. Çünkü, fizik dünyada mevcut olan
ve modern savaşlar gibi sonuçlara yol açabilen

fikir ayrılıklarını hiçbir zaman anlayamazlar.

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

Devaların bizim anladığımız manada hiçbir malı

mülkü olmadığı gibi, mala mülke ihtiyaçları da

yoktur. Bir tabiat ruhu olarak tezahür ettiği ilk

enkarnasyonlarından itibaren, var-oluşunu
sürdürmek için illâ para kazanması gerekmez.
Belki de bu bakımdan beşer kardeşine nazaran

daha şanslı sayılabilir.

Devalar bizim anladığımız şekillerde gülmeme
ya da sevinç içersinde olmamalarına rağmen,

yardımları istendiğinde, beşer kardeşlerine

yardımcı olmaya ve dostça davranmaya can

atarlar.

Beşeri sorunlarla ilgilenmiyormuş gibi görünür
ama, yine de bazı durumlarda, örneğin deprem
ya da volkanik patlamaların meydana geldiği

yerlerde kendilerine özgü vazifeler yürüttükleri

de aşikardır.

Doğa, karalar, denizler, flora ve fauna ile ilgili
her şey onların faaliyet sahasına girdiğine ve
bir deprem ya da volkanik patlama, dünyanın

yüzeyinin belli bölümünü etkileyen doğal bir

fenomen olduğuna göre,bu da çok doğaldır.
Bu tür afetler meydana geldiğinde çok sayıda

deva yardım edebilecekleri yerlere giderler.

Devalar, ayrıca, beşeri duygular karşısında

yardımcı olma hususunda da kendi üzerlerine

düşeni yaparlar.
Bedeni hastalıklara astral şartlar altında pek
rastlanılmaz ama, insanların aşırı derecede

depresyon geçirdikleri duygusal hastalıkların
mevcudiyeti bir gerçektir. Çünkü astral alem,

duygular alemidir ve astral beden de bizim

duygusal bilinç bedenimizdir.
Böyle vakalarda, devalar, depresyon geçiren

kişileri duygusal sıhhate kavuştururlar. Onları

yatıştırır ve kendi ilâhî müziklerini dinletirler.
Bu müziğin kederli insanlar üzerindeki etkisi
son derece belirgindir.

Astral alemin şartları keder içinde bulunmayı

zorlaştırdığı için, astral alemde gerçekten de
kederli bir insana pek rastlanmaz.
Ancak, insanların üzüntü içerisinde oldukları

vakalar da yok değildir ve bu takdirde devalar,

son derece etki edici şekilde, hastabakıcılar
ve doktorlar gibi faaliyet gösterirler.

Dördüncü seviye'de, yalnız başına çalışan ve

öğretmenlik yapmayı arzu etmeyen ya da

şimdilik öğretim görevini bitirmiş olan birçok

müzisyene ve ressama rastlarız. Araştırma

yapan doktorlar görürüz. Yeni birtakım ilaçlar

astral seviyede keşfedilirler. Birçok araştırmacı

öğrenci grupları biraya gelirler ve fikir alışverişi

yaparlar. Üzerlerinde çalışmalar yapacakları her

hangi bir fiziki kobay  bulunmamasına rağmen,

teorileri gereken zamanda mükemmel

bir hale getirilir ve fizik dünyada da benzer

çalışmaları yapan doktorların zihinleri ve beyin

hücrelerine zerkedilir.

Fizik dünya üzerinde araştırmalar yürüten bir
doktora, bir sabah bir fikrin tohumunu zihninde

sürdürerek uyanıp uyanmadığını sorduğumuzda,

büyük olasılıkla böyle olduğunu kabul edecektir.

Bu fikri mükemmelleştirmesi ve uygulamaya

koyması belki de aylar alacaktır ama, sonunda
da tıp biliminin yeni gelişmelerinden biri haline

gelecektir.

Bu seviyede, sanki 'akıl hastaneleri' imiş gibi

tanımlayabileceğimiz yerler olan ve büyüklü

küçüklü binalar vardır. Astral yaşam her ne
kadar herhangi bir normal beşer varlığının

tamamen mutlu olmasını mümkün kılsa dahi
hala daha boş yere dertlenen ve olmayacak

şeyleri isteyen çok sayıda insan vardır.
Aynen fizik yaşam sırasında kaygılandıkları
gibi kaygılanırlar ve bunun olağan sonucu da
bir tür akıl hastalığıdır.

