Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

CENNETTE HURİ KIYAĞI YOK


haksöz

Önerilen İletiler

Ayetlere baktığımızda “Huri” kelimesinin eril yada dişil bir bağlamda kullanılmadığını yani kavramın kendi başına bir cinsiyet belirtmediğini görüyoruz. (Bilindiği gibi Fransızcada olduğu gibi Arapçada da normal anlatımda erkek kalıp kullanılıyor. İşte bu yüzden bazıları Kur’anda özellikle ve öncelikle erkeklere seslenildiğini zannediyor)

 

Yine bu kavramın geçtiği ayetlerde Huri kavramıyla ilintili olarak Rabbimizin yalnız erkeklere seslenmediğini görüyoruz. Ayetlerdeki muhatap erkek-bayan tüm inananlar.

 

O halde nasıl oluyor da bu ayetlerden erkeklerin seksüel hazlarını tatmin adına tahsis edilmiş, daha önce hiç erkek yüzü görmemiş ve hatta göğüsleri bile yeni tomurcuklanmış dilberlerin varlığı sonucu çıkarılıyor?

 

Bu ayetlerin neresinde, ne gibi bir seksüel çağrışım var? Bu nasıl bir fantezidir böyle? Cennet ve Seks bağlantısı neden acaba?

 

Meallere bakıldığında (Allah’ın değil, zihinlerde betimlenen) Tanrı’nın erkeklere müthiş bir kıyak çektiği anlaşılıyor. Meallere ve klasik görüşe göre Cennet denilen yer resmen ve alenen (afedersiniz) bir “seks oteli”. Erkekler köşklerde zevk içinde keyif sürerlerken onların dünyadaki eşleri de bir kenarda burunlarını çekerek onları izliyor.

 

Hayır, aslında tam da öyle değil. Gelenekçi zümrenin erkekleri kendilerine süper bir kıyak çekiyor ama bayanlarını da iyice görmezlikten gelmiyorlar. Onlara da Gılmanlar varmış. Dişi Huri Vildanmış ve erkeklerin cinsel dürtülerini tatmin için mevcutmuş, Erkek Huri de Gılmanmış ve bayanların cinsel dürtülerini tatmin adına mevcutmuş. Yani tam bir (afedersiniz) “kim kime, dum duma” hali. Dünyada eşlerini “aman kimsecikler görmesin” diye çarşafa gömen adamlar nasıl olacak da orada gayet geniş mezhepli olacaklar?

 

Bu “ anlayış” İslam dinine nasıl da utanılmadan ve Allah’tan sakınılmadan hem de Müslümanlar eliyle sokulmuş? Üstelik “mümin avcılığı” adına malzeme olarak kullanılmış. Bu ne büyük şirretliktir böyle???

 

Huri erkek yada dişi değil. Erkeklere tahsis edilmiş de değil. Hatta “Huri” insan bile değil. Hem Huri kavramıyla Vildan ve Gılman arasında da alaka yok. Vildanın dişi, Gılman’ın erkek olduğuna dair de hiçbir bilgi yok. O halde bu tatlı fanteziler nasıl sokulmuş bizim kutsal kitabımıza?

 

Adamlar “dört eş” ve “sınırsız cariye” taraftarı. (Bir de arlanmadan Recmi savunurlar, ne yüzle yahu) Bu kişiler haliyle dünyadaki Harem Ağalıklarını Ahirette de umacaklar. Bunu önce Hadislere soktular, sonra da Kur’ana.

 

Ne yani Allah dünya hayatında çalışan ve didinen hatta sıkıntı çeken mümin kullarından erkeklere ve kadınlara “alın size ödül” diyerek cinsel bir mükafat mı sunacak? Allah rızası adına çalışıyorsun, didiniyorsun ve mükafatın özellikle cinsellik üzerine oluyor? Cinselliğe karşı yada onu “tü-kaka” ilan eden birisi tabiki değilim ama neden özellikle ve özenle hem de alakasız bir şekilde “pembe hayaller” Kur’ana sokulmuş?

 

Bir zamanlar cariyeler adamların hem hizmetçisi hem de eğlencesiymiş. Bu yüzden Kur’anda Cennete giren mümin(e)lere hizmetçilerin tahsis edileceğini okuyunca akıllarına hemen hayvani dürtüleri gelmiş adamların, normaldir. Normal olmayan şey günümüzün “uyanık” müslümanın da bu “atalardan yadigar” masallarla kanması.

 

 

Cennet Hayatı adına “Maksimun Zevk” kavramı sözkonusuysa neden birilerimizin aklına başka bir şey değil de özellikle ve öncelikle bir şey gelmiş?

 

Bu erkek-egemen ve hatta şehvet-egemen din yorumu değil de nedir? Bu kutsal kitabımızı tahrif etme değil de nedir?

 

Bu hususta Ateistler bizlere ne kadar vursa haklılar. Çünkü ellerine malzemeyi veren bizleriz. Bu güzelim dini din düşmanları tahrif etmedi. Bu dini bizden görünenler işte bu saçmalıklarla da hem de din-iman edebiyatıyla katlettiler

 

 

Gelelim ilgili ayetlerin açıklamasına

 

SAFFAT SURESİ : 48 Yanlarında, gözlerini onlara dikmiş, iri gözlü dilberler vardır (geleneksel/çarpık meal)

 

 

Ve ındehüm kasiratü t-tarfi ıynun (37:kırksekiz).

 

Allah’ın bu sözleri içinde

iri gözlü dilnberler nerde?

gözlerini onlara dikmiş nerde?

 

Bakın, kâsiretü t-tarfi ifadesi

Rahmân 56’da da geçiyor:

 

Fîhinne kâsiretü t-tarfi lem yetmis hünne insün kablehüm ve la cânnün

Onlarda ellerine eğilen uçlar(ın ameyvaları) vardır ki daha önce hiçbir insan ya da cin tadmamıştır.

 

 

Onlarda bakışları kısa (eşlerinden başkalarına bakmayan) dilberler de var ki onları daha önce hiçbir insan ya da cin kanatmamıştır (Süleyman Ateş)

 

Yani o dilberlerin kızlığını cennetlik erkekler bozup kanatacakmış. Sanki Allah’ın cennetini değil, seks manyaklarının oturak alemini anlatıyor adam.

 

Şu soruların cevabını arayalım:

 

Ayet, cennetteki dilberler hakkında mı sahiden?

Kâsıratu t-tarfi, kısa bakışlı mı demek? Kısa bakışlı nasıl olunur?

 

 

Ayetin öncesi:

Senin Rabbin(in divanın)da duracağını düşünüp adımını denk atanlara iki cennet var (55:46). Biri cinler için, ötekisi insanlar için.

 

Oralarda akıp duran iki pınar var -Fîhima aynâni tecriyâni (55:50).

 

Oralarda her meyveden ikşer çift var -Fîhima min külli fâkihetin zevcâni (55:52)

 

(Cennettekiler) ipek astarlı döşeklere yaslanırlar. Her iki cennetin meyveleri ellerinin altındadır -Müttekîne alâ furuşin batâinühé min istekrakin ve cele'l cennetyne dâin (55:54).

