Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

VİCDAN NEDİR ?


Canraşit

Önerilen İletiler

Cok bilinen bir ornek vardir. Bir anne 1.5 yasindaki bir cocugu ile pinikte otururken,su almak icin bir ara ayrilir. Geldiginde ise saskinlik icindedir. Cocugunun elinde bir yilan boynundan tutmus, sute batirip yaliyor. Nerde korku?

0-1 yaş arası bebeğin dış dünya ile kurduğu ilişki yalnız ağız yoluyla ( oral )dır. Beyninin yoğunlaştığı tek algı reseptörleri ağız ve dudaklardadır. Ve bu aşamadaki bebeğin tek korkusu beslenememe korkusudur.

 

Bu döneme saplanan yetişkinde madde bağımlılığı ve depresif kişilik bozuklukları görülür.

 

Daha sonraki yaşlarda sırasıyla Anüs ve Fallus önem kazanır.

 

1-3 yaş arası Anal dönemde, nesneleri tutup bırakmama, bağımsızlık ( ben yaparım tarzı ) davranışları görülür. Bu aşamadaki bebeğin korkusu kontrolü kaybetme korkusudur. Yavaş yavaş toplumsal kurallar algılanır, çatışmalar başlar ve Süper Ego gelişmeye başlar.

 

Bu döneme saplanan yetişkinde obsesif-kompülsif kişilik bozuklukları görülür.

 

Yani yılanı tutup bırakmayıp ağzına götüren bebek bu iki dönem arası geçiş döneminde olduğundan normaldir. Çünkü, henüz yılan korkusunu tetikleyecek bir duyumu beyin algılamamaktadır. Beyninin yoğunlaştığı algı reseptörleri ağız, dudaklar ve ağırlıklı olarak anüstedir.

 

3-6 yaş arası Fallik dönemde ise, çocuğun beyninin yoğunlaştığı algı reseptörleri ağız ve dudaklar, anüs ve ağırlıklı olarak . Bu dönemde ilkel beyin kaynaklı yeni bir korku daha algılanmaktadır. O da Kastrasyon korkusudur. Bu dönemde çocuğun anneye duyduğu cinsel istek, babaya karşı hissettiği rekabet duygusu ve nefret, Kastrasyon korkusu sayesinde baba ile özdeşleşme ve bu yolla anneye karşı cinsel doyum getirir. Baba ile özdeşleşme aynı zamanda Süper Egonun gelişiminin son aşamasıdır.

 

 

Bu korkunun degil; ilginin bir tezahurudur. Her cocuk ilgi ister.

0-1 yaş arası Oral Dönemde annenin ilgisi beslenme garantisi temelinde güven duygusunu, ilgisizliği beslenememe belirsizliği temelinde güvensizlik duygusunu geliştiren etkendir. Dolayısıyla, ilkel beyin tabanlı beslenememe korkusu, ilgi ile asgariye indirilir. Bu korkunun giderilmemesi sürekli oral alıcı ( sigara bağımlılığı, madde bağımlılığı, oburluk gibi ) kişilik bozukluklarına yol açar.

 

 

Hayvanlarda da ayni duyum vardir. Onlar da yasamdan ogrenirler.

 

Her turlu bilgilenim ogrenim deneyim v.s. yasamdadir.

Bir önceki iletide korku için kavram, bilgi denilmişti. Oysa şimdi doğrusu yani duyum denmiş.

 

Mesela, doğada kırmızı-sarı kombinasyonu ( yılanlar ) zehire, siyah-sarı kombinasyonu ( leopar, jaguar, sırtlan vb. ) yırtıcı tehlikeye tekabül eder. Bu gibi ilkel beyin kaynaklı duyumlar a prioriktir, evrimseldir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir yerde yasama suuru ile bilincin farki da budur. Bir bebek yasamak icin annesinin memesini emer, yalniz miye emdiginin neyi emdiginin hatta emdiginin bilincinde degildir. Bunu zamanla ogrenir. Bu temelde bilinc te yasamdan kazanilir.

Şuur ile bilinç aynı kavramdır. Şuur içgüdü değildir. Bir bebek yasamak icin annesini beslenme içgüdüsü nedeniyle emer. Beslenememe korkusu annenin bebeğine yoğunlaşan tam ilgisi ile giderilir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Vicdan tamamen bilincin konusudur, suurun degil. Hayvan da vicdan yoktur. Vicdan bilgilenme ogrenme ve yapilani degerlendirebilme yetisi ile paraleldir.

 

Vicdan akil ve duygu paralelligini genelde insanoglu saglayamaz.

 

Ya duygusu one cikar vicdanini yaralar, yaakli one cikar vicdani onemsemez.

 

Eger akil ve de ya da duygu vicdani yonlendiriyorsa, genelde ve bilincaltinda sorun vardir.

 

Eger vicdan akli ve duyguyu yonlendiriyorsa, kisi rahattir.

 

Insanoglu beyninin qualm ozelligi vardir. Bu ozellige gore beyin rahatsiz olamaz. Iste aklin bencilligi buradan gelir. Kisinin beyninin rahat olmasi gerekir. Duygu ise genelde kendini dusunmemektir, vicdan ise hem kendini hem de baskasini dusunmektir.

 

Bu temelde akil bencil, bananeci v.s. yapar.

Duygu da kisi yoktur, sadece iliskide olduklari vardir ve onlar onemlidir.

vicdan ise kisi ile baskalari arasindaki iliski koprusudur.

Bilakis, Vicdan tamamen “ Bilinçüstü “( Süper Ego )nün konusudur. Bilinç ( Ego )nun değil. Ego, Süper Ego ile İd arasındaki dengeyi kurmaya çalışıp çıkarını gözetir. İdealler, değerler, inançlar, duygular Süper Ego ( Üst Benlik- Bilinçüstü )’da yer alır.

 

İçgüdüler İd kaynaklı, idealler, değerler, inançlar, duygular Süper Ego kaynaklıdır ve bu ikisi sürekli çatışır. Dengeyi kurmaya çalışan Egodur.

 

Duygu İçgüdü değildir. Duygu Süper Ego kaynaklıdır. Vicdan da bir duygudur.

 

İçgüdü ağır basarsa insan egoist,

 

Vicdan ağrı basarsa insan altruist olur.

 

İkisinin arasındaki orta yolu ise Ego sağlar. Çünkü hayatta kalmanın yolu budur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Herseyden once , ego yani ben ile self yani kendi farkini ortaya koymak lazim.

 

Ego insanogluna dogumdan itibaren ona verilenler ile onda olusturulan bir giysidir, yani sahte kendiliktir.

 

Bu sahte kendilik, once ad, soyad, vatandaslik, devlet, din , milli/etnik koken v.s. ile baslar ve her turlu etik sosyal siyasal, ahlaki ananevi, toresel tarihi kulturel v.s. verilerle devam eder.

 

Yani dogan kendi, ben olarak verilenler ile olusturulur.

 

Kendi ise once birey bilinciu ve olusturulan ego verilerinin kisinin kendince kendi serbest iradesince sorgulanmasi ve farkindave de bilincli olarak kabulu reddi ya da elimine edilmesidir.

 

Maalesfinsanoglunda henuz kendilik bilinc ve farkindaligi yoktur.

 

Cunku bu farkindalik ve bilinc basta insan temellidir, ego ise insanoglu temellidir.

 

Bu temelde vicdan ego ile kendi arasindaki bilincsiz mucadelenin tezahurudur. Tabi ki bunun beyin sorgulanarak kisinin kendi serbest iradesi ile yapabilmesi vicdani da bilissel hale getirir.

 

Egonun temeli bilincalti yerlesmisligin sorgulanmaz ve otomatiklesmis dusunce ve davranisidir.

 

Akilcilik da ego yu yani ben'i bencillik ve bireycilik ile birlestirir. Egodaki duygusallik ise yine giydirildigi temelde, baskalarini dusunmekten kaynaklanan benin akilci bencillik olarak zarar gormesidir.

