Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

AntiKapitalist/Devrimci Müslümanlık


evrensel-insan

Önerilen İletiler

Kendilerine "antikapitalist/devrimci musluman" diyen ve gezi parki halk direnisine katilarak destek veren kisiler; 1960 oncesi o bilinen "laik muslumanlik" tir.

Ben bir serbest dusunur olarak, olmasi gereken muslumanligin boyle olmasi gerektigini dusunuyorum ve Ideolojik politik teokrasi ve otokrasi temelli bir duzene sisteme dayanan islamin ise; muslumanlik olmadigini dusunuyorum.

Kisaca muslumanlik, O.Dogu'daki militan/koktenci/terorist ve bu sayede bir teokratik otokratik dini temelde duzeni politik ve ideolojik olarak topluma dayatmanin ise muslumanlik olmadigini dusunuyorum.

Aksini dusunenler burada kendi muslumanliklarini ve dini bir duzeni olmayan cografya ve toplumda nasil bir yasam ve iliski surebilecegini aciklasin.

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Burada ilginc olan kendilerine "antikapitalist/devrimci" musluman diyenlerin, cagdaslik duzeyinde sosyo-etik bilinc sahibi olmalari.

Zaten boyle bir bilinc olmazsa, hic bir musluman dini sistem/duzen ve devletin disinda kalan bir toplumda ve cografya da yasayamaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BU konu açılmışken aslında İhsan Eliaçık'ın bu röportajını eklemek istedim buraya, biraz daha konuyu anlaşılır kılması açısından:

 

Antikapitalist Müslümanların oluşumu nasıl oldu?

2008 yılından itibaren yüksek dozajda mevcut muhafazakar iktidar eleştirisi yapmaya başladık. Bununla ilgili ben yazılar yazdım. Aslında daha önce de yapıyordum ama demek ki kıvamına gelmemiş ki pek dikkat çekmiyordu. Mesela 2004 yılında, Zaman Gazetesi’nde “Açlıkla Boğuşan Bir Ülkede Din Söylemleri” diye bir yazım var. Aynı zamanda 2003 yılında kitap da çıkarmıştım. Açlık meselesi dururken din içinde başka şeylerle ilgilenmenin doğru olmadığını, önce bu meseleye el atmak gerektiğini, zengin yoksul meselesinin dinin esas meselesi olduğunu orada yazıyorum.


Yani 2003 yılında yazmışım ama kimse duymadı. Sonra 2008 yılından itibaren yavaş yavaş dikkat çekmeye başladı. Namaz kılan, tefsir yazan, dindar kesimden gelen, 28 Şubat’ta baş örtüsü davalarından yargılanmış, 12 Eylül’de darbe döneminde İslamcılıktan yatmış bi adam nasıl  oluyor da mevcut muhafazakar iktidarı eleştirebiliyor diye dikkat çekmeye başladı. Söyleşiler yayınlandı, televizyon programlarına çıkmaya başladım. 2010 yılında, yine bu Gezi Parkı’nda lüks iftarları protesto iftarı düzenlendi. Biz de o iftara katıldık. O zaman ‘Emek ve Adalet Platformu’ vardı, şimdi hala var. Ben de orada yer aldım. Bizim çevremizin bunu düzenlediği, böyle bir topluluk olduğu ilk defa orada duyuldu.

O zaman isminiz var mıydı?

Yoktu, kamuoyu bir isim vermiyordu.  2012, 1 Mayıs’ında işçiler için, Fatih Camisi’nde gıyabi cenaze namazı kıldık.  Oradan 1 Mayıs’a geldik. Fatih’ten Taksim’e gelen kortejimizin adı “Kapitalizmle Mücadele Korteji” idi. O zaman “kim bunu yapanlar” deyince kamuoyundan ‘Antikapitalist Müslüman Gençler’ diye bir isim çıktı.

Yani siz ismi sahiplendiniz sonradan…

Evet, herkes öyle bahsediyordu. Ara ara Devrimci Müslümanlar da denmişti.  Biz de baktık kapitalizme karşıyız. Televizyonlarda alt yazılarda, gazetelerde ‘Antikapitalist Müslümanlar’ diye çıkmaya başladı. Bu, oturup üzerine düşünülmüş bir isim değil, kendiliğinden otaya atıldı . Gençler de rahatsız olmadı. Beni de rahatsız etmedi. 1995’te çıkan üçüncü kitabımını ismi “Devrimci İslam” idi. Devrimci İslam düşüncesini ben yirmi yıldır anlatıyorum  zaten.

 Peki nasıl bağdaştırıyorsunuz antikapitalizmle veya sol ile Müslümanlığı?

