Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

EVRİM Mİ?


..::uslu_cocuk::..

Önerilen İletiler

Yine saçmalık. Dünyanın iklim değişiklikleri binlerce yıl içerisinde oluşan süreçlerdir. Sizin dediğiniz gibi ayıyı soğuğa bıraktık evrim olmadı gibi hesaplar yapmanız konuya ne kadar uzak olduğunuz bir ıspatıdır. Konu hakkında önce bilgilenmenizi şiddetle tavsiye ediyorum aksi halde tartışmaya son vermek zorunda kalacağım.

11557[/snapback]

 

 

Tamam kardeşim ben bilmiyorum ben cahilim, ben yobazım, siz biliyorsunuz hatta ilim fışkırıyor. Sizin sonlandırmanıza gerek yok, ben sonlandırıyorum. Kutuplar binlerce yıl öncede kutuplardı ve gene buzullarla kaplıydı. Dünyada sadece belirli bölgeler değişime uğramıştır. Ayrıca ayı deneyini ben yapmadım, bilim adamları yaptı. Buraya koli koli kitap taşısak gene inamıcaksınız. Zaten o kadar bilim adamı da evrim teorisini çürütmek için boşa çalışmışlardır. Çünkü sorun evrimde falan değildir, sorun bir yaratıcıyı kabullenememektedir. Ne kadar ıspat getirsek gene kabul etmiceksiniz, günlerce boşa klavye sallamışız. Benim atam Ademdir, rabbim Allahtır, maymunu kabul etmiyorum. Maymuna kim baba derse desin...

 

Saygılar....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 252
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Demekki neymiş meydanı boş bulup yalan yalnış sallamamak gerekmiş Evrim teorisi savunucuları bilim maskesinin ardına saklanmış bir yaratıcının varlığını hevesle inkar etmeye yönelik her türlü safsatayı uydurma örneklerle göstermeye çalışan ateistlerden başkaları değillerdir ayrıca yaratılışçı evrim diye de bişi yoktur

var diyenin bilgisinden ve mantığından şüphe ederim daha öncede söylediğim gibi evrimi tartışmak isteyen ama üsluplu ve kelime oyunlarına kaçmadan tartışmak isteyen beri gelsin ve biz cahilleri bilgilendirsin please....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Demekki neymiş meydanı boş bulup yalan yalnış sallamamak gerekmiş Evrim teorisi savunucuları bilim maskesinin ardına saklanmış bir yaratıcının varlığını hevesle inkar etmeye yönelik her türlü safsatayı uydurma örneklerle göstermeye çalışan ateistlerden başkaları değillerdir ayrıca yaratılışçı evrim diye de bişi yoktur

var diyenin bilgisinden ve mantığından şüphe ederim daha öncede söylediğim gibi evrimi tartışmak isteyen ama üsluplu ve kelime oyunlarına kaçmadan tartışmak isteyen beri gelsin ve biz cahilleri bilgilendirsin please....

11624[/snapback]

 

Arman kardeşim ben bu tartışmadan çekiliyorum, fena oldum. Sana kolay gelsin fikirlerinin destekçisiyim..

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Günümüzde bakteriler antibiyotiklere karşı nasıl uyum sağlıyor diye sanıyorsunuz?

 

Aksi taktirde her hangi bir ayıyı kutuplara götürseniz ve milyonlarca yıl bekleseniz o ayının soyundan gene aynı tür ayıların geleceğini göreceksiniz. Bu ıspatlanmıştır.

Bu ne saçma bir düşünce. Siz bir ayıyı bir kutuba yerleştirip bir milyon yıl onu izlediniz mi????

11549[/snapback]

 

Gene aynı tutumdasınız. Yazının hiçbir yerine karşı antitez oluşturamadınız. Bir tek yerine saplandınız. Siz Şener Şen'in Müjde Arla oynadığı Şalvar davası filmini izledinizmi. Hani orada, Müjde Ar küreği Şener Şene vurmuştu, Şener Şen yere düştü, kalktı ve dedi ki; ayağım kaydı ondan. Oysa bir ağa olarak, bir kadının karşısında böyle bir durumu kabüllenemiyordu. Gelelim konuya; Ben kutuplara bir siyah ayı götürüp yıllarca beklemedim. Ama birileri götürdüler biraz belkeyelim dediler, ayı ölüverdi, bir başka ayı götürdüler oda ölüverdi..)) ee kardeşim bu evrim böyle olmaz ki ölüveriyor bu ayılar dediler. Ayrıca o bölgelerdeki yapılan kazılarda bulunan beyaz ayı fosilleri milyonlarca yıl öncede aynı ayılarmış..... Evrim nereye uçtu..??

 

Saygılar...

11552[/snapback]

 

Ayi örnegi, tartisilabilir.

Beyaz ayiyinin oraya uyumlu olarak yerlestirildigini ya da yaratildigini inanclariniz dogrultusunda söylediniz. eger yalniz bununla kalsa tamam derim, böyle inanin size zarari yok.

Ama aciklamaniz bilmsel olmadigindan itibar görmez.

 

Simdi, bu arada dünyanin, 30 bin yillarda bir buzul ve sicak caglar yasadiginizi bilmediginiz icin, kutuplarin da buzlariyla ve ayilariyla birlikte öylece yaratildiklarina inanmaniz inanc acisindan normal olabilir.

Ama bir bilim insanini buna inandirmak ólanaksizdir.

 

Iste cok satastiginiz Darwin, gemilerle galapagos adalarna bosuna gitmemisti.

Burada yaptigi incelemelerle dünyanin gecirdigi evrelere göre de hayvanlarin nasil ve neden degisiklige ugradigini ve cevre kosullarina göre nasil seleksiona ugradigini buldu. siz hala evrimle ugrasirken, Darwin dünya yasalarini cikardi.

 

Bakiniz. dünyanin her yerinde cesitli türde renkte canlilar, ve ayilar da tabi olmak üzere yasiyorlardi.

dünyanin 30 bin yillarda gecirdigi her mevsim dönüsümünde. yüzlerce hayvan türü ortadan kalkmistir. Sürekli de yok olmaktadirlar.

Bunu adi dogal secim dir. Darwin´in bulusudur ve kanitlanmistir.

