Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

politika

Önerilen İletiler

KEMALİZM NEDİR?

Kemalizm,en kısa tanımla,Türk ulusunun çağdaşlaşma ideolojisidir.

 

Türk Devrim sürecinde izlenen yöntemler ve gerçekleştirilen eylemler; uygulamayla doğruluğu kanıtlanan kurallar olarak ortaya çıktı. Devrimin içinden süzülüp gelen bu kurallar Kemalizm?i oluşturdu. Devrim sürecinde ve devrimin önderi tarafından ortaya konulan bu kurallar Kemalizm?in ilkeleridir. İlkelere bir bütün olarak Kemalizm (Atatürkçülük) adı verilmektedir.

 

Bir başka tanımla Kemalizm, Türk Kurtuluş Savaşında ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda temel olan fikir ve ilkelerin tümüdür.

 

?Kemalizm, kapitalist ve sosyalist sistemlerin analiz ve sentezinden doğmuş, anti-emperyalist bir yöntemdir? (ideolojidir) (K.Odabaşı)

 

?Kemalizm (Atatürkçülük) , kaynağını Türk Ulusal Kurtuluş Savaşından alır. Amaçladığı toplum ve devlet yapısı, batının usa, bilime dayalı çoğulcu, özgürlükçü demokrasi anlayışıdır.?(Suna KİLİ)

 

Kemalizm, altı ana ilke ve bütünleyici ilkelerden oluşur :

 

Ana ilkeler; Ulusalcılık (ulusçuluk, milliyetçilik), Halkçılık, Cumhuriyetçilik, Laiklik, Devletçilik, Devrimciliktir (inkılâpçılık) .

 

Bütünleyici ilkeler anayasaya girmediği için , kesin sayılarını belirtmek zordur. Ayrıca Kemalizm, kuramcıların oturup yazdıkları ve sonra toplum yaşamına uygulanan bir sistem değildir.Yaşamın ve savaşımın içinden doğmuş, sonra sistemleştirilmeye çalışılmıştır.Bu nedenle bütünleyici ilkeler, değişik kaynaklarda, değişik sayılar ve adlarla belirtilmektedir. Bu durum, bütünleyici ilkelerin önemini azaltmaz. Çünkü, bütünleyici ilkeler göz ardı edilirse Kemalizm anlaşılamaz. Çoğu kez bu yanlışa düşülmüştür. Bu yüzden Kemalizmi sadece altı ilkeden ibaret sanan, onları da yeterince kavramamış insanlar çoktur. Aydınlar arasında bile..!

 

Bütünleyici ilkeleri şöylece sıralayabiliriz :

 

1-Tam bağımsızlık 2-Ulusal Egemenlik 3-Akılcılık ve bilimcilik 4-Gerçekçilik 5-Çağdaşlık 6- Barışçılık 7- İnsancıllık 8- Evrensellik 9- Emperyalizm karşıtlığı 10- Eşitlikçilik 11-Ulusal birlik, 12- Ülke bütünlüğü...

 

Önemli bir uyarı; Kemalizm?in bütün ilkelerini kafamıza göre değil, içeriğini doldurarak kavramalı ve yorumlamalıyız.İşte bu yüzden, önce iyi okumalı ve anlamalıyız. İlkelerin adlarına ve sözcük anlamlarına göre kestirmeden varacağımız yargılar bizi yanıltır. Yanlışa düşeriz. Türkiyede siyasi çevreler de bu yanlışa düşmekte, bir çok sorun, sırf bu yüzden çözümsüz kalmaktadır.

 

KEMALİZM BİR İDEOLOJİ MİDİR?

 

 

Kemalizm?i bir ideoloji olarak tanımlamıştık. Şimdi ideolojinin ne olduğunu da ortaya koyarak konuyu açalım :

 

İDEOLOJİ (Düşünyapı), siyasal ve toplumsal bir öğreti oluşturan düşünce sistemlerinin genel adıdır. Ya da ?toplumun maddi altyapısınca belirlenen siyasal, dinsel, felsefesel,sanatsal vb... düşünce biçimlerinin tümü?dür.(Hançerlioğlu,Fels. Ans.)

 

Hristiyanlık, kapitalizm,sosyalizm, büyük ideolojilerdir. Bunların içindeki çeşitli akımlar, ya da insanları belli bir dönem etkilemiş felsefi görüşler de orta ve küçük çaplı ideolojileri oluştururlar. Kalven?cilik, Kant?çılık, Aristo?culuk, Lenincilik, vb. gibi...

 

İdeolojiler kendi içlerinde tutarlı birer sistem oluştururlar. Özlerini koruyarak zamanla değişebilirler.Değişmezlerse ortadan kalkabilirler de. Bilimsel değil kuramsaldırlar. Belli bir kişi tarafından oluşturulabileceği gibi bir süreç içerisinde de ortaya çıkabilirler.

 

Kemalizm?in bir ideoloji olmadığını savlayanlar da vardır. Bunlar Kemalizm?in önceden hazırlanmış bir kuramının olmadığını, sonradan da yazılmadığını, Mustafa Kemal?in bir düşünür olmadığını, bu nedenle Kemalizm?in bir ideoloji olamayacağını söylemektedirler.

 

Bu sav, bilgisizcedir. Bunlar, Kemalizm?in bir ideoloji olmadığını göstermez. Tersine onun özgün bir ideoloji olduğunu kanıtlar. Bilineceği gibi büyük ideolojiler masa başında oluşmaz.Bir süreç içinde gelişir. Örneğin, hristiyanlık, İslamiyet, Hinduizm vb...

 

Kemalizm, önemli bir ideoloji olduğunu kanıtlayan özelliklere sahiptir :

 

 

 

· · Bir düşünür tarafından yazılmamakla birlikte bütün kurallarıyla uyumlu, tutarlı bir sistem oluşturmaktadır.

 

· · Kemalizm eylemle koşut bir gelişme izlemiştir. Değişen ve gelişen koşullara uyar, bilimsel ve gerçekçidir. İdeolojiler değişmez savı da yanlıştır. Kemalizm bu yönüyle katı ideolojilerden ayrılır.Değişen koşullara uyum sağlayan ideolojiler yaşar. Katı ideolojiler ölür.

 

· · Kemalizm yaşıyor. Çünkü, gelişen koşullar içinde sürekli bilimsellik ve akılcılıkla yenilenme onun temel ilkesidir.

 

· · Uygulamayla doğruluğu kanıtlanmıştır.

 

· · Sınıfa değil, ulusa dayanır. Bölücü değil, birleştiricidir.

 

· · Totaliter rejimlerde görüldüğü gibi yıldırı eylemleriyle kalkınma sağlamamıştır.

 

· · Özgündür. Herhangi bir düşün sisteminden alınarak uygulanmamıştır.

 

· · Emperyalist işgale karşı ilk ulusal kurtuluş savaşı eylemidir. Ezilen uluslara hem bağımsızlık savaşıyla hem de çağdaşlaşma çabalarıyla örnek olmuştur. Kemalizm kavramı dünya literatüründe bunun karşılığıdır. Birçok üçüncü dünya ülkesi Kemalist ilkeleri benimseyip uyguladığı için evrensel bir modeldir.

 

Bunlara, başka nitelikler de eklenebilir.

 

Görüldüğü gibi, Kemalizm 20. yüzyıl başlarında, emperyalizmin dünyayı paylaştığı bir ortamda ortaya çıkarak yeni ve özgün bir ideoloji olarak tarihsel işlev görmüştür.

 

Bugün de bu işlevini sürdürmektedir.

 

 

(devam edecek)

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KEMALIZM 2.BÖLÜM

 

KEMALİZM VE RESMİ İDEOLOJİ

 

Türkiyede, aralarında ideolojik kavga yürüten gruplar bile Kemalizm?e saldırma konusunda birbirleriyle anlaşıyorlar.

 

Sağcısı, solcusu, dinlisi, dinsizi, ırkçısı, liberali, numaralısı... Ne zaman,nerede bir olumsuzluk görseler hemen suçluyu ilan ederler:

 

?-Resmi ideoloji..! ?

 

Resmi ideoloji, doğru adı koyarsak Kemalizmdir. Kemalizm,Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ideolojisi olarak anayasalarında yer almıştır.

 

Yolsuzluk ve yoksulluktan kurtulamıyorsak; gecekondular büyük kentleri boğmuş, sefalet görüntüleri her gün yüreğimizi acıtıyorsa; mafyatik ilişkiler devleti kuşatmış, bürokrasi batmışsa; dinciler azmış,Kürtler isyan etmişse; siyasal partiler feodal aşiretlere dönmüş, devlet iflas etmişse; dışarıdan borç bulmayı başarı, bu paraları yemeyi kalkınma sanmışsak...

 

Nedeni, resmi ideolojidir. Yani Kemalizmdir. Kimi açıkça suçlayabiliyor. Çoğu da incelik gösterip, resmi ideolojiyi diyebiliyor. Aslında, başımıza ne gelmişse hepsinin sorumlusu Kemalizmdir onlar için.

 

Şu Kemalizmden bir kurtulsalar herşey yoluna girecek !

 

Önce en kısa yoldan yanıt verelim:

 

· · · Yakın tarihte ve bugün Türkiyede görülen olumsuzluklarla Kemalizmin hiçbir ilişkisi kurulamaz.

 

· · · Bütün bu olumsuzluklar Kemalizmden kopmanın sonuçlarıdır.

 

· · · Resmi ideoloji ve başka söylemlerle Kemalizme saldıranların birçoğunun, bu olumsuzluklarda rolü vardır ve bundan yarar sağlarlar.

 

Şimdi, konumuza girebiliriz:

 

Türkiyede Kemalizm, 1919- 1938 yıllar arasında inşa edilmiş, geliştirilmiş ve uygulanmıştır. 1938 yılından sonra ise hiçbir zaman tam olarak Türkiyenin resmi ideolojisi olmamıştır.

 

1938-1950 yılları arasındaki İnönü dönemine, öteki adıyla ?mili şef ? rejimine yakından bakalım:

 

Devrimin 14 yıl başbakanlığını yapmış olan İnönü, kuşkusuz Kemalisttir.Daha önce Atatürkün yönlendirmesi ve desteğiyle başarılı olmuştu. Tek başına kalınca devrimi geliştirmek bir yana, korumakta da başarılı olamadı. Devrimci ilerleme frenlendi, durdu. Daha sonra CHP, popülist oynamaya, iktidar olmak için ödün vermeye başlayınca gericileşti. Fakat, kitleleri kazanmayı başaramadı. Karşıdevrimci cephe DP?de birleşti.

 

Muhalefeti savaş yıllarında kontrol edebilen İnönü, savaş sırasında çekilen sıkıntıların, yoklukların, baskıların da sorumlusuydu.

 

Halkevleri ve Köy Enstitülerinden rahatsız olanlar ?Çiftçiyi Topraklandırma Yasası? ndan sonra ?dörtlü Takrir? denilen önerilerini vererek hareketi genişlettiler. özgürlükçü demokrasi ve liberal ekonomiyi esas alan bir siyasal parti ( ! )kurdular. Bunda, İkinci Dünya savaşından sonra Batı dünyasında esen demokrasi rüzgarlarının, İnönü?nün Batı?daki gibi bir çok partili sistem oluşturma düşüncesinin rolü büyüktür.

 

DP? nin 1950 seçimlerinden iktidar olarak çıkmasını bir demokrasi devrimi olarak görenler vardır. Kitleleri kandırıp iktidar olmak bir devrimse, bunu bir başka şekilde 12 Eylül Cuntası da yapmıştır. 1950 seçimlerinde iktidar olan halk değil, meşrutiyet döneminin ?Hürriyet ve İtilaf? partisi, 1924?ün ?Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası?, 1930?un ?serbest cumhuriyet fırkası? dır. Sadece adı ?Demokrat Parti? olmuştur. O kadar. Kazanan işbirlikçi Kapitalizm, kaybeden Kemalizmdir.

 

Bunu ortaya daha net olarak koyabilmek için konuyu biraz daha açalım:

 

1940?ların ikinci yarısında CHP iktidarının gerici yüzünü görüyoruz. Kemalist devrim de o günlerden beri gözardı edilmektedir.

 

1947?den itibaren Köy Enstitüleri yozlaştırıldı. Tonguç ve Bakan H. Ali Yücel görevlerinden alındılar. Öğrenciler yönetime katılamaz oldular. Kız-erkek karma öğretim kaldırıldı. MEB dünya klasikleri enstitü kitaplıklarından toplatıldı.Yüksek köy enstitüsü kapatıldı. İş eğitimi kaldırıldı. Enstitülü öğretmenlere çalıştıkları köylerde toprak verilmesi güçleştirildi. Tan Olayı yaşandı. Pertev N. Boratav, Niyazi berkes, Behice Boran gibi öğretim üyeleri DTCF?den atıldılar.

 

DP? den Menderes, 1947 yılında KİT?lerin bütçeye yük olacağını,bir milyar dolayında olan bütçenin bu yüzden iki milyar liraya ulaşacağını söyleyerek, bugünkü liberal sanılan söylemleri o zamandan başlattı.

 

CHP?nin 1946 kurultayında devrimcilik ilkesinden ödün verildi. Kurultayda,?laiklik ve din eğitimi? başlığı altındaki tüzük maddesinde bulunan ?dini düşünceleri dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutma? tümcesindeki ?siyaset? sözcüğü tüzükten çıkarıldı. Böylece ,?dini düşüncelerin? siyasete karışması özgürleştirildi.

 

Halkevlerine yeni bir düzen verme yoluna gidildi. Bu gidiş, 1951?de Halkevlerinin kapatılmasına varacaktır.

 

? Büyük Yol ? Dergisi, ?..anayasada laiklik prensibi yazılı kalırsa dinci; cumhuriyetçilik yazılı kalırsa padişahçı; inkılapçılık yazılı kalırsa muhafazakâr; halkçılık ve milliyetçilik yazılı kalırsa sınıfçı bir parti kurulabilir mi..? ? diye bütün Kemalist ilkelere karşı olduğunu yazabildi. CHP?li Necmettin Sadak da, ?...devletçilik yalnız demokrasiye değil, insanlık ve ahlaka da aykırıdır.? başlıklı yazı yayınlayarak bu saldırılara katıldı.

