Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ne Mutlu Türküm Diyene ve Toplumsal Kişilik


evrensel-insan

Önerilen İletiler

Boş münker nekir kadrosu varmış, atama yapılacakmış... Yeterli atama yapılamadığı için bir sürü mevta kabirde sorguya alınmayı bekliyormuş! 

 

Sorgu sual yeteneği yüksek olanlara duyurulur...

Kendine ateist diyen bir beynin, bu yazdigi ironik te olsa; kendi yapmak istedigidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Objektif determinizmin var olduğunun mutlak hakikat olduğunu, inceleme, tartışma yahut araştırmaya ihtiyacın olmadığını savunan, buna bu şekilde inanan biri dogmatik olur. Ama inceleme, tartışma, araştırma sonucu ve eğer objektif determinizmin var olduğu gerçekten asla kanıtlanamayacak bir şeyse, buna mutlak hakikat olduğunu düşünmeden, yalnızca bir temenni, bir umut, bir sezi düzeyinde inanan dogmatik olmaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Postmodernizm, “Nesnel gerçek diye birşey yoktur” (Derrida)

Modernizm sonrası postmodernizm..... Descardes'dan sonra din ile akıl ayrıştı, akıl dinden bağımsızlaştı. İnsanın varlığının Tanrıdan değil, akıl ile ispatlanması ve sonradan tanrıya ulaşmıştır ama akıl dinden bağımsızlaşınca sonradan Tanrıya ulaşma zorunluluğu da ortadan kalktı. Akılla tekrar Tanrıya gitme mecburiyeti ortadan kalktı. Modernizmde Bilime o kadar büyük bir inanç vardı ki gerektiğinde fabrikalarda adam bile yapılabilirdi. Modernizmin yeni Tanrısı insanın aklı oldu. Tanrı varsa ve neredeyse o bile aranıp bulunabilirdi. Makro dünyanın sonu bulunamadı, hayallerimiz bile yetersiz kaldı, sonunda bilinemez dendi. Sonuç bilinemezcilik. Mikro dünyaya geldik,  onda da aksine saniyede 300 bin km kızla giden ışık ve parçacıklar. Orada ki kaosdan da belirsizlik doğdu. İki şey öğrendik, makro dünya da bilinemezcilik, mikro dünya da belirsizlik. Bu gerektiğinde adam yapan makina yaparım, Tanrı neredeyse bulur çıkarırım, inancından insanoğlu umutsuz bir kanser hastası psikolojine düştü ve modernizm sonrası dedi ve yeni bir dönem başlattı. Bu dönemin kral filozof ve bilim adamları yok artık. Doğayı koruyarak doğanın içinde mütevazi yaşamak en ideal yaşam tarzı oldu. Çok bilgili olmanın, bilgisiz insana göre bir fark yaratmadığı da anlaşıldı. Biliyorum diyen insanında ne makro ne de mikro dünyayı bilemiyeceği anlaşılmıştır.  Koyun ne biliyor? Biz ondan biraz daha fazla şey biliyoruz o kadar..... son durum bu..... 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Fabrikada insan üretilemez diye bir fikre saplanan yanlış yapar. Fabrikada adam yapılabilir ama bu hop diye olacak iş değil. Teknoloji daha yeni emekleme başladı. Bize uzun gibi gelen süre, aslında çok kısa ve teknoloji ivmelenerek gelişiyor.

 

Güneşin ömrüne bakılırsa en az bir milyar yılımız daha var ve bu çok uzun bir süre. Teknoloji nerelere gelecek kimse kestiremiyor. Hayır şimdi ömrü tanrılara kurban verilen bir sunakta sonlanan bir çocuk ne anladı hayattan, dünyadan, bilimden, teknolojiden? Hiç bir şey. Bizim henüz bir şey görmemiş olmamız, hiç bir şey değişmeyeceği anlamına gelmez.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sayın democrossian ;