Beyaz ayilar, son 30 bin yillarda, orada yasamaya adapte olan, ve diger irkdaslarinin dayanamayarak yok olmasiyla en güclü ayi cinsi olarak oarada yasamayi hak kazanmis olan ayilardir.

 

Öyle sandiginiz gibi milyonlarca yil önce bembeyaz kar gibi buzullarda yasasin diye yaratilmamis, cesitli renkte ve zayif irk ayilarin dogal seleksiona ugrayip ayni türün icinden beyaz ayilar olarak siyrilmasini bilmislerdir.

Ayni zamanda hayvanlar binlerce yildan beri biribirlerinin türlerini de yok ederek yasamda kalma savsi vermis ve veriyorlar.

 

Görüldgü gibi yartilisci düsünceile bilime burnmuzu soktugumuzda her zaman basimiz agrir. Inac ile bilim islerine girilmemesi daha dogrudur.

Inanci ne bilime ne siyasete sokmayan insanlar daha mutlu mu acaba? sanmiyorum. Sizler daha mutlu olmalisiniz gercekten arastiriyorsunuz cünkü.

 

saygilar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Günümüzde bakteriler antibiyotiklere karşı nasıl uyum sağlıyor diye sanıyorsunuz?

 

Aksi taktirde her hangi bir ayıyı kutuplara götürseniz ve milyonlarca yıl bekleseniz o ayının soyundan gene aynı tür ayıların geleceğini göreceksiniz. Bu ıspatlanmıştır.

Bu ne saçma bir düşünce. Siz bir ayıyı bir kutuba yerleştirip bir milyon yıl onu izlediniz mi????

11549[/snapback]

 

Gene aynı tutumdasınız. Yazının hiçbir yerine karşı antitez oluşturamadınız. Bir tek yerine saplandınız. Siz Şener Şen'in Müjde Arla oynadığı Şalvar davası filmini izledinizmi. Hani orada, Müjde Ar küreği Şener Şene vurmuştu, Şener Şen yere düştü, kalktı ve dedi ki; ayağım kaydı ondan. Oysa bir ağa olarak, bir kadının karşısında böyle bir durumu kabüllenemiyordu. Gelelim konuya; Ben kutuplara bir siyah ayı götürüp yıllarca beklemedim. Ama birileri götürdüler biraz belkeyelim dediler, ayı ölüverdi, bir başka ayı götürdüler oda ölüverdi..)) ee kardeşim bu evrim böyle olmaz ki ölüveriyor bu ayılar dediler. Ayrıca o bölgelerdeki yapılan kazılarda bulunan beyaz ayı fosilleri milyonlarca yıl öncede aynı ayılarmış..... Evrim nereye uçtu..??

 

Saygılar...

11552[/snapback]

 

Ayi örnegi, tartisilabilir.

Beyaz ayiyinin oraya uyumlu olarak yerlestirildigini ya da yaratildigini inanclariniz dogrultusunda söylediniz. eger yalniz bununla kalsa tamam derim, böyle inanin size zarari yok.

Ama aciklamaniz bilmsel olmadigindan itibar görmez.

 

Simdi, bu arada dünyanin, 30 bin yillarda bir buzul ve sicak caglar yasadiginizi bilmediginiz icin, kutuplarin da buzlariyla ve ayilariyla birlikte öylece yaratildiklarina inanmaniz inanc acisindan normal olabilir.

Ama bir bilim insanini buna inandirmak ólanaksizdir.

 

Iste cok satastiginiz Darwin, gemilerle galapagos adalarna bosuna gitmemisti.

Burada yaptigi incelemelerle dünyanin gecirdigi evrelere göre de hayvanlarin nasil ve neden degisiklige ugradigini ve cevre kosullarina göre nasil seleksiona ugradigini buldu. siz hala evrimle ugrasirken, Darwin dünya yasalarini cikardi.

 

Bakiniz. dünyanin her yerinde cesitli türde renkte canlilar, ve ayilar da tabi olmak üzere yasiyorlardi.

dünyanin 30 bin yillarda gecirdigi her mevsim dönüsümünde. yüzlerce hayvan türü ortadan kalkmistir. Sürekli de yok olmaktadirlar.

Bunu adi dogal secim dir. Darwin´in bulusudur ve kanitlanmistir.

Beyaz ayilar, son 30 bin yillarda, orada yasamaya adapte olan, ve diger irkdaslarinin dayanamayarak yok olmasiyla en güclü ayi cinsi olarak oarada yasamayi hak kazanmis olan ayilardir.

 

Öyle sandiginiz gibi milyonlarca yil önce bembeyaz kar gibi buzullarda yasasin diye yaratilmamis, cesitli renkte ve zayif irk ayilarin dogal seleksiona ugrayip ayni türün icinden beyaz ayilar olarak siyrilmasini bilmislerdir.

Ayni zamanda hayvanlar binlerce yildan beri biribirlerinin türlerini de yok ederek yasamda kalma savsi vermis ve veriyorlar.

 

Görüldgü gibi yartilisci düsünceile bilime burnmuzu soktugumuzda her zaman basimiz agrir. Inac ile bilim islerine girilmemesi daha dogrudur.

Inanci ne bilime ne siyasete sokmayan insanlar daha mutlu mu acaba? sanmiyorum. Sizler daha mutlu olmalisiniz gercekten arastiriyorsunuz cünkü.

 

saygilar

11633[/snapback]

 

Görüldüğü üzere falan filan diyorsunuz. Hani nerede ben hiç bir şey görmüyorum. Asıl sizin fikirleriniz bilimsel değil. Ayrıca bir kimse yanlış bir şeyin peşinde olsa bile bu süre zarfında başka bulgular pozitif ilme katkıda bulunabilirler. Örneğin bir defineci define ararken pekala keşfedilmemiş bir madeni bulup çıkarabilir, ama asıl aradığını belki bulamamıştır. Zaten bilimsel bugular ve keşifler genellikle bu şekilde gün ışığına çıkmıştır. Darvinin bilime faydası varsa da sadece budur. Ayrıca ben dini baz alarak yorum yapmıyorum. Bilimi baz larak yorum yapıyorum. Eğer dini baz alarak yorum yapsam mutlaka reddeceksiniz. Gerçi ilmide reddediyorsunuz. Ayrıca dünyanın geçirdiği evreleri de biliyorum. Süper novadan bu güne. Siz süper novayıda reddermisiniz bilmem ama. Sonuç itibariyle dünyanın bir zamanlar yaşanmaz bir hali de vardı. Sıcaktı yavaş yavaş soğuyordu. Sizinde belirttiğiniz gibi, buzul çağı gibi çağlarıda geçirmiştir. Ama yaşanabilir bir ortam oluştuğu zaman canlılar yaratıldı. İşte o ayılar o günden bu güne hep aynı ayılardı. Bilimsel olarak farklı ayı türlerine de rastlanamamıştır. Darwin olayına gelince…..

