Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Bahai İnancı


omar123

Önerilen İletiler

Bahai İnancı

Bahailer dünyanın 235 ülke ve bölgesinde ikamet etmektedir. Sayıları dünya çapında beş milyonu içermekte olup, 2100’den fazla değişik etnik köken, ırksal ve kabileye ait grubu kapsamaktadır. Bir asırdan fazla bir zamandır, Türkiye’deki Bahailer de dahil olmak üzere, dünyanın her tarafındaki Bahailer her türlü önyargının ortadan kaldırılması için çalışmakta; birlik ve uyumun, adalet ve barışın şekil verdiği yeni bir dünya toplum modeline katkıda bulunmaktadırlar.

 

Bahai İnancı’nın Kurucusu Hz. Bahaullah, insanlığa dereceli olarak Kendi amacını açıklayan bir Allah olduğunu öğretmiştir. Hz. Musa, Krişna, Buda, Zerdüşt, Hz. İsa ve Hz. Muhammed gibi Allah’ın Habercileri tarafından getirilmiş büyük dinlerin her biri ruhani uygarlığın gelişimindeki başarılı evreleri temsil etmektedir. Bu çizgideki en yeni Haberci Hz. Bahaullah (1817 – 1892), modern dünyanın ahlaki ve ruhani zorluklarına işaret eden öğretiler getirmiştir. Hz. Bahaullah’ın insanlığın bir ırk olduğu ve küresel toplumumuzun birliğinin kurulma zamanının geldiği mesajı, şu anki tarihimizi anlamamızda güçlü bir bakış açısı sağlamaktadır.

 

Hz. Bahaullah, Allah’ın geleneksel ırk, sınıf, mezhep ve millet bariyelerini yıkan hareket halindeki kuvvetleri hazırlamış olduğunu buyurmuşlardır. Dünya insanlarının yüzleştiği temel sorun, kendilerinin birliğini kabullenmek ve insanlığın birliğine yönlendirecek süreci desteklemektedir. Bahai prensipleri insanlığın ve Allah’ın birliğini ve bütün muazzam dünya dinlerinin esasında yüce olduğu ve başlıca mesajları olan sevgide bir oldukları inançlarını içermektedir. Bahai öğretileri, dünya bilicini ve bugün insalığın karşı karşıya olduğu zorlukları idare edebilecek uluslararası kurumların federal yönetim sisteminin gelistirilmesini desteklemeyi teşvik etmektedir.

 

Kadın ve erkek eşitliği, bilim ve dinin uyumu, evrensel eğitim ve her türlü ön yargının ortadan kaldırılması Bahai sosyal prensipleri arasında yer almaktadır. Kişisel ve aile hayatı ile fiziksel varlığımızın ötesindeki gelecek yaşama doğru ruhumuzun sağlıklı gelişimi için önemli olan prensipler arasında; dua, kişinin insanlığa olan hizmetindeki kapasite ve becerilerini geliştirmek, bilginin peşinde olmak ve iş veya ticaret ile meşgul olmak yer almaktadır. Bahailer, birlik, diğerlerine hizmet etmek, çocuk ve gençlerin eğitimi pernsipleri ile bilgi ve sanatın merkezi rolüne adanmış canlı yerel toplumları geliştirmeye büyük önem göstermektedir. Örneğin; Bahai Uluslarası Toplumu, Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi’nde danışmanlık konumuna yer almakta olup Birleşmiş Milletler organlarıyla ve sivil toplum kuruluşlarıyla uluslararası seviyede beraber çalışmaktadır.

 

 

Hz. Bahaullah

 

Hz. Bahaullah 21 Nisan 1863’de dünyaya şu mesajı ilan etti:

 

"Ezelden beri tüm Tanrı Peygamberleri'nin vaadi ve amacı olarak ilan edilmiş ve Tanrı Elçileri'nin en büyük arzuları olan Vahiy şimdi insanlara açıklanmıştır."

 

Hz. Bahaullah, İran sarayının seçkin vezirlerinin birinin oğluydu. Babası vefat ettiğinde 22 yaşındaydı. Hükümet babasının görevini O'na teklif etti ancak Hz. Bahaullah zamanını dünyevi sorunlarla harcamak istemiyordu. Kudretli Tanrı'nın kendisine çizdiği yolu takip etmek için sarayı terk etti.

 

Hz. Bab Tanrı Mazharı olduğunu ilan ettiği zaman Hz. Bahaullah 27 yaşındaydı. Hemen Hz.Bab'ı kabul ederek O'nun en kudretli ve tanınmış müminlerinden oldu.

