Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

tülvent

Önerilen İletiler

MÜSAİTSENİZ AKŞAMA SİZE GELECEĞİZ 

 

Evden eve komşuluk ilişkilerinin çok yoğun yaşandığı, 'son yıllardı'. 1970'lerden sonra komşuluk ilişkileri bir daha hiç eskisi gibi olmadı. Komşuluk ilişkilerini en iyi tarif eden söz ise, bu olmalı: Annem beni gönderdi; müsaatseniz size gelmek istiyoruz. Henüz telefonlar yeterince yaygınlaşmamıştı. Komşuların misafirliğe uygun olup olmadıkları, evin kapılarına gönderilen çocuklar tarafından öğrenilirdi. 


TELEVİZYON ÇOCUKLARI 

fft16_mf628388.Jpeg

 

Televizyonun Türkiye'de yayına başladığı yıl; 1969. Ancak yaygınlaşması 1970'lerde oldu. 1970'lerin başından sonuna, çatılar 'çatallı' tv antenleriyle kaplandı. Başlangıçta, televizyonu olmayan aileler televizyonu olanların evine misafirliğe giderlerdi. Açıkçası 1970'lerin başında, evinde televizyon olan aileler misafir yoğunluğundan illallah demişlerdi. Televizyonlar yaygınlaştıkça bu gelip gitmeler de azaldı. 

10 yıldan fazla bir süre televizyonlarımız siyah beyaz ve tek kanallıydı. Üstelik tüm gün yayın da olmazdı. Başlangıçta saat 18 ya da 19'da yayın başlar 24 gibi İstiklal Marşı okunarak yayınlar sonlandırılırdı. Televizyon kapanınca herkes yataklarına giderdi. 

Yine o yıllar, televizyonlarda yoğun kesintiler yaşanırdı. Bir teknik aksaklık olmuşsa, TRT hemen bir fotoğrafı (Mesela necefli maşrapa) ekrana taşıyıp  arızayı izleyicilerine bildirirdi. Bazen arızalar saatler sürebilir, dakikalarca o sabit ekran görüntüsüne bakılırdı. 

 

TARKAN VE KARAOĞLAN

 

Evet Teksas - Tommiks vardı ama, İtalyanların yarattığı bu 'Amerikan kahramanlarına' rakip olarak TARKAN ve KARAOĞLAN kendilerine sağlam bir yer edinmişlerdi. Her Türk çocuğunun gönlünde, bir gün Tarkan gibi bir kahraman olmak yatardı. (İçindeki ölçülü erotizm de, yeni serpilmeye başlayan gençlerin gönlünü kazanmıştı...) 

 

fft16_mf628402.Jpeg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

hazır sütün, kutu yoğurtların, hazır piliçlerin olmadığı yıllardan geliyor.
Meysu meyve suları, 1 litrelik cam coca cola şişesi, 1 litrelik cam pepsi şişesi, eski yeni rakı şişesi, birinci sigarası, ikinci sigarası, üçüncü sigarası, silahlı kuvvetler sigarası, eski fay deterjan, eski cif deterjan, eski omo deterjan kutusu, alo detarjan, tursil deterjan, seksenli yılların unutulmazı ülker çokomel, tadelle çikolatası, arko talk pudrası …vs

 

eski-sakizler-80-ler-150x150.jpg silahli-kuvvetler-sigarasi-eski-bakkal-8 yeni-raki-sisesi-eski-bakkal-80-ler-150x elvan-gazoz-sisesi-eski-bakkal-80-ler-15

coca-cola-1-litre-sise-eski-bakkal-80-le pepsi-cola-1-litre-sise-eski-bakkal-80-l ucuncu-sigarasi-eski-bakkal-80-ler-sefta ikinci-sigarasi-eski-bakkal-80-ler-150x1

birinci-sigarasi-eski-bakkal-80-ler-150x meysu-meyve-suyu-sisesi-eski-bakkal-80-l meysu-meyve-suyu-eski-bakkal-80-ler-seft meysu-meyve-suyu-eski-bakkal-80-ler-150x

meysu-meyve-suyu-eski-80-ler-150x150.jpg tadelle-cikolata-eski-bakkal-80-ler-150x cokomel-cikolata-eski-bakkal-80-ler-150x arko-talk-pudrasi-eski-bakkal-80-ler-150

vim-deterjan-kutu-eski-bakkal-80-ler-150 80-ler-eski-fay-deterjan-150x150.jpg tursil-deterjan-kutu-eski-bakkal-80-ler- omo-deterjan-kutu-eski-bakkal-80-ler-150

