Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

DÜŞ / RÜYA' NIN HAKİKATİ


İNTERLOCK

Önerilen İletiler

..

Yedinci beden rüyalarında semboller, formlar yoktur.
Var olan formsuzdur. Ses yoktur, sesi olmayan vardır;
mutlak sessizlik hüküm sürer. Bu rüyalar mutlaktır ve
sonsuzdur.

Yedi bedenin her birinin kendine özgü rüyaları vardır.
Fakat rüyaların bu yedi boyutu bile, yedi tip gerçeği
anlamaya engel oluşturabilir.

Fiziksel bedeniniz gerçek olanı tanır ve onun rüyasını
görür. Yemek yemeniz gerçekliktir. Fakat acıkmışken
rüyanızda yemek yediğinizi görmeniz gerçek değildir.

Rüya, gerçek yiyeceğin yerine geçmiştir.

Fiziksel bedenin de kendine özgü gerçeği ve rüyaları
vardır. Fiziksel beden bu iki farklı şekilde de işler ve
bu iki ayrı işlev birbirinden çok farklıdır.

Siz merkeze yaklaştıkça ya da içine girdiğiniz beden
yükseldikçe, rüya ile gerçek birbirine daha bir yaklaşır.
Tıpkı bir çemberin sınırlarından merkeze doğru uzanan
çizgilerin merkez noktasına doğru birbirine yaklaşması
gibi.

Benzer şekilde, fiziksel bedeni, bir çemberin üzerinde
düşünürsek, onun rüyaları ile gerçekleri biribirinden
son derece uzak noktalardadır.
Onun rüyaları yalnızca fantezilerdir.

Eterik bedende bu mesafe o kadar fazla değildir.
Gerçek ile rüya birbirine yaklaşmıştır.
Bu yüzden ikisini ayırmak güçleşir.
Fiziksel bedende neyin rüya neyin gerçek olduğunu
kesinlikle bilirsiniz. Yine de eterik rüyalarda bu fark
anlaşılır. Yaptığınız eterik yolculuk gerçekse, bu siz
uyanıkken olur. Farkı anlamak için eterik bedende
uyanmanız gerekir.

Eterik bedende uyanık kalabilmenin yolları vardır.
Japa/bir mantranın tekrarlanması gibi içsel metotlar
dış dünya ile bağlantınızı keser. Uykuya dalarsanız,
sürekli tekrarlamalar hipnotik uyku durumu yaratır.
İşte o zaman rüya görmeye başlarsınız. Ancak Japa
sırasında uyanık kalırsanız gerçeğin de farkındasınız
demektir. Üçüncü beden astral ile bu farkı anlamak
daha güçleşir. Çünkü gerçek ile rüya birİbirine iyice
yaklaşmıştır.

Yalnızca astral rüyaların değil, gerçek astral bedenin
farkına vardığınızda ise ölüm korkusunu aşarsınız. O
sınırdan sonra insan, ölümsüzlüğünün farkına varır.
Ama astral deneyim gerçek değil de rüya ise, o zaman
sizi büyük bir ölüm korkusu sarar.

Gerçekle rüya arasındaki farkı kesin olarak anlamanıza
yarayacak olan nokta işte budur: Ölüm korkusu.

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

Ruhun ölümsüz olduğuna kendini inandıran bir kişi astral

bedende neyin gerçek ve neyin astral rüya olduğunu anlayamaz.

Ölümsüzlüğe inanmamak gerekir; onu bilmek gerekir.

Ama bilmeden önce kişinin bu konuda şüpheleri, ikilemleri olmalıdır.

Ancak o zaman gerçekten biliyor musunuz, yoksa kendinizi mi

inandırıyorsunuz, anlarsınız.

Ruhun ölümsüzlüğüne inanıyorsanız, bu inancınız astral zihninize de yansır.

Bu konuda rüyalar görmeye başlarsınız ama bunlar rüya olmaktan öteye geçmez.

Ama inancınız yok, yalnızca -ne bulacağınızı bilmeden, önyargısız biçimde-

büyük bir bilme, öğrenme ve araştırma arzunuz varsa, işte o zaman farkı kavrarsınız.

Bu yüzden ruhun ölümsüzlüğünü, geçmiş yaşamlar yaşandığını inançları nedeni ile

kabul edenler astral boyutta gerçeği bilemeden yalnızca rüya görürler.

 

Dördüncü/zihinsel bedende rüya ile gerçek birbirine komşudur.

Birbirlerine o denli benzerler ki onları karıştırmak çok kolaydır.

Zihinsel beden gerçek kadar gerçekçi rüyalar görebilir.

Böyle rüyaları oluşturmanın metotları da vardır; yoga ve tantrik metotlar ve diğerleri gibi.

Yalnızlık ve karanlık içinde yaşayan, oruç tutan kişiler bu dördüncü tip zihinsel rüyaları

yaratabilirler. Bunlar bizi çevreleyen gerçeklerden daha gerçek görünebilir.

Dördüncü bedende zihin tümüyle yaratıcıdır.

Maddesel sınırlar ve hiçbir nesnellikle kısıtlı değildir;

her şeyi tam bir özgürlük içinde yaratır.

Şairler, ressamlar bu dördüncü tip rüyalar içinde yaşarlar,

tüm sanat eserleri dördüncü tip rüyalarda üretilir.

Bu boyutta rüya görebilenler büyük sanatçılar olabilirler, ama bilen kişi olmazlar.

Dördüncü bedende kişi zihnin yarattığı her şeyin tam anlamı ile farkında olmalıdır.
Hiçbir şeyi yansıtmamalıdır, aksi halde yansıtmalar kaçınılmazdır.
Hiçbir şeyi dilememelidir, aksi halde o dilek gerçekleşebilir; bunun için her olanak mevcuttur.

Dilek gerçekleşecektir. Hatta yalnızca içsel olarak değil, dışta da gerçekleşecektir.

 

Dördüncü bedende zihin son derece güçlüdür, son derece berraktır.

Çünkü dördüncü beden zihin için en son sığınaktır.
Bunun ötesinde, zihnin olmadığı boyut başlar.
Zihin dördüncü bedenden kaynaklandığı için istediğiniz her şeyi yaratabilirsiniz.

İnsan kendine sürekli olarak arzunun, hayal gücünün, imgelerin, guruların ve

Tanrı'nın olmadığını hatırlatmak zorundadır.

Aksi halde bunların tümü sizin tarafınızdan yaratılacaktır.
Yaratıcı siz olursunuz!
Onları görmek öyle mutluluk vericidir ki onları yaratmaktan kendinizi alıkoymak çok zordur.

Sadhaka'nın/arayıcının önündeki son engel işte budur.
Bunu aşabilirse daha fazla engelle karşılaşmayacaktır.

Kendinizin, dördüncü bedende, yalnızca bir gözlemci/observer olduğunuzu

unutmazsanız, o zaman neyin gerçek olduğunu bilirsiniz.

Yoksa rüyalar görmeye devam edersiniz.

Hiçbir gerçek bu rüyalarla yarışamaz.
O kadar coşku duyarsınız ki, başka hiçbir coşku onunla kıyaslanamaz.
Bu yüzden insan, duyulan vecd'in, mutluluğun ve ne çeşit imgeler gördüğünün

sürekli farkında olmalıdır.
Bir imge ortaya çıktığı an, dördüncü zihin ondan bir rüya oluşturmaya başlar.
Bir imgeyi, bir diğeri izler ve rüyaya kapılırsınız.

Dördüncü tip rüyalar ancak onların yalnızca bir gözlemcisi, bir tanığı olarak

kalabildiğinizde önlenebilir.
Gözlemci olmak çok önemlidir.
Çünkü ortada bir rüya varsa siz onunla özdeşleşirsiniz.
Dördüncü bedende özdeşleşmek, rüya görmekle eşit anlamdadır.

Bu boyutta gerçeğe giden yol gözlemci zihinden geçer.

Beşinci bedende gerçek ile rüya bir olur.
Her ikilik ortadan kalkmıştır.
Artık hiçbir farkındalık söz konusu değildir.
Farkında değilken bile farkında olmadığınızın farkında olursunuz.
Rüyalar artık gerçeğin bir yansıması olmuştur.
İkisi arasında fark vardır ama ayrım yoktur.
Aynadaki yansımama baktığımda ben ve yansımam
aynıyız ama farklıyız.
Ben gerçeğim, yansımam ise değil.

