Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kübranın Günlüğünden: Herkesin Bir Derdi Var


okaner

Önerilen İletiler

HERKESİN BİR DERDİ VAR

 

Mehmet Serdar ATEŞ

İnsan ve Hayat

 

 

 

Herkesin Bir Derdi Var

 

herkesinderdivar.jpg

 

Bir Pazar günü gece geç saatlerde kapımız çalındı. Annem ve babam telaşla “Hayır olsun inşallah! Bu saatte kim olabilir ki!” diyerek kapıyı açtılar. Gelen büyük dayımdı. Annemin enbüyük ağabeyi Mustafa Dayım. Acıyla inleyerek içeriye girdi.

 

- Sağ tarafımda aniden bir ağrı başladı. Hastaneye tek başıma giderim diye düşündüm ama ağrı fazlalaşınca ancak size gelebildim. Rahatsız etmedim inşallah, diyebildi.

 

Ağrısı fazla olacak ki yerinde duramıyor, sürekli sağ tarafını tutarak kıvranıyordu.

 

Sağ tarafı ağrıdığı için “Bu apandisit de olabilir, böbreklerden de kaynaklanıyor olabilir.” dedi babam.

 

Babam dayımı kapıda daha fazla bekletmeden hemen hastaneye götürdü. Dayımın ağrılı halini düşündükçe sürekli dayıma birşey olmasın diye dua ettim. Yaklaşık 2 saat sonra da hastaneden döndüler. Benim o saate kadar endişeyle beklediğimi gören babam kapıdan girer girmez;

 

“Korkma kızım. Sağ böbreğinde taş oluşmuş ve hareket etmeye başlamış. Şansımızdan bugün nöbetçi uzman doktor üroloji doktoruymuş. Dayını güzelce muayene etti. Kas gevşetici, ağrı kesici ilaçlar yazdı. Yarın sabah da daha detaylı muayeneye çağırdı.” dedi.

 

Doktorun verdiği ilaçlar dayımı rahatlatmıştı. Hastalığının ne olduğunu da öğrendiğinden olsa gerek, morali biraz düzelmişti. Sabah olunca ben de onlarla birlikte hastaneye gitmek istedim. Dersim olmadığından beni kırmadılar. Beraberce Devlet Hastanesine gittik. Dayım poliklinikte muayene oldu. Doktor ultrason ile böbreklerini incelemiş, yaklaşık 10 mm çapında bir taşın böbrekten çıkmak üzere olduğunu söylemiş ve daha ileri bir tetkik için renkli film istemiş. Renkli film için gerekli olan ilaçları eczaneden aldık. Röntgen odasında ilaçları iğne ile damara verdiler.

 

Sonra belli aralıklarla çağırıp dayımın röntgen filmini çekmeye başladılar. Dayım ilk üç film çekilirken morali çok bozuktu. Dördüncü filmde yüzü gülmeye başlamıştı. Annem sebebini sordu. Dayım, “Renkli ilaç ile hangi böbrek daha hızlı süzme yapıyor, hemen belli oluyor. Sağ böbrekten korkarken, sol böbreğimden bir türlü sıvı akmamıştı. Çürümüş olabilir diye korktum. Çok şükür çalışıyor.” dedi.

 

Bu arada ben de etrafımdaki diğer hastaları inceliyordum. Yaşlı bir amcanın küçük bir kız çocuğunun etrafında sürekli koşuşturması dikkatimi çekti. Kız çocuğu 4-5 yaşlarındaydı. Yaşlı adam çocuk ne isterse hemen yapıyordu. Hatta ona kantinden çeşitli yiyecekler almış, canım çekmesin diye bana da vermişti.

 

Durumu gören annem de benim gibi meraklanmış ve yaşlı amcanın hanımından “küçük kız çocuğunun oğullarından yadigar kaldığını, oğullarının iş kazasında vefat ettiğini, gelinleri ve çocuğa kendilerinin baktığını, gelini doktora getirdiklerini” öğrenmişti. Annem de ben de üzüldük.

 

Yine röntgen odasının kapısının önünde hasta arabasında bekleyen yaşlı bir kadıncağız gözüme çarptı. Çok zayıftı. Adeta bir deri bir kemikti. Kadıncağızın yüzünde büyük bir üzüntü vardı. Onun bu görünüşü içimi çok sızlattı. Kendisini bir hastabakıcı getirmiş, sonra da gitmişti. Kadıncağız bir saate yakın süre olduğu yerde hasta arabasında duruyordu. Ağzının kenarı ve elbisesinin üstü beyaz bir ilaç ile kirlenmişti. Çekilecek film için kendisine beyaz bir sıvı içirmiş olmalıydılar.

 

Hastabakıcı bir süre sonra gelip, “Teyzeciğim yukarıda işim biraz uzun sürdü. Kusuruma bakma.” dedi.

 

Durumu izleyen babam hastabakıcıya, “Bu kadıncağızın bir yakını yok mu?” diye sordu.

 

Hastabakıcı fısıldayarak, “Var kardeşim. Ama 10 gün önce annelerini hastaneye bıraktılar ve bir daha da gelmediler. Allah bizi böylelerinden korusun.” dedi.

 

Dayım çok üzgün bir tavırla anneme, “Biz kendi derdimizden başkalarını göremez olmuşuz. Meğer sadece dert bizde yokmuş; insan etrafına bakınca herkesin daha kötü bir derdi olduğunu görüyor.” dedi.

 

Dayım muayenesi tamamlanınca evine gitti. Doktorun yazdığı ilaçları kullandı. Her gün bol bol su içti. Yaklaşık 15 gün sonra telefonla aradı ve “Çok şükür taş düştü.” diye bize müjdeli haberi verdi.

 

Okuduktan sonra yorumlarınızı İnsan ve Hayat Dergisinin ana sayfasına da yaparsanız memnun olurum.

 

 

 

...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.