 

Hz. Bab'ın Tanrı Mazharı olduğunu ilanından 9 yıl sonra Hz. Bahaullah karanlık bir zindana atıldı. Boynuna takılan zincirler o kadar ağırdı ki başını yukarı kaldıramıyordu. Tanrı ihtişamının Ruhunu kapladığı yer bu zindandır. Hz.Bahaullah, Tanrı Zuhurunun ilk kez Ruhuna dolduğu anı şu sözlerle ifade etmektedir:

 

“Gecelerden bir gece rüyada duyduğum şu yüce sözler, dört bir yanımda yankılanmaktaydı: Muhakkak ki Biz Seni, Seninle ve Senin kalemin ile muzaffer kılacağız.”

 

Sonuçta Hz. Bahaullah'ın ve ailesinin atalarından kalma zenginlikleri ellerinden alındı ve ülkelerini terk etmeleri emredildi.

 

Böylece karısı ve çocukları ile Bağdat'a sürgün edildi. Burada İran ve Irak'ın çeşitli yerlerinden gelen insanlar hemen O'nun etrafında toplandılar. Onlara henüz makamını açıklamamış olmasına rağmen değişik kesimden insanlar onun şahsiyetinden etkilenmişlerdi. 1863 yılı Nisanında ilahi görevini ilan ettiğinde Osmanlı Hükümeti tarafından İstanbul'a sürgün haberi geldi. İstanbul'da kısa bir süre kalan Hz.Bahaullah buradan Edirne'ye oradan da Akka'ya sürgün edildi.

 

Çok zor şartlar altında geçen Akka'daki hapislik dönemi 1877 yılı Haziranında göz hapsine dönüşerek ömrünün sonuna kadar sürdü. Ömrünün geri kalan 12 yılını ruhani ve toplumsal konular üzerinde yazmakla, değişik ülkelerden gelen ziyaretçileri kabul etmekle geçirdi. 29 Mayıs 1892 de 75 yaşında Akka'da (İsrail) vefat etti.

 

 

 

 

 

Öğretileri

  • Allah birdir
  • Tüm dinlerin temeli birdir
  • İnsanlık âlemi birdir
  • Din bilim ve akıl ile uyum içinde olmalıdır
  • Irksal, dinsel, etnik taassuplar terk edilmelidir
  • Kadın ve erkek eşittir
  • Genel barış için çalışılmalıdır
  • Eğitim zorunludur ve evrensel eğitim hedeflenmelidir
  • Serbest düşünce ile gerçek araştırılmalıdır
  • Aşırı zenginlik ve yoksulluk kaldırılmalıdır

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bahai İnancı Öğretileri:

  • Allah birdir.
  • Tüm dinlerin temeli birdir
  • İnsanlık âlemi birdir
  • Din bilim ve akıl ile uyum içinde olmalıdır
  • Irksal, dinsel, etnik taassuplar terk edilmelidir
  • Kadın ve erkek eşittir
  • Genel barış için çalışılmalıdır
  • Eğitim zorunludur ve evrensel eğitim hedeflenmelidir
  • Serbest düşünce ile gerçek araştırılmalıdır
  • Aşırı zenginlik ve yoksulluk kaldırılmalıdır

 

Bunlar aklı başında güzel öğretiler sevgili Omar;

Diğer tek tanrılı din öğretilerine göre daha ilerici özellikler ve kendi içinde var olan inançlara bir baş kaldırı da taşıyor özünde...

(Tıpkı diğer dinsel öğretilerin ilk yola çıkış nedenlerinde olduğu gibi.)

İnsan haklarına, bilime, eğitimin önemine ve akla işaret ediyor.

İnsanlar arasında eğitim eşitliğinden, düşünce özgürlüğünden, dünya kaynaklarının eşit olarak paylaşılmasından söz ediyor...

 

Diğer peygamberin ona göre daha başarılı olmasının nedeni ise dönemin konjonktürünün uygun olması ve öğretilerini büyük kitlelere benimsetme şansını yakalayabilmeleri..."Hz. Bahaullah" ın yaşadığı dönemi, bulunduğu toplumun hangi dinin etkisi altında olduğunu göz önüne alırsak başarıyı yakalamasının imkansız olduğunu görürüz....Hz Muhammed bunun önlemini de almıştı zaten. Kendisini son peygamber olarak ilan etmişti...

 

Şimdi denilebilir ki haşa ne demek son peygamber...

O halde yanıtlanması gereken soru şu?

Peki kime kimlere geliyordu vahiy?

Peki bu ifadelerin anlamı nedir?

