Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

DA VİNCİ ŞİFRESİ ve ÖZGÜRLÜK


editor

Önerilen İletiler

DA VİNCİ ŞİFRESİ ve ÖZGÜRLÜK

 

Bir iki ay önce Dan Brown’ın Da Vinci Şifre’sinin filme alındığını okuyunca 1988’de yaşadığım bir olayı anımsadım. Salman Rushdie’nin Şeytan Ayetleri kitabı yeni piyasaya çıkmış, İran’ın molları ona ölüm fermanı vermişlerdi. O sıralarda Amerika’ya “kültür” gezisi yapmakta olan bir Devlet Operası sanatçısı ile tanışma şansım oldu. Opera sanatçısı, bana Amerika’nın neden Şeytan Ayetlerini yasaklamadığını sormuştu. Bende yanıt olarak ona Hiristiyanlıkla ilgili hiç bir eseri yasaklamayan Amerika’nın Rushdie’nin kitabına da dokunamayacağını söylemiştim. Bunu duyan sanatkarımız: “Bu kadarda hürriyet olmaz ki!” demişti.

 

Opera sanatkarımızın bu çıkışını kısa zamanda unutmuştum. Fakat 11 Eylülden sonra bu ülkede kısıtlanan özgürlükler, o olayı tekrar hatırlamama neden oldu. Onbir Eylül olaylarının nedenlerden birini bu ülkenin “aşırı” özgürlüklerinde bulan sağcı yönetim, “bu kadar hürriyet olmaz ki!” sözünü benimsemiş görünüyor. O kadar ki, kimlerin kütüphanelerden hangi kitapları çektiklerini bile, FBI isterse, mahkeme kararı gerekmeden alabiliyor. Onbir Eylülden sonra gelen yeni kanunlar arasında olan bu maddeye özgürlük kuruluşları eleştiriler yağdırmaya başlayınca, Adalet bakanlığı sert bir yanıt vermiş ve “hiç kullanmayacakları” bir kanunun bu kadar heyecan yaratmasını abes bulmuştu. Raporlara göre, bir iki gün önce FBI kütüphanlerin birinden çekilen kitapların listesini istemiş ve almış.

 

Onbir Eylül’den sonra Amerika’nın sağı, kişisel güvenceyi terazinin bir gözüne, özgürlüğü de öbür gözüne koymuş ve halktan birini veya öbürünü seçmesini istemişti. Halkı korkutmak için terörü her zaman gündemde tutan yönetim, esasında halka seçenek falan vermemişti. Bizim opera sanatçımız gibi, aşırı özgürlüğün zararlı olduğuna inanan Amerikan sağı, milleti terör korkusuyla “uygun adım” yürütme çabasına girmişti.

 

Sormak istiyeceksiniz: Böyle bir ortamda, Hiristiyan inancına göre hiç evlenmemiş, Allah’ın oğlu İsa’nın evli ve bir çocuk babası olduğunu iddia eden bir film nasıl yapılır? (Esasında Da Vinci Şifresi Hiristiyan karşıtı bir kitap olmayıp, o dinin yöneticilerini eleştiren bir eserdir.) Yüzde 95’inin Hiristiyan olduğu, Allahsızların bile televizyonlardan yayın yaptığı bu ülkede, Şeytan Ayetleri ve Da Vinci Şifresi gibi eserler, özgürlüğün ne kadar geniş olduğunun bir göstergesiydi. Son zamanlarda kortuklarımız arasında özgürlük kısıtlamalarının nerelere kadar gideceği vardır. Yaklaşık bir yıl önce Mel Gibson’ın yaptığı, köktendinci Hiristiyanların çok sevdiği, Yahudilere kin ve nefret yağdıran, İsa’nın Tutkusu filmi ve bu gibileri dışında eserler yasaklanacak mıdır? Henüz o kadar ileriye gitmediğimizden, Da Vinci Şifresi henüz yasaklanmamıştır.

 

Da Vinci Şifresi filminin yönetmeni ve baş rol oyuncularına (Tom Hanks ve Audrey Tautou) protestolar yağdırılmaktadır. Filmi gösterecek sinemaların önünde yürüyüşler yapılacağı, bir sürü kilisenin boykot çanları çalacağı garantidir. Özgür bir ülkede bu gibi şeyler normaldir ve beklenenler arasındadır. Fakat aklımın ucunda rahatsız edici bazı soru işaretleri de vardır. Amerikan kongresini ele geçiren ve bu başarılarında köktendincilerden büyük destek gören Cumhuriyetçi üyeler, sağdan gelen baskıya dayanacaklar mıdır? (Dayanmak istiyecekler midir?) Dünyanın en güçlü ekonomisinin ve ordusunun kendilerinde olmalarını büyük ölçüde Hiristiyanlıklarında gören Amerikan’ın sağcı yönetimi, Hiristiyanlığın temel ilkelerini eleştiren bir esere karşı sessiz kalırlar mı?