Geçen gün bir belgesel seyrederken adam " İnsan kendini toplum içinde, şehirlerde Tanrı zannediyor. Ormana girince insan olduğunu hissediyor."dedi. Ormandaki insan neyse kainattaki insanda aynı.... uçsuz bucaksız kainatta insan ne ki senin gezegenin ne ki.... gene bir bilim kurgu izliyordum orada bir maymun ırkı insanları köleleştirmiş, garsonluk yapan insanları aşağılıyor, o kadar zoruma gitti ki. Düşün şimdi daha gelişmiş bir medeniyet geliyor ve bizimle dalga geçiyor..... bizim maymunla oynadığımız gibi bizimle oynuyor, zorumuza gider. Bu nedir kendimizi Tanrı zannetmemizdir. İnsanın aklı kainatı çözümlemede yetersiz kalmıştır ama yapabileceği başka bir şey yok. Düşün gözünle gördüğün şey bile yanlış fenomen görüntü, numen nedir, gerçek nedir bilinemez.....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Fabrikada insan üretilemez diye bir fikre saplanan yanlış yapar. Fabrikada adam yapılabilir ama bu hop diye olacak iş değil. Teknoloji daha yeni emekleme başladı. Bize uzun gibi gelen süre, aslında çok kısa ve teknoloji ivmelenerek gelişiyor.

 

Güneşin ömrüne bakılırsa en az bir milyar yılımız daha var ve bu çok uzun bir süre. Teknoloji nerelere gelecek kimse kestiremiyor. Hayır şimdi ömrü tanrılara kurban verilen bir sunakta sonlanan bir çocuk ne anladı hayattan, dünyadan, bilimden, teknolojiden? Hiç bir şey. Bizim henüz bir şey görmemiş olmamız, hiç bir şey değişmeyeceği anlamına gelmez.

Bu gün böyle düşünüyorsun dostum, benim söylemlerim 17. asır sonrası söylemler. İnsanlar bilimle yatıp bilimle kalkıyordu. Yeni Tanrı bilimdi. Postmodern söylemler sonrasında bu günkü kanaatlere gelindi. Mütevazi düşünülmeye başlandı. Akıl ve Bilim'in eski forsu kalmadı. Doğa ve insan diyenler artık revaçta..... Bir doğa var içinde insan var, ha akıl mı? o insanın bir özelliği..... insanın merkez özelliği değil. "Akılsız yaşam olurmuş ama yaşamsız akıl olmazmış."  Nietzche "Tanrı öldü." derken insanın içindeki Tanrısallık zihniyeti öldü demek istemiş, kendimizi boş gururumuzla üstün görme zihniyetimiz öldü demiştir ki öyledir......

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Objektif determinizmin var olduğunun mutlak hakikat olduğunu, inceleme, tartışma yahut araştırmaya ihtiyacın olmadığını savunan, buna bu şekilde inanan biri dogmatik olur. Ama inceleme, tartışma, araştırma sonucu ve eğer objektif determinizmin var olduğu gerçekten asla kanıtlanamayacak bir şeyse, buna mutlak hakikat olduğunu düşünmeden, yalnızca bir temenni, bir umut, bir sezi düzeyinde inanan dogmatik olmaz.

Sayın canraşit objektif determinizm dediğiniz şey makro dünyaya ait bir söylem..... mikro dünyada bir geçerliliği ve anlamı yok.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sayın evrensel-insan linklerde ki makaleleri okudum, konu hakkında daha çok okumalar yapmam gerekiyor. Ama Sümer zihniyeti çok ilgimi çekti....

"sumer zihniyeti!?"

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sümer Zihniyeti....

“Doğmatizm, Determinizm ve Olasılık ” Üzerine

Mahmut Akıllı

 

.............................İnsan düşüncesi toplumsal gelişmeye bağlı olarak ilerleme gösteriyor. İnsan, varlığını maddenin evrimleşmesi sonucu toplumsallaşarak sağladığı için, ilk başta kendisini doğanın bir parçası olarak görür. Çevresindeki her şeyi kendisi gibi canlı olduğunu düşünür. Bunun için ilk düşünce biçimine animizm denir. İnsan her ne kadar ilk başta ilkel bir düşünceye sahip olsa da; ilk insanın doğayı iyi hissedip algıladığını görüyoruz. Şamanizm ve totemcilikte bu düşüncenin bir biçimi olarak gelişim gösterir. İlkle avcı toplumların “buffalo dansı” mitosu ile ilkel tarımcı toplumların “yılan-bakire” mitosundaki “tohumun dönüşüm” olayı doğa algılanışlarında bir ifadesidir.