"“Gecelerden bir gece rüyada duyduğum şu yüce sözler, dört bir yanımda yankılanmaktaydı:

Muhakkak ki Biz Seni, Seninle ve Senin kalemin ile muzaffer kılacağız..”"

 

***

İşin bir başka yönü de şu;

Şüphesiz ki kendilerini peygamber ilan eden ve başarıya ulaşmış olanlar, bu öğretilerini insanlığın yararına olduğunu düşündükleri için iyi niyetlerle duyurdular ve öğretilerinin özünde dönemin koşullarından daha ileri şeyleri savundukları için benimsendiler ve kabul gördüler. Fakat teist inançların kökeninde salt mistik inançlar etkin değildir. Bir de toplumun her yönden yönetilmesine taliptirler.

 

Böyle olunca da döneminin bu ilerici yönetim aracı artık değişen ve farklılaşan koşullarda yerini ister istemez insanlığın daha iyi yönetilmeleri talebine kendisini yenileyemediği ve değiştiremediği sürece yanıt veremez. Eskir, yıpranır, kendini korumak için zoru kullanma yolunu tercih etmeye başlar. Ya da batı toplumlarının bir ara geçiş formülü olarak ortaya attıkları gibi din ve devlet işlerinin bir birinden ayrılması şeklinde revizyonlara tabi olur.

 

"Hz. Bahaullah" ın başına gelenler bir açıdan buna talip olması ve değişime karşı olanlar karşısında yenik düşmesidir.

Ama öğretisi bu şekilde hala ileri yapısını koruduğu sürece etkisini sürdürmeye devam edecektir.

 

"Hz. Bahaullah" bir düşünür değildir. Olsaydı bir Mevlana, bir Konfüçyüs gibi hatırlanırdı. O kendisine tanrıdan vahiy geldiğini öne süren ve dini öğretisini insanlara yayma iddiasındadır. Ama peygemberliğini ilan edememiştir. Hz Muhammede rağmen ilan edebilir miydi? Bilinmez... Çünkü O aşamaya gelemeden önü kesilmiştir.

 

Bu durum, o dönem olduğu gibi, bugün de hala İslamiyete inanan bir çok kişinin üzerinde, onun ve öğretisinin etkili olamamasının önün de bir engeldir de zaten...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Gecekuşu...Gerçekten öğretiler savunulacak ve bunun için çaba harcanılacak cinsten..Ama Müslümanların görmezden geldiği bir nokta var..Peygamberlerin sonuncusu olarak bahsedilen ayet aslında mühür kelimesindede kullanılabildiğini öğrendim..Yani aslında Hz.Muhammed sonuncusu değil,Peygamberlerin imzası gibi bir anlam taşıyor..Ki bu doğru birşey..Meseleye şöyle bakmak gerekirse Allah Peygamber için sonuncu derde nasıl olurda bu Kur'an için son demez..Bunun tek cevabı Hz.Muhammedin son Peygamber olmadığıdır aslında..Açık ve net böyle ciddi bir konu bir Ayetle yazılır mı ? Şu an zorda olsa Akdes kitabını buldum ve diğerlerinide okuyorum..Sanırım ben Bahai oluyorum...

 

"Hz. Bahaullah" ın başına gelenler bir açıdan buna talip olması ve değişime karşı olanlar karşısında yenik düşmesidir.

 

İşte bu sözünüzde beni bağlıyor..Bu zamana kadar gelen her Peygamber daha önce gelenlere inananlar tarafından red edildi..Yahudiler İsayı red etmesi,Hristiyanların Muhammed i kabul etmemesi gibi...

 

Aslında Hz.Muhammed Mehdi'nin geleceği hususta birkaç hadisi vardır..Beklenen Mehdi Hz.Bab yada Hz.Bahaullah mıydı ? Benim kararım bence Mehdi Hz.Bahaullah idi..Nitekim kendinden öncekiler gibi Hz.Bahaullah da bu yolda ölen insanlardan..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yeni Bir Okul Yılı Başlıyor.

Dünyanın her yerinde üniversite öğrencileri derslerine başlamak üzereler.

Değil mi?

Hayır.

Her yerde değil...

 

632_01_IMG_9367_1.jpg

 

İnsan Hakları konusunda konuştuğumuzda, eğitim hakkı her zaman gündemin en başında yer almaz.

Diğer temel insan hakları -özellikle de yaşam, özgürlük ve kişisel güvenlikle ilgili olanlar- daha acil olarak görülmektedir. Masum insanların öldürülmesi, hapse atılması veya işkence görmesi, son derece haklı olarak dikkatimizi çekmekte ve harekete geçmemizi gerektirmektedir.