80-ler-eski-alo-deterjan-150x150.jpg
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

MURAT 124 - HACI MURAT 

 

 

Murat 124, 1971 yılında Tofaş’ın Bursa fabrikasında Fiat 124 şasesine oturtularak Türkiye’de yabancı lisansla üretilen ilk otomobil oldu. 1971-1977 arasında 134 bin 867 adet üretilen ve Hacı Murat da denilen bu otomobillerin, Tofaş'ın KUŞ SERİSİ otomobilleri üretmeye başlamasıyla ömürleri sona erdi. 1984 yılında Tofaş Serçe adıyla yeniden üretimine başlandı, 1995 tarihinde bu kez tamamen durduruldu. 

1197cc'lik motoru 65hp güç üretmekte ve aracı 170km/sa hıza çıkarabilmekteydi. 

Türkiye yollarında Hacı Murat'a bir diğer yerli otomobil markası olan ANADOL eşlik ederdi. 

Bilgi notu: 
 

 

Murat adı Fiat markasının Türkiye'ye uyarlanmasıdır. 

Koç Holding ve Fiat bu isim değişikliğiyle,Türk tüketicisine yerli bir otomobil sunumunu vurgulamak için yapılmıştır. 

Fiat İspanya'da da aynı isim değişikliğini,o zamanki ortağı Seat ile de uygulamış, İspanya'da satışa sunulan Fiat araçları Seat adıyla satılmıştır. 

Fiat 124, Avrupa'da Yılın Otomobili yarışmasında 1967'de birincilik ödülünü almıştır. 

 

fft16_mf628427.Jpeg

 

 

 

ARKAYA KAMÇI 

fft16_mf628434.Jpeg

 

Otomobillerle birlikte at arabalrı da şehrin yollarıydı ve 1970'lerin çocukları at arabalarının arkasına takılmayı çok severlerdi. Bu arkaya takılma hareketi tehlikeli olduğu için, at arabası sürücüleri, çocukların ellerine yüzüne gelecek şekilde atlara savurdukları kamçılarını, arkaya, çocuklara doğru da savururlardı. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

hazır sütün, kutu yoğurtların, hazır piliçlerin olmadığı yıllardan geliyor.

Meysu meyve suları, 1 litrelik cam coca cola şişesi, 1 litrelik cam pepsi şişesi, eski yeni rakı şişesi, birinci sigarası, ikinci sigarası, üçüncü sigarası, silahlı kuvvetler sigarası, eski fay deterjan, eski cif deterjan, eski omo deterjan kutusu, alo detarjan, tursil deterjan, seksenli yılların unutulmazı ülker çokomel, tadelle çikolatası, arko talk pudrası …vs

 

smile.png Ya  leblebi tozu

 

 

 
En eğlenceli ve en ucuz çocuk atıştırmalıklarından biriydi. Leblebi dövülerek toz haline getirilir, biraz şekerle karıştılarak çocuklara stılırdı. Yerken konuşmak mümkün değildi. Konuşmaya çalıştığınızda toz genzinize kaçar, dakikalarca öksürerek ciğerlerinizi temizlemeniz gerekirdi. 
 
fft16_mf628432.Jpeg
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

“Mister Spak’ı tanımayan olabilir mi bilmiyorum, ama yinede kısaca bilgi zerk edelim.

 

1960' larda Amerika’ da çekilen ve bizim ülkemizin televizyon aletine kavuştuktan sonra, 1980′ li yıllarda, insanları uzay, bilim kurgu, ve hayal gücü hakkında bilgi zerreciklerine kavuşturan efsane dizi UZAY YOLU ‘nun  YARI UZAYLI YARI İNSAN 2. karakteridir. Leonard Nimoy abimizin oynadığı karakterdir.

 

Nasılda yaşlanmış bir zamanların Spak’ı . Mahallede çocuklar  ''ben Mistır Spak olucam, sen Kaptan Körk ol işte! '' şeklinde kavgalar ederlerdi …

Hadi bunları hiç duymadınız '' IŞINLA BİZİ SIKATİ '' desem...