 

İnönü 1950 seçimlerine giderken, 6 ok?un anayasa metninden çıkarılacağını söylüyordu. Devlet okullarında din öğretimi başlatılıyor, imam-hatip okulu ve ilahiyat fakültesi açılıyordu.

 

Görüldüğü gibi Kemalist Devrimin kazanımları, önce devrimin partisi tarafından harcanmaya başlandı.

 

Bunların üzerine DP propogandalarının sadece iki tanesini ekleyelim. Devlet ve demokrasi anlayışındaki yalan ve bayağılığın daha o dönemde nerelere vardığı daha iyi anlaşılsın:

 

?Askerlik yok, vergi yok, hürriyet var ! ? ? 6 oku mu seçersiniz, yoksa Kuranı mı ? ? Bu propogandalar bugünlere kadar benzer şekillerde sürdürüldü. Örneğin 1950?lerde ?CHP iktidara gelirse camileri ahır yapacak? denilebilmiştir.

 

Sonunda 1950 seçimleri yapıldı. DP, ezici bir çoğunlukla iktidar oldu. Hemen Ezan?ın Arapçalaştırılmasından başlayarak ?millete mal olmuş? ve ?millete mal olmamış inkılaplar? ayrımı ile yoluna devam etti.

 

On yıl boyunca içerde dinsel söylemlerle iktidarını korudu. Tarikatlar yeniden güç kazandılar. Toprak ağaları, şeyhler, kompradorlar ittifakı yürütüldü. Dış politikada ?tam bağımsızlık? ilkesi yerine, ABD? koşulsuz bağımlılık ilkesi benimsendi. DP iktidarı, giderek, kandırılmış kitlelere dayanan bir ?çoğunluk diktatörlüğü? ne dönüştü. Kemalizmden dönüş kesinleşti. Ve Türkiye, emperyalizmin bir ileri karakolu olarak 40 yıl boyunca sınırda nöbet tuttu.

 

27 Mayıs 1960 eylemi, bu gidişi seçimle engelleyemeyen Kemalist bürokrasinin iktidarı zorla ele geçirmesidir. Belki tek olumlu tarafı da gerçekten demokratik ve ileri bir anayasayı Türkiye?ye kazandırmasıdır. Kısa süre sonra toplumsal ve ekonomik yasalar yeniden kendini gösterir. Adalet Partisi, kendi küllerinden yeniden doğan efsanedeki kuş gibi DP?nin devamı olarak siyaset sahnesindeki yerini alır,iktidar olur.

 

12 Mart, özgürlük ortamından yararlanan aydınların, sanayi burjuvazisinin yarattığı işçilerin ve emekçilerin seslerini kesen bir başka bürokrasi hareketidir. 12 Eylül 1980 darbesi ise, 12 Martın eksiğini tamamlayan,Türkiye kapitalizmini uluslararası kapitalizme bağlayan bir harekettir. Bu kez toplumun çeşitli kesimleri arasında planlı bir şekilde yaratılan yıldırı ve anarşi ortamı gerekçe olarak kullanılmıştır. Sonucu, içerde işbirlikçi ve dinci gericiliğin yükselmesi, bütün ilerici unsurların yok edilmesi, Kemalizmin tasfiyesi, Türkiyenin koşulsuz tam bağımlı duruma düşmesidir.

 

TSK geçen süre içerisinde -geç de olsa- yanlışını görmüştür. Bürokrasinin öteki unsurları ise daha çok bozulmuş, daha çok gericileşmiştir.

 

1946?dan bu yana Türk Devrimine karşı savaşım verenler, Osmanlı dönemindeki feodalitenin,ulemanın,bankerlerin,kompradorların uzantılarıdır. Tarihsel olarak gericilik ve işbirlikçilik şu ya da bu şekilde Türkiyede iktidarları kontrol edebilmektedir. Son yarım yüzyılda, Türk Devriminin bozuk para gibi harcanması bu yüzdendir.

 

Her şeye karşın, yirmi yılda gerçekleştirilen devrim yarım yüzyılda bile henüz bitirilememiştir.

 

Bugün karşılaştığımız her soruna dikkatlice bakarsak,nedeninin Kemalizmi inkar etmek ya da onu sömürmek olduğunu görürüz.

 

Kemalizmin resmi ideoloji olduğu savına gelince, bunu söylemek insanı ancak gülünç duruma düşürür. Kemalizm yolu terk edileli elli yıl geçmiş. Bugün, hemen hiçbir uygulaması Kemalizmle örtüşmeyen bir ülkede, elli yıl önce ortadan kaldırılmış olan Kemalizmi sorumlu tutmak, olsa olsa bilgisizlik, kasıt ya da sorumsuzluktur. Ulus ve ülke düşmanlığıdır.

 

Kemalizm, sorun değil çözümdür. Okuma ve yazması olan, kafası çalışan herkes bunu kolaylıkla öğrenebilir...

 

Bütün bunlardan anlaşılabileceği gibi Türkiyede resmi ideoloji arayanlar aradıklarını bulamazlar. Bizde yaygın olan tutarsızlıktır. İdeoljisizliktir. Çok zorlarsanız, ırkçılık, dincilik, batı uşaklığı, küreselcilik, mafyacılık ve Atatürk düşmanlığının zaman zaman resmi ideoloji haline geldiğini görürsünüz. Kemalizmi göremezsiniz.

 

Atatürkçülüğün sadece bol miktarda adı var! Kendisi yok ! Ekonomide, politikada, eğitimde ya da hangi alanda olursa olsun Kemalist bir uygulama gören varsa beri gelsin !

 

Çalışmadan

Öğrenmeden

Yorulmadan

Rahat yaşamanın yollarını

Alışkanlık haline getirmiş uluslar

Önce saygınlıklarını

Sonra özgürlüklerini

Ve daha sonra da

Geleceklerini

Yitirmeye mahkûmdurlar !

MUSTAFA KEMAL

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KEMALIZM BÖLÜM 3

 

KEMALİST ULUSÇULUK

Atatürk Ulusçuluğu, yaygın ulusçuluk akımlarına benzemez. O, yurtseverlik anlayışına dayalı bir kültür ulusçuluğudur. Bu nedenle herhangi bir ulusçuluk anlayışından daha üstün ve çağcıldır...

 

Kemalist Ulusalcılıkta Türk Tanımı :

 

TÜRK, Anadolu toprakları üzerinde yaşayan, keder ve kıvançta dayanışma içinde olan insanların ortak adıdır. Ne Mutlu Türküm Diyene, özdeyişi Anadolu?da yaşayan, kökeni ne olursa olsun, kazanılan utkularda payı olan herkesin ortak kimliğini anlatır. Ortak başarı, ortak bir ada dönüşür. Kemalist Ulusalcılık, çoğunluğu oluşturan Türk adı altında, varlık bilincine ulaşamamış, feodaliteden kurtulamamış toplulukları modern bir ulus olarak birleştirir, çağdaşlaşma amacına yöneltir...

 

Kemalist Ulusçuluğun (Atatürk Milliyetçiliği?nin) özellikleri şunlardır :

 

· Ulusal sınırlar içinde yaşayan, aynı yazgıyı, keder, ve kıvancı paylaşan herkes Türk?tür. Türkiye halkları değil, Türk Ulusu vardır.?Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir.?

 

· Hem Asya?dan getirilen , hem de Anadolu?nun geçmişten gelen kültürlerine sahip çıkar. Bugünkü Türk kültürü bu harmanlamadan oluşmuştur.

 

· Irkçı , saldırgan ve yayılmacı değildir, barışçıdır. Öteki uluslara saygılıdır...?Biz öyle milliyetçileriz ki bizimle işbirliği yapan bütün uluslara saygı duyar ve itibar ederiz...?.

 

· Tüm uluslar insanlık ailesinde hakları ve ödevleri bulunan birer topluluktur. ?...Türk Ulusu insanlık aleminin içtenlikli bir ailesidir...?

 

· Ulusların güçsüz toplumları sömürmesine karşıdır.

 

· Kemalist ulusalcılık, insancıl, evrensel ve çağcıldır...

 

Ulus olmak, demokrasiye geçebilmenin ön koşuludur.Aşiret, boy, kavim, ulus aşamalarını geçmeden çağdaş, ulusal bir toplum olunamaz..!

 

Ulusçuluk, kapitalizmin getirdiği bir kavramdır. Daha önceleri inançlar, boylar,kavimler ve kabilecilikler geçerliydi. Eski Türk boylarında da bu böyledir. Bugün hepsine Türk adını verdiğimiz yüzlerce topluluk, birbirlerini kırarak varliklarını sürdürmeye çalışmışlardır. Tarihte kurulan ilk ulusal (milli) Türk devleti, Türkiye Cumhuriyetidir. Anadoluda gelişen Türk ulusçuluğu da Kemalist ulusçuluk (Atatürk ulusçuluğu) adını alır.

 

İçte , ırkçı ve yayılmacı olmayan çağcıl bir ulus yaratmak, Kemalist ulusalcılığın ilk amacıdır.

 

Bundan sonra;

 

?Dünyadaki uluslar topluluğunun eşit haklara sahip bir üyesi olmak? amacı gelir... Bunun için ?yurtta barış , dünyada barış? ilkesini benimsemek gereklidir.

 

?Sömürgecilik ve yayılmacılık yeryüzünden yok olacak ve yerlerine hiçbir renk, din, soy farkı gözetmeyen yeni bir işbirliği ve uyum çağı egemen olacaktır?

 

?Türk ulusu, ulusal duyguyu insani duyguyla yanyana düşünmekten zevk alır..?

 

?İnsanlar, daima yüksek, soylu ve kutsal amaçlara yürümelidirler...?

 

KEMALİST ULUSALCILIK, bütün dünyaya örnek olacak özellikler göstermekte, çağcıl bir ulusalcılık anlayışı olarak durmaktadır. Dünyada etnik parçalanmalar, yıkımlar artarken, Kemalist Ulusalcılık ulus devletler için, aydınlık bir geleceğin temel harcını oluşturmaktadır.

IRKÇILIK-TURANCILIK VE ATATÜRK

 

 

Türkiyedeki bütün siyasi gruplar Atatürkü kendilerinden yana gösterme yarışındadır. Öyle ki , Atatürkü ve Kemalizmi can düşmanı olarak gören, laik düzeni yıkmayı amaçlayan bir siyasi partinin genel başkanı ?Atatürk sağ olsaydı bizim partiye girerdi? diyebilmektedir. Bu türden yalanlara herkes gülüyor. Ne var ki kimi siyasi grupların Atatürkü kendilerinden göstermeleri de amacına ulaşıyor. Kitleler, bunun ayrımına varamıyor.

 

Bunlardan biri de temelinde ırkçı-Turancı şovenizm olan ve Nazi ordusunun Kafkasyada ilerlemesi sırasında Türkiyede güçlendirilen siyasi akımdır. Buna göre Türkiye, Almanlarla birlikte Kafkasyadan Turan?a geçerek tutsak Türkleri kurtarmalıydı. Bu, aslında Almanların planıydı. Almanlar, bu amaçla Türkiyedeki Turancıları desteklemişler, hükümetin izlediği dengeci siyaset nedeniyle amaca ulaşamamışlardı. Almanların yenilgisi kesinleşince Türkiyedeki Turancıların tasfiye edildiğini görüyoruz.

 

Irkçı -Turancı düşünce, Z.V. Togan, İsmail Gaspıralı, Sultan Galiyev gibi öncülerce Rusyada ortaya atılmıştır. İkinci meşrutiyet döneminde, özellikle Türk Ocağı?nın kurulmasından sonra Türkiyede de yayılmıştır. Fikrin öncülerinden bazıları Türkiyeye gelerek çalışmışlardır.

 

20. yüzyılın başında şekillenmeye başlayan Türk ulusçuluğuna geniş anlamda Turancılık diyebiliriz. Rusyada doğmuş, Balkan ve 1. Dünya Savaşları sırasında Osmanlı yönetimini etkilemiştir.

 

Anadoluda ulusçuluk, Kurtuluş Savaşı ve sonrasında şekillenmiştir. Bu nedenle Anadolu Türklerinin ulusçuluğu, Atatürk ulusçuluğudur.

 

Turancılık, ?Müdafa-i Hukuk? öğretisine dayalı, ?misakı milli? ile sınırlı Kemalist Ulusçuluk karşısında tutunamadı Fakat, siyasal ve toplumsal yaşamımızda bazen etkili olmuştur. 1970?li yıllarda da, ABD emperyalizmi tarafından desteklenerek Türkiyedeki sol hareketlere karşı kullanılmıştır. 1980?li yıllardan bu yana süren PKK terörü, bu siyasi akımın daha da güçlenmesine ortam hazırlamıştır. Bugün Türkiyede, önde gelen siyasi bir güçtür.

 

Atatürk?ün ırkçı-Turancı ( şoven milliyetçi) olduğuna ilişkin örneklere bakarak, kendilerine sosyalist diyen kimi gruplar ve Kürt şoven ulusalcıları, Atatürk?ü ırkçı, faşist, hatta sömürgeci olarak görüyorlar. Irkçı-Turancı çevreler ise zaten kendilerinden sayıyorlar.

 

Hepsi de yanılıyor.

 

Atatürk, şu sözleri söylemiştir:

 

?Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.?

 

?Bu vesileyle milletime şunu tavsiye etmek isterim ki, başına geçireceği insanların kanındaki cevheri anlamaktan bir an vazgeçmesin.?

 

Bu sözlerde kastedilen,ırk ve kan farklılığı değildir. Söylenen sözler, ulusal savaşta ve kalkınmadaki başarıların sahibi olan bütün Anadolu insanlarını onurlandırmak içindir. Türkçede sözler, sadece sözlük anlamıyla değil, deyim olarak da bir anlam taşırlar. Yoksa, Türk ulusu, başına getireceği insanların kanndaki cevheri nasıl anlayacaktır? Başımıza getireceğimiz insanlara öncelikle bir DNA testi mi yaptıracağız? O dönemde bu testler de yapılmadığına, bugün bile böyle bir testten sonuç alma olanağı tam olmadığına göre sözü şöyle anlamak gerekmez mi : ?Ulusuma şunu önermek isterim ki, başına geçireceği insanların kişiliklerini, yeteneklerini, dürüstlüklerini, çalışkanlıklarını iyi değerlendirsin. Her an uyanık olsun, değerlendirmeye devam etsin. Ola ki aymazlık, sapkınlık,işbirlikçilik yapabilirler..?