 

Ancak, bir insanın eğitim hakkından mahrum bırakılması, aynı zamanda özgür ve üretken bir birey olarak var olma hakkından da mahrum bırakılması demektir.

Çünkü eğitim olmaksızın birey cehalet zindanına girebilir, karşısına yeterince fırsat çıkmadığı içi hayal kırıklığı yaşar ve yoksulluk, az gelişmişlik ve zulüm dolu bir yaşama teslim olabilir.

 

Bugün dünya üzerinde milyonlarca insan temel eğitim haklarını kullanamamaktadır. Ancak, birçok durumda bu sorun, irade ile değil, kaynaklar ile ilgilidir. Özellikle de, gelişmekte olan ülkelerdeki bir çok hükümet, kendi gençlerine yeterli eğitim sağlayacak altyapıya sahip değildir.

 

Bir hükümetin bilinçli bir şekilde kendi halkını veya halkının bir kesimini eğitim almaktan mahrum bırakmaya çalışması ise tamamen farklı bir konudur. Ne yazık ki, günümüz İran'ında durum budur.

İran hükümeti, ülkenin en büyük dini azınlığını eğitim hakkından mahrum bırakmaya 1979'dan bu yana sistemli bir biçimde çalışmaktadır. Bahai toplumunun yüksek öğretime erişimi 25 yıldan fazla bir süredir engellenmektedir. Genç Bahailerin üniversitelere ve yüksekokullara başvuruları reddedilmektedir. Hükümet, Bahailerin kendi yüksek öğretim kurumlarının oluşturma çabalarını da engellemeye çalışmaktadır.

 

"Eğitim almak istiyorsanız, inancınızı inkar edin!"

İran'ın teknik ve mesleki kurumlarına girmeye çalışan Bahailerin önümüzdeki akademik yılsa da bu okullara kayıt yaptırmaları yasaklanmıştır. Çünkü giriş sınavları için doldurulması gereken başvuru formu kendilerine inançlarını inkar etmekten başka bir seçenek tanımamakta ve Bahailer de buna zorlanmayı reddetmektedir.

 

Teknik ve mesleki eğitim sistemi altında verilen lisans düzeyindeki eğitime giriş sınavı için doldurulması gereken formda, din için sadece tek bir kutunun işaretlenebileceği belirtilmektedir. Ancak, adaya Zerdüşt, Musevi ve Hristiyan olmak üzere üç seenek verilmekte ve bu kutuların hiçbiri işaretlenmediği takdirde, adayın Müslüman kabul edileceği belirtilmektedir.

 

Bu sistem altında Bahailerin bu formu inançlarını gerçekten inkar etmeden doldurmaları mümkün olmamaktadır, çünkü inancın inkarı Bahai ilkelerine aykırıdır. Bir Bahai, yüksek öğretim hakkından yararlanabilmek için kendisini Müslüman olarak tanıtır ve aynı zamanda da Bahai toplantılarına katılmaya devam ederse, din değiştirme suçuyla yargılanabilir ve kendisine ölüm cezası verilebilir.

 

Bu nedenle, İranlı Bahailer bu yıl da giriş sınavına girememişler ve İran'da teknik veya mesleki eğitim almaları yine engellenmiştir. Eğitimden bu şekilde mahrum bırakılmak, İran hükümetinin de altına imza attığı uluslararası anlaşmalarla garanti altına alınmış olan eğitim hakkını ihlal etmekte ve aslında, İran Bahai toplumuna karşı bu ülkede uygulanmakta olan zulüm ve baskıların bir diğer boyutunu yansıtmaktadır.

 

Önce kabul - sonra atılma

İran Bahailerin devlet üniversitelerine ve özel okullara girmelerinin yasak olduğu 25 yıldan sonra ilk kez geçen sonbaharda, bir kaç yüz Bahai öğrenci ülkedeki çeşitli eğitim kurumlarına kabul edilmemişlerdir. Bu gelişme, hükümetin belirtli alanlarda uzmanlaşmamış üniversitelere ve yüksekokullara giriş sınavı belgelerinde yer alan din hanesinin, üniversite adaylarının hangi dinden olduklarını öğrenmek amacıyla değil, kendilerine hangi dineait konularda sorular sorulmasını belirlemek amacıyla konulduğunu açıklaması üzerine yaşanmıştır.

 

Ancak, Bahai öğrencilerin İran üniversitelerine kabulu kısa ömürlü olmuştur. İran’dan gelen son bilgilere göre, geçen yıl ulusal giriş sınavına giren Bahai öğrencilerden birkaç yüzüi sınavı kazanmış ve üniversiteye kayıt yaptırmıştır. Ancak, okul yılı içinde bu öğrencilerin yarısından fazlası, okul yönetimleri kendilerinin Bahai olduklarını öğrenmelerinden sonra okuldan atılmıştır.