 

Spock veya Mr. Spock, Uzay Yolu: Orijinal Seri’in baş karakterlerinden biridir. Spock en bilinen televizyon kahramanlarından biridir. Yıldız Filosu’nda çok çeşitli görevler almış olmasına rağmen en çok Kaptan Kirk’ün yanında Atılgan’ın ikinci kaptanı olması ile bilinir. Spock’ın çekiciliği, teknik konularda uzmanlığı ve aynı zamanda tevazu sahibi bir kişi olmasında yatar. Volkan tarafının mantığı ile insan tarafının duygusallığı arasındaki bocalama karakterin merkezidir. Aktör Leonard Nimoy tarafından canlandırılmıştır.

 

STAR TREK – UZAY YOLU :

İnsanların galakside diğer bilinçli canlılarla birleşerek Birleşik Gezegenler Federasyonu’nu kurdukları, kurgusal bir 3. Dünya Savaşı sonrası bir geleceği tasvir eder. Evrende yalnız olmadıklarını anlayınca insanlık götü açık koşturmaya başlarlar.

Kahramanlar genelde fedakardır, ama zaman zaman sonuç almak için başka yollara baş vurabilirler. 1960‘larda Orijinal Seri’de ve diğer seriler de olduğu gibi hikâyelerdeki çatışmalar ve politik boyutlar günümüz olaylarını yansıtırlar. Dizilerdeki emperyalizm, sınıf kavgası, ırkçılık, insan hakları ve teknolojinin etkileri gibi konular ilk yayınladıkları zaman olduğu gibi bugünde yankılanmaktadırlar.

 

spock-150x150.jpgspock_greeting-150x150.jpgSpock001-150x150.jpgSpock-mr-spock-3785293-1600-1200-150x150
Star-Trek-Cast-150x150.jpgstar_trek-150x150.jpgstar_trek_enterprise-150x150.jpgtumblr_kt4joze8TB1qzo3sbo1_500-150x150.p
Leonard-Nemoy-150x150.jpgleonard-nimoy-150x150.jpgLeonardNimoyPortrait_article_story_main-Leonard-Nimoy-Retiring-150x150.jpg
mr-spock1-150x150.jpgnimoy-150x150.jpg

Beyinsalatası
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ya, MACUN...  irinçköl

 

Macuncu amca, küçük seyyar arabasıyla göründü mü, tüm çocuklar üşüşüverirdik çevresine. Tahta parçasını döndürerek dolardı o rengarenk renkte macunları; üzerinde genellikle beyaz önlük, başında beyaz şapka olan...

 

Renkleri nasıl da cezbediciydi macunların. Bir bardağın içinde hazır bekleyen limon suyuna batırırken, sabrımızın sonu da gelmiş olurdu, bir an önce o nefis tada kavuşmak için.

 

berfend-ber-macun-08-400b.jpg

 

 

 

tumblr_ml7vqsb4Z41sn1jhho1_500.jpg

 

 

macun.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Admin

irinçköl Yaaaa, ne güzeldiiiiii...

Alttaki videoyu niye göremiyorum, sorun ben de mi?

 

Video sitesi Dailymotion kapatıldı!
Video paylaşım sitesi Dailymotion, mahkeme kararıyla engellendi.
 

15.jpg

 

Popüler video paylaşım sitesi Dailymotion, mahkeme kararıyla engellendi. Siteye TTNET üzerinden giren kullanıcılar, "Ulaşmaya çalıştığınız internet sitesi aşağıda sayılan mahkeme kararları ile erişime engellenmiştir" yazısıyla karşılaşıyor.

 

Kapatma kararına dayanak olarak ise mahkemenin aldığı şu karar gösteriliyor:

"T.C.Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 24.03.2009 tarih ve 2009/25 sayılı kararı gereği erişime kapanmıştır. Adana 9. Sulh Ceza Mahkemesi'nın 08.11.2013 tarihli 2013/2422 D. İş ve / sayılı karar"

 

13.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ya, MACUN...  irinçköl

 

 

Evet ne güzel bir lezzetti o smile.png Bundan 7-8 sene evvel İstanbul feshanede ramazan şenliklerine gitmiştik. Kızım çok görmek istemişti. Orada bu macunculardan vardı. Tabi koşa koşa gittim almak için. Kızıma da "bak bizim çocukluğumuzda bunlardan ne yerdik " diye anlatıyordum. Ama  nerede eski macunların tadı nerede orada satılan. Aldığıma da pişman oldum rezalet bir şeydi.  Keşke dedim ,almasaydım da  o eski lezzetinin yeri hafızamda kalmaya devam etseydi