Müslümanlık, Kuran-ı Kerim’de geçen bir isimdir. Kuran der ki “Allah size Müslüman ismini verdi”. Aslında ezeli ve ebedi bütün zamanlarda geçen isim budur, başka isimlere de gerek yoktur. Fakat bu isim beli bir zamanda ve mekanda ortaya çıkmıştır ve tüm çağlarda ve mekanlarda aynı tesiri oluşturması mümkün değil. Bugün bir sürü insan Müslüman olduğunu söylüyor. Sudi Arabistan Şeyhi de Müslüman. Gidip Paris’te, Londra’da bir gecede onbeş milyon dolar harcayan Sudi Şeyh Hanedanı’na mensup prensler de Müslüman. Önce namaz kılıyorlar sonra milyon dolar para harcıyorlar, mankenlerle para yiyorlar. Katar Şeyhi de Müslüman. Etrafa bakıyorsun bir sürü zalim, haram yiyici, sömürücü Müslüman olduğunu söylüyor. Şimdi bunlardan kendimizi nasıl ayıracağız? Biz de Müslümanız dediğimiz zaman demek ki sen de onlar gibisin. Dolayısıyla bu gençler kendilerini onlardan ayırmak istiyorlar. Bakıyorlar, nereden çöktü bu iş; para, pul, servet, dünyaya dalma, kapitalizm yani.

Müslümanlar buradan göçtüğüne göre biz bunlar gibi kapitalist Müslüman değiliz deme gereği duyuyorlar.

İkinci sebep de dünya geneline şöyle bir bakıyorlar; dünyaya hakim olan şey ne? Kapitalizm. Her şey yıkılmış, kapitalizm her yere hakim olmuş. O zaman çağın egemen paradigmasına bir isyan lazım diyorlar. “La ilahe illallah”ın “la ilahe”sini kapitalizme karşı çıkmak olarak yorumluyorlar ve onu tarihsel, konjektürel bağlamda vurguluyorlar. Dolayısıyla bu antikapitalistlik tarihsel bir vurgudur; yani bugün var yarın yoktur ama Müslümanlık her zaman vardır. Yarın öbürgün Müslümanlar faşistleşirse veya başka bir şeye kayarsa, dünyaya o hakim olursa o zaman da ona karşı olmayı tarihsel bir vurgu olarak vurgulayabiliriz.

İslam’ın kapitalizme ilişkisine gelince; Hz. Muhammed’in isyanı zenginlere, servet sahiplerine, kodamanlara bir isyandır. İnananlarla inanmayanların, dinlilerle dinsizlerin savaşı değildir. Bunu böyle okumak lazım yoksa hiçbir şey anlamayız. Müslüman olduğunu, Allaha inandığını, Rab’e hizmet ettiğini, namaz kıldığını, oruç tuttuğunu söyleyip elindekini başkasıyla paylaşmayanlarla, bütün mülke sahip çıkanlarla, bunu paylaşması gerektiğini söyleyenler arasındaki savaştır. Bunu böyle okuduğunuz zaman islamın kapitalizmle asla bağdaşmadığını apaçık görürüz.

 AKP’nin uyguladığı politkaları nasıl eleştiriyorsunuz?

Siyasi açıdan temel eleştirimiz şu; devletin davranışlarını değiştirmiyorlar kendi davranışlarını devlet yapıyorlar. Bu ne demek? Bir devlet var ve bunun Anayasası var. Bunun davranışını değiştirmek gerekiyor, siyasetin ve hükümet olmanın amacı bu. Mesela bu devlet kendisini Türk devleti olarak tanımlıyor. Bu devletin temel bir davranışıdır. Devlet kendine ne diyecek? Kendisi dışındakilere nasıl davranacak? Devlet Türk diyor sen bunu kabul ediyorsun, bu yanlış. Devlet kendine sadece adalet diyebilir, ben adaletin temsili için burada varım diyebilir ve bütün gruplara eşit durmak zorundadır. Sen kendine Türk dediğin zaman Kürt’ü ötekileştirmek zorundasın, Müslüman dediğin zaman gayrı müslimi ötekileştirmek zorundasın, Sünni dediğin zaman aleviyi ötekileştirmek zorundasın. Dolayısıyla devletin, Anayasal metinlerinde resmi olarak kendini  Müslüman, Türk ve Sünni tanımlamaması lazım. Ama Müslümanlık, Türklük ve Sünnilik halk arasında olur. Nasıl Kürtler var, Aleviler var, Ermeniler var, Rumlar var. Bunların kaç kişi olduğunun hiç bir önemi yok. Sen de onlardan birisin ama sayın biraz fazla. Ama devlet hepimizin ortak devleti, adalet devleti olacak. Buna yönelik hiç bir değişiklik yok. Bakıyorsun şu anda darbe dönemlerinde hazırlanmış 204 tane yasa var, darbe yayası. Bunlar hala duruyor, kaldırılması lazım. 1925 ile 1980 yılları arasında yirmi yedi bin tane yerleşim biriminin ismi değiştirilmiş, yüzde doksan beşi Kürtçe. Bunların hepsinin geri iade edilmesi gerekir. Kürdistan ismi dahil. 1941’deki coğrafya kongresinde Güneydoğu Anadolu demişler, halbuki oranın ismi bin yıldır Kürdistan’dır. Türkiye ismi yokken Kürdistan vardı.