 

Hayatta kalmanin yolu ego degil; kendiliktir. Ego bunu sahte giydirimler olarak akilci bencil ya da duygusal baskacil olarak basta bilincalti olmak uzere yonlendirir.

 

Insanogliu tabulu rasa olarak ego elbisesi ile birlikte dogmaz. Ego dogana yasamda BASKALARINCA giydirilen BEN elbisesidir. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Biyolojik olarak aciklanamayan ve insanlardaki yanlis ve dogru hislerin tümüne VICDAN denir.Vicdan Tanri tarafindan insanlara verilmis  ve onlari hayvanlardan ayiran bir özelliktir.

 

saygilarla

Vicdan insanoglu beyin ve vucut evrimsel gelismisliginin ve tum canli turunun onunde olan bu gelismisligin getirdigi zarar vermeme ve zarar gormeme algisidir.

 

Insanda vicdanin olup insanoglunda ise somuru ve cikar anlam ve icerigi olarak kullanilmasinin farki da budur.

 

Cunku vicdan cikarsizdir ve hem kendi turu hem de baska canli turlerini OLDURMEYE DEGIL; YASATMAYA YONELIKTIR.

 

Burada bir insanoglu ustu bir gucten ziyade, insanoglu zihni ile insan olmak zihinsel mucadelesinin bir yonlendirimi vardir.

 

Yani ben ile kendi mucadelesi. Ben vicdani cikar ve somuru icin kullanirken, kendi hem kendisi hem de kendisi disinda kalan her turlu canli icin kullanir.

 

Ego cikari icin oldurebilirken, kendi bilisselligi oldurmek yerine yasatmayi uygular.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsana hiç bir sahip olduğu, kendi dışından verilmemiştir. İnsan her ne biliyorsa kendi deneyimleri ile öğrenmiş ve kendi aklıyla keşfetmiştir. İnsan türü, diğer kuyruksuz primat türlerinden evrimsel olarak ayrıldıktan sonra, milyonlarca yıl boyunca avuç içi baltadan başka bir icat yapamamıştır. Bu baltaya bir sap takmak ve daha sonra da mızrak, ok yapmak insanlık tarihinde daha dün yapılan buluşlar kadar yenidir. Tekerlek, yazı, demir, bunlar insanlık tarihine göre kıyaslandığında çok yeni buluşlardır. Bu bakımdan, insana sahip olduklarını tanrı verdi demek, tamamen dogmatik bir uydurmadır. Tanrı diye bir şey zaten yoktur. 

 

Evrimsel olarak bize en yakın tür, yani en yakın geçmişte ayrı türler haline geldiğimiz, evrimsel kuzenimiz olan şempanzeler, sürü içgüdüsü ile çok vahşi, çok saldırgan, hatta yamyam olabilirler. Tıpkı kuzenleri olan bizler gibi. Fakat birey olarak nazik hayvanlardır. Bir şempanze ile rahatlıkla pikniğe gidebilirsiniz. Size çalı çırpı toplar, uygun boyda kırar ve yere yerleştirip ateş yakabilir. Etleri şişe geçirip ateşte çevirerek kızartıp size ikram edebilir. 

 

Çok da duyarlıdırlar. Yine başka bir kuzenimiz olan Bonobo isimli bir goril, işaret dili öğrenmiş ve doğum günü hediyesi olarak ne istediği sorulunca bir kedi yavrusu istemiştir. Getirilen kediyi ihtimamla beslemiş, büyütmüş ve kedi yaşlanıp ölünceye kadar bakmıştır. Kedi nerede diye işaret diliyle sorulduğunda işaret diliyle kedi gitti, ben üzgün işaretleri yapmıştır.

 

Bir şempanze yere bir şey düşürdüğünüzde nazikçe alıp size uzatır. Bir bilimci bir deney yapmış. Kalemini kasten yere düşürüp iki şempanzenin yerden alıp kendisine vermelerini sağlamış. Fakat ödül olarak birine muz, birine salatalık veriyormuş. Bu adaletsizlik bir kaç kez tekrarlanınca salatalık alan şempanze isyan etmiş. 

 

Açıkça görülüyor ki vicdan, evrimsel bir kazanımdır. Biyolojik bir kazanımdır, çünkü evrim beyinlerimizde ayna nöronlar gelişmesini sağlamıştır. Bu nöronlar empati sağlar. Karşımızdakinin sevinçleri, acıları bize de yansır. Bu nöronlar şempanzelerde de vardır fakat insanda fazladır. Kendimizi başkalarının yerine koyabilir, onların başına gelenlerin bizim de başımıza gelebileceğini, iyilik ve kötülüklerin yansıyıp geri dönebileceğini, iyiliklerin yaygınlaştığı toplumlarda bireylerin mutlu ve huzurlu, kötülüklerin yaygınlaştığı toplumlarda bireylerin huzursuz ve mutsuz olacaklarını çok iyi biliriz.  

 

Sonuç olarak vicdan, evrimsel bir kazanımdır. Kimse tarafından bahşedilmiş bir şey değildir. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Insana zihni verense insan üstü bir güctür insan kendi kendine hicbirseydir.

 

saygilarla

Buradaki cumle teolojik ve metafizik bir cumle. Hemn bilimsellik hem de bilisselloik ile ilgisi yok. Ustelik insanoglunu kendi yarattigi degerlere biat ettiriyor ve teslim ediyor.

 

Kisaca insanoglu varligi bilinci tasimiyor. Insanoglunu kendi yarattigi degerlere kul ve kole ediyor.

 

Insana kimse hic bir sey vermedi. Bu evrimci/devrimci bir surectir. Evrimci surec fiziksel iken, devrimci surec zihinsel ve insanoglu katkisidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsana hiç bir sahip olduğu, kendi dışından verilmemiştir. İnsan her ne biliyorsa kendi deneyimleri ile öğrenmiş ve kendi aklıyla keşfetmiştir. İnsan türü, diğer kuyruksuz primat türlerinden evrimsel olarak ayrıldıktan sonra, milyonlarca yıl boyunca avuç içi baltadan başka bir icat yapamamıştır. Bu baltaya bir sap takmak ve daha sonra da mızrak, ok yapmak insanlık tarihinde daha dün yapılan buluşlar kadar yenidir. Tekerlek, yazı, demir, bunlar insanlık tarihine göre kıyaslandığında çok yeni buluşlardır. Bu bakımdan, insana sahip olduklarını tanrı verdi demek, tamamen dogmatik bir uydurmadır. Tanrı diye bir şey zaten yoktur. 

Peki "insanoglu kendi kendine veriyor" cumlesiner ne diyorsun? Yani insanoglu zihniyetinin ve beyninin soyutlama yetiusini algilama adina.

 

Evrimsel olarak bize en yakın tür, yani en yakın geçmişte ayrı türler haline geldiğimiz, evrimsel kuzenimiz olan şempanzeler, sürü içgüdüsü ile çok vahşi, çok saldırgan, hatta yamyam olabilirler. Tıpkı kuzenleri olan bizler gibi. Fakat birey olarak nazik hayvanlardır. Bir şempanze ile rahatlıkla pikniğe gidebilirsiniz. Size çalı çırpı toplar, uygun boyda kırar ve yere yerleştirip ateş yakabilir. Etleri şişe geçirip ateşte çevirerek kızartıp size ikram edebilir. 

 

Çok da duyarlıdırlar. Yine başka bir kuzenimiz olan Bonobo isimli bir goril, işaret dili öğrenmiş ve doğum günü hediyesi olarak ne istediği sorulunca bir kedi yavrusu istemiştir. Getirilen kediyi ihtimamla beslemiş, büyütmüş ve kedi yaşlanıp ölünceye kadar bakmıştır. Kedi nerede diye işaret diliyle sorulduğunda işaret diliyle kedi gitti, ben üzgün işaretleri yapmıştır.