 

İlerlemenin ve gelişimin engellenmesi

 

İran yönetiminin Bahailerin yüksek öğretim almalarına izin vermeme gayretleri, hükümetin Bahai toplumunu yok etme çabası bağlamında değerlendirilmelidir.

 

Bu çabanın ana hatları, İran Yüce Devrim Kültür Konseyi tarafından 1991’de kaleme alınan ve Bahai toplumunun sessiz ve aşamalı bir şekilde boğulması için ulusal bir politika oluşturan genelgede çizilmiştir.

 

Genelgenin odak noktasını, İran Bahailerine “ilerlemelerini ve gelişimlerini engelleyecek” biçimde davranılmasına dair bir çağrı oluşturmaktadır. Genelge bu amaca yönelik olarak, diğer önlemlerin yanı sıra, Bahai olduklarının anlaşılması durumunda, Bahailerin “kabul sürecinde, ya da eğitimleri sırasında üniversitelerden atılmaları gerektiği”ni vurgulamaktadır.

 

Genelgede öngörülen önlemler, Bahailerin asgari geçim düzeyinde az eğitimli bireyler olmalarını ve en küçük bir suçun bile mahkumiyet ve daha kötü bir cezalandırma getirebileceği korkusu içinde yaşamalarını istemektedir.

 

Bir zulmün tarihçesi

 

• İran’daki Bahailer, dinlerinin başlangıç tarihi olan 1844’den bu yana bu ülkede zulüm görmüşlerdir. Dinin kurucularından birisi 1850’de halkın gözü önünde kuşuna dizilmiş ve ilk yıllarda yaklaşık 20,000 inanan vahşice öldürülmüştür.

 

• İran Bahai toplumuna 1979’dan beri uygulanan baskı ve zulümlerin arasında, gelişigüzel yapılan idamlar ve kurşuna dizmeler, gerekçesiz ve haksız hapis cezaları, mal ve mülklere el konulması ve dini uygulama ve ibadetlere konulan son derece ciddi kısıtlamalar sayılabilir.

 

• İslam Devrimi’nden bu yana, 200’den fazla Bahai öldürülmüş, yüzlercesi hapse atılmış ve binlercesinin mülklerine veya işyerlerine el konulmuş, işten atılmış veya emeklilik maaşlarına son verilmiştir.

 

• Bahai kutsal yerleri ve mezarlıkları yıkılmış, seçimle belirlenen idari yapısı lağvedilmiş ve Bahailer hareket özgürlüğünden, miras haklarına kadar uzanan bir dizi diğer temel haklardan mahrum bırakılmıştır.

 

• Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, İran’daki insan haklarının ihlalleriyle ilgili endişelerini ifade ettiği 20’den fazla resmi karar yayınlamış ve bunların her birinde Bahai toplumunun durumundan özellikle söz etmiştir.

Bizler bu ülkede istersek yüksek öğretim alabileceğimizi biliyoruz. Aslında bunu doğal bir hak olarak görüyoruz.

 

Şimdi gelin ve hükümetinizin, dini inancınızı beğenmediği için üniversiteye girmenizi yasakladığını bir düşünün.

 

Şu anda en azından bir ülkede yüzlerce genç eğitim alma fırsatından mahrum bırakılmaktadır ve bu insanların durumu giderek kötüleşmektedir.

 

İnanması zor olsa da, bu yasağın nedeni bu gençlerin Bahai Dinine mensup olmalarıdır.

 

kapali-kapilar.jpg

k a p a l ı k a p ı l a r

İran’ın, Bahaileri Yüksek Öğretimden Alıkoyma Kampanyası

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

19 Gün Ziyafet Toplantıları

 

19 Gün Ziyafet toplantıları Bahai toplum yaşamının önemli bir öğesidir. İsminden de anlaşılacağı gibi 19 günde bir yapılmaktadır. Bunun nedeni, Bahai takviminde her biri 19 günden oluşan 19 ay olmasıdır.

 

“Ziyafet” kelimesi belki birçok yemeklerin ikram edileceği izlenimini uyandırabilir. Fakat durum böyle olmak zorunda değildir. Her ne kadar genelde yiyecek ve içecek ikram edilse de “ziyafet” ifadesi daha ziyade toplumun ibadet, dostluk ve birlik içinde“ruhani bir ziyafet” gerçekleştirmeleri gerektiğini önermeyi amaçlamaktadır. Hz. Bahaullah, sadece su ikram edilse bile “kalpleri birbirine bağlamak için” Bahailerin her 19 günde bir biraraya gelmelerinin önemini vurgulamıştır.