Devletin temel davranışları Kuran’a göre şunlardır: devlet kendini adaletle tanımlamak zorundadır, bir dinle, bir etnik kökenle, bir sınıfla tanımlamamalıdır. İkincisi devlet kendisini emanet olarak, yani halkın kendisine verdiği bir emanet olarak görmelidir. Allah’ın verdiği bir lütuf olarak görmemelidir. Üçüncüsü devleti ehliyet sahipleri yönetmelidir, partizanlık yapılmamalıdır. Adam bir işin ehliyse ona görev verilmelidir. Meşvenetle yani insanlara danışarak, katılımla yönetilmelidir, buyurganlıkla değil. ‘Bu ağaçlar kesilecek başka bir şey anlamam’ deyip sonra direnişi görünce ‘neyse mahkeme kararını bekleyelim, halk oylaması yapalım’ diyerek değil. Bunu başta düşünecektin. Beş kişi öldükten sonra, bu beş kişinin katili sen oluyorsun. Beş kişi ölmüş beş yüz kişi yaralanmış, sadece insanlar değil hayvanlar da ölmüş. Bunların hepsinin sorumlusu kim? Başbakanın kendisi.

Ben AKP’nin rant  kokusu almadığı hiç bir ise girmediği kanaatindeyim. Doymak bilmeyen, bin yıl yaşamak isteyen, dünyaları ele geçirmek isteyen korkunç bir mülk hırsı var. Açgözlülükle saldırıyorlar. Başbakan dahil hepsinde var bu. Ama sıkıyı yiyince, dünya medyası da bastırınca, dünyadaki imajı da bozulunca… CNN İnternational, elli tane ülkede diktatör diye yayın yaptı. Taksim’i saatlerce gösterdi, diktatör, Romalı Neron gibi İstanbulu yakıyor diye. Tabii bunları görünce korktu.

Gezi Parkı’ndakini itibarsızlaştırmak için her şeyi yaptı. Yok kokuyormuş, işiyorlarmış, camide bira içmişler, baş örtülülere saldırmışlar. Bunların hepsi yan taraftaki çukur yalanı gibi yok oldu gitti. Bu gençler çok acayip bir iş yaptılar;  büyüyü bozdular, geri adım attırdılar.

Neydi o büyü?

O büyü şu; dediğini yaptırırdı. Bunun karşısına kimse çıkıp da ‘bu yanlış’ diyemez, dese bile dinlemez. Burada ne oldu, gençler ‘hayır’ dedi ‘yanlış yapıyorsun, sana bu ağaçları kestirmeyeceğiz’ dedi. ‘Keseceğim dedi’ bastırdı, direnişle karşılaşınca diktatörler böyledir zaten. Genellikle ikinci adama açıklama yaptırırlar. İleri bir tarihe ertelendi derler, mahkeme kararını bekleyeceğiz derler. ‘Bu yenildim’ demektir yani. ‘Bununla baş edemeyeceğim anlaşıldı, bu boyumu aştı’ demektir. Direk böyle söylemezler, kibirleri buna müsade etmez.

Ağaçlardan başlayan eylemler çok büyük bir halk ayaklanasına ve AKP karşıtlığına döndü.

Tamam işte, cesaret büyüyü bozdu. Şöyle bir hikaye anlatılır. Bir tapınak varmış, büyülüymüş. İçeriye her giren orada yok oluyormuş, bir kuyuya düşüp ölüyormuş. Bir türlü bunun çözümü bulunamamış. Birisi bunun büyüsünü çözmüş. Kapıyı vurup ‘yaaaa!’ diye bağırarak içeri girmiş ve “çık ulan neredeysen” demiş. Çıt yok. Meğer büyünün anahtarı cesaretmiş. Şimdi Tayyip Erdoğan’ın büyüsü bozuldu. Birinin “çık ulan ortaya” demesi, zınk diye bir yumruk göstermesi gerekiyordu. Bu gençler bunu yaptı işte.

Bundan sonrasını bu gençlere yüklemek onlara fazla şey yüklemek anlamına gelir. ‘Çocuklar devrim yapın da öyle gidin, hükümeti devirin de öyle gidin, işsizliği çözün de öyle gidin…’ Bunardan bu beklenir mi yahu, ayıptır. Bunların görevi büyüyü bozmaktır. Artık yol açıldı.

 Röportaj: Hasan YIKICI

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu konuyu biraz da Islam'in özünü anlatmadan irdelemek bence  yanlis olur.Islami hertürlü kaliba sokanlari ben burada kinayamiyorum cünkü onlarda Islami öyle tanidilar.Aslinda Islam bugün AKP iktidarinin attigi her adima karsidir.Bunu madde madde aciklamanin bir alemi yok ama bu bir gercektir.AKP'nin bir de üstelik Islami referans alarak yaptigi söylemler sahtedir,yani takiyyedir.