 

Evet, soru:

KÂSİRATÜ T-TARFİ kısık bakışlı dilberler mi, ağaçlara ait eğilen uçlardaki meyvalar mı?

 

Cevap şu iki kelimede:

 

Fîhinne : ikiden fazla yerde (55:56)

Fîhima .: iki yerde (55:50, 52)

 

55:56 ikiden fazla şeyden söz ediyor; cennetteki iki bahçeden değil. Dolayısıyla "fihinne"deki hinne zamiri iki bahçeye değil, "ellerinin altında" sayılan meyvalara gider, ki sayıları ikiden fazladır. Bu bir.

 

İkincisi, 55:56’daki kısa bakışlar ... Bakışların kısalması... Bunun iffet adına yapıldığı öne sürülüyor. Örneğin Süleyman Ateş "fîhima"yı onlarda diye tercüme edip iffeti vurgulamak için (parantezli) bir meal sunuyor:

 

 

Yani o dilberlerin kızlığını cennetlik erkekler bozup kanatacakmış.

 

Kâsirat, kısaltmak demek. Tarfi ise, geleneksel iddiaya göre, gözkapakları imiş. Yani bakışları kısmak için gözkapakları kısaltılırmış.

 

Bakın bu, imkansızdır. Çünkü gözkapağı kısalan yani geri çekilen insanın bakışları kısılmaz. Tam aksine genişler.

 

Kişi, bakışını gerçekten kısmak istiyorsa gözkapaklarını uzatmak zorundadır. Temelli kapatmak için ise alt ve üst gözkapaklarını uzata uzata orta yerde birleştirir.

 

Vurgulamak için bir daha:

 

Eğer geleneksel mealcilerin öngördüğü gibi gözkapaklarınızı kısaltıp dibe çekerseniz gözleriniz yumurta gibi ortaya çıkar. Bir insanın gözleri yumurta gibi yuvalarından çıkınca bakışları kısılmış mı olur?

 

"Kâsiretü’t tarfi"deki tarfi kelimesine gelince, TARFİ "taraf"ın başka bir söyleniş şekli. TARAF son demek; yani uç. Örneğin TARAFEYİN NEHAR "gündüzün iki ucu"dur. Sabah ve akşam.

 

Yine örneğin insan vücudu bir baş, bir gövde, bir de etraf yani (taraflar denen uçlar)dan oluşur. Uçlar: eller ve ayaklar.

 

Tıpkı bunun gibi "kâsiretü’t tarfi"deki tarfi, ağaçlara ait olup eğilen uçlar demek; dolayısıyla elinize değecek kadar yaklaşan meyvalar. Kısalma anlamındaki KÂSİRET de o yakınlığı pekiştirip meyvaların elinizin altında olduğunu belirtiyor.

 

Ayet, cennet meyvalarına erişmenin kolaylığı hakkında. Onları devşirip yemek için ta uzaklara gitmiyeceksiniz. Meyvalarla ilgili bu kolaylık başka ayetlerde de vurgulanıyor. Örneğin İnsan 14’te.

 

Bakın o ayetteki anlamı kimse çarpıtamıyor. Süleyman Ateş’in "meal"i:

 

Cennetin gölgeleri üzerlerine yaklaşmış ve meyvaları aşağı eğildikçe eğilmiştir -Ve dâniyeten aleyhim zılâlühé ve züllilet kutûfuhé tezlîla (76:14)

 

 

Vakıa 22 İri gözlü huriler -ve hûrun ıynun.

 

Öncelikle, Arapça metinde iri kelimesi yok. Onu meal sahibi peydahlamış. Bu bir.

 

İkincisi, hur sıfattır çünkü "ıyn"ı (yani "göz"ü) tanımlıyor. Hur ne demekse göz o tür bir gözdür. Örneğin temiz demekse temiz göz, açık demekse açık göz, kapalı demekse kapalı göz...

 

O halde hûrun ıynun, temiz göz olabilir ama (?) gözlü huriler olamaz.

 

Üçüncüsü, önce-sonra uyumu önemli. Yani ayetteki ıyn göz demek, tamam. Ama insan gözü de olabilir, su gözü de. Burada hangi anlama geliyor?

 

Şu ayetlere bakın:

 

Sorumlu davrananlar bahçelerde ve gözlerdedir –

İnne l-müttakıyne fî cennétin ve uyûnin (15:45)

 

Dilesek (o kişilerin) gözlerini dümdüz sileriz –

Velev neşâü letamasna alâ a’yun ihim (36:66)

 

Bu ayetlerdeki "gözler"in ne anlama geldiğini anlamak için önce-sonra uyumuna dikkat etmek gerekir.

 

Örneğin 15:45’teki "uyûn"un öncesi "bahçeler"dir; o halde onlar bahçelerdeki su gözleridir, pınarlardır; insan gözleri olamaz.

 

36:66’daki "a’yun"un ise sonrası var: ihim. Bu iyelik zamiri onların (yani o kimselerin) anlamına geliyor. Demek ki a’yun insan gözleridir; su gözleri olamaz.

 

Şimidi Vakıa 22’yi de önce-sonra ölçüsüne vuralım. Bakalım ayetimizdeki ıyn su gözü müdür, insan gözü mü.

 

Cennetekilere sunulan nimetler açıklanıyor:

 

Kendi seçtikleri meyveler –

Ve fakihetin yetahayyerûn (56:20)

 

Canlarının çektiği kuş eti-

Ve lehmi tayrin mimma yeştehûn (56:21)

 

Ve hûrun ıynun-

??????????????? (56:22)

 

İyi korunan inciler gibi-

Ke’emsali lü’lüü il-meknûn (56:23)

 

Meyveler, kuş eti, ???, ki iyi saklandıkları için bozulmazlar... Bozulmayan şeylerin meyva olması gerekir; huri misillu insanlar olamaz çünkü insanlar çürümez, kokmaz...

 

56:12'deki ıyn tertemiz su gözleri midir, huriler mi? Yenecek, içilecek nimetlerin arasında hurilerin ne işi var? Yenecek, içilecek şeyler midir huriler?

 

 

Hûrun ıynun tertemiz pınarlar demek. Hûr sıfatı pınarın çıkış yerini tanımlıyor: tertemiz. Yoksa insan düşünür: Yüce Allah erkeklerin eşlerini neden iri gözler, tombul memeler, beyaz ten ile tanımlayacak kadar işi maddeciliğe döksün?? Hayır! Allah öteki dünyada yeniden dirilttiği o erdemli varlıkları en güzel ifadelerle tanımlar. Asla cinsiyet ayrımı yapmadan. Kuran’ı anlamada ve yorumlamada takınılan bu maddeci tavır, ayıptır; bütün kadınlara hakarettir. Analarımıza, karılarımıza, kızlarımıza, kızkardeşlerimize."

 

 

 

Yanlarında, eşlerinden başkasına bakmayan, kendilerine yaşıt güzeller vardır." [sAD: 52] şeklindeki uyduruk meali düzeltelim.

 

Vâkı’a 34, 35, 36 ve 37’ye gelince... buyurun birlikte inceleyelim:

 

"Gerçekten biz hûrileri apayrı biçimde yeni yarattık." [VAKIA: 35] Bu meladeki hûriler meal sahiplerinin uydurmasıdır; Allah’ın sözü değil. Çünkü Arapça metinde hûriler yok:

 

İnna enşa’na hünne inşâe.

