Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

RUHSAL MESAJLAR..


Önerilen İletiler

..

 

68. ihtirassızlık

 

yararlı bir savaşçı

ne hiç yoktan kızgınlıkla

ne de öldürme arzusuyla hareket eder.

yenen kinci olmamalıdır.

efendilik tevazu ister.

eğer barış ve birlik diliyorsak

hasımlarımıza yaklaşımımız

üstünlük arzusundan arınmış olmalı

ve çekişme olmadan uygulanmalıdır.

 

69. gizemli tao'nun kullanılışı

 

tartışmalar kavgacılık yapmak yerine

beklemeyi bilerek,

üstüne gitmek yerine geri çekilerek kazanılabilir.

büyük savaşlar

kıpırdadığını belli etmeden

ve gizlediği gücünü koruyarak

hareket etmek,

saldırmadan ele geçirmek

silahtan başka şeyler kuşanmak

sayesinde kazanılabilir.

savaştıklarını

küçük görme

çünkü bu, en değerli varlığını

yitirmene yol açabilir.

zayıf olan

bunu unutmadan savaşırsa

her şeye rağmen kazanabilir.

 

70. gizli kimlik

 

bilge kişinin söylediği sözler basit,

yaptığı işler kolay da olsa

kendine bilge diyenlerin söz ve işleri arasında

azınlık kalır.

bilgenin yolunu bulmak sıradan insan için

zordur çünkü bilgenin sözleri ezeli geçmişten gelir

yaptıkları ise doğal işlerdir.

bilge'nin yolunu bulanlar

az ve seyrektir

ama bilgeye dürüstlükle davrananları

bilge ve tao ödüllendirir.

o kişi bilgenin şık görünmediğini

güzel değil kaba giysiler giydiğini bilir.

bilgenin beklentisi insanların

onun yolunu anlaması değildir

çünkü bilgenin mücevheri kalbinde saklıdır.

 

71. hasta olmamak

 

bilgisizliğini bilmek

kişiliğin gücünü gösterir

ama bilgeliği bilmemek güçsüzlüğe delalettir.

hastalık hastası olmak da sağlığa alamettir.

onun içindir ki bilge kişi giderek hastalık hastası olur

ta ki hastalık hastası olmak onu hasta etsin,

işte o zaman hastalıktan kurtulur.

 

72. kendini sevmek

 

bilge kişi huşu ve isabetle hareket eder.

başkaların evine çatkapı gidip

onları rahatsız etmez,

istenmedikçe bir işe karışmaz,

meğerki başkalarına zarar versinler.

işte o zaman bilgeye başvurulur.

bilge kendini bilse de

belli etmez;

kendine saygısı vardır ama kibri yoktur

çünkü o, gereksinmediği şeye

sahip olmama yeteneği geliştirmiştir.

 

73. yeterlikle hareket etmek

 

tutkulu bir kahraman

ya öldürür ya öldürülür

ama hem cesur hem de sakin bir insan

kendi canını da başkalarınınkini de koruyabilir.

bir canı korumanın neden yeğ olduğunu

hiç kimse kesin bir şekilde söyleyemez.

erdemin yolu gayretkeşlik tasarlamadan

hareket etmektir,

ki tasarlamadığı halde üstün gelir.

erdemin yolu nadir konuşur ve asla soru sormaz

ancak soru sorulmadan yanıt olarak verilir.

onun her ihtiyacı tamam edilir

ve o hep kolay gelir

çünkü bu yol insanın anlayamayacağı

kendi planını takip eder.

o ağını hem derin hem de geniş örer

ve geniş aralıklı olduğu halde, geçen herşey ona takılır.

 

74. tao'yu yerinden etmek

 

insanlar ölümden korkmaz olursa

ölüm tehdidinden de korkmaz olur.

ülkede erken ölüm yaygınlaşırsa,

ve ölüm ceza olarak dağıtılırsa

insanları kanunu çiğnemekten korkmaz olur.

böylesi bir ülkedeki cellat olmak

tahtayı kesmeye çalışırken

kendi elini kesen

beceriksiz bir marangoz olmaya benzer.

 

75. açgözlülüğün can yakması

 

vergiler çok ağır olursa

açlık insanları bitap düşürür.

yönetenler çok müdahaleci olurlarsa

halk asileşir.

yönetenler insanların canına çok kast ederse

canlar önemsenmeden alınır olur.

ülkedeki insanların karnı aç

canları kıymetsiz olursa

onlar da yönetimi alaşağı etmek için

artık kendi canlarından geçerler.

 

76. gücüne güvenmenin reddi

 

insanlar nazik ve uysal doğar.

öldüğünde bedeni katı ve sert olur.

canlı bitkiler yumuşaktır

ve hayat veren bitki özüyle doludur

ama öldüğünde solar ve kurur.

yoğunluk, sertlik ve katılık

ölümün işaretleridir

nezaket ve eğilebilirlik ise

canlılığa alamettir.

eğilmek bilmeyen savaşçı

kendini ölüme mahkum eder,

ve eğilmeyi reddeden ağaç

kolayca kırılır.

onun için sert ve yoğun olanın yenilmesi

yumuşak ve esnek olanınsa yenmesi mukadderdir.

 

77. tao'nun yolu

 

tao bir yay kadar esnektir:

yüksektekini alçaltır, alçaktakini yükseltir.

o uzamış teli kısaltır

kısa geleni de uzatır.

ihtiyacından çoğuna sahip olandan alıp

ihtiyaç sahiplerine dağıtmak

tao'nun yoludur.

sıradan insanın yolu

tao'nunki değildir

çünkü öyleleri yoksuldan alıp

zengine verirler.

bilge kişi hiçbir şeye sahip olmadığını bilir

onun için işinde gücünde olup tanınmaksızın

mülkünü dünyaya verir.

bilge üstüne düşeni

böyle yerine getirir;

bilgelikle geçinmeden,

kimseye göstermeden bilgeliğinden verir.

 

78. içtenlik

 

hasmına eğilmekte su gibisi yoktur;

ona gelen katı ve güçlüyken bile

incelikte ve akışkanlıkta suyun dengi bulunmaz.

güçsüz güçlüyü

esnek de serti yenebilir.

bu çok yaygın bir bilgi olduğu halde

pek azı bunu hayatında uygular.

tezatmış gibi görünse de

insanların aşağılamalarını

kaldırabilen kişi

yönetmeye uygundur.

önderlik etmeye uygun olan da

ülkesinin felaketleriyle bizzat yüzleşendir.

 

79. borcun ifası

 

ülke insanları arasında

borçlarını bilsinler diye

anlaşma ve senetler yapıldığında

pek çoğunun ödevini

ifa etmediği vâkidir.

bilge kişi aynısını başkalarından beklemediği halde

kendi ödevlerinin ifasını garanti eder,

onun erdemi budur.

borcunu kendi yerine başkasının

ifa etmesini isteyen kişi

erdemsizdir.

doğanın yolu böyle hallerde

dayatmada bulunmaz ama hep iyiden yana kalır

ve onların ödülü olarak davranır.

 

80. tek başına durmak

 

küçük bir ülkenin pek çok makinası olabilir

ama halkın işine yaramayabilirler;

kullanmadıkları

tekne ve binekleri olur;

zırh ve silahları

gösterilmez

çünkü ölüme ciddiyetle bakarlar.

yazdıkları kadar

düğüm atmazlar ve

evden çok uzağa yolculuk etmezler.

yedikleri yemekler sade ve iyidir,

giysileri de sade;

evleri güvenlidir

sürgüsüz demirsiz

ve onlar kendi bildikleri gibi yaşayarak mutludurlar.

komşuların horoz ve köpekleri

seslerini uzağa yetiremeseler de

bu köylerin insanları

çok yaşayıp huzur içinde ölür.

 

81. sadeliği gösteriş

 

gerçek her zaman güzel

güzel sözler de her zaman gerçek değildir.

erdemli kişi

kendi için tartışmaya gerek görmez

çünkü bilir ki tartışmak yararsızdır.

doğanın yolunu bilenler

kurnazlıklarını geliştirmezler

diğer yandan kendi yaşamını

ve başkalarınınkini yönetmek için kurnazlığını kullananlar

ne tao'yu bilirler

ne doğal mutluluğu.

bilge kişi eşya ya da bilgiyi

saklamaya yer aramaz çünkü bilir ki

bunlar ne kadar az olursa kendisi daha çoğuna sahip olur

ve ne kadar çok verirse

bereketi o kadar artar.*

bilgenin yolu ince, keskincedir

ama can yakmaz.

bilgenin yolu

kurnazlığa kaçmadan çalışmaktır.