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1456074_498436253597203_61332527_n.jpg

 

 

Manifatura ve Tuhafiyeler

 

Neden bilmiyorum, gecenin bir vakti durup dururken manifaturacılar geldi aklıma, içimi ısıtan tuhaf bir duygu ile yer etmiş manifaturacı alışverişleri zihnimde. Özellikle düğün bayram vs zamanları ya da okullar açılmadan önce, Samsun’un Mecidiye caddesine inerdik annemle kumaş almaya. Annemin belli başlı kumaşçıları vardı, yıllardır alışveriş yaptığı, o nedenle hatırı sayılır bir müşteriydi, ''abla hoş geldin'' diye ayakta karşılarlardı.

 

Manifaturacıdan kumaş almanın mutlulukla acaip bir ilgisi vardı benim için o vakitler. Hazır giyim yok değildi ve annem pek meraklı olduğu için oralardan da alırdık, ama manifaturacıları hatırlıyorum işte!

 

Kendine has bir kokusu olurdu o dükkanların, ahşap ve kumaşla karışık bir koku ve bazıları ise naftalin kokardı Genelde dükkanın sahibi kasada oturur, genç tezgahtarlar, kumaşları çıkarırlardı ahşap tezgahın üstüne, ''jorjet'' diye bir şey vardı mesela, çocuklar için değil elbet, anneler kendilerine etek ceket diktirmek için alırlardı. Kışlık kumaşlar arasında jorjet pahalı ve kıymetli olan bir kumaştı. Ben fistoyu severdim mesela, ismi hoşuma giderdi, nitekim çocukların seveceği bir sözcük fisto; fıstığı çağrıştırdığı için olsa gerek, zaten de genelde çocuk elbiselerinde kullanılan bir malzemeydi.

 

Manifatura kelimesini de severdim aslında, söylemesi zordu, ama kolayına kaçıp kumaşçı demek yerine manifaturacı demeyi seçerdim, ''Bahar Manifatura''… Yalnız bunları yazdıktan sonra aklıma geldi, kumaşçılara mefruşat mı denirdi yoksa? O da çocuklar için zor kelimelerden biriydi, meşrubatla karışırdı, o nedenle mefruşat denince aklıma hep Dimes marka düğünlerde dağıtılan vişne suyu gelir hala..

 

Annem dükkan sahiplerini tanırdı genelde, oğullarını kızlarını bilirdi, her defasında aynı diyaloglar tekrarlanırdı, ''ne kadar metresi… ooo çok pahalıymış, yenge hanım çift en ama şahane kumaş, hiç ikram yapmayacak mısınız, e yaparız bir şeyler, yenge çay içer misin…''

 

Annem pek çay içmezdi alışverişlerde, bende de oradan kalma alışkanlık olsa gerek ''çay içer misiniz?''  dendiğinde pek içmem hala… Manifaturacı dükkanlarında yürümeyi, adımlarımın ahşap zeminde çıkarttığı sesi severdim, kumaşçının kumaş topunu raftan indirip, tezgahın üstünde havalandırarak yaydığı an havaya karışan kumaş kokusunu, tahta metrenin tahta tezgaha çarptığı anda çıkarttığı sesi ve tezgahtarın bir hamlede kumaşı kesmesini, 3 tarafı kumaş toplarıyla çevrili, küçük ahşap taburelerde oturulan o dükkanların insana huzur veren bir tarafı vardı sanki, bir kış ikindisi, sobanın üstünde kaynayan çayın ve ikindi ezanının sesi gibi bir huzur.

 

 

1459690_498434856930676_1047074917_n.jpg

 

 

Ambalaj sektörü çok fazla gelişmemişti o zamanlar kumaşın beyaz üstüne turuncu çiçek desenleri olan bir ambalaj kağıdına sarıldığı kalmış aklımda. Sonra manifaturacıdan çıktıktan sonra dikilecek elbise için tuhafiyeye uğrayıp kumaşa uygun düğme fermuar vs seçilirdi, düğme deyip geçmeyin önemli bir müessese idi, tuhafiyeci kumaşa bakıp, abla ona şu gider diye uygun düğme çıkarırdı, annem her şeyi beğenmezdi. Bazen düğme almak kumaş almaktan daha uzun sürerdi, aynı renk iplik alınırdı tabi.