Okurmusunuz lütfen..

Evrim'i ortaya atan kişilerin (önce Lamarck, sonra Darwin) yaptıkları aslında şuydu: Mutlaka ve mutlaka canlıların "yaratılmamış"olduklarını ispatlayan bir teori geliştirmeye çalışıyorlardı. Bunun için de düşünüp-taşınmış ve sonunda, birbirine benzeyen canlıların birbirinden evrimleştiği gibi bir iddia atmışlardı ortaya. Ayrıca "hayat şartları"nın hayvanları evrimleşmeye zorladığını da iddia etmişlerdi. Örneğin Lamarck, zürafaların boyunlarının uzun olmasını, ağaçların üstündeki yapraklara uzanmak istemelerinden kaynaklandığını iddia etmişti. Buna göre, nesiller boyunca zürafaların boyunları santim santim uzamıştı. Bu iddia görünüşte zekice bir iddiaydı, ancak gerçekte bir safsataydı. Çünkü bir süre sonra anlaşılmıştı ki, hayvanlar "hayat şartları" nedeniyle kazandıkları özellikleri bir öteki nesle aktarmıyorlardı. Yani bir zürafa kendisini zorlayarak boynunu bir kaç santim uzatsa bile, doğan yavrusunun boynu yine standart ölçülerde oluyordu.

Ama Lamarck'ın bu teorisinin yanlış olduğunun anlaşılması, Evrim Teorisi'nin ateşli taraftarlarının hızını kesmedi. Bu kez Charles Darwin çıktı ortaya. 1859 yılında yazdığı On The Origin of Species by Means of Natural Selection (Doğal Seleksiyon Yoluyla Türlerin Kökeni Üzerine) adlı kitabında, canlıların farklılığını "Doğal Seleksiyon" teorisi ile açıklamaya kalktı. Doğal Seleksiyon, doğal ortama ayak uyduramayan zayıf canlıların yok olması, bu ortama ayak uyduran güçlü canlıların da türlerini devam ettirmesine dayanıyordu. Darwin, Lamarck'ın kazanılmış özelliklerin (zürafanın boynunun sözde uzaması gibi) bir sonraki nesle aktarılması tezine doğal seleksiyonu da ekleyerek, canlı türlerinin kökenini açıklamaya çalışmıştı.

Ancak zamanla Darwin'in teorilerinin de tutarlı olmadığı ve canlıların varoluşunu açıklamaktan çok uzak olduğu ortaya çıktı. Lamarck'ın kalıtım ile ilgili teorileri kökten yanlış olduğu DNA'nın keşfedilmesiyle birlikte anlaşılmıştı. Doğal seleksiyonun ise, yeni bir tür yaratmaya yetmeyeceği görüldü: Bu sistem, bir canlı türü içinde en güçlü olanını seçip yaşatabilirdi, ancak yeni bir tür oluşturamazdı. Örneğin doğal seleksiyon sayesinde, sürüngen türleri içinde en güçlü olanlar kalabilir ve diğerleri yok olabilirdi, ancak asla ve asla sürüngenler sözgelimi kuşlara dönüşemezdi. Ancak Evrimciler yine pes etmediler. Bu kez Neo-Darwinizm çıktı ortaya. Bu yeni Evrimcilerin tezi, canlıların farklılığının mutasyonlara dayandığı şeklindeydi. Mutasyonların, yani başta radyasyon olmak üzere canlıların DNA'sını bozan değişimlerin, farklı türlerin kökeni olduğunu öne sürdüler. Oysa zamanla bu teori de rağbet görmemeye başladı: Çünkü mutasyonlar ancak mevcut DNA kodunu bozuyordu, yeni DNA kodları üretmiyordu. Bir başka deyişle, mutasyona uğrayan canlının ancak organları köreliyor ya da yer değiştiriyordu. Fakat yeni bir organın oluşması mümkün değildi. Üstelik mutasyonların tamamına yakını zararlıydı. Bu nedenle de mutasyon tezi, Evrim iddiasına dayanak oluşturmaktan çok uzak kaldı.

Bana her ne kadar; bilimsel olaylara, dini boyutta burnunuzu soktuğunuz zaman iş içinden çıkılmaz hale geliyor deseniz de. Sizde aynı şekilde olaylara inanmama (ateizm) gözüyle bakıyorsunuz, işin içinden topyekün çıkılmıyor.

 

Saygılar….

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konuya bakis acisi önemli.

Mutlak ve mutlak surette canlilarin yaratilmamis oldugunu isbat deyince isler mistik yorumlara, ön yargilara gider tabi :D

adamlar politikaci degiller herseyden önce.

Yaratilisi inkar etmek gibi bir sorunlari da yoktu, canliligin temellerini arastirdilar.

Lamarck, abiyogenezci -kendiliginden oluscu-olarak, darwin tarafindan daha o zamanlar cürütülmüs, bazi lamark teorileri de yarim kalmistir yalnizca.

Hatta Lamarck in sacma bir deneyi de vardir bu konuda. Kirli gömlek ve pislik icinde bir kutudan bir süre sonra fare olusacagi kadar sacma bir var olus teorisi atmistir ortaya. :D

Ama ThomasMann Lboratuarda 1953 yilinda amino asitleri ilkel dünya kosullarina benzer kosulda deney sonucu yakalayinca, evrim tartismasi yeniden alevlendi.