 

"Abdestli kapitalizm,insanlik tarihinin en eski dinlerinden biridir.Cünkü,insan sürekli olarak kutsallar kullanilarak aldatilmaya acik bir varliktir.Bu baglamda,ortacag feodalizmi en yakin örnektir ki,Kilise vahseti"Hacli emperyalzmini üretmistir""bu satirlar Abdestli Kapitalizm kitabinin yazari ayni zamanda Anti-Kapitalist müslümanlar kurulusunun önderi Eren Erdem'e aittir.

 

 Yeryüzündeki sancinin temelini olusturan "kapitalizm"neredeyse dindarligin an rüknü haline getirilmistir.

 

 Türkiye'de din adina konusanlarin icinde oldugu "liberal bataklik"bunun en net örnegidir..Sürekli olarak mülkü arttirma,sermayayi kenz ederek yigma yanlisi eylemler icinde olan Bati Kapitalizminin ürettigi "liberal degerleri muhafaza ve müdafaa etme arzusuyla yanip tutusanlar bugün Islami kullanma gayreti icindedirler.

 

  Bugün emperyalzmle celismeyen bir Islam algisi egemen ise,bu tamamen "abdestli kapitalizmin"eseridir.Cünkü,pratik düzlemde yasama dikta ettigi din algisi,"okumanin,sorgulamanin ve düsünmenin yasak olarak kabul edildigi"bagnaz bir putperestlikten ibarettir.

 

 Günümüzde;

 

-Kredi karti magdurlari,

-Calistigi halde aclik sinirinin altinda yasayanlar

-Sosyal güvencesi olmayanlar,

-Egitim-Saglik ihtiyaclarini karsilayamayanlar,

-Barinma ihtiyacini karsilayamayanlar,

-Sosyal alanda,icinde olmak istedigi faaliyetlerden alikonulanlar,

-Düsünce suclulari,

-Savas magdurlari,

-Küresel Kapitalizmin reel politikalari nedeniyle yoksullasanlar,

-Yetimler,aile ici siddet görenler,

-Tefeci hegemonyasina teslim olanlar

 

Islamin yolu öncelikli olarak bu zümrelerin özgürlügünü temin etmekten gecmektedir.Bu gercegi bertaraf ederek yasama gecirilen din "nifak dini"olarak tanimlanirken  bu gercegi ihya edenlerede infak denir.

Bir müslüman bu sorunlara neden olan ideolojileri savunamaz o ideolojilerin bayraktarligini yapamaz. EREN ERDEM

 

Bugün ülkemizde din adina yapilan uygulamalar,hukuksuzluklar ayyuka cikmistir.

 

Bir numarali Atatürk ve cumhuriyet karsiti Milli Gazete'nin sahibi olan Mehmet Sevket EYGI bile bugün yasananlarin müslümanlik olmadigini haykirmaktadir.

 

Iftar masalari cadirlari kurarak sözümona müslümanlik sergileyenler gercekte kendi ideolojilerinin reklamini yapmaktan öte bir sey yapmiyorlar.

 

Jean Jacques Rousseau "Doga insani aldatmaz,Insani aldatan bizzat kendisidir"der.Evet iftar cadirlari,makarna kömür sadece insanin kendini ve digerlerini aldatmasidir.Cünkü bunun arkasinda fitne vardir nifak vardir.Allah Rizasi icin degildir.Bugün yasanan hukuksuzluklara,polis zulmüne seyirci kalan müslüman müslüman degildir.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

O.Dogu'daki militan/koktenci/terorist ve bu sayede bir teokratik otokratik dini temelde duzeni politik ve ideolojik olarak topluma dayatma

Bu iki eğilim birbirinden farklıdır.

 

Birisi Vahabi ( Selefi ) geleneğinden kaynaklanmıştır. Yani; " militan/koktenci/terorist "

 

Diğeri klasik Sünni / Şii geleneğin anlayışıdır ve diğeri ile çakıştığı / nihai hedef olarak gördüğü nokta burasıdır.

 

Yani; " teokratik otokratik dini temelde duzeni politik ve ideolojik olarak topluma dayatma "

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kendilerine "antikapitalist/devrimci musluman" diyen ve gezi parki halk direnisine katilarak destek veren kisiler; 1960 oncesi o bilinen "laik muslumanlik" tir.

Genel nitelik olarak aynıdır ama önemli farklar da vardır.

 

Mesela, 1960 öncesi Laik Müslümanlıkta nihai hedef otokratik olmayan teokratik dini temelde duzen değildir. 1960 öncesi Laik Müslümanlıkta, Devrimci Müslümanlık ( Devrimci İslamcılık )ta olan Çarşaf, Türban, Sakal vs. de yoktur.

 

Bu farkların kaynağı da anlayıştaki farklardan gelir.

