Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Evrim Kavraminin Tarih Sahnesine Cikisi


evrensel-insan

Önerilen İletiler

17. yy'da Avrupa'daki kömür ocaklarında bugün fosil adını verdiğimiz garip canlı şekillerine sahip taşlar bulununca insanlar bunu yorumlamaya ve ne olabileceği hakkında çeşitli fikirler öne sürmeye başladılar. O dönemde hiç kimsenin aklına ölen canlıların fosilleşeceği veya günümüzde var olan canlı türlerden başka canlılar olabileceğini ve günümüzde olmayan bu canlıların insandan milyonlarca yıl önce yaşamış ve nesillerinin henüz insan ortaya çıkmadan çok çok zaman önce tükenmiş olacağını düşünmemişti. 1650 yılında insanların dünyanın yaşının sadece 4004 yıl olduğunu düşünüyorlardı.

 

Çünkü insanlar bu dönemde alternatifi olmayan bir yaratılış fikrine sahipti ve doğanın, canlı türlerinin durağan olduğuna ve hiç değişmediklerine inanıyorlardı. Tanrı doğayı koruyor, insanın yararlanması için hayvan ve bitki türlerini insanın emrine vermiş, var olan tüm canlı türleri Tanrının kendi suretinde yarattığı insana hizmet ediyordu. Tanrı canlılığı yaratıp sonra da boş yere yok edemezdi, canlılar başlangıçta oldukları gibi insan için yaratılmış ve var olma amaçları sadece insana hizmet etmekti.

 

Kömür ocaklarında o güne kadar görülmemiş muhteşem, korkunç, garip ve insanı ürkütücü canlıların fosilleşmiş taşları çıkarılınca insanların düşüncelerinde yeni ufuklar belirdi. hatta bu dönemde bile bu şekilli taşların içinde bir canlı türü olduğunu dahi başlangıçta fark edemediler. Ancak anatomi bilimindeki gelişmeler hayvanların fiziksel özelliklerini birbirleriyle karşılaştırabilme imkanı sağladı. Bu dönemde anatomistler fosillerdeki şekillerin canlı türü olduğunu yaptıkları çalışmalarla kanıtlayabildiler.

 

Ama taşın içindeki bu canlı oraya nasıl girmişti ve neden taşlaşmıştı? Buna bir açıklama getirmek çok uzun zaman alacaktı. Yaratılış düşüncesinin hakim olduğu bu dönemde insanlar bu fosilleri, "çamurun canlı olmaya çalışırken hayat bulamamış başarısız örnekleri" şeklinde yorumladılar. Çünkü insanlar canlılığın çamurdan ve topraktan yaratıldığına inanıyorlardı ve bu fosillerin Tanrının yaratılış esnasında, çamurdan canlılık yaratırken, yarım bıraktığı ve bir şekilde yaratmaktan vazgeçtiği eserler olarak görmüştür. Bazıları da garip ve bilinmeyen canlılar içeren bu taşların Ay'dan Dünyaya düştüklerini öne sürüyordu.

 

Hiç kimsenin aklına o dönemde canlılığın evrim geçirdiği ve değişebileceği gelmemişti. Ta ki İskoçyalı bir jeolog Robert Chambers 1844 yılında yayınladığı Yaratılış'ın Doğa Tarihindeki İzleri" (Vestiges of the Natural History of Creation) adlı eserinde canlıların Yaratılış'tan sonra değiştiği fikrini ortaya atıncaya kadar ve Chambers buna transmutasyon adını koydu. Chambers kendisi Yaratılışa inanıyordu ama canlıların yaratıldıktan sonra zaman içinde değiştiği gerçeğinin farkına varmıştı. Yayınladığı kitap ve içerdiği yeni düşünceler bilim ve kilise adamları arasında çok hararetli bir şekilde tartışılmıştır. Ancak bundan daha sonra ateşli tartışmalar dindiğinde Charles Darwin Türlerin Kökeni adlı kitabını yayınlayacaktı.

 

Bu dönemde İngiltere'de gelişen sanayi devrimi birlikte evrim düşüncesini de getirdi. Nasıl bir araya getirilen ve sistemleştirilen otomatik makine parçaları kuruldukları gibi çalışıyor ve kendileri için ön görülen işleri kendiliklerinden hallediyorsa Tanrının yarattığı insanlar ve hayvanlar da bir şekilde Tanrının tasarladığı makineler olabilirdi. Bu inanış şekli canlılara karşı bambaşka bir bakış açısı getirdi.

 

Iste bu bakis acisi daha sonra "akilli tasarimcilik" olarak onumuze cikacaktir.