Astral beden sadece beşeri beynin bir kopyasını

içermekle kalmaz, genellikle zihin denilen akli bir

aracı da içerir. Bir insanın zihni, ölümden sonra

da onu tedirgin edebilir. Fiziki yaşamı sırasında

düşünmeden yaptığı fiiller ve sarfettiği sözlerin

hiçbir zaman silinemeyeceğini spatyomda idrak

edince, duyduğu vicdan azabı sonucunda belirli

miktarda bir ıstırap çeker. Bu ıstırabın ağır ya da

hafif oluşu, bireyin öznel hassasiyetine göre değişir.
Bu tür vakalar, çoğu kez, akıl hastalıkları üzerine

uzmanlaşmış doktorlarca tedavi edilir ki bunun hem

doktor hem de hasta için büyük bir yararı vardır .

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

Astral Alem'in Beşinci ve Altıncı Seviyeleri

Beşinci ve Altıncı seviyelerde ise psikanalistler,
beyin uzmanları; kalp uzmanları, vb. uzmanlar
gibi daha da fazla araştırmacılara rastlanır.
Doktorlar ile değişik bilim dallarındaki uzmanların,
hep aynı türden çalışmaları sürdürdükleri, birbirini
izleyen birçok hayat yaşamaları oldukça olağandır.

Astral alemde meslektaşlarıyla karşılaşmalarının
böyle insanlar için ne kadar değerli birşey olduğunu
tahayyül edebilirsiniz. Burada, bu insanların bütün
bilgileri, beşeriyet adına bir araya getirilir.

Dünyaya, kendilerine has bir tarzda yardım etmeyi
arzulayan filozof grupları vardır: Bu nevi varlıklar  
dünyada geçerli/kabul görmüş olan fikir akımının
yerine, savaşlar ve ulusların tahakkümüne göre
gelişmeye çok daha uygun hareket tarzlarının
benimsenmesi halinde, yaşamın da hatırı sayılır
derecede daha rahat ve daha arzu edilir bir hale
geleceğini düşünürler.

Beşeriyete en iyi şekilde, Yaşam'ın Birliği gibi
fikir dizileri üzerinde, meditasyon yapmakla
yardım edilebileceğine inanan mistikler vardır.
İnsanın ancak belli bir dini inanc veya dogmaya
bağlanması halinde ilerleyebileceğini düşünen
daha başka dindar kişiler vardır:
Bu insanlar, geçmişin ve şimdinin bütün büyük

dinlerinin öğretilerinden belli bazı noktaları alıp,
ve onları daha yeni ve üstün bir felsefe halinde

harmanlayarak mükemmel bir din oluşturmaya
çabalarlar.

Devalar tüm bu çalışmalar ile yakından ilgilenirler.

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Astral alemin bu seviyelerinde aylarca, yıllarca
dünyanın ekonomik sorunları tartışılır ve işlenir,
İlgili uzmanlar belirli sonuçlara vardıklarında bu
sonuçlar, fizik dünyada yaşayan ve öğütlerine
ulusların; güçlü reformcu grupların uyabileceği
pozisyonlardaki insanların, akıllarına sokulmak
suretiyle çareler aranır.
Çünkü, dünyadaki bu krizler, beşeriyetin kendi
çabalarıyla çözülemeyecek boyut ve ciddiyette
olduğu zaman, beşeriyete yardım edilmelidir.

Kriz dönemlerinde, dünyanın önde gelen liderleri
sanki zirveye yücelmiş ve ışık saçan varlıklar gibi
görünürler. Çoğu kez, önceden bir partinin kendi
halinde bir politikacısı ya da liderinden başka bir
şey olmayan bir kişi ortaya çıkar, dünya siyaset
sahasında başı çeken bir şahsiyet haline gelir.
Kendisinden normal olarak beklenebilecek olanın
çok ötesinde bilgelik ve önderlik vasfıyla hareket
eder.

Kriz atlatıldığında ve büyük görevi sona erdiğinde,
bu tür bir insanın, tekrar önceki gösterişsiz haline
döndüğü görülür. Böyle insanlar 'seçilmişler'dir ve
kendilerine, beşeriyetin hayrı için bu evren üzerine
inerek onu sarıp kuşatan Yüce Varlıklar'ın bir ya da
diğerleri tarafından yardım edilir.

Yüce Varlığın ışıltı altında olduğu dönem sürdükçe

gerçekten de üstün bir insan kimliğine bürünür.