 

Diğer taraftan, bir kişinin Laik olması için, devlet için geliştirilen Laiklik ilkesini kabul etmesi gerek ve yeter şarttır.

 

Yani; bir kişinin Laik olması için, devlet için geliştirilen Laiklik ilkesinin birey için felsefi yorumunu veya Seküler olmayı illaki kabul etmesi gerekli olmadığı gibi,

 

Laik bir devletin varlığı için de Laiklik ilkesinin felsefi yorumunu veya Seküler olmayı kabul eden insanların çoğunlukta olması da illa ki gerekli değildir.

 

Çünkü, Laik bir devletin varlığı, Ulus bilincinin çoğunluk tarafından benimsenmesi ile mümkündür. Kişinin devlet için geliştirilen Laiklik ilkesini kabul etmesi için gerek ve yeter şart da budur.

 

Bu bağlamda, kişinin, devlet için dini hükümlerin geçerli olması gerektiği dogması da dahil, dogmalardan sıyrılması şart değildir. Hatta Ümmet fikrinin kendisinin de bir dogma olmasına rağmen, yeter ki o kişide Ulus Bilinci gelişmiş olsun ve Din ortaklığına bağlı olan Ümmet birliği yerine Ulus yani Millet birliğini kabul etsin ve doğal olarak devlet için geliştirilen Laiklik ilkesini de kabul etsin, o kişi laiktir ki, öyle ya da böyle Laik insanlar belli bir kritik değerin üstünde oldukça Laik devlet hep var olacaktır.

 

Laik ve demokratik devletin olduğu bir ülkede bir insan bir dinin evrensel olduğunu kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse, toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerini olduğu gibi yerine getirmek istiyorsa, önünde 3 seçenek vardır.

 

Eğer, laik ve demokratik devletin olduğu bir ülkede bir insan, bir dinin evrensel olduğunu kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse, fakat ulus birliğini kabul etmemişse, anlamamışsa, özümsememişse yani farklı inançlardan, ırklardan olan insanlarla aynı coğrafyada birlikte yaşama iradesine sahip olmayıp, farklı inançlardan, ırklardan olan insanlarla aynı coğrafyada aynı kadere sahip olduğunu kabul etmemişse, anlamamışsa, özümsememişse, dininin toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerinin uygulanmasının ancak ve ancak ulustaki her bireyin de dini kendisi gibi algılaması ile mümkün olmasını beklemez, dini siyasallaştırarak dinin bir çatışma konusu olmasını ister ve kendi dini anlayışını dayatmak için iktidarı ele geçirmeye çalışır. Demokrasiyi de benimseyemez, siyaset felsefesi olarak liberalizmi de, laikliği de savunmaz, Sosyal Hukuk Devletini de, Sosyalizmi de... çünkü, bu ideolojilerin kendi varlığına tehdit olduğunu da bilmekle beraber, hayatta öncelikli olanın, temel olanın, ne olursa olsun, dinin toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerini olduğu gibi yerine getirmek olduğunu düşünür.

 

İkinci tip olarak, yine aynı şekilde laik ve demokratik devletin olduğu bir ülkede bir insan, bir dinin evrensel olduğunu kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse, fakat ulus birliğini kabul etmemişse, anlamamışsa, özümsememişse yani farklı inançlardan, ırklardan olan insanlarla aynı coğrafyada birlikte yaşama iradesine sahip olmayıp, farklı inançlardan, ırklardan olan insanlarla aynı coğrafyada aynı kadere sahip olduğunu kabul etmemişse, anlamamışsa, özümsememişse, dininin toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerinin uygulanmasının ancak ve ancak ulustaki her bireyin de dini kendisi gibi algılaması ile mümkün olmasını beklemez, dini siyasallaştırarak dinin bir çatışma konusu olmasını ister ve kendi dini anlayışını dayatmak için iktidarı ele geçirmeye çalışır. Fakat bunu gerçekleştirmek için, siyasal anlamda demokrasiyi de benimsemiş görünebilir, siyaset felsefesi olarak liberalizmi de, laikliği de savunuyor görünebilir, Sosyal Hukuk Devletini de, Sosyalizmi de... çünkü, bu ideolojilerin kendi varlığının teminatı olduğunu da bilmekle beraber, hayatta öncelikli olanın, temel olanın, kendi anlayışının tersine, diğerleri için haklar açısından özgürlük veya ekonomik eşitlik, iş, aş olduğunu da göz ardı etmeyerek, nihai amacı olan dinin toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerini olduğu gibi yerine getirmek için, takiyye yapabilir.