 

Buradaki hünne zamiri onları demek. Ayetin eklemesiz, çıkarmasız yani beşerî sarkıntılığa uğramamış lafzî çevirisi şudur: Biz onları öyle bir yarattık ki. Neyi öyle bir yarattık ki? Cevap, sibakta yani bir önceki ayette:

 

yükseltilmiş döşekleri -Ve furuşin merfû’atin

 

Şimdi doğru meali daha kolay görmek için ayetimizi öncesi ve sonrasıyla birlikte okuyalım:

 

Ve yükseltilmiş döşekleri -Ve furuşin merfu’atin (56:34)

öyle bir yarattık ki –İnna enşa’na hünne inşâe (56:35)

yepyeni yaptık -Fece’alna hünne ebkâra (56:36)

 

Yepyeni: hiç kullanılmamış -ebkâra

 

Bir gıdım Arapça bilgisi olup ayetin Arapça metinine bakan herkes gerçeği kolayca görür. İşte Muhammed Esed, hurilerin cennette var olduğunu öne süren güruhun içindedir ama ayetteki gerçeği görmüş. Görmüş ki hünne -onları zamiri "yükseltilmiş döşekler"e gider; adı bile anılmayan "huriler"e değil.

 

Peki, Esed bu durumda napıcak? Çalınan minareye bir kılıf lazım! O kılıfı uydurmak için bakın (parantez içi) sarkıntılıklarla Allah’ın sözlerini nasıl çarpıtıyor. Vâkı’a 34: Ve yüceltilmiş eşler(i onlarla olacak).

 

Döşekler -sururin oldu mu sana eşler yani huriler ... Bakın o uyduruk huriler, eşler değildir; şehevî doyum araçlarıdır. Yükseltildikleri filan yok! Daha neler.

 

 

 

Gelenekçilere göre 36 ncı ayetteki ebkâran, bakire anlamına gelir ama bu, Arap diline aykırı bir iddiadır. "Bekar"ın Arapça İncil’lerdeki karşılığı "‘adrâ"dır. Örneğin Bakire Meryem’e, Meryem el-‘adrâ denir.

 

Hayır! Ayetimizdeki ebkâran, yükseltilmiş döşekler hakkında olup döşeklerin hiç kullanılmamış olduğunu dile getirir. Öteki ifadelerle de uyumludur bu. Çünkü cennette inananlara sunulan meyvalar ve öteki nesneler benzer şekilde tanıtılıyor (pınarların tertemiz, meyvaların leziz ve güzel olması; isteyenin elinin altında sayılacak kadar yakında bulunması...)

 

Arapçada bekaren, erken kalkmak anlamına gelir; bukraten sabahın erkek saatleridir; el-bakr her hangi bir şeyin ilki, yenisidir. Örneğin bakûr mevsimin ilk meyvasıdır, yani turfanda.

 

37 nci ayetteki uruban ise kusursuz demek. Nitekin onun bir türevi olan arabiyyen kelimesini Kuran kendi kusursuz anlatımını dile getirmek için kullanır.

 

Buna göre ayetlerin doğru meali:

 

Ve yükseltilmiş döşekleri -Ve furuşin merfu’atin (56:34)

öyle bir yarattık ki –İnna enşa’na hünne inşâe (56:35)

yepyeni yaptık -Fece’alna hünne ebkâra (56:36)

kusursuz ve uyumlu -Uruban etrâba -(56:37)

 

 

Öteki dünya, mutlak gaybdır; biz o konuda Yüce Allah vahyen ne kadar açıklama yaptıysa ancak o kadar biliriz. Desteksiz atıp haddimizi aşammaşıyız.

 

İşte gelenekçi ulema haddini aşmış. Seks fantezilerine kaptırmış kendini ve cenneti "seks oteli" derekesine indirivermiş.

 

 

 

Cennette genelev de yok, genelev kadını da.

 

"Vildan" ve "gılman"a gelince, onların huri ile alakası yok; hizmet melekleri oldukları anlaşılıyor:

 

Cennettekilerin çevrelerinde sürekli vildan dolanır. Görseydin saçılmış inci sanırdın onları (76:19). Evet... sürekli vildan dolanır (56:17). Kaynağından doldurulan sürahiler, ibrikler, kadehlerle (56:onsekiz). Bembeyaz. İçenler için lezîz (37:46).

 

Cennettekilerin çevresinde kendilerine ait gılman dolanır. Her biri sedefteki inci gibi (52:24).

 

Kimdir o, sedefte saklı bembeyaz inci misali vildan ve gılman? Bir "hadis"te öne sürüldüğü üzere müşriklerin çocukları mıdır ki cenettteki müminlere hizmet ederler?

 

Ya da yazdığı mealde cennettekilerin çevresinde, saklı inciler gibi beyaz parlak gençlerin dolaşıp hizmet ettiğini öne süren Süleyman Ateş'in beyaz parlak gençleri yani parlak oğlanları mı?

 

İçinde vildân kelimesi geçen ayetler:

 

Çaresiz çocuklar - müstad’afîne min el-vildân (4:127).

Çocukları yaşlı eden gün - yevmen yec’alu l-vildâne şîbâ (73:17)

Çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar -müstad’afîne min er-ricâli ve n-nisâi ve l-vildân (4:75 ve doksansekiz).

 

"Vildân"ın bir türevi olan veled pek çok ayette geçiyor. Onlar hariç, içinde vildân kelimesi geçen yukardaki dört ayet var.

 

Vildân, "velîd"in çoğulu. Mümine:dişil-mümin:eril, müslime:dişil-müslim:eril örneklerinde görüldüğü üzere velîde:dişil-velîd:eril olduğuna göre vildân eril bir kelime. Ama yukardaki dört ayetin hiç birinde cinsiyet kavramı yok.

 

Yani

çaresiz çocuklar tanımı erkek çocukları da kapsıyor kızları da;

o zor günün yaşlandırdığı çocukların içinde erkekler de var kızlar da...

 

İçinde "gılman"ın tekili olan gulam geçen ayetler:

 

Müjde! Bir oğlan -ya büşrâ hézé gulamun (12:19).

Sana bilge bir oğlan müjdeliyoruz –inna nübeşşiruke bigulamin alîm (15:53).

Bir oğul babası olacağım?! – Ennî yekûnülî gulamun (19:sekiz).

bir oğlana rastlayıncaya kadar -hattâ iza lekıyâ gulam en (18:74).

O oğlana gelince, onun ana babası mümindi –ve emmé l-gulamu fekâne ebevâhü müminîn (18:80).

 

Görüldüğü üzere gılman, erildir çünkü oğlan demek. Kuran onları "sedef içinde (bembeyaz) inciler" diye tanıtıyor (52:24) ama onların şehevî doyum araçları olduğunu akla getiren en küçük bir imada bulunmuyor. Tıpkı vildan gibi cinselliği olmayan melekler onlar. Daha doğrusu hizmet melekleri.

 

Ama gelenenksel yaklaşımdaki şehvet saplantısı onları yine de beyaz parlak gençler, parlak oğlanlar yapıp çıkmış. Kuran’a ve İslama ihanet ederek.