Ancak Sümer rahipleri, kendilerinden önceki mitosları dönüşüme uğratarak günümüz insanının yada uygarlık tarihi boyunca insanın zihniyet yapısını ve mantık ölçülerini belirlerler. Statik-değişmeyen her şeyi dışta gören dogmatik zihniyet yapısı Sümer rahiplerinin icatlarıdır. Sümer rahipleri insanları doğa tanrılarından uzaklaştırarak, onları önce doğadan soyutluyorlar. Tanrısallık adı altında toplumu mutlak olarak egemen kılıyorlar. Buna göre, yerde gökyüzü düzeni gibidir. Her şeyin yeri ve hareket durumu bellidir. Tanrısallığın hükmü altında bir yaprak dahi kendiliğinden kımıldayamaz. Her şey bizim dışımızdaki Tanrı’dan gelir. Buda beraberinde kadercilik ve mutlakçılık bir zihniyet yapısını doğurur. Sümer rahiplerin yaratmış olduğu dogmatik zihniyet öylesine güçlüdür ki; günümüzde dahi aşılmış değildir. Sonrasında doğan felsefe ve bilimsel düşünce kendisini bundan dahi kurtaramamıştır........................

.....................İnsanlığın, Sümer zihniyet yapısını ve mantık ölçülerini aşmak için şimdiye kadar tarihte yaptığı üç büyük tarihsel sıçrama dönemi vardır. Birinci sıçrama aşaması M.Ö. 6-5. yüzyıllarda Antik Yunan’da ortaya çıkar. İlk defa Thales, Sümer kozmolojisinin dışına çıkarak Tanrı’yı işe katmadan olay ve olguları açıklamaya çalışır. “Su, tüm şeylerin kök nedeni olan maddedir.” diyerek yeni bir düşünce tarzını yani felsefenin temelini de atar. Antik Yunan’da ortaya çıkan bu Felsefi düşünce kendini fazla ilerletemez. Zamanla Sümer dogmatik zihniyetin etkisinin altına girerler. Aslında bu dönemin büyük filozofları olan Platon ve Aristo bile Sümer zihniyet yapısını aşacak bir atılımları olmuyor. Yaptıkları bir nevi Sümer zihniyet yapısının farklı açılımlarıdır. Platon dünyayı matematikselliğe büründürüyor. Aristo ise, her şeyi ak-kara ikilemiyle ele alan formel mantığını ortaya çıkarıyor. Her ikisi de Sümer zihniyet yapısının ve mantığının ölçüleridir.

Tarihte ikinci büyük sıçrama aşaması ise, M.S 12-13 yüzyıllardan itibaren Avrupa’da gelişen Rönesans dönemidir. Bu dönemin sonucu olarak bilimsel düşünce doğup gelişir. Üçüncü büyük aşamada 20.yüzyılın başından itibaren yaşanan gelişmelerdir. Özellikle Einstein’ın izafiyet teorisi ve kuantum fiziği insanın zihniyet yapısını köklü değişikliklere uğratmıştır.......................

 