 

Onbir Eylülden sonra diğer özgürlükleri kısıtlayan kanunları büyük çoğunlukla geçiren Amerikan kongresi, dini özgürlüğü de, Hisirtiyanlığı eleştiren eserleri yasaklayarak, kısıtlamaya çalışacağı olanaklar arasındadır. Laiklikte birçok ülkenin, özellikle Müslüman ülkelerin, yüzyıllarca önünde görünen Amerika geri adımlar atmaya başlamıştır. Da Vinci Şifresi gibi eserlerin hala serbest oluşu, umut vericidir. Önümüzdeki bir iki yıl, bu ülke için kritik yıllardır. Amerika’nın güçlü oluşunu özgürlükleriyle özleştirenlerin sayısı küçümsenemez. Emperyalizm, Irak savaşı, Amerika’nın dünyadaki yeri ve birçok başka konular, esasında burdaki sağ ve solun büyük savaşının değişik cepheleridir.

 

Da Vinci Şifresi filminin yönetmeni Ron Howard, uzun yıllar önce “Andy Griffin Show” televizyon dizisinde Opie adlı sevimli bir çoçuğu canlandırırdı. Dizideki baba rolü oynayan çok dindar Andy Griffin, son yıllarda dini şarkılarını pazarlamakla uğraşmaktadır. Dizideki oğlu da (ki aralarında hala büyük bir sevgi bağı olduğu söylenir) bay Griffin’in hiç te sevmeyeceği bir film yapmaktadır. Umarım bay Griffin, filmi yasaklamaları için Amerikan kongresine baş vurmaz!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ozgurlukler denince, ozellikle son yuzyilda, Amerika'nin disa donuk politikasinin tersine icteki demokratik uygulamalarini herhangi bir dogu veya islam ulkesi ile karsilastirmak bile abes olur. Hakki sahibine teslim etmekle birlikte, konuyla direkt alakali olmasa da, icteki refahin disarida olusturulan kaosa endekslendigini de hatirlamak gerek.

 

Editor'un kitaplarin yasaklanmasi ile ilgili genel degerlendirmelerine katiliyorum, ancak Da Vinci Sifresi Ile Seytan Ayetleri'nin karsilastirilmasini dogru bulmadim. Bilindigi gibi Da Vinci Sifresi, Hristiyan din adamlarinin yuzyillardir sakladigi bir gercegi(!) Da Vinci'nin tablolarindaki birtakim kodlardan hareketle ortaya cikarmaya calisan bir roman. Icinde ince elestiri ve suclamalar var ama kesinlikle hakaret icermiyor. Seytan Ayetleri ise, editor'un de kabul edecegi gibi, basindan sonuna hakaretlerle dolu. Kaldi ki, hicbir bilimsel ve edebi bir yonu de yok bu kitabin. Boyle olmasina ragmen Islam ulkelerinin, ozellikle Iran'nin asiri tepkisi sonucu bilinen unune kavusmustur... Boyleyken, Hristiyan din adamlarinin elestirisi olan Da Vinci Sifresi'nin karsisina hakaretten baska bir sey icermeyen Seytan Ayetleri'ni Islam dininin elestirisi diye koymak ve bu ikisine donuk tepkileri karsilastirmak dogru degil.

 

Seytan Ayetleri'ne benzer Hristiyanliga hakaret eden kitaplar yok mu, Hristiyanlarin Rushdie'si yok mu? Belki editor bu soruma onlarca ornek gosterebilir Amerika'da. Fakat kendisi dahil, hicbir bilim ve sanat cevresi, toplumsal etigi hice sayan bir kitabi ciddiye almaz. Ozgurlukler baglaminda degerlendirilince elbette ki demokratik kriterler devreye girer. Bu kriterler isiginda, herhangi bir dusunce veya inanca karsi hakaret iceren bir kitabin yasaklanmasi gerekir mi, sorusu ise yazimin konusu degil.

 

11 Eylul sonrasi Amerika'da ozgurluklerin kisitlanmaya baslandigi bir gercek. Bununla ilgili sadece bir sorum olacak: Bir zamanlar, Turkiye'nin terazinin bir gozune irtica tehlikesini, diger gozune de ozgurlugu koyup basortusu yasagi gibi yasaklarla inanc ozgurlugunu kisitlamasina destek veren editor'un simdi terazi'nin bir gozune kisisel guvenceyi (teror tehlikesi), digerine de ozgurlukleri koyan Amerika'da terazinin hangi gozunde durdugunu merak ediyorum... Elbette ki malum, ancak demokrasi sadece "bizim" dusuncelerimizi koruyan bir sistem degil, sadece hatirlatmak istedim.

 

Selam ile..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.