 

Oysa özetle hizmet melekleri onlar. Cehennemde zebani denen azap meleklerinin bulunması ne kadar doğalsa cennette vildân ve gılman denen hizmet meleklerinin bulunması da o kadar doğal

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

selam

 

geleneksel din açısından eleştirilecek bir durum olduğunu kabul etmekle birlikte geleneksel din bağlamından ayrı sormak istiyorum ?

 

şimdi numarasını hatırlayamadığım bir ayet var. " biz onlarla evlendirdik " ayeti. bu ayet için ne diyorsun ?

 

( konu hakkında çalışma yaptığın için ayeti senin hemen bulabileceğini düşünüyorum )

 

syg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 8 ay sonra...

Bana da bu huri meselesi hep garip gelmişti, Kur'anı okurken hep atlıyordum. ya... yine Allah bilir ama bu yazılar insanı dinden soğutur... bilmiyorum, hele okuyan kadınsa. Ben hep, inançlı biri olarak muhakkak bir açıklaması vardır diye düşünüyordum... Diyanet ve okuduğum her mealde iri gözlü, gün görmemiş yumurta kadar beyaz, tomurcuklanmış göğüs'ten bahsediliyor ( bir arabın arzuları gibi geliyor...yine de Allah en dogrusunu bilir : öyle bir huri hizmeti varsa o zaman Cennete giren isveçli adam belki bronz tenli bir hatun ister, artı her erkeğin idealı göğüsleri yeni tomurcuklanmış çıtır kızı değildir heralde, ama araplar bayılıyorlar genç kızlara, bir de beyaz ise tamamdır).

 

Eger yazdıklarınızdan eminseniz bu büyük yanlışları tüm dünyaya duyurmak lazım. Kabul edilir gibi değil : Neden Diyanet bişeyler yapmıyor????? neden???? naapabiliriz?nasıl?

 

 

****

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bana da bu huri meselesi hep garip gelmişti, Kur'anı okurken hep atlıyordum. ya... yine Allah bilir ama bu yazılar insanı dinden soğutur... bilmiyorum, hele okuyan kadınsa. Ben hep, inançlı biri olarak muhakkak bir açıklaması vardır diye düşünüyordum... Diyanet ve okuduğum her mealde iri gözlü, gün görmemiş yumurta kadar beyaz, tomurcuklanmış göğüs'ten bahsediliyor ( bir arabın arzuları gibi geliyor...yine de Allah en dogrusunu bilir : öyle bir huri hizmeti varsa o zaman Cennete giren isveçli adam belki bronz tenli bir hatun ister, artı her erkeğin idealı göğüsleri yeni tomurcuklanmış çıtır kızı değildir heralde, ama araplar bayılıyorlar genç kızlara, bir de beyaz ise tamamdır).

 

Eger yazdıklarınızdan eminseniz bu büyük yanlışları tüm dünyaya duyurmak lazım. Kabul edilir gibi değil : Neden Diyanet bişeyler yapmıyor????? neden???? naapabiliriz?nasıl?

****

 

Bu yazı; ben tatlı su müslümanı iken başkasından alıntı yaptığım bir yazıdır.Cennette huri meselesi,o zamanlar benimde vicdanıma, mantığıma sığmayan konulardan biri idi.Bu yazıyı görünce araştırmaya gerek bile görmeden alıp buraya yapıştırdım.Bu yazının sahibi kelimeler üzerinde müthiş bir şeklide oynayan ,kuranı kendi mantığına uydurmaya çalışan biridir.Bu forumda olmadığı için ismini vermiyorum.

 

Hayır, aslında tam da öyle değil. Gelenekçi zümrenin erkekleri kendilerine süper bir kıyak çekiyor ama bayanlarını da iyice görmezlikten gelmiyorlar. Onlara da Gılmanlar varmış. Dişi Huri Vildanmış ve erkeklerin cinsel dürtülerini tatmin için mevcutmuş, Erkek Huri de Gılmanmış ve bayanların cinsel dürtülerini tatmin adına mevcutmuş. Yani tam bir (afedersiniz) “kim kime, dum duma” hali. Dünyada eşlerini “aman kimsecikler görmesin” diye çarşafa gömen adamlar nasıl olacak da orada gayet geniş mezhepli olacaklar?
Geleneği yerden yere vuran bu şahsın ,kuranın anlamları üzerinde nasıl oynadığına yine kendisinden alıntı yaparak,bir örnek vermek istiyorum

 

 

Erkeklerin kapış kapış götürdüğü ayet... 4:3

 

Bu ayete takınılan erkek odaklı tavra ne demeli, ne yapmalı bilemiyorum. İyisi mi mealleri yazıp her birindeki en çarpıcı yamuklukları dikkatinize sunayım. Kararı siz verin.

 

1. SÜLEYMAN ATEŞ:

 

Şayet yetîm (kızlarla evlendiğiniz takdirde on)lar hakkında adaleti yerine getiremiyeceğinizden korkarsanız, size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. O (kadın)lar arasında da adaleti yapamıyacağınızdan korkarsanız bir tane alın; yahut ellerinizin altında bulunan cariyelerle yetinin. Cevr (ve haksızlık) etmemeniz için en uygun olan budur.

 

Göze batan ilk yamukluk:

Süleyman Ateş ayette anılan “nisâ”nın “(yetimlerden başka) kadınlar” olduğunu nerden çıkarıyor? Hiç bir karine yok. Peki, gerçekte kim bu NİSA?

 

İkincisi, şu çelişkiye bakın:

 

O (kadın)lar arasında adalet yapamıyacaksanız BİR TANE alın.

Ya da elinizin altındaki CARİYELER ile yetinin.

 

O kadınlar: çok kadın

Cariyeler: çok kadın.

 

Yani?

“ÇOK KADIN alıp zulmetmekten korkuyorsanız ÇOK KADIN alın.”

 

Yüce Allah demiş olabilir mi bunu?

 

2. MUHAMMED ESED:

 

Eğer yetimlere karşı adil davranamamaktan korkuyorsanız, o zaman, size helal olan (diğer) kadınlardan biri ile evlenin; (hatta) ikisi, üçü veya dördü (ile). Ama onlara adil bir tarafsızlıkla muamele edemiyeceğinizden korkarsanız, o zaman (sadece) bir tane ile yahut meşru şekilde sahip olduklarınız ile (yetinin). Bu, doğru yoldan sapmamanız için daha uygundur.

 

Bir:

Ateş’in ayete sokuşturduğu (başka/diğer) kelimesi Esed’in mealinde de var. Neden?

 

İkincisi:

Muhammed Esed, Ateş’in “ÇOK KADIN alıp zulmetmekten korkuyorsanız ÇOK KADIN alın,” demeye varan tutarsızlığını gidermiş durumda. 4 nolu dipnot okununca bu daha iyi anlaşılıyor:

 

Açıktır ki “ikisi,üçü veya dördü (ile); ama korkarsanız” ibaresi hem cümlenin ilk bölümünde değinilen hür kadınlar hem de esirler ile ilgili bir yan cümleciktir çünkü her iki isim de “evlenin” emir fiili ile bağlantılıdır. Böylece cümlenin tümü şu anlama gelir: Size helal olan (diğer) kadınlar arasından veya meşru şekilde sahibi olduklarınız arasından biri ile evlenin; (hatta) ikisi, üçü ya da dördü ile. Ama onlara adil bir tarafsızlıkla muamele edemiyeceğinizden korkarsanız (sadece) bir tane (ile). Bununla, kadınların hür mü yoksa menşe itibariyle esir mi olduğuna bakılmaksızın evlenilecek kadın sayısının dördü geçmemesi ima edilmektedir.