 

19 Gün Ziyafeti Bahai Dininin idari düzeninin eşsiz bir özelliğidir. Toplum yaşamının ruhani, idari ve sosyal yönlerini bir araya getirir. Yetişkin ya da çocuk toplumdaki bütün bireylerin katılımına açık olan bu aylık toplantılar üç bölümden oluşur: Ruhani, İdari ve Sosyal

 

Ruhani bölümde dualar ve kutsal yazılar yüksek sesle okunur ve üzerinde tefekkür edilir. Ziyafet’in idari bölümünde uzak ve yakın Bahai toplumlarının aktivitelerinden haberdar olunur ve kendi toplumlarının meseleleri meşveret edilerek gelişimi üzerinde düşünülür. Toplumun üyeleri kılavuzluk yazılarını daha yakından öğrenirler ve ayrıca Mahalli Ruhani Mahfile önerilerde bulunma fırsatını elde eder. 19 Gün Ziyafetindeki bu meşveretler çok önemlidir çünkü her inanan birey bu vasıta ile dünya çapındaki Bahai toplumunun faaliyetlerine katılmış olur. Meşveretler her bireyin toplumun sesi olmasına olanak tanıyıp Ziyafet’i toplumun “tam temelinde bir demokrasi arenası” haline dönüştürür.

 

Ziyafetin sosyal bölümüne gelince, bu bölüm dostluk, misafirperverlik ve sevgi zamanıdır. Özenle seçilmiş müzik, kalpleri yüceltici sohbetler ve çocukların sunumları bu bölümün asil ve neşe dolu olmasını temin eder.

 

“Hz.Bahaullah’ın Dünya Düzeni insan toplumunun tüm birimlerini sarmaktadır; yaşamın ruhani, idari ve toplumsal süreçlerini birleştirmektedir ve insan ifadesinin türlü biçimlerini yeni bir uygarlığın kurulması için yönlendirmektedir. 19 Gün Ziyafeti tüm bu yönleri, toplumun tam temelinde içermektedir. Köyde, kasabada ve kentte işlev veren ve tüm Baha ehlinin üyeleri olduğu bir kurumdur. Birliği artırması, gelişmeyi sağlaması ve mutluluk getirmesi amaçlanmıştır”

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bahai Kutsal Günleri

 

Bahai Dini’nde ruhban sınıfı, ayinler veya cemaat namazı yoktur. Bahai Kutsal Günlerde, genellikle dualar, bazen de başka dinlerin yazıları ve Bahai tarihinden söz konusu Kutsal Gün ile ilgili olan bölümler okunur. Kutsal Günler sıklıkla müzik, dans, tiyatro ve el sanatları gibi sanatsal katkılar ve yerel geleneklere paralel olarak ikramlar içerir.

 

Rızvan

21 Nisan, 29 Nisan ve 2 Mayıs

Bahai Dini’nin Kurucu Peygamberi Hz. Bahaullah bu dönemde Tanrı’nın yeni Mazharı olarak görevini ilan etmiştir. Bahailer bu dönemin birinci, dokuzuncu ve onikinci günlerini (21, 29 Nisan ve 2 Mayıs) kutlar. Bahsi geçen olay 1863’te Bağdat, Irak’ta Rızvan (Cennet) adı verilen bir bahçede gerçekleşmiştir.

 

Hz. Bab’ın Emrini Açıklaması

23 Mayıs

Bahai Dini 1844 yılında İran’da bu tarihte başlamıştır. Hz. Bab olarak bilinen Peygamberin, yeni bir dinin kurucusu ve Kendisinden daha üstün bir Peygamberin, Hz. Bahaullah’ın gelişini müjdeleme görevini ilan edişinin anıldığı gündür. Bahai takvimi bu yıldan itibaren başlar. Bu tarihi olay, genellikle güneş batımından iki saat sonra kutlanır.

 

Hz. Bahaullah’ın Suudu

29 Mayıs

Bu tarih Hz. Bahaullah’ın Kutsal Topraklar’da, Hayfa’ya yakın bir yerde 1892’de vefat edişini işaret eder. Vefat ettiğinde, 40 yıldır İran Şahı’nın ve Osmanlı İmparatorluğu’nun mahkumu olmuştu. Bu tarihi olay, genellikle vefat ettiği saatte, sabah 03:00’te anılır.