Beşinci zihin çeşitli kavramlar yarattığında kendinisini tanıdığını sanabilir.
Çünkü aynadaki yansımasını görmüştür.
Kendini tanır ama gerçekte olduğu gibi değil, yalnızca yansımasında gördüğü gibi.
Tek fark budur ama bu aynı zamanda tehlikeli bir şeydir.

Tehlike; yansımanın size yeterli gelmesi ve aynada gördüğünüzü gerçek olarak kabul

etmeniz olasılığıdır.
Bu, beşinci beden açısından gerçek bir tehlike oluşturmaz;

Altıncı beden için tehlikelidir.

Kendinizi yalnızca aynada gördüyseniz, beşincinin sınırını aşıp altıncıya geçemezsiniz.
Bir aynanın içinden hiçbir yere geçemezsiniz.
Bu yüzden beşincide takılıp kalmış pek çok insan vardır.

Sonsuz sayıda ruhun olduğunu ve her ruhun ayrı bir kişiliği olduğunu söyleyenler bu insanlardır.

Kendilerini tanımış ve bilmişlerdir; ama ayna aracılığı ile, doğrudan değil.
Bu ayna nereden kaynaklanıyor?
Oluşturulan bazı kavramlardan:
"Ben ruhum. Ölümsüz ve ebedi. Ölümün ve doğumun ötesindeyim."

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

Kendini ruh olarak algılamak -biliş olmadan- aynayı yaratır.

Kendinizi olduğunuz gibi bilmez, kavramlarınızın aynasında gördüğünüz gibi bilirsiniz.

Bunun şöyle farkına varabilirsiniz:
Bilgi size bir ayna aracılığı ile geliyorsa, bu bir rüyadır.

Doğrudan geliyorsa o zaman gerçektir.
Tek fark budur ama bu çok önemli bir farktır, arkada bıraktığınız bedenlerle değil,

henüz ulaşmanız gereken bedenlerle ilgilidir.

Peki, kişi beşinci bedende rüya mı görüyor yoksa yaşadıkları gerçek mi, nasıl anlayacak?
Bunun tek bir yolu var:
Tüm kutsal kitapları bir kenara bırakın.
Tüm felsefeleri terk edin.
Ortada bir guru da olmamalı.
Yoksa o guru aynanız olur.
Hiçbir rehberiniz olmamalı, yoksa o rehber bir ayna haline gelir.

Bu noktadan sonra tam ve mutlak bir yalnızlık vardır.

Yalnızlık duygusu değil; tek başınalık.
Yalnızlık duygusu hep başkaları ile,
tek başınalık ise kişinin kendisi ile ilintilidir.
Benimle başka hiç kimse arasında bir bağ olmadığında yalnızlık duyarım

ama ben olduğumda tek başınayım.
Artık kişi her anlamda tek başına olmalıdır;
Ne sözcükler, ne kavramlar, ne Hıristiyanlık, ne Hinduizm olmaksızın;
Buda, İsa, Krishna ve Mahavir olmaksızın.
Kişi artık tek başına olmalıdır, yoksa var olan her şey bir ayna haline gelir;

çok sevilen, çok değerli ama çok tehlikeli bir ayna.

Tamamen yalnız olduğunuzda yansıyabileceğiniz hiçbir şey yoktur.

Bu yüzden beşinci beden meditasyon demektir.

Bunun anlamı hiçbir zihinselliğin olmadığı mutlak yalnızlıktır, zihinsizliktir.

Zihin de bir ayna olacağından ortada zihin ve düşünme olmamalıdır.

Altıncı bedende ayna yoktur.
Şimdi yalnız kozmik olan vardır.
Siz kayboldunuz.
Artık yoksunuz; rüya gören yok oldu.
Ama rüya gören olmadan da rüya var olabilir.
Rüya gören olmadan rüya mevcut olduğunda ise bu özgün gerçeklik gibi gelir.

Bir zihin bir düşünen yoktur, bir yoktur.
O zaman ne biliniyorsa, o bilinir.
O, bilginiz haline gelir.
Yaratılış hakkındaki mitolojiler ortaya çıkar.
Gözünüzün önünden geçerler.
Siz durağansınız; Her şey gelip geçmektedir.
Onları yargılayacak, rüya görecek kimse yoktur.
Ama olmayan bir akıl hala var.
Yok edilmiş bir zihin hala var, kişisel olarak değil kozmik bütünlük olarak.
Siz yoksunuz ama Brahma var.
Bu yüzden bütün alemin Brahma'nın gördüğü bir rüya olduğunu söylerler.

Bütün bu dünya bir rüyadır, bir Maya'dır/Illusion
Ama bu her şeyin, tümün bir rüyasıdır.
Kişisel bir rüya değildir.
Rüyayı gören tümdür, siz değilsiniz.
Artık tek ayırım rüyanın pozitif olup olmadığıdır.
Pozitif ise bir hayaldir, bir rüyadır;

Çünkü nihai bir biçimde var olan yalnız negatiftir.

Her şey bu biçimsizliğin bir parçası olduğunda,

her şey orijinal kaynağına döndüğünde,

her şey vardır ve aynı zamanda da yoktur.

Geriye kalan tek faktör pozitiftir.

Aşılması gerekir!

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..


İşte bu nedenle altıncı bedende pozitif kaybolursa,
yedinciye girersiniz.
Altıncının gerçeği yedinciye açılan kapıdır.
Ortada pozitif hiçbir şey yoksa -ne mitoloji ne de bir imge- rüya terk edilmiştir.
Artık yalnızca olan vardır; olduğu gibi.
Artık varoluştan başka hiçbir şey yoktur.
Şeyler yoktur, yalnızca kaynak vardır.
Ağaç yoktur ama tohum vardır.

Bu tip zihne ulaşanlar bu duruma;
Tohumlu samadhi/samadhi sabeej" adını verdiler.

Her şey yitirilmiştir, her şey orijinal kaynağına,
kozmik tohuma dönmüştür.
Ama tohumda bile rüya görmek mümkündür.
Bu yüzden tohumun da yok edilmesi gerekir.

Yedincide ne rüya ne de gerçek mevcuttur.
Ancak rüya görmek mümkün olduğu sürece,
gerçek bir şeyi görebilirsiniz.


Rüya görülemiyorsa ne gerçek ne de hayal var olabilir.
Bu yüzden yedinci merkezdir.
Artık rüya ve gerçek bir oldular.

İkisi arasında bir fark kalmadı.
Hiçliği ya bilirsiniz ya da rüyasını görürsünüz

ama hiçlik hep aynı kalır.

Özetle, yedi tip rüya ve yedi tip gerçek vardır.

Bunlar birbirinin içine sızarlar.
Bu da insanın aklını son derece karıştırır.
Ama bu yedisini birbirinden ayırabilirseniz,
bu konuda bir kesinliğe varırsanız, sonuç çok iyi olur.

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

Senoiler: Rüya Kabilesi

 

Malezya'nın balta girmemiş ormanlarında yaşayan Senoiler,

araştırmacıların düşüncelerine göre, ruhsal sağlıklarını

sahip oldukları rüya kültürüne borçlular.

Dünyanın her yerinde görülen ruhsal bozukluklar,

Senoi yerlilerinde kesinlikle görülmemektedirler.

Bedensel sağlıkları ise ,kendileriyle hemen hemen

aynı şartlarda yaşayan diğer kabilelere göre çok

daha iyidir;örneğin sıtma hastalığına onlarda hiç

rastlanmaz.Yuzyıllardır hiç bir cinayetin işlenmediği,

hırsızlığın olmadığı bu toplumda insanlar barış, işbirliği,

kardeşlik, huzur ve mutluluk içinde yaşamaktadırlar.

Bu insanların nevroz ve psikozlara karşı doğal bir

bağışıkları vardır.

Bizler biliyoruz ki, sevgi, yardımseverlik ve barış duygusu

içinde yaşayanlar,ilahi kanunlar gereği en yüksek korunma

içindedirler. Bunun ne şekilde sağlanacağı idareci planların

organizasyonudur.

 

Senoi'lere, diğer kabileler hic saldırmazlar büyülü bir güce

sahip olduklarını düşünüp çekinirler.

Senoi'lere göre eğer rüyanızda tehlikeler içindeyseniz,

dönün ve onunla yüzleşin.

Eğer rüyanızda size zevk sunuluyorsa, durmayın kabul edin.

Eğer biri size bir şey öğretiyorsa , onu dinleyin.

Etnoloji ve psikoloji dallarında Amerika'nın önde gelen bilim

adamlarından biri olan Dr.Kilton Stewart yıllarca Senoilerle

birlikte yasamıştır.