 

BİTTİ..

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ergun_Arikdal2_yasamoykusu.jpg

 

SPIRAL YOL VE İÇSEL AYDINLANMA

 

Öyle sanılıyor ki yapılan her hareket ve iyi davranış

ve vicdan sesini dinleyerek verilen her karar insanı

geliştirir, tekâmül yolunda ilerletir. Ayrıca kuvvetli

inanç uğrunda yapılan ameller de buna eklenebilir.

 

Tekâmülün yönü hakkında gerçek bir bilginin sahibi

olabilmemiz için kendimize iyice bakmamız gerekir.

Kendimizi iyice tanımak demektir bu ve iç yapımızın

işleyiş mekanizmasını iyi bilmekle, tanımakla ancak

nasıl tekâmül edebileceğimiz hakkındaki bir bilgiye

ulaşabiliriz. Bu işleyiş mekanizmasının da kanunları,

ilkeleri, kaderi-kazası vardır ve gene onun düzeni ile

alâkalı bir metodoloji/yöntem/prosedürü de vardır.

 

Davranışlar, hareketler ve birlikte ortaya çıkan irade

gücü bir "SONUÇ-OLAY" dır ve insana ait içsel işleyiş

mekanizmasının bir bakımdan matematiksel sonucu

gibi ele alınabilirler. Alınmakta olan etkinin -görünür

ya da görünmez tertipte olsun- cevabı olarak ortaya

çıkan canlılık olayları, ilke olarak maddeseldir ve çok

büyük oranda otomatik olarak / irade dışı bir sürece

bağlı gerçekleşir.

 

Tekâmül/evrimin olgusu, "SPIRAL BİR YOL" izleyerek

gerçekleşir. Az farkla hep aynı olaylar realize olur ve

mekanik yaşamın yörüngesinden nadir hallerde çıkılır.

Çok uzun devreler/cycle sonunda-tekrar doğuşlar ile-

oluşan şuurlu bilgi vasıtasıyla "İÇSEL AYDINLANMA";

şuur uyanışı, savfet günü ortaya çıkar/varlık kazanır;

Bu tekâmüldür.

 

Tekâmül, ip gibi/linear sürüp giden bir olgu/fenomen

değil aksine nerede ve ne zaman ortaya çıkacağı belli

olmayan parlamalar şeklinde beliren bir olgudur. İşte

bu yüzden, insanlar ve toplumlar aşırı zorluklar içinde

ve acı çekerek gelişirler.

 

Mükerrer/tekrarlı olaylar, tecrübeler ve gözlemler aynı

izlenimlerin sadece şiddet/yeğinliğini artırmaya yarar.

İnsanın ve toplumunun uyanışı/aydınlanmasına vesile

olan şuurlanmaya/vicdana/idraklenmeye değil..

 

Hayatın tümü, "SPIRAL HAREKET" in niteliğine bağlı bir

gelişimin amacına ulaşması için, İlâhi Kudret'in tertibi/

konsepti/sistemidir..

 

Ergün Arıkdal

Mart-1986

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

 

NAMELESS /BİLİNMEYENE AÇILAN KAPI..

 

Sözcük bir köprüdür.

 

Onu hatırlayın, onu düşünün, onu gözden geçirin,

onun çevresinde dolaşın, ona her yönden bakın.

İçtenlikle, sebatla onun içine dalın; bütün gecikme

ve düş kırıklıklarına katlanın, ta ki zihin aksi yöne

dönsün ve sözcükten uzaklaşıp, sözcüğün ötesinde olana

yönelsin.

 

Bu, sadece adını bildiğiniz bir kimseyi aramaya benzer.

Bir gün gelir, araştırmalarınız sizi ona ulaştırır ve isim/

esma' yaşanan gerçek haline gelir.

 

Sözcük ile anlamı/manâ/fehva'sı arasındaki bağlantı

nedeniyle, sözcükler değerlidirler.

 

Eğer insan, sözcüğü çok büyük bir dikkatle incelerse,

kavramın ötesine geçerek, onun kökeninde gizli olan

deneyim/tecrube'ye ulaşır.

 

Aslında, sözcüklerin ötesine ulaşmak için tekrarlanan

girişimlere meditasyon/meditation/yakin/tefekkür/

tezekkür denir.

 

Sa'dhana/Başarıyı getiren uygulamalar da zaten sözlü

olandan sözsüz olana geçmek için sebatla sürdürülen

girişimlerdir.

 

Bu iş umutsuz gibi görünse de bir an gelir, her şey

birdenbire apaçık ve sade ve harikulâde kolay olarak

gerçekleşir.

 

Fakat siz şimdiki yaşam biçiminize ilgi duydukça,

bilinmeyene dalmak için son adımı atmaktan hep

ürküp-çekineceksiniz.

 

Söyleşiler

85. Bölüm

Sri Nisargadatta MAHARAJI

 

** **

 

Sözcük:

-Kelime/Kelâm/Word/Talk:

Mânası olan en küçük söz veya cümlenin yapısını

teşkil eden unsurlardan birisidir.

Kelime, isim, fiil ve harf olmak üzere dilbilgisinde

üç kısma ayrılmıştır.

"Bir tek söz" e kelime denir.

(Osmanlıca Sözlük)

 

-Belli bir amaç için bir birim olarak düşünülmesi

uygun düşen bir damga dizgisi.

-Anlamı olan ses veya ses birliği.

-Ses dilinde belli anlamı ya da tümce kuruluşunda

görevi bulunan anlatım aracı.

(TDK)

 

-Söylem, konuşma, mesaj, iletişim, bilgi, sinyal,

açıklama, yemin, deklarasyon, ifade, iknaiyat

Söz, lafız, laf, lakırdı, vaad, haber, malumat, parola,

emir, işaret, kelâm.

 

-Kısa bir yorum ya da gözlem.

 

-Kelâm:

Söz.

Bir mânayı ifâde eden, bir maksadı anlatan ifâde.

Allah'a mahsus bir sıfat.

Fık: Allah (C.C.) Kelâm sıfatını da hâizdir.

Onun kelâmı harften ve savttan (ses) münezzehtir,

ezelidir, ebedidir.

 

-Istılah'da/Tabir, deyim, jargon, metafor olarak:

İlm-i kelâm ve Kelâmullâh.

Hikmet ve mantık esaslarıyla Allah'ın varlığı, birliği,

İslâmiyetin doğruluğu ve hakkaniyetinden bahseden

ilim.

 

-Istılah:

Islah etmek: Islah/İyileştirme/Kusurları giderme.

-Erbab-ı ilim arasındaki ve herkesin anlamadığı kelime.

Bir ilim veya mesleğe âid kelime.

Belirli bir topluluğun, bir lafzı lügat mânasından

çıkararak başka bir mânada kullanmaları.

 

-Dua= Söz/Kelâm:

-Allah'a (C.C.) karşı rağbet, niyaz, yalvarış, tazarru.

-Salât, namaz.

-Cenab-ı Hak'tan hayır ve rahmet dilemek.

-Allah'ın rızâsını, hidayet ve istikamete muvaffakiyyeti

dilemek, yalvarmak.

-Peygamber'e (ASM) salavat getirmek.

-Birisini bir şeye sevketmek.

-Bir kimseyi bir isimle tesmiye etmek.

-Okumak.

 

-Feyac/Guvta/Guft/Hesis/ Hetme/Luga/Makale

Vahy/Tebliğ/Za'm.

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

 

 

BİLİNMEYENE AÇILAN KAPI - 2

 

Soru:

Bilinmeyen niçin beni ilgilendirsin?

Bilinmeyenin yararı nedir?

 

Cevap:

Herhangi bir yararı yoktur.

Ama, sizi bilinenin dar çerçevesi içinde tutanın ne

olduğunu bilmek yararlıdır. Bilinenin tam ve doğru

bilgisi, sizi bilinmeyene götürecek olandır.

Siz, onu avantajla, yararla ve çıkar ile ilgili olarak

düşünemezsiniz.

Sükunet içinde ve bağımlılıktan kurtulmuş olmak,

her türlü kişisel çıkarların ve endişelerin, her türlü

bencilce hesapların ulaşamadığı noktada durmak

özgürlüğe varmanın kaçınılmaz şartıdır.

Siz buna ölüm diyebilirsiniz

Bana göre ise bu, en anlamlı/significant kayıtları

taşıyan ve hem en yoğun/compact biçimde/way

yaşamak olmaktadır.

 

Çünkü ben, tüm bütünlüğü içinde hayatla bir' im.

Yoğunluluk, anlamlılık, uyum; daha ne istersiniz?

 

Soru:

Daha başka şey istenmez kuşkusuz.

