Φ Ya Sev Ya Sevr Gönderi tarihi: 28 Nisan , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 28 Nisan , 2006 KÜRESELLEŞME’NİN PENÇESİNDEKİ KADINLAR VE ÇOCUKLAR Çocuk ve kadın işçilerin,düşük ücretle ve sosyal güvenceden yoksun olarak yasadışı çalıştırılmaları, dünyanın her yerinde yayılmaktadır, ancak az gelişmiş ülkeler bu konuda tam anlamıyla “açık köle pazarları” durumundadır.Yapılan bazı araştırmalar ürkütücü gerçekleri önümüze sunmaktadır.Endonezya, Filipinler, El Salvador ya da Türkiye’de yaşanan iş bulma, çalışma ,örgütlenme sorunları ortaçağ köleciliğinin çağdaş versiyonu gibidir. Filipinlerin Angona kentinde dikiş, teyel yada bebek giysilerinin paketlenmesi işlerinde 1447 çocuk çalıştırılmaktadır.Normal çalıştırılma süreleri haftanın yedi günü sabahın yedisinden akşamın yedisine toplam 77 saattir. 4-6 yaş arasındaki çocuklar günde 5 pezo 11 yaşındakiler günde 10 pezo almaktadır.Bölgede yasal asgari ücret 69 pezodur. 1970’lerin sonlarında gerçekleşen bir olay durumun insanlık onuru şerefi ve haysiyeti için ne utanç verici bir boyutta olduğunu yüzümüze vurmaktadır.1970’lerin sonlarında uluslar arası şirketlere kadın işçi pazarlayan Malezya’da şu tür broşürler bastırılıp dağıtılıyordu : “Elleri küçüktür ve son derece dikkatli çalışır.bu nedenle kim bir montaj bandında Malezyalı bir kadın kadar iyi çalışabilir? Günde yaklaşık 1.5 dolar ücretle kadın işçi bulunur...” El Salvador’lu bir girişimci grubun ABD örme endüstrisinin dergisine verdiği bir ilanda, dikiş makinesinin başındaki Roza Martinez, şöyle övülüyordu : “ Onu saatte 70 sent karşılığında tutabilirsiniz. O ve iş arkadaşları çalışkanlıkları güvenilirlikleri ve çabuk öğrenme yetenekleri ile tanınırlar..” Sri Lanka’da bir serbest bölgede yer alan bir tekstil fabrikasında kadın işçilerin çalışma koşulları ile ilgili araştırma yapan Avusturalya’lı gazeteci Peter Mares şunları yazıyor : “Ancak yaşayabilecek kadar para kazınıyorlardı.Eve gönderebilecek paraları olmuyordu. Her 30 yada 40 kadına bir musluk ve tek bir tuvaletin düştüğü odalarda altı yada daha fazla kişi kalıyordu. Bana ; aşırı zorlanmadan kaynaklanan kötü çalışma koşullarından ve saatler süren zorunlu fazla çalışmanın neden olduğu göz ve solunum yolları hastalıklarından ve cinsel tacizden söz ettiler.Köylerine dönecek olurlarsa, kendi başlarına kente giden genç kızlara yakıştırılan cinsel serbestlik hikayeleri nedeniyle evlenme şansları pek olmayacaktı.Gidecek hiçbir yerimiz yok Kendi vatanımızda sığınmacı gibiyiz.” diyorlardı. Michigan Episcopal Kilisesi’nden Rahip Thomas E. Trimmer,Guatemala City’deki bir imalathane hakkındaki izlenimlerini şöyle aktarmaktadır: “ Kadınların tuvalete gidebilmeleri için ustabaşından izin almaları gerekmektedir ve buda cinsel taviz vermeyi gerektirebilir. Çoğu kadın dayak yemiş ve cinsel istismara uğramıştır.Bir fabrikada ustabaşı hamleleri ayıklamak için düzenli olarak her on beş günde bir karınlarını hedef alarak kadın işçileri dövmektedir. Bazı fabrikalar, insanların çıkmasını engellemek için sabahın ikisine yada üçüne dek kapıları sürgülemektedir.” Nike yılda 2 milyar dolarlık (1990) spor ayakkabısı satan bir amerikan şirketidir. Şirketin görkemli yönetim binasından başka her hangi bir üretim birimi yoktur.Fabrikalarının tümü ,ucuz iş gücünün yoğun olduğu azgelişmiş ülkelerdedir.Endonezya’da üretilen bir Nike ayakkabı 5.60 dolara mal olmakta, ancak bu ayakkabı dünya pazarlarında 73 ile 135 dolar arasında satılmaktadır.Ayakkabıları diken Endonezyalı kızlar, genelde saat başına 15 sent ücretle çalışırlar.Fazla mesai zorunludur ve sabahın 7.30 unda başlayan on bir saatlik bir iş gününden sonra kızlar 21:15’de şirket yatak hanesine gidip kendilerini yatağa atarlar.Şanslı olanlar iki dolar kazanmışlardır. Nike, basketbolcu Michael Jordan’a reklam için yalnızca 1992 yılında 20 milyon dolar ödemiştir. Bu rakam Endonezya’da bu ayakkabıları üreten fabrikaların işçilerine verdiği bir yıllık ücretten daha fazladır. Bu örneklerin ucu bucağı yoktur. İnsanlığın içine düştüğü bu durumu son örnekte de görüldüğü gibi saat başına 15 sent alan gencecik kızların hayatı yerine, 20 milyon dolar reklam ücreti alan Michael Jordan’ın bu haberi, ana haber bültenlerinde veriliyor.Bu acınası duruma dur diyebilmemiz için daha sıkı bir şekilde birbirimize kenetlenmeliyiz. Kitap okumaktan ,dünyada gelişen olayları izlemekten, sömürülen ülkelerde ölen insanların görüntülerini izlemekten kaçmak, günün birinde aynı olayların başımıza geleceğinin resmi belgesidir. Kitap! Kitap! Kitap! En temel güç unsurudur. Kitap okurken uykunuz mu geldi! Aklınıza daracık odalarda sekiz on kişinin yattığını,günde 11 saat ve fazlasını çalışmak zorunda olan ve buna karşılık maksimum 2 dolar alan gencecik kızları düşünün, gözünüzü kapamayın, yoksa yarın o fabrikada çalışan ya siz ya anneniz yada kardeşleriniz olur. LÜTFEN KİTAP OKUYUN!!! “ Bu ülkeyi yönetmek isteyenler ülkenin içine girmeli ve bu milletle aynı koşullar içinde yaşamalıdır ki , ne yapmak gerektiğini hissedebilsinler... Yönetimden sorumlu kişilerin kişisel ihtirasları, kişisel çekişmeleri, yurt ve ulus görevlerinin gerektirdiği yüksek duyguların üzerine çıkan ülkelerde dağılmak ve batmaktan kurtulmak mümkün değildir.” Mustafa Kemal Atatürk Bu yazıda kullandığım bütün örnekler; Antik Çağdan Küreselleşmeye Yönetim Gelenekleri ve Türkler , Metin Aydoğan’ın kitabından alınmıştır. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.