 

Fakaat, laik ve demokratik devletin olduğu bir ülkede bir insan hem bir dinin evrensel olduğunu kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse, hem de ulus birliğini kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse yani farklı inançlardan, ırklardan olan insanlarla aynı coğrafyada birlikte yaşama iradesine sahip olup, farklı inançlardan, ırklardan olan insanlarla aynı coğrafyada aynı kadere sahip olduğunu kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse, dininin toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerinin uygulanmasının ancak ve ancak ulustaki her bireyin de dini kendisi gibi algılaması ile mümkün olacağını görür ama dini siyasallaştırarak dinin bir çatışma konusu olması yerine kendi dini anlayışını dayatmadan yaymaya, insanları ikna etmeye çalışır. Onun dışında siyasal anlamda demokrasiyi de benimseyebilir, siyaset felsefesi olarak liberalizmi de, laikliği de savunabilir, Sosyal Hukuk Devletini de, Sosyalizmi de... çünkü, bu ideolojilerin kendi varlığının teminatı olduğunu da bilmekle beraber, hayatta öncelikli olanın, temel olanın haklar açısından özgürlük veya ekonomik eşitlik, iş, aş olduğunu da göz ardı etmez.

 

Yani, laik ve demokratik devletin olduğu bir ülkede dini siyasallaştırmamak için, kişinin illlaki bir dinin evrensel olduğunu kabul etmemesi, anlamaması, özümsememiş olması yada işine gelmediği için toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerini olduğu gibi yerine getirmek istememesi gerekmez.

 

1960 öncesi Laik Müslümanlık bu 3.tür anlayışa tekabül eder, fakat 1960 öncesi Laik Müslümanlıkta Kuran'ın çağdaş yorumlanması vardır, çarşaf, türban, sakal vs.yoktur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir devirde bir seyin olmasi yas da olmamasi ve daha sonraki devirde olmasi farki sadece gecen surenin getirdigi ideolojik inancsal ve nesil farkidir.

 

1960 oncesi muslumanlik, hic bir ideoloji ve duzen ele gecirmesi icermeyip; militan/koktenci/terorist bir icerige de sahip degildir.

 

Aileler evlatlarini dine ve kendi inanclarina zorlamaz. Kimse kimsenin dinini ve inancini kendi algisi ile olcmez.

 

Musluman olmayanlar hor gorulmez.

 

Muslumanlik bir gosteris ovgu ideoloji v.s. temelde toplumsal degil; sadece kisinin kendi inancini yerine getirmesidir.

 

Bas ortusu vardir.

 

Ben bugunku "devrimci/antikapitalist" muslumanlarin temelinin o gunlerden geldigini dusunuyorum.

 

1960 muslumanlarinda sosyo-etik bilinci yoktu ama; Anadolu ve en guzel ornek Hatay tarihi kulturunun mozayiginin biri biri ile birlikte yasama aliskanligi ve alisilagelmisligi vardi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bas ortusu vardir.

1960 öncesi Laik Müslümanlık bu 3.tür anlayışa tekabül eder, fakat 1960 öncesi Laik Müslümanlıkta Kuran'ın çağdaş yorumlanması vardır, çarşaf, türban, sakal vs.yoktur.

 

 

Ben bugunku "devrimci/antikapitalist" muslumanlarin temelinin o gunlerden geldigini dusunuyorum.

Namaz kılan, tefsir yazan, dindar kesimden gelen, 28 Şubat’ta baş örtüsü davalarından yargılanmış, 12 Eylül’de darbe döneminde İslamcılıktan yatmış bi adam nasıl oluyor da mevcut muhafazakar iktidarı eleştirebiliyor diye dikkat çekmeye başladı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

evrensel-insan, 21 Ağu 2013 - 19:08 tarihinde , dedi ki

 

 

Namaz kılan, tefsir yazan, dindar kesimden gelen, 28 Şubat’ta baş örtüsü davalarından yargılanmış, 12 Eylül’de darbe döneminde İslamcılıktan yatmış bi adam nasıl oluyor da mevcut muhafazakar iktidarı eleştirebiliyor diye dikkat çekmeye başladı.

 

BENIM BOYLE BIR MESAJIM YOK. NERDEN ALINTILADIN BUNU?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Forumu takip edenlerden özür dilerim. Yanlış alıntı imi kullanmışım.

 

Namaz kılan, tefsir yazan, dindar kesimden gelen, 28 Şubat’ta baş örtüsü davalarından yargılanmış, 12 Eylül’de darbe döneminde İslamcılıktan yatmış bi adam nasıl oluyor da mevcut muhafazakar iktidarı eleştirebiliyor diye dikkat çekmeye başladı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Forumu takip edenlerden özür dilerim. Yanlış alıntı imi kullanmışım.

Asil ozuru alintiyi mal ettigin lakaba dilemen gerek miyor mu?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

:) 

 

Forumu takip edenlerden özür dilerim. Yanlış alıntı imi kullanmışım.
 

 

Asil ozuru alintiyi mal ettigin lakaba dilemen gerek miyor mu?

 

Aaaa ama böyle düşünecek olursanız ben de tutar bu sefer derim ki nerede benim emeğim nerede benim harcadığım zaman vs. vs. 