 

Bir şempanze yere bir şey düşürdüğünüzde nazikçe alıp size uzatır. Bir bilimci bir deney yapmış. Kalemini kasten yere düşürüp iki şempanzenin yerden alıp kendisine vermelerini sağlamış. Fakat ödül olarak birine muz, birine salatalık veriyormuş. Bu adaletsizlik bir kaç kez tekrarlanınca salatalık alan şempanze isyan etmiş. 

 

Açıkça görülüyor ki vicdan, evrimsel bir kazanımdır. Biyolojik bir kazanımdır,

 

Birincisi vicdan fenomen degildir ve gozlem vermez. Insanoglu beyin yetilerinden biridir ve sadece evrimsel degil; insanoglu zihniyetinin de ona kazandirdigidir. Mesela en yakin evrimsel turlerde vicdan var midir, eger varsa; bu nasil gozlemlenir? Vicdan hem bir dusunce hem de davranis icerir. Buradaki dusunce ve davranisin sosyo-etik ve sosyo-psikolojik temeli evrimsel/fiziksel degil; zihinsel bir algilamadir. Insanoglu sadece fiziksel/biyolojik degil; zihinsel/kavramsal, sosyo etik/psikolojik bir fenomendir.

 

çünkü evrim beyinlerimizde ayna nöronlar gelişmesini sağlamıştır. Bu nöronlar empati sağlar. Karşımızdakinin sevinçleri, acıları bize de yansır. Bu nöronlar şempanzelerde de vardır fakat insanda fazladır. Kendimizi başkalarının yerine koyabilir, onların başına gelenlerin bizim de başımıza gelebileceğini, iyilik ve kötülüklerin yansıyıp geri dönebileceğini, iyiliklerin yaygınlaştığı toplumlarda bireylerin mutlu ve huzurlu, kötülüklerin yaygınlaştığı toplumlarda bireylerin huzursuz ve mutsuz olacaklarını çok iyi biliriz.  

 

Sonuç olarak vicdan, evrimsel bir kazanımdır. Kimse tarafından bahşedilmiş bir şey değildir. 

 

Sadece evrimsel bir kazanim degil; evrimsel altyapinin yaninda insanoglunun beyninin soyutlamasinin vicdani sekillendirdigidir. Ayni tum soyutlamalar ve ideolojik inancsal ve izmsel etik dogrular degerler veriler ve tabular gibi. Tum etik yonlendirim ve yaptirimlar zihinseldir. Yani uygulayan insanoglu fizigidir, ama yonlendiren insanoglu soyutlamasidir. Yani beyninin yetileri olan numenal yetidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ego insanogluna dogumdan itibaren ona verilenler ile onda olusturulan bir giysidir, yani sahte kendiliktir.

 

Bu sahte kendilik, once ad, soyad, vatandaslik, devlet, din , milli/etnik koken v.s. ile baslar ve her turlu etik sosyal siyasal, ahlaki ananevi, toresel tarihi kulturel v.s. verilerle devam eder.

Bu yazılanlar Süper Ego’ya ait kavramlardır.

 

 

Yani dogan kendi, ben olarak verilenler ile olusturulur.

 

Kendi ise once birey bilinciu ve olusturulan ego verilerinin kisinin kendince kendi serbest iradesince sorgulanmasi ve farkindave de bilincli olarak kabulu reddi ya da elimine edilmesidir.

 

Maalesfinsanoglunda henuz kendilik bilinc ve farkindaligi yoktur.

 

Cunku bu farkindalik ve bilinc basta insan temellidir, ego ise insanoglu temellidir.

Sahte Kendilik veya kendilik ( bilinçlilik, farkındalık ), hangi değerleri içeriyor olursa olsun hepsi Süper Ego kaynaklıdır. Çünkü, kişi kendisine toplum tarafından verilen her türlü değeri kendi serbest iradesi ile sorgulayıp, bilinç ve farkındalığı ile kabul ettiğinde bile, bu kabul ettiği değerlerin yer aldığı katman da Süper Ego’yu oluşturan katmandır.

 

Yani, “ Sahte Kendilik veya kendilik “= Ego ( Ben Bilinci ) değildir, “ Sahte Kendilik veya kendilik “= Süper Ego ( Üst Ben Bilinci )’dur.

 

 

Bu temelde vicdan ego ile kendi arasindaki bilincsiz mucadelenin tezahurudur. Tabi ki bunun beyin sorgulanarak kisinin kendi serbest iradesi ile yapabilmesi vicdani da bilissel hale getirir.

Bu temelde, Vicdan, Ego ile Kendi arasındaki bilinçsiz mücadelenin tezahürü değildir. Zaten bu cümle kendi içinde tutarsızlık içermektedir. Madem " kendilik " bilinç ve farkındalık içeriyor, neden ego ile bilinçsiz mücadele yapılsın ? Mücadelenin serbest irade ile yapılabilmesi zaten kişinin “ kendi ” olabilmesi için ön koşulken, serbest iradenin olmadığı yerde “ kendi “likten söz etmek ve bu olmayan kendinin ego ile mücadelesinden bahsetmek tamamen anlamsızdır. Bu paragraftaki cümleler, kafa karışıklığı sonucu yazılmış kafa karıştıran cümleler olmuş gibi.

 

Bunun doğrusu, Vicdan Muhasebesi, Süper Ego ile Id arasındaki bilinçsiz mücadelenin tezahürüdür.

 

Kısaca, Id ( alt benlik ) “ o kadına tecavüz et “ der, Süper Ego ( üst benlik ) “ günah / ayıp / yazık / empati yap “ der, Ego ( benlik ) ise bir şekilde kendi yararını / zarar görmemesini gözeterek orta yolu bulursa rahatsız olmaz. Bulamazsa rahatsız olur.

 

 

Egonun temeli bilincalti yerlesmisligin sorgulanmaz ve otomatiklesmis dusunce ve davranisidir.

 

Akilcilik da ego yu yani ben'i bencillik ve bireycilik ile birlestirir. Egodaki duygusallik ise yine giydirildigi temelde, baskalarini dusunmekten kaynaklanan benin akilci bencillik olarak zarar gormesidir.

 

 

Hayatta kalmanin yolu ego degil; kendiliktir. Ego bunu sahte giydirimler olarak akilci bencil ya da duygusal baskacil olarak basta bilincalti olmak uzere yonlendirir.

Hayatta kalmanin yolu kendilik degil, egodur.

 

Kişide, Ego, Süper Ego ile ID arasındaki dengeyi ID lehine kaçırırsa yada Süper Ego fazla gelişmemiş ise, davranışlarında Id baskınsa topluma uyum sağlayamaz. Egoizm ( Bencillik )in tavan yaptığı Psikopatlar ( Anti-Sosyal Kişilik Bozukluğu ) da olduğu gibi hayatta kalma şansı azalır.

 

Aynı şekilde kişide, Ego, Süper Ego ile ID arasındaki dengeyi Süper Ego lehine kaçırırsa ya da Süper Ego gelişmiş ve ilkel dürtüler zayıf ( hormonal yetersizlik ) ise, davranışlarında Süper Ego baskınsa topluma uyum sağlayamaz. Alturizm ( Başkacılık ) ın tavan yaptığı “ Ermiş “lerde olduğu gibi hayatta kalma şansı azalır.

 

Akılcılık, bilinç ve farkındalık Ego’nun işlevidir. Ego ne kadar bilinçli / farkında / akılcı ise, her durumda Süper Ego ile ID arasındaki dengeyi sağlamakta başarı şansı ve dolayısıyla hayatta kalma şansı artar. Eğitim düzeyi ile Suç oranı arasındaki ters orantılı korelasyon bunun kanıtıdır.

 

 

Insanogliu tabulu rasa olarak ego elbisesi ile birlikte dogmaz. Ego dogana yasamda BASKALARINCA giydirilen BEN elbisesidir.