Ama şimdi siz bilinebilir/tanınır/knowable olan

hakkında konuşuyorsunuz.

 

Cevap:

Bilinmez/Anlaşılmaz/Tanınmaz/Anirvachaniya olan

hakkında ancak sessizlik konuşur

Zihin ancak bildiği hakkında konuşabilir.

Eğer bilinebilir olanı gayretle incelerseniz, o eriyip

gider, geriye bilinmez olan kalır.

Ama ilk imgelem, ilgi ve merak pırıltısı ile beraber

bilinmez olan örtülür ve bilinen ortaya çıkar.

Bilinen ve değişken/variable olan, işte siz onunla

birlikte yaşarsınız - değişmez olan ise sizin işinize

yaramaz.

Ancak değişken olana iyice doyup, değişmez olanı

özlediğiniz zaman, zihnin düzeyinden bakıldığında

karanlık - boşluk olarak tanımlanacak /discription

olana yönelip, onun içerisine /muhtevaya dalmak

için hazır olursunuz.

Zira, zihin içerik ve değişiklik arzusu ile durmadan

kıvranmaktadır.

Ona göre gerçek, içeriksiz ve değişimsizdir.

 

Söyleşiler

85. Bölüm

Sri Nisargadatta MAHARAJ

 

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

 

GERÇEK; BEN ve BENİM FİKRİ DEĞİLDİR..

 

 

Konuşmak benim hobim değildir.

Benim konuşup konuşmamam, içinde bulunulan

durumun bir kısmıdır ve bu bana bağlı değildir.

Konuşmamı gerektiren bir durum ortaya çıktığında,

konuştuğumu işitirim.

Benim için hepsi birdir.

Konuşsam da konuşmasam da oluş halinin ışığı ve

sevgisi bundan etkilenmez, onlar benim kontrolum

altında değildirler.

Onlar vardır ve onların varlığını bilirim.

Bir sevinçli farkındalık hali vardır ama bir sevinçli

kimse yoktur.

Elbette bir kimlik duygusu vardır, fakat o anıların

bıraktığı izlerden oluşmuş bir kimliktir.

Aynen, sabit duran perde üzerinde ard arda gelen

görüntülerin kimliği gibi.

Işık ve perde olmazsa, film de olamaz.

Filmin perde üzerinde bir ışık oyunu olduğunu bilmek,

filmin gerçek olduğu fikrinden kurtuluşu sağlar.

Bütün yapmanız gereken, sizin öz varlığınızı sevdiğinizi

ve öz varlığınızın da sizi sevdiğini anlamanızdır.

"Ben-im/Iam That/Var olanım" duygusu da her ikiniz

arasındaki bağlantı halkası ve görünüşteki farklılığa

rağmen aynılık/denklik/representative işaretidir.

"Ben-im" duygusuna, iç-dış, gerçek-görüntü arasındaki

sevgi işareti olarak bakın.

Nasıl ki rüyada size "Ben rüya gördüm" diyebilmenize

olanak veren "Ben" duygusu dışında her şey farklı ise,

"Ben-im" duygusu da sizin "Ben yeniden kendimim"

diyebilmenize olanak verir.

Ben bir şey yapmam ve bana bir şey yapılmaz.

Ben neysem o'yum ve beni hiçbir şey etkileyemez.

Ben her şeye bağlı, tabi gibi görünürüm, ama aslında

her şey bana tabi, bana bağlıdır.

 

Söyleşiler

77. Bölüm

Sri Nisargadatta MAHARAJI

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

 

HAYAT VE YAŞAM ÜZERİNE..

 

Maharaj:

Bir insanın bir şey yapıyor ya da yapmıyor gibi

görünmesi çoğu zaman yanıltıcıdır.

Görünürdeki uyuşukluk hali sadece kuvvet

toplamakta olmasından kaynaklanabilir.

 

Bu nedenle davranışlarımızın nedenleri çok süptil

(subtle/anlaşılması zor) dir.

Suçlamak, hatta övmekte acele etmemek gerekir.

 

Unutmayın ki Yoga;

İç Varlığın/Vyakta, Dış Varlık/Vyakti üzerinde işlem

yapmasıdır.

Dış Varlık her ne yapmaktaysa, bu İç Varlıktan gelen

tesire verilen karşılıktır yalnızca.

 

Soran:

Yine de Dış Varlığın yardımı olur.

 

Maharaj:

Ne kadar ve ne şekilde yardım edebilir?

Onun beden üzerinde belli ölçüde kontrolu vardır ve

onun duruşunu, solunumunu düzeltebilir.

Düşünceler, duygular üzerindeki hakimiyeti ise pek

azdır, çünkü kendisi ZİHNÎ dir.

Ancak içsel olan dışsal olanı yönetebilir.

Dıştakinin itaat etmesi akıllıca olur.

 

Soran:

İnsanın ruhsal gelişiminden nihaî olarak İç Varlık

sorumlu ise, Dış Varlığa neden dolayı öğüt ve

cesaret veriliyor?

 

Maharaj:

Dış Varlık sessiz, sakin ve arzudan, korkudan

uzak kalarak yardım edebilir.

Farkına varmış olmalısınız ki Dış Varlığa verilen

bütün öğütler negatif şekildedir:

"Yapma, son ver, yapmaktan sakın, terk et, vazgeç,

feda et, teslim ol ya da yanlışın yanlışlığını gör."

Hatta gerçek hakkında verilmiş o küçük tarif bile

inkâr şeklindedir

"O mudur? değildir.. Bu mudur? değildir.." gibi/Neti-Neti.

Bütün pozitifler İç Varlığa aittirler.

Bütün mutlakların da gerçeğe ait oluşları gibi.

 

Soran:

Günlük deneyimlerde İç ile Dış Varlığı birbirinden nasıl

ayırd edebileceğiz?

 

Maharaj:

İç Varlık, İlhamın kaynağıdır.

Dış ise, bellek ile hareket eder.

Kaynağın başlangıcı bulunamaz.

Tüm bellek ise bir yerde başlar.

Böylece, Dış daima belirlenir ve saptanır.

Oysa ki İç, sözcükler ile tutulamaz.

Öğrencilerin hatası, İç Varlığı elle tutulabilir bir obje

olarak hayâl etmeleri, algılanabilir olan her şeyin

geçici olduğu ve o yüzden de gerçeklikten yoksun

olduğunu unutmalarıdır.

Ancak idraki mümkün kılan gerçektir;

Ona, " HAYAT ya da BRAHMAN", her ne derseniz deyin.

 

Soran:

HAYAT, kendisini ifade etmek için bir bedene sahip

olmak zorunda mıdır?

 

Maharaj:

BEDEN; YAŞAMIN PEŞİNDEDİR.

HAYAT; BEDENE GEREKSİNİM DUYMAZ.

BEDEN' DİR HAYATA MUHTAC OLAN..

 

Söyleşiler

22. Bölüm

Sri Nisargadatta MAHARAJ

 

**

 

Avyakta:

Tezahür etmemiş:

Tüm duyguların ve deneyimlerin ötesi.

Belirsiz.

Beden/sureti olmayan.

Anlaşılamaz.

Meknuz/ Kenz:

Gömülü, Define, Örtülü, Gizli.

 

Vyakta:

Tezahür halindeki madde.

Tekâmül etmiş doğa/Mesh edilmiş olan ürün.

 

Vyakti:

Bireysellik.

Singular/Individual.

 

Vyaktivita:

Persona/Kişilik/Maskeli Kişilik.

Character, Identity

 

Neti, Neti:

-O değil, bu değil.

-Ebedi ve nihai gerçeğe ulaşmak maksadı ile,

dünyayı oluşturan bütün isimlerin ve formların/

nama-rupa, sürekli, adım adım ilerleyen ted ve

inkârı şeklindeki çözümsel süreç.

 

-Abstraction:

-Gerçekte ayrılamaz olanı düşüncede ayırma eylemi.

(Ör: Biçimi, rengi, boyutları özdekten ayırıp düşünme.)

-Geneli ve öz olanı arınmış bir biçimde elde etmek için

özle ilgili olmayanı bir yana bırakma.

-Bir tasarımın ya da bir kavramın nitelik ve bağıntı gibi

öğelerini göz önüne almayarak dikkati doğrudan

doğruya kavrama çeken düşünme eylemi.

(Ör: Üçgen kavramında; üçgenin büyük, küçük, eşkenarlı

ya da dik açılı oluşunu göz önüne almamak gibi.)

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

 

Soran:

Gerçeğe varışınıza bir tarih veriyorsunuz.

Bu demektir ki o tarihte size bir şey olmuş.

Ne oldu?