Simdi de gen teknolojisinde, 2 numarali kromozom icinde insanin gecirdigi tüm evrelerin sakli oldugu tezi cikti, bazi bilim insanlari bunun kanitlandigini dahi söylüyorlar.

arastirmalari, politikadan bagimsiz olarak izlemek gerek.

saygilar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konuya bakis acisi önemli.

Mutlak ve mutlak surette canlilarin yaratilmamis oldugunu isbat deyince isler mistik yorumlara, ön yargilara gider tabi :D

adamlar politikaci degiller herseyden önce.

Yaratilisi inkar etmek gibi bir sorunlari da yoktu, canliligin temellerini arastirdilar.

Lamarck, abiyogenezci -kendiliginden oluscu-olarak, darwin tarafindan daha o zamanlar cürütülmüs, bazi lamark teorileri de yarim kalmistir yalnizca.

Hatta Lamarck in sacma bir deneyi de vardir bu konuda. Kirli gömlek ve pislik icinde bir kutudan bir süre sonra fare olusacagi kadar sacma bir var olus teorisi atmistir ortaya. :D

Ama ThomasMann Lboratuarda 1953 yilinda amino asitleri ilkel dünya kosullarina benzer kosulda deney sonucu yakalayinca, evrim  tartismasi yeniden alevlendi.

Simdi de gen teknolojisinde, 2 numarali kromozom icinde insanin gecirdigi tüm evrelerin sakli oldugu tezi cikti, bazi bilim insanlari bunun kanitlandigini dahi söylüyorlar.

arastirmalari, politikadan bagimsiz olarak izlemek gerek.

saygilar

11657[/snapback]

 

Sevgili canuğur herşeyden önce yazılarını ve konulara olan yaklaşımını beğeniyorum ve bazı fikirlerinede aynen katılmaktayım ancak eksik bilgilendirmelre dikkat etmek gerek bahsettiğin deneyde bilim adamımız sonuçta tahmini bir atmosfer ortamında cold trap adlı aletini de kullanarak bir kaç amino asit ortaya çıkarabilmiş onlarda uzun süre canlı kalamamışlardır. Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konuya bakis acisi önemli.

Mutlak ve mutlak surette canlilarin yaratilmamis oldugunu isbat deyince isler mistik yorumlara, ön yargilara gider tabi :D

adamlar politikaci degiller herseyden önce.

Yaratilisi inkar etmek gibi bir sorunlari da yoktu, canliligin temellerini arastirdilar.

Lamarck, abiyogenezci -kendiliginden oluscu-olarak, darwin tarafindan daha o zamanlar cürütülmüs, bazi lamark teorileri de yarim kalmistir yalnizca.

Hatta Lamarck in sacma bir deneyi de vardir bu konuda. Kirli gömlek ve pislik icinde bir kutudan bir süre sonra fare olusacagi kadar sacma bir var olus teorisi atmistir ortaya. :D

Ama ThomasMann Lboratuarda 1953 yilinda amino asitleri ilkel dünya kosullarina benzer kosulda deney sonucu yakalayinca, evrim  tartismasi yeniden alevlendi.

Simdi de gen teknolojisinde, 2 numarali kromozom icinde insanin gecirdigi tüm evrelerin sakli oldugu tezi cikti, bazi bilim insanlari bunun kanitlandigini dahi söylüyorlar.

arastirmalari, politikadan bagimsiz olarak izlemek gerek.

saygilar

11657[/snapback]

 

 

Sevgili canuqur abi, abi diyorum heralde benden yaşça büyükmüşsünüz. Neden hala bir yerlere tutunma çabasındasınız. Bırakın düşün, korkmayın altta kayalıklar falan yok, düşün bakalım düşünde görün neler var. Bütün savlarınızı tektek çürütüyoruz. Politik dediniz dimi alın okuyun..

Dini düzenden rahatsız olan güç odaklarının oluşturdukları din-dışı akım 19. yüzyılda zirveye ulaştı. Bu yüzyılın özelliği, materyalist, pozitivist ve determinist görüşlerin büyük bir kabul görmesidir.

Materyalizm, tek gerçek varlığın madde olduğunu ve maddeden başka da hiçbir şeyin var olmadığını öne süren düşünce sistemiydi. Buna göre, madde ezelden beri vardı ve sonsuza kadar da var olmayı sürdürecekti. Dolayısıyla Allah'ın varlığı ve mevcut varlıkları yarattığı gerçeği reddediliyordu. Bu durumda tüm insan hayatı madde üzerine kuruluyordu ve "mana"nın hiç bir önemi kalmıyordu. İnsanlar yalnızca ve yalnızca daha çok tüketmeyi, daha çok maddeye sahip olmayı ister hale geliyorlardı. Hayatın tek anlamı ve değeri maddi güç, yani paraydı. Bu durum, maddi gücü elinde bulunduran ve bu güç sayesinde de kendisine itaat edilmesini isteyen güç odakları için oldukça elverişliydi şüphesiz. Böylece başını masonluğun çektiği güç odakları, aynı kendi kavmine "Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi?" (Zuhruf, 51) diye seslenerek itaat isteyen Firavun gibi bir otorite elde edeceklerdi.

Pozitivizm ve determinizm de materyalizmin doğal birer sonucuydular. Pozitivist düşünce, yalnızca bilim yoluyla ispat edilen şeylerin gerçek ve var olduğunu iddia ediyordu. Determinizm ise, yaşanan tüm olayların maddeler arasındaki ilişkilerin birer sonucu olduğunu, bir sebep-sonuç ilişkisi içinde tüm evrenin mekanik bir biçimde işlediğini sanıyordu. Bu durumda kuşkusuz kaderin varlığı, yani olayların Allah'ın iradesine göre işlediği gerçeği anlaşılamazdı. Avrupa, bu düşüncelerin kabul görmesiyle birlikte, dinden kopmanın en uç aşamasına vardı.

Ancak bu tür düşünceleri insanlara gerçekmiş gibi sunarak onları dinden koparan güç odakları için bir ihtiyaç doğmuştu. "Madde ezelden beri vardır, her şey maddedir ve tüm olaylar maddenin kendi kurallarına göre işler" demekle, evrenin her noktasında kendini gösteren yaratılış gizlenemiyordu. Canlılar dünyasının nasıl varolduğu, nasıl bu denli mükemmel bir denge üzerine oturduğu açıklanamıyordu. İnsanın nasıl olup da var olduğu, nasıl bir göze, kulağa sahip olduğu vs. izah edilemiyordu.