.......................Kapitalizm nasıl ki Sümer sınıflı toplum uygarlığının son biçim ise; onun düşünce yapısı olan (buna Batı düşüncesi de deniliyor) bilimsel determinizm de Sümer zihniyet yapısının son dönüşüm geçirmiş biçimidir. Bilimsel determinizm her ne kadar dogmatik düşünceye karşı geliştiğini söylese de onu özde aşamaz. Kendisini birçok noktada dogmatizmden kurtaramaz. Baştan itibaren, her şeyi matematiksel bir ifadeye büründürmeye çalışması ve kesinlik araması bilimsel düşüncenin dogmatik yanını oluşturur. Doğa yasalarını matematiksel denklemlere büründürürken; sosyal bilimlerde her şeyi tek bir kaynağa bağlama oldukça yaygındır. Freud, insan davranışlarını incelerken “cinsellik” olgusuna bağlaması; Marx kapitalist sistemi çözümlerken “artı değeri” salt esas alması gibi durumlar bu yaklaşımın bir sonucudur. Bu tür çözümlemeler her ne kadar yanlış olmasa da sadece gerçekliğin bir kesitini oluşturur. Gerekliği tek bir kök nedene dayandırmak istemek, Sümer rahiplerin her şeyi tanrısallığa bağlaması tarzına çarpıcı bir benzerlik gösteriyor. Yada felsefecilerin evrensel bir tarz aramasına veya birleştirici bir birlik ilkesi bulup çıkarma uğraşına benziyor. Burada aslında temel mantık aynıdır; sadece kavramların yerleri değişiyor. Sümer zihniyet yapısı insanlıkta öylesine yer edinmişti ki, aslında bu yeni yeni aşılmaya başlanıyor. Örneğin, Sümerlerin statik değişmeyen evren modeli 20 yüzyılın ilk yarısında ancak aşılabiliyor. Newton ve Einstein buldukları yasalara dayanarak evrenin statik olmadığını ve sürekli genişlemekte olduğunu rahatlıkla bulabilirlerdi. Ancak Sümerlerin yarattıkları statik - değişmeyen evren modeli öylesine zihinlere yerleşmiş ki, bunu bile akıllarına dahi getirmezler. Hatta Einstein, kendi genel görelilik teorisi evrenin genişlediğini öngördüğü için evrenin statik dengesini koruyacak bir evren bilimsel sabitti geliştirir. 1929’da Amerikan gök bilimcisi Hubble evrenin genişlemekte olduğunu keşfederek 20. yüzyılın en büyük düşünsel devrimlerinden birini gerçekleştirir. Bu aynı zamanda Sümerlerden beri devam eden statik - değişmeyen evren modeline de öldürücü bir darbe demektir...................

 

.....................Bizim içinde yaşadığımız makro dünya yada günlük yaşamımızda çıplak gözle gözlemlediğimiz olaylar, klasik mekaniğin yasları olan determinizme uyarlar. Yani her koordinat bir etki karşısında bir ve yalnız tek davranış gösterir. Ancak mikro cisimler dünyasında bu klasik mekanik yasaları geçerliğini yitirir. Kuantum mekaniği teorisi bize son derece farklı renkli ve şaşırtıcı bir doğa gerçekliğini gösterir. Klasik mekanik teorilerle ortaya konan doğa yasalarının; aslında doğanın iç yapısını hiç yansıtmadığını, sadece bize dıştan ve kaba geometrisini göstermekten öteye gitmiyor. Doğanın gerçek dili kuantum mekanik teorileriyle doğru bir ifadeye kavuşuyor...................