Evet, insanoğlu zihni Tabula Rasa olarak doğmaz, Ego elbisesi ile de doğmaz. Fakat, ID elbisesi ile doğar. Bu da Tabula Rasa değildir. Id’den gelen duyumlar ( Korku, cinsellik, yaşama vs. içgüdüler ) zihinde bir ön bilgi oluşturarak, ilk kez karşılaşılan durumlara karşı bir “ default “ tepki verilmesini sağlar. Öğrenme süreci sonradır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Bu yazılanlar Süper Ego’ya ait kavramlardır.

 

Sahte Kendilik veya kendilik ( bilinçlilik, farkındalık ), hangi değerleri içeriyor olursa olsun hepsi Süper Ego kaynaklıdır. Çünkü, kişi kendisine toplum tarafından verilen her türlü değeri kendi serbest iradesi ile sorgulayıp, bilinç ve farkındalığı ile kabul ettiğinde bile, bu kabul ettiği değerlerin yer aldığı katman da Süper Ego’yu oluşturan katmandır.

Yani, “ Sahte Kendilik veya kendilik “= Ego ( Ben Bilinci ) değildir, “ Sahte Kendilik veya kendilik “= Süper Ego ( Üst Ben Bilinci )’dur.

 

Butuhn bunlar kisinin kendi anlamlandirmasi temelinde aliya gore degisir. O yuzden once egoyu ve super egoyu tanimla ve aralarindaki farki koyki, ben de ona gore algina gore yanit vereyim. Bu arada id kimlik temelli bir kullanimdir. Mesela ad bir iddir.

 
 

 

Bu temelde, Vicdan, Ego ile Kendi arasındaki bilinçsiz mücadelenin tezahürü değildir. Zaten bu cümle kendi içinde tutarsızlık içermektedir. Madem " kendilik " bilinç ve farkındalık içeriyor, neden ego ile bilinçsiz mücadele yapılsın ? Mücadelenin serbest irade ile yapılabilmesi zaten kişinin “ kendi ” olabilmesi için ön koşulken, serbest iradenin olmadığı yerde “ kendi “likten söz etmek ve bu olmayan kendinin ego ile mücadelesinden bahsetmek tamamen anlamsızdır. Bu paragraftaki cümleler, kafa karışıklığı sonucu yazılmış kafa karıştıran cümleler olmuş gibi.

Bunun doğrusu, Vicdan Muhasebesi, Süper Ego ile Id arasındaki bilinçsiz mücadelenin tezahürüdür.

 

Ayni sekilde id ve kendi nden ne algiladigini once belirt ki ona gore yanit yazayim. Bu arada freud'un bir teslimiyetci oldugunu da hatirlatayim. Yani bu kavramlar dogustan yoktur, yasamda sekillenir.
 

 

Kısaca, Id ( alt benlik ) “ o kadına tecavüz et “ der, Süper Ego ( üst benlik ) “ günah / ayıp / yazık / empati yap “ der, Ego ( benlik ) ise bir şekilde kendi yararını / zarar görmemesini gözeterek orta yolu bulursa rahatsız olmaz. Bulamazsa rahatsız olur.

 

Burada da ben ve benlik algini acikla ve mesela ben ile ego farkini ortaya koy.

 
 

 

Hayatta kalmanin yolu kendilik degil, egodur.

 

Kendilik ten ne algiliyorsun?
 

 

Kişide, Ego, Süper Ego ile ID arasındaki dengeyi ID lehine kaçırırsa yada Süper Ego fazla gelişmemiş ise, davranışlarında Id baskınsa topluma uyum sağlayamaz. Egoizm ( Bencillik )in tavan yaptığı Psikopatlar ( Anti-Sosyal Kişilik Bozukluğu ) da olduğu gibi hayatta kalma şansı azalır.

Aynı şekilde kişide, Ego, Süper Ego ile ID arasındaki dengeyi Süper Ego lehine kaçırırsa ya da Süper Ego gelişmiş ve ilkel dürtüler zayıf ( hormonal yetersizlik ) ise, davranışlarında Süper Ego baskınsa topluma uyum sağlayamaz. Alturizm ( Başkacılık ) ın tavan yaptığı “ Ermiş “lerde olduğu gibi hayatta kalma şansı azalır.

 

Dedigim gibi once algilanan tanimlar ve birbirinden tanim farklari.
 

 

Akılcılık, bilinç ve farkındalık Ego’nun işlevidir. Ego ne kadar bilinçli / farkında / akılcı ise, her durumda Süper Ego ile ID arasındaki dengeyi sağlamakta başarı şansı ve dolayısıyla hayatta kalma şansı artar. Eğitim düzeyi ile Suç oranı arasındaki ters orantılı korelasyon bunun kanıtıdır.

 

Evet, insanoğlu zihni Tabula Rasa olarak doğmaz, Ego elbisesi ile de doğmaz. Fakat, ID elbisesi ile doğar. Bu da Tabula Rasa değildir. Id’den gelen duyumlar ( Korku, cinsellik, yaşama vs. içgüdüler ) zihinde bir ön bilgi oluşturarak, ilk kez karşılaşılan durumlara karşı bir “ default “ tepki verilmesini sağlar. Öğrenme süreci sonradır.

 

Ozaman su "id elbisesini acikla" ve neden "elbise" dedigini de acikla. Cunku elbise sonradan giyiinen/giydirilendir. Sen ise Insanoglunun elbiseli dogdugunu soyluyorsun, benim bildigim fiziksel ciplak ve zihinsel kavramsiz, degersiz, verisiz ve tabusuz dogar.

 

Yasam suuru ise baska bir seydir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Açıkça görülüyor ki vicdan, evrimsel bir kazanımdır. Biyolojik bir kazanımdır, çünkü evrim beyinlerimizde ayna nöronlar gelişmesini sağlamıştır. Bu nöronlar empati sağlar. Karşımızdakinin sevinçleri, acıları bize de yansır. Bu nöronlar şempanzelerde de vardır fakat insanda fazladır. Kendimizi başkalarının yerine koyabilir, onların başına gelenlerin bizim de başımıza gelebileceğini, iyilik ve kötülüklerin yansıyıp geri dönebileceğini, iyiliklerin yaygınlaştığı toplumlarda bireylerin mutlu ve huzurlu, kötülüklerin yaygınlaştığı toplumlarda bireylerin huzursuz ve mutsuz olacaklarını çok iyi biliriz.

 

Sonuç olarak vicdan, evrimsel bir kazanımdır. Kimse tarafından bahşedilmiş bir şey değildir.

Efendim, evet, Vicdan’a Evrimsel bir kazanım da denilebilir. Ancak, yalnızca şu anlamda; bu evrimsellik tamamen biyolojik değil, sosyaldir. Yani, İçgüdülerin tamamen Biyolojik evrimsel bir kazanım olduğunun aksine, Vicdan " sosyal evrim "sel bir kazanım, " sosyal evrim"in sonucu kazanılan bir değerdir denilebilir.

 

Ayna Nöronlar, bireylerinin hayatta kalma şanslarını arttırmaya yönelik toplu yaşayan canlılarda ortaya çıkan biyolojik bir özelliktir. Mutasyonik var olup, doğuştan sonra nesilden nesile aktarılan bilgiler( Vicdan ) le gelişen, doğal seçilim ve genetik sürüklenme ile genetiğe taşınan bir biyolojik oluşumdur.

 

Ayna Nöronların varlığı, yalnızca bir biyolojik oluşumun nedensizce ortaya çıkmış bir yeti olarak belirmesi ve sosyalleşmeye yol açmasını değil, sosyalleşmeye bağlı, sosyalleşme ile ortaya çıkan bir bilginin ( Vicdan ) aktarılmasının, yine bu sosyalleşmeye bağlı gelişen bir biyolojik oluşum sayesinde mümkünlüğünü gösterir.

 

Yani, dolayısıyla, Vicdan duygusu, doğuştan değil, doğuştan var olan ayna nöronlar sayesinde doğuştan sonra gelişen / öğrenilen / yapılanan bir duygu olup, tam tersine olarak ayna nöronların doğuşta var olmaması / az olması ve buna bağlı olarak doğuştan sonra Vicdanın gelişememesi sonucu oluşan Anti-Sosyal Kişilik Bozukluğunda görülmeyen bir duygudur.