Fakat, kriz sona erdiğinde, herkes bir hak olarak

kendi serbest iradesine sahip olduğundan, ancak
bu kadar yardım görebileceğinden ve daha fazlası

olamayacağından ötürü bu ışıtma da Yüce Varlık

tarafından nihayete erdirilir.

Bu seviyelerde, her yıl milyonlarla çoğalmakta

olan beşeriyetin büyüyen gıda açığı ile ilgilenen

insanlar vardır. Devalar, yeni tarım metodları

önererek kişilere sorunlarında yardımcı olurlar.
Bu önermeler, fiziki dünyada yaşayan ve kendi

bölgelerinde bu nevi sorunlardan sorumlu olan

kişilerin zihinlerine zikredilir ve bu şekilde hem

fikirler ve metodlar açığa çıkar, hem de bunlar

giderek beşeriyet tarafından benimsenirler.

Bu seviyelerde yukarda bahsedilen sorunları konu
edinen haftalar ya da aylarca süren  konferanslar

düzenlenir. Bu tür konferanslarda büyük gelişmeler

kaydedilir ve fizik dünyada yaşayanlara telkinlerde

bulunulur, ki bunlar da beşeriyetin her bakımdan

ilerlemesini mümkün kılar.

Beşeriyet, genelde mevcut sorunların çözümüyle
giderek daha ilgilenmekte ve kitleler çözümlerden
yararlanmaktadır. Diğer insanlara nazaran daha

fazla evrimleşmiş olan kişiler, daha diğerkam bir

hale gelmektedirler. Bu da göstermektedir ki, bu

kimseler, fizik dünyadaki yaşamlardan edinilmesi

hepimiz için zorunlu olan derslerden, en azından

bazılarını öğrenmişlerdir.

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Astral Alem'in Yedinci Seviyesi

Astral alemin sonuncu katmanı olan, yedinci seviyede
ilk göze çarpan şey, herhangi tür bir binanın kesinlikle
bulunmayışıdır. Beşeri yerleşime ait hiç belirti yoktur,
fakat bu seviyede yaşayan daimî sakinler vardır.

Bu yerleşikler, insanlar yaklaştıkları zaman, onların
kendileriyle temas kurmasını önlemek için ellerinden
geleni yaparlar. Çünki onlar evrim yolunda ilerlemek
için ancak tamamen inzivaya çekilmek, konuşmadan
yaşamak örneği bir yoldan yürümek sanısındadırlar.

Fizik dünyada, beşeriyetten ayrı olarak, insanların
nadiren nüfuz edebildikleri ıssız dağların eteklerinde
ya da tepelerindeki gözden ırak yerlerde yaşayan
mübarek insanlar vardır.

Bu insanlar yaşamlarını meditasyon yaparak, oruç
tutarak, uzlette bi zahit hayatı yaşayarak geçirirler.
Bu tür insanlar ölümden sonra da aynıdırlar. Zaman
gelince astral alemin yedinci seviyesine ulaşırlar ve
meditatif yaşamlarını orada da sürdürürler.

Dünyasal yaşamları sırasında, kesişler ya da frerler
olarak, hiç konuşmamaktan yana olan, öteki normal
beşerlerden tecrit edilmiş bir yaşamdan hoşlanan
çeşitli kardeşliklerin mensupları olan insanlar vardır.
Bu insanlar kendi içlerine kapanık olarak yaşamaya,
uzun süreler boyunca beşeriyetin hayrına dua etmeye
öylesine alışmışlardır ki, teselliyi, fizik dünya üzerinde
uzun yıllar boyunca yaşadıkları yaşamın bi benzerini
ölümden sonra da sürdürmekte bulurlar.

Bu tür insanlar için, astral alemde, bir mağara aramak
ya da içinde yaşayacak bir ev inşa etmek zorunluğu
yoktur. Mevcudiyetlerini sürdürmeleri için ne yiyeceğe
ne de barınacak yere ihtiyaçları vardır. Bu nedenden,
sıklıkla açıklık yerlerde, yalnız başlarına olabilecekleri
ve rahatsız edilmeyecekleri ormanlarda ve gözlerden
ırak yerlerde yaşarlar.

Yedinci seviyede, burada yaşayan beşerlerin yanısıra,
devalar aleminin, kendi vazifelerini sürdüren ve beşeri
evrime dahil olan varlıklar ile hiçbir şekilde temasta
bulunmayan, yüksek evrim seviyesindeki çok sayıda
mensublara da rastlanır.