 

Ona göre bu halk öyle gariptir ki; sanki yabancı gezegenden

gelmiş veya en azından yabancı bir gezegenden gelen bir

haberci tarafından çok derin bir sekilde etkilenmişlerdir.

 

Senoileri diğer kültürlerden ayıran özellik ;rüya kültürleridir.

Bütün dünyaya örnek oluşturacak bir pratik rüya psikolojisi

geliştirmişlerdir.

Senoilerin toplam nüfusu 12.000 olarak tahmin ediliyor ve

esrarengiz biçimde bu sayı aynı kalmakta devam ediyor.

Geniş bir alana dağılmış bir vaziyette,dağların otluklarında,

küçük gruplar halinde yaşıyorlar.Bu otlukları temizliyerek

tarla haline getiriyorlar ve bir kac yıl sonra toprağın verimi

kaybolunca baska yere göçüyorlar.

Senoiler günde ortalama 2 saatten fazla calışmıyorlar ve

her 5 yılda da göç edip yeni yerdeki yasamlarını kuruyorlar.
Senoi kabilesinin günlük işleri arasında en önemli olanı

görülmüş rüyaların değerlendirilmesidir.

Her çekirdek aile bir tür rüya kliniği oluşturur ve klinik her

sabah kahvaltıda yeniden açılır.

Orada herkese gördüğü rüya sorulur.
Aralarında genelde şöyle bir sohbet geçer:
 

"Sen ne gördün bakalım ufaklık" diye sorar yaşlılardan birisi.
 

"Korkunç bir şeydi.

 Otların arasında gidiyordum, aniden karşımda bir kaplan belirdi"
 

"Ne heyecanlı, sonra ne oldu?" diye sorar yaşlı.
 

"Korktum. Mümkün olduğu kadar hızlı bir sekilde kaçtım .

 Kaplan beni kovalıyordu.

 Tam beni yakalayacağı sırada şansım varmış ki uyandım..."

Yaşlı Senoi cevap verir:
"Hımm.fena değil.

 Fakat daha iyi olabilirdi.

 Bildiğin gibi rüya kaplanı gerçek bir kaplan değildir.

 Sana hiç bir sey yapamaz.

 Eger onunla tekrar karşılasacak olursan,

 bu söylediklerimi düşün.

 O zaman kıpırdamadan dur.

 Korkuya kapılma, onun uzerine doğru yürü.

 Ve hala korkun geçmemişse bizi cağır;

  biz onu hep birlikte kovarız.

 Korkuyu yenersen kaplanı da yenersin.

 O zaman bir daha rüyalarına girmez, en azından bir

 düşman olarak girmez.

Bu, Senoi rüya tekniğinin ana kuralıdır:

Bir düşman karşısında, bir korku karşısında hiç bir zaman

geri çekilmemek.

Daima karşı koymak!

Düşman karşı konulmaz ise yardım çağırmak ve yardım gelene

kadar dayanmak.

Rüya düşmanını öldürürsen o senin arkadaşın ve yardımcın

olarak tekrar dirilir.

Simdi Senoilerin kâbus türünden bir rüyayı nasıl yorumladiklarına

bir bakalım:

Bir çocuk, bizlere pek yabancı olmayan;

"boşluğa kayma veya düşme rüyası" gördüğünü söylediği zaman

ona şoyle denir:
 

"Mükemmel, bu görülebilecek en güzel rüyalardan biridir!"
 

Fakat çocuk itiraz eder:
"Bu mükemmel değildi, dehşet vericiydi.

 Düştüm, düştüm ve sonra yere çarpınca uyandım.."
 

Çocuğa tekrar bir düşüş rüyası gördüğü takdirde ne yapması

gerektiği anlatılır:
 

"Bu tür rüyalar fevkalade imkanlar sağlarlar.

 Bir kere orada derinliğin iyi ruhları vardır.

 Onlar aşağıda seni beklerler ve yere yumuşak bir şekilde

 inmeni sağlarlar.

 Onlar seni tanımak, sana imparatorluklarını göstermek ve

 sana hediyeler vermek isterler. Fakat sen bambaşka bir şey

 de yapabilirsin.

 Bu düşüşten,süzülme uçuşuna geçebilirsin, sanki uçan bir sincap

 veya uçan bir kurbağa gibi;yapacağın tek şey çok uzaklara doğru

 süzülmektir, nereye istersen."

Bu ise, bir Senoi çocuğuna aşılanan ikinci ana düşünce oluyor:

Bir ruyanın negatif yanını pozitife çevirmek ve zevkli hale getirmek.
 

Senoi rüya manipulasyonunun üçüncü ana kuralına geldik.

Bunun amacı, rüya görenin yaratıcılığını geliştirmek ve aynı zamanda

topluluk ile olan bağlarını kuvvetlendirmektir.

Kişiden, rüyaları aracılığıyla sadece hatıralar değil, başkalarıyla

paylaşabileceği hediyeler istenir. Geceden gündüze getirilebilecek ve

arkadaşlarla paylaşılabilecek bir hediye ne olabilir?

Bu bir şiir veya şarkı, bir dans, bir dizayn, bir resim, bir fikir ya da

bir problemin çözümü olabilir.

Senoi yaşantısı ilkeldir. Onlar için herşey bir ruha sahiptir.

Bir Senoi için, rüyasında bir varlıkla karşılastığında bunun gercek

bir ruh varlığı mı yoksa kendi tahayyül gücünün yarattığı bir şekil

olduğunun hiç bir önemi yoktur. Önemli olan, onun bu karşılaşmada

ne yapacağıdır.
Rüya gören ile rüya varlığı arasında yakın bir bağlantı oluşursa,

o zaman rüya gören kişi, onun "rehberi" olmasını ister.

Her Senoinin rehberi(leri) vardır. Fakat bu rüya rehberleri,

rüya görene göre üstün sayılmazlar, aksine onların çocukları

olarak nitelendirilir.

Toplantı odasında rüya görüşmelerinde rüya hediyeleri sunulur,

görüşler belirtilir ve eleştiriler yapılır. Çalışma grupları oluştururlar.

Bunlar herhangi bir rüya objesini ele alırlar ve gün boyu bunu

megerçekleştirmek için çalışırlar.

Tekrar bir rüya kuralına dönelim:
Bir rüya düşmanı karşısnda hiç bir zaman geri çekilmemek,

aksine onunla savaşmak ve eğer gerekli ise onu öldürmek,

çocukların bu duygu ile yetiştirilmeleri sakıncali değil midir?

Bu onların gündüzleri de saldırgan bir tutum içine girmelerine

neden olmaz mı?
 

Senoiler bilir ki,düşmanca veya tehdit edici bir rüya figuru,

örneğin, kötü niyetli kaplan,genellikle rüya görenin kendi

korkusu ve kendi saldırganlığından kaynaklanan bir yaratıktır.

Bu nedenle, rüya düşmanını yenmek demek, kendini yenmek

ve iç dünyasında korku ve saldırganlık düğümlerini çözmek

demektir.

Normal şartlarda batılı insanın rüya hayatı değişmezken,

bir Senoi bunu geliştirir ve bu öğretim çok sistematik bir şekilde

devam eder.

 

İlk olarak çocuk nesneler ve hayvanlar üzerinde kontrol kazanmayı

öğrenir, sonra bunlarla aynı seviyede olduğunu hissettiği şekiller ve

en son olarak da otoriter şahıslar ve Tanrılar gelir.

Bu, başka şifa öğretilerinde ve C.C.Jung'un analitik psikolojisinde

gelişmenin hedefi olan kişilik'te amaçlandığı gibi, ruhsal güçlerin

uyum surecidir.

Yaptıkları araştırmalar sonucunda Senoi halkını tanımış olan arastırmacılar,

literetürde, Senoiden daha barışsever ve demokratik bir başka halkın

tanınmadığı görüşünde hemfikirdirler.

Kaynak:

Sevda Yücesoy

Uykudaki Bilgelik Rüyalar

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

kitap1.jpg

 

İnisiyelerin Rüyalara Bakışı:

Dr. Bedri Ruhselman (1898 - 1960)
Ruh ve Kâinat'tan aktarımlar:
İmajinasyonun Önemi Hakkında

"İmajların ruhumuzda nasıl nesnel birer değer
  edindiklerini   incelemek hakikaten ilginçtir.
  Ve bu incelemenin ilerlemesi, bizi birçok yeni
  düşüncelere götürür..

  Gündüz ruhta, şuurlu veya şuursuz, yerleşmiş
  olan bir imaj; yan maddi güdülerin tesiri altında,
  bazen olduğu gibi, bazen de sembolik sahneler
  içinde canlanır.

