Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Nar Kalpler - Ece Temelkuran


tülvent

Önerilen İletiler

1109820_4ApgpEOL_c+(1).jpg

 

 

Nar Kalpler

 

 

Aşk iki kişi arasında asla eşitlenmeyendir...

 

Gözün başkalarını da görüyorsa sevdiğini sevmiyor musundur artık?

 

Birini sevmek topyekûn kapattırır mı "dükkânı"? Kepenklerin inmeli midir, elenmiş un varsa elek asılmalı mıdır duvara?

 

İnsan güzel adamları ve güzel kadınları "görüyorsa" hâlâ, hâlâ "bakıyorsa", aklından "Acaba?" diye geçiyorsa, aslında o kadar da dolu değil midir içi?

 

Bir boşluk mu vardır aslında? Ondan mı yani mesela?

 

Liseli bir meram gibi görünen bu bahis, derdi ömürlüktür esasında. Eğer bir tür "kalbî lobotomi" olabilseydi, birini sevince artık ömrünün sonuna kadar kafan karışmasaydı hiç, başka bir şeyi, başka kimseyi düşünemez hale getirilebilseydik kendimizi bir ameliyatla...

 

Oh! Ne şahane olurdu. Konu kapanır, işimize bakabilirdik. Ne ki hayat bölünüyor ortasından bazen. Nar gibi çatlıyor kalp yumuşak karnından. Dağılıyoruz kırmızı kırmızı, toparlayamıyoruz tanelerimizi.

 

Ama işte kalbimiz çırpıştı diye hata da yapmak istemiyoruz; hayatlarımız çok fena kıymetli. Tanıdığımız, sevdiğimiz, güvendiğimiz, alıştığımız hayatı bırakmak, bir güzele feda etmek elimizdekini de vicdani bir mesele.

 

Bir vicdan ve korku terazisi çalışıyor hep içimizde. Ne kadar korkuyoruz kaybettiğimizin yerini dolduramamaktan? Kalbimiz buruşacak mı kapılmasak hiç o yeni rüzgâra? İhtiyarlamış gibi mi hissedeceğiz? Başlangıcın heyecanı mı daha büyük yoksa kaybetmenin korkusu mu? Bir yeni ile karşılaştığımızda içimizin karmaşık hesap makineleri başlıyor tam yol çalışmaya.

 

Günahın lezzeti

 

Yanımızdaki, hayatımızdaki meşru olandır hep. Kabul edilmiş olan, arkadaşlarımıza tanıştırılmış olan, bizimle birlikte hatırlanan, birlikte hatırlandığımız kişi. Birini bırakmıyorsun ki bıraktığında, kendinin onunla tanımlanmış halini de bırakıyorsun aslında. Kendinin o kabuğunu bırakmak kolay mı?

 

Diğer yandan günah, her zaman daha lezzetlidir sevaptan. Ah günah! Bir nar gibi çatlar ve çatlatır insanı ortasından.

 

Ne çok kırmızıymış için, görür ve hayret edersin kendine. Neler neler yapabilirmişsin meğerse! Yeni insan hayretleriyle gelince meclise, minderler kaldırılır, döşekler havalanır. Ah! O tatlı günaha yer mi bulunmaz!

 

Ama ya eğer hayat güvenmek demekse? Ama ya hayat aslında bir hayretten uzun sürerse? Mesele budur ve hiç hakiki anlamda hesaplanamaz.

 

Ama bilirsiniz siz de, nar bir kere çatlarsa kimse taneleri toparlayamaz. Çatlatmayayım desen nar kıpırdar kıpırdar, duramaz. Ve kimse böyle büyük kararları verecek gücü kendinde bulamaz. Kimse doğrunun ne olduğunu, benim diyen kimse, bilemez.

 

İşaret ver hayat!

 

Kimse sevilmemeyi göze alamaz. O yüzden kimse kimseyi terk etmek istemez, karşıdaki anlasın da gitsin isteriz hepimiz. Ya gitmezse? O zaman bu büyük ve tehlikeli ve günahlı kararlar bize kalmasın isteriz.

 

Bir işaret versin hayat. Biz istemeden olsun, kalbimize hesap verirsen "Başka ne yapabilirdim ki?" demeyi dileriz.

 

Öyle bir şey olsun ki kaçınılmaz olsun günah.

 

Öyle bir şey olsun ki sen sorumluluğunu alma olanların.

 

Öyle bir şey olsun ki, tufan gibi alsın götürsün seni. Sen seçmemiş ol başına geleni. Bedeli ödenmesin yani. Nar kendi kendine çatlasın.