 

Yapmıyorlar mı ?

 

Gelelim,? Bir Türk Dünyaya bedeldir? sözüne. Yine kastedilen, Türkiye sınırları içinde yaşayan yurttaşlardır. Dünyaya bedeldir, demesi ise ulusuna olan sevgisinin büyüklüğündendir. Sevdiklerimiz için hepimizin kullandığı bir deyimdir.

 

?Öğün,çalış,güven...? de öyledir. Osmanlı, Türk adını aşağılamak için kullanırdı. ?İdraksız Türk?, yani kafasız Türkler deyimi Osmanlınındır. Herkesin kimliğiyle övünmesi en doğal hakkıdır. Hele bu denli ezilen, sömürülen, itilip kakılan ulus bir şanlı destan yaratmışsa, övünmelidir. Başarmak için çalışmak ve kendine güvenmek gereklidir. Bu ve benzeri sözler, yüzyıllardır kendi bilincini, kendine olan güven duygusunu yitirmiş bir toplumun canlandırılmasını, ayağa kaldırılmasını amaçlayan söylemlerdir.

 

Güzel ve yerinde söylenmişlerdir.

 

Öteki kanıtları da gösterelim ve açıklamaya çalışalım:

 

Atatürk Türk tarih Kurumunu kurdurmuş ve tarih araştırmaları yaptırmıştır. Bu bağlamda Hititler, Sümerler, Etrüskler vb eski uygarlıklar daTürk olarak gösterilmiştir. Tatar, Yakut, Kırgız, Kazak yok; Türk vardır, propogandası yapılmıştır. Türklerin kan özellikleri belirlenmeye çalışılmış, kafatasları ölçülerek ?Türk ırkı? nın özellikleri araştırılmıştır.

 

Bu araştırmalar o dönemde dünyada yaygın olarak yapılıyordu. Türkiyeye özgü değildir.

 

Türkler, hem Osmanlı, hem Araplar ve hem de Avrupalılar tarafından yüzyıllarca aşağılanmıştı. Şimdi, bağımsızlığını elde etmiş, dünyada örnek bir savaş kazanmışlardı. Ulus bilincinin ?islam? olarak bilindiği bir toplumda, gerçek bir ulusal devlet kurmak gerekliydi. Dünyada tarih araştırmaları Türklerin tarihi konusunda aydınlatıcı bir yere ulaşmıştı. Gene de Türkler, tarihsiz,beceriksiz, kaba, yıkıcı bir topluluk olarak görülüyordu. Bütün dünyada arkeoloji ve tarih araştırmalarının hız kazandığı bir dönemde kendi geçmişini araştırmak doğaldı. Ayrıca, sağlam bir ulusal bilinç için zorunluydu.Ayrıca,o güne değin, islam öncesi Türk tarihi yok sayılmıştı.

 

Bütün bunlara karşılık, Türklerin uygarlığı orta Asyadan göçlerle dünyaya yaydığı, aslında Sumer, Hitit vb. birçok eski uygarlığın Türk kökenli olduğu şekinde savlar işlendi. Bunlar, Avrupanın tek yanlı tarih anlayışına bir tepkiydi. Aynı zamanda bir gereksinmeyi de karşılayan romantik (coşumcu) bir tarih yaklaşımı oldu. Bütün uluslaşma süreçlerinde bu türden yaklaşımlar görülmüştür.Sonradan aşırı olduğu görülen ve kanıtlanamayan bu savlardan vazgeçilmiştir.

 

Yeri gelmişken bu tepkisel ulusçuluğun batıdan kaynaklanan nedenlerine bir göz atalım:

 

Avrupa, batıda Pirene dağlarından Arap müslümanların, doğuda Viyana?dan sıkıştıran Türklerin baskısından kurtulunca yüzyıllardır beslediği intikam duygularını tatmin etmek için saldırıya geçti. 1683 te kurulan Kutsal İttifak, 1815 yılında yenilendi. Amaç ,Türkleri Avrupadan atmaktı. Bu bağlamda uygulanan siyasetler, yeni propogandalarla desteklendi. 19. yüzyılın sonunda İngiliz başbakanı Gladstone, Türkler konusunda şunları diyor: ?İnsanlığın tek insanlık dışı tipi Türklerdir.Türklerin kötülüklerini önlemenin tek çaresi vardır.O da yeryüzünden vücutlarının kaldırılmasıdır.?

 

Bu söz Amerikalıların, ?en iyi kızılderili, ölü kızılderilidir, sözünü anımsatıyor.

 

1917 Yılında, ABD, İtalya, İngiltere,Fransa savaşyaki amaçlarını açıklıyorlar: ?..Uygar dünya bilmelidir ki müttefiklerin savaş amaçları her şeyden önce ve zorunlu olarak Türklerin kanlı yönetimine düşmüş halkların kurtarılmasını ve kesinlikle yabancı olan Türklerin Avrupadan atılmasını içerir..?

 

1918 ve 1919 yıllarında yine bir İngiltere başbakanı Lloyd George? un sözleri de şunlardır: ?Türkler cennet Mezopotamyayı çöle, Ermenistanı mezbahaya çevirmiştir... Mezopotamyada bir Türk ,bir Alman kadar yabancıdır.? ?..Türkler ulus olmak bir yana sürüdür. Devlet kurmalarının olasılığı bile yoktur. Yağmacı bir topluluk olan Türkler, bir insanlık kanseri, kötü yönettikleri toprakların etine işlemiş bir yaradır...?

 

Batının böylesine aşağıladığı, Osmanlının ve Arap?ın adam saymadığı Türk?ler, dünyaya kafa tutarak ilk kez ulusçu bir devlet kurmuşlardı. İlk dönemde tepkisel ve aşırı bir ulusçuluğun görülmesi de olağandı. Önce de belirttiğimiz gibi her ulusal devletin kuruluşunda aşırı ulusal anlayışlar görülmüştür. Üstelik bu dönem, İtalyada Faşizmin, Almanyada Nazizmin yükseldiği bir dönemdir.

 

Öte yandan,?üzerinde yaşadığımız yurt? binlerce yıldır çeşitli uygarlıkların beşiği olmuştur. Bu uygarlıkların mirasçıları, bugün anadoluda yaşayan Türk ulusudur. Afet İnan;?..Hititler ya da Urartular buradan başka yere göç etmemişlerdir. Yurdumuzdaki uygarlık yapıtlarına bugün, burada yaşayan Türk ulusu sahip ve mirasçidır. Yani bu yapıtlar, bugün burada yaşayanların atalarından kalmadır...?demektedir.

 

Doğru mu, değil mi ?

 

Atatürk de 1 Kasım 1936 tarihli TBMM açış konuşmasında; ?Türk tarih kurumunun Alacahöyükte yaptığı kazılar sonucunda ortaya çıkardığı 5500 yıllık nesnel Türk tarihi belgeleri...? demektedir. Yani Anadolu uygarlıklarını eskisiyle, yenisiyle Türk olarak benimsemektedir.

 

Lise tarih kitabında şöyle yazılıydı: ? bugün ırklar arasında görülen farkların tarih açısından önemi pek azdır. Kafatası biçimi ırkların sınıflandırlmasında kullanılıyorsa da toplumsal hiçbir anlamı yoktur.?

 

Atatürk, ?medeni bilgiler? kitabında ulusu ; ? dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların siyasal va toplumsal kuruluşu ? olarak tanımlar. Dikkat edin, burada ırk ögesi yoktur.

 

Atatürkün anlayışında ırkçılığa yer yoktur.

 

Irkçı-Turancı görüşte savaş ve savaşçılığa övgü (N.Atsız ) vardır. İlerleme savaşla olur. Kemalist görüş ise, içte ve dışta barışçıdır.

 

Irkçı-Turancı anlayışta vatan Türklerin yaşadığı bütün alanlardır ( Rıza Nur). Orta asya bugün de yurdumuzdur. Kemalizme göre vatan, misakı milli sınırları içindeki yurttur.

 

Irkçı_turancı görüşte Türk ırkı diğer ırklardan üstündür. Kemalist görüşte, Türk ulusu dünya uluslar ailesinin eşit bir üyesidir.

 

Z.V.Togan, İsmail Gaspıralı, Sultan Galiyev gibi Turancı ideologlar, islamlığı hiçbir zaman temel bir dayanak olarak görmezler. Oysa bugün;?Atatürk milliyetçiliği yoktur.Türk milliyetçiliği vardır? diyerek kendisini Türk milliyetçisi sananlar arasında aslında Osmanlıcılık, İslamcılık ya da Turancılık yapanlar çoğunluktadır. Soğuk savaş döneminin ABD politikaları gereğince ırkçı-turancı milliyetçilik büyük ölçüde islamcılığı da kullanmaktadır.

 

Osmanlıyı, İslamcılığı, ırkçılığı ve Turancılığı savunanlar gerçekte milliyetçi (ulusçu) değildirler. Sadece, tarihin bazı dönemlerini ve bazı temel kavramları yanlış öğrenerek düş görmektedirler.Uyanıp gerçek dünyaya dönmeleri gerekmektedir.

 

Ulusal dile sahip çıkmak, Türk milliyetçilerinin görevidir. Ulus olmak, dille başlar. Atatürk, bu konudaki çalışmalara önayak olmuş, kişisel mallarından bir kısmını da TDK?na bağışlamıştır. O?nun 1927 de yazdığı ?Söylev?in dili ile 1935 te parti kurultayındaki söylevinin dilini karşılaştıranlar aradaki farka inanmakta zorlanırlar. Irkçı-Turancı milliyetçiler ise, dil konusunda Osmalıcıdırlar. Oysa, Turan denilen ülkelerde dil, Türkçe?dir. Türkçülük akımı da önce dilde başladı. Türkçeyi iyi bilmeyen,güzel kullanamayan,Osmanlıcaya özenenler milliyetçi olabilir mi ?

 

Görüldüğü gibi Atatürk ırkçı veya Turancı değildir. Üstün ırk siyaseti güden Hitler ve Mussolini?ye karşılık yurt, dil, kültür, ülkü birliğine dayalı homojen bir ulus anlayışına sahiptir. Bu ulusçuluk anlayışı, günümüzün en uygar, en çağcıl ulusçuluk anlayışıdır.

 

Son olarak sözleri Atatürke bırakalım:

 

?.Hiçbir sınır tanımayarak, dünyadaki bütün Türkleri bir devlet olarak birleştirmek,ulaşılamayacak bir amaçtır. Bu, yüzyılların ve yüzyıllarca yaşamakta olan insanların çok acı, çok kanlı olaylar ile ortaya koyduğu bir gerçektir.

 

(...) Turancılık siyasasının başarı kazandığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte rastlanamamaktadır. Soy ayrımı gözetmeksizin bütün insanlığı kapsayan tek bir dünya devleti kurma hırslarının sonuçları da tarihte yazılıdır.Baskıncı ve yağmacı olmak hevesleri konumuzun dışındadır. İnsanlara her türlü özel duygularını ve bağlantılarını unutturup, onları kardeşlik ve tam eşitlik içinde birleştirerek, insancı bir devlet meydana getirme kuramının da kendine özgü koşulları vardır.

 

Bizim aydınlık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasal yöntem,?ulusal siyasa?dır. Dünyanın bu günkü genel koşulları, yüzyılların kafalarda ve karakterlerde yerleştirdiği gerçekler karşısında düşçü olmak kadar büyük yanılgı olamaz.Tarihin dediği budur; bilimin, aklın, mantığın dediği böyledir.

 

Ulusumuzun güçlü, mutlu ve sağlam bir düzen içinde yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle ulusal bir siyasa gütmesi, bu siyasanın iç örgütlerimize tam uyumlu va dayalı olması greklidir. Ulusal siyasa demekle anlatmak istediğim şudur: Ulusal sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruyup, ulusun ve yurdun gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak. Gelişigüzel, ulaşılamayacak istekler peşinde ulusu uğraştırmamak ve zarara sokmamak; uygarlık dünyasının uygarca ve insanca davranışını ve karşılıklı dostluğunu beklemektir.?

 

(devam edecek)

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KEMALİZM NEDİR?

Kemalizm,en kısa tanımla,Türk ulusunun çağdaşlaşma ideolojisidir.

 

Kemalizim diye bir ideoloji yoktur. Bu sonradan uydurulmus, kendi kendilerine ideoloji yaratmak isteyenlerin uydurmasidir. Kemalizim denilince akla gelen ilk sey M. Kemal Atatürktür. Atatürk yasami döneminde ne Kemalizimden bahsemistir ne de ideolojisinden. Uydurma, derme catma, sagdan soldan toplama,... fikirlerle ideoloji üretilmez. Mesela Marksizim bir ideolojidir ama Kemalizim asla.
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KEMALIZM BÖLÜM 4

 

KEMALİZM VE KÜRT SORUNU

 

 

Kemalizm, ?Kürt Sorunu?nun nedeni ve kaynağı değildir.

 

Kemalizm, ayrımcı değil birleştiricidir. Farklılıkları değil benzerlikleri öne çıkarır.

 

Parçalanmış coğrafyalar, etnik ve dinsel kimliklere göre bölünmüş devletler emperyalizmin ve yeni dünya düzeninin amaçlarına hizmet eder.

 

Kemalist Kuram?a göre Türkiye?de yaşayan herkes Türk Ulusu? nun temel unsurunu oluşturur. Çünkü, Anadolu Türk kültürü, Asyadan getirilen kültür ile Anadolu kültürlerinin harmanlanmasından oluşmuştur. Anadoludaki eski kültürler ve bugünkü kültürel renkler, bu ana kültür içinde birer ögedirler. Bu farklılıklara sahip olanlar ? tasada ve kıvançta? kendilerini Türk görüyorlarsa, Ermeni, yahudi, Rum, Laz, Kürt, Arap değil, Türktürler.