.
 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Astral Alem'den, Mental Alem'e Geçiş

Astral alemin yedinci seviyesinde, astral alemdeki yaşamları
sona eren, mental alem'e ulaşmaları için astral alemin bu son
katmanından geçmeleri gereken beşeri varlıklar da bulunur.
Daha sonra da varlıklarının daha yüksek bir parçası olan

'ego'ya doğru yaptıkları yolculuk sırasında mental alemden

de geçerek, egonun/benliğin doğal ortamı olan 'kozal alem'e

ulaşacaklardır.

Varlıkların, Yedinci seviyeye çıkışları sırasında kendilerine
çoğu kez "Rehber Varlıklar" refakat eder. Rehberler de kendileri
gibi beşer kökenli, ancak çok daha/evvel evrimleşmiş ve evrim

seviyelerine göre yaşlı diyebileceğimiz varlıklardır.

Rehberler'in kendilerine özgü başlıca vazifeleri, astral alemleri 

terketmek üzere olan bu kişilere, ayrıntılı olarak; "ikinci ölümü"
nün ne anlama geldiğini açıklamaktır.

Astral alemden, mental aleme yapılan yolculukta hiçbir ıstırap
çekilmez ve bir "kılıf/libas" ın daha terk edilmesinden başka bir

şey değildir. Rehberlerin görevi, bu geçişi yapacak olan kişilerin
zihinlerinde ortaya çıkabilecek olan herhangi bir korkuyu izole
etmektir.

Aynı yolculuğu evvelce birçok kereler (her fizik enkarnasyon
tamamlandıktan sonra) yapmış olmamıza rağmen, önceki

yolculukları hiç hatırlamayız.
Çünkü her bir yeni fizik enkarnasyon için tamamen yeni olan

"mental, astral ve fizik bedenler" ediniriz, ki bunlar da geçmiş

yaşamların ayrıntılı hatıralarını taşımazlar.

Astral alemden, mental aleme geçiş, orta seviyeden bir bireyin
kontrolü dışında olan bir olgudur. Zaman geldiğinde, artık astral
seviyede daha başka deneyimler edinmesine gerek kalmadığı
için, astral bedenini terketmek zorundadır. Bundan sonra, fizik
yaşamı sırasında gerçekleştirdiği zihni çalışmaları pekiştirmek
ve bunlar da "daimi atom" un  içinde ihtiva olunan ve önceki
tüm yaşamlarnı temsil eden "bilgi haznesi" ne katmak üzere

mental aleme geçmelidir.

Söz konusu olan kişi, yapacağı bu geçiş konusunda kendisine
verilebilecek olan gerekli tüm enformasyonu rehberlerinden
almış olarak, giderek uykuya dalar ve hemen hemen akabinde

mental alemde uyanır.

Bu kısacık uyku anında, artık tamamlamış bulunduğu o astral

yaşamına ait astral bedenini ebediyen terk etmiştir. Aynen
fizik dünyadan, astral aleme geçişi sırasında olduğu gibi,

mental alemde de kendisini arkadaşları karşılar.

Artık, tamamen yeni bir yaşam türüne başlar.
Orta seviyeden insan için bu yaşam, çoğu kez astral alemdeki

yaşamından çok daha kısadır.
Fakat, evrimleşmiş bir insan için mental alemdeki yaşam süresi

daha uzun olur.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Astral Aura'nın ötesine uzayan ve ona benzeyen, fakat daha

suptil, daha ethereal bir maddeden oluşan, yumurta biçiminde
bır form görülebilir ki, bu, Mental Beden'in Aurası'dır.

White Eagle

**

Mental Alemin 7 Seviyesi ve Geçişler;
Mental Alem ve Temel Özellikleri:

Mental alem hakkında, Astral alem hakkında anlatılanlar
kadar ayrıntılı bilgi vermek imkansızdır. Çünkü, mental
alemde olup bitenler ile, fizik dünyada olup bitenler
arasında benzerlikler bulmak ve bunları kıyaslamak çok
güçtür.

Mental alemdeki yaşam, orada her şey "düşünce" ile ilgili
olduğundan, fiziki alemdeki yaşamdan son derece farklıdır.
Zamanı geldiğinde kişi, astral bedenini terkeder ve mental
aleme intikal eder demiştik. Fizik seviyede ölüm meydana
geldiğinde (ya da aniden zihinde önceden kayıtlı olan ölüm
fikri şiddetle çakıp-parıldadığı an!) bu, paltonun/fizik beden
çıkarılışına, astral seviyedeki ölüm ise ceketin/astral beden
çıkarılışına tekabül eder/karşılık gelir ki sonunda kişi/head
gömleğiyle mental beden kalır ve mental aleme bu bedenin
içerisinde girer.