Aslında bunlar, hiç bir şekilde "yaratılmamışlık" temeli üzerinde açıklanamazdı. Bir fabrikada üretilmiş olduğu her halinden belli olan bir arabanın "kendi kendine" oluştuğu gibi akıl dışı bir iddia nasıl ispatlanamazsa, tümü yaratılmış olan evrenin kendi kendine ya da "tesadüfen" oluştuğu gibi saçma bir iddia da asla ispatlanamazdı.

Ama din-dışı düzeni kuran güç odakları, ne yapıp yapıp canlıların nasıl oluştuğu sorusuna din-dışı bir cevap bulmak zorundaydı. Bu cevap, kuşkusuz doğru bir cevap olmayacaktı, ancak insanlara doğru gibi gösterilebilirdi. Yani bu cevap, kesinlikle delilli ve ispatlı bir cevap da olmayacaktı, ancak insanlara öyleymiş gibi sunulabilirdi. Ama mutlaka bir şekilde yapılmalıydı.

İşte Evrim Teorisi bu ihtiyacı karşılamak üzere ortaya atıldı. Amaç, canlıların "yaratılmamış" olduklarını ispatlamaktı.

 

Demekki burada politika varmış bu politika da neymiş; canlıların yaratılmamış oldukları iddiası, amaç Allahı inkar.

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konuya bakis acisi önemli.

Mutlak ve mutlak surette canlilarin yaratilmamis oldugunu isbat deyince isler mistik yorumlara, ön yargilara gider tabi :D

adamlar politikaci degiller herseyden önce.

Yaratilisi inkar etmek gibi bir sorunlari da yoktu, canliligin temellerini arastirdilar.

Lamarck, abiyogenezci -kendiliginden oluscu-olarak, darwin tarafindan daha o zamanlar cürütülmüs, bazi lamark teorileri de yarim kalmistir yalnizca.

Hatta Lamarck in sacma bir deneyi de vardir bu konuda. Kirli gömlek ve pislik icinde bir kutudan bir süre sonra fare olusacagi kadar sacma bir var olus teorisi atmistir ortaya. :D

Ama ThomasMann Lboratuarda 1953 yilinda amino asitleri ilkel dünya kosullarina benzer kosulda deney sonucu yakalayinca, evrim  tartismasi yeniden alevlendi.

Simdi de gen teknolojisinde, 2 numarali kromozom icinde insanin gecirdigi tüm evrelerin sakli oldugu tezi cikti, bazi bilim insanlari bunun kanitlandigini dahi söylüyorlar.

arastirmalari, politikadan bagimsiz olarak izlemek gerek.

saygilar

11657[/snapback]

 

Sevgili canuğur herşeyden önce yazılarını ve konulara olan yaklaşımını beğeniyorum ve bazı fikirlerinede aynen katılmaktayım ancak eksik bilgilendirmelre dikkat etmek gerek bahsettiğin deneyde bilim adamımız sonuçta tahmini bir atmosfer ortamında cold trap adlı aletini de kullanarak bir kaç amino asit ortaya çıkarabilmiş onlarda uzun süre canlı kalamamışlardır. Saygılarımla...

11666[/snapback]

evet,1953 teki deneyin eksik yönleri biliniyordu, buna ramen ortaya cikan; ilk canli diyemeyecegimiz mikro organizmalar bilimi yeniden bu konuya yöneltmistir.

Cünkü oturup onlarin gelismesini beklemek kadar saf dillik olamazdi.Cünkü ortaya cikan mikro organizmalarin canliligini koruyacak süregen deney tipi ve yetersiz oldugundan canlilik kisa sürmüstür. Normaldir. O dönemin kimyasal gereclerliykle ancak basarilabilmis, bazi kesimlerce olay tamamen yalan denilmistir.

O dönemlerde son derece saglikli deneyler yapilamadigi, söylediginiz gibi dogrudur.

saygilar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evrim sencede bencede değil. Mutlak olarak yoktur. Sadece adı vardır, içi boştur. Dolu olduğunu söyleyen varsa yazsın. Bu sayfalar boşa durmuyorburada. Kesin bilimsel kanıt, bekledim, bekliyorum, bekleyeceğim....

 

Saygılar....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Daha önceki yazimda Evrim teorisinin hala ispatlanamadigini ispatlanabilmesi icin gecerli kanitin hala bulunamadigini belirtmistim bu yazima karsilik deniliyor ki sabredin biraz bekleyin elbet bilim gerekli kanitlari bulacaktir e biz bekleyelim beklemesine de anlamadigim neden beklerken bu teoriye inanalim yada ispatlanamamis bir teoriye körü körüne inanmak ne kadar bilimsellikle bagdasmakta yoksa acaba bu teoriye inanan arkadaslar evrim teorisine bir inac muamelesimi yapmaktalar
Eh o zaman biz gölge etmeyelim hakkaten siz araya durun biz kenarda gölgelik yerde bekleriz yanliz bu saçma teoriyi ispatlamadan kanun muamelesi de yapmayin ya da teoriyi ispatlayacak kaniti buldugunuz zaman mümkünse bu gerçek bir kanit olsun piltdown adami sahtekarligi gibi bisi olmasinde yeter ki siz gercek bir kanit bulun ve teoriyi yasallastirin o zaman elbet biz kara cahilerde bilimin gercegi önünde saygiyla egiliriz ama o zamana dek zaten ölü dogmus bu teoriye acinasi bakislar atmaya devam edicem saygilarimla...

Pekala. Evrim olmasın. O zaman, bugüne kadar elde edilen bilimsel verilere dayanarak senin aklına gelen daha iyi bir teori var mı??

 

Senin anlıyamadığın şey bilimin kendi işleyiş mekanizmasıdır. Bilim zaten böyle çalşır. Birisi ortaya bir teori, hipotez v.s. atar herkes de onu ısptlamaya veya yalanlamaya çalışır. Evrim de bunun gibidir. Evrim olaylarının ışığında elde ettiğimiz bilgiler için en iyi açıklama böyledir. Böyle düşündüğümüz için de onu ıspatlamaya çalışıyoruz. Teoriler bizim için yön verici olaylardır. Emeklerimizi o yönde doğrultmamızı sağlarlar. Teoriler olmadan bilim olmaz.