  Rüyalarda da hal böyledir.
  Ve insan bunları, kendisinin veya başkalarının   
  imajinasyonları ürünü olduğunu düşünmeden
  bir realite olarak kabul eder .."

"Şu halde imajinasyonunu iyi inceleyerek, onu
  şu veya bu yolda kullanma imkânlarını daha
  kolay bulmuş oluruz. Bu kazancın dünyadaki
  tecrübe hayatımız üzerinde büyük ve faydalı
  tesirleri olacaktır. Ve bu faydalardan biri de,
  yaptığımız işler kadar, tahayyül ettiğimiz
  işlerden dolayı da vicdanımıza karşı sorumlu
  olduğumuzu öğrenmektir .."
..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

thumbnail_123137823368452262d542594e.jpg

 

Ergün Arıkdal (1936 - 1997)
MTİA Dernek Başkanı
Makale ve Konferanslarından derleme:

Metapsişik Açıdan Rüyaların Temel Sebebi:

"24 saatlik zaman dilimi içinde, uyumak zorunda
 olduğumuz bir süre vardır; bu süre içinde de rüya  

 görmekteyiz. Rüya safhası aşağı yukarı bir buçuk
 saattir. Bu, bizim bir gecede toplam rüya görme
 süremizdir. Halbuki siz o bir buçuk saatlik sürede 

 gördüğünüz rüyalarınızda dünyayı yaşayabilirsiniz.
 Aslında insan rüya görmez, rüya ona gördürülür,
 Uyku pasif bir hal, irade dışı bir olaydır ve ruhsal
 dünyanın bize uzattığı yardım elidir."

"Esasında rüyalar konusunu; şuur altı, şuur dışı

 ve üst şuur tarzında üç yönlü olarak açıklamamız
 mümkündür. Yüz yıllardan beri gelen kaynağı
 ve sebepleri konusunda araştırmalar yapılmakta
 olan rüyaların ortaya çıkışında öncelikle fizyolojik
 bir unsur söz konusudur. Şuuraltımızda birtakım 

 malzemelerimiz vardır. Bunlar bize sağlığımız
 hakkında birtakım ihbarlarda bulunabilirler;
 özellikle sağlıkla ilgili rüyalarımızın birçoğu bize 

 şuuraltımızdan aktarılır, Çünkü bedenimiz kendi 

 mekanizmasının nasıl çalıştığının adeta farkındadır.
 Bu rüyalar, sembolik olsalar da örneğin 'gıdana,
 böbreğine dikkat et' tarzında uyarıları apaçık ifade
 ederler. İnsanın bedeni ile ilişkili olarak bir takım
 uyaranlar, şuuraltındaki bir takım mekanizmaları
 harekete geçirerek bize bu şekilde çeşitli haberler 

iletebilirler. Bu uyaranlar içinde en yakın çevremiz, 

toplum,dünyanın kendisi ve kozmos olabilir. Sürekli
 bir şekilde tesir altında bulunduğumuzdan dolayı,

bu  etkilerin yorumlarını rüyalar halinde görebiliriz."

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

"Birçok rüyamız şuurdışı bir merkezden, kollektif 

 şuurdan gelebilir; insanların birbirlerine yaptığı 

 etkiler ile çevrenin insanlar üzerine yaptığı etkiyi  

 hissedebilmek şeklinde ortaya çıkabilirler.
 Bu, bir tür duyulardışı algılama ile tanışmanın 

 şeklidir."

"Bütün bunların dışında üst şuur dediğimiz, yani 

üstün şuur sistemlerine ait bedensiz varlıkların 

yapmış oldukları büyük yardımlar vardır. 

Bedensiz varlıkların en büyük işlevi: yaşamakta 

olan ve bedene bağlı bulunan varlıkların ruhsal 

tekâmüllerine yardım etmek; kolaylık sağlamak, 

hizmet etmek, yolunu açmaktır."

"Rüyalar temelde plân meselesidir; bizler kendi   

 plânımıza birçok bağlarla bağlı varlıklarız ve   

 rüyalarımızın temel kaynağı, ruhsal plânımızın  

 bize ilettiği birtakım temel etkilerdir. Varlık için  

 asıl tesir kaynağı, kendi plânıdır ve varlığa kendi  

 plânından sürekli bir biçimde bir beslenme, bir 

 destekleme yapılır.

 Aslında rüya, bir süper duyulardışı algılamadır. 

 Duyulardışı algılama;duyularımızla, onların  

 yardımıyla elde etmediğimiz birtakım tesirleri, 

 enformasyonları alabilmek demektir. Bu bilgiler, 

 duyulara bağlı olmayan bir sistemden gelirler; 

  duyuların kavrayamayacağı, duyularımızla 

 anlayamayacağımız bir boyuttan bize aktarılan 

 tesirlerdir."

"Metapsişik açıdan, uykunun en büyük özelliği  

 budur. Bedensel dinlenme, kasların kendine    

 gelmesi, fiziksel enerjilerin vücut içerisindeki    

 dağılımında dengelerin yeniden kurulması,    

 kalbin istirahat etmesi gibi özellikler de söz    

 konusudur ama bu sürece metapsişik açıdan    

 bakıldığında, uyku; kendi planımızla bütün    

 ilişkilerimizin kısa dönemler içerisinde gözden    

 geçirilmesidir. Bu şekilde, bize planımızla    

 bağlantımızı gözden geçirebilmemiz için sürekli    

 bir fırsat yaratılmıştır."

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

"Aslında biz insanlar ruhsal dünyanın dışında 

 değilizdir; mevcudiyetimiz de zaten ruhsal 

 dünyanın içindeki bir mevcudiyettir. Çünkü 

 ruhsal dünyadan ayrı olrak kendi varlığımızı 

 sürdürmemiz mümkün değildir.
 Dünyada olmak, bedenlenmiş olmak; ruhsal 

 dünyadan ayrılmış olmak anlamına gelmez.
 Nasıl ki planımızdan ayrı değilsek, ruhsal 

 dünyamızdan da ayrı değiliz. Şu anda hepimiz, 

 şu anki halimizle bile, ruhsal dünyanın içinde
 var olmaktayız. Kısaca, gerçek mevcudiyetimiz 

 oradadır; burada ise onu temsil eden birtakım 

 görüntüler vardır.
 Hayatın kendisi temelde fizikî bir yaşam değil,  

 ruhsal bir yaşamdır. Bizler de dünyadaki bütün 

 oluşumların ilk prototiplerini öte alemde kendi 

 yaratıcı  imajinasyonumuzla meydana getirmiş 

 olan varlıklarız.
 Bugün hangi konumda bulunuyorsak, evvelce  

 biz bunları zaten tasavvur etmişizdir.  
 Şimdi, düşündüklerimizi yaşıyoruz."

"Rüya; ister şuur altı, ister üst şuurdan olsun 

 sürekli gelen tesirin/bilgi akışının, klişeler,
 imajlar haline gelmiş şekillerinden ibarettir.  

 Rüyalarda verilen bilgi müphemdir; açık ve
 seçik ve aynı zamanda alışılmışın dışında bir
 mekanizma, rüyalarda daha belirgindir.  

 Rüyaların büyük bir kısmı nefsani olmaktaysa,
 diğer büyük kısmı, o kişinin kendi şuuraltından  

 kaynaklanmaktaysa da öyle rüyalar vardır ki, 

 ruhsal varlıkların ikazları ve bilgi aktarışlarıyla 

 ilişkili olan belirli bir frekansta ayarlanmış bazı 

 yayınların bizim tarafımızdan yakalanmasından 

 ibarettir. Başka bir deyişle, üstün şuurumuzun 

 bize yol göstermesidir.

 Vicdan ve şuur bakımından bir gelişme içinde 

 bulunuyorsak veya bu gelişmeyi hazırlayacak 

 sürekli çabayı gösterebiliyorsak; üst şuurumuz  

 bize birtakım yardımlarda bulunmaya başlar.
 Üst şuurumuzun benliğimizdeki değişiklikleri,
 ne durum da olduğumuzu veya nereye doğru
 yol almakta olduğumuzu arada bir hatırlattığı 

 rüyalar, eğer onları doğru değerlendirebilirsek,  

 bize çok büyük yardımlar sağlarlar.
 Böyle rüyalar yolumuza ışık tutarlar.
..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

Perisprital Enerji

Demek ki, rüyalarımızın temel sebebi ve asıl kaynağı;
ruhsal planımızdan bize aktarılan çeşitli tesirlerdir.
Bu tesirler, kendi ruhsal bünyemiz tarafından çeşitli
kademelerden geçirilerek alınırlar.