.....................Kuantum teorisinin ortaya koyduğu bu doğa gerçekliğini anlamak ve yorumlamak artık “pozitifçilik” ve “materyalist determinist felsefeyle” mümkün olmuyordu. Bazı fizikçiler bunu “akılcılık” adı altında gelişen Batı düşünce diyalektiğinin iflası olarak değerlendirdiler. Onlara göre makro-fizik kuramları, en daha kâr matematik inceliklerine rağmen, Archimedes ve Aristotales’den Einstein’a varıncaya dek hep aynı <> oluşturulmuştur. Yaratılan makro-fizik kuramları, işte bu mantığın çerçevesinde kalmış, doğayla ancak mantığın yine aynı kabalıkla kurulan ölçü aletleriyle temas etme alışkanlığı içinde ve de dünyayı habire idealize etmekten öteye gidememiştir. Batı düşüncesinin makro fiziği yada bilimsel determinizm olayların hep o <> ve kaba geometrisini irdelemiş <> ın içindeki <> yi yada genel bir ifadeyle <> keşfedememiştir. Bu fizikçiler, bu durumu; Batı uygarlığın iki bin yıldır <> mantığın sıfırı tüketmesi olarak değerlendirirler. Buna göre; artık Doğu’nun çok daha eski ve köklü diyalektiğinin yeniden canlanmaktadır. Eski Hint ve Çin diyalektiği artık Batı’nın o içeriğini yitirmiş telaşlı biçimliğini, olayları dıştan ve olay sanki “salt-biçimsel bir hareket” imiş gibi bakışını silip geçecektir. Temel iddiaları budur. Bu bir yönüyle doğrudur. Bunu Sümer sınıflı uygarlığının oluşturduğu insandaki zihniyet yapısının ve mantık ölçülerinin son dönüşüm biçimi olan bilimsel determinizm adı altında aşılması olarak değerlendirmek en doğrusu olur. Eski Hint Çin diyalektiği olarak ifade edilen Doğu düşüncesinde Sümer uygarlığının başka bir versiyondur. Yani Doğu ve Batı uygarlıkları Sümer sınıflı toplumundan çıkma ve ana gövdede ayrılmış iki koludur. Batı düşüncesinin “kendini dışa şartlaya” mantığının kökeni, Batı mitosundaki ve Kitabı Mukaddeste anlatılan Tanrı ile insanın başlangıçtan beri farklı varlıklar olduğunu, anlatılan mitoslara dayanır; insan, Tanrı’nın suretinden yaratılmıştır ve burnuna gerçekten tanrı soluğu üflemiştir. Fakat varlığı, kendi yapısı Tanrı’nın ki, değildir; evrenin ki ile de aynı değildir. Adem’in yaratılması, kutsal varlık içsel değil dışsaldır. Doğayı ve Tanrı’yı kendi varlığının dışında gören anlayış Batı uygarlık düşüncesinin temel düşünsel formasyonudur. Bu düşünsel formasyon, her ne kadar felsefe ve bilimi yaratmışsa da kaba ve yüzeyselliği aşamamıştır. Çünkü bir olayı gözlemlerken kendisini hep olayın dışında tutmuştur. Oysa Doğu mitosunda Tanrı-insan ayrışması yoktur. Tüm yaratılış haline gelen Tanrı’nın kendisidir. Dolayısıyla her şey tek kutsal varlığın ifadesidir; başka hiçbir şey yoktur. Doğu’nun bu bütünsel diyalektiği, kuantum mekaniğine daha yakın düşüyor. Çünkü kuantum mekaniğinde olay ve gözlemci ayrışması yoktur. Bir sistemi gözlemlerken, gözlemcinin de o sistem üzerinde (veya olası sonuçlar üzerinde) etkisi oluyor. Yani Batı düşüncesindeki gibi gözlemciyi olayın dışında tutamayız. Onunda işin içine katmalıyız. Her gözlemcinin de sistem üzerinde yol açtığı etkileri farklıdır. Bu “objektif olasılık” durumu kuantum mekaniğin temel bir özelliğidir.......................çıştan>

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsanın şehirde tanrı, ormanda insan olduğu söylemi "gündüz insan gece kurt" söylencesi kadar asılsız. Böyle bir şey yok. Bilimin forsunun söndüğü de tamamen söylenceden ibaret. Böyle bir şey olamaz, çünkü bilim doğrudan doğadan kaynaklanır. Bizim icat ettiğimiz bir fenomen değildir. Ancak doğanın karmaşık olduğu ve kolayca açıklayamadığımız bir gerçek. Bu sadece alacak daha çok yol olduğunu gösterir, o kadar... Feynman'ın dediği gibi "daha altta keşfedilecek çok şey var."

 

Makro ile mikro ayrımı diye bir şey de yok. Evren bir bütündür. Kütle çekimden bir zerreciğin bile kurtulamadığı gibi, evrende her "şey" nedensellik bağı ile birbiriyle ilintilidir. Sadece yasalar farklı ve mikrodaki yasalar farklı işler ve keşfi daha zordur, o kadar. Örneğin Arşpimet yasası sudan yoğun cisimlerin suda batacağını söyler. Ama yüzey gerilimi sayesinde ince bir çelik levha suda batmaz. Burada sadece başka bir yasa devreye girmiştir. Ya da atom çekirdeğinin içinde kütleçekim önemsizdir, çünkü başka çok daha güçlü kuvvetler vardır.