11427[/snapback]

mantikli bir teori mi istiyorsun su nasil: YARATILIS

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

EGER AKLIMIZ ALMIYORSA,BIRAKALIM EVRIM MEVRIM TEORILERINI BIR KENARA,

iNSAN EVRIMLESMEMIS OLSAYDI BU GÜN BU HALDE OLUR MUYDUK ACABA?

 

Gelisme denen birikimin, bir evrimlesme sonucu insanlik tarafindan bu günlere getirdigini bulmak icin, kitaplar dolusu mistik yayinlardan önce, söyle bir dünyaya bakmak yeterlidir diyorum.

saygilar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

EGER AKLIMIZ ALMIYORSA,BIRAKALIM EVRIM MEVRIM TEORILERINI BIR KENARA,

iNSAN EVRIMLESMEMIS OLSAYDI BU GÜN BU HALDE OLUR MUYDUK ACABA?

 

Gelisme denen birikimin, bir evrimlesme sonucu insanlik tarafindan bu günlere getirdigini bulmak icin, kitaplar dolusu mistik yayinlardan önce, söyle bir dünyaya bakmak yeterlidir diyorum.

saygilar.

12074[/snapback]

 

İşte buna katılırım evrimi bir değişim olarak düşünürsek ki özü zaten odur elbette insan ve ona paralel olarak yaşamda bir değişim geçirmiştir. Zaten zamanın işlediği bir boyutta değişim kaçınılmazdır bilmem anlatabildim mi ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

EGER AKLIMIZ ALMIYORSA,BIRAKALIM EVRIM MEVRIM TEORILERINI BIR KENARA,

iNSAN EVRIMLESMEMIS OLSAYDI BU GÜN BU HALDE OLUR MUYDUK ACABA?

 

Gelisme denen birikimin, bir evrimlesme sonucu insanlik tarafindan bu günlere getirdigini bulmak icin, kitaplar dolusu mistik yayinlardan önce, söyle bir dünyaya bakmak yeterlidir diyorum.

saygilar.

12074[/snapback]

 

İşte buna katılırım evrimi bir değişim olarak düşünürsek ki özü zaten odur elbette insan ve ona paralel olarak yaşamda bir değişim geçirmiştir. Zaten zamanın işlediği bir boyutta değişim kaçınılmazdır bilmem anlatabildim mi ?

12081[/snapback]

:clover: evet, bu noktalardan yola cikmak, bizi daha olumlu calismalara götürebilir.

saygilar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

EGER AKLIMIZ ALMIYORSA,BIRAKALIM EVRIM MEVRIM TEORILERINI BIR KENARA,

iNSAN EVRIMLESMEMIS OLSAYDI BU GÜN BU HALDE OLUR MUYDUK ACABA?

 

Gelisme denen birikimin, bir evrimlesme sonucu insanlik tarafindan bu günlere getirdigini bulmak icin, kitaplar dolusu mistik yayinlardan önce, söyle bir dünyaya bakmak yeterlidir diyorum.

saygilar.

12074[/snapback]

 

 

Eğer aklınız almıyorsa bırakalım bunu bir kenara diyerek, konuyu ustaca kapı kapatır gibi kapatmak istemişsiniz. Olay aklımızın almaması değil, aklımızı aldıracak bir delilin sunulamamış olmasıdır. Bizdeki de akıl sizdeki de, aklımızı aldıracak kanıtları getirin aldırın. İnsanlar yaşadıkça ve zaman ilerledikçe gelişir. Belki ilk insanlar makyaj yapmıyorlardı, ütülü pantolon giymiyorlardı kılık kıyafetleri bizimki gibi şık ve özenli değildi ama onların da kılık kıyafeteleri vardı, kendi bildiklerince kendilerine çeki düzen veriyorlardı. Sanıldığı gibi filmlerde gördüğümüz hayvan postundan don giymiyorlardı. O yüzden kitaplardave orda burda resmedilen o ilk insan figürleri tamamen saçma ve kanıtsızdır, sadece basit bir faraziyenin ürünüdür. İlk insan Adem (A.S) dır ve o bir peygamberdir. Bir peygambere yakışır vaziyette giyinmiş, saçına sakalına da özen göstermiştir. Onun soyundan gelenlerde aynı şekilde davranmışlardır. Bu gün nasılız; bu gün onlardan biraz farklıyız ama bu fark hiç bir şekilde anotomik değildir. Sadece görünüm açısından bir farktır. "Bu anlamda" bugün ki insanları kastettiğinizi düşünüyorum. Bunun da evrimle uzaktan yakından alakası yoktur. Zaten evrim yoktur. Geriye dönük forumları iyi okursanız oralarda yeterince delil vardır..

 

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Olay aklımızın almaması değil, aklımızı aldıracak bir delilin sunulamamış olmasıdır.

 

Bacterial resistancenext term to antibiotics: Modified target sites

 

Peter A. Lambert

The Corresponding Author

 

Pharmaceutical and Biological Sciences, Aston University, Birmingham B4 7ET, United Kingdom

 

Received 22 November 2004; accepted 11 April 2005. Available online 16 June 2005.

 

Abstract

 

Alteration in the target sites of antibiotics is a common mechanism of resistance Examples of clinical strains showing resistance can be found for every class of antibiotic, regardless of the mechanism of action. Target site changes often result from spontaneous mutation of a bacterial gene on the chromosome and selection in the presence of the antibiotic. Examples include mutations in RNA polymerase and DNA gyrase, resulting in resistance to the rifamycins and quinolones, respectively. In other cases, acquisition of resistance may involve transfer of resistance genes from other organisms by some form of genetic exchange (conjugation, transduction, or transformation). Examples of these mechanisms include acquisition of the mecA genes encoding methicillin resistance in Staphylococcus aureus and the various van genes in enterococci encoding resistance to glycopeptides.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bacterial resistance to Antibiotics

 

© 2002 Kenneth Todar University of Wisconsin Department of Bacteriology

Definition of an antibiotic

 

Antibiotics are substances produced by microorganisms that kill or inhibit other microorganisms. Antibiotics are products of the earth, more specifically of soil; they are byproducts of cellular metabolism; antibiotics are "all natural".