 

Türkiye Cumhuriyetine yurttaşlık bağı ile bağlı olan bazı insanların ? ben Kürdüm? ya da ?ben Laz?ım? demeleri doğaldır. Resmi bir gerekliliği olmamakla birlikte,herkesin kökenini ifade etme özgürlüğü vardır. Buradaki ?ben Kürdüm? söylemi, farklı bir kökenden geldiğini anlatır. Anlaşmazlığın, karşıtlığın, ayrımcılığın gerekçesi değildir. Bunu, bireylerin ayrımcılık amacıyla söylemesi de önemli değildir. Düşünce özgürlüğüne girer. Kürt sorunu,1970?li yıllarda ?ulusal sorun ? adı altında yoğun olarak tartışılan bir konuydu. İnsanlar, dergiler, gazeteler arasında tartışılan en önemli gündem maddelerinden biriydi. Nitekim, bu tartışmalar düşünce özgürlüğünün gereğidir, diye normal karşılanmıştır.

 

Eğer kitleler ayrı bir devlet kurmak amacıyla ayaklanmışsa, işte o zaman gerçek anlamda bir etnik sorunumuz var demektir. Türkiye?de hiçbir etnisitenin böyle bir söylemi, Türkiyeden ayrılma istemi olmamıştır. Zaten,birbiriyle etle tırnak gibi birleşmiş toplulukları ayırmanın olanağı da yoktur. Kürtlerin çoğunluğu batı bölgelerimizde yaşıyor ve ayrımcılığı istemiyorsa, doğuda yaşayanlardan ise ancak 13-15 yaşlarındaki çaresiz çocuklar kandırılıp dağa çıkarılmışsa, arkasında emperyalizm de olsa, hareketin temeli zayıftır. Macera bir gün biter. Halka uygulanan zor ve şiddet, geride bitimsiz acılarla onulmaz yaralar bırakır.

 

SORUNUN KAYNAĞI

 

Bu sorun, cumhuriyetimizin ilk yıllarında da bir tehlike haline dönüşmüştü. O zaman da emperyalist güçler bu yoksul ve bilisiz halkın temsil eden feodalleri kandırmıştı.

 

Bölgenin feodal yapısı suistimallere açık olduğu için bugün de yine bir ?Kürt sorunu? yaşanmaktadır.

 

Bugünkü ?Kürt Sorunu? nda KEMALİST DEVRİM?in terk edilmesi, dengeli bir kalkınmanın sağlanamaması ve bölgedeki feodal yapının -karşıdevrimci- iktidarlarca korunması temel nedenlerdendir.

 

Kemalist ideoloji? ye göre tek ulus, tek dil, tek devlet vardır. Bütün kimlikler TÜRK üst kimliği altında bir çeşitlilik oluştururlar. Türkiye?de 17 dil ,28 farklı uygarlığın kalıtı vardır.Farklı etnik gruplar yörelerinde kültürlerini yaşatmakta, yayın yapabilmekte, dillerini konuşmaktadırlar.

 

Ancak,ulusal eğitim dili tektir. Ancak bu yolla modern ve güçlü bir ulus olarak dünyadaki yerimizi alabiliriz.

 

Türkiye?de büyüyen bir etnik sorun varsa öncelikle KEMALİST kuralların yaşama ne denli geçirilebildiğine bakmak gerekir.

 

Biliyoruz ki devlet Kemalizm?i terk etmiş, bölgedeki feodal yapıyı değiştirmek için yeterli çabayı göstermemiştir. Bölgenin kalkınması ve aydınlanması için gerekenleri yapmaktan kaçınmıştır. Etnik,feodal, dinsel ve coğrafik koşulların olumsuzluğu düzeltilememiştir. Siyasal ve toplumsal sorunların üzerine ?her bölgede olduğu gibi- sert bir şekilde gidilmiş, birleştirici politikalar yeterince izlenmemiştir.

 

Yine biliyoruz ki KÜRT SORUNU, emperyalist güçlerin bölgedeki çıkarları için azdırdıkları bir sorundur.

 

Yüzyıllardır bölge halkı, olumsuzluklar içerisinde yaşam savaşımı vermiş, bir o yana, bir bu yana savrulmuş, büyük devletlerin çıkarlarına alet olmuştur

 

Uzun bir tarihsel süreç boyunca kederde ve kıvançta ortak olan Türk ve Kürt kavimleri ?mazlum? halklar olarak emperyalizme karşı savaşmışlar, Türkiye Cumhuriyeti?ni birlikte kurmuşlardır.

 

?Ne Mutlu Türküm Diyene? sözü bu birliğe ve sonra da elde edilen başarılara bir övgüdür...Sayısız uygarlığın hüküm sürdüğü, şu anda 20 dolayında dilin konuşulduğu Türkiye Cumhuriyeti?nde KEMALİZM ırksal, mezhepsel, dinsel hiçbir ayrım gözetmez. Çünkü, DÜNYANIN EN ÇAĞCIL ULUSALCILIĞI KEMALİST ULUSALCILIKTIR...

 

İNGİLTERE DÖRDE BÖLÜNÜR MÜ?

 

Uluslaşma sürecinde İtalya?nın, Almanya?nın Fransa?nın, İngiltere?nin çeşitli bölgelerinde dil ve ırk farklılıkları vardı. Ben ayrı bir dil konuşuyorum diyen her etnisite ayrı bir ulusal devlet kurabilseydi bugünkü Avrupa devletlerinin sayısı birkaç kat fazla olurdu.Modern uluslaşma, kabilecilik, aşiretçilik, ırkçılık üzerine kurulmamıştır...

 

TÜRK DEVRİMİ süreci otoriter bir yönetimi zorunlu kılmıştır.Dünyadaki faşist diktatörlüklerle hiçbir benzerliği olmayan bu devrimci yapıyı ?faşist? olarak nitelemenin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Böyle bir sav sadece iddia sahiplerinin cehaletini kanıtlar...

 

?Türkiye Cumhuriyeti son tahlilde emperyalisttir. Kürt ulusunu ezmiştir. Kürdistan?ı sömürgeleştirmiştir, Kurtuluş savaşı antiemperyalist değildir?, diyenler ya ülkelerini, toplumlarını, tarihlerini bilmiyorlar, ya da belli çıkarlara kulluk etmektedirler. Kemalizm?i böyle tutarsız, yalan suçlamalarla karalamaya çalışmak hem bilimsel hem de ideolojik yoksulluktur.

 

Devrime karşı bütün kalkışmaları yok etmek devrimciliğin gereğidir. Bu kalkışmalar doğuda da batıda da olmuştur. Ve aynı kararlılıkla yok edilmişlerdir.Keşke sonraki dönemlerde de devrim -her açıdan - aynı kararlılıkla korunabilseydi.

 

DEVLET HER YERDE AYNI

 

Bugün bile halkımız yoksul ve cahildir. Kuzey Anadolu?nun, Torosların köyleri de doğudaki köylerimiz kadar yoksuldur, olanaksızdır...

 

Türkiye?deki bütün köylüler jandarmadan korkarlar. Doğu ve güneydoğu köylülerinin bu konuda -olağanüstü durumlar dışında- ayrıcalıkları yoktur.

 

Kemalizm, bütün bu olumsuzlukları giderecek kuralları ilkeleştirmiş, bir ideolojiye dönüştürmüştür. Bunların sorumlusu Kemalizm değildir. Halkın cehaletinden, yoksulluğundan, dinci gericilikten yararlanıp iktidarlarını sürdürenlerdir. Halkçı-Devletçi Kemalist çağdaşlaşma projesini terk edenlerdir..

 

Öyleyse KÜRT SORUNU?nun çözümü KEMALİZM?dedir. Kemalizm?e dönüştedir.

 

Dinci gericiliğin, etnik ayrımcılığın bitirilmesinde çözüm KEMALİZM?dedir.

 

Rüşvet, yolsuzluk, dolandırıcılık, çetecilik, hayali ihracat, hortumlama, kara para, uyuşturucu, kaçakçılık, susurluk, banka boşaltma...vb...

 

Ve siyasete sıfır düzeyine inen güvensizlik !

 

Kemalizm?de asla olmaz...

 

KEMALİST TÜRK DEVRİMİ tamamlanmalıdır..!

AVRUPA BİRLİĞİ VE KEMALİZM

 

 

Türkiye?nin AB ?ne üye olmasının Kemalizm?le bağdaşmadığı, üyeliğin tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik ilkelerini ortadan kaldıracağını savlayanlar olduğu gibi, Atatürk?ün de batılılaşma yanlısı olduğunu, AB?nin, Türkiye?yi eğitip demokratikleştireceğini, zenginleştireceğini söyleyenler de çoktur.

 

Kamuoyu, yoğun bir propoganda ile etki altına alınmış ve halkımızın yüzde sekseni AB üyeliğine olumlu bakmaya başlamıştır. Bazıları AB? nin Türkiye?yi kurtaracağına bile inanmaktadır

 

Konuya daha nesnel bakılırsa her iki yaklaşımın da yanlış olduğu hemen anlaşılır:

 

Kemalizm son erimde uluslararası bir eşitlik, anlayış ve işbirliği çağına işaret etmektedir.Bu bağlamda öncelikle bölgesel güvenlik ve işbirliği anlaşmaları olmak üzere daha geniş örgütlenmeleri de benimser. Atatürk Döneminde bölgesel anlaşmalar yapılması ve Milletler Cemiyetine girilmesini buna örnek olarak gösterebiliriz. Hatta Atatürk, bir Balkan Birliği oluşturulması için çaba harcamıştır. Bu birliğin Avrupa Birliğine yol açmasını, böylelikle insanlığın birçok yıkımdan kurtulabileceğini düşündüğünü biliyoruz.

 

Türkiye?nin gelişen koşullara bağlı olarak Avrupa Birliğine katılması da doğal sayılabilir.Ancak yapılacak anlaşmaların bağımsızlık ve egemenliğimize zarar vermesi de kabul edilemez.

 

AB DEVLETLERİ BAĞIMSIZ DEĞİL MİDİR?

 

Biliniyor ki kişiler arasındaki anlaşmalar bile kuralsız olmaz. Konulan anlaşma maddelerine tarafların uyması onların egemenlik ve bağımsızlıklarını kaybettikleri anlamına gelmez. Bu nedenle Avrupa Birliğine girersek bağımsızlığımızı yitiririz şeklindeki basit karşı çıkış doğru değildir. Avrupa Birliği devletleri de bugüne değin bağımsızlık ve egemenliklerini kaybetmemişlerdir. Sadece ortak çıkarlarını korumak amacıyla yeni bir birlik oluşturmuşlardır.

 

Öte yandan, Türkiye AB? ne katılabilmek amacıyla ödün veremez. İçimizden bazıları bunu çok istese de Türkiye, gümrük birliği anlaşmasından gerekli dersleri almıştır.

 

Ayrıca önemli olan Avrupa Birliğine katılmak değildir. Bütün kurumlarıyla gelişmiş demokratik bir toplum olabilmektir.Çağcıl üstün değerlere ulaşabilmektir. Türkiye?nin yapması gereken de budur.

 

O zaman AB temsilcileri Türkiyeyi üye yapmak için çok uğraşacaklardır. O zaman, Norveç ve İsviçre?nin yaptığı gibi koşulları belirleyen taraf biz oluruz.Unutmayalım ki Avrupa Birliği kara kaşımıza, kara gözümüze hayran değildir. Üyeliğimiz onlar isterse, onlar için yararlı olursa gerçekleşecektir. Yoksa Türkiye?nin demokratikleşmesi ve kalkınmasını asla kendilerine sorun etmezler. Tersine geri kalmış, güçsüz bir Türkiye onların her zaman istedikleri bir şeydir.

 

TÜRKİYE NE YAPMALI?

 

AB ülkeleri bu birliği kurmadan önce gelişmelerini tamamladılar.Türkiye de gelişmesini tamamlamalıdır. AB ile ikili anlaşmalar yapılıp ilişkiler bir düzene konulabilir. Birliğe katılmak şu aşamada Türkiye için son derecede zararlıdır. Zaten uğraşmak da boşunadır. En azından on yıl daha Türkiye?nin üye olamayacağını açıkça söylemektedirler. Öyleyse uğraşacak sorunumuz yokmuş gibi konuyu her an gündemde tutmanın anlamı yoktur. Bu durum, gerçek gündemi saptırmak isteyenlerin işine yaramaktadır...

 

Türkiye, yapacağı bütün anlaşmalarda karşılıklılık ve eşitlik ilkelerini esas tutmalıdır. Kemalizmi yeniden kendine rehber edinmelidir.

 

Kapitalizm değişerek varlığını sürdürürdü. Sosyalist uygulamalar ?en azından şimdilik- başarısız oldu. Kemalizm ise birçok ülke için bir umut kaynağı olmaya devam ediyor... Akılcılığı, bilimselliği, evrenselliği ve devrimciliğiyle her koşulda yolumuzu aydınlatabiliyor...Tarihsel koşullarda bir üçüncü dünya (mazlum uluslar) ideolojisi olarak ortaya çıkan Kemalizm, belki de kapitalizmle sosyalizmin sentezi bir ideoloji olarak mazlum ülkeler bir yana gelişmiş ülkelerde de temel değerleriyle öne çıkabilecektir...

 

Bu arada, sözgelimi Kemalist laiklik anlayışı koşulların değişmesiyle özgürleşecek, sekülerleşecek, öteki Kemalist ilkeler de daha çağdaş yorumlanabilecektir...

 

Emperyalizme karşı savaş veren Kemalist Devletin, emperyalistlere karşı kendi çıkarlarını korudukça, emperyalist emeller beslemedikçe, başkalarının emperyalist emellerine, sömürülerine alet olmadıkça AB; NATO, BM, DTÖ, İLO, FAO, İnsan Hakları Mahkemesi vb. oluşumların içinde yer alması Kemalist ilkelerle çelişmez.!

 

Karadeniz İşbirliği Örgütü, Akdeniz Birliği, Avrasya Topluluğu da Kemalizmle çelişmez.

 

Bir tümce ile yinelersek:

 

AB?ne katılan ülkeler ulusal egemenliklerini ve bağımsızlıklarını yitirmediklerine göre Türkiye?nin de egemenlik ve bağımsızlığını yitirmesi söz konusu olamaz.

 

Ayrıca:

 

AB, Türkiye?nin çıkarlarıyla çelişirse birlikten ayrılma iradesi her zaman Türkiye?nin elindedir...

KEMALİST HALKÇILIK

 

 

Halkçılık; öz olarak ulusal egemenliğin, halk tarafından halkın yararına kullanılmasını amaçlar...