Mental beden, egonun/benliğin yurdu olan kozal/nedensel
ya da güdüsel alemden, aşağıya inişi sırasında çevresinde
oluşturduğu ilk bedendir. Astral maddeden daha suptil bir
materyalden biçimlendirilir. Aslında mental beden, bireyin
düşünce formudur. Hiç yoğunluğu yokmuş gibi görünen bu
çok ince, bulutumsu/hoş, narin ve muzip formu kelimelerle
tanımlamak imkansızdır. Ancak, evrimleşmemiş, yani elli
kadar fizik enkarnasyon yaşamış olan bir beşeri bir varlığın
mental bedeni ile evrimleşmiş, şöyle ki; beşyüz kadar fizik
enkarnasyon yaşamış olan beşeri varlığın mental bedenini,
yapımının iki ayrı safhasında görüldüğü şekliyle (başlangıç
safhası ve bitmiş haldeki obje) bir hasır sepete benzetmek
suretiyle, fiziki olarak kıyaslayabiliriz.

Başlangıç safhalarında, her ne kadar sepet formunun ortaya
çıktığını görürsek de henüz bu sepetin tabanına tutturulmuş
olan sadece birkaç saz parçası vardır. En sonunda boşluklar
tamamlanır ve bitmiş haldeki sepet, tamamı birbirinden ayrı
ve bağımsız olan, fakat ilk bakışta birleşik bir bütüne benzer
görünen, ve de yüzlerce sazın uyumlu bir şekilde bir araya

gelmesinden oluşur. Bu sazların her birinin, bireyin az çok
hakim olduğu belirli bir zihni evrimi konusunu temsil ettiğini

düşünebiliriz.

Bir insanın, fiziki ölümünden sonra astral alemde tam olarak
bilinçli bir hale geldiğinde duyduğu ilk his, Saadet ve coşkulu
bir esenlik duygusudur. Astral ölüm den sonra mental alemde

tam olarak bilinçli bir hale geldiğinde ise duyduğu ilk his derin
bir sürur ve beşeriyet ile barış içerisinde olmanın duygusudur.

Önce, mental aleme geçmiş olduğunu dahi idrak etmeyebilir;

orada kendini öylesine halinden memnun ve mutlu bir halde

hisseder ki, bir süre için kendi halinde bırakılmaya razıdır.

Zamanı gelince çevresindeki değişimi idrak eder ve bir defa
daha, kendisini karşılamayı bekleyenlerin, henüz terkettiği
alemle ilgili şartlar ile artık yeni yaşamında uymak zorunda

olduğu şartlar arasındaki farkı kendisine öğretmeleri gerekir.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

Bir ara ilâve:

 

Mentâl-Mentâl Âlem-Mentâl Beden:

Yn: Menos
Lâ: Mena
Al: Seelich, Geistig
In: Mental, Mental Plan
Fr: Mentale, Plan Mental
Os:Zihnî, Mânevî, Nefsî Safha
Tr: Zihinsel, Anıl, Mantal

Asıl anlamı ile zihnî demektir. Genellikle ruhu
ilgilendiren, ruha ait olan anlamında kullanılır.

Teozofi'de, mentâl beden ve mantâl plân olarak
geçer.

Mântal Plân, Astral bedenden daha seyyal, ince,
renk itibariyle parlak renklerin hakim olduğu bir
bedendir.

Doğru olan düşünceler, mantâl beden vasıtasıyla
yayımlanırlar.

Mücerret (soyut, yalın, â'lev, bare) düşünceler,
yüksek mantâl dünyada meydana getirilmişlerdir.

Mantâl beden, heyecanlardan müteessir olmaz.
Bir anlamda, eşya üzerinde yapıldığı gibi, değer
yükleme kabul etmez.

Sezgi ve yüksek tefekkür ve bağlı tahayyüller
mantâl beden vasıtası ile fizik âleme aks'eder.

Mantâl plân, teozoflara göre, ışık ve saadet
âlemidir:
Bu plândaki varlıkların şuurları genişlemiştir
ve de hemcinslerinin şuurlarını kendi şuuru
içinde görür.
Nazarî (Speculative-kurgusal) değil, müsbet;
İsbat edilebilir bir bilgiye ulaşılmıştır:
"Bakmak ve Görmek arasındaki farklılık veya
 dış ve iç'i bir arada görmek," gibi..