 

 

Bir şempanze yere bir şey düşürdüğünüzde nazikçe alıp size uzatır. Bir bilimci bir deney yapmış. Kalemini kasten yere düşürüp iki şempanzenin yerden alıp kendisine vermelerini sağlamış. Fakat ödül olarak birine muz, birine salatalık veriyormuş. Bu adaletsizlik bir kaç kez tekrarlanınca salatalık alan şempanze isyan etmiş.

Buna adalet duygusu denilemez. Adalet duygusu denilebilmesi için, muz verilen şempanzenin, muz yerine salatalık verilen arkadaşı için de isyan edebilmesi gerekir.

 

Burada görülen vaka, şartlı refleks ve sonrasında içgüdü kaynaklı yoksunluk duygusu sonucu yaşanan hırçınlaşmadır.

 

 

Çok da duyarlıdırlar. Yine başka bir kuzenimiz olan Bonobo isimli bir goril, işaret dili öğrenmiş ve doğum günü hediyesi olarak ne istediği sorulunca bir kedi yavrusu istemiştir. Getirilen kediyi ihtimamla beslemiş, büyütmüş ve kedi yaşlanıp ölünceye kadar bakmıştır. Kedi nerede diye işaret diliyle sorulduğunda işaret diliyle kedi gitti, ben üzgün işaretleri yapmıştır.

Bu duygunun bir oyuncağı / zevk veren bir nesneyi / eşyayı kaybetmekten farkı yoktur. Gerçek anlamda empati ( onun adına üzülme ), sevgi kaynaklı yoksunluk değildir.

 

" İhtiyacım olduğu için sevmek " ile " sevdiğim için ihtiyacımın olması " farklıdır.

 

Birincisi dürtüsel, ikincisi insanidir. Duyarlılık insani olandır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Her insanda SÜPER EGO ( Vicdan ) ve ID ( İçgüdü ) çatışması vardır.


 


Maalesef bir çok durumda ID baskın çıkıyor.


 


Bunun nedeni ise, değerlerin ( Vicdan ) içselleştirilememiş olması.


 


Yalnızca ego düzeyinde otorite nedeniyle var olduğu sanılması. Sorgulanmadan kabul edilmiş olması.


Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ozaman su "id elbisesini aciklayınız" ve neden "elbise" dediginizi de aciklayınız. Cunku elbise sonradan giyiinen/giydirilendir. Siz ise Insanoglunun elbiseli dogdugunu soyluyorsunuz, benim bildigim fiziksel ciplak ve zihinsel kavramsiz, degersiz, verisiz ve tabusuz dogar.

Evet, insanoğlu zihni Tabula Rasa olarak doğmaz, Ego elbisesi ile de doğmaz. Fakat, ID elbisesi ile doğar. Bu da Tabula Rasa değildir. Id’den gelen duyumlar ( Korku, cinsellik, yaşama vs. içgüdüler ) zihinde bir ön bilgi oluşturarak, ilk kez karşılaşılan durumlara karşı bir “ default “ tepki verilmesini sağlar. Öğrenme süreci sonradır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Ozaman su "id elbisesini aciklayınız" ve neden "elbise" dediginizi de aciklayınız. Cunku elbise sonradan giyiinen/giydirilendir. Siz ise Insanoglunun elbiseli dogdugunu soyluyorsunuz, benim bildigim fiziksel ciplak ve zihinsel kavramsiz, degersiz, verisiz ve tabusuz dogar.

Evet, insanoğlu zihni Tabula Rasa olarak doğmaz, Ego elbisesi ile de doğmaz. Fakat, ID elbisesi ile doğar. Bu da Tabula Rasa değildir. Id’den gelen duyumlar ( Korku, cinsellik, yaşama vs. içgüdüler ) zihinde bir ön bilgi oluşturarak, ilk kez karşılaşılan durumlara karşı bir “ default “ tepki verilmesini sağlar. Öğrenme süreci sonradır.

 

Evet, bilimsel olarak yeni dogmus bir bebegin, korku cinsellik icgudusunu aciklayin.

 

Yasam suuru; beslenme, ihtiyac dile getirimi ile algilanir. 

 

Bunu da en guzel bebegin annesinin memesinden emmesi ve aglamasi aciklar. Diger hepsi organlar algilandikca ve yasamdan elde edilir. O yuzden bir bebek tabulu rasa dogar. Yukaridaki yasam suuru algilari da bebekte  yoktur. Bebegin gozlemini algilayan insanoglugun kavramsal bilgisidir.

 

Zihinde on bilgi de kavram da yoktur. Bebenk sadece her turlu vucutsal ve beyinsel yetisi ile dogar, tum bilgileri de yasamdan ogrenir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Her insanda SÜPER EGO ( Vicdan ) ve ID ( İçgüdü ) çatışması vardır.

 

Maalesef bir çok durumda ID baskın çıkıyor.

 

Bunun nedeni ise, değerlerin ( Vicdan ) içselleştirilememiş olması.

 

Yalnızca ego düzeyinde otorite nedeniyle var olduğu sanılması. Sorgulanmadan kabul edilmiş olması.

 

Vicdan ne dogustan vardir ne de hayvanda vardir. Insanoglunun evrimsel gelismisliginin getirdigi bilincli bir algidir.

 

Burada catisan ego ile kendiliktir. Cunku kendilik insan olgusunu icerirken, ego sadece giydirilen elbisedir.

 

Senin id dedigin ise, tum hayvanlardaki anima/animus suurudur.

 

Yani beslenme ve ihtiyac giderimi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuzenlerimiz olan şempanze, goril  ve orangutanlarla aramızda ne kadar kültürel mesafe varsa, aynı mesafe duygularımız arasında da vardır. Onların aynen bizim gibi duygulanmalarını bekleyemeyiz. 

 

Fakat bir kadın biyolog olan Patricia Moehlman, Afrika'daki ünlü Serengiti ovasında hayvan göçlerini izlerken, bir olaya tanık olur. Sırtlanlar bir ceylan yavrusunun peşindedirler. Anne ceylan sonuna kadar yavrusunu korumak için her türlü yola başvurur. Sırtlanlara saldırmayı bile göze alır. Ama sonunda yavrusunu kaptırır. Öylece yavrusunun parçalanışını izler. Sırtlanlar uzaklaşırlar. Anne ceylan donmuş, kaskatı durmaktadır. Göçten geri kalmıştır. Artıkları yemek için çakallar gelir. Anne ceylan birden çakallara büyük bir hırsla saldırır. Bir anne olan biyologa bu davranış çok insani gelir. O anda anne ceylanın zihnini okuyabilmek için yakıcı bir istek duyar ama bunun bir yolu yoktur.

 

Ölen arkadaşının başında bekleyen ve kimseyi ona yaklaştırmayan kedi ve köpek hikayelerini bilirsinizdir. Ben daha yakın zamanda saksağanların ölü bir arkadaşlarına köpekleri yaklaştırmamak için saldırdıklarını gördüm. Kontrol ettim, saksağan yeni de ölmemişti. Yani belki ölmemiştir diye düşünmeleri için de neden görünmüyordu. Bazen hayvanlar bize çok şey öğretebiliyor. Ben yakın bir şekilde sahibini gömüldüğü mezara kadar izleyen ve mezarın başında saatlerce bekleyen kedi biliyorum. Yakınları çok duygulanmış ve kediyi almak istemişler, fakat o zaman kaçmış. Bunu köpek yapsa acayip gelmezdi ama, kedinin yapması çok ilginç. Kedi bağımsızlığına çok  düşkün hayvandır. Böyle bağlılık pek yapmaz. Atlar sıklıkla sahiplerini kurtarmışlar, düştüğü yeri diğer insanlara göstermişlerdir. Yunusun yüzgecine tutunarak kıyıya varan deniz kazazedelerine pek inanasım gelmiyor ama anlatılıyor.