Bizler, sadece fizik bedene sahip varlıklar değiliz;
fizik bedenle ruhsal özümüz arasında aracılık ederek
tesir alışverişinin en iyi şekilde yapılmasını sağlayan
ara planlar vardır.

Bu ara planlar, örneğin Hindu sisteminde, astral, esiri,
mantal ve kozal gibi isimler almışlardır. Temelde bunlar
tesir geçiren birer alandırlar. Üst üste giyilen elbiseler
gibi düşünülmemelidirler; frekansı yüksek bir enerjinin,
titreşimi daha düşerek alçalan frekanslar halinde bir
yere iletilmesine benzetilebilirler.

Örneğin; bu süreç, çok yüksek bir elektirik gücünün,
evimize gelene kadar transformatörler aracılığıyla
düşürülmesine benzer; her düşürülüş, ayrı bir araç
gerektirir. Bu örnekteki gibi, enerji düşürücü her bir
trafoyu; bir psişik araç, bir alan olarak düşünebiliriz.
İşte astral, mantal veya kozal beden denilen olgular,
aslında enerji düşürücü alanlardır.

Bu kademelerin genel ismi ise "perispri" dir.

Perispri, ruh varlığının madde alemine uzanması
sırasında kullandığı en büyük araçlardan biridir.
Tabi ki, ruhsal enerji ile hayat enerjisi arasındaki
bu geçit çok marifetli bir araçtır; kendine has bir
şuuru vardır.

Perisprital şuur aslında çok kıymetli bir şuurdur;
fizik dünyada; kişisel perisprital şuurumuzun
farkına varabilsek, fizik engelleri bir anda yok
ederdik, herhangi bir şey artık bizim için engel
olamazdı.

Perisprital enerji, kendi planından almış olduğu
etkileri dönüşüme tabi tutarak fizik boyuta aktarır.
Artık fizik boyuta aktarıldıktan sonra, tesir, bizim
bildiğimiz bazı prosedürlerden geçerek görünümler
kazanmaya başlar ve bu etki, bazen beynin yaptığı
faaliyetlerden dolayı, rüyalar halinde ortaya çıkabilir."

** **
İnsan maddî bedende enkarne olmuş, yani maddî

bi beden kapsamında "Can" taşıyan Spirit'tir.

Spirit; Bi anlamda Can; diğer bir ifade ile Enfüs'tür.
Enfüs ise; İnsan varlığının ilham alan öz' üdür.
İlham; esin, vahy ve bir anlamda rüya olarak te'vil

edilebilir.

Çünki, ilham, rüyalar aracılığı ile de insana ulaşır.

İlham alan bir öz'ü, fizik bedeninde taşımakta olan
insan varlığı, bu operasyonun gerçekleştiği akışkan
ve görünmeyen bir ortam/belki bir okyanus ile
sarmalanmıştır.

İşte bu kuşatıldığı "investment", bi anlamda "peri"
olarak kabul edilebilir.

kişisel

 

** **

 

Kur'an

Rad: 13/11

 

"Her bir kişi için onu önünden ve arkasından izleyen

 gözcüler vardır ki, kendisini Allah'ın emrine bağlı olarak

 koruyup denetlerler.

 Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri,

 onlar, birey olarak içlerindekini/enfüs'lerinde birey olarak

 kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez."

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Karmik Doğamız

Rüyalarımızın bir diğer kaynağı kendimiziz:

doğrudan doğruya kendi varlığımızdan yine

kendimize aktarılan rüyalarımız da vardır.
Her varlık öncelikle büyük bir karmik dosya
ile doğar: yapılması gereken, yapmış olduğu
veya yapacağı şeylerin bütün planlarını da
yanında taşır. Her birimiz oldukça arif, bilgili,

tecrübeler geçirmiş varlıklarızdır.
Çünkü, doğuştan ruhsal enerjiyi kullanabilen,
varlıklar olduğumuzdan, belki de milyonlarca
seneden beri bu uygulamayı yapan varlıklarız.

 

Dünyaya her doğuşumuzda maddeye dönüp
onun tecrübesini almak, onda bir titreşim farkı

oluşturmak için kendimizi feda ediyorsak, bu

uygulamaların sonuçlarında da birtakım bilgiler,

birtakım olgunluklar, birtakım irfan da bizimle

beraber gelir.

Her varlık bu karmik dosyaya mutlaka sahiptir.
Demek ki doğduğumuzda büyük bir bilgi yüküyle

geliyoruz.
Ancak, iç hazinemizde/enfüs'te mevcut olan bu
öz bilgiden ihtiyacımız olduğu oranda yararlanma

hakkını henüz elde etmemiş olabiliriz: ihtiyacımız

vardır ama daha henüz kullanmaya layık değilizdir.

Hak verilmiştir ama kullanma yetkisi verilmemiştir.

Hak: bizim o bilgiyi muhafaza etmemizdir.
Bu bilgiler perisperital hafızamızda yerleşmiş, ve
bütün hücrelerimize kadar inmişlerdir ama bunları

kullanma hakkı henüz verilmemiştir. Tıpkı bir silah

satın almış ama bunu kullanma ruhsatını henüz

edinmemiş oluşumuz gibidir.

Bu bilgilerin bir kısmı, liyakatimiz arttığı sürece,

muhakkak bir dış sebep olmaksızın ve zaman

içerisinde şuur eşiğimizden atlamak suretiyle
arka kapıdan şuur düzeyimize girerler.

Bu, rüyalardaki sembolik dünyamıza bizde olan
birikmiş birtakım bilgileri aktarabiliriz demektir.

Bunlar, geçmiş yaşamın tecrübî sonuçlarından
hafızamıza kayıt edilip, saklanmış bilgileridir.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Rüyalar ve Şuuraltı İlişkisi

Uyku, varlıkların şuuraltı vasıtasıyla birbirleriyle ilişki
kurmaları, birbirleriyle bilgi alıp vermeleri için de bir
vasıta olabilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, beden
dinlenmesi tarzında açıklanan materyalist görüşün

dışında, uyku ve rüyaların metapsişik açıdan önemli
bir fonksiyonu vardır.

İnsanlar birbirleriyle en güzel bilgi alışverişini, uyku

sırasında şuuraltıları vasıtasıyla yaparlar. Şuuraltı
ilişkisinin rahatça kurulabileceği şartlar uyku durumu
ile sağlanabilir. Çünkü şuuraltının serbest bir şekilde

faaliyete geçebilmesi için şuursal mekanizmaların ve

buna bağlı fonksiyonların tatil edilmesi gerekir. Ve bu
tatilin en doğal ve en yaygın yolu da uykudur.
Varlık uyuduğunda, şuur ve şuura bağlı fonksiyonlar

kesildiğinden, şuuraltı iyi şekilde faaliyet halindedir.

Rüyalarımızın, şuuraltı mücadelesinden meydana
gelen bir aktivite halinde ortaya çıktığı, bilinen bir

gerçektir. Rüyalarımızın ortaya çıkış mekanizması,

şuuraltının depolanmış karşıtları ortaya çıkışından
ibarettir. Ayrıca biz, dışarıdan, diğer varlıklardan
almış olduğumuz tesirlerle de birbirimizi etkileriz.
Nasıl gündüz vakti davranışlarımızla, sözlerimizle,
renkle, ışıkla vb. ile birbirimizi etkiliyorsak; ve bu
şuurlu bir olaysa ve ancak beş duyu yoluyla alınıp

verilebiliyorsa, aynı şekilde, beş duyunun dışındaki
psişik duyu organlarımız vasıtasıyla bu kez şuurlar
değil, şuuraltları birbirleriyle ilişkide bulunur.

Bu ilişkilerin bir kısmı hatırlanır, bir kısmı hatırlanmaz.

Çoğu, rüyalar halinde ve sembolik ifadeler tarzında

gündüz hatırımıza gelir.
Bunlar birer yorumdan ibarettir; aslında olup biten
neydi, ne alındı, ne verildi, bunun farkına varamayız.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Telepatik Rüyalar

Aynı mekanizma telepatik rüyaların görülmesinde
de işlemektedir.

İki kişi (birbirlerine yakınlıkları olması süreci daha
da kolaylaştırır) aynı odada ya da ayrı odalarda

uyurlarken aynı rüyaları görürler; rüyada ikisi de

aynı rolün içerisindedirler, aynı sahnededirler ve

uyandıklarında birbirlerinin sözlerini tamamlarlar.