 

Bir de ''ekstrafor'' diye bir şey vardı mesela, hala ne işe yaradığını pek anlamış değilim. Bundan sonrası artık eldeki malzemeden, komşularla arada sürekli el değiştiren, bugün olsa 2. El piyasası kurulabilecek kadar kıymetli ''Burda Dergisi'' nden çıkartılan kalıplara göre kıyafetin dikilmesi işiydi, kumaşı sabunla çizerken ve biçmeye başlarken, çabuk bitsin diye kapıdan koşarak girme ritüeli ve bir de iğneye iplik geçirme işi tüm çocukluğum boyunca ifa ettiğim iki asli görevdi.

 

Her şeyin pek az olduğu zamanlardı. Dolayısıyla paranız olsa da tüketecek şeyler sınırlıydı, o nedenle evlerde üretim çoktu. Kumaş alıp dikmek, doğum günlerimizde bir tanesi kek kalıbında, bir tanesi sefer tasında pişirilmek suretiyle pastanelerdeki iki katlı pasta havası verilen yaş pastalar pişirmek, eski perde güpüründen elbise yakası yapmak gibi marifetleri vardı o zaman annelerimizin.

 

Bir de manifaturacı ve tuhafiyeci dükkanları işte, şimdi hala var mıdır bilmiyorum, varsa da hala öyle ahşapla karışık kumaş mı kokuyorlardır onu da bilmiyorum. Ama yazın başladığı günlerde annem pazardan döndüğünde alınan ilk domatesin kokusu gibi, o manifaturacı dükkanlarının kokusu da öyle burnumda hala, mutlu olduğumuz uzak bir geçmişi hatırlatıyor o koku her aklıma geldiğinde…

 

Hürrem Sönmez

 

 

1456786_498434910264004_1672674220_n.jpg

 

 

 

1450228_498435366930625_938464328_n.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

SOBA MI, PETEKLİ ISITICILAR MI?

 

1- Kalorifer ya da doğal gaz devlet memuru gibidir. Yalnızca işini yapar, odayı ısıtır.

 

Soba esnaftır, insanın halinden anlar, müşterisini memnun eder. Her daim sıcak suyunuz hazırdır. Üzerinde çay da demlenir, kestane de pişirilir.  Hele hele kuzinelerde yemek, börek de yapılır. Sobalar, kuzineler candır.

 

2- Soba dosttur, yanarken sizinle dertleşir. Bu dertleşmeden geriye küller kalır. Küllerini temizler, derdini paylaşırsınız. Petekler, samimi olmadığınız bir arkadaş gibidir. Ne yaptığını, ne ettiğini bilmezsiniz. Aranızdaki tek bağlantı açma-kapatma vanasıdır ki; onu da bir kere açtınız mı kapatmak aklınıza bile gelmez.

 

3-Soba tektir, evde yalnızca bir odada bulunur. (En azından 70' li yıllarda öyleydi)

 

Petek sistemi olan bir evde, her odada petek bulunduğundan, odalar arasında ısı farkı yoktur. Bu yüzden de kış günlerinde bir araya gelmek için televizyondan sonra en önemli sebep ne yazık ki; budur!

 

 

soba-kullaniminda-alinacak-onlemler.jpg

 

 

240_maxi.jpg

 

_CTR6726-782761.jpg

 

 

 

45FC923645E42D81.jpg

 

 

 

tumblr_luplftVHzZ1r0vss4.jpg

 

 

 

soba.jpg

 

 

 

soba.jpg

 

 

 

1499627_779338922092281_100594117_n.jpg

 

 

 

kestane2.jpg

 

 

 

img_4888.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nerede O Eski Aşklar, Sevdalar...

 

 

312876_501034453264049_133161732_n%5B1%5

 

 

Gerçekten nerde kaldı o eski aşklar
Hepsi birer birer yok oldular
Sevginin aşkın mahsumiyeti
Eskilerin delice çırpınışları
Bu günlerde hepsi yok olmuşlar..

Eskilerde hem sevdiğini görebilmek için
Yolunu gözlersin can atarsın
Sevdiğini gördüğünde ise
Göz göze gelmekten bile korkarsın..

Oysa şimdi öylemi ya
O sıcacık sevgilerin yerini
Yalan –dolan aşklar almış
Mahsumiyetin yerini
Futursuzca pervasızlık almış..

Eskiler elele tutuşmaktan bile çekinirken,
Bugün ortalıkta sevişenler yer almış,
Aşkı,sevdayı gizlice dillendirmeden
Eskilerdeki gibi yaşamak varken
Hayasızlık almış başını yürümüş,
Ar,namus,edep kalmamış bu günlerde..