 

En bilinen örnek, kedinin ciddi bir ısırışla dişleri etinizi makas gibi kesebilecekken, onunla oynadığınızda çok ölçülü ısırması ve oyunun heyecanına kapılmadıkça tırnaklarını çıkarmamasıdır. Çok oynar şımartırsanız dikkatini kaybeder. Oynarken çok heyecanlanıp deli gibi perdeye kornişlere kadar tırmanan kedi görmüşümdür.   

 

Benim kuşum inanılmayacak derecede evden kaçma eğilimi sıfır bir kuştu. Balkona uçar, U çizer geri gelirdi. Buna inanamazdım, çünkü muhabbet kuşları fırsatını buldu mu kaçarlar. Hayvan deyip geçmeyin. Ne düşündüklerini hiç birimiz bilmiyoruz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet, bilimsel olarak yeni dogmus bir bebegin, korku cinsellik icgudusunu aciklayin.

 

Yasam suuru; beslenme, ihtiyac dile getirimi ile algilanir. 

 

Bunu da en guzel bebegin annesinin memesinden emmesi ve aglamasi aciklar. Diger hepsi organlar algilandikca ve yasamdan elde edilir. O yuzden bir bebek tabulu rasa dogar. Yukaridaki yasam suuru algilari da bebekte  yoktur. Bebegin gozlemini algilayan insanoglugun kavramsal bilgisidir.

 

Zihinde on bilgi de kavram da yoktur. Bebenk sadece her turlu vucutsal ve beyinsel yetisi ile dogar, tum bilgileri de yasamdan ogrenir.

Eğer bebekte içgüdülere bağlı ön bilgi olmazsa hayatta kalma şansı olmaz. Bebek açlıktan ölebileceği bilgisi ( korku )ne sahip olmazsa ağlamaz. Açlığa tepki vermez. Bu bilginin bilincine varması da gerekmez. Ön bilgi ( korku ) vardır ve bu bilgiye bağlı davranış vardır.

 

İçgüdülerin tümü ilkel beyin kaynaklı birer duyumdur. Korku duyuma bağlı bir ön bilgidir. İç güdüler birer duyumdur.

 

Açlıktan ölme / Beslenememe korkusu

 

Güvenliksizlik korkusu / Kontrolü kaybetme korkusu

 

Cinselliğin yok olması korkusu / Kastrasyon Korkusu

 

Gözünü açan kedi yavrularının, insana daha çıkmamış dişini göstermeye ve korkutmaya çalışması deneyimden elde edilen bilgi kaynaklı bir davranış değildir. Yabancı varlıklara karşı gösterilen ön yargı( ön bilgi )lı bir tepkidir.

 

Yine kedi yavruları, annesiz büyümüş olsalar dahi dışkılarının üstünü örtmeyi bilirler. Bunu deneme yanılma ile değil, genetik olarak bilirler.

 

Yavru kediler de tıpkı insan yavruları gibi bildiklerinin bilincinde değildirler ama bilirler. Çünkü, bilmezseler hayatta kalamazlar.

 

İşte bu ve buna benzer tepki ve davranışlar evrim ile kazanılmış ön bilgi kaynaklıdırlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Vicdan ne dogustan vardir ne de hayvanda vardir. Insanoglunun evrimsel gelismisliginin getirdigi bilincli bir algidir.

 

Burada catisan ego ile kendiliktir. Cunku kendilik insan olgusunu icerirken, ego sadece giydirilen elbisedir.

 

Sizin id dediginiz ise, tum hayvanlardaki anima/animus suurudur.

 

Yani beslenme ve ihtiyac giderimi.

Evet ama ben de aynı şeyi söylemiştim. Vicdan ne dogustan vardır ne de hayvanda vardır. Doğuştan olan Ayna Nöronlardır demiştim. Yani, toplumsallaşmadan kaynaklanan Vicdan bilgisinin aktarılmasını mümkün kılan biyolojik oluşum.

 

Vicdan algı değildir. Toplumca aktarılan bilgiler, değerler Ego’ya ait olmaz, Süper Egoya ait onu oluşturan unsurlardır.

 

O nedenle çatışan bu değerlerle ilkel beyin kaynaklı dürtülerdir.

 

İnsan öldürmek doğru bir eylem değildir, ayıp / günah / suç / insanlık dışı dır. Bunu söyleyen toplumun insana empoze ettiği değerler ( Vicdan )dir. Süper Ego’da yer alır.

 

Oysa, doğada ayıp / günah / suç / insanlık dışılık yoktur. Yalnızca yaşama içgüdüsü vardır. Dolayısıyla yaşam söz konusu ise sırasında rakibi saf dışı etmek için öldürmek de vardır.

 

Ego ise, ayıplanmamak / günah işlememek / suç işlememek / insanlık dışı davranmamak için rakibi öldürmeden safdışı etmenin yollarını akılla arar. Dürtü ile değer arasında kendi çıkarı için bir yol bulur.

 

Kendilik ise, Süper Ego’ya ait değerlerin içselleştirilmesi ile ortaya çıkan bir bilinç düzeyidir.

 

Eğer bir insan, Süper Ego’ya ait değerleri sorgulayarak kabullenmiş ise, bu değerlerin bilincine varabilmişse, ayıplanmamak / günah işlememek / suç işlememek için değil, yalnızca insanlık dışı davranmamak için, karşısındaki ile empati kurabildiği için öldürmez. Daha insancıl bir yol arar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Birincisi senden kullanmis oldugun ego, super ego, benlik ve id kavramlarinin ne anlasm ve icerigi oldugunu ve aralarindaki farklarini istemistim.

 

Eger bunlar aciklanmazsa, ben; senin bu kavramlara nasil bir anlam ve icerik verdigini algilasyamam. O zamanda kavramlar uzerinde ortak bir algi olusturamayiz.

 

Bak bunu sana bir ornek ile anlatayim.

 

Bundan yillar once SSCB'de bir TV programinda; Ulkude demokrasinin olup olmadigi duzeyi v.s. tartisiliyormus.

 

Her kafadan bir ses cikiyor ve katilimcilar kendilerince var/yok seklinde aciklama yapiyorlarmis.

 

Bu arada programi yoneten ve sunan bir seyin farkina varmis ve "zannedersem once demokrasinin ne oldugunu neler icerdigini once tartismak gerekiyor, bu konuda ortak bir tanim anlam ve icerige varamazsak; ve herkesin demokrasiden ne algiladigini bilemezsek; ulkede ne oldugunu bilemedigimiz ve ortaya koymadigimiz bir kavramin olup olmadigini tartismanin bir anlami yoktur"

 

İste bu temelde sen bu kavramlari once tanimla birbirinden farkini koy ki, ben de ona gore yanit vereyim. Kendi algi ve bilgimi dile getireyim.

 

 

 

Eğer bebekte içgüdülere bağlı ön bilgi olmazsa hayatta kalma şansı olmaz. Bebek açlıktan ölebileceği bilgisi ( korku )ne sahip olmazsa ağlamaz. Açlığa tepki vermez. Bu bilginin bilincine varması da gerekmez. Ön bilgi ( korku ) vardır ve bu bilgiye bağlı davranış vardır.

 

Bunlar sadece yetiskin olarak algisi bilgisi gelismis bir alginin gozleminin dile getirdikleridir. Bunlar yeni dogan bir bebekte bir bilgi icermez. Bilgi sadece ve sadece yasamdan ogrenilir ve turetilir. Onui da bir tek insanmoglu turu yapar.
 

 

İçgüdülerin tümü ilkel beyin kaynaklı birer duyumdur. Korku duyuma bağlı bir ön bilgidir. İç güdüler birer duyumdur.

Açlıktan ölme / Beslenememe korkusu

Güvenliksizlik korkusu / Kontrolü kaybetme korkusu

Cinselliğin yok olması korkusu / Kastrasyon Korkusu

 

Butun bunlar gozlemdir, dogan bebekte bulunmaz. Bebek sadece yasam suuru olarak beslenir ve beslendiginin bile bilincinde deguildir. Bir de rahatsizligini aglayarak dile getirir. Bunu da ebeveyn deneme&yanilma metodu ile bulmaya calisir. Bebek susunca da rahatsizliginin o an icin bittigini dusunur.
 