 

Ama Esed’in de bir takıntısı var: “meşru olarak sahip olduklarınız” diye tercüme ettiği esirler.

 

23:6 ve 70:30’da yani diyerek onları hür menşeli zevcelerin ta kendisi olarak gösteriyor. Yani aslında aynı kişilermiş onlar:

 

Onlar ki iffetlerini korurlar (23:5), eşleri –YANİ, (evlilik yoluyla) meşru olarak sahip oldukları insanlar- dışında (kimsede doyum aramazlar): çünkü onlar (eşleriyle olan ilişkilerinden dolayı) kınanmazlar (23:6); ama bu (sınırı) aşmak isteyenler, işte haddi aşanlar onlardır (23:7).

 

“Ya da” anlamına gelen “ev” bağlacının İngilizcesi “or” olabildiği gibi “or rather” da olabilir. Tamam, or rather, YANİ demektir. Belki buradan hareketle “ev” bağlacı “yani”yle eşanlamlı sayılabilir.

 

Ama zoraki bir varsayım değil mi bu? Yani bir tür kitabına uydurma?

 

Kaldı ki 33:52’de “ma meleket yemînük” diye anılan esirler hür menşeli zevcelerin kesinlikle alternatifidir; ta kendileri değil.

 

Esed’in 4:3’teki zoraki varsayımı kitabına uysun diye 33:52’deki gerçeği yok mu sayalım?

 

3. EDİP YÜKSEL:

 

Yetimler hakkında adaletli davranamamaktan korkarsanız uygun gördüğünüz kadınlarla ikişer, üçer, dörder evlenebilirsiniz. Onlara eşit davranamamaktan korkuyorsanız bir taneyle veya yeminlerinizin/anlaşmalarınızın hak sahibi oldukları ile yetinin. Sapmamanız için en uygunu budur.

 

Ateş’in ve Esed’in meallerindeki “(başka/diğer) kadınlar” Edip Bey’in çevirisinde “(dul) kadınlar”dır. Ne sihirdir ne keramet, el çabukluğu marifet.

 

Hem Edip Bey şaka filan etmiyor; 109 nolu dipnotunda ısrarla açıklıyor:

 

“Özellikle savaş alanlarında dul kalan kadınlara ve yetimlere ekonomik ve psikolojik yardım sağlamak amacıyla sadece dul kadınlarla çok evliliğe izin verilir. (Ayrıca bakınız 4:127)”

 

İyi ama, “nisa”nın dul kadınlar olduğunun beyyinesi nerde?

 

Edip Bey, “4:127’ye bakın,” diyor. Bakalım: Yasal hakları olan mallarını vermeyip kendileriyle evlenmek istediğiniz KADINLARIN YETİMLERİ ve zavallı çocukları hakkında...

 

Buyurun bakalım. Şimdi de “kadınların yetimleri” çıktı! Nerden çıktı? Efendim, ayetteki “yetâmen nisâ”nın çevirisiymiş bu.

 

İyi ama YETÂMEN NİSÂ, “yetim olan kadınlar” demek değil mi? 17:93’teki beşeren resûla gibi?

 

Yani beşeren resûla, “beşer olan bir resûl” mudur, “resulun beşeri” mi?

 

Resûlun eşi, resûlun arkadaşı, resûlun halkı, resûlun beşeri? Allah 17:93’te RESÛLUN BEŞERİ mi diyor ki 4:127’de KADINLARIN YETİMLERİ diyor olsun?

 

SONUÇ:

4:3 böyle kapanda mı kalmalı; 17:36'nın gereği yapılıp bir güzel araştırılmalı mı?

 

:3’teki “nisâ”nın “(yetimlerden başka) kadınlar” olduğu nerden çıkıyor? Hiç bir karine yok. Peki, gerçekte kim bu NİSA?

 

Eğer o nisa, 4:2, 4:4, 4:5, 4:6 ve 4:127’de anılan yetimeler ise 4:3’ün mevcut mealleri, örneğin Süleyman Ateş’in meali şöyle garip bir hal alacak:

 

Şayet yetîm (kızlarla evlendiğiniz takdirde on)lar hakkında adaleti yerine getiremiyeceğinizden korkarsanız, size helal olan yetim kızlardan ikişer, üçer, dörder alın.

 

Korumanız altındaki yetim kızlarla evlenin! Yani sıbyancılık yapın?

 

Yok, her halde o kadar da değil. O halde yetim kızlar yaşına erip yetim kadın olunca onlarla evlenin. Hem de ikişer, üçer, dörder tanesiyle birden.

 

Ama bu, hem gayriahlaki hem de ayetin önündeki ve sonundaki ayetlerde söylenene aykırı. Dolayısıyla İslama aykırı.

 

Ne diyor Yüce Allah 4:3’ten bir önceki ayette?

 

Yetimlere mallarını verin. Temizi pisle değiştirmeyin. Onların malını kendi malınıza katıp yemeyin; büyük günahtır bu.

 

Demek ki o yetimeler mal sahibidir. Ölen babalarından miras yoluyla ya da bazı hayırseverlerden sadaka yoluyla kendilerine ulaşmış. Birkaç koyun, birkaç dönüm tarla, biraz para... Ve siz yalnızca yetimlerinizi değil o malları da saklayıp korumakla yükümlüsünüz.

 

Südde demiş ki:

 

Bazı insanlar yetimin şişman olan koyununu alır, yerine zayıf koyunlar verirler; “İşte koyun yerine koyun!” derlerdi. Ya da yetimin değerli olan parasını alır, yerine değersiz para verirlerdi; “O da dirhem, bu da dirhem!” derlerdi. (Taberî, Câmiu’l-beyan: 4/229; İbn Kesîr:1/449)

 

4:2’nin iniş nedeni bu imiş.

 

Şimdi siz korumanız altındaki yetim kadınlarla ikişer, üçer, dörder evlenince noluyor? Yetimlere mallarını vermiş mi oluyorsunuz, yoksa o mallara el koymuş mu oluyorsunuz? 4:2’de “Yetimlere mallarını verin,” buyuran Allah’a isyan mı etmiş oluyorsunuz, itaat mı?

 

Bizim ulemanın kıvrana büküle “(yetimlerden başka/diğer) kadınlar” icat etmesinin nedeni işte bu. Olayı kitabına öyle bir uydurmak gerekir ki yetimelerin erkek korumacıları deveyi hamutuyla yutsunlar ama günaha girmesinler.

 

Peki, anılan NİSA “(başka/diğer) kadınlar” ise gerçekte ne değişir?

 

Sizin dörde kadar başka/diğer kadınlarla evlenmeniz yetimlerinize mallarını vermeniz midir, onlara el koymanız mı? Sizin çok karılı olmanızla yetimlerinize mallarını vermeniz arasında ne alaka var? Hani gençler sorar ya bazan: Kel alaka?