Eskilerde gözgöze geldiğinde,
Bakışmaktan bile utanırken sevdalılar,
Anlatmaktan çekinen diller,
Sevmekten korkan kalpler
Hepsi birer birer yok olmuşlar,
Değil gözgöze gelmekten çekinmek
Bugün bakışlarından rahatsızlık verenler çoğalmış..

Aşık olmak bile güzeldi eskiden
Bugün çıkar dünyası ortalığı sarmış,
Samanlık seyran olur lafı
Gerçekten çok eskilerde kalmış
Maddiyat, para, çıkar dünyası,
Samanlığın seyranlığını almış götürmüş..

Ben şimdi eski aşkların güzelliğini mi arayayım
Yoksa bu günün ar, namus, hayasızlığına mı yanayım..
Gençliğin yaşadıklarını gördükçe,
Yaşananlardan utanmaktayım..
Benim ecdadımın sahip olduğu,
Gençlik buysa ne yazık ki üzülmekteyim..

Aşkı sevdayı eskilerdeki gibi
Masumca yaşayacak gençler aramaktayım..
Sevdiğini görünce utanıp başını yere eğecek,
Gözlerini kaldırıp gözlerine bakamayacak,
Konuşurken sesi titreyecek
Utancından kızaracak gençler aramaktayım..

Eli eline değdiğinde içi ürperecek
Bir gören olursa ne der diyebilecek,
Sevgiyide,aşkıda bakışlarında
Karşıdan karşıya yaşayacak gençler
Şimdi nerdeler,nerde o eski aşklar…

Oysa bugün gençler
Hergün beraber olmak,çıkmak,
Sürekli cep telefonuyla konuşmak,
Öylesine birbirlerine doyuyorlar ki
Yaşayacak doyacak bir şey kalmıyor..
Sevdanın gizemine yer bırakmıyor,
Doyumsuzluk almış başını gidiyor,
İşte bu yüzden evlilikler 3-5 ay sonra bitiyor,

Şimdi demezmiyim ben işte
Nerde o eski aşklar, sevdalar..

Gülgün Solmaz

 

 

eski-300x150.jpg

 

O zamanlar aşklar ömür boyu sürerdi. Bir kız, camdan el salladı mı, havalara uçardık. Bir gülücük, mahçup, kaçamak bir bakış, bir merhaba… yavru kuşlar gibi heyecanlanırdık. En büyük hazine kalbimizdeydi.

Nasıl da utangaçtık; gönül verdiğimiz kişiyi incitmekten de, onun karşısında küçük düşmekten de ödümüz kopardı. Karşılıksız aşklar, ebediyen saklanan sırlara dönüşürdü. Uzaktan sevmek diye bir şey vardı..

Murat Menteş


***
'' ...

Nerede o eski aşk şiirleri… Her bir mısrasını ruhundan akan sözcüklerle işlediğin… Ona dokunmak bir yana, gözlerine bakmanın bile ruhunu erittiği aşklar. Çabuk mu tükettik yoksa o çocuksu yanımızı? Aşk dediğimiz şeyi kolay mı harcadık? Özgür kaldığında ruhumuz, onu bize ait mi sandık? Aşkı anlamadık mı yoksa? Yoksa onu da fast food tarzı bir alışkanlık gibi yiyip bitirdik mi? Aşkın anlamı nedir? Neden aşık olur insan?

Eskiden aylarca gelmesi beklenen mektupları okumak için gecelerce uykusuz kalan sevgililer nerede şimdi? Nerede uğruna dağları delen aşklara imza atan gerçek aşıklar?

Aşk hakkında o kadar çok şey söylendi ki… Onu tarif ettiler utanmadan. Sanki bir cisim ya da bir teoriden söz eder gibi. Ona bir ömür biçti bazı vicdansız uzmanlar. İnandık onların dediklerine. Aşk için formüller ürettik. Kendi ellerimizle yok ettiğimiz aşkın büyüsünü yeniden yaşatabilmek için demediğimiz şey kalmadı.