 

Maharaj:

 

Zihin olaylar üretmeyi durdurdu.

O çok eskilerden gelme, kesintisiz arayış durdu.

Hiçbir şey istemiyor, hiçbir şey beklemiyordum.

Hiçbir şeyi kendime ait saymıyordum.

Uğrunda uğraş verecek bir "Ben" kalmamıştı.

Hatta yalın "Ben-im/ver olanım" bile solarak

kaybolmaya yüz tuttu.

 

Farkına vardığım bir diğer şey de alışılmış kesin

kanılarımı kaybedişim idi.

Daha önceleri birçok şeyden emindim.

Şimdi ise hiçbir şeyden emin değilim.

Fakat seziyorum ki bilmemek ile hiçbir şeyi de

kaybetmiş olmadım, çünkü bütün bilgim yanlıştı.

Benim bu bilmeyişim, aslında, tüm bilginin cahillik

olduğu ile, "Ben bilmiyorum" beyanının ise zihnin

yapabileceği tek gerçek beyan olduğu bilgisiydi.

 

Şu "Ben doğdum" fikrini alalım.

Siz onu doğru kabul edebilirsiniz, doğru değildir!

Siz asla doğmadınız ve asla ölmeyeceksiniz.

Doğmuş olan ve ölecek olan o fikirdir, siz değil.

Kendinizi onunla özdeşleştirmeniz yüzünden siz

ölümlü oldunuz.

 

Bir sinemada nasıl her şey ışık ise, öylece bilinç de

uçsuz bucaksız dünya haline gelir.

Yakından bakın, göreceksiniz ki tüm isimler, şekiller

bilinç okyanusu içinde gelip geçici dalgalardan başka

bir şey değildirler; sadece bilincin varlığından söz

etmek mümkündür, yoksa ona ait değişimlerden değil.

 

Bilincin sonsuzluğunda bir ışık belirir,

minicik bir nokta halinde,

bir kağıt üzerine yazı yazan bir kalemin sivri ucu gibi

hızla hareket ederek şekiller, düşünceler ve duygular,

kavramlar ve fikirler çizer.

İz bırakan mürekkep, bellektir.

Siz o küçük noktasınız.

Ve sizin devinimlerinizle dünya her an yeniden yaratılır.

Devinmeyi kesin, dünya da olmayacak.

 

İçinize bakın, göreceksiniz ki o ışık noktası,

muazzam ışığın bedende "Ben-im" duygusu halindeki

yansımasıdır.

Sadece ışık vardır.

Diğer her şey görünümdür.

 

Söyleşiler

78. Bölüm

Sri Nisargadatta MAHARAJ

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

 

SORAN:

Ölümden korkmaz mısınız?

 

MAHARAJ:

Ben zaten ölüyüm.

 

SORAN:

Ne anlamda?

 

MAHARAJ:

Ben çifte ölüyüm. Sadece bedenime değil, zihnime de.

 

SORAN:

Peki ama kesinlikle ölü görünmüyorsunuz!

 

MAHARAJ:

Bunu siz söylüyorsunuz.

Sanki benim durumumu benden iyi biliyorsunuz!

 

SORAN:

Üzgünüm. Fakat hiç anlamıyorum.

Ben sizi çok canlı ve açık seçik konuşur görürken siz bedensiz

ve zihinsiz olduğunuzu söylüyorsunuz.

 

MAHARAJ:

Sizin beyninizde ve bedeninizde muazzam karmaşıklıkta bir iş

sürüp gidiyor, bunun bilincinde misiniz? Kesinlikle değilsiniz.

Fakat dışarıdan biri için her şey zekice ve maksatlı bir biçimde

yürür görünüyor.

Bireyin tüm kişisel hayatının, büyük ölçüde bilinç eşiğinin altına

gömülebileceğini, bununla birlikte faaliyetlerini sağlıklı ve düzgün

biçimde sürdürebileceğini neden kabul etmemeli?

 

SORAN:

Bu normal midir?

 

MAHARAJ:

Normal nedir?

Sizin arzu ve korkularla obsede, çekişme ve mücadeleyle dolu,

anlamsız ve sevinçsiz haldeki hayatınız mı normal?

Bedeninizin halini şiddetle düşünür olmanız mı normal?

Duygular tarafından hırpalanmak, düşünceler tarafından işkence

edilmek normal mi?

 

Sağlıklı bir beden ve sağlıklı bir zihin büyük ölçüde sahiplerinin

bilinci dışında yaşarlar; ancak ara sıra acı ve ıstırap nedeniyle

dikkati çekerler.

Neden tüm kişisel hayatı, doğru bir biçimde işlev görebilen bu

kapsam içine almamalı?

 

İnsan, olan her şeye iyi ve tanı tepkiler verebilir ve bunları

farkındalık odağına getirmeden yapabilir.

"Kendine (egoya) hakim olma"

varlığın ikinci doğası haline geldiğinde, farkındalık, odağını

değiştirerek varoluşun ve faaliyetin daha derin düzeylerine

yöneltir.

 

SORAN:

O zaman siz bir robot olmaz mısınız?

 

MAHARAJ:

Alışılmış ve tekrarlanır olan bir şeyin otomatikleştirilmesinde

ne zarar vardır. O nasılsa otomatiktir.

Ama o bir de karmakarışık, düzensiz (kaotik) hale gelirse,

o zaman sıkıntı ve acı verir ve dikkat ister.

Temiz ve iyi düzenlenmiş bir hayatın tüm amacı, insanı

kaosun tutsaklığından ve kederin yükünden kurtarmak ve

özgür kılmaktır.

 

SORAN:

Bilgisayarla programlanmış bir hayattan yana görünüyorsunuz?

 

MAHARAJ:

Sorunlardan arınmış bir hayatın ne kusuru var?

Kişilik, gerçek olan bir yansımadan ibarettir.

Neden yansıma orijinale otomatik olarak sadık kalmasın?

Kişinin kendine özgü modeller çizmeye ihtiyacı var mı?

Hayat -ki kişi onun bir ifadesidir- kişiye rehberlik edecektir.

Kişinin, gerçeğin sadece bir gölgesi olduğunu,

fakat gerçeğin kendisi olmadığını bir kez idrak ettiğinizde,

üzülüp dertlenmekten vazgeçersiniz.

Kendi içinizden, içsel rehberiniz tarafından yönlendirilmeyi kabul

eder ve benimsersiniz ve hayat bilinmeyene doğru bir yolculuk

haline dönüşür.

 

Sri Nisargadatta Maharaj.

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

 

 

SORAN:

Eğer hiçbir şeyi arzulamazsam, hatta En Yüce'yi bile?

 

MAHARAJ:

O zaman bir ölü gibisiniz, ya da En Yüce'siniz.

 

SORAN:

Dünya arzularla dolu. Herkes şunu ya da bunu arzuluyor.

Arzulayan kimdir? Kişi mi yoksa Öz Varlık mı?

 

MAHARAJ:

Öz Varlık.

Bütün arzular, kutsal ya da kutsal olmayan, Öz Varlık'tan gelir;

onların hepsi "Ben-im" duygusuna asılıdır.

 

SORAN:

Kutsal arzuların/Satyakama, Öz Varlık'tan çıktıklarını anlayabilirim.

O belki de Öz Varlık'ın Sadchitananda'sının/Varoluş-Farkındalık-

Mutluluk Hali'nin vecit yönünün bir ifadesi olabilir.

Fakat kutsal olmayan arzular ne oluyor?

 

MAHARAJ:

Bütün arzuların hedefi mutluluktur.

Onların biçimi ve niteliği psişeye/antahkarana bağlıdır.

Ataletin/Tamas egemen olduğu durumlarda sapıklıklar görürüz.

Enerji/Rajas ile birlikte tutkular, hırslar yükselirler.

Berraklık ve sağduyuyla birlikte, arzuların ardındaki dürtü;

iyi-niyet, şefkat ve merhamet, mutlu olmaktan çok mutlu etme

dürtüsü olur.

Fakat En Yüce bütün bunların ötesindedir, ama onun sonsuz

geçirgenliği/nüfuz edilme yeteneği dolayısıyla bütün güçlü arzular

doyuma uğratılabilirler.

 

SORAN:

Hangi arzular güçlüdürler?

 

MAHARAJ:

Öznelerini ya da nesnelerini tahrip eden ya da doyurulduklarında

yatışmayan arzular kendileriyle çelişen arzulardır ve onlar tatmin

edilemezler.

Ancak sevgi, iyi-niyet ve şefkatle harekete geçirilmiş arzular

hem özne hem nesne için yararlıdırlar ve tamamıyla duyurulabilirler.