Tam bir sempati ile hissedilir, bilinir, denenir.

Ruhun yüksek kabiliyet ve melekeleri serbest
kalmıştır.

Nefsaniyet aşırı şekilde azalmış, kabalığını
tamamiyle kaybetmiş, ince bir kişilik tarzına
dönülmüştür.
Hikmet ve varlık sevgisi hakim durumdadır.
Kâinat kanunlarına uygun hareket edilir.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Mental alem, 'düşünceler alemi'dir.
Düşünceler, mental alemin yegane gerçekleridir.

Masalar, iskemleler ve de binaların, fizik dünyanın
somut nesneleri olmaları gibi düşünceler/endişeler
de mental alemin somut nesneleridir.
Ancak, mental bedenin, fizik bedenden çok daha
suptil bir materyalden oluşması gibi, düşünceler de
çok daha suptil bir maddeden oluşurlar.

Eğer astral ya da fizik maddeyi herhangi bir şekilde-
ki bu imkansızdır-düşünceler alemine götürebilseydik,
oradaki varlıklar için bu madde mevcut olmayacaktı.
Bu aşağı yukarı, düşünce formları'nın fizik dünyadaki

haline benzeyecekti: Şöyle ki, düşünce formları, bizi
sürekli olarak çevreler ve zihinlerimizi etkilerler ama
biz onları göremeyiz. Mental alemde geçerli bulunan
şartların nasıl olduğunu açıklamak bakımından çekilen
en büyük zorluk, fizik dünyanın anlayışına tamamen
yabancı olan bilinç şartları'nı, ayrıntılı ve açık biçimde
tanımlamamıza imkân sağlıyacak hiç bir kelimenin
bulunmayışıdır.

Mental seviyede öteki varlıkları bireyler olarak, fiziki
formların astral kopyaları olarak değil de söz konusu
varlıkların düşünce-formları olarak algılarız.
Bu düşünce-formları da varlıkların zihni gelişimleri ile
uyumlu olur.

Mental seviyede faal olan bir insan, hem alıcı hem
de verici olan bir radyoya benzetilebilir; Alırken ve
neşriyat yaparken kullanabildiği dalga boyu adedi,
tümüyle kendisinin aşina olduğu konuların adedine
bağlıdır.

Başkalarının düşüncelerini, ancak o düşüncelere özgü
dalga boyuna ayarlanabildiği sürece, yani, düşünceyi
oluşturan konuya ilişkin belirli bir bilgiye sahip olması
halinde alabilir..

Aldığı düşünce-formları'nı kendi düşünce­formları'nı
neşretmek suretiyle yanıtlayabileceği ve bu yanıtlar
da aynı konuya ilgi duyan ve benzer bilgilere sahip
olan diğer tüm kişilerce zaptedileceği için, o konuda
bir sohbet yürütebilir.

Astral seviyede, güzel müzik parçaları, resimler vs.
yaratan ve başkalarına sanat ve bilim konularında
öğretmenlik yapan büyük entellektüellere rastlarız.
Bunlar, astral alemden mental aleme geçtiklerinde,
kendilerinin geçmiş oldukları yollardan geçmekte
olanlara yardım etmeye devam ederler:
Şöyle ki, mental seviyede bu kişilerin öğretisi, sürekli
bir düşünce akımı halinde neşr'olunan teknik ve teorik
konferanslar şeklini alır. Bütün bunlar aynı konuya ilgi
duyan herhangi biri tarafından zaptedilebilir.
Bu düşüncelerden, geçmiş entellektüel faaliyetleriniz
sayesinde anlamaya muktedir olduğunuz kadarını
kavrayabilirsiniz.

 

Söz konusu düşüncelerin anlayışınızın ötesinde kalan
bölümleri sizin tarafınızdan hiçbir şekilde kaydedilmez
ve zaptedilmez. Çünkü, radyonuz kendi anlayışınızla
sınırlanmıştır. Eğer matematik, kimya gibi konuları
hiçbir zaman etüd etmemişseniz, bu bilimlere vakıf
olan kişilerce neşredilen ve sizi tamamen çevrelemiş
bulunan, matematik ya da kimyaya ait düşüncelere
yanıt veremezsiniz.