 

Ya da kağıttan bir uçak yapar, uçurursunuz. Kağıdın yarısından bir uçak yaparsınız, yine uçar. Onun yarısı kağıttan yapılan da uçar. Ama bunun bir sınırı vardır. Belli bir küçüklükte artık yaptığınız şey ne uçak olur, ne de uçar. Sekizinci kattan düşerseniz ölürsünüz, ama bir karınca gökyüzünden düşse de ölmez. Kendi ağırlığınızın iki katı halteri kaldırabilirsiniz, ama karınca kendi ağırlığının on katını kaldırabilir.

 

Nano evreni araştırmak, porselen tabaktaki bir taze domates çekirdeğini bulaşık eldiveni ile karanlıkta aramak gibidir. Çekirdeği bulduğunuz anda konumu değişir. Elektronların ve fotonların konumu belirlendiği anda konumlarının değişmesi böyledir. Nano evrende buldozer kepçesiyle nakış işlemeye çalışmak kadar acemi ve hantalız. Sorun sadece bu. Yoksa belirsizlik diye bir şey yoktur. Kuantumcular artık nano evrenin kurallarının makro evrendeki yasalar kadar kesin ve belirli olduğunu söylemeye başladılar. Belirsizliğin geçici cazibesi çabuk sönmüştür. Determinizm hiç olmadığı kadar güçlüdür. Sorun, sadece bu farklı yasaları keşfetmekte. 

 

Tanrısal determinizm ile, yani kader ile modern determinizmin ise alakası yok. Determinizm bugün kaderin antitezidir ve kaderi de tanrıyı da reddeder. 

 

Doğu düşüncesi mistik ve duygusaldır. Batı düşüncesi ile aşık atması söz konusu bile olamaz. Dünya doğu felsefesinin eline kalmış olsa, bugün dünya çok geri ve ilkel bir yer olurdu. Batı düşün tarzının dünyadan eksik olduğu bir yıl bile olsun istemem. Doğu düşüncesinin eline kalmak bir kabus olurdu.

 

Farabi elbette klasik deterministtir. Eğer determinizm Gazali düşüncesi tarafından dışlanmasaydı, bugün modern determinizme gelmiş olabilirdik. Gazali bağnazlığı bu şansı tanımamıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Doğu diye bir şey kalmadı dostum, herkes batı düşüncesinde.... Doğu Çin ile Hindistan, onlarda uzay teknolojisinden, her türlü argeye kadar yapıyorlar. Batının açık ara üstünlüğü kalktı. Hatta doğuya kayıyor medeniyet, insan kaynağı açısından.... batı yaşlandı....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın canraşit objektif determinizm dediğiniz şey makro dünyaya ait bir söylem..... mikro dünyada bir geçerliliği ve anlamı yok.

 

Efendim ben anlamı var demedim ki. Başka bir şeyden söz ediyorum. Lütfen bir daha okuyun, bakın ne demişim.

 

Objektif determinizmin var olduğunun mutlak hakikat olduğunu, inceleme, tartışma yahut araştırmaya ihtiyacın olmadığını savunan, buna bu şekilde inanan biri dogmatik olur.

 