 

SORAN:

Bütün arzular, kutsal olsun ya da olmasın, acı verici.

 

MAHARAJ:

Oplar aynı değildirler ve acı da aynı değildir.

Tutku ve hırs acı verir, şefkat ve merhamet ise asla.

Şefkat ve merhametten doğan bir arzuyu yerine getirmek için

bütün evren harekete geçer.

 

SORAN:

En Yüce kendini bilir mi?

Kişiliksiz/Gayri şahsi Olan bilinçli midir?

 

MAHARAJ:

Her şeyin kaynağı her şeye sahiptir.

Ondan akıp gelen her şey zaten orada, tohum halinde var olmalıdır.

Ve nasıl bir tohum, sayısız tohumların bir sonuncusu olarak sayısız

ormanların deneyimini ve vaadini içermekteyse, Bilinmeyen de

öylece bütün "olmuştu ya da olmuş olabilirdi ve olacak ya da

olacaktı" lan içerir.

Tüm tezahür alanı açık ve ulaşılabilirdir; geçmiş ve gelecek,

'ebedi şimdi' de birlikte var olurlar.

 

SORAN:

Siz En Yüce Bilinmeyen'de mi yaşıyorsunuz?

 

MAHARAJ:

Başka nerede olabilirdi?

 

SORAN:

Böyle söylemenize sebep ne?

 

MAHARAJ:

Zihnimde hiçbir zaman, hiçbir arzu belirmiyor.

 

SORAN:

Öyleyse bilinçsiz misiniz?

 

MAHARAJ:

Elbette değilim!

Ben tamamen bilinçliyim, fakat zihnime hiçbir arzu ya da

korku girmediği için tam bir sessizlik ve sükûnet var.

 

SORAN:

Sessizliği kim biliyor?

 

MAHARAJ:

Sessizlik kendini biliyor.

Bu, tutkular, hırslar ve arzular susturulduğunda sükûnete

kavuşan zihnin sessizliğidir.

 

SORAN:

Ara sıra arzu duyduğunuz olur mu?

 

MAHARAJ:

Arzular zihindeki dalgalardır.

Siz bir dalga gördüğünüzde onu tanırsınız.

Bir arzu, birçoğu arasında bir şeydir yalnızca.

Onu doyurmak için bir dürtü hissetmiyorum,

onunla ilgili bir eyleme geçme gereği olmuyor.

Arzulardan bağımsız olmak şu demektir:

Onu tatmin etmek konusunda içten gelen itici bir hissin,

bir zorlanışın olmaması.

 

SORAN:

Arzular neden ortaya çıkarlar?

 

MAHARAJ:

Çünkü siz doğmuş olduğunuzu, bedeninize özen

göstermediğiniz takdirde öleceğinizi imgelersiniz.

Bedenli varoluşunuz için duyduğunuz arzu,

sıkıntınızın kök-nedeni budur.

 

SORAN:

Ama o kadar çok sayıda jiva bedenleniyor.

Kuşkusuz bu bir muhakeme hatası olamaz.

Bir amaç olmalı.

Bu ne olabilir?

 

MAHARAJ:

İnsan kendini bilmek için karşıtıyla yüzyüze gelmelidi,

kendisi olmayanla.

Arzu deneyime götürür.

Deneyim de ayırt etmeye, bağımlılıklardan

kopuşa, kendini-biliş'e götürür, yani kurtuluşa.

Ve kurtuluş nedir zaten?

O doğumun ve ölümün ötesinde olduğunuzu bilmektir.

Kim olduğunuzu unutmakla ve kendinizi ölümlü bir

yaratık olarak düşünmekle o kadar çok dert yarattınız ki,

uyanmanız gerek;

kötü bir rüyadan uyanırcasına uyanmalısınız.

Sorgulama da sizi uyandırır.

Istırap ve dert içinde olmanız gerekmez; mutluluğu

araştırıp sorgulamak daha iyidir, çünkü o zamanda zihin

uyum ve huzur içindedir.

 

SORAN:

Nihai deneyimleyen tam olarak kimdir?

Öz Varlık mı, yoksa Bilinmeyen mi?

 

MAHARAJ:

Elbette Öz Varlık.

 

SORAN:

Öyleyse, En Yüce Bilinmeyen fikrini öne sürmeye ne gerek var?

 

MAHARAJ:

Öz Varlık'ı açıklamak için.

 

SORAN:

Fakat Öz Varlık'ın ötesinde bir şey var mı?

 

MAHARAJ:

Öz Varlık'ın, Öz'ün dışında hiçbir şey yok.

Her şey "Bir" dir ve "Ben-im" her şeyi kapsar.

O uyanıklık ve rüya hallerinde kişi olarak tezahür eder.

Derin uyku ve turiya halinde o Öz Varlık'tır.

Uyanık ve keskin dikkat halinin ötesinde ise En Yüce' nin büyük,

sessiz huzuru uzanır.

Fakat gerçekte her şey özde birdir ve onlar görünüşte birbirleriyle

ilişkilidirler.

Cehalette, gören, görünen haline gelir ve bilgelikte o görüş olur.

Fakat neden En Yüce ile meşgul oluyorsunuz?

Bilenleri bilin, o zaman her şey bilinecek.

 

Sri Nisargadatta Maharaj

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

 

En Yüce Olan, Her Şeyin Ötesindedir..

 

Soran:

Gerçek/hakikat "bir" dir diyorsunuz.

"Bir" lik ve birlik kişiye atfedilen bir niteliktir.

Öyleyse gerçek -bedeni evren olan- bir kişi midir?

 

Maharaj:

Söyleyebileceğiniz her şey hem doğru hem de yanlış olacaktır.

Sözcükler zihnin ötesine geçemezler.

 

SORAN:

Sadece anlamaya çalışıyorum.

Siz bize Kişi'den, Öz'den, En Yüce'den (vyakti, uyakta, avyakta)

söz ediyorsunuz.

Öz içinde "Ben-im" olarakodaklanan saf farkındalığın ışığı (pragna),

bilinç (chetana) olarak zihni (antahkarana) aydınlatır ve hayat

(prana) olarak da bedeni (deha) canlandırır.

Bütün bunlar sözcüklerde pek âlâ, fakat sıra kendi içimdeki kişiyi

Öz'den, Öz'ü de En Yüce'den ayırt etmeye geldiğinde, kafam iyice

karışıyor.

 

MAHARAJ:

Kişi asla özne değildir.

Siz bir kişi görebilirsiniz fakat siz kişi değilsiniz.

Siz daima En Yüce Olan'sınız ki O zamanın ve uzayın belli bir

noktasında tanık olarak görünür;

En Yüce'nin saf farkındalığıyla kişinin pek çok katmanlı bilinci

arasında bir köprü oluşturan bir tanık olarak..

 

SORAN:

Kendime baktığımda görüyorum ki, ben bedeni kullanma

konusunda birbirleriyle dövüşen birkaç kişiyim.

 

MAHARAJ:

Bunlar zihnin çeşitli eğilimlerine (samskara) tekabül ederler.

 

SORAN:

Onlar arasında barış sağlayabilir miyim?

 

MAHARAJ:

Nasıl sağlayabilirsiniz?

Onlar öylesine çelişkilidirler ki!

Onları oldukları gibi görün;

Sadece düşünce ve duygu alışkanlıkları olarak,

anılar ve dürtüler demeti olarak,

 

SORAN:

Onların hepsi de "Ben-im" diyor.

 

MAHARAJ:

Bunun nedeni sadece sizin kendinizi onlarla özdeşleştirmenizdir.

Bir kez önünüzde belirenlerin, her ne iseler,

asıl siz olamayacaklarını ve "Ben-im" diyemeyeceklerini idrak

ettiğinizde, bütün "kişiler'inizden ve onların taleplerinden

kurtulursunuz.

"Ben-im" duygusu sizin, kendinizindir.

Siz ondan ayrılamazsınız.

Fakat herhangi bir şeye ondan verebilirsiniz;

Örneğin, "Ben gencim", "Ben zenginim" vb. derken olduğu gibi.

Fakat böyle özdeşleştirmeler apaçık yanlıştır ve tutsaklık nedenidir.

 

SORAN:

Şimdi anlayabiliyorum ki ben kişi değilim, fakat kişide yansıyanım,

ona bir varlık (varoluş) duygusu verenim.

Şimdi En Yüce'ye gelelim. Kendimi En Yüce olarak nasıl bilebilirim?

 

MAHARAJ:

Bilincin kaynağı bilinç içindeki bir nesne olamaz.

Kaynağı bilmek, kaynak olmak demektir.