 

http://www.turkish-media.com/forum/topic/292868-tanri-ve-tanrilastirma-uzerine/

 

Yani "bir resim ressamsiz olmaz" v.s. seklinde.

 

İnsanları çözümlemek ve Tanrının eserini ve bu eseri nasıl yaptığını anlamak için onu bir makine gibi görüp algılamak ve incelemek gerekiyordu. Ama makineler evriliyordu çünkü insan makineleri ve teknolojiyi geliştiriyordu. Onları daha yararlı daha mükemmel ve daha verimli kılıyordu. Ki eski tip ve daha az verimli makinelere sahip bir fabrika sahibi iş ve pazar rekabetinde geri kalıyor ve iflas ederek tüm varlığını kaybediyordu. Bu yüzden makinelerin geliştirilmesine gerek duyuyordu. Herhangi bir yüksek eğitim almamış, basit bir tabakadan gelen ve birden bire sanayi devrimiyle zenginleşen fabrikatörler iş ortamındaki rekabet zorunluluğunu ve rekabet edemeyenlerin elendiğine tanık olunca bu şekilde ilk kez doğada da bu tür bir rekabet olabileceği, zayıfların elendiği güçlülerin, kendini geliştirip yenileyen canlıların ayakta kaldığı bir doğal seçilim olabileceği düşüncesi ortaya çıktı.

 

İnsanın tasarladığı ve yarattığı makinelerin daha verimli olması için geçirmek zorunda oldukları evrim ve kendi aralarındaki rekabette daha az verimli makinelerin rağbet görmedikleri için tarihin derinliklerine gömülmesi yani tükenmeleri, doğayı yaratan bir Tanrının da hayvan ve bitkileri kendilerini geliştirecek ve evrim geçirecek şekilde yarattığı ve durağan olamayacakları fikrini doğurdu. Fosillerde de görüldüğü gibi bir zamanlar kendini geliştirmeyen, evrilmeyen hayvanların rekabete yenip düşüp soylarının tükendiği ve günümüze gelemedikleri, güçlü kalıp evrilenlerin ise günümüze kadar gelebildiği ve ayakta kaldığı fikri git gide daha iyi bir şekilde anlaşılmaya ve kabul edilmeye başlandı.

 

İşte Charles Darwin böyle bir dönemde ve fikir ortamında dünyaya gelmiştir. O olmasaydı bile o dönemin başka bir insanı evrim teorisini ve doğal seçilim fikrini ortaya atacaktı ve bu bir zaruriyet haline gelmişti.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Herhangi bir yüksek eğitim almamış, basit bir tabakadan gelen ve birden bire sanayi devrimiyle zenginleşen fabrikatörler iş ortamındaki rekabet zorunluluğunu ve rekabet edemeyenlerin elendiğine tanık olunca bu şekilde ilk kez doğada da bu tür bir rekabet olabileceği, zayıfların elendiği güçlülerin, kendini geliştirip yenileyen canlıların ayakta kaldığı bir doğal seçilim olabileceği düşüncesi ortaya çıktı.

 

bunu enrimciler kasten yapiyorlar !

 

hayati ilkelden gelismise dogru bir suregelme olarak ele almak gaflettir ..

 

su an 21. yy da nasil ki hala ilkel kabilelerle gelismis medeniyetler bir arada yasamaktalarsa ;

 

 

her devirde ilkel ve izole edilmis insanlar yasamislardir ! bunlar evrimi destelemez ..

 

 

 

teknolojinin surekli gelisiyor olmasi da ilkelden gelismise dogru bir hayat akisi anlamina gelmez ;

 

teknoloji gelisiyor ama insanlar da zihnen maymunlasiyor buna ne demeli ... kolayliklar inanlari duyarsizlastiriyor o zaman teknoloji gelistikce hayal dejenere oluyor ..

 

 

bicok insan nerde eski dostluklar diye yakiniyor eskiden soba basi muhabbetlerini hicbiseye degismayen insanlar var hala .. evrimi ilkelden gelismise dogru tanimlamak ; ilk canlinin son derece raslantisal olusabilecegi telkinini vermek icindir ! cunku yaratilisa inanamayan kisi ilk canliyi tesadufen olmus varsayarak Yaraticinin hakimiyetini egale etmek ister ..

 

 

halbuki ilkellik yok ! her canli hucre gibi elektrik ve su tesisatlari ile, yalitim ve rezonans ayarlari ile iyice itinali yaratilmistir ! ilk hucre nin imkansizligina karsilik ilk protein sonsuz imkansizdir ! akilli bir organizasyon ile bir araya gelmeleri haricinde var olmalari imkansizdir !