 

KEMALİST HALKÇILIĞIN AMAÇLARI :

 

Halkın yönetime katılması;

 

Yasalar önünde eşitliğin sağlanması;

 

Toplumun dayanışma içinde geliştirilmesi;

 

Sınıf çatışmalarnın önlenmesi;

 

Çalışanları, üretenlerin desteklenmesi;

 

Sosyal adalet ve sosyal güvenlik sağlanması...

 

KEMALİST HALKÇILIK ANLAYIŞINA GÖRE :

 

Halkın yararına olmayan girişimlere olanak verilemez.

 

Toplum ve devlet yapısında aile, katman ve sınıf egemenliği olamaz. Güçlüler, güçsüzleri ezemez. Emek sömürülemez.

 

Yasalar, uygulamalar halktan yana olmalıdır.

 

Emeğiyle geçinenler, her alanda öncelikle desteklenmelidir.

 

Sosyal adalet ve sosyal güvenlik sağlanmalıdır.

 

Halk siyasal yönetime katılmalıdır.( Demokrasi)

 

Görüldüğü gibi, halkçılık ilkesi halk çoğunluğunun bilinçlenmesine dayanan bir demokrasiyi içselleştirmektedir. Bu da, çağcıl bir halk demokrasisi demektir.

 

Kurtuluş savaşı sırasında her konuda hesap soran, eleştiren bir meclis vardı. Henüz gerçek bir Türk Ulusu yoktu. Sadece gerçek bir ulus yaratma çabası vardı. Emperyalizm çağında ve bir feodal toplumda, kurtuluş savaşının bir meclis tarafından yürütülmesi dünya tarihinde ender görülen olaylardandır. Bu da ulusalcılıktan öte halkçı ve demokratik bir anlayışın ürünüdür.Bütün bu olumsuz koşullar altında yoksul ve eğitimsiz halkı güçlendirmek, eğitmek ve toplumsal dayanışmayı sağlamak zorunluydu. Bu dayanışma sağlanamazsa, kurtuluş ve kuruluş gerçekleşemezdi...

 

?Halkçılık, toplumsal düzeni emeğin hukukuna dayandırmak isteyen bir uğraştır...?

 

M. Kemal?in bundan daha ünlü bir sözü var ki, sonraki yıllarda yaşanan karşı devrimci gelişmeler nedeniyle alaycı bir espriyle söylenirse de çok önemlidir :

 

?Türkiye?nin gerçek sahibi ve efendisi üretici olan köylüdür. Diyebilirim ki bugünkü yıkım ve yoksulluğun biricik nedeni bu gerçeği anlayamamış olmamızdır...? ( 1922 )

 

Ve tamamlayıcı fikir şöyle :

 

?yedi yüzyıldan beri dünyanın çeşitli ülkelerine göndererek kanlarını akıttığımız, kemiklerini el topraklarında bıraktığımız, emeklerini alıp savurduğumuz ve buna her zaman aşağılama ve alçaltma ile karşılık verdiğimiz, bunca özveri ve bağışlarına karşı iyilik bilmezlik, küstahlık ve zorbalıkla uşak durumuna düşürdüğümüz bu soylu sahibin önünde büyük bir utanç ve saygıyla gerçek durumumuzu alalım...?

 

Keşke bu anlayış sürdürülebilseydi..!

 

Halkçılık, Suna Kili?nin tanımlamasıyla da şudur :

 

?Atatürkçü Halkçılık, sınıf egemenliğini reddeden ılımlı toplumculuktur. Yönetimde , siyasette, kalkınmada, gelir dağılımında, devlet olanaklarının kullanılmasında halk yararının gözetilmesi demektir.?

 

Bu arada halk ve ulus ayrımını belirtmemiz gerekiyor. Ulus, ya da halk çoğu zaman aynı anlamı verecek şekillerde kullanılıyor. Aralarındaki ince ayrımı açıklamaya çalışalım :

 

Ulus, geniş ve soyut bir kavramdır. Halk ise somuttur. Bir yerde ve herhangi bir zamanda yaşayan yönetenler dışındaki toplumu anlatmak için kullanılır. Azınlıklar da halktandır.Yani şu anda Türkiye?de yönetenler dışındaki insanlar Türk Halkını oluşturmaktadırlar. Türk Ulusu kavramı ise, tarihsel bir geçmişe, ortak kültüre ve birlikte yaşama isteğinde olan tüm toplumu anlatır. Bunun içinde yönetenler de bulunur...

 

Bu yüzden halk ve ulus kavramları birbirine yakın olmakla birlikte aynı şeyler değildirler. Ulusçuluk ve Halkçılık ilkelerinde anlam daha da farklılaşır. Ulusalcılık daha çok diğer uluslara karşı birlik ve bütünlüğümüzü anlatır. Halkçılık ise ülke içindeki toplumsal, ekonomik, yönetsel düzenin dayanacağı toplumsal yapıyı belirlemektedir.

 

Halkçılık ilkesi de, Kemalizm?in öteki ilkelerinden ayrı düşünülemez ve yorumlanamaz.

 

 

(devam edecek)

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Ben size manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur."

 

- Kaynak: ATATÜRK, 1933, Milli Eğitim Bakanı Dr.Reşit Galip'e hitaben, İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi

 

Atatürkçülük veya Kemalizm, kelime anlamı olarak Mustafa Kemal Atatürk'ün düşüncelerinin ve görüşlerinin takipçisi olma anlamını içeren, ideolojik olarak emperyalist devletlerin fakir ve geri kalmış bir millete karşı giriştiği paylaşma hareketine tepki olarak doğan; Türk milliyetçiliğine bağlı, belirli bir sınıf desteğine dayanmayan; geri kalmış safsata ve batıl itikatlardan güç alan kurumlar yerine akla ve bilime dayanan kurumları getirmeyi amaç edinen, anti-emperyalist Mustafa Kemal Atatürk'ün ideolojisi. Atatürkçü ideolojinin temellerini, Atatürk'ün düşünce ve uygulamalarıyla ortaya koyduğu amaçlar, ilkeler ve gerçekleştirdiği inkılaplar oluşturur. Türkiye Cumhuriyeti de, anayasasında belirtildiği gibi, özellikleri ve uygulamalarıyla Atatürkçülük doğrultusunda hareket etmektedir.

 

Atatürkçülük, Türk halkının doğal karakterinden ve Türk vatanının sahip olduğu öz kaynaklardan, Türk tarihinden ve Türk insanının isteklerine çare bulma ihtiyacından doğmuştur. Bu sistem Türk Milleti'ni bütün unsurları ile çağdaş ülkelerden daha ileri bir seviyeye çıkarma anlayış ve gayretlerinin bir sonucudur.

Atatürkçülüğü belirtmek için kullanılan "Kemalizm" terimi ise 1930'larda kullanılmaya başlanmıştır.

 

Yukaridaki paragrafi ve aciklamayi ve de salt turk milliyetciligini ve savunusunu 21. yuzyilda, kemalizm ile nasil bagdastiriyorsun?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Neden Atatürk'ün söylemis oldugu sözü kendi ideolojinize göre degerlendirme ihtiyaci duydunuz cok ilginc.yani demek ki Atatürk yasasaydi etnik kökenlilere kimliklerini verirdi anlaminda bana soru yöneltmissiniz.Günün sartlari milleti bölmeyi gerektirmiyor.Bunu isteyenler etnik yapi üzerinden birlik ve bütünlügü bozmaya calisanlardir.Bu nedenle Atatürk'ün bir sözünü alip daha öncekileri sanki o söylememis gibi yapmak ancak tatli su baliklarini aldatmaya yarar.

 

Kemalistler Türkiye'nin birlik ve bütünlügünü Türkiye Cumhuriyeti vatandasligi bazinda savunmaktadirlar.Kemalizm karsitlari ise Türkiye Cumhuriyeti vatandasligini reddedip,Türkiyeli gibi abuk bir kavramla daha dogrusu Türkiye Devletini sollayarak Türkiyeyi üzerinde farkli irklarin yasadigi bir Cografya konumuna indirgemek ve herkese kendi etnik kimligini tanimak cabasindadirlar ve bu cabanin arkasinda küresel emperyalizme hizmet aski yatar.Sevr bunun icin yapilmisti bugün de ayni hedefe yürüyenler halklara özgürlük adi altinda Lozan'i yok saymaktadirlar ve artik sartlar degisti Lozan'da degisebilir diyemedikleri icin sagdan soldan bir takim edebiyatla bunu anlatmaya calisiyorlar.

 

Insanlari ayristirmak yerine insanlara hangi kökenden olursa olsun insanca yasamagd standartlarini gelistirmek,hak ve hukuku güclünün olmaktan cikarip gercek adaleti saglamak bence Türkiyek'ye yapilacak en büyük hizmettir.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KEMALIZM BÖLÜM 5

 

 

KEMALİST CUMHURİYETÇİLİK

 

Atatürk?e göre cumhuriyet demokrasi demektir. Peki, bu böyle midir? Özünde böyledir. Öyleyse kendisini cumhuriyet olarak nitelendiren birçok rejimin demokrasiyle uzak-yakın ilgisinin bulunmaması ne anlama geliyor?

 

Halk yönetimi kavramının batıdaki karşılığı Demokrasi, Arapça karşılığı da Cumhuriyettir.

 

Dünyaya Cumhuriyetlerini resmen açıklayan birçok devlet, gerçek bir halk yönetimini gerçekleştiremediler. Öte yandan, adı kırallık olan İngiltere özünde bir halk yönetimidir. Bu farklılıklar yüzünden cumhuriyet ve demokrasi kavramları ayrıştı. Cumhuriyet, sadece üst yöneticilerinin belli bir süre için seçimle belirlendiği devletlerin resmi adı oldu. Gerçek anlamda halkın özgür ve egemen olduğu yönetimlere de demokrasi denildi.

 

Görüleceği gibi, önemli olan demokrasidir.

 

Kemalist Cumhuriyetçilik, gerçek bir halk yönetimine (demokrasiye) ulaşmak amacını güttü.?Ulus egemenliği? ilkesi bu fikrin ürünüdür.Bugüne değin tam bir demokrasi kuramamışsak suçlu olan Kemalizm değildir. Suçlular, Kemalizmi amaçları için harcayanlardır. ? Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir? (1933) sözünü yorumlarsak anlarız ki; o, cumhuriyet kavramını, halkın egemen olduğu bir devlet şekli olarak düşündü: ?Artık hükümet ve millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet, millet hükümettir.? (1925)

 

Cumhuriyet yönetiminin tam anlamıyla yerleşebilmesi için birçok koşulun gerekliliğini biliyor ve söylüyordu. En önemlisi toplumun ekonomik ve kültürel yönden gelişmiş olması gerektiğine ilişkin vurgulamasıdır : ?Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir yönetimdir.Cumhuriyet erdemdir.?(1925)

 

Sonuç olarak; Kemalizm?de cumhuriyet, demokratik bir toplumun örgütlendiği devletin adıdır.

 

?Sonsuzluğa değin yaşayacaktır? dediği Türkiye Cumhuriyeti, kendisini demokrasi ile geliştirecektir. Bu nedenle Kemalizm ve demokrasi konusunu ayrıca inceliyoruz...

KEMALİZM VE DEMOKRASİ

 

 

Sanayileşememiş, örgütlenememiş, kentleşememiş, gelir düzeyi, eğitim düzeyi, kültür düzeyi yükselmemiş bir toplumda demokrasi olmaz.

 

Yani demokrasinin var olabilmesi için kalkınmış bir toplum olmak gerekir.

 

20. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye?de, demokrasinin kendisini bulamadığımız gibi, özgürlük ve demokrasi kavramlarını bilen birkaç kişiyi bile bulmamız zordu. Oysa demokrasinin varlığı için, özgürlük ve demokrasiyi toplumun bilmesi, benimsemesi, istemesi gerekir.

 

1920?li, 1930?lu yıllarda bugünkü anlamda katılımcı bir demokrasi hiçbir ülkede yoktur.Japonya?da, Almanya?da, İtalya?da, Portekiz?de, İspanya?da faşist diktatörlükler, Sovyetler Birliği?nde ise işçi sınıfı adına bir başka diktatörlük vardı.

 

Bütün dünyada demokratik devlet sayısı bir elin parmaklarından çok değildi. Japonya, Almanya ve İtalya?da demokrasi ikinci dünya savaşından sonra galip devletler tarafından kurduruldu.

 

Böyle bir dünyaya yetmiş yıl sonra bakarak,?Atatürk demokrasiyi kurmadı, Kemalizm demokratik değildir? demek, saçmasapan suçlamalarla Kemalizm?e savaş açmaktır. Ama Kemalizm, o denli sağlam ki karşısına dikilen her engeli yok ediyor, 21. yüzyıla da damgasını vurmak için daha da güçleniyor, büyüyor..!

 

Kemalizm, kuşkusuz demokrasi değildir. Ama çoğulcu, katılımcı demokrasiyi bir hedef olarak belirliyor, gerçekleştirmeye çalışıyordu. Bunu devrimin her aşamasında demokratik yollardan sapmayarak kanıtlamıştır:

 

Öncelikle kurtuluş savaşının örgütlenmesi demokratikti. Mecliste sayıları 120?ye varan ikinci grup milletvekilleri muhalefet partisinin işlevini yerine getiriyordu. Hem de birçok demokrasideki muhalefet partilerine taş çıkartırcasına.

 

Öylesine ki, Yunus Nadi:

 

?Her işi meclisten mi bekliyorsunuz paşam. İşte ordu, her şeyi yapabilirsiniz,? deyince,

 

?Ben her kerameti meclisten bekleyenlerdenim...? yanıtını vermişti.

 

BUNLAR HER DEMOKRASİDE GÖRÜLMEZ

 

Hangi diktatörlükten söz ediliyor?

 

Hiçbir totaliter rejim muhalefet yaratmak için uğraşmaz.Oysa Mustafa Kemal?in partisinin, yani devrimin partisinin karşısında hilafet ve saltanatı geri getirmeyi amaçlayan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulabilmiştir. 1930 yılında yine bir muhalefet partisinin-Serbest Cumhuriyet Fırkası- kurulmasına önayak olunmuştur.Atatürk?ün eski arkadaşı Fethi Bey, yeni partinin başına geçtikten sonra şapkanın kâfirlik olduğunu, şeriatın geri gelmesi gerektiğini söylecek kadar ileri gidebilmiştir. Yine de azgınlaşan gericiliği kontrol edememiş, bir süre sonra partisini kendisi kapatmıştır.