 

Gözünü açan kedi yavrularının, insana daha çıkmamış dişini göstermeye ve korkutmaya çalışması deneyimden elde edilen bilgi kaynaklı bir davranış değildir. Yabancı varlıklara karşı gösterilen ön yargı( ön bilgi )lı bir tepkidir.

 

Mesela bir kedi disi agridiginda yemek yemez. Eger yemek yememenin onu oldurecegi bilincinde olsa, yerdi. Disinin sorunu cozulmezse yememeye devam eder ve olume gider.
 

 

Yine kedi yavruları, annesiz büyümüş olsalar dahi dışkılarının üstünü örtmeyi bilirler. Bunu deneme yanılma ile değil, genetik olarak bilirler.

 

Buradaki bilgi degildir, sadece doganin onlara verdigi ve bes duyularinin getirdigi bir kokunun giderilmesidir. Yani bir rahatsizligin giderilmesi.
 

 

Yavru kediler de tıpkı insan yavruları gibi bildiklerinin bilincinde değildirler ama bilirler. Çünkü, bilmezseler hayatta kalamazlar.

İşte bu ve buna benzer tepki ve davranışlar evrim ile kazanılmış ön bilgi kaynaklıdırlar.

 

Bir sey ogrenmeden bilinmez. Tum ogrenilen de yasam ve iliskiden gelir. Dogumda hic bir bilinen yoktur. Yapilan da yasam suuru ve rahatsizligin dile getirimidir. Zaten rahatsizligin cozumu de bebekte deguildir. O mesaji alan yetiskindedir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

kedi yavruları, annesiz büyümüş olsalar dahi dışkılarının üstünü örtmeyi bilirler. 

 

 

Bunu her zaman çok merak etmişimdir. Nasıl bir evrimsel süreçte kedi türünün dışkısını gömme alışkanlığı edindiğine hayret ve merak duyuyorum.

 

Bu davranışı vahşi kediler pek göstermiyorlar. Evcil kedinin (felis domesticus) uzak akrabaları zaten göstermiyor fakat, en yakın akrabası olan küçük vahşi kedilere bakmak lazım. Bunlar hakkında böyle bir araştırma var mı bilmiyorum.

 

Fakat tahminsel bazı görüşleri biliyorum. Bu tahminlere göre kedi bu davranışı evcilleştikten sora edindi. Kedinin 10 bin yıl önce evcilleştiği hakkında kesin kanıtlar var. Bu da tarımın başlangıcı ile denk düşen bir tarih. Muhtemelen insanlar ilk olarak bir kedinin tarım ürünlerinin depolandığı yerlerde dolaşmasına göz yummuş olmalılar. Çünkü burada kemirgenler çoktur ve onları avladığı için insanlar bundan hoşlanmıştır, tabii kedi de… Derken kedi yavrulamış ve yavrular için ortamı güvenli bulmuştur. Çünkü diğer kendinden büyük yırtıcılar insanlara fazla yaklaşmamaktadır. İnsanlar bu kedi yavrularını kendilerine alıştırmışlardır.

 

Doğada bir bölgede baskın olmayan kedilerin, güçlü kediler tarafından bölgeden çıkarılmamak amacıyla varlıklarını gizlemek için dışkılarını gömdükleri hakkında bilgiler var. Demek kedi insanlarla birlikte yaşamaya başlayınca insanın  baskın olduğunu ve insanın gölgesinde yaşadığını, alana hakim olduğunu belirten işaret bırakmasına gerek olmadığını, tam tersine alanda egemenlik iddiasında bulunmasının aleyhine olduğunu kavramıştır.

 

Kedi çok zeki bir hayvan. İnsanın pislikten hoşlanmadığını da kısa sürede anlamıştır. 10 bin yıl bu davranış biçiminin evrimsel olarak kalıcı olması için, yani genetik olarak otomatik aktarılması için kısa bir süre. Yani bir örümceğin ağ örmesi gibi tümüyle genetik gereği otomatikleşmiş bir davranış olamaz. Kedi duruma göre kakasını gömmeyi veya gömmemeyi tercih etmeyi milyonlarca yılda genlerine geçirmiş olmalı. Nitekim erkek kediler tersine alan işaretlemek için dışkılarını gömmemeyi tercih edebiliyor, eğer insan baskısı yoksa.

 

Kedi hızla öğrenen ve mantık yürüterek karar verebilen bir hayvan. Ben bunu çok gözlemledim. Kedi mantığı neredeyse kusursuz diyebilirim.

 

O halde evcil kedi, doğasında çok uzun bir evrimsel süreçte  kazandığı deneyimi, mantıksal olarak karar vererek uyguluyor ve kakasını gömmenin yararını biliyor. Bu konuda aşırı titizlik de gösterdiğini yakından biliyorum. Klozeti kullanmayı ve sifona basmayı bile öğrenen kediler görülmüştür.

 

Tabii ki hiç edinmediği bir davranışı öğretilmeden, kendiliğinden göstermesi olanaksız. Ama genetiğindeki mirası mantık kullanarak hemen açığa çıkarabiliyor.

 

Ben kediyi hayvanlar alemindeki mükemmellik timsali olarak görürüm. Özellikle insanın gözlerinin içine bakarak niyetini okuma gibi bir yeteneği vardır. Ben de onun gözlerine bakarak iletişim kurmaya, zihnini anlamaya çalışırım ama nafile… O benim zihnimi belki okuyor, ama onun zihni benim için gizemini maalesef koruyor. Keşke okuyabilseydim, süper olurdu…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Evet ama ben de aynı şeyi söylemiştim. Vicdan ne dogustan vardır ne de hayvanda vardır. Doğuştan olan Ayna Nöronlardır demiştim. Yani, toplumsallaşmadan kaynaklanan Vicdan bilgisinin aktarılmasını mümkün kılan biyolojik oluşum.

Vicdan algı değildir. Toplumca aktarılan bilgiler, değerler Ego’ya ait olmaz, Süper Egoya ait onu oluşturan unsurlardır.

 

Vicdan  bir bilincliliktir ve bu bilinc anlam ve icerik temelindedir. Benim acimdan vicdan "kendine ve baskasina zarar vermemek" bilinci algisi bilgisi ve kisaca bilisselligidir. Sende once vicdandan ne algiladigini kendince acikla.
 

 

O nedenle çatışan bu değerlerle ilkel beyin kaynaklı dürtülerdir.

İnsan öldürmek doğru bir eylem değildir, ayıp / günah / suç / insanlık dışı dır. Bunu söyleyen toplumun insana empoze ettiği değerler ( Vicdan )dir. Süper Ego’da yer alır.

 

Yukarida dedigim gibi kullandigin kavramlarin tanimi algisi ve biribirinden farki.
 

 

Oysa, doğada ayıp / günah / suç / insanlık dışılık yoktur. Yalnızca yaşama içgüdüsü vardır. Dolayısıyla yaşam söz konusu ise sırasında rakibi saf dışı etmek için öldürmek de vardır.

 

Dogada yasama icgudusu de yoktur. Yasam sadece dogada mustakil var olan bir fenomen olarak gecerlidir. Doganin boyle bir icgudusu yoktur. Icgudu de dogada olan mustakil var olanin bir yasam suurudur.
 

 

Ego ise, ayıplanmamak / günah işlememek / suç işlememek / insanlık dışı davranmamak için rakibi öldürmeden safdışı etmenin yollarını akılla arar. Dürtü ile değer arasında kendi çıkarı için bir yol bulur.

 

Aksine ego aklin ben cikarina ya da aklin her hangibir ideolojik inancsal etik deger cikarina hizmet eder.
 

 

Kendilik ise, Süper Ego’ya ait değerlerin içselleştirilmesi ile ortaya çıkan bir bilinç düzeyidir.