 

Sen dur öylece. Ellerin iki yana açık. "Ne yapabilirdim ki? Olacağı varmış" de. Çatlasın nar, saçılsın hayatın yerlere...

 

Ece Temelkuran

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nar kalpler-2

 

Sıradan insanlarız biz, en zoru bizimkisi. Limon kokulu çöp torbaları, kirece karşı çamaşır makinesi tozları, banka kredisinde yüzde 0,1’ lik faiz indirimi pazarlıkları, çok erken sabah servisi saatleri, üçlü saç bakım setleri, gece “chat”lerinde zayıf bir “Paris’te Son Tango” ihtimali...

 

Bu ömrün içinden eli yüzü düzgün bir hayat çıkarmaya çalışıyoruz. Kim bilir mezar taşımıza, “Zamanı dolana kadar zamanını pekiyi doldurdu! Tebrik ederiz!” yazacaklar, bilemiyoruz...

 

Yalnız ölmekte bir numara yok da hangimiz yalnız ölme fikriyle yaşayabilecek kadar çelikteniz?

 

Bir serüvene heveslensek, başımızın bin türlü belaya gireceğini, muhtemeldir ki elimize yüzümüze bulaştıracağımızı ve iki hayatın ortasında omuzları düşmüş kalacağımızı... Bal gibi biliyoruz. Bazen o yüzden durdukça bal dökülmüş gibi yapış yapış oluyoruz.

 

Bu dünyaya gelmiş olmamızın insanlık tarihi açısından yepyeni bir deneyim olma ihtimalinin yedi milyarda bir olduğunu söyleyip kendimize...

 

Bu gece de evde oturuyor, erken yatıp ertesi gün etme ihtimalimiz olan bir kavganın senaryosunu kafamızda canlandırırken uyuyakalıp sabah işe gidiyoruz.

 

Bazılarımız, gizli gizli, bir gün bir deprem olmasını, bize ait bütün ayrıntıların kaybolmasını ve yeni bir hayatın tek ortalı bir ilkokul defterinin sağ sayfası gibi serin ve temiz başlamasını dilemiyor muyuz? Şimdiki hayat sol sayfalar gibi, zira hep kenarları kıvrık, ne kadar düzeltsen, dirseğini bastırsan kenarına hep kıvrık kıvrık...

 

Ah! Bu kadar suçluluk duygumuz ve korkumuz olmasa biz ne biçim insanlar olurduk!

 

Geçen hafta mıydı, neydi? “Nar kalpler” diye bir yazı yazdımdı. Haberleri geldi, dört kişi, memleketin çeşitli yerlerinde, birbirlerinden habersiz, yazıyı okuyup eşlerinden ayrılmak için aynı gün dava açmışlar.

 

Olur böyle şeyler. Benim bir şey yaptığım yok elbette. Bilirsiniz, insan işaret arar bazen. Kalbi nar gibi dağılmışsa, toparlayamıyorsa bir işaret görünsün ve doğruyu, yapması gerekeni söylesin ister.

 

Muhtemelen olan budur, yoksa ben ne kadar yazsam “aile kurumu”nu sarsamam. Nerde o günler? Keşke!

 

Mesele, serin bir sağ sayfa ihtiyacında. Mesele, sol sayfaların kıvrılmaktaki inadında. Kıvrık düzeltilsin diye bastırılan dirseğin giderek dayanılmaz bir biçimde ağrımasında. Ama başka ve daha önemli bir mesele daha var, laf aramızda.

 

Bir hayatı bırakırken kendimizin ne kadarını geride bırakırız? Bunu cevaplamalıyız. Birini bırakırken, yılan gibi kabuğumuzu bırakıp geride, temiz bir deriyle mi başlarız hayata? Ya da sadece derimizin yenilenmesi yeter mi bize? Yoksa, “Oldu mu en iyisi olsun, yeni bir ‘ben’ çıkarıyorum kendimden dışarı” mı demeli insan?

 

Aynı tekrara düşmemek için aslında, yeni bir hayata başlamak için yeni bir “ben” icat etmek gerek. Yoksa bilirsiniz, insan bir ömür içinden, durmadan, yine, yeniden aynı hayatı çıkarır.

 

Eğer nasıl yapılacağını öğrenmezsen aslında bütün defterlerin sol sayfası kıvrılır.

İnsanın dirseği, eğer yeni bir “ben” icat etmeden bir hayata başlarsa, yeniden ve belki bu kez daha büyük bir acıyla...

 

Ağrır. Kalp, yeniden, nar gibi, dağılır!

 

 

E. Temelkuran

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.