Telepatik rüyalar, tamamen teknik bir biçimde

parapsikoloji tarafından incelenebilmektedir ve

bunları metapsişik araştırma alanının dışında

ele almak gerektir.

Bu türden teknik olarak oluşturulmuş sembollerin,

imgelerin alınıp-verildiği telepatik rüyalar vardır.
Bazen değil yanınızdaki insandan, nesliniz ya da

ırkınızdan dahi olmayan varlıklardan size ulaşan 

telepatik rüyalar da vardır.
Onların elde etmiş olduğu birtakım bilgileri, sizler

telepatik olarak algılarsınız. Bu türden şeyler uyku

esnasında daha kolay meydana gelir.

"Tüm bu olaylar niçin gündüz vaktinde olmuyor da, 

 gece vakti oluyor?" diye sorabilirsiniz.

Bedenin hakimiyeti, uyku esnasında ruhsal varlık

tarafından daha fazla gevşetilir. Kontrol tamamen

vejetatif sisteme bırakılmıştır; bedende o sırada

sadece biyolojik bir yaşam vardır. Şuursal yaşam

tamamen kapanmış, şuurötesi yaşam başlamıştır.

Şuurdışı yaşam, zaten sizin ruhsal dünyayla olan

bağlantınızın çok kuvvetlendiği yaşam anlamına

gelmektedir.

.
Böylece bazı rüyaları daha iyi görmek de mümkün olabilir.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Astral Bedenin İzlenimleri

Uyku sırasında ruh ve beden ilişkisindeki gevşeme;
enerji açısından bir gevşemedir, ruhun bedeni canlı
tutma ilişkisi devam eder. Fizik bedene enerjetik
yönden akış azalır ve de daha çok, fizik bedenden
önceki astral bedene kayar. Böylece astral bedenin
hayatını yaşamaya başlarız.

Astral bedenin izlenimleri, şuurdışı dediğimiz evreye
geçer. Gördüğümüz rüyaların çoğunluğu, çevreden
ya da günlük yaşamın getirdiği aktüel ve deneysel
bilgi birikiminden oluşmuş ve şuuraltından daha çok
astral izlenimlerimizden meydana gelir.

Astral bedenden gelen etkilerin arasında, yine astrala
kayıtlı olan daha önceki hayatımızın bilgilerinin aktarımı
da vardır. Gördüğümüz bir çok manzaranın ve klişelerin,
imajların veya anlam veremediğimiz bilgilerin temelinde
geçmiş hayatlarımızdan aktarılan parçalar bulunur ve o
parçalar, hızla karıştırılan bir kitabın içinde gördüğümüz

hoşlandığımız bir resmin gözümüzün önünden geçişi gibi,
kısım kısım klişeler halinde rüyalara aktarılır.

Bu hatırlatıcı rüyalar, geçmiş hayata ait yaşantılarımızı

aksettirirler. İşin ilginç yanı, kendi egomuzun savunma

mekanizmalarının, bu hatıraları, şimdiki zamana uygun
hale getirmesidir. Bunlar, içinde yaşadığımız zamanın

sembollerine çevrilirler. Bu yüzden hangilerinin şimdiki,

ve hangilerinin geçmiş yaşantımıza ait izler olduğunu
ayırabilmemiz zordur.

Ego bu noktada çok güzel bir adaptasyon yapar, çünkü
egonun yıkılmaması gerekir; eğer o bilgi normal şuura
yansırsa insan buna dayanamayabilir, büyük bir kaos
içine girebilir.

Bu nedenle gayet akılcı bir telafi mekanizması çalışır;
bu nedenle bu rüyalara 'telâfi rüyaları' da denmektedir.
Bu rüyalarda vicdani pişmanlıklar ve suçluluk duyguları
uygun ve çok güzel semboller ve klişeler halinde ortaya

çıkmaktadırlar.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Rüyalarda Sansür: Bir Tür Savunma Mekanizması

Rüyalarımızın birçok yerinde kesilmeler, anlaşılmayan,
duyulamayan sesler, mırıltılar olduğuna şahit olmuşuzdur.
Birdenbire rüyamız anlaşılmaz ve acaip bir hale girmiş olur;
bu şekil değiştirme rüya yapımının bir ürünüdür. Birçok rüya
içeriğinin şok yaratacak yapıda olması onun bastırılmasını
gerekli kılmaktadır.
 
Bu durum için verilecek bir örnek, olağanüstü durumlar söz
konusu olduğunda basın organlarının sansürlenmesi olabilir.
Bakarsınız ki, elinizdeki gazetedeki bazı cümleler kaldırılmış,
yerinde boşluklar bırakılmıştır. Biz, bunun sansür olduğunu
biliriz; nerede boşluk varsa orada sansür kurulunun hoşuna
gitmeyen bir şey olduğu anlaşılır. Elbette ki siz bu sansürü
beğenmezsiniz, çünkü belki de haberin en ilginç yeri orasıdır.

Ama bazı durumlarda sansür kurulu cümlede atılacak bir şey
bulamaz. Çünkü hangi ifadelere itiraz edileceğini bilen yazar,
asıl yazmak ve duyurmak istediği bölümde bazı değişmeler
yapar; ifadeyi yumuşatır, bazı referanslar verir ve de imalar
yapar. Bu durumda, sayfanın üzerinde boş bırakılmış yerler
yoktur, fakat ifade hayli karışık ve yuvarlanmıştır; yine de
dikkatli bir okuyucunun yazarın aslında söylemek istediğini
anlaması mümkündür.

Rüyada açık kalan yerlerin, anlamsız, kopuk kopuk, sessiz,
mırıltılı kısımların, tıpkı bu örnekteki gibi, sansüre kurban

gittiklerini söyleyebiliriz. Şuuraltı düşüncelerinin içine nüfuz

edebilmemiz için belirli bir direnmeyi aşmamız gerekir. Bu

direnme, sansürden başka bir şey değildir ve gücü bazen

az, bazen çok olabilir.

Sansürün gücü; rüyadaki her unsura göre değişmektedir.
Açık ve örtülü rüyaların karşılaştırılması; bazı gizli unsurların
tamamen ortadan kaldırıldığını, bazılarının da değiştirildiğini,
bazılarının görünen içeriğe değiştirilmeden, hatta daha da
şiddetlendirilerek sokulduğunu göstermektedir.

Sansürü doğuran eğilimler, rüyayı gören kişinin farkında olan
muhakemesinin/idrak ve yargısı ile uygulayacağı şeylerdir.

Rüyadaki sansürün eğilimleri, kişinin içsel eleştiri standartları

yönünden tanımlanabilir. Bu eğilimler, sürekli itiraz edilebilir

yapıdadırlar; ahlâki, estetik, sosyal yönlerden kişiyi incitici
türdendirler. Düşünülmeye bile cesaret edilemezler, üstelik
düşünülse bile nefretle düşünülürler. Rüyalarda ancak bu
kadar çok şekil değiştirerek ifade edilebilen, sansür edilmiş

arzular; rüyayı görmekte olanın egosu, her gördüğü rüyada
kendini gösterdiğinden dolayıdır ki, semeresiz ve insafsız bir

egoizmin ifadesidirler.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Aslında rüyaların yapısında hiçbir fesatlık yoktur. Aksine, bazı
rüyaların uygun olan arzuları tatmin etmeye ve acil bedensel

ihtiyaçları yerine getirmeye yardımcı olduğunu biliyoruz. Bu

rüyalarda şekil değiştirme biçimindeki sansürün pek mevcut

olmamasının nedeni, buna gereksinim duyulmamasıdır; çünkü

görevlerini 'ben' in estetik ve ahlâksal eğilimlerini incitmeden

yaparlar.

Şekil değiştirme derecesi de iki faktöre bağlıdır: Bir yandan,
sansür edilmesi gereken arzu ne derece şok yaratıcı ise şekil
değiştirme o kadar şiddetli olacaktır. Öte yandan sansür etme
eğilimi de çok şiddetli olabilir.
Örneğin; tutucu ve utangaç büyütülmüş bir genç kızda cinsel
arzuların rüyaya girmesi, şiddetli bir sansüre tabi tutulur.

Rüyanın şekil değiştirmesi, tamamen sansürün işidir ve uyku
esnasında bizi rahatsız eden arzularımız devamlı bu sansüre
tabidirler. Uykumuzu fena eden, bozuk rüyalarımızın şeklini
değiştirmemiz için, sansür işlem sistemini aktifleştirmemize
neden olan arzularımızın niçin geceleri ortaya çıktığını kesin
olarak bilmiyoruz, zaten bu nedenle bunlara 'şuur altındadır'
deriz. Yine de ve daha önce gördüğümüz gibi arzular sadece
şuur altında olmaktan çok daha ötedirler.