 

Seçmen yaşı daha 1924 yılında 18?e indirilmiştir.Dünyada kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan ilk birkaç devletten biri de Türkiye?dir.

 

Öğretmenlere ?..cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar ister ? şeklinde görev veren bir anlayış demokratik değil midir?

 

Kooperatiflerde örgütlenmeye öncülük ederek üye olan Mustafa Kemal ve onun rejimi demokrasiye yönelmemiş midir?

 

Dil ve tarih işlerini derneklere bırakan anlayış, bugün onu eleştirmeye kalkanlardan daha az mı demokratiktir?

 

Avrupa?da özgürlük ve demokrasinin olmadığı bir dönemde ?Yurttaş İçin Medeni Bilgiler? kitabını yazarak ulusuna demokrasiyi öğretmeye çalışan bir önder düşünülebilir mi? Demokrasiye böylesine bir hizmet verebilen başka önder biliyor musunuz?

 

İşte size bu kitaptan birkaç örnek:

 

?..Ulusal egemenlik temeline dayalı temsili bir hükümette kamuoyu büyük rol oynar.Basın-yayın ve kamuya ilişkin işler hakkında geniş bir eleştiri ortamı bırakılmadan, kamuoyu görevini yerine getiremez.Ulusal egemenlikte temsili hükümet düşüncesinin yayılması ve yükselmesi ancak kamuoyunun etkinliği ile olabilir...?

 

?...Basın-yayın özgürlüğünden ortaya çıkabilecek olumsuzlukları giderecek etkin yol, geçmişte olduğu gibi basın- yayın özgürlüğünü kısıtlama yolu değildir. Basın- yayın özgürlüğünden doğacak sakıncaları önlemenin yolu,yine doğrudan basın ? yayın özgürlüğüdür.?

 

Bugün varmak istediğimiz nokta, Atatürk?ün 70 yıl önce belirttiği noktadır.

 

Şu sözleri de değerlendirelim:

 

?Biz cumhuriyeti kurduk. On yaşını doldururken, demorasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır.Siyasi partilerin var olması doğaldır. Türkiye Cumhuriyeti?nde de birbirini denetleyen partilerin doğacağına kuşku yoktur.?

 

Hala Kemalizm?le demokrasiyi birbirinden uzak mı görüyorsunuz?

 

Alın size bir başka örnek:

 

Recep Peker, İtalya ve Almanya?yı gezmiş, oralardaki siyasal partilerin tüzük ve programlarını incelemişti.Türkiye?ye döndükten sonra CHP tüzük ve programında yapılacak değişiklikler konusunda öneriler hazırladı.Bu önerilerde Almanya ve İtalya?daki faşist partilerin tüzüklerindeki maddelere benzer maddeler de vardı.Tüzük ve programı inceleyen Atatürk:

 

?Bu ne sakat düşüncedir.Varmak istediğimiz hedef bazı arkadaşlarca bile zerre kadar anlaşılabilmiş değildir,?diyerek önerileri geri çevirmişti.

 

Zekeriya Sertel Atatürk döneminde muhalefet etmiş,çeşitli sıkıntılar çekmiş bir aydındı. Sertel sonradan,?biz uğrunda savaştığımız özgürlük ve demokrasiye de ancak onun açtığı yoldan ulaşabiliriz.? Demiştir.

KEMALİST LAİKLİK

 

 

Egemenliği dinsel kaynaklarda gören hiçbir toplum gelişip uygarlaşamamıştır. Gelişmiş bir toplum olmak için, laik bir toplum düzeni kurmak gereklidir. Kemalist Türk Devrimi, daha yolun başında egemenliği ulusa dayandırmıştır. ?Egemenlik bağılsız koşulsuz ulusundur? özdeyişinin anlamı budur. Bağımsızlığın elde edilmesinden sonra , toplum ve devlet yaşamını akla ve bilime dayandırmak için, gerekli düzenlemeler bir süreç içerisinde tamamlanmıştır. Laiklik ilkesi , demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olarak Türkiye Cumhuriyetinin temel taşını oluşturmuştur. Laiklik olmazsa Türkiye Cumhuriyetinin yıkılacağı kesindir.

 

LAiKLİĞİN GETİRDİĞİ YARARLAR :

 

Toplumda ümmet bilinci yerine ulus bilinci yerleşti.

Laiklik ilkesiyle, bütün yurttaşlar arasında hukuk birliği sağlandı.

Dinin özüne dönüldü. Herkes inancının gereklerini özgürce yerine getirdi.

Ülke içindeki din ve mezhep ayrımcılığını, anlaşmazlıkları önledi.

Farklı inançtaki toplum kesimleri, bir arada barış içinde yaşamaya başladılar.

Din, devlet ve toplum yaşamına etkin olarak karışamadı.

Devlet, doğmaların ve inançların değişmeyen kuralları yerine, gelişen bilime ve değişen toplum koşullarına göre yönetilebildi.

KEMALİST DEVLETÇİLİK

 

 

Devletçilik, geniş anlamıyla devlet olmanın gereğidir. Bir devlet, varlığını sürdürmek için kadrolara, orduya, yargıya, polise, yasalara, devlet erkine sahip olmak zorundadır. Toplumlar, henüz devlet aşamasından daha ileri bir düzen kuramamışlardır. Bu yüzden yeryüzündeki bütün toplumlar devletler halinde yaşarlar. Aynı zamanda da devletçidirler.

 

Çağımızda devlet anlayışının gelişmesiyle, devletin görev ve sorumlulukları da artmıştır.Geçmişte sadece düzen ve güvenlikten sorumlu tutulan devlet, bugün toplumu ilgilendiren her şeyden sorumludur. Ve milyonlarca görevli, devlet adına her şeyimize karışmaktadır. Bu, her ülkede böyledir.

 

Demek ki devletçilik, devlet olmanın gereğidir. Aynı zamanda devletin felsefesidir, refleksidir. Bu anlamda yeryüzünde devletçi olmayan devlet olmaz. Devletçi olmayan toplum da yoktur.

 

Sorun, devletin ekonomik yaşama katılmasında düğümlenmektedir. Kapitalist anlayış, devletin ekonomik yaşama karışmamasını isterken; sosyalist kuram, devletin toplum adına bütün üretim araçlarına sahip olmasını koşul saymaktadır. Kapitalizm, yüzyıllar boyunca vahşi bir şekilde insanları, ülkeleri sömürerek bugünkü gücüne ulaşmış; sosyalizm ise uygulamalarda başarılı olamamıştır.

 

Kemalist Devletçilik, iki uygulamanın da yararlı taraflarını benimsemektedir .

 

KEMALİZM VE KÜRESELLEŞME

Küreselleşme sözü ilk duyulduğunda insanlara çekici gelebilir. Öyle ya gezegenimizi sınırlarla yüzlerce parçaya bölmenin, insanlar arasında ırk, din, dil, ayrımı yapıp, anlaşmazlıklar yaratarak sürekli kavga etmenin ne anlamı olabilir?

 

Küreselleşme (globalleşme), ya da yeni dünya düzeni denilen akımı savunanlar da bunları söylüyorlar :

 

?Küreselleşme dünya halklarının özgürleşmesi, demokatikleşmesi, insan haklarının korunması, eşitsizliklerin, adaletsizliklerin yok edilmesi, sınırların kalkması, orduların dağıtılması,dünyanın kocaman bir köy olarak gelişmesidir. Küreselleşmenin karşısında durulamaz. Karşı olanlar zavallı budalalardır. Bu kaçınılmaz bir gidiştir. Dünyanın bu gidişine bir an önce katılmak gerekir. Yoksa çok zararlı çıkarız, vb...?

 

 

(devam edecek)

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Neden Atatürk'ün söylemis oldugu sözü kendi ideolojinize göre degerlendirme ihtiyaci duydunuz cok ilginc.yani demek ki Atatürk yasasaydi etnik kökenlilere kimliklerini verirdi anlaminda bana soru yöneltmissiniz.Günün sartlari milleti bölmeyi gerektirmiyor.Bunu isteyenler etnik yapi üzerinden birlik ve bütünlügü bozmaya calisanlardir.Bu nedenle Atatürk'ün bir sözünü alip daha öncekileri sanki o söylememis gibi yapmak ancak tatli su baliklarini aldatmaya yarar.

 

Kemalistler Türkiye'nin birlik ve bütünlügünü Türkiye Cumhuriyeti vatandasligi bazinda savunmaktadirlar.Kemalizm karsitlari ise Türkiye Cumhuriyeti vatandasligini reddedip,Türkiyeli gibi abuk bir kavramla daha dogrusu Türkiye Devletini sollayarak Türkiyeyi üzerinde farkli irklarin yasadigi bir Cografya konumuna indirgemek ve herkese kendi etnik kimligini tanimak cabasindadirlar ve bu cabanin arkasinda küresel emperyalizme hizmet aski yatar.Sevr bunun icin yapilmisti bugün de ayni hedefe yürüyenler halklara özgürlük adi altinda Lozan'i yok saymaktadirlar ve artik sartlar degisti Lozan'da degisebilir diyemedikleri icin sagdan soldan bir takim edebiyatla bunu anlatmaya calisiyorlar.

 

Insanlari ayristirmak yerine insanlara hangi kökenden olursa olsun insanca yasamagd standartlarini gelistirmek,hak ve hukuku güclünün olmaktan cikarip gercek adaleti saglamak bence Türkiyek'ye yapilacak en büyük hizmettir.

 

 

saygilarla

 

Kusura bakmayin ama; hak ve ozgurluklerin tanimi ve temsili sizin imanlasmis inancinizda bilincaltinizda "bolunme" olarak sabitlenmis. O yuzden ne soylense bos.

 

Sadece son kez size, tek milliyetciligin diger kokenler uzerindeki diktatorlugunun o ulke ve toplumunun bolunmesine yol acan ve ulke eliyle emperyalizme hediye edilen bir gercek oldugunu soylemek isterim.

 

Bunun icin yakin tarihe bir bakmaniz gerekli.

 

Bir politikaci bir zamanlar demiski "politika bosluk tanimaz, senin boslugunu baskasi doldurur" iste TC olan da budur, senin algilayamadigin ve goremedigin sorunu, gelir emperyalist zihniyet ustelik seni kullanarak kendi cikarina cozer. Iste "cehennemin yollari iyi niyet taslari ile doludur" cumlesi tek milliyetciligin diktatorlugunun yaptigidir.

 

Kendi dusen aglamaz. Bu da hatayi emperyalist zihniyette degil; bu zihniyete yol veren zihniyertte aramak gerektigidir. Sen baska kokenleri distalar otekilestirirsin, baskasi gelir onu kullanir.

 

O yuzden kendi hatana aglamak yerine ya da baskalarini one surmek yerine, once hatanin bu imanlasmis tek milli inanc ta oldugunun algilanmasidir.

 

Yarin, is isten gecmeden. Unutma ne SSCB ne de bir Yugoslavya kaldi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KEMALIZM BÖLÜM 6

 

 

 

KEMALİZM VE ÖZELLEŞTİRME

 

 

Kemalizm?de özelleştirme tabu değildir. Önemli olan halkın yararıdır. Kemalist devletçiliğin amacı da budur. Halkın yararı özelleştirmeyi gerektiriyorsa özelleştirme, kamulaştırmayı ya da devletleştirmeyi gerektiriyorsa, onlar yapılır.

 

Ancak Türkiye?deki özelleştirme yanlıları ne halkın yararı, ne de gerçek bir liberal anlayış nedeniyle bu işin peşindedirler. Onların amacı çok uluslu sermaye ile birlikte varlıklarımızı yağmalamak ve talan etmektir. Aç kurtlar gibi özelleştirme bekleyenler, hiçbir kamu işletmesine değerini vermezler. Hepsine yok pahasına sahip olmak isterler. Devlete peşin para da ödemezler. Ödemeler uzunca bir vadeye yayılır. Bu arada ? yardım et? diye devlete yalvaranlar, işletmeleri, bankaları batırarak milyarlarca dolar borçla yine devlete geri verenler çoktur. Bunlar olmasa bile çalışanların işlerine son vermek, tekel oluşturmak, işletmeyi kapatmak da yaygındır. Sit alanları, turizm bölgeleri, stratejik yerler, değeri çok yüksek arsalar özelleşir. Vurgun ve yağma sürer...

 

Türkiye?de özel sektörü devlet var etmiştir. Kredi, teşvik, arsa, altyapı ve başka olanaklar yaratılmış, ürünler yüksek gümrük vergileriyle dış ürünlerin rekabetine karşı korunmuştur. Ayrıca özel sektör her zora düştüğünde yine devlet tarafından kurtarılmıştır.

 

Bu yüzden özel sektörümüzün temsilcileri çok sık gelirler Ankara?ya. Çoğunun amacı devlet sırtından kazanç sağlamaktır. İhale, torpil, teşvik, kredi vb. işleri süreklidir. Devlet olanaklarının bir kez kullanılması onlara yetmez. Devlet olanakları holdingler, plazalar yaptırır. Sudan ucuz gazete sattırır.

 

Hem, özelleştirme diye bağırıp, hem de devlet desteği istemek ve bunun için iktidarları desteklemek özel sektörün genel siyasetidir.

 

Özelleştirme bir kurtuluş değildir. Özelleştirilen işletmelerden bir tanesini bile olumlu bir örnek olarak gösteremiyorsak,çözümü özelleştirmede değil işletmelerin toplam kalite yönetimlerinde aramak gerekiyor. Devlet işletmelerini özerk ve özgür bıraksak, yeterli yatırımı yaparak daha kaliteli ve daha çok üretim yapsak kötü mü olur ?

 

Ve bilelim ki özelleştirme, sömürgeleştirmenin de bir ayağıdır.Ulus devleti zayıflatma ve giderek yok etme planlarında bir araçtır. Ulusal kaynaklarımızı daha iyi değerlendireceksek, toplumsal gönencimiz artacaksa, gelir dağılımı ve bölgeler arası farklılıklar azalacaksa, sermaye halka yayılacaksa gerekli olan özelleştirmeler yapılsın.