 

Hz. Bab’ın Şehadeti

9 Temmuz

Hz. Bab 1850’de İran, Tebriz’deki bir pazaryerinde bir askeri birliğin ateş açması sonucu 31 yaşındayken öldürülmüştür. Bu tarihi olay öğle saatinde anılır.

 

Hz. Bab’ın Doğumu

20 Ekim

Hz. Bab, 1819’da İran’ın güneybatısındaki Şiraz şehrinde Seyid Ali Muhammed olarak doğmuştur. Arapça olan ünvanı “Kapı” anlamına gelir.

 

Hz. Bahaullah’ın Doğumu

12 Kasım

Hz. Bahaullah, Mirza Hüseyin Ali, 1817 yılında İran’ın en önde gelen asil ailelerinden birinde doğmuştur. İsmi, “Tanrı’nın Nuru” anlamına gelen Arapça bir ünvandır.

 

Ahit Günü

26 Kasım

Hz. Bahaullah’ın en büyük oğlu ve halefi Hz. Abdülbaha’ya “Ahdin Merkezi” olarak atıfta bulunulur. Ahit, Bahai toplumunun birliğini korumak amacıyla Hz. Bahaullah tarafından oluşturulmuştur. Bu gün, Bahailer tarafından bir peygamber olarak değil en örnek kişi olarak kabul edilen Hz. Abdülbaha’nın (“Nur’un Hizmetkarı” anlamına gelen bir ünvan) makamının kutlandığı gündür. Kendi doğumgününden ziyade Ahd’in kutlanması Hz. Abdülbaha’nın Kendi isteğiydi.

 

Hz. Abdülbaha’nın Suudu

28 Kasım

Hem Babasına hem de büyüyen Bahai toplumuna yıllarca hizmet ettikten sonra Hz. Abdülbaha 1921’de Hayfa, İsrail’de vefat etmiştir. Yaşamı boyunca yaygın bir şekilde yazarak, Babasının birçok yazısını yorumlayarak, Emrin birliğini koruyarak, dünya çağındaki Bahaileri ziyaret etmek için birçok yere seyahat ederek ve ilgili her türlü topluma hitap ederek birçok şey başardı.

 

Artık Günler

26 Şubat – 1 Mart

Artık Günler, hiçbir Bahai ayına girmeyen dört (artık yıllarda beş) gündür. Bu günler kutlama, hediye verme, misafirperverlik ve hayırseverlik günleridir.

 

Nevruz (Bahai Yeni Yılı)

21 Mart

Bahailer Yeni Yılı ilkbaharın ilk günü kutlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yüce Adalet Evi

 

Hz. Bahaullah tarafından Bahai İnancının kanun yapıcı otoritesi olarak buyrulmuş Yüce Adalet Evi, 1963 yılında hayata geçmiştir. Dokuz üyelik bir kurum olup Bahai dünyasının milli yönetim kurumlarının tüm üyelerince beş yıllık aralıklarla seçilir.

 

Yüce Adalet Evi, Bahai Uluslararası Toplumunun ruhani ve idari işlerini yönetmektedir. Kutsal toprakdaki Bahai kutsal mekanları ve diğer emlaklarının velisi ve emanetçisi olarak hizmet vermektedir. Hz. Bahaullah tarafından Bahai yazılarında belirtilmeyen her konuda kanun yapma yetkisi bahşedilmiş olan Yüce Adalet Evi, Bahai toplumunu sürekli değişen dünyada aynı hizada tutan bir kurumdur.

 

Yüce Adalet Evi 1963 yılında açıldığı zaman dünya etrafındaki Milli Ruhani Mahfil üyeleri, derin düşünme ve şiddetli bağlılık atmosferi içinde, dünya Bahailerinden dokuz kişiyi bu kurumun üyeleri olmak üzere seçti. Gizli oylama ile yapılan Bahai seçim süreci, adayların aday gösterilmesini yasaklar ki böylece her seçmene azami seçim özgürlüğünü verir ve geleneksel siyasi seçimlerin özelliği olan partizanlık ve güç arama davranışından sakınır. Nisan 2003’deki uluslararası kongrede 180’den fazla milli toplumun delegesi seçime katılmışdır.

 

Yüce Adalet Evi’nin kuruluşu, kurumsal öneminin ötesinde, Bahailerin kendi İnançlarının ayırt edici özelliği olan birliği sembolize eder. Sadece inanç, ne kadar samimi ve içten olursa olsun dini bir toplumun sürdürecek olduğu birliği sağlayamaz. Bir dinin tarihindeki en kritik zamanı olan, parçalanmanın nerdeyse durmaksızın kök saldığı savunmasız birinci yüzyılında Yüce Adalet Evi’nin toplumun tüm meselelerinde kılavuzlayan otorite olarak ortaya çıkması Bahai İnancı birleşik kalmış olması demekdi.