Siz kişi olmadığınızı, saf ve dingin tanık olduğunuzu ve korkusuz

farkındahğın sizin asıl varlığınız olduğunu idrak ettiğinizde,

siz o varlık olursunuz.

O kaynaktır, Tükenmez olandır.

 

SORAN:

Birçok kaynak mı vardır, yoksa her şey için tek bir kaynak mı?

 

MAHARAJ:

Bu ona nasıl baktığınıza, hangi uçtan baktığınıza bağlıdır.

Dünyada birçok nesne vardır fakat onlara bakan göz tektir.

Daha yukarıda olan daha aşağıda olana daima bir gibi görünür;

daha aşağıdaki de daha yukarıdakine birçok gibi görünür.

 

SORAN:

Şekiller ve isimler hepsi bir ve aynı Tanrı'nın mıdır?

 

MAHARAJ:

Bu da yine ona nasıl baktığınıza bağlıdır.

Sözcükler düzeyinde her şey görelidir.

Mutlaklar tartışılmak yerine yaşanmalıdırlar.

 

SORAN:

Mutlak nasıl yaşanır?

 

MAHARAJ:

O görülüp, tanınıp, bellekte depo edilecek bir nesne değildir.

O daha çok şimdi'de ve duyuştadır.

O "ne" den çok, "nasıl" ile ilgilidir.

O, niteliktedir, değerdedir;

her şeyin kaynağı olduğundan da her şeydedir.

 

SORAN:

Eğer o kaynak ise kendini niçin ve nasıl tezahür ettirir?

 

MAHARAJ:

O bilinci doğurur. Diğer her şey bilinçtedir.

 

SORAN:

Neden bu kadar çok bilinç merkezi var?

 

MAHARAJ:

Nesnel evren (malıadakash) sayısız formlar projekte ederek

ve onları çözüp dağıtarak sürekli hareket halindedir.

Her ne zaman bir form hayat (prana) ile dolarsa,

farkındalığın maddede yansıması ile bilinç (chetana) tezahür

eder.

 

SORAN:

En Yüce nasıl etkilenir?

 

MAHARAJ:

Onu ne ve nasıl etkiler, öyle mi?

Kaynak nehirdeki gelip geçici değişikliklerden,

maden de mücevherin şeklinden etkilenmez.

Işık perdedeki filmden etkilenir mi?

O yüzden değişime uğrar mı?

En Yüce her şeyi mümkün kılar, o kadar.

 

SORAN:

Nasıl oluyor da bazı şeyler vaki oluyor da bazıları olmuyor?

 

MAHARAJ:

Nedenler aramak zihnin hoşça vakit geçirmesidir, eğlencesidir.

Neden ve sonuç gibi bir dualite yoktur. Her şey kendi kendinin

nedenidir.

 

SORAN:

O halde amaçlı bir eylem mümkün değil midir?

 

MAHARAJ:

Bütün söyleyeceğim, bilincin her şeyi içerdiğidir.

Bilinçte her şey mümkündür.

Eğer isterseniz, kendi dünyanızda nedenler edinebilirsiniz.

Bir başkası bir tek nedenle yetinebilir; Tanrı iradesi der.

Kök neden birdir:

"Ben-im" duygusu.

 

SORAN:

Öz varlık (Vyakta) ile En Yüce (Ayvakta) arasındaki bağlantı

halkası nedir?

 

MAHARAJ:

Öz varlığın görüş noktasından, dünya, bilinen'dir.

En Yüce ise; Bilinmeyen.

Bilinmeyen bilineni doğurur ama yine de Bilinmeyen olarak kalır.

Bilinen, sonsuzdur ama Bilinmeyen, sonsuzlukların sonsuzluğudur.

Nasıl, bir ışık huzmesi toz zerrecikleri tarafından yakalanıncaya

kadar görünmez ise,

En Yüce de her şeyi görünür/bilinir kılar, kendisi bilinmez olarak

kalır.

 

SORAN:

Bu, Bilinmeyen'in erişilmez olduğu anlamına mı gelir?

 

MAHARAJ:

Oh, hayır, En Yüce, en kolay erişilebilendir.

Zira o sizin varlığınızın ta kendisidir.

En Yüce'den gayri herhangi bir şeyi düşünüp arzulamaktan

vazgeçmek yeter.

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

 

Arzusuz Olmak, En Yüce Mutluluktur..

 

 

SORAN:

Kendini idrak etmiş, gerçeğe varmış pek çok kimse gördüm,

fakat özgürleşmiş bir insan hiç görmedim.

Siz hiç özgürleşmiş insanla karşılaştınız mı?

Yoksa özgürlüğe ulaşmak, başka şeylerin yanı sıra, bedeni de

terk etmek anlamına mı geliyor?

 

MAHARAJ:

Kendini idrak, gerçeğe varma ve özgürleşme kavramları ile neyi

kastediyorsunuz?

 

SORAN:

Ben kendini idrak ya da gerçeğe varma deyimiyle harikulade

bir huzur, iyilik ve güzellik deneyimini kastediyorum;

dünyanın bir anlam taşıdığı,

madde ile öz'ün her şeye nüfuz eden bir birlik halinde olduğu.

Böyle bir deneyim kalıcı olmasa da unutulamaz.

O zihinde hem bir anı hem de bir özlem olarak parlar.

Ben neden söz ettiğimi biliyorum, çünkü böyle deneyimler

yaşadım.

Özgürlüğe ulaşmak derken de bu harikulade halde sürekli

kalmayı kastediyorum.

Sorduğum şu: Acaba özgürlüğe ulaşmışhk haliyle bedenin

sağ kalması birlikte mümkün olabilir mi?

 

MAHARAJ:

Bedenin ne kusuru var?

 

SORAN:

Beden öylesine güçsüz ve kısa ömürlü ki.

O ihtiyaçlar ve istekler yaratıyor.

O insanı üzücü bir biçimde kısıtlıyor.

 

MAHARAJ:

Peki sonra? Varsın fiziksel ifadeler kısıtlı olsun.

Ama özgürleşme, insanın kendi kendine empoze etmiş olduğu

yanlış fikirlerden kurtulmasıdır.

Ne denli görkemli olursa olsun, belli/koşullu bir deneyim onu

kapsayamaz.

 

SORAN:

O ebediyen devam eder mi?

 

MAHARAJ:

Bütün deneyimler zaman ile bağımlıdır.

Her ne ki başlangıcı vardır, sonu da olması zorunludur.

 

SORAN:

Öyleyse benim düşündüğüm anlamda bir kurtuluş, özgürleşme

yoktur.

 

MAHARAJ:

Tam tersine, insan daima özgürdür.

Siz hem bilinçlisiniz hem de bilinçli olmakta özgürsünüz.

Bunu sizden hiç kimse alamaz.

Sizin kendinizi yok (var olmayan) ya da bilinçsiz bildiğiniz

hiç olur mu?

 

SORAN:

Hatırlamayabilirim ama bu benim zaman zaman olabileceğimin

aksini kanıtlamaz.

 

MAHARAJ:

Neden dikkatinizi deneyimden ayırıp deneyimleyene çevirmiyor

ve şunu bütün anlam ve önemiyle idrak etmiyorsunuz ki,

yapabileceğiniz tek gerçek beyan: "Ben-im/Var olanım dir.

 

SORAN:

Bu nasıl yapılır?

 

MAHARAJ:

Burada "nasıl" yoktur.

Sadece "Ben-im" fikrini zihninizde tutmaya ve onunla birleşip

 

kaynaşmaya devam edin.

Ta ki aklınız ve gönlünüz/zihniniz ve duygularınız bir oluncaya

kadar.

Tekrarlanan girişimlerle siz dikkat ve sevginin doğru dengesini

(akıl ve gönül arasındaki doğru dengeyi) bulacaksınız ve zihniniz

"Ben-im" düşünce-duygusuna sağlam bir biçimde yerleşecektir.

Her ne düşünseniz, söyleseniz ya da yapsanız, bu değişmez ve

bozulmaz olan sevgi dolu varlık duygusu zihninizin ebedi zemini

olarak kalır.

 

SORAN:

Ve siz buna kurtuluş ya da özgürleşme diyorsunuz.

 

MAHARAJ:

Ben buna normal durum diyorum.

Çabasızca ve mutlu olmak, bilmek ve yapmakta ne yanlışlık var?

Bunu, bedeni derhal mahvedebilecek kadar, öylesine olağandışı

bir şey gibi düşünmek neden?

Bedenin kusuru ne ki ölmesi gereksin?

Bedeninize karşı takındığınız tavrı değiştirin ve onu rahat bırakın.