 

Özelleştirme yanlıları bu gerekçeleri kullanırlar. Ama, bu yararları sağlayan bir özelleştirme henüz görülmedi. Böylesine yararlı bir özelleştirme yapılabilecekse herkes özelleştirmeci olur.

 

Eğer, borç ödemek için altın yumurtlayan ulusal servetlerimizi yok paraya satıp savacaksak -ki böyle olduğu açıkça söyleniyor-özelleştirmeye koskocaman bir HAYIR !

KEMALİST DEVRİMCİLİK

 

 

Devrim, bir toplumda kısa süre içerisinde ilerleme yönünde görülen, köklü ve toplu değişikliklerin genel adıdır. Geniş anlamda insanın ateşi kullanması, yerleşik yaşama geçmesi, yazının icadı, madenlerin kullanılması, makine çağına geçilmesi vb. yarattıkları sonuçlar nedeniyle büyük devrimlerdir. Devrimi, kısa sürede görülen büyük gelişme diye tanımladık. Ancak,yüzbinlerce yıla ulaşan insanın yeryüzü macerasında, birkaç bin yılda tamamlanabilen bazı değişimler de çok önemli olduklarından devrim olarak değerlendirilirler. Çünkü, uzun insanlık tarihinde birkaç bin yıl bile, devrimin büyüklüğü yanında kısa bir süre olarak kalır. Yenitaş Çağının başlaması ya da yazının kullanılması bu tür devrimlerdendir.

 

Devrim, Dünyanın göreceli olarak daha gelişmiş toplumlarında başlar. Daha sonra öteki toplumlara yayılarak insan yaşamının bütünüyle değişmesine, iyileşmesine yol açar. Örneğin, Fransız Devrimi, ulus devletlerin, özgürlük, eşitlik, insan hakları gibi kavramların kaynağı olmuştur. Feodal toplum yapısı yıkılmış, Kapitalizm kavramsal ve kurumsal olarak egemenliğini perçinlemiştir. Kapitalizmin yarattığı sorunlar da sosyalist ideolojiyi ve sosyalist devrim hareketlerine yol açmıştır.

 

Kemalist Devrim ise kapitalizm ve sosyalizm dışında kalan toplumlara model olmuştur.

 

Kemalist devrim (Türk Devrimi), ulusal kurtuluş savaşı ve arkasından gelen çağdaşlaşma atılımlarının bütününe verilen addır. Bağımsız bir ulus toplumu var edilmiş ve bu toplum, ortaçağdan alınarak 20. yüzyıla yükseltilmiştir. Büyük ve köklü gelişmeler yaşanmış, toplum yaşamı değişmiştir

KEMALİZMİN BÜTÜNLEYİCİ İLKELERİ

Bütünleyici ilkeler, Kemalizmin temel ilkelerini de var eden kavramlardır. O ilkelerin içlerinde bulunmaktadırlar. Sözgelimi Devletçilik ilkesinde: Tam bağımsızlığın, akılcılık ve bilimselliğin, eşitlikçiliğin, evrenselliğin, gerçekçiliğin, çağdaşlığın, insancıllığın bulunduğunu hemen anlayabiliriz.

 

Kemalizm, altı ana ilke ve bunları tamamlayan ilkelerden oluşur. Kemalizmi tamamlayan, (ya da bütünleyen) ilkelerin gözardı edilmesi, dikkate alınmaması, bilinmemesi, Kemalizmin özünü yatsımaktır, bilmemektir. Kemalizmin nitelik ve özellikleri bunlar bilinmeden anlaşılamaz.

 

Kemalizmi daha iyi kavrayabilmek için bu ilkeleri kısa kısa açıklamaya çalışalım :

 

TAM BAĞIMSIZLIK :

?Kemalizm hem bir ulusal kurtuluş, hem de bir ulus oluşturma ideolojisidir. Tam bağımsızlık ilkesi, bu ideolojinin odak noktasıdır.

 

Atatürkçü bağımsızlık anlayışı tümdür. Yalnız siyasal, ekonomik, parasal, yargısal bağımsızlığı kapsamakla yetinmez. İçine ideolojik bağımsızlığı da alır.? (Suna Kili, Kemalizm, Bir Çağd. İd.)

 

Tam bağımsızlığın özünde ekonomik bağımsızlık yatar:

 

?Bağımsızlığı tam olarak gerçekleştirmek için tek kuvvet, en kuvvetli temel ekonomidir.? ( Atatürk)

 

Görüldüğü gibi Tam bağımsızlık ilkesi Kemalizmin İLK TEMEL TAŞIDIR. Herhangi bir kuramdan ya da düşünürden alıntı değildir. Bu anlamda da bağımsızdır...

 

ULUSAL EGEMENLİK :

Tam bağımsızlık kavramı, ulusal egemenlik kavramı ile birlikte bir bütündür.Tam bağımsız olacak unsur ulustur. Egemenlik de bütün ulusundur. Hiçbir kişiye, gruba, sınıfa verilemez. Ulus, egemenliğine her durumda sahip olmalıdır.

 

AKILCILIK VE BİLİMSELLİK :

.?..Sosyal yaşam, akıl ve mantıktan uzak, yararsız, zararlı ve bir takım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar...?

 

?..Dünyada her şey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade etmeyeceği hiçbir şey düşünemiyorum...?

 

?..Bizim akıl, mantık, zeka ile hareket etmek en belirgin özelliğimizdir. Bütün yaşamımızı dolduran olaylar bu gerçeğin kanıtıdır...?

 

Bu sözler Türk Devriminin özündeki akılcılığı belirtmeye yeterlidir. Bilime ve bilimsel düşünceye verilen önemse çoğumuzun bildiği şu özdeyişlerden daha güzel anlatılamaz :

 

?..Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim ve fennin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır..?

 

?...(Türk ulusunun) yürümekte olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale,müspet ilimdir (pozitif bilimdir.)

 

GERÇEKÇİLİK :

Gerçekçilik, gerçeği görmek ve anlamaktır. Bilim de gerçeği arar.Bilimselliğe verilen önem, aynı zamanda gerçeğe verilen önemdir.Kemalizm, düşlere değil, gerçeklere ve kesin değerlendirmelere dayanır.Maceracı değildir:

 

:?..bitmeyen emeller peşinde ulusu uğraştırmamak, zarara uğratmamak...Uygar dünyadan,uygar ve insanca davranışı, karşılıklı dostluğu beklemektir..?

 

?...Biz ilhamlarımızı gökten ve bilinmeyenden değil,doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.. Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk ulusu ve bir de uluslar tarihinin binbir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız sonuçlardır...?

 

İşte gerçekçilik budur...

 

ÇAĞDAŞLIK :

Kemalizm, bütün ilkeleri ve uygulamaları ile çağdaştır. Hatta çağına göre daha ileridir. Ulusçuluk , devletçilik, demokrasi... Hangi konuyu ele alsak, çağdaş ve özgün bir yaklaşım görürüz. Çağdaşlık, yaşanan çağa ayak uydurmaktır. Batı öykünmeciliği değildir.

 

?Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı,Türkiye Cumhuriyeti halkını tümden çağdaş, bütün anlam ve biçimleriyle uygar bir toplum durumuna getirmektir. Devrimlerimizin temel ilkesi budur. Bu gerçeği benimsemeyen anlayışları darmadağın etmek zorunludur...?

 

Bilindiği gibi amaç, ?çağdaş uygarlığın (da) üzerine çıkmaktır.?

 

Zaten Kemalizm , bir çağdaşlaşma ideolojisi değil midir?

 

BARIŞÇILIK :

 

?...Yurtta Barış, Dünyada Barış ? özdeyişiyle özetlenen barışçılık anlayışı, her ne olursa olsun barış istemek değildir. Ülkenin güvenliğini amaçlayan ? hiçbir ulusun aleyhinde olmayan bir barış doğrultusu, bizim sürekli ilkemiz olacaktır.?

 

Barış ve güvenlik, yalnız Türk ulusu için değil, bütün dünya için kurulmalıdır. Bu amaçla uluslararası kuruluşların oluşturulmasını, savaşın birdenbire çıkması durumunda saldırgana karşı bütün ulusların birleşmesini ister.

 

Yurt içinde sınıflar, katmanlar, gruplar, meslekler, bölgeler, cinsler, dinler, ırklar arasında ayrım yapılmaz. Farklılıklar değil birlikler önemlidir. Türk, ulus kimliğinde birleşilmiştir. Devlet, farklılıkları ortadan kaldırıp sürekli bir iç barışı sağlamakla ödevlidir :

 

?..Ulusal gelirin dağılımında daha mükemmel bir adalet ve emek sarf edenlere daha çok refah? sağlanmalıdır.

 

Etnik kimlik,sınıf,katman,meslek ve inanç farklılıkları yaratmamak, ayrımcılık yapmamak, iç barışın gerekleridir.

 

İNSANCILLIK :

? Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız, insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız..?

 

Kemalizm insancıldır. Yalnız kendi ulusunu, kendi insanını düşünmez. Kemalizm, insanlık için ?bir uyum ve işbirliği çağı? nın yaratılmasını ister.

 

?İnsanları mutlu edecek tek araç, onları birbirine yaklaştırarak, onlara birbirini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi gereksinmelerini karşılamaya yarayan hareket ve enerjidir.?

 

?İnsanlığın hepsini bir vücut ve bir ulusu bunun bir organı gibi saymak gerekir .Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir.?

 

Bilmem, daha da açıklamak gerekli mi?

 

EVRENSELLİK :

Kemalizm, evrensel bir dünya görüşüdür. Türkiye?nin ve Türk ulusunun koşullarından çıkmış, ama evrensel bir model olmuştur.

 

Douverger :?..Moskova ya da pekin etkisine girmemiş üçüncü dünya ülkelerine bu sistem yol göstermektedir? saptamasını yapmaktadır. Türkiye?nin Kemalizm yolundan sapması ayrı konudur.

 

Kemalizm, bugün dünyanın herhangi bir ülkesinde ? gelişmiş devletlerde de- kolayca uygulanabilecek bir sistemdir. Kemalist sistemi belli yönleriyle uygulamaya çalışan birçok ülkeden söz edebiliriz. Başarılı olup olmaması da ayrı bir konudur. Önemli olan, Kemalizmin evrensel bir model olarak ortaya çıkması, seçkin bir nitelik kazanmasıdır.

 

EMPERYALİZM KARŞITLIĞI :

Türk Ulusal Kurtuluş savaşı emperyalizme karşı yapılmıştır. Emperyalist işgaller sona erdirilmiş, yurt bütünlüğü yeniden sağlanmış, emperyalist sömürü durdurulmuştur. Batılı devletlerle yapılan yeni anlaşmalar, bağımsız bir ulus devletin gelişme, çağdaşlaşma çabalarının gereğidir.Emperyalizm çağında, emperyalizme karşı verilen ilk bağımsızlık savaşı olarak, ezilen, sömürülen uluslara örnek olmuştur. Bu örneği gören onlarca ulus bağımsızlık savaşlarını kazanmışlardır :

 

?Bugün güneşin ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu uluslarının da uyanışlarını öyle görüyorum.Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak çok kardeş ulus vardır.Onların yeniden doğuşu, kuşkusuz ki ilerlemeye ve gönence yönelik olrak görülecektir.Bu uluslar bütün güçlüklere, bütün engellere karşın zafer kazanacaklar ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır.

 

Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerine uluslar arsında hiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı egemen olacaktır.?

 

Birileri Kemalizmin emperyalizme karşı olmadığını söyleyip kafa karıştırmaya çalışıyorsa da M. Kemal her zaman olduğu gibi bizi aydınlatıyor. Kurtuluş Savaşının ?bizi yok etmek isteyen emperyalizme, bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı? yapıldığını ortaya koyuyor...

 

EŞİTLİKÇİLİK :

Devrimin amaçlarından biri de eşitliği sağlamaktır. Öncelikle yasalar önünde herkes eşittir. Dil, din, ırk, cinsiyet, sınıf, soy, görev ve eğitim farklılıkları kimseye ayrıcalık getirmez. Toplumda var olan eşitsizlikler yok edilmelidir. Kalkınma sağlanırken ulusal gelirin paylaşımında dengeler gözetilmeli, gelir uçurumları yaratılmamalıdır.

 

?Bizim düşüncemizde çiftçi, çoban, amele, tüccar,sanatkar, asker, doktor, kısacası herhangi bir sosyal kuruluşta çalışan vatandaşın hak, çıkar ve özgürlüğü eşittir...?

 

Eşitlikçiliğin bir yönü de uluslar arası eşitlik anlayışıdır. Kemalizm, uluslar arasındaki bütün işleri, eşitlik ve karşılıklı yarara dayandırır.

 

ULUSAL BİRLİK:

Kurtuluş savaşı ulusal birliğin sağlanmasıyla kazanılmıştır. Uygarlık savaşımının kazanılması da birliği koruyarak, ulusal amaçlar için çalışılmasıyla kazanılacaktır.Ortak bir amaçla yürüyen toplumlar her savaşımı kazanırlar. ?Türk ulusu,ulusal birlik ve beraberlikle bütün zorlukları yenmesini bilmiştir...?

 

Yenecektir de...

 

ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜ :

Ulusal birlik, ülke bütünlüğünü de gerektirir. Ülkenin bölünmesi; birliğin bozulması, gücün etkisizleşmesi, dahası ülke içinde tüketilmesi demektir. Dünya karşısında gerilemek,uygarlık savaşını yitirmektir. Oysa Türk Devriminin asıl amacı uygarlık savaşında öne geçmektir...

 

Yineliyoruz. Kemalizm, çağdaşlaşma ideolojisi olarak bir sistem oluşturmaktadır. Sistemin içerisinde başka ayrıntılar ve ilke olabilecek başka kavramlar da bulunabilir. İdeologlarca masa başında yazılan bir kuram olmayıp, yaşamın, savaşımın içnden çıkan bir ideolojidir Kemalizm. Burada sözkonusu etmediğimiz bazı özellikler de bulunabilir. Bunların hepsi, bir bütünün parçaları olarak düşünülmelidir. Birbirleriyle çelişmez. Birbirlerini tamamlarlar..