Ama inceleme, tartışma, araştırma sonucu ve eğer objektif determinizmin var olduğu gerçekten asla kanıtlanamayacak bir şeyse, buna mutlak hakikat olduğunu düşünmeden, yalnızca bir temenni, bir umut, bir sezi düzeyinde inanan dogmatik olmaz. " 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ama bilgi değil ki.... inanç doğru bilgi ile yanlış bilginin ortasındadır. Siz inanıyorsunuz, Milyonlarca inanç var hangi birini gayle alalım. Bir şeyin doğruluğunda tereddüt varsa o yanlıştır. Eksik doğru olmaz. Ya doğrudur ya yanlıştır. İnanç ikisinin ortasındadır. "Determizm mikro dünyada geçerlimidir." Bu önermeyi doğru olarak bilim otoriteleri kabul ediyorsa doğrudur. Bir tartışma bilgi üzerinden yürütülür, inançlar tartışılmaz olduğu gibi kabul edilir. Sizin olduğu gibi kabul ettiğiniz bir şey, ispatlansın eyvallah bende kabul edeyim. Su yüz derecede kaynar ben buna itiraz edemem ki. "Determizm mikro dünyada geçerlidir" diye bilim otoriteleri kabul etse bende ederim. Ama bu gün için bu önerme bilinemezdir. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 "Determizm mikro dünyada geçerlidir" diye bilim otoriteleri kabul etse bende ederim. Ama bu gün için bu önerme bilinemezdir. 

 

Yine doğru anlaşılmamışım. Hayır ben mi ifade edemedim diye tekrar okudum yazdıklarımı ama, neyse. Tekrar daha net ve basit izah etmeye çalışayım.

 

Ben vardır demiyorum. Ben bu forumda herhangi bir inanç da belirtmedim. Dolayısıyla kale alınma beklentimde yok bu anlamda.

 

Söylediğim şey çok basit. Bir şey bilinemez ise inanç alanı yok olmamış demektir. Determinizm vardır önermesinin bir inanç olduğunu da söyledim.  Benim ortaya koyduğum, tartışmaya açtığım şey ise; bu inancın dogmatik olup olmadığı, nasıl dogmatik olmayabileceği idi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eksik doğru olmaz. 

 

Tersine, tam doğru yoktur. Bildiklerimiz, doğruya dair ipuçlarıdır. Bilim doğruyu kesinleştirme çabası değil, doğruya daha fazla yaklaşabilme çabasıdır.

 

Felsefe ise bu alınamayan yolu kestirmeden alma çabasıdır. Bu yüzden eğer felsefe ile varılan sonuçlar kesin ve değişmez kabul edilirse dogma yaratılmış olur. Felsefe elbette doğası gereği, akıl ve düşünce deneyleri ile vardığı sonuçların bir gün bilim tarafından doğrulanacağını umacak. Bunu ummakta ve görüşünün doğru çıkacağını düşünmekte sakınca yok. Ama "felsefe ile kesin sonuca vardık, ötesi yok ve bilim bunun yanlışlığını asla kanıtlayamaz" denirse, bu dogma olur.

 

Örneğin tasarlanarak yaratılmış niye olmayalım, üstün bir uzaylı uygarlık bunu elbette yapmış olabilir. Bu da olmasa, çoklu evrenler kuramına göre, yok olmuş bir evrendeki uygarlık, varlık bilgisinin tohumunu karadeliklerde depolamayı başarmış ve bizim evrenimizde yeniden doğmuş da olabilir. Buna olamaz deme lüksümüz var mı? Yok... Bunlar hep hakkındaki kanıtların ortaya çıkmasını bekleyen felsefi konular...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Determizm mikro dünyada geçerlidir" diye bilim otoriteleri kabul etse bende ederim. Ama bu gün için bu önerme bilinemezdir. 

 

Doğru, kesin biliniyor deme lüksümüz yok. Ama bu durum, nano evrende başka yasaların geçerli olmasından. Bu yasaları çözmek ise, buldozer kepçesiyle bir dantelin nakışlarını yoklayarak örgüsünü anlamak kadar zor. Ama bir çok kuantum araştırmacısı, nano evrenin fizik kurallarının da makro evren kadar kesin ve belirli olduğunu söylüyorlar. Sorun, onları çözümlemenin zorluğunda... Parçacıkları gözlemlediğimiz anda konumları farklılaşıyor ve bu, ölçme zorluğu getiriyor. Ölçme olmadan da analiz zor elbette. 

 

Bu şuna benzer: Karanlık bir mağaradaki ayıya pinpon topları fırlatarak ayının konumu, büyüklüğü ve hareketini anlayabiliriz. Ama mağaradaki çakıl tanelerine bunu yapamayız. Pinpon topları fotonlar (ve elektronlar) gibi leptonlar ve ayı, makro madde. Çakıl taşları ise leptonlar...