Uzatmaya gerek var mı? Siz de forumu takip edensiniz, ben de takip edenim... Herkes yazılandan nasibini alsın olsun bitsin işte.. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Senin bu mesaji bana neden yazdigini anlamadim. Ayrica o alinti sana da ait degil; Ali Ihsan Eliacik'a ait.

 

Ustelik farkindaysan bir kac alinti siralanmis ve birbirine baglanmis.

 

O son mesaj bana ait olmadigindan, mesaj 8 in hic bir anlami kalmaz.

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Laiklik dini kavramlarla siyasi kavramların ayrı ele alınmasını gerektiriyor. O bakımdan ben anti kapitalist kavramı ile müslüman kavramını bir araya getirmem. Bir kişinin antikapitalist olması takdirle karşılanacak güzel bir durum. Ötesinde dini inancının ne olduğu hiç önemli değil. Hristiyan da olabilir, yahudi de, ateist de. Bunlar antikapitalist kavramı ile yan yana getirilecek konular değil.

 

Aynı şekilde laik müslüman diye de bir şey olamaz. Laiklik siyasi bir kavram. Müslümanlık ise dini bir kavram. Bir kişi laikse laiktir, konu orda biter. Dini inancının ne olduğunun bu durumda hiç önemi yoktur. Laik olduktan sonra inancının hiçbir önemi yoktur. İnancı ne olursa olsun, laikim dediği anda konu açıklığa kavuşmuştur. Başka bir açıklama gerekmez.

 

Bu sosyalistim dese de böyledir, anti sosyalistim dese de böyledir, kapitalistim dese de böyledir, liberalim dese de böyledir. Bu dünya görüşlerine dini inanç eklemenin hiçbir anlamı yoktur.

 

Dini inanca isteyen mezhep eklemler, tarikat eklemler, cemaat eklemler, dini ne isterse eklemleyebilir. Bunlara kimse karışamaz. Ama siyasal kavram eklemlemek laikliğe aykırı düşer.

 

Laiklik zaten dini baz almıyor. O halde inancının ne olduğu ile niye ilgilensin? İsteyen her inançtan kişi laikim diyebilir, hiçbir sakınca yoktur. Buna inancını eklemlemesine zaten gerek olmadığı gibi, bu eklemleme laiklik için zararlı bir durum oluşturur.

 

Ne yapalım yani müslüman laikse? Müslüman olmasının laik olmasıyla alakası ne? Laik yahudiyim, laik hristiyanım, laik ateistim dese ne olacak? Bunlar laikliğe ne katacak? Hiçbir şey. Laikse baş göz üstüne. Anti kapitalistse baş göz üstüne. Anti emperyalistse baş göz üstüne. Hiçbir inanç sorgusu yapmadan bağrımıza basarız.

 

Laikim diye geldi, sonra başladı şöyle Kuran Allahtandır, şöyle çok iyidir, Muhammed şöyle üstün devrimcidir başladı anlatmaya. Şimdi bu anda laiklik konusu kapanır. Din konusu açılır. Laiklik defteri kapatılır, din defteri açılır. Başlarız Kuranı Araplar yazmışlardır, Allah diye bir şey yoktur, Muhammed üstün bir insan değildir, devrimci hiç değildir, bütün bu konuları konuşuruz.

 

“Ama ben laik müslümanım?” derse, olabilir, o ayrı konu. Laik olman dinini bana satmaya çalışman için bahane teşkil etmez deriz. Eğer derse ki “ben Kurana Allahtan değil diyenlerle aynı siyasi hareket içinde olmam!” Kendi bilir. Laik olmasını sürdürsün aman diye riyakarlık yapamayız. Eğer ateist olmamı ve Müslüman olmasını bir kenara bırakıp “tamam laiklik zemininde ortağız yine de derse, yine göz baş üstüne. Tekrar bağrımıza basarız.

 

Siyasi zemin ayrıdır, din zemini ayrıdır. Siyasi zeminde birlikte slogan atar, birlikte gaz yeriz. Hadi biraz da dinden konuşalım diye sohbete oturursak ben ateistimdir, o müslüman. Şimdi din sohbeti başlamıştır, siyaset defteri kapanmıştır.  

 

Din defteri de bu kadar yeter, hadi gidip az daha slogan atalım dersek yine omuz omuza kalkar, yine direniriz.

 

Bu böyledir. Başka türlü olması da düşünülemez.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Laik muslumanligin temeli, Lozan andlasmasindaki gayri muslumler olarak degerlendirilen "din ve vicdan ozgurlugu" nun bir tezahurudur.

 

Yasamda ise bir sunni mezhep inanclisinin gayri sunni bir inanctaki (islamin diger mezhepleri, baska dinler ve de dinsizler) kisi ve sosyo-etik farklar ile, birlikte ayni cografya ve devlette biribirlerinin hak ve ozgurlugunu taniyarak yasamasidir.

 

Iste bu sekilde kendinden gayri bir inanistaki ile birlikte yasayabilen ve iliski kurabilen bir inanclinin durumudur.