 

Kendilik bilinci, insanoglunun kendi varliginin insanoglu olarak algisi ve bilgisidir. Yani metafizigin varliksal temelleri olan insanoglunu mal meta mulk ya da kul kole olarak algilama egosunun bilinc olarak asilmasidir. Buradaki kendilik once bireysel olarak bireyci, bencil, egoist temelli akilcilik olarak yansir ve sonra tursel duzeye ulasir. Ayrica kendilik bilisselligi insanoglunun diger butun fenomenleri algi olarak ortaya kavramsal bilgi temelinde koymasidir.
 

 

Eğer bir insan, Süper Ego’ya ait değerleri sorgulayarak kabullenmiş ise, bu değerlerin bilincine varabilmişse, ayıplanmamak / günah işlememek / suç işlememek için değil, yalnızca insanlık dışı davranmamak için, karşısındaki ile empati kurabildiği için öldürmez. Daha insancıl bir yol arar.

 

Insanlik ve insanlikdisi kisinin kendince bir algisi ve bilgisidir. Birinin algiladigi insanlik baskasi icin olmaya bilir. Cunku insanliktan once insanin ne oldugunun algisi gerekir. Insanlik somut degil soyuttur ve soyut degerler ile ortaya konur (hak ozgurluk saygi vicdan demokrasi esitlik adalet hukuk hukum sevgi anlayis baris v.s.)

 

Bugun indanoglu numenal yetisi o kadar gelismistir ki, senin icgudu benim yasam suuru dedigim degerlere bile  karsi cikasbilmektedir.

 

Mesela yasamak yerine intihar

Beslenmek yerine aclik grevi olum orucu

Uremek yerine onlemek

Korunmak yerine kendini feda etmek

Bunlar bilincli ya da corefaith imani temelinde bir ideolojik inancsal dogru ugruna yapilabilir.

Kisaca numenal yeti insanoglunun her turlu bilinen dogal v.s. temelli kalitimsal dogumdan once verildigi dusunulen yasam suurunu bile karsisina alabilir.

 

Bu da insanoglunun herseyi yasamdan ogrendigini ve tabulu rasa olarak dogdugunu gosterir.

 

Cunku dogal olarak bilinen degerler ve uygulamalar bile bilinc ya da core faith imani ile karsiya alinabilir. Bu da tum degerlerin sadece bilgi oldugunu ve fiziksel olmadigini gosterir. Cunku buradaki bilgi fizigin onune gecer. Yani kisi olmeyi beslenmemeyi korunmamayi urememeyi secebilir. Bu secimde dogal degil; zihinseldir

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Birincisi sizden kullanmis oldugun ego, super ego, benlik ve id kavramlarinin ne anlasm ve icerigi oldugunu ve aralarindaki farklarini istemistim.

 

Eger bunlar aciklanmazsa, ben; sizin bu kavramlara nasil bir anlam ve icerik verdigini algilasyamam. O zamanda kavramlar uzerinde ortak bir algi olusturamayiz.

Efendim öncelikle bu benim çok önceden yaptığım bir uyarı idi hatırlatmış olayım:

 

Kelime anlamlarından mantık yürüterek bir yerlere varmaya çalışmak yerine teorileri kendi kavramları ile anlamaya çalışmak daha doğru bir yaklaşım olur diye düşünüyorum.

 

Iste bu temelde siz bu kavramlari once tanimlayın birbirinden farkini koyun ki, ben de ona gore yanit vereyim. Kendi algi ve bilgimi dile getireyim.

Ondan sonra da kullandığım kavramların Psikanaliz terminolojisine ait olduğunu belirteyim. Bilmeyen açar bakar.

 

 

Bunlar sadece yetiskin olarak algisi bilgisi gelismis bir alginin gozleminin dile getirdikleridir.

Bilim gözlem ve yanlışlanabilirlik üzerine kurulu değil midir ? İlla yanıt vermiş olmak için yanıt vermeyelim lütfen !

 

 

Bunlar yeni dogan bir bebekte bir bilgi icermez.

Nereden biliyoruz ? O halde bunlar da yetiskin olarak algisizlığı bilgisi gelismis bir algisızlığin gozlemsizliğinin dile getirdikleridir diyelim bu yargı için.

 

 

Bilgi sadece ve sadece yasamdan ogrenilir ve turetilir. Onui da bir tek insanmoglu turu yapar.

Hayvanlar da öğrenir. Democrossian beyin yazısı gözardı edilebilecek cinsten değil. Tavsiye ederim.

 

 

Butun bunlar gozlemdir, dogan bebekte bulunmaz. Bebek sadece yasam suuru olarak beslenir ve beslendiginin bile bilincinde deguildir. Bir de rahatsizligini aglayarak dile getirir. Bunu da ebeveyn deneme&yanilma metodu ile bulmaya calisir. Bebek susunca da rahatsizliginin o an icin bittigini dusunur.

 

Bütün bunlar hayatta kalmak için gerekli korkulardır, ön bilgilerdir, ön yargılardır.

 

Bunların doğuştan bulunmaması demek, gözlemdi, şuydu, buydu derken hayatın tehlikeye girmesi demektir. Yaşam beklemez.

 

Ağlayarak dile getirilen rahatsızlık korkudan ileri gelir.

Korku olmadan rahatsızlık olmaz.

Korkusuz olan rahat olur, ağlamaz.

Ağlamayınca ebeveyne sinyal gitmez., bebeğin hayatı tehlikeye girer.

 

Hayatın temeli korkudur.

Korku da bir ön bilgidir.

Gözlem ve deneyimle azalır.

Bu korkular üzerinden kişilik gelişimini Oral, Anal ve Fallik dönemleri anlatmıştım.

 

 

Mesela bir kedi disi agridiginda yemek yemez. Eger yemek yememenin onu oldurecegi bilincinde olsa, yerdi. Disinin sorunu cozulmezse yememeye devam eder ve olume gider.

 

Yemez değil yiyemez. Çünkü tüm canlılar acıdan kaçar haza yönelir.

 

Burada baskın korku kontrolü kaybetme korkusu( ön bilgi ) dur. Açlık korkusuna ( ön bilgi ) baskın çıkmıştır.

 

Bilgi başkadır, bilginin bilincinde olmak ve akıl yürütmek başkadır. Kedi de bilinç yoktur ama doğduğunda ön bilgiler vardır.

 

 

Buradaki bilgi degildir, sadece doganin onlara verdigi ve bes duyularinin getirdigi bir kokunun giderilmesidir. Yani bir rahatsizligin giderilmesi.

 

Korku olmadan rahatsızlık olmaz. Hayvanlar genetik olarak kokuları tanır, zararlı olandan uzaklaşır veya onu zararsız hale getirir. Kokuşmuş yiyeceği de yemezler. Bu deneme yanılma ile değil, doğuştandır.

 

 

Bir sey ogrenmeden bilinmez. Tum ogrenilen de yasam ve iliskiden gelir. Dogumda hic bir bilinen yoktur. Yapilan da yasam suuru ve rahatsizligin dile getirimidir. Zaten rahatsizligin cozumu de bebekte deguildir. O mesaji alan yetiskindedir.

 

Yetişkine mesaj gitmesi için rahatsızlık olması gerekir. Rahatsızlık da korkudan kaynaklanır.

 

Gelecek korkusu insana mal, mülk biriktirtir, parasını harcatmaz, ertelettirir. Ev almayan, para biriktirmeyen insan rahatsızlık duyar.

 

Oysa mantıken yaşanan an bu andır. Geleceğin gelecek olması olasılık dahilinde ama belirsizdir.

 

Aç olan rahatsız olur. Evsiz olan rahatsız olur. Bekar olan rahatsız olur.

 

Açlık, Güvenliksizlik, Üreme olanaksızlığı korkuları.

 

Tüm bu temel korkular hep evrimsel ön bilgidir. İçgüdüsel duyum kaynaklıdır.

 

En temel olarak bu korkuların giderilememesi hep rahatsızlık yaratır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.