 

tek bir gucre bile akilli organizasyon olmadan bir butunu olusturamazken ;

 

butun canlilarin trilyonlarca hucreden olustugunu ve bu hucrelerin ustaca doku ve organ ayirdedebilme kabiliyetleri evrimle aciklanamaz hale gelmistir !

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Artik sirf karsi cikmak icin karsi cikiyormussun gibi geliyor bana.

 

Cunku ne basliga ne konuya ne de ne yazildigina dikkat etmiyorsun.

 

Burada anlatilan zihnin yasam ve iliskilerin getirdigi gelisim, bilim, teknik sonucu beyin dusuncesinin degiserek, evrime dogru nasil bir gelisim gosterdigini anlatiyor.

 

Sen bu basligin nesine karsi cikiyorsun, ben algilamis degilim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Artik sirf karsi cikmak icin karsi cikiyormussun gibi geliyor bana.

 

sen ole diyosan : )

 

Cunku ne basliga ne konuya ne de ne yazildigina dikkat etmiyorsun.

 

peki ; uygunsuz icerikten dolayi silinsin : ))

 

ben isin kaynagina inmede israrciyim sadece o kadar ..

 

Burada anlatilan zihnin yasam ve iliskilerin getirdigi gelisim, bilim, teknik sonucu beyin dusuncesinin degiserek, evrime dogru nasil bir gelisim gosterdigini anlatiyor.

 

hayir ; burada sanki oyle olmasi gerekiyormus gibi birsey anlatiliyor

 

 

Sen bu basligin nesine karsi cikiyorsun, ben algilamis degilim.

 

 

ilkelden gelismise dogru bir surecin hatali bir bakis acisi olduguna : ))

 

cunku baslangicin en ilkel sekilde olmasi varsayimi one cikiyor ; oyle ilkel ki ; temeli her an atilabilicek gibi bir raslantisallik gibi ...

 

 

 

halbuki insanligin zeka duzeyi gunumuzde eskisinden daha gerilerdedir ...

 

ve bir tek insan hucresinin teknolojik degerine, insan akli ile ulasmaz ; cunku daha atom alti parcaciklarin komlex duzeni gozlemlenemiyor ! atomun sirri ne ? parcaciklarinin da parcaciklarindaki o sey ne ?

 

 

 

evrim kavraminin tarih sahnesine cikisi daha da eski bundan ..

 

eski misirda insanlarin nil nehrinden turediklerine inaniliyordu .. o nehirdeki camurdan gelistikleri varsayiliyordu .. halbuki antik misir matematikte , astrolojide , tipta, fizikte , insaatta cok ileri idi .. sonrasinda gelen gerileme hicbi sekilde aciklanamiyor

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

kisaca yazayim cok sey anla ;

 

evrimden bir perde anliyorum ; goze inen bir perde ..

 

full HD ve yuksel kontrastli canli renkleriyler insani etkileyen bir filmi ; sadece gri tonlarda izlemek gibi bir efekti var !

 

 

 

yaratilisin itinali duzenini, hainata hakim akli ve kastini surekli basite indirgeyen bir harekat :)

 

kayitsiz kalma : )

 

algiladigim bu : ) tabi delillerle belgelerle 120 den fazla atom muhendisi , fizik profesoru , paleontolog , biolog vs bilim adamlari ile birlikte

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kusura bakma bu aciklama evrim hakkinda senin bilgisel noncognitivizmini gosterir. Bence evrim hakkinda bir seyler bilmek istiyorsan, once biraz okuyup ogrenmelisin.

 

Cunku bu bilgi evrimi degerlendirmene yetmez.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sen ''yaratilis'' ne anliyorsun ?

 

Insanogluna gore, insanoglu disindaki bir gucun kendi dahil herseyi yarattigini.

 

Ustelik bu cumle her dini felsefeye gore de farkli yaratilis mitolojilerini icerir.

 

Yani tarihte hemen hemen her toplum kendi yaratilis mitolojisini yaratmistir. Buna turk kavmide dahil. Tanri zaten, tengri'den gelir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

anlatamadim galiba

 

yaratilistan insanoglu degil

 

sen ne anliyorsun ?

 

 

 

kacamak cevaplar vericeksen daha fazla konusmayalim

 

Hemen hemen ayni. Yani "insanoglunun aklinin inancsal dogrulamasini kendine gerceklestirmek icin yarattigi bir mitoloji" oldugunu algiliyorum. Sonucta ortada bilimsel ve bilissel bir algi da gozlem de yok.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 yıl sonra...
Evrim sil baştan... Fas'ta 300 bin yıllık insan kalıntısı bulundu
 
Archaeology-Finding-Humans-300000-Years-
 
Fas’taki bir köyde 300 bin yıllık Homo sapiens fosilleri bulundu, tarih bilinenden 105 yıl önceye çekildi.
    