Unuttuk ama bir şeyi… Aşkın kusursuzluğunu unuttuk. Aşkın kusursuz, korkusuz ve kuşkusuz olduğunu unuttuk. Büyüyü bozduk kısacası. Yere düşen bir cam bardağın düşmeden önceki kusursuzluğu gibiydi aşk. Bardak düştüğü zaman yere, kusursuzluğu yok oluyor, yani büyü bozuluyordu. En mükemmel aşkların en kusursuz olanları olduğu gerçeğini unuttuk, fast food çağına girdiğimiz bu günlerde. Günü birlik mutluluklar ve günü birlik sevgi maskeleri altına gömdük kusursuz aşkı. Hücrelerimizin içine kadar giren o sihirli geni yok ettik ne yazık ki.

Bu yüzden soruyorum “Eski aşklar nerede?” diye. Bizim kriterlerimiz mi çok fazla, yoksa o destansı aşkların mı çok az kriteri vardı bilmiyorum. Çok şey mi bekledik aşktan. Onu kusursuz yapan sadeliğiydi belki de. Saf olmasıydı. İçinde kuşkuların, korkuların olmamasıydı. Ego girmemişti belki de o aşklara...

 

Melekler Mekanı


 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 yıl sonra...

AÇIK BİSKÜVİLER:

Mahalle bakkallarında şimdiki gibi paketlenmiş bisküviler yoktu ya da lüks sınıfına giren birkaç marka da pahalı olduğundan pek tutulmazdı. Hemen her bakkal dükkânının giriş kapısının yanında ortalama 30X30X30 ebatlarında teneke bisküvi kutuları düzenli bir şekilde üstüste oturtulmuş halde dururdu. Bunların üzerinde camdan kapakları olurdu. Kapak, içindeki bisküvilerin bayatlamaması için sürekli kapalı olur, içinde hangi tür bisküvi olduğu görülürdü.

 

Bu kutular, içindekilerin herhangi bir kazaya kurban gitmemesi için zeminden 30 derece kadar yukarı bakacak şekilde meyilli konulurdu. İstenen tür bisküvi, bakkal tarafından kâğıttan bir kese kâğıdına doldurulup tartılarak müşteriye verilirdi. En bilinen markalar ise; Ülker, Eti ve Besler’di.

Bu besler kutusunu bulabileceğim bir yer biliyor musunuz? Benim için çok önemli smile.png<smile.png>

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 6 ay sonra...

Eski bayramlar daha güzeldi…

 

Birbirimizi daha çok severdik…

Özet…

*

Türkiye böyle değildi…

Birbirine düşman, birbirini yok etmek için çırpınan, birbirini hapse tıkmak için yırtınan, birbirini mahallede, hatta ülkede istemeyen, nefret ve kin fırtınalarının uçuştuğu ülke değildi buralar…

*

Bizim meslekten bir örnek; bayramda sadece “Bayram Gazetesi” çıkardı…

Sağcısı, solcusu, liberali, milliyetçisi, muhalifi, aynı gazetede buluşurdu… O gazetenin geliri ile cemiyetlerimiz düşkün meslektaşlarımıza yardım eder, gazetecilerin ortak örgütü olarak

yaşamlarını sürdürürlerdi…

*

Kurban derileri mesela…

Aç kurtlar gibi her ucundan bir cemaatin çekiştirdiği postlara dönüşmemişti…

O derilerle THK dünyanın en gözde pilotlarını yetiştirmiş, 1938 yılında THK'nın yetiştirdiği pilot Emrullah Ali Yıldız 14 saat 20 dakika planörle uçarak dünya rekoru kırmış, tüm

dünya havacıları bir Türk havacıdan söz etmişti…

1940 yılında Akköprü'deki planör atölyeleri fabrikaya dönüştürülmüş,

İngiliz Miles Magister eğitim

uçaklarının seri üretimine başlanmıştı…

THK, ilk motor fabrikasını Atatürk Orman Çiftliği'nde kurmuştu…

Umudumuz vardı…

1952'de tümünü kapattılar,

memleketin havasında imamlar,

hocalar, şıhlar uçmaya başladı…

Eski bayramlar daha güzeldi…

*

İtalyanlara, Japonlara köprü möprü yaptırıyorlar ya…

Boğaz'dan vapurla geçilen yıllardı…

Fırat salla geçilirdi…

Zap Suyu geçit bile vermezdi…

Ama vatan daha bütündü…

*

Olsun…

Bu bayram günü üzmeyeyim sizi…

Yarısı ağlayan, paramparça bir

ülkede ne kadar olursa artık…

Bayramınız kutlu olsun…

 

BEKİR COŞKUN

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.