 

Yani ayetlerin konusu yetimler ve onların malları iken damdan düşer gibi bu çok kadınla evlenme kıyağı neden peydahlanır?

 

Düşünün lütfen. Gözlerinizi, kulaklarınızı ve aklınızı kullanın. Yoksa kıyamette onlardan hesap sorulacak (17:36).

 

Özet olarak bu şahıs diyorki,islamda poligami haramdır,nisa 3ün konusu 4e kadar evlenmek değil,yetim çocukları evlendirmek,tir

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu yazı; ben tatlı su müslümanı iken başkasından alıntı yaptığım bir yazıdır.Cennette huri meselesi,o zamanlar benimde vicdanıma, mantığıma sığmayan konulardan biri idi.Bu yazıyı görünce araştırmaya gerek bile görmeden alıp buraya yapıştırdım. Bu yazının sahibi kelimeler üzerinde müthiş bir şeklide oynayan ,kuranı kendi mantığına uydurmaya çalışan biridir.Bu forumda olmadığı için ismini vermiyorum.

 

Geleneği yerden yere vuran bu şahsın ,kuranın anlamları üzerinde nasıl oynadığına yine kendisinden alıntı yaparak,bir örnek vermek istiyorum

 

:D :D :D

 

Bugün bu açıdan çok farklısınız Sayın Haksöz/Katakuta...

 

Saygı duyarım...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Buna göre ayetlerin doğru meali:

 

Ve yükseltilmiş döşekleri -Ve furuşin merfu’atin (56:34)

öyle bir yarattık ki –İnna enşa’na hünne inşâe (56:35)

yepyeni yaptık -Fece’alna hünne ebkâra (56:36)

kusursuz ve uyumlu -Uruban etrâba -(56:37)

Öteki dünya, mutlak gaybdır; biz o konuda Yüce Allah vahyen ne kadar açıklama yaptıysa ancak o kadar biliriz. Desteksiz atıp haddimizi aşammaşıyız.

 

İşte gelenekçi ulema haddini aşmış. Seks fantezilerine kaptırmış kendini ve cenneti "seks oteli" derekesine indirivermiş.

Cennette genelev de yok, genelev kadını da.

 

"

 

''Urub'' ''arabiyan''dan kusursuz anlamına geldigini hangi kaynaktan veriyor. bu ayeti bulabilirmisin

bu kelimeyi kocalarını çok seven kadınlar olarak, cilveli nazlı kadınlar olarak, güzel söz söyleyen kadınlar olarak tanımlayan kimselerde var

 

''etraben'' mesela Nebe;33. ayetinde

 

33. müthiş uyumlu harika eşler,

 

 

Bu ayetde geçen ETRABA ; Turab'ın çogulu olup asıl anlamı arkadaş,eşit, yaşıt anlamın da olup;uyumlu eşler zevceler kastedilmektedir...

 

döşekleri anlatan uyumlulugu acaba nerden çıkardı yazan arkadaş..

 

giriş maksadıyla yazdım bunları devam edebiliriz ilmi olarak....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İşte gelenekçi ulema haddini aşmış. Seks fantezilerine kaptırmış kendini ve cenneti "seks oteli" derekesine indirivermiş.

Cennette genelev de yok, genelev kadını da.

 

Bakın,bunu söyleyen bir müslüman.Kuran olduğu gibi anlaşılırsa bu mana çıkıyor diyor ve suçu ulemaya atıyor.Ama ulemanın suçu yokki.Kuran apaçık seks oteli reklamı yapıyor.Bu kişi cesaret edip kuranı eleştireceğine hiç bir suçu olmayan alimlere çamur atıyor.Tutuyor hurileri döşek yapıyor,olacak şeymi yani ?

 

Madem ki aklına vicdanına ters geliyor inanmazsın kardeşim,zorlayan mı var ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Özet olarak bu şahıs diyorki,islamda poligami haramdır,nisa 3ün konusu 4e kadar evlenmek değil,yetim çocukları evlendirmek,tir

 

Nisa 3. ayetin mealini neden tam olarak yazmamış arkadaş, yani kendi 'dogru' dedigi anlamını

 

ikişer, üçer, dörder kısmı tam anlaşılır degil

 

merak ettim de...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bakın,bunu söyleyen bir müslüman.Kuran olduğu gibi anlaşılırsa bu mana çıkıyor diyor ve suçu ulemaya atıyor.Ama ulemanın suçu yokki.Kuran apaçık seks oteli reklamı yapıyor.Bu kişi cesaret edip kuranı eleştireceğine hiç bir suçu olmayan alimlere çamur atıyor.Tutuyor hurileri döşek yapıyor,olacak şeymi yani ?

 

Madem ki aklına vicdanına ters geliyor inanmazsın kardeşim,zorlayan mı var ?

 

bunu söyleyenin müslüman oldugunu yadsıyarak yazmıyorum zaten

aklıma ve vicdanıma tersde gelmez Kur'an söylüyorsa, ben yanılmış olabilirim

 

lakin;

 

Nebe;33. ayetin ve diger sordugum soruları mümkünse arkadaş yazsın ya da varsa alıntılayın

istedigim bu sadece....

 

egerki gelenekçi ulema haddini aşmışsa en azından 'haddini' bildirmek için gerçegin peşine takılmak istedim!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bizim bir arkadaş vardı din fanatiğiydi,gün geldi görücü usulü,

hiçbir duygusal paylaşımı olmadığı kapalı bir dinci aileden gelme

bir hatunla evlendi,2 ay sonra ''Ölsek te şu hurilere kavuşsak''diye deli divane gibi dolanıyordu...yazık çok yazık...

Sen kalk karşındaki insanın kişiliğini karakterini baz alma,sevgi-hoşlanma gibi

insanı insan yapan duyguları hiçe say,sözde sünnet olduğu için eşini imanı için

seç ondan sonra binpişman ol ama iş işten geçsin..

:(

 

Ama boşver ya dünya üçgünlük nasılsa sıkdişini öbürdünyada cennette

nasılsa huriler seni bekliyor...UYANIN ARTIK YA!!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ama boşver ya dünya üçgünlük nasılsa sıkdişini öbürdünyada cennette

nasılsa huriler seni bekliyor...UYANIN ARTIK YA!!!

 

Komunist bir yayında "kapitaliz Piramidi" diye bir karikatür görmüştüm.

Din adamlarının o karikatürde betimlenen görevi kitleleri uyutmaktı.