Şımartmayın, işkence de etmeyin. Sadece, onun devamını

sağlayın ve çoğunlukla da bunun, bilinçli dikkatin eşiği altında

cereyan etmesini sağlayın.

 

SORAN:

O harika deneyimlerimin anıları hiç aklımdan çıkmıyorlar.

Onları geri istiyorum.

 

MAHARAJ:

Onları geri istediğiniz içindir ki onlara sahip olamıyorsunuz.

Bir şeyi şiddetle arzu etme hali tüm daha derin deneyimlerin

önünü tıkar. Ne istediğini tam ve kesin olarak bilen bir zihin

değerli bir deneyim yaşayamaz.

Çünkü zihnin hayal edebileceği ve isteyebileceği hiçbir şey

fazla değer taşımaz.

 

SORAN:

O halde hangi şey istemeye değer?

 

MAHARAJ:

En iyiyi isteyin. En yüce mutluluğu, en büyük özgürlüğü.

Emel ve arzu taşımamak en büyük mutluluktur.

 

SORAN:

Arzulardan kurtulmuşluk değil benim istediğim özgürlük.

Ben özlemlerimi gerçekleştirmek için özgürlük istiyorum.

 

MAHARAJ:

Özlemlerinizi gerçekleştirmek için özgürsünüz.

İşin doğrusu, başka bir şey de yaptığınız yok.

 

SORAN:

Çalışıyorum ama beni umutsuzluğa düşüren engeller var.

 

MAHARAJ:

Onları yenin.

 

SORAN:

Yapamıyorum, fazla zayıfım.

 

MAHARAJ:

Sizi zayıf kılan ne?

Zayıflık nedir?

Başkaları arzularını gerçekleştiriyorlar, siz neden yapamıyorsunuz?

 

SORAN:

Enerjim yetersiz olmalı.

 

MAHARAJ:

Enerjinize ne oldu? Nereye gitti?

Siz onu birbirleriyle çelişen birçok arzu ve arayış içinde boşa

dağıtmadınız mı?

Sizin sonsuz enerji birikiminiz yok ki?

 

SORAN:

Neden yok?

 

MAHARAJ:

Hedefleriniz, amaçlarınız küçük ve düşük düzeyli.

Bunlar fazla enerji çekmezler kendilerine.

Ancak Tanrı'nın enerjisi sonsuzdur.Çünkü O kendi için hiçbir şey

istemez.

O'nun gibi olun, o zaman bütün arzularınız gerçekleşir.

Hedefleriniz ne denli yüksek, arzularınız ne denli geniş ise

onların gerçekleşmeleri için o kadar çok enerjiniz olur.

İyi olanı isteyin, o zaman bütün evren sizinle birlikte çalışacaktır.

Fakat kendi zevkinizin peşindeyseniz, onu zor yoldan kazanmak

zorundasınız.

Arzulamadan önce hak edin, layık olun.

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

 

SORAN:

Felsefe, sosyoloji ve eğitim üzerinde çalışıyorum.

Kendini-idrake ulaşmayı hayal etmeden önce, sanırını

daha fazla zihinsel gelişmeye ihtiyacım var.

Doğru yol üstünde miyim?

 

MAHARAJ:

Hayatınızı kazanmak için bir miktar uzmanlık bilgisine

sahip olmanız gerekir.

Genel bilgi kuşkusuz, zihni geliştirir.

Fakat hayatınızı bilgi yığınağı yapmakla geçirirseniz,

çevrenize bir duvar örersiniz.

Zihnin ötesine geçmek için iyi dayanıp döşenmiş bir zihne

ihtiyaç yoktur.

 

SORAN:

Öyleyse neye ihtiyaç vardır?

 

MAHARAJ:

Zihninize güvenip bel bağlamayın ve onun ötesine geçin.

 

SORAN:

Zihnin ötesinde ne bulacağım?

 

MAHARAJ:

Olmanın, bilmenin ve sevmenin doğrudan deneyimini.

 

SORAN:

İnsan zihnin ötesine nasıl geçer?

 

MAHARAJ:

Birçok başlangıç noktası vardır ki hepsi aynı hedefe götürür.

Faaliyetlerin meyvelerini terk ederek, özveri gerektiren iş

(hizmet) yapmakla başlayabilirsiniz;

Daha sonra düşünmekten vazgeçebilir ve tüm arzulardan

vazgeçerek bitirebilirsiniz.

Burada vazgeçmek (tyaga) kullanılmaya hazır (operasyonel)

faktördür.

Ya da istediğiniz, düşündüğünüz veya yaptığınız hiçbir şeyi

dert edinmezsiniz ve kuvvetle, sadece "Ben-im" düşünce

ve duygusuna odaklanırsınız.

Her tür deneyim size gelebilir, her algılanabilir şeyin geçici

olduğu, yalnızca "Ben vanm"ın kalıcı olduğu bilgisi üzerinde

sabit kalın.

 

SORAN:

Tüm hayatımı böyle uygulamalara adayamam.

Uğraşmam gereken görevlerim var.

 

MAHARAJ:

Görevlerinizi elbette yerine getiriniz.

Heyecanlarınızın işin içine karışmadığı, yararlı olan ve ıstıraba

neden olmayacak bir iş sizi bağlamaz, engellemez.

Siz çeşitli yönlerde isler üstlenmiş olabilir ve müthiş bir zevk

ve şevkle çalışabilirsiniz, ama yine de her şeyi etkilenmeden

yansıtan, ayna gibi bir zihinle, içsel olarak özgür, sakin ve huzurlu

kalabilirsiniz.

 

SORAN:

Böyle bir hale ulaşılabilir mi?

 

MAHARAJ:

Mümkün olmamış olsaydı ondan söz etmezdim.

Fantezilerle neden uğraşayım?

 

SORAN:

Herkes kutsal metinlerden sözler aktarıyor.

 

MAHARAJ:

Yalnızca kutsal metinleri bilenler hiçbir şey bilmezler.

Bilmek, olmak demektir.

Ben ne hakkında konuştuğumu biliyorum;

bu okunan ve söylenenlerden alıntı değildir.

 

SORAN:

Ben bir profesörün öğretimi altında Sanskritçe öğreniyorum,

fakat aslında sadece kutsal metinler okuyorum.

Kendini-idrakin arayışı içindeyim ve rehberliğe ihtiyacım var.

Lütfen söyleyin bana, ne yapmam gerek?

 

MAHARAJ:

Madem ki kutsal metinleri okuyorsunuz, o zaman neden bana

soruyorsunuz?

 

SORAN:

Yazılar genel yönleri, kuralları gösteriyorlar;

bireyin ise kişisel talimatlara gereksinimi var.

 

MAHARAJ:

Sizin öz varlığınız en yüce öğretmendir (sadguru).

Dıştaki öğretmen (guru) yalnızca bir kilometre taşıdır.

Sizinle birlikte hedefe yürüyecek olan ancak içteki öğretmendir;

çünkü o hedefin ta kendisidir.

 

SORAN:

İçteki öğretmene kolayca erişilmiyor.

 

MAHARAJ:

Madem ki o sizin içinizde ve sizinledir, bu ciddi bir zorluk

olamaz.

İçinize bakın, onu bulacaksınız.

 

SORAN:

Ben içime baktığım zaman, duyular ve algılar, düşünceler

ve duygular, arzular ve korkular, anılar ve beklentiler buluyorum.

Sonuçta, bir bulut içine gömülüyor ve hiçbir şey göremiyorum.

 

MAHARAJ:

İşte bütün bunları gören de, hiçbir şey görmeyen de içteki

öğretmendir.

Sadece o vardır, diğer her şey var gibi görünürler.

O sizin özünüzdür(fswarupa), sizin umudunuz ve özgürlük

güvencenizdir o; onu bulun, ona sarılın, o zaman kurtulacak

ve emin ellerde olacaksınız.

 

SORAN:

Size gerçekten inanıyorum, fakat iş bu iç-benliği gerçekten

bulmaya gelince, onun benden kaçtığını görüyorum.

 

MAHARAJ:

Bu "benden kaçıyor" fikri nereden kaynaklanıyor?

 

SORAN:

Zihnimden.

 

MAHARAJ:

Zihni kim biliyor?

 

SORAN:

Zihnin tanığı zihni biliyor.

 

MAHARAJ:

Herhangi biri gelip de size "Ben senin zihninin tanığıyım" dedi mi?

 

SORAN:

Elbette hayır.

O da zihinde sadece bir başka fikir olurdu.

 

MAHARAJ:

 

Öyleyse tanık kim?

 

SORAN:

Benim.

 

MAHARAJ:

Demek ki tanığı tanıyorsunuz, çünkü tanık sizsiniz.