Rüyaların sansür edilmesiyle ilgili olarak incelenmesi gereken
bir diğer konu da, kişideki evrim isteğinin etkinlik derecesidir.

Uyku; ruh ve beden ilişkilerinin yumuşadığı devre olduğundan
şuurun kararması; şuuraltı ve yüksek şuurun serbestleşmesine,
evrensel tesirlerle ilişki kurmasına sebep verir. Böylece alınan

tesirlerin, yardımların ve bilginin, şuura aksedip aksetmemesi,

onların kişinin şuur sahasına olan yakınlıklarına bağlıdır.

Bizlerin, bedensel şuur içeriğimizin, tesir kapasitesi ve niteliği
belirlidir; ancak buna uygun olan ve o seviyede olan tesirlerin

oluşturduğu imajları şuurumuza aktarabiliriz.
Bu imajların arasında içeriğine hemen nüfuz edemeyeceğimiz,
o an için etmekte fayda olmayan, bizi hazmedemeyeceğimiz

durumlar içinde bırakabilecek olanlar, ya yüksek şuur ya da

idareci varlıklar tarafından sansüre uğratılabilir. İşte mevcut

sansürlemenin ardından genellikle sezgisel olan bir arta kalış

mevcuttur ki, bu da kişiyi, düşünmeye ve yorumlamaya sevk

etmek içindir.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Aynen Gerçekleşen Rüyalar:

Rüyalarda görülen bilgiler genellikle açık seçik bilgiler değildir;

çoğu klişelerdir ve imajlardır, rüyayı gördüğümüz anda apaçık
bir şeyler bulamayabiliriz ama bizler gelişip değiştikçe verilen
bilgiyi anlayabiliriz. Bu bilgi bizleri çabadan alıkoymamak için
açık seçik verilmez. Ama apaçık rüyalar da vardır; bu durumda

astral seyahat sonucunda şuuraltına aktarılan birtakım duyular

ve bunların rüya halinde ortaya çıkmaları söz konusudur.

Bu türden rüyalar fizik planda üç gün, beş gün sonra, ve hatta

bazen sizler tamamen unuttuktan iki sene sonra aynen tekrar

ederler, yaşanırlar ve siz donakalırsınız, ve 'Ben, bunları adım

adım biliyorum. Rüyamda da böyle böyleydi' dersiniz. Rüyayı

aynen yaşayabilirsiniz."

Aslında, bu durumda rüyayı gören kişi, bir astral seyahatten
daha çok durugörü durumuna girmiş gibi olur yani bu durumu

yaşayan kişi, zamanı seyreden insanın hızına girer ancak bunu

uyku sırasında yapar. Bunu, uyku olayı dışında, başka bir şeye

konsantre olma suretiyle yapan gerçek durugörü medyomdan

farkı, rüyayı gören kişinin bu sırada uyuyor olmasıdır.

Bu prosedür aslında kendi var1ığırnız içinde hep işlemektedir.
Bir çok şeyi, daha önceden bilebilirsiniz fakat siz bunları ancak,

sadece sizin ihtiyacınıza değil, çevrenizde bulunan insanların

ihtiyaçlarına da uygun olan zaman ve mekan oluştuğu zaman
rüya halinde tekrar görmeye başlarsınız. Rüya aslında size bir
ay, birkaç ay veya bir sene evvel verilmiştir, ama ancak sizin

hazır olduğunuz zaman gelince size gösterilir. Rüyalar bazen

eleştiri ve bazen ihtar mahiyetindedir; önceden yapılmış olan
bir kayıt gibi aniden ekranımızda görünür ama aslında o çok

önceden rezerve edilmiştir. O kendi bilginizdir; o sizde zaten

mevcuttur. Sonradan şuur altına aktarırsınız ama bunun; size
en gereken zamanda sadece sizin için değil, çevreniz için de

uygun bir zaman-mekan birleşmesinde ve tam ortalanması

gerekir. Bunlar  ancak o zaman rüya olarak gözükürler; işte

bu nedenle rüyalarda 'tesadüfen, rastgele gördüm' diye bir
şey söz konusu değildir, rüyanın görüldüğü zamanın da çok
önemi vardır.

Bu, toplumun içinde bulunduğu durumla da çok ilgilidir.
Rüyalarda jeolojik olayları, keşifleri, depremleri veya toplum
içindeki insanları ilgilendiren olayları da görebilirsiniz. Bunlar,

insanların kendi yapılarıyla alakalıdır ve bunun önüne geçmek

mümkün deği1dir çünkü insan varlıığının kendi bünyesinde bu

yetenekler mevcuttur. İnsan bu titreşimleri aldıkça geçmişten

veya gelecekten bütün etkileri alabilir. Örneğin: Titanik faciası

gelenekselleşmiştir; dünyanın birçok yerinde insanlar bu olayı

önceden hissetmiştir, büyük bir geminin batışunı, ismini dahi

bilmediği halde gören insanlar vardır. İşte bu nedenle, rüyaları

muhakkak kayıt altına almak lazımdır.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Prekognisyon Rüyaları

Olayların önceden görüldüğü rüyalarda prekognisyon
vardır. Önceden bilmenin temelinde, varlığın kendi
planı ile ilgili olmak üzere, kendi maddesel hayatının
genel bir deterministik (karmik) haritası yatmaktadır.
Karma terimi ile kastetmeye çalıştığımız şey, sebep-
sonuç bağlantılarının sonuçlarıdır. Değişemeyecek
bazı sonuçlar vardır ve bizler ancak değişemeyecek
sonuçları önceden bilme konusu içerisine alabiliriz.

Bu durum, çok yönlü bir çalışmanın sonucunda oluşur;
söz konusu varlığın kendi özel bilgisiyle ve muhakkak
ki kendi planından aldığı yardımlarla ilgilidir. O varlık,
zaten prekognatif olayın perisperital bilgisine sahiptir.
Olay fizikte teşekkül etmeden önce, diyelim ki, astral
ya da esiri alemde meydana gelmiştir. Rüyayı gören
kişi, bunun imajinasyonlarını bilen-gören bir varlıktır
ve yeryüzünde bu bilgisinin bir uygulaması olarak bir

prekognisyonda bulunmuştur. Bu önceden bilişler
genellikle ani olarak ortaya çıkarlar, söz konusu kişiler

herhangi bir kutsallığa, herhangi bir dini makama sahip

olmayan herhangi birer insandırlar. Ancak bu önceden

bilişlerin çok azı bir belgeye bağlanmıştır.

Önceden biliş hali, ister birdenbire konuşulup söylensin,
ister rüyada görülsün, gelecekteki bir olayı muhakeme

yürütmeden bilmek olduğunu belirtrnek gerekir.

 

Prekognisyonda herhangi bir muhakeme gücü yoktur;
bu, zihnin hükmü değildir. Bu büyük bir akli sezgidir;
duygusal bir sezgi değil, aklın bir sezgisi olmak üzere

birdenbire ortaya çıkar, görülür veya anlatılır. Bu enerji
öyle bir taşar ki, bazı insanlar farkında olmayabilir ve ne

söylediklerini çoğu kez unuturlar;ardından 'Sahi, öyle mi

dedim?' derler. Onların etrafındaki insanların buna karşı

uyanık olmaları ve bir zabıt tutmaları gerekir.

Ancak bir de, önceden bilme konumuzun dışına çıkmasına

rağmen, değişmek zorunda olan, değişebilirlik taşıyan her

sebeb-sonuç bağlantısının bazı varlıklarca önce bilinmesi
de söz konusudur. Çok zayıf bir ihtimal gibi görünmesine

rağmen olması muhtemel olanı da önceden biliş şeklinde

ortaya koyan kişilere ait tarihi örnekler vardır; Tevrat'ta
ya da İslam tarihi içerisinde din ya da tarikat büyüklerinin

rüyalarında sebep ve sonuç zincirine göre mutlaka olması

gerekenin olmayacağı, karma münasebetlerinin dışına
taşan sonuçları ifade eden ve çok zayıf bir ihtimal olarak

görünmesine rağmen aynen meydana gelebilmesi olayı
ile ilgili bazı ifadeler vardır.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Kehanet veya  prekognisyon rüyalarının çoğu, bazı
şeyleri hatırlatıcı rüyalardır. Aslında her iki durumda
da, varlığın perisperital olarak bildiği şeyin bir kısmı,
varlığın kendi bilgisinden dışarı taşımaktadır;
Bu taşmalar, kendi bilgisinin sonucunda elde ettiği
rüyalar tarzında ortaya çıkarlar. Bu bir bilgi iletişimidir;
kendi planı da bu bilginin ortaya çıkması için o varlığa
yardım etmiştir. Bu yardımın nedeni fizik plana, yani
bedene bağlı olma halinin unutma tarzında birtakım
riskler taşımasıdır; o araç her zaman iyi bir şekilde

çalışmayabilir, araya birtakım iğvalar, yan etkiler,
karışık etkiler girebilir.