 

 

saygilarla.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Niye, Türkiye'nin birlik ve bütünlügünü parcalamak senin icin iman haline gelmis te benim bu birlik bütünlük icin mücadelem sana agir geliyor?Senin yaptigina MODERN FASIZM denir ve Küresel Emperyalizme hizmettir.Yani Türkiye bölünürse etnik temelde ayristirilirsa senin gözünde HAK VE ÖZGÜRLÜK oluyor ama hayir Türkiye bir bütündür denildiginde bunu imanlasmis olarak yorumluyorsun.

 

Türkiye ne Yugoslavyadir ne de SSCB'dir.Is isten gecmeden siz bu sevdanizdan vazgecin,sonunda hep birlikte aglariz . Seyit Riza,Seyh Said,Tayyib Erdogan gibi Emperyalist isbirlikcilerinin bolca oldugu bu ülkede vatanini bayragini milletinin birligini savunanlarin olmasi sizi fazla rahatsiz etmesin.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Marksizm,Maoizm,Leninizm,Stalinizm, yikildi tarih oldu,kimse bahsetmiyor artik onlardan,dünkü komünistler bile artik agizlarina almiyorlar bu insanlik düsmani diktatörleri. Kemalizm ölmedi zaten bütün hinciniz bu nedenledir,bir türlü yikamadiniz Kemalizmi cünkü Kemalizm insanlik düsmani degil insana hizmettir.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

?Kemalizm, kapitalist ve sosyalist sistemlerin analiz ve sentezinden doğmuş, anti-emperyalist bir yöntemdir? (ideolojidir) (K.Odabaşı)

 

 

Kapitalist sömürü düzeni seçen hiç bir ideoloji çağdaş olamaz. Çağdaş olmak demek sömürüye karşı mücadele etmek demektir. Çağdaş olma kavramı nedir?

 

Emperyalist yöntem zaten kapitali, artı değeri kullanır. Kapitalist ideoloji ögelerini taşıyıpta, sosyalist olmak çok saçma ve gülünç iddiadır. Hem sömürüyü savunacaksın, hem sömürüye karşı mücadele edeceksin. Böyle saçmalık olabilir mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kapitalist düzenin secildigini siz iddia ediyorsunuz,analiz ve sentezinden dogmus olmak demek Kapitalist sistemi secmek degildir.Eger bir sistem Anti-Emperyalistse sömürüye de karsidir. Daha gecerli argümanlar bulmaya calisin.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kapitalist düzenin secildigini siz iddia ediyorsunuz,analiz ve sentezinden dogmus olmak demek Kapitalist sistemi secmek degildir.Eger bir sistem Anti-Emperyalistse sömürüye de karsidir. Daha gecerli argümanlar bulmaya calisin.

 

saygilarla

 

İki sistemin sentezi ne demek?

Sentez kavramının anlamını biliyormuyuz?

Kemalist ideolojide artı değer, üretim araçları kimin elindedir?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Burada var olmayan bir ideoloji anlatiliyor, yani hayal bri ideoloji. Anti-Emperyalistlik ise bastan hayal. Belinden amperyalistlare bagimli bir ülke icin byöle anti-emperyalist lideri vardi,... demek hic dogru degil.

Atatürk daha kendi sagliginda Amerikan büyük elcisini kabulündeki konusmasinda Amerikayi öve öve bitiremiyor. Bu kayitlardan neden acaba bu "anti-emperyalistler" bahsetmezler?

Lafla kimse herhangi bir sey olmuyor, ideolojilerde yaratilmiyor,....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Niye, Türkiye'nin birlik ve bütünlügünü parcalamak senin icin iman haline gelmis te benim bu birlik bütünlük icin mücadelem sana agir geliyor?Senin yaptigina MODERN FASIZM denir ve Küresel Emperyalizme hizmettir.Yani Türkiye bölünürse etnik temelde ayristirilirsa senin gözünde HAK VE ÖZGÜRLÜK oluyor ama hayir Türkiye bir bütündür denildiginde bunu imanlasmis olarak yorumluyorsun.

 

Türkiye ne Yugoslavyadir ne de SSCB'dir.Is isten gecmeden siz bu sevdanizdan vazgecin,sonunda hep birlikte aglariz . Seyit Riza,Seyh Said,Tayyib Erdogan gibi Emperyalist isbirlikcilerinin bolca oldugu bu ülkede vatanini bayragini milletinin birligini savunanlarin olmasi sizi fazla rahatsiz etmesin.

 

 

saygilarla

 

Sen zaten bu sevdadan vaz gecmezsen, o istedigin ama kuyusunu kazdigin birlik ve butunlugu kendi ellerin ile yok edeceksin. Nitekim tarih her turlu tek milliyetciligin birlik degil; ayrim ve bolunme getirdigini gostermistir.

 

Turkiye'nin tarihin diger ulkelerine benzeyip benzememesi iste bu teklestirme politikasinda diretim ile paraleldir.

 

"Yaturksun, ya degilsin/herkes turktur" gibi kafatasci, bilimsel hic bir icerigi olmayan sadece ideolojik bir inanctan ote gitmeyen bu dayatma ve hakimiyeti zaten boluculuktur. Bunun boyle oldugunu tarih gostermistir.

 

Kimse hic bir toplumu dunya cografyasinin neresi olursa olsun teklestiremez. Bunun baska hangi kokenleri icerdigini ise hak ve ozgurlukler yerine getirir. Kimse hayali bir fark yaratmiyor, sadece olan farki gozlemliyor. Sen ise gormek istemiyorsun. O yuzden ya gosterecekler ya da goreceksin, baska yolu yok.

 

Ama gosterirler de sen goremezsen; iste o zaman gorememenin cezasini bolunerek cekersin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Burada var olmayan bir ideoloji anlatiliyor, yani hayal bri ideoloji. Anti-Emperyalistlik ise bastan hayal. Belinden amperyalistlare bagimli bir ülke icin byöle anti-emperyalist lideri vardi,... demek hic dogru degil.

Atatürk daha kendi sagliginda Amerikan büyük elcisini kabulündeki konusmasinda Amerikayi öve öve bitiremiyor. Bu kayitlardan neden acaba bu "anti-emperyalistler" bahsetmezler?

Lafla kimse herhangi bir sey olmuyor, ideolojilerde yaratilmiyor,....

 

Aslinda bu konu kendi basina bir konu. Soru da "devlet eliyle kapitalixzmi yaratan uygulamanin, nasil anti emperyalist olabilrecegi" konusudur.

 

Ya da "dukkanini kendi isletmek isteyenin, dukkani baskalarinin isletmesine izin vermemesi" nasil onlara karsi bir savas olur?

 

Sonucta dukkanin idaresi kimde degil, neyde olmasidir soz konusu olan.

 

 

Ben somuruldukten sonra, beni somurenin benim ile ayni vatandasligi paylasmasi ya da paylasmamasi benim somurumu degistirmez.

 

Ben bu konuda baslik acmistim. "Emperyalizm, anti emperyalizm" uzerine.

 

 

Kim neye gore anti emperyalisttir?

 

Istersen bu konuyu ve "devlet eliyle yetistirilen/yesertilen kapitalizmini" oradan devam edebiliriz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Marksizm,Maoizm,Leninizm,Stalinizm, yikildi tarih oldu,kimse bahsetmiyor artik onlardan,dünkü komünistler bile artik agizlarina almiyorlar bu insanlik düsmani diktatörleri. Kemalizm ölmedi zaten bütün hinciniz bu nedenledir,bir türlü yikamadiniz Kemalizmi cünkü Kemalizm insanlik düsmani degil insana hizmettir.

 

saygilarla

 

Benim yazilarimda, hangi izmi gordun ki!

 

Evrensel hukuk insan haklari her turlu farkin hak ve ozgurlugu bir izm degil; insanlik hakkidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kemalizmi Komünizmin,Baskin Oran literatürünün,Ahmet Altan ve ortaklarinin yazdiklarindan okuyanlar bu ideolojinin gercek yüzünü degilde karartilmis,gerceginden saptirilmis ve tamamen Türk milleti'nin egemenligine karsi kullanilan bir düzen sekline sokanlarin anlatimlarindan ögrenenler icin Kemalizm hicbirsey degildir.

 

Kemalizm tartismasini yaparken,hicbir ciddi kaynaga arastirmaya gerek görmeyip sadece yikanmis beyinlerinin icine doldurulan yalan yanlis iddialari Kemalizm diye tanimlayanlari ben ciddi bulmuyorum.

 

Prof.Mauric Duverger;"Mutlak bir baski rejiminden ulus egemenligine gecisi saglamak,demokratik rejimin gerektirdigi ortami ve kosullari hazirlamak ve sonunda tam demokrasiyi gerceklestirmek amacina yönelik harekete KEMALIZM denir"diyor.

"Kemalizm,demokrasi gelenegi olmayan gelismekte olan ülkeler icin demokrasiye hazirlama ve gecis yolunda en uygun ideolojidir"diyor Duverger.

 

Atatürk'ün yasadigi dönemde yasayan MAX WEBER'de demokrasiyi söyle tanimliyordu:"Demokraside halk güvendigi bir önder secer.Secilen önder"Simdi sesinizi kesin ve bana itaat edin"der.Artik halk ve parti onun isine karisamaz."MAX WEBER'in bu demokrasi anlayisini anlasilan basbakan Erdogan tam anlamiyla incelemis ve tam bana göre bir demokrasi demistir.Cünkü bugünkü Türkiye'nin yönetilme sartlari ile MAX WEBER'in demokrasi tanimi birbiriyle örtüsmektedir.

 

 

Kapitalizmla.Komünizm arasinda ki ücüncü yolun "KEMALIST DEVLET MODELI"oldugunu bugün dünyaca taninmis bircok ekonomi uzmani kabul etmektedir.Siz karsi olsanizda bu böyledir.

 

Dogan Avcioglu "Türkiye'nin düzeni adli kitabinda kalkinma icin üc model veya yol gösteriyor:

 

1-Komünist kalkinma yolu,

2-Amerikan tipi kalkinma yolu,

3-Milli Devrim kalkinma yolu

 

Mustafa Kemal,Kapitalizmi ve Sosyalizmi reddederek bu ücüncü yolu secmistir yani Milli Devrim Kalkinma yolu.

 

Kemalizmi illa ki Kapitalizmle ayni gösterme hevesindeyseniz bu sizin bileceginiz bir seydir yalniz dogrulari ögrenmeniz en azindan Kemalist Kalkinma yolunu tercih edip bu ülkede bugün Basbakan Erdogan'in sata sata bitiremedigi ve tamami Türk Devleti'nin parasiyla ve Kemalistler tarafindan yapilmis olan sanayi tesislerini yapanlara saygili olmayi da belki size ögretebilir.

 

Not:Ben Sentezin ne oldugunu cok iyi biliyorum.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Miili devrimin sence ne oldugunu, tamamlanip tamamlanmadigini, sinif icerigini ve sadece bir etnik kokene mi ait oldugunu v.s. aciklar misin?

 

Yada madem milli devrim ve bu turk devrimi; o zaman milli kurd devrimi ya da milli ermeni devrimi mi bekliyorsun?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kemalizmi Komünizmin,Baskin Oran literatürünün,Ahmet Altan ve ortaklarinin yazdiklarindan okuyanlar bu ideolojinin gercek yüzünü degilde karartilmis,gerceginden saptirilmis .

.

.

.

saygilarla

Türkiye sizin iddia ettiginiz gibi ücüncü yol gibi bir yönü secmemistir, resmen kapitalizmin kendisidir, ama kendisi gelismemis oldugu icin gecmiste kapitalizmi tam olarak uygulayamamistir. Atatürk'ün ABD elcisiyle beraber oldugu konusmada ABD' yi her yönüyle övmesi kapitalismin neresinde oldugunun kanitidir.
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türkiye sizin iddia ettiginiz gibi ücüncü yol gibi bir yönü secmemistir, resmen kapitalizmin kendisidir, ama kendisi gelismemis oldugu icin gecmiste kapitalizmi tam olarak uygulayamamistir. Atatürk'ün ABD elcisiyle beraber oldugu konusmada ABD' yi her yönüyle övmesi kapitalismin neresinde oldugunun kanitidir.

 

Turkiye bu literaturde "emperyalizmin zayif halkasi" dir. Yani hem emperyalist olmasina izin verilmez, hem de emperyalist cikarlar icin kullanip/harcanmaya musaittir. Zaten bugune kadar da olan budur.

 

Burada aci olan emperyalizme bu firsati verenin ulkenin kendi bilinc duzeyi olmasidir. Yani eger ulke toplumu olarak etnik ve dini farklar sorununu hak ve ozgurlukler olarak kendi cozmus olsa; emperyalizme kullanim olanagi ortadan kalkar.

 

Bir yerde her turlu kullanimin ve harcanimin temeli cagdisilik ve bilimdisilik temelindedir. Yani bireylesememe, normallesememe, sivillesememe, sosyallesememe tabi bunlarin olamamasindan dolayi; demokratiklesememe, ozgurluklesememe, haklasamama, gelisememe, adaletlesememe, kisaca insanlasamama.

 

Iste "insanlasmak" ve bunun icin verilecek her turlu mucadele, tam da emperyalizme karsi verilecek mucadeledir.

 

O ayristirir, sen birlestirirsin, o farki kullanir, sen farkina varirsin, o savastirir, sen baristirirsin, o tum insanlik degerlerini kendi cikarina alet eder, sen bunu desifre edersin; o gucu otoritesi ile her turlu insanlikdisini mesru ve mubah kilar, sen bunun bir insanlik sucu oldugunu ortaya koyarsin. O teroiru hem yaratir, hem besler hem de seni ondan korur gozukur, sen terorun kaynaginin o oldugunu ortaya koyarsin v.s.

 

Iste bu anti emperyalist zihniyet degil; non emperyalist zihniyettir. Cunku emperyalizm hem kendi hem de karsitidir. Yani birbirine karsit gibi algilanan izmler aslinda emperyalizmin izmleridir. Cunku hepsinde insanoglu yasami yerine insanoglu kullanimi insanoglu niteligi yerine, insanoglu niceligi insanoglu bilinci ve sosyo-psikolojik yaspisi yerine; insanoglu kelle sayisi one cikar. Kisaca insanoglu varliginin bilisselligi yoktur. Cunku insanoglu ya bir kul ya da bir maddedir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.