Tanığı ille de gözünüzün önünde görmeniz gerekmez.

Olmak, bilmektir.

 

SORAN:

Evet, görüyorum ki tanık benim, farkındalığın kendisi.

Fakat bunun bana nasıl bir yararı olur?

 

MAHARAJ:

Ne soru ama!

Ne tür bir yarar umuyorsunuz?

Ne olduğunuzu bilmek, bu yeterince iyi bir şey değil midir?

 

SORAN: Kendini-bilmenin yararları ne?

 

MAHARAJ:

Sizin ne olmadığınızı anlamanıza yardım eder ve sizi asılsız

fikirlerden, arzulardan ve eylemlerden bağımsız kılar.

 

SORAN:

Eğer ben yalnızca tanıksam, yanlış ya da doğrunun ne

önemi olur?

 

MAHARAJ:

Kendinizi bilmenize yardım eden şey doğrudur.

Bunu engelleyen şey de yanlıştır.

İnsanın gerçek varlığını bilmesi mutluluktur,

unutmak ise elem.

 

SORAN:

Tanık-bilinci gerçek Ben midir?

 

MAHARAJ:

O, gerçek olanın zihin aynasındaki yansımasıdır.

Gerçek olan ötededir.

Tanık, sizin öteye ulaşmak için geçiş kapınızdır.

 

SORAN:

Meditasyonun amacı nedir?

 

MAHARAJ:

Asılsız, sahte olanın sahteliğini görmek meditasyondur.

Bu her zaman devam etmelidir.

 

SORAN:

Bize düzenli olarak meditasyon yapmamız söylendi.

 

MAHARAJ:

Gerçek ile sahteyi ayırt edebilme ve sahte olanı terk etme

yolunda derin düşünülerek yapılan gündelik alıştırmalar

 

meditasyondur. Başlangıç için birçok meditasyon şekli

vardır ama onlar birbirlerine karışarak sonunda bir olurlar.

 

SORAN:

Lütfen bana söyleyin, kendini-idrake götüren en kısa yol

hangisidir?

 

MAHARAJ:

Hiçbir yol daha kısa ya da daha uzun değildir; fakat bazı

kimseler daha ciddi, içten ve isteklidirler, bazıları daha az.

Size kendimden söz edebilirim.

Ben basit bir insandım ama Gurum'a güvendim.

O bana neyi yapmamı söylediyse yaptım.

O bana, "Ben-im" düşünce ve duygusu üzerinde konsantre

olmamı söyledi, ben de öyle yaptım.

O bana bütün algılanabilir ve kavranabilir olanların ötesinde

olduğumu söyledi; ben inandım.

Ona kalbimi, ruhumu, tüm dikkatimi ve bütün boş vaktimi

verdim (aileme bakmak için çalışmak zorundaydım).

İnanç ve sadakatle uygulama sonucu olarak üç yıl içinde

kendimi buldum.

Siz de size uygun olan herhangi bir yolu seçebilirsiniz;

içtenliğinizin derecesi ilerleyiş hızınızı tayin edecektir.

 

SORAN:

Bana bir işaret veremez misiniz?

 

MAHARAJ:

Sürekli "Ben-im" farkındalığını sürdürmeye çalışın.

Bu, bütün çabaların başlangıcı ve sonudur.

 

Sri Nisargadatta Maharaj

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

jiddu-krishnamurti-avatar-966.jpg

 

JIDDU KRISHNAMURTI / İÇ ÖZGÜRLÜK

 

"Toplum öyle uyanık, keskin zekâlı, isyancı kimseleri

onaylamıyor.

Çünkü böyleleri toplumun yerleşik düzenine uyum

sağlayamıyorlar.

Onlar bu düzeni bozma eğiliminde olabiliyorlar.

İşte bunun için toplum sizin zihninizi kendi modeline

göre yoğurmak istiyor.

Sözümona eğitim adı verilen şey sizi uymaya, belli

yolları izlemeye, başkalarına benzemeye özendiriyor.."

 

"Siz, sahip olma, üstün olma tutkusu üzerine düzenini

kurmuş olan topluma karşı çıkmadıkça asla bir çözüm

bulamazsınız.

Siz, sahip olma, üstün olma tutkusundan, güveninizin

peşinde koşmaktan vazgeçemedikçe yeni bir dünya

yaratmanın yolunu bulamazsınız.."

 

"Özgürlük toplumsal modelin dışındadır.

Ama bu modelin bağımlılığından kendinizi kurtarabilmek

için bu modelin tüm içeriğini iyice anlamanız gereklidir.

Bunu yapmak zihninizin içeriğini anlamakla aynı şeydir.."

 

"İşte bunun için zihin topladığı biriktirdiği herşeyi; bütün

alışkanlıklarını, o öykünülen erdemlerini, güven duyduğu

herşeyi silecek biçimde her an ölmelidir.

Ancak o zaman önceki düşüncelerinin bağlayıcı ağından

kendini kurtarabilir.

Geçmişi silerek hep genç, hep taze kalır.

Hiçbir zaman eskiyip bozulmaz.

O zaman, karanlık, yoz yüşüncelere zihinde yer kalmaz.."

 

J. Krishnamurti

 

**

 

MYSTIC WISDOM

 

"Free the mind from restriction

Move from conformity

To the boundless in life

A transparent being full of light

A transparent being full of light

Acting out of the deep spectrum

Of cellular mystic wisdom

The fertile primordial knowledge

Sparked by thunder and lightening

Swept away by devine love.."

 

Hinton Harrison

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

 

Ve Bodhisatta, Dharma'yı açıklamaya başladı:

 

Dharma gerçektir.

Dharma kutsal kanundur.

Dharma dindir.

Ve ancak Dharma bizleri hatadan, yanılgıdan ve

kederden kurtarabilir.

 

Doğum ve ölümün menşeini düşünen / tefekkür

etmekte olan "Aydınlanmış O", cehaletin bütün

kötülüklerin kökü olduğunu kabul etti.

 

Oniki nidana/sebeb/neden/cause olarak ifade

edilen ve hayatın gelişmesinde bağ teşkil eden

şeyler şunlardır:

 

"Başlangıçta varoluş, kör ve bilgisizdir.

Cehalet denizinde ise şekil veren, organize eden

kımıldamalar vardır.

Şekil veren, organize eden kımıldamalardan,

uyanıklık yada duygular doğar.

Duygular, kişisel varlıklar gibi yaşayan organizmaları doğurur.

Bu organizmalar altı alanı, yani beş duyu ile aklı geliştirir.

Bu altı alan, nesnelere temas eder.

Temas, duyguyu doğurur.

Duygu, kişileşmiş varlık özlemini yaratır.

Varlık özlemi, nesnelere bağlanmayı gerektirir.

Bağlanma, ben'liğin/ego'nun büyüyerek devam

etmesini sağlar.

Benlik yinelenen doğumlarla devam eder.

Benliğin yenilenen doğumları ise ıstırap, yaşlılık,

hastalık ve ölüm nedenidir.

Keder, huzursuzluk ve umutsuzluk yaratır."

 

"Her türlü derdin nedeni ilk başlangıçta yatar;

hayatın çıktığı cehalette gizlidir.

Cehaleti kaldırın, cehaletten çıkan yanlış arzuları da

yok etmiş olursunuz;

bu arzuları yok edince, onlardan çıkan yanlış sezişi

silmiş olursunuz;

yanlış sezişi yok edince de, bireyleşmiş varlıklardaki

yanılgılar sona erer;

bireyleşmiş varlıklardaki yanılgılar yok olunca da,

alt alandaki hayaller yok olur;

hayaller yok olunca, nesnelerle temas yanlış kavrama

doğurmaz olur;

yanlış kavrama yok olunca, susuzluk da kalkar;

susuzluk kalktığında, marazi bağlar da çözülür;

marazi bağlar ortadan kalktığında, benliğin bencilliği

yok edilmiş olacaktır;

benliğin bencilliği kalkınca, doğum, yaşlılık, hastalık

ve ölümün üzerinde olunur ve her türlü ıstıraptan

kurtulunur."

 

**

 

BODHİSATTA/BODHİSATTVA:

 

-Özü/sattva, aydınlanmaya/bodhi dönüşen kimse.

-Budha olmak üzere olan, fakat henüz Nirvana'ya

ulaşamamış kimse.

-Herhangi bir vaiz ya da dinî öğretmen

-Aydınlanmayı arayan, aydınlanmaya ulaştıktan sonra

edindiği bilgelikle diğer canlıların yardımına koşan kişi.

-Merhametli bir kararlılık içinde tam aydınlanmaya

ulaşmak isteyen tüm canlılara yardım eden kimse.

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.