 

Laiklik burada kisiye taninan farkli  "din ve vicdan ozgurlugunu" icsellestirebilme ve saygi ile karsilayabilmedir.

 

Burada inancin ideolojisi politikasi teokratik otokrasisi soz konusu degildir.

 

O yuzden bir musluman laik olabilir ve laik duzende yasayabilir, ama; sekuler olamaz.

 

Laiklik en basta seriat olan dinin devleti politik ideolojik olarak ele gecirmis oldugu bir duzende yoktur.

 

Yani bir sistem hem laik hem seriat/teokratik/otokratik olamaz.

 

Laiklik teokratik ve otokratik bir duzende olamaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

O yuzden bir musluman laik olabilir ve laik duzende yasayabilir, ama; sekuler olamaz.

Bu kişinin kendi öznel kararıdır, dini nasıl algıladığına bağlıdır. Dışarıdan ne olması gerektiği dayatılamaz. Nitekim başka başlıkta bu dediğim kabul edilmişti:

 

birey bilinci ve sosyal bilinci gelişen bireyin aynı zamanda seküler bilinçte olması bir gereklilik midir ?

 

Hayir boyle bir gereklilik yoktur. Yalniz sekuler bilince ulasabilmek, once birey ve sosyal bilinc gerektirir. Her birey ve sosyal bilincli kisi sekuler bilincli oldugu anlamina gelez.

 

Cunku sekuler bilinc ozeldir. Bireyin kendisini sorgulamasi temelindedir.

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu kişinin kendi öznel kararıdır, dini nasıl algıladığına bağlıdır. Dışarıdan ne olması gerektiği dayatılamaz. Nitekim başka başlıkta bu dediğim kabul edilmişti:

 

Burada bir dayatim yoktur. Sekuler bir kisi dunyevidir ve dunya otesi inanci yoktur. Bu da muslumanliga terstir. Basta cennet/cehennem.

 

Ben zaten "gereklilik" demedim. Ama kendini sekuler olarak lanse eden bir kisi musluman olamaz.  Cunku muslumanlik dunya otesi inanclari kapsar. Cennet/cehennem, seytan, melek, dort "il"(Azrail cebrail esrafil mikail-yanlis hatirliyor olabilirim.) Ayrica olum sonrasi yasam sekularite de yoktur.

 

Yani bir kisi ya sekuler olur ya musluman. Yalniz onun sekuler olmamasi sekuler biri ile gecinemeyecegi anlamina gelmez. Zaten laik musluman da gecinen muslumandir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Burada bir dayatim yoktur. Sekuler bir kisi dunyevidir ve dunya otesi inanci yoktur. Bu da muslumanliga terstir. Basta cennet/cehennem.

İnanç ayrıdır, dünyevilik, dünyevi işlere inancı karıştırmamak ayrıdır. Seküler olmak için Ate veya Ateist olmak gerekmez.

 

Kişinin Müslümanlık anlayışının şöyle yada böyle olması gerektiğini söylemek dayatmadır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnanç ayrıdır, dünyevilik, dünyevi işlere inancı karıştırmamak ayrıdır. Seküler olmak için Ate veya Ateist olmak gerekmez.

 

Kişinin Müslümanlık anlayışının şöyle yada böyle olması gerektiğini söylemek dayatmadır.

Ozaman bana islamin sarti olarak "Cennete/cehenneme, meleklere seytana" olan inanci kabullenen bir kisinin; nasil sekuler olabilecegini acikla. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1- Bunun dünyeviliğe ne gibi bir etkisi var ?

 

2- Ben açıklayamazsam bu olmaz mı demek olacak. original.gif

Hayir "sekulerite ile dunya otesi inancin farkini bilmeme" olacak.

 

Cennet ve cehennem v.s. dunyevi degildir. Oldukten sonra gidilecegine inanilan yerlerdir. Dunyevilik demek, yasam demektir; yasam sonrasi bir inanci icermez. Icerirse de sekuler olmaz.

 

Tanri ise farklidir. Mesela bir deist sekuler olabilir. Ya da bir panteist ya da teolojik inanci olan ama dunya otesi inanc tasimayan her bir kisi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayir "sekulerite ile dunya otesi inancin farkini bilmeme" olacak.

 

Cennet ve cehennem v.s. dunyevi degildir. Oldukten sonra gidilecegine inanilan yerlerdir. Dunyevilik demek, yasam demektir; yasam sonrasi bir inanci icermez. Icerirse de sekuler olmaz.

 

Tanri ise farklidir. Mesela bir deist sekuler olabilir. Ya da bir panteist ya da teolojik inanci olan ama dunya otesi inanc tasimayan her bir kisi.

 

Hayır, " okuduğunu anlamamak " olacak.

 

Cennet ve Cehennem dünyevidir diyen kim ? 

 

Buna inanmanın dünyeviliğe ne gibi bir etkisi olabilir diye sormuştum. Neyse.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.