Modern insana (Homo sapiens) ait 300 bin yıllık fosillerin bulunmasıyla insanın evrim haritası yeniden şekillendi. Daha önce bulunmuş en eski Homo sapiens fosilleri 195 bin yıllıktı. Fas’ın Yusufiye bölgesi kırsalında yer alan Cebel İhud köyü yakınlarında çıkarılan 300 bin yıllık fosiller, Afrika genelinde birbiriyle bağlantılı gruplar halinde evrimleşiltiği tezini gündeme getirdi.
 
hq720.jpg

Almanya’nın Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden paleoantropolog Philipp Gunz, Nature dergisine yazdığı makalede “Doğu Afrika’daki tek bir beşikten evrimleşmedik” dedi. Bu fosiller üzerinden erken dönem Homo sapiens’lerin yüzlerinin modern insana benzediği, ama beyinlerinin daha farklı olduğu üzerinde duruluyor.

Etiyopya fosilleri
 
figure-3.jpg

Bugüne kadar Homo sapiens’e ait en eski fosiller Doğu Afrika’daki Etiyopya’da bulunmuştu ve 195 bin yıl öncesine dek gidiyordu. Bu yüzden Homo sapiens’in Doğu Afrika’daki nispeten sınırlı bir bölgede evrimleştiği ve 70 bin yıl önce Afrika’dan dünyaya yayıldığı sanılıyordu. Ancak 2004’ten beri Cebel İrhud’da çalışmalarını sürdüren Max Planck Enstitüsü’nden Jean Jacques-Hublin ile Faslı araştırmacı Abdulvahid bin Nasır’ın ekibi, bölgede kafataslarının yanı sıra kesici aletler de buldu ve çoğu yanmış aletlerden yemek pişirmek için ateş yakıldığı kanatine vardı. Isılışıldama (termolüminesans) yöntemiyle aletlerin kaç yıl önce yakıldığı araştırmasından “300 bin yıl” sonucu çıktı. Bölgede bulunan kafataslarının da aynı yaşta olması gerektiği fikri oluştu. Diş ve çene yaşına rağmen anatomik detaylar kemiklerin Neandertaller gibi başka bir Hominid grubuna değil, Homo sapiens’e ait olduğunu gösterdi.

Homo sapiens’in yaşayan en yakın akrabaları, şempanzeler ve bonobolar. Ortak atadan ayrışmaları sonrası modern insanın atası Homonid olarak adlandırılan farklı bir türü oluşturdu. Cebel İrhud’daki fosiller, Homo sapiens’in birbiriyle bağlantılı gruplar halinde Afrika’nın genelinde evrimleştiğine işaret ediyor. Wisconsin Üniversitesi’nden John Hawks ise bu fikrin makul olduğu, ama aletlerin Homidiler tarafından da kullanılmış olabileceği görüşünde.
 
Metroda karşılaşabilirsiniz
 
RT-Science-Humans-MEM-170607_12x5_1600.j
 
Cebel İrhud’daki ataların çeneleri küçük, suratları düz ve genişti, yani bugünkü insandan çok farklı değildi. Jacques-Hublin, “Yüzleri, bugün metroda yürürken karşınıza çıkabilecek herhangi birinin yüzü gibi” dedi. Ancak beyinleri bugünkü insana fazla benzemiyordu. Dr. Gunz, insan beyninin, evrimin sonraki aşamalarından birinde daha yuvarlak hale gelmiş olabileceğini, beynin arka bölümündeki iki bölgenin binlerce yıl içinde büyüdüğünü belirtti
 
Ateş yakıyor alet yapıyorlardı
 
Cebel İrhud’daki insanlar, ateş yakabiliyor, tahtadan mızraklar gibi karmaşık silahlar yapabiliyor ve bunlarla 300 bin yıl önce geniş bir ova olan Sahra’da ceylanlarla diğer hayvanları avlayabiliyordu. Cebel İrhud’un 32 km güneyindeki başka bir bölgede de benzer kesici aletler bulundu. Bu, erken dönem Homo sapiens’in geniş mesafelere yayılabildiği ve kaynakları kullanabildiğinin göstergesi. Afrika’nın başka bölgelerinde aynı döneme ait çok sayıda kesici alet bulunmuştu ve bilim insanları bunları kimin yaptığını merak ediyordu. Cebel İrhud fosilleri, bunların erken dönem Homo sapiens tarafından yapılmış olabileceğini gösteriyor.
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.