 

History of antibiotics and antibiotic chemotherapy

 

The first antibiotic, penicillin, was discovered in 1929 by Sir Alexander Fleming who observed inhibition of staphylococci on an agar plate contaminated by a Penicillium mold. World War II (and the inevitable bacterial infections that occurred in war-related wounds) was an important impetus to study the chemotherapeutic value of penicillin. Penicillin became generally available for treatment of bacterial infections, especially those caused by staphylococci and streptococci, about 1946. Initially, the antibiotic was effective against all sorts of infections caused by these two Gram-positive bacteria. It is important to note that a significant fraction of all human infections are caused by these two bacteria (i.e., strep throat, pneumonia, septicemia, skin infections, wound infections, scarlet fever, toxic shock syndrome). Penicillin had unbelievable ability to kill these bacterial pathogens without harming the host that harbored them. This brings to light the fundamental principle of antimicrobial chemotherapy that may be relevant in this symposium, i.e., selective toxicity: Antibiotics used in the treatment of disease must be effective against the pathogenic microorganism and not the host; the host (patient taking the antibiotic) must essentially be resistant to the action of the drug.

 

Resistance to penicillin in some strains of staphylococci was recognized almost immediately after introduction of the drug. (Resistance to penicillin today occurs in as many as 80% of all strains of Staphylococcus aureus). Surprisingly, Streptococcus pyogenes (Group A strep) have never fully developed resistance to penicillin and it remains a reasonable choice antibiotic for many types of streptococcal infections. Interestingly, penicillin has never been effective against most Gram-negative pathogens (e.g. Salmonella, Shigella, Bordetella pertussis, Yersinia pestis, Pseudomonas) with the notable exception of Neisseria gonorrhoeae. Gram-negative bacteria are inherently resistant to penicillin because their vulnerable cell wall is protected by an outer membrane that prevents permeation of the penicillin molecule.

 

The period of the late 1940s and early 1950s saw the discovery and introduction of streptomycin, chloramphenicol, and tetracycline, and the age of antibiotic chemotherapy came into full being. These antibiotics were effective against the full array of bacterial pathogens including Gram-positive and Gram-negative bacteria, intracellular parasites, and the tuberculosis bacillus. However, by 1953, during a Shigella outbreak in Japan, a strain of the dysentery bacillus was isolated which was multiple drug resistant, exhibiting resistance to chloramphenicol, tetracycline, streptomycin, and the sulfanilamides. There was also evidence mounting that bacteria could pass genes for multiple drug resistance between strains and even between species. It was also apparent that Mycobacterium tuberculosis was capable of rapid development of resistance to streptomycin which had become a mainstay in tuberculosis therapy.

 

Microorganisms that produce antibiotics

 

Penicillium and Cephalosporium: produce Beta-lactam antibiotics: penicillin, cephalosporin, and their relatives.

 

Actinomycetes, mainly Streptomyces species: produce tetracyclines, aminoglycosides (streptomycin and its relatives), macrolides (erythromycin and its relatives), chloramphenicol, ivermectin, rifamycins, and most other clinically-useful antibiotics that are not beta-lactams.

 

Bacillus species, such as B. polymyxa and Bacillus subtilis produce polypeptide antibiotics (e.g. polymyxin and bacitracin), and B. cereus produces zwittermicin.

 

These organisms all have in common that they live in a soil habitat and they form some sort of a spore or resting structure. It is not known why these microorganisms produce antibiotics but it may rest in the obvious : affording them some nutritional advantage in their habitat by antagonizing the competition; or the subtle: acting as some sort of hormone or signal molecule associated with sporulation or dormancy or germination. Antibiotics are secondary metabolites of microorganisms and they are produced at the same time that the cells begin sporulation processes. Antibiotics tend to be rather large, complicated, organic molecules and may require as many as 30 separate enzymatic steps to synthesize. The maintenance of a substantial component of the bacterial genome devoted solely to the synthesis of an antibiotic leads one to the conclusion that the process (or molecule) is important, if not essential, to the survival of these organisms in their natural habitat.

 

Most of the microorganisms that produce antibiotics are resistant to the action of their own antibiotic, although the organisms are affected by other antibiotics, and their antibiotic may be effective against closely-related strains. Generally speaking, how or why bacteria are resistant to their own antibiotics is also unknown, but it may be worth pondering or studying if we are to understand the cellular and molecular basis of resistance.

 

The basis of microbial resistance to antibiotics

 

Inherent (Natural) Resistance. Bacteria may be inherently resistant to an antibiotic. For example, a streptomycete has some gene that is responsible for resistance to its own antibiotic; or a Gram-negative bacterium has an outer membrane that establishes a permeability barrier against the antibiotic; or an organism lacks a transport system for the antibiotic; or it lacks the target or reaction that is hit by the antibiotic.

 

Acquired Resistance. Bacteria can develop resistance to antibiotics, e.g. bacterial populations previously-sensitive to antibiotics become resistant. This type of resistance results from changes in the bacterial genome. Acquired resistance is driven by two genetic processes in bacteria: (1) mutation and selection (sometimes referred to as vertical evolution); (2) exchange of genes between strains and species (sometimes called horizontal evolution).

 

Vertical evolution is strictly a matter of Darwinian evolution driven by principles of natural selection: a spontaneous mutation in the bacterial chromosome imparts resistance to a member of the bacterial population. In the selective environment of the antibiotic, the wild type (non mutants) are killed and the resistant mutant is allowed to grow and flourish. The mutation rate for most bacterial genes is approximately 10-8. This means that if a bacterial population doubles from 108 cells to 2 x 108 cells, there is likely to be a mutant present for any given gene. Since bacteria grow to reach population densities far in excess of 109 cells, such a mutant could develop from a single generation during 15 minutes of growth.

 

Horizontal evolution is the acquisition of genes for resistance from another organism. For example, a streptomycete has a gene for resistance to streptomycin (its own antibiotic), but somehow that gene escapes and gets into E. coli or Shigella. Or, more likely, Some bacterium develops genetic resistance through the process of mutation and selection and then donates these genes to some other bacterium through one of several processes for genetic exchange that exist in bacteria.