 

(Bu yazıdan komunizmi savuınduğum anlaşılmasın, çünkü komunizmde de, din adamlarının yerini parti ideologları/propagandistleri alıyor)

 

capitalism.jpg

 

Krallar/Yöneticiler: Biz sizi Yönetiriz (We rule you)

Din Adamları: Biz sizi uyuturuz, aldatırız (We fool you)

Askeri/Polisiye Güçler: Biz sizi öldürürüz, ateş ederiz, yola getiririz. (We shoot at you)

Sosyete/Ayrıcalıklı Sınıf: Biz sizin adınıza tüketiriz (We eat for You)

Halk: Herkes için üretir, herkesi besleriz. (We work for all, we feed all)

 

Dinin görevi hep aynı oldu. Garibanı hak arama mücadelesinden uzak tutmak, fantastik vaatlerle uyutmak.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi aklı mantığı geçelim,biraz da erdemlerimizle düşünelim;

öldük cennete gittik;şimdi orada sözkonusu huriler bizlere tahsis edildi,

bize eş olmak tabii ki o hurilerin seçimi değil onlar öyle yaratılmışlar başka deyişle

bize programlanmışlar.Onları hiçbirşekilde kaybetme korkumuz yok ulaşamama

diye bir şey hiç yok...Peki ne heyecanı kaldı ne zevki kaldı?Ben söyleyeyim

duyarlı her insan için HİÇ koskoca bir HİÇ.Katılmayan var mı merak ediyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Peki ne heyecanı kaldı ne zevki kaldı?Ben söyleyeyim

duyarlı her insan için HİÇ koskoca bir HİÇ.Katılmayan var mı merak ediyorum

 

cennet hayatını oldum olası benimsemem

 

zaten sevdiklerimin çoğuda orada olmayacak

 

hafızamıda yitirecem

 

ne kaldı geriye

 

bulmuşken hurilerlerle uğraşırız artık zaman geçsin diye ama zamanda geçmeyecekki

 

sonsuza kadar orada olacağız

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

niye bu kadar şaşırıp saçma buluyorsunuz ki...erkeklerin aklının neye çalıştığı belli değilmi...bu dünya sizlerin zevkleriniz üzerine şekillendirilmiş yine bizzat erkekler tarafından...öbür dünyada da mahrum kalmayacaksınız işte daha ne...

 

Sevgili frozen,

 

:clover: Aslında çok güzel bir tespitte bulunmuşsun.

 

Semitik dinler ve özellikle sonuncusu, cinsel açlık çeken, çöl sıcağından bıkmış, gölgelikler özleyen erkek egemen bir toplumun arzuları çerçevesinde şekillendirilmiş bir dindir. Varsa bile, Tanrı ile alakası olmayan bir dindir.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sevgili katakuta

 

açtıgın konuya devam etseydik

 

gerçi siz inanmıyorsunuz, alıntı inanıyor yani içerden bir eleştiri

 

bu sizin için ters bir durum tabiki anlıyorum

 

lakin hiç alakasız cevaplar yazılmasından iyi olurdu, arkadaşlar pek yetkin degillerde...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...
  • 9 yıl sonra...

Nisa 3. ayetin mealini neden tam olarak yazmamış arkadaş, yani kendi 'dogru' dedigi anlamını

 

ikişer, üçer, dörder kısmı tam anlaşılır degil

 

merak ettim de...

 

 

Çeviri:

 

Yetimlerin haklarini koruyamayacaginizdan korkuyorsaniz

nikahlayin

size yetki veren kadinlari ikiser, üçer, dörder

ama adil olamayacaginizdan korkarsaniz onlarin yalnizca birini

ya da yeminleriniz kimi yönetiyorsa onlari. Sapmamaniz için uygun olan budur.

 

 

Yorum:

 

Ikiser, üçer, dörder iSTEDiGiNiZ KADAR ÇOK demek

yani o sayilar anlamca devam ediyor: ikiser, üçer, dörder, beşer, altisar... 

 

Ayni sayilar Fâtir 1'deki "melekleri ikiser, üçer, dörder kanatli yapan Allah ifadesinde de var,

meleklerin dörde kadar kanadi olabilir anlamina gelmiyor bu. 

Allah meleklerin ne kadar çok kanadi olmasini isterse öyle yapar. Kimse Allah'i SINIRLAYAMAZ.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nisâ 3'teki nikahlayin yükleminin baskalarina nikahlayin anlamina geldigi açik ve net 

çünkü "mâ meleket eymânukum"u yani "yeminleriniz kimi yönetiyorsa onlar"i da nikahlayaksiniz.

Oysa "yeminleriniz kimi yönetiyorsa onlar"in erkek olanlari  var (Bkz Nûr 33), 

erkekler erkekleri kendilerine nikahlamazlar, o erkeklerle evlenmk isteyen kadinlara nikahlarlar. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 7 ay sonra...

beyler hepinize merhaba ne? anlatıyorsunuz? masalmı? bu tur kavramlar görecel ıdeğildir. sadece hayal ürünü varlıgını yada yoklugunu yazarak yada arastırarak ispatlıyamayız bunu sizlerde çok iyi biliyorsunuz ama içinızde bir yerde gizli kalmış hayallerle yasanmıyor bu dunyada teknık ve kalıb olarakta yazsanız benım gibi sade yazmak daha mantıklıdır. tanrı allah ve yehova bunlar görecelı olmayan rütuelelrdır. islamda kısır döngü bigi süreklı döner  alalhın ispatı nedir? kurandır kuranın ispatı muhammed muhameddın ispatı yıne allah yın yıne yıne.. kısır dongu ispat böyle birşey değildir.  neden? yasıyoruz daha onu bile ispatlıyamadık ama bakıyorum sizler cennettı hatta hurilerın olmadığını ispatladınız bile :==))))) gülermısn? aglarmısn? müslüman diyorkı bana bir resımı varsa yanı evren onu yapan ressamda vardır diyor diyorda şunu unutuyor işte o ressam kım? nasıl bir varlık. amacı nedir? neden? gizlenıyor. bunlar daha mantıklı sorular değilmidir???tanrı nedir? amacı nedir? amacı zamanın basından ve sonundasn itibarenm herşeyi gören bir göz gibi düşün ve algıla...herşey baslangıctır baslangıcta herşeydır sen şimdi aklınla yaptıgın ve bedenınle uyum sagladığın bu görelı yasamın aldığı nzevkın nefretın kının arzuların ve unutların umutsuzlukların hayallerın hayalınde kurdugun beyat atlı prensın yada prensesın  bu dunyaya ait olduğunu düşünerek yasaman senı asla canlı bir varlık yapmıyor. kalıcı olansa yıne aklın oluyor aklınla herşeyi yapabilirsın ama tek bir sartla oda ölüm sonrasına ulaşmak zorunda olduğun gerçegını algılamandır. eger sen bu yasamda akıl canlıdır ölümden sonraklı yasamda yine akıl canlıdır aklın yoksa bedıyle yasıyanların halını görüyoruz. onlara delı diyorlar. cunku düşünemiyor ve yardım edılmeden yasamalrı imkansızdır asıl sana ilgınc gelıcek konuya giriyorum. hayvanlar ve bitkilerde insanlar gibidir düşündüklerını algılarlar ama asıl gerçekse onları düşündüren kaynagı göremezler hissetmezler bu bir programdır ..programız biliçlerımız aklımız ve ruhumuz olan programlar programlar görecel ıdeğildir görecelı olanlarda zaten biliyorsun beden ve madde boyutu şimdi şöyle algılamaya calış sen ve ben aramızdakı farklardan biride sen sıradan bir programsın ve sıradan bir kaderın var bende özel bir programım bir amacım var buna yaratılış amacı diyebilirsın. işte bu yüzen insanlar farklı mantıklarla dogarlar ve ölurler işte bu yuzden insanlar savasır ve ölurler her ruhun zıhnı ve mantıgı farklıdır. yalnızca ruh ikizlerının mantıgı ve ruhu aynı anlamda yaratılmıştır. şimdi hala canlı olduğunumu düşünüyorsun? hala özgur ıraden olduğunumu? düşüünyorsun cevap: tabıkı evet ben ne yazarsam ne kadar çok ispatlarsam sen. asla kendını asamaz ve mantıgının dışına cıkamz ve kaderını değiştiremezsın  bu yuzden ozgur irade kıme? göre neye göre bu tartılılmaz artık çünku özgur iradenın tek mantıgı vardır oda tanrı olmaktır..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bak şöyle anlatim sana canlı dedıgımız şey nedir? önce onu anlatı msana canlı denılen varlık tanrıdır zamandan ve boyuttan bagımsız yasar herşeye gucu yeter herşeyi yaratır. ama birşeyı asla yaratamaz. oda 2. bir tanrıyı  eger 2. bir tanrıyı yaratamıyorsa nasıl? olurda  herşeye gücü yeter dememkı neymış burada kuranı çuruttum yanı bu konu burada kapanmıştır. cennet varsa çok iyi olur aslında en  azından  hayalerım gerçek olur pekı ya yoksa biz insanalr neden? sureklı birşeyın hayalıyle yaşıyoruz onu ispatlamak varken eger ispatlanamıyorsa belkıde şu an burası cehenenmdır. imkamsızmı? hayır pekı diyelımkı burası cehennem  değil  ve bir sınav var adıda tanrının kendi kendını sınaması biraz mantık konuşturalım. eger bir canlı yaratıyorsan ve onu sınıyorsan aslında onu değil kendını sınıyorsun demektır bu acık ve net.  tanr ıeger baska bir tanrı yaratsaydı ve onu sınasaydı işte o zman ben buna gerçekten sınav derdım özgur iradenın sonsuz bir akıl ile olusan anlamlı bir sınav ..şimdi diyeceksınızkı tanr ıtanrıyı sınarmı? tanrı kendını sınıması sizlere normal gelıyor ama tanrının tanrıyı sınaması garıp gelıyor öylemı? oldu şimdi  :::: her iki mantıkla aslında aynı mantı kdeğilmidir. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