Mental alemdeki yaşam, sınırlı bir zekaya sahip olan
bir kişiye nazaran entellektüel bir insan için çok daha
ilginçtir. Örneğin, yaşamı boyunca belirli bir meseleyi

etüd etmiş olan bir kimsenin durumunu ele alalım:

Mental alemde, bu konunun üstadları olan ve mesafe
katetmiş entellektüellerle, onların orada ifade ettikleri
düşünce-formlarını salt sezmek ve görmek suretiyle
temas edecektir ve bundan böyle yetersiz bir beyinle

de sınırlanmadığı için, sadece fizik dünyada eksiksiz
olarak anladığı şeyleri daha bir açık olarak anlamakla

kalmayıp, fizik yaşamda tamamen kavrayamadığı ve
ancak prensip olarak idrak edebildiği birçok şeyi de
açıkça anlayacaktır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Bir insan, zihni/mental gelişimini hatırı sayılır bir süre
boyunca sürdürür. Bunun, kendisini tatmin etmesinin
yanısıra, yapmış olduğu çalışmalar sayesinde ve de
çalışmalardan ötürü bir sonraki fizik enkarnasyonunda
mental alemdeki yaşamı sırasında pekiştirdiği bilgiyi
tümüyle anlayacak bir beyin edinme hakkını kazanmış
olacağından, gelecek yaşamlarda büyük bir yararı da
olacaktır.

Son derece gelişmiş bir zekâya sahip olan insanların,
mental alemde iki ya da üçbin yıl kadar kaldıkları dahi
görülmektedir ki, bu tür insanlar için mental düzeyde
yaşamanın sıkıcı olduğunu söyleyemeyiz.

Öte yandan, pekiştirecek pek fazla bilgiye sahip olmayan
evrimleşmemiş varlığın bu düzeyde kaldığı süre genellikle
çok kısadır ve oradaki yaşamı, muhakkak ki, kendisinden
çok daha entelektüel olan kardeşlerinin yaşamı kadar hoş
ya da ilginç geçmez. Kendi kısıtlılığını idrak edemediğinden
de hiçbir şekilde ıstırap çekmez.
Bu durum, tahayyül hayal edebileceğiniz en sınırlı zekaya
sahip olan bir insan için dahi geçerlidir.

Örnek vermek gerekirse, astral alemin beşinci seviyesinde
yaşamakta olan bir kimse mental aleme intikal ettiğinde,
zihninde sadece tek bir düşünce, 'Cennet' düşüncesi vardır.
Bu tür kimselere din öğretmenleri, bir kez cennete alındılar
mı artık ebediyen orada kaldıklarını öğretmişlerdir. Mental
aleme geçtiklerinde, özlemle bekledikleri ebedi sürûr/keyif
ya da sevinç hakkında kendilerine verilen sözlere uyduğunu
gördükleri şartlar altında yaşam sürmeye başladıklarından,
cennete alındıklarından emindirler. Ve cennet dünyasında
ebediyyen kalmayı umduklarından, hep tahayyül ettikleri
şekilde bir cennet illusion'u, ya da bir başka ifade ile 'rüya'
kendilerince yaratılır/görmeye başlarlar.

Kendi düşüncelerini, aynı illusionlar'ın hakimiyeti altında
olan diğer kişilerin neşrettikleri düşüncelerle değiş tokuş
ederek, yarattıkları bu Illusion/rüya içerisinde yaşarlar.

Böylece, tüm mental yaşamları, devasa bir düşünce-formu
dahilinde yaşanmış olur. Gayet mutlu olmalarına rağmen, bu
şartlardan mental alemi hem zihni faaliyetlerini pekiştirmek
için, hem de bu bilinç seviyesine varmalarından önce sahip
oldukları entellektüel mahiyetteki paradigma'yı yükseltmek
için kullanan kişiler kadar yararlanamazlar.

Mental alemde de astral alemdekiler ile benzeşen "yedi bilinç

seviyesi" vardır. Ancak, bu alemde bir seviyeden/Paradigma

ötekine (yukarı ya da aşağıya) geçmede herhangi bir güçlük
söz konusu değildir. Buna rağmen, uygulamada seviyelerin
daimi sakinlerinin dolaştıkları nadiren görülür. Orta düzeyde
bir insan, doğal ortamını, yani, kendisine en çok uyan, içinde
daha mutlu olacağı ortamı, ilk dört katmandan birinde bulur.