 

Bacteria are able to exchange genes in nature by three processes: conjugation, transduction and transformation. Conjugation involves cell-to-cell contact as DNA crosses a sex pilus from donor to recipient. During transduction, a virus transfers the genes between mating bacteria. In transformation, DNA is acquired directly from the environment, having been released from another cell. Genetic recombination can follow the transfer of DNA from one cell to another leading to the emergence of a new genotype (recombinant). It is common for DNA to be transferred as plasmids between mating bacteria. Since bacteria usually develop their genes for drug resistance on plasmids (called resistance transfer factors, or RTFs), they are able to spread drug resistance to other strains and species during genetic exchange processes.

 

The combined effects of fast growth rates, high concentrations of cells, genetic processes of mutation and selection, and the ability to exchange genes, account for the extraordinary rates of adaptation and evolution that can be observed in the bacteria. For these reasons bacterial adaptation (resistance) to the antibiotic environment seems to take place very rapidly in evolutionary time: bacteria evolve fast!

 

The medical problem of bacterial drug resistance

 

Obviously, if a bacterial pathogen is able to develop or acquire resistance to an antibiotic, then that substance becomes useless in the treatment of infectious disease caused by that pathogen (unless the resistance can somehow be overcome with secondary measures). So as pathogens develop resistance, we must find new (different) antibiotics to fill the place of the old ones in treatment regimes. Hence, natural penicillins have become useless against staphylococci and must be replaced by other antibiotics; tetracycline, having been so widely used and misused for decades, has become worthless for many of the infections that once designated it as a "wonder drug".

 

Not only is there a problem in finding new antibiotics to fight old diseases (because resistant strains of bacteria have emerged), there is a parallel problem to find new antibiotics to fight new diseases. In the past two decades, many "new" bacterial diseases have been discovered (Legionnaire's disease, gastric ulcers, Lyme disease, toxic shock syndrome, "skin-eating" streptococci). We are only now able to examine patterns of susceptibility and resistance to antibiotics among new pathogens that cause these diseases. Broad patterns of resistance exist in these pathogens, and it seems likely that we will soon need new antibiotics to replace the handful that are effective now against these bacteria, especially as resistance begins to emerge among them in the selective environment antibiotic chemotherapy.

 

Conclusions

 

It is said that the discovery and use of antibiotics and immunization procedures against infectious disease are two developments in the field of microbiology that have contributed about twenty years to the average life span of humans in developed countries where these practices are employed. While the greater part of this span in time is probably due to vaccination, most of us are either still alive or have family members who are still alive because an antibiotic conquered an infectious disease that otherwise would have killed the individual. If we want to retain this medical luxury in our society we must be vigilant and proactive: we must fully understand how and why antimicrobial agents work, and why they don't work, and realize that we must maintain a stride ahead of microbial pathogens that can only be contained by antibiotic chemotherapy.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kısaca özetlenecek olunusa şöyle deniliyor. Bakteriler zamanla antibiyotiklere karşı direnç kazanırlar. Bunu da sahip oldukları DNA'ları mutasyona uğratarak elde ederler. Mutasyona uğrayan genler, gelen antibiyotiklere karşı duyarsız kalırlar. Mutantlar yaşamaya ve çoğalmaya devam ederken, mutant olmayan bakteriler yok olur ve soyları tükenir.

 

Konu evrimi kantlıyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kısaca özetlenecek olunusa şöyle deniliyor. Bakteriler zamanla antibiyotiklere karşı direnç kazanırlar. Bunu da sahip oldukları DNA'ları mutasyona uğratarak elde ederler. Mutasyona uğrayan genler, gelen antibiyotiklere karşı duyarsız kalırlar. Mutantlar yaşamaya ve çoğalmaya devam ederken, mutant olmayan bakteriler yok olur ve soyları tükenir.

 

Konu evrimi kantlıyor.

12342[/snapback]

 

Getirin ödülleri verin fragged arkadaşa yıllardır onca bilim adamının ispatlıyamadığı evrim teorisini ispatlayarak olaya son noktayı koydu bilim henüz yararlı mutasyonu bulamamışken meğer fragged arkadaşımız bulmuş da bilimin haberi yokmuş :) Aferin fraggede...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben bekleyin ve görün diyorum milyonlarca yıl süren mutasyonları bir günde veya bir insan ömründe çözmemiz mümkün olmayacaktır ve olmayabilir....

İnsanlardaki mutasyonları görmemize yetmeyebilir (ama yine de belli olmaz diyorum, çünkü teknolojinin yarın sunacağı olanakları kestirmek imkansıza yakın bir şey). Ama bakteriler çok hızlı bir şekilde çoğalır. Her biri 20 dakikada gibi kısa bir sürede bölünme siklusunu tamamlar. Bakterilerin çok hızlı bir şekilde çoğalması bizim için binlerce hatta yüzbinlerce jenerasyon sonraki değişiklikleri görebilmemize olanak sunar. Bu kadar uzak jenerasyonları insanlarda gözlemleyebilmek olanaksızdır. Bu yüzden evrim en belirgin şekilde bakterilerde görülecektir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

evrimi ispatlama size yetmez insandaki karmasik yapinin tesadüfler sonucu olustugunu bugün kimse kabul etmez insanin zekasinin nasil oldugunu da atasi maymun olanin zekasi da atasina benzer... aciklayamazsin evrimi ispatla hadi ama daha arakasindan ispatlaman gerekecek cok sey var hayatin kaydi bir ömrünü bos yere cürüteceksin canim ya oooffff..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ya şöyle yapalım iyisimi.... Evrimci arkadaşlar şu evrim teorisini en başından bi izah ediversinler hele mesala önce kainatın nasıl oluştuğunu açıklasınlar sonra dünyaya gelelim ve orada da canlılığın nasıl oluştuğunu kademe kademe anlatsınlar biz cahillerde anlamaya çalışalım şu teoriyi anlamadığımız yerlerde de çok bilgili arkadaşlarımıza sorarız nasılsa... Evet buyrun meydan sizin anlatın hele Evrim teorisini...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.