 

Ruhaniyette ve yöntemde demokratik olan bir dizi yegane seçim ve danışma prensipleri üzerine kurulmuş olan Bahai yönetim düzeni, mahalli, milli ve uluslararası düzeylerde özgürce seçilen yönetici meclisler etrafında kurulmaktadır. Bu aşamalı sistem, karar almayı en alçak uygulanabilir seviyeye devredip böylece tabanın yönetimindeki katılımı için yegane bir araç oluştururken aynı zamanda da küresel seviyede dayanışmayı gerçekçi kılan bir düzen ve hüküm seviyesini sağlar. Hz. Bahaullah bu yönetici konseyleri “Adalet Evleri” olarak adlandırmıştır.

 

Bugün Yüce Adalet Evi Bahai dünya toplumunun aktivitelerini kılavuzlamaktadır. Hz. Bahaullah tarafından Bahai yönetim düzeninin yüksek yasama organı olarak tayin edilmiştir. Üyeleri Hz. Bahaullah’ın deyimi ile “O’nun hizmetkarları arasında Allah’ın Emanetçileri” dirler.

 

Yüce Adalet Evi’nin kaynağı, otoritesi, görevleri, hareket alanı Ahdin Merkezi ve Hz. Abdülbaha’dan sonra Bahai Yazılarını yorumlamada tek otorite olan Emrin Velisi’nin yorumları ve açıklamaları ile birlikte Hz. Bahaullah’ın vahiy edilmiş sözünden sağlanmaktadır.

Bu, Yüce Adalet Evi’nin bağlayıcı talimatlarını oluşturmakla beraber temel kaynağıdır.

 

Hz. Bahaullah “Adalet, sizin için indirdiklerimin temelidir” diye beyan ediyor. Toplumun dönüşümü ve kalıcı barışın başarılmasındaki esas aracın yaşamın her alanında adaletin kurulması olduğunu vurgulamaktadır. Hz. Bahaullah adaletin amacının insanlar arasında birliğin ortaya çıkması olduğunu açıklamaktadır. Bahai toplumunun en ayırt edici özelliği dünya barışının uygulanabilirliğine inanması ve bunun için adanmışlık ile bu hedefe doğru gönüllüce çalışmasıdır. Dünya etrafındaki Bahailerin dayanışma ve adalet üzerine kurulmuş toplumları kurmak için çabaları Hz. Bahaullah tarafından kurulmuş olan yegane yönetim sistemi tarafınca kılavuzlanmaktadır.

 

Hz. Bahaullah, modern çağdaki dini dürtünün gerçekçi ifadesinin ruhani prensiplere dayalı müşterek karar verme ve müşterek hareket olduğunu söylemektedir. O, kuvvetin adaletin bir aracı olarak kullanılması ve yönetimin insanlığın gerçek ihtiyaçlarına hizmet etmesini sağlamak için karar veren otoritenin bireylerin ellerine değil, kurumsal organlara bırakılmasının zorunluluğunda ısrar etmektedir. Kendisinin öğüdü “Her şeyden önce meşveret etmek önemlidir.” “Allah vergisi zekanın olgunluğu, meşveret sayesinde açıkça gösterildi. ” Bu nedenle, her ne kadar Hz. Bahaullah kendisinden önce gelen tüm Allah’ın Tezahürleri gibi temel ruhani gerçekleri ilan etmiş ve tekrarlamış ve O’nun görünüşü ile insanlığı “yeni ve yenileyici Ruh” ile aşılamıştır. O, aynı zamanda insan ilişkilerinde adaletin gerçekleştirilmesini garantiye almak için kanunlar ve kurumsal mekanizmalar kurmuştur.

 

Yüce Adalet Evi’nin doğuşu ile Bahai İnancının tarihinde yeni bir dönem açıldı. Yetkili yönetim Allah’ın Tezahürü (Hz. Bahaullah) daha sonra atanmış olan Emrin Merkezi (Hz. Abdülbaha) ve Emrin Velisi (Hz. Şevki Efendi) tarafından Bahai toplumuna aktı. Ancak Hz. Şevki Efendi’nin vefatı ve Yüce Adalet Evi’nin kurulmasıyla, artık Bahai toplumu için kılavuzluk Allah’ın Tezahürüne organik olarak bağlanmış olan kişisel bir kanaldan gelmemekte olup, Bahai üyelerince seçilen bir kurum tarafından gelmeye başladı

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 yıl sonra...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.