Biliyoruz ki, durugörü medyomları eşya ile ilgili tesirleri,

olguları vizyon halinde algılarlar. Psikometri medyomları
da hem vizyon hem de hisler halinde aynı şeyin farkına

varabilirler ve bir şeyin geçmişi veya geleceği hakkında
bilgi sahibi olabilirler. Bu aslında bir çeşit kayıt okumadır.

Yakın veya uzak bir gelecekte olacak olan bir olayın imajlı
imajsız, kendiliğinden bilinmesi de prekognisyondur.
Geleceğin zaman açısından uzak veya yakın olması hiç

önemli değildir; vizyon halinde de olabilir, içe de doğabilir;

çok güçlü bir şekilde önsezi tarzında da hissedilebilir.
İşte, tüm bunlar uyku durumunda da oluşabilmektedir.

Bir insanın, hiçbir endişe duymadan, şuurunda herhangi
bir yere itilmiş, çözümlenmemiş tortu şeklinde bir sorunu
olmadan gece veya bir şekerleme esnasında rüyasında

(mutlaka normal bir şekilde gece uykusuna yatmak değil, 

 gündüz vaktinin herhangi bir zamanında ruh ve beden 

 münasebetinin tatlı bir şekilde gevşediği an da olabilir,)

birdenbire kendisiyle hiçbir ilgisi olmayan yığınla imajın

gözünün önünden geçivermesi ve sahneler halinde bazı
düşüncelerin ortaya çıkması da söz konusudur. Bugün
rüya laboratuarlarında yapılan çalışmalarda bu imgelerin

ortaya çıkışının, uyku ile uyanıklık arasında ya da uykuya

geçiş evresindeki alfa ritmiyle bir zihin eyleminin ortaya

çıkışına denk geldiği anlaşılmaktadır. Zihin alfa ritmi ile

çalışmaya başladığında 'duyular dışı algılama' için uygun
bir ortam meydana gelmektedir.

Yapılan deneylerde, bir kişinin ruh-beden bağlantısını

gevşetecek bir hale geçmesi için alfa ritmine girmesi

gerektiği belirlenmiştir, böylece medyomsal tezahürler

ortaya çıkabilmektedir. Prekognisyon, bu gevşemenin
en yoğun olduğu bu uyku durumunda çok daha kolay

meydana gelebilmektedir. Böylece rüyalar aracılığıyla

geleceği bildiren haberler alınabilir; zaten bu tür rüyaları

gören kişinin doğasında medyomluk vardır, bu yetenek,
doğal bir şekilde, rüyada ortaya çıkar.

Rüyalarda görülen olayların çoğu, sembolik bir tarzda

verilirler, İnsanlar bazen bunu fark edemeyebiliyorlar
ve yanlış yorumluyorlar. Kehanet meselesi aslında bir
yorum meselesidir; unutulmaması gereken nokta, rüya

görüldüğü sırada uyku şuuru içerisinde bulunduğumuz
için şuurdışı bir durumun mevcut olmasıdır.
Bu durumda da yorumun nasıl olacağı elbette ki pek belli

olmaz.
Bu, önemli bir noktadır.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Haberci Rüyalar

Rüyalarla psişik konular bazen birbirine karıştırıla bilmektedirler;
genellikle birçok vizyon, rüyet dediğimiz birçok algılamalar rüya
zannedilebiliyor. Fakat haberci rüyalar üzerinde durmak lazım.

Bazı rüyalarımızda muhakeme gücümüzü aşan birtakım sonuçlar,
mesajlar bizlere önceden bildirilebilmektedir. Birtakım şeyleri
önceden görüyoruz, anlayabiliyor ve gelecek hakkında çok güçlü
tahminlerin ve rastlantıların çok dışında olan birtakım sonuçlara
varabiliyoruz. Önceden bilmenin çok çeşitli varyasyonları vardır;
ister doğrudan söylemek ve ister rüya tarzında olsun, orada bir
habercilik, bir ihbar vardır. Bu tür rüyalara daha ziyade "haberci
rüyalar" denmesinin nedeni de budur. Hassas bir insan rüyasında
birtakım etki ve bildiriler alabilir ki haberci rüyaların asıl maksadı
da budur ve birçok insan farkında olsun ya da olmasın bu konuyla
ilgili rüyalar görmüşlerdir.

Haberci rüyaların prekognisyon temeline dayandığını belirtmiştik
ama bunlar gerçek birer metapsişik vakadır. Rüyada gördüğünüz
şeyin, detaylarına varıncaya dek aynı tarzda oluşması üzerinde
durmamız lazım. Zamanı, anlayış bakış açımıza göre düşünecek
olursak, henüz ortaya çıkmamış bir zamandaki olayları ne kadar
algılamaktayızdır?

Metapsişik araştırmacı Charles Richet, prekognisyon konusunda
şunları söyler:
"Varılan yegane netice, önceden bilme, önsezi/precognition'un
 mevcut olduğu sonucudur.Bu gücün olağan dışı ve görünürdeki   
 acayip yanını kesinlikle kabul etmemiz gerekiyor. Çünkü bu akıl  
 almaz ve görünürdeki olağan dışılık, bilime tamamen ters düşen   
 bir iş. Bilim böyle bir şeyi kabul etmez. Ama  bunun olağan dışı,
 akıl almaz olduğunu kabul etmek zorundayız."

 

Haberci rüyalarda insanın yeteneğinden çok rehber varlıklar ve
ruhsal idareci varlıkların etkisi olduğu tahmin ediLmektedir. Bu,
en son yapılan araştırmalarda daha belirginleşmiştir ve bundan
böyle mesele, felsefi veya inanca bağlı bir iş olmaktan çıkmıştır.
Gerçekten de haberci rüyalardaki çoğu bildiriler, bizim dışımızda
bulunan bedensiz şuurların bize uyguladıkları bir takım aktarım/
ilhâmlar tarzındadır; çünkü zaman ve mekânı aşan ancak onlar
olmaktadırlar. Bizler zaman ve mekana bağımlı olan insanlarız,
kendimizi zaman veya mekan illüzyonundan kurtarıp, bağımsız
hareket edemiyoruz. Fakat, zamanın ve mekânın yanıltan/hata
yaptıran bağlarından kurtulmuş, dünya zamanı ve mekanından
sıyrılmış olan, fakat dünya zaman-mekanı ile istedikleri zaman
tesir/etki bakımından endüktif/inductive tarzda ilişki kurabilen
idareci varlıklar vardır.

Bu varlıklar insanların gelişimini/tümevarım süreçlerinde onlara
yardımda bulunmayı üzerlerine vazife olarak almışlardır.

Zaman kavramını/vision düşünün; zamanın oluşumu, bir trenin
geçişi gibidir. Fakat zamanı normal bir şekilde kontrol edebilen/
gözlemleyebilen varlıklar için trenin burada, B noktasında ya da
A noktasında oluşu arasında hiçbir fark yoktur; çünkü beyin A'yı
ve B'yi aynı anda görmektedir.

Dolayısıyla, önceden görme/prekognisyon meselesi de, rehber

varlıkların, rüyayı gören kişi ve kişilerin liyakat ve gelişimlerine

uygun olarak bazı bilgileri rüya tarzında sunmalarıdır.

Bazılarının trans halinden, bazılarının içinin saflığından istifade
ederek bilgileri vizyonlar, kelimeler, düşünceler, hisler tarzında

aktarmaktadırlar.

Haberci rüyaların önemli niteliklerinden biri çok ısrarlı oluşlarıdır.

Hiç farkında olmayız ama bu rüyaların üzerimizde hayli tesiri olur,

hep hatırımıza gelirler; bir türlü unutamayız, kendilerini sürekli
bize hatırlatır dururlar. Hatta üzerinde durdukça, eğer sembolik

bölümler varsa, bunlar sembolik hallerinden çıkarlar ve işin aslı

görünür; rüyanın bize ne anlatmak istediğini anlarız.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.