Dördüncü katmanın ötesine geçenler, ancak olaganüstü bir

zekâya/algı sahip olan bireylerdir. Genelde, astral alemden

mental aleme geçen bir insan, kendisini karşılayan, önceden
ulaşmış olan yardımcıların/servant rehberliği altında derhal
kendi zihni gelişimine en çok uyan bilinç seviyesine gider ve

mental bedenini de terkedip, ego'nun/benliğin/geleneklerin
daimi yurdu/dogmaların hüküm sürdüğü, "kozal seviye" de
kısa bir süre geçirme vakti gelene kadar orada kalır.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Mental Alem'den Kozal Alem'e Geçiş

Varlığın mental alemden de ayrılma zamanı geldiğinde, bu defa
'Üçüncü Ölüm' meydana gelir ve varlık, böylece, mental beden
dediğimiz kılıfı terkedip, kısa bir süre için, sahip olduğu yegâne
daimi beden olan 'Kozal Beden'e bürünerek yaşar.

'Üçüncü ölüm, astral alemden mental aleme geçişe çok benzer.
Kişi giderek bilincini kaybeder ve mental bedeninden sıyrılarak
çıkmış olduğundan, kendini kozal bedenin içerisinde bulur.

Bu bedene 'Kozal’ denmesinin nedeni, Spatyomun/Spatium/Mesafe/
Aralık/Space'in Üçüncü Kademesi'ni oluşturan 'Kozal Alem' de enerjik

olmasından ötürüdür. Ayrıca, insanın 'daimi bedeni' olarak da bilinir.
Bunun da nedeni, insanın bu bedene, bireyleşerek hayvanlar alemini

terkettiği ve bağımsız bir beşeri varlık haline geldiği zamandan beri
sahip olmasıdır.

kişisel not:
Kozal: Causal: Bir vasıta ya da bahane olarak veya mutavassıt/aracı
olarak oluşturulmuş "heykel beden"/Torso.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

çok yazınca,uzun yazınca,bişey biliyormuş gibi görünmüyorsun.

çok yazınca,herşeyi biliyor gibi de görünmüyorsun.

kelimelerin artık kullanımda olmayan eski eş anlamlılarını kullanınca da bişey biliyomuş gibi görünmüyorsun.

 

herşeyi bilme zaten,inan çok daha iyi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Kozal Alem ve Temel Özellikleri

Kozal alem, egonun doğal ortamıdır ve ego enkarnasyonlar
dediğimiz süreler boyunca bu seviyede kalır. Enkarnasyon
sırasında, ego'nun bir parçası daha aşağı bilinç seviyelerinde
tezahür eder ve ego'nun, değişik fizik bedenler içerisinde
tekrar tekrar doğmak zorunluluğundan kurtulması için gerekli
olan deneyimleri edinir.

"Kozal Beden", insanın en son enkarnasyonunda biriktirmiş
olduğu deneyimin eklenmesi suretiyle her yaşamda değişir.
Bu nedenden dolayı da bazan Kozal Beden'e "bilgi hazinesi"
(reservoir of knowledge) denilir. Evrimleşmiş bir insan bu
hazineyle istediği zaman bağlantı kurabilir ve geçmişte ki
yaşamlarının deneyimlerini fizik seviyeye çekebilir. Bu da
kendisini, her yeni fizik beyin edinişinde belirli bazı şeyleri
yeni baştan öğrenmek zahmetinden kurtarır. Çünkü, kendi
başına, beynin, geçmiş deneyimlere ait hiç hatırası yoktur.
Bundan dolayı da evrimleşmiş bir insan, evrim seviyesi
kendi seviyesinin aşağısında olan kardeşine nazaran daha
avantajlıdır. Fakat, her birimiz, evrimsel gelişmenin bu
safhalarına vardığımızda aynı pozisyonda olacağız.

Bu konuların beşeriyetin yardımcıları olduklarını ileri süren
kişilerce çok daha iyi anlaşılması ve bireylerden ziyade
kitlelere öğretilmesi halinde beşeriyet de bu konulara daha
fazla eğilecektir. Fizik seviyede görülebilir olan 'kişiliğin'
gerçek insanın, yani 'ego'nun ufacık bir parçasından ibaret
olduğu gerçeğini sadece bir kaçımız kavrayabilmektedir.
Halbuki, bu 'ego' ya da 'bireysellik’ beşeri varlık statüsüne
ulaştıkları zaman tüm insanlara bahşedilen 'serbest irade'nin
sağladığı hareket sınırları dahilinde o kişiliği elinden geldiğince
ışığı altında tutar ve ona rehberlik eder.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.