bunu söyleyenin müslüman oldugunu yadsıyarak yazmıyorum zaten

aklıma ve vicdanıma tersde gelmez Kur'an söylüyorsa, ben yanılmış olabilirim

 

lakin;

 

Nebe;33. ayetin ve diger sordugum soruları mümkünse arkadaş yazsın ya da varsa alıntılayın

istedigim bu sadece....

 

egerki gelenekçi ulema haddini aşmışsa en azından 'haddini' bildirmek için gerçegin peşine takılmak istedim!!

 

 

Nebe-31-34.ayetlerin doğru mealleri şöyledir.

 

31-Şüphesiz (kadın erkek kötülüklerden) sakınanlar için ödül vardır.                                                        

32-Bağçalar ve üzüm bağları.                                                                                                                        

33-Ve hepsi bir seviye tomurcuklar (gül ve çiçek bahçeleri);

34-Ve dolu dolu kadehlerde sunulan içecekler. ''şeklindedir.

 

(الله اعلم)   // Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 Uydurma,yalan,iftira ve batıl rivayetlerden bir örnek !!!,

 

1: Muhammed: Allah bana“"Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım habibim. " dedi

 

Bu vb.rivayetler hz.peygambere bir udurma,yalan ve iftira olup,kur’an’ı kerimin verdiği mesajlara da aykırıdır.Aşağıdaki Arapça kaynaklarında da geçtiği gibi gerek hadisleri araştıran alimlere göre,gerekse ( اللجنة الدائمةadındaki ''Fetva Kurulu’’ kararına göre bu vb.rivayetler hadis olmayıp,tamamen batıl,yalan,iftira ve uydurmalardan ibarettir.

 

قد رويت أحاديث باطلة وموضوعة بهذا المعنى ، فمن ذلك :

(لو لاك ما خلقت الأفلاك)

ذكره الشوكاني في "الفوائد المجموعة في الأحاديث الموضوعة" (ص 326) وقال :

قال الصغاني : موضوع اهـ

قال الألباني في "السلسلة الضعيفة" (282) : موضوع اهـ

وسئل شيخ الإسلام ابن تيمية رحمه الله :

هل الحديث الذى يذكره بعض الناس : لولاك ما خلق الله عرشاً ولا كرسياً ولا أرضاً ولا سماء ولا شمسا ولا قمرا ولا غير ذلك صحيح هو أم لا

فأجاب :

ليس هذا حديثا عن النبى صلى الله تعالى عليه وسلم لا صحيحا ولا ضعيفا ، ولم ينقله احد من أهل العلم بالحديث عن النبى صلى الله تعالى عليه وسلم ، بل ولا يعرف عن الصحابة بل هو كلام لا يُدْرَى قائله اهـ. مجموع الفتاوى (11/86-96) .

وسئلت اللجنة الدائمة :

هل يقال : إن الله خلق السماوات والأرض لأجل خلق النبي صلى الله عليه وسلم وما معنى لولاك لما خلق الأفلاك هل هذا حديث أصلا ؟

فأجابت اللجنة

: الحديث المذكور فهو مكذوب على النبي صلى الله عليه وسلم لا أساس له من الصحة اهـ . فتاوى اللجنة  الدائمة (1/312) .

 

Kaynaklar: 1- Bkz: ("الفوائد المجموعة في الأحاديث الموضوعة" (ص 326) ‘’İmam eş-Şevkani’nin eseri.’’

    ‘’       ‘’      2- Bkz: ( "السلسلة الضعيفة" (282‘’İmam Elbani.’’

    ‘’       ‘’      3- Bkz: (  مجموع الفتاوى (11/86‘’İbni Teymiyye ‘’

    ‘’       ‘’      4- Bkz:  (312 /فتاوي اللجنة الدائمة – 1 )    

     

Ayrıca yüce Allah tarafından hz.Muhammed bu şekilde muhatap alınmış olsaydı,bu bir vahiy olup,kur’an da da olması gerekirdi.Çünkü yüce Allah ancak vahiy yoluyla ona hitap edebilir.Peki niye böyle bir ayet kur’an da yoktur?

İşte görüyoruz ki,hadis adı altında neler uydurulmuş ve hz.peygamberin asla söylemediği şeyler ona nasıl  isnat edilmiştir.!

--------------------------

 

2-Ahzab-56.ayetin doğru meali şöyledir.

 

Ahzab-56: Şüphesiz Allah ve O'nun melekleri (kur’an’ı tebliğ etme hususunda) Peygamber'i desteklerler; ey iman edenler, siz de onu destekleyin ve tam bir teslimiyetle (onun tebliğ ettiklerine) teslim olun! ‘’şeklindedir.

 

ويكون معنى الآية حينئذٍ كالتالي: إنّ الله وملائكته يقدّمون عنايتهم وصلتهم وعطاءهم ومحبّتهم ورحمتهم للنبيّ، فهلمّوا أيها الناس ويا من تؤمنون بالله ورسوله لكي تقدّموا أنتم أيضاً كل عناية وصلة وعطاء ومحبة للنبي وارفعوا دعوته

(الموقع الرسمي للشيخ حيدر حب الله   )

 

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.