 

Önce foton mikroskopu ile mikro dünyayı keşfettik, sonra elektron mikroskopu ile nano dünyayı. Sırada devasa LHC makineleri ile atomaltı evrenin keşfi var... 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yanlislanabilme olanagi bulunmayan dogrular, bilimsel degil; ideolojik inancsal ve etik dogrulardir ve sadece kendi aklinin inanci ile kendine dogrulayani baglar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Determinizm dogmalaştırılmaya en az uygun olan felsefedir. Çünkü nedenselliği nereye kadar açıklayabildiğinin, nereden sonra zorlandığının bilincindedir. Bu yüzden bir deterministin dogmatik olması son derece zor.

 

Determinizmin bir avantajı da hem bilimsel yanı olması, hem felsefi yanı olması, bilim ile felsefe arasında köprü oluşturması.

 

Tabii bundan tanrısal determinizmi hariç tutuyorum. Tanrısal determinizm dönemi için bir devrimdi. Tanrıyı nedenselliğin en ötesine iterek hayattan dışlamayı amaçlamıştı. Tanrıya sadece bir starta basma görevi biçip, geri kalanından tanrıyı tamamen dışlamayı amaçlıyordu. Dönemi için bu düşünce çok büyük bir devrim sayılır. Ama günümüzde modern determinizm tanrıyı tümüyle yok etmiştir. 

 

Ancak günümüzde tanrısal determinizme dönüş yapmak başta gelen dogmalardan biri olur. Böyle bir şeye onay vermek, "determinizm olsun da çamurdan olsun" demek dogmatiklik olur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Klasik (tanrısal) determinizmin çağı için neden devrim olduğunu kısaca açıklamakta yarar olabilir.

 

Dindeki tanrı anlayışı, her şeye egemen, her şey o dilediği için olan ve evreni tam kontrolünde tutan bir tanrı varsayımıdır. Nedenler dine göre sadece bahaneler, perdeler, görünürdeki önemsiz ve işlevsiz unsurlardır. Nedenleri tanrı kendini gizlemek için yaratmıştır. Her olayı tanrı yaratır. Fakat kendini gizlemek için görünürde bir neden yüzünden oluyormuş izlenimi verir. Dine göre yağmur yağmasa da bitkileri tanrı büyütürdü. Fakat kendine yağmuru perde etmiş, yağmur yağınca bitkiler büyüyor gibi göstermiştir.

 

Determinist düşünce ilk elde bu görüşü reddetmiştir. Nedenler olayların asıl etkenleridir. Yağmur yağmazsa bitkiler asla büyümezdi. Bulutları getiren rüzgarlardır. Olayların tek sorumlusu nedenlerdir. Nedenler asla göstermelik perdeler filan değildir. Fakat klasik determinizm tanrıyı tümüyle yok saymamış, ancak saati kuran ve işlemeye bırakan bir tasarımcı olarak göstermiştir. Evreni bir kez düzene koyduktan sonra işleyişine hiç karışmamaktadır.

 

Bu anlayışa göre evrim de gerçektir, insanlar yaptıklarından da sorumludur. İnsan hayvanlardan türemiştir, ister, yapar, mutlak bir irade ve özgürlüğü vardır, yaptıklarından da doğrudan kendisi sorumludur. Çünkü yaptıklarını tanrı yaratmamaktadır. Kendi iradesi ve gücü ile yapmaktadır.

 

Bu görüş dünyada büyük kabul görmüş ve Farabi tarafından da İslam felsefesine temel yapılmak istenmiştir. Ancak Gazali bağnazlığı tarafından mahkum edilerek etkisi kırılmıştır. Gazali nedenlere gerçek etken rolü verdiği için Farabi'nin şirk koşmak suretiyle dinden çıktığını ilan etmiştir. Bu bağnaz ve akıl dışı görüşe prim vermesi de İslam dünyasının fikir planında sonu olmuştur. Bir daha İslam dünyasında bilimin ayağa kalkma şansı olmamıştır. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.