Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Schrödinger’in kedisi ışınlandı


Smyrna

Önerilen İletiler

  • Co-Admin

Avustralyalı ve Japon bilim insanları ışığı dalga paketleri halinde ışınlamayı başararak kuantum iletişim ve bilişimde devrim yarattılar.

 

Science dergisinde çıkan makaleye göre Tokyo Üniversitesi’nden araştırmacılar bir ilki gerçekleştirerek karmaşık bir kuantum bilgi setini bir noktadan diğerine ışınlayabildiklerini belirttiler. Bilim insanlarına göre artık iletişim ağlarında büyük hacimlerde bilgi alışverişini (örn: kuantum şifreleme anahtarları) yüksek hızda ve yüksek kalitede yapmak mümkün olacak.

 

Canberra’daki Mühendislik ve Bilişim Teknolojileri Fakültesi’nden Profesör Elanor Huntington’a göre ışınlanma – kuantum bilginin bir noktadan diğerine ‘klasik‘ iletişim yöntemleriyle aktarılması – en temel kuantum iletişim tekniklerinin başında geliyor. Huntington bunun için iki şeye ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor:

 

“İlki bildiğimiz fiber optik internet kablosu veya bakır kablolarla sağlanan bağlantı; diğeriyse gönderici ve alıcı arasında geçmişte herhangi bir zamanda ortak kullanılmış bir kaynak: Biz buna karışıklık diyoruz.”

 

Huntington kuantum ışınlanma fikrinin yaklaşık 10 yıl once ortaya atıldığını ancak şimdiye kadar pratikte uygulanamadığını da belirtiyor ve ekliyor:

 

“Eskiden ışınlanmanın iki yolu vardı ancak ikisinin de önünde bazı engeller bulunuyordu. Biri çok hızlıydı ancak gerçekleşmesi zordu. Diğeri yavaş çalışıyordu ancak başarılı olma şansı oldukça fazlaydı. Bizse ikisini de hızlı ve çalışır hale getirdik.”

 

SCHRÖDINGER'İN KEDİSİ GERİ DÖNÜYOR

Bilim insanlarının ışınlamayı başardığı ışık dalga paketleri ‘Schrödinger’in kedisi’ne benzerlik gösteriyor.

 

Schrödinger’in 1930’lardaki meşhur deneyinde bir kedi radyoaktif madde içeren bir cihazla birlikte mühürlü bir kutunun içine konuluyordu. Bir Geiger sayacı sürekli olarak radyasyon seviyesini ölçüyordu. Eğer seviyede değişiklik olursa Geiger sayacı bunu tespit ederek kutunun içinde siyanür gazı yayacak bir mekanizmayı tetikleyecek ve kedi ölecekti.

 

Deney şunu ortaya koyuyordu: Kedinin yaşayıp yaşamadığını anlamak için kutuyu açmak gerekiyordu ve o ana kadar kedi hem hayatta hem de ölü olarak kabul edilmeliydi. Bu duruma süperpozisyon da deniyor. Schrödinger her ne kadar bu deneyi o zamanlar ortaya atılan kuantum teorileri küçümsemek için yaptıysa da o zamandan beri bilim insanları kuantum dünyada bir çok süperpozisyon örneğine rastladılar.

 

“Shrödinger’in deneyinde çok iyi bilinen normal, makroskopik bir obje kuantum süperpozisyon halinde gözlemlenebiliyordu” diyen Huntington şimdilerde bunun gözlemlendiği her türlü sisteme ‘Shrödinger’in kedisi’ adı verildiğini belirtti.

 

Huntington araştırmalarını şöyle özetliyor: “Biz de makroskopik bir ışık dalgasını aşırı hassas bir kuantum süperpozisyon halindeyken bir noktadan diğerine ışınlamayı başardık. Dijital bilgi içinde bulunduğu duruma göre de kodlanabiliyor. Biz de aynı anda hem “1” hem de “0” durumunda bulunan bir dalga paketi yarattık.”

 

“Süperpozisyon kuantum bilgisayarların da önünü açacak. Aynı anda hem “1” hem de “0” olduğu için paralel işlem yapmak mümkün oluyor. Bizim yaptığımızsa bu bilgiyi “1” ve “0” birbirine karışmadan A noktasından B noktasına ışınlamak oldu. Böylelikle kuantum bilgisayar konusunda yeni bir adım atıldığına değinen Huntington son olarak şöyle dedi:

 

“Veri paketlerini bu şekilde aktarabilmek gerçek anlamda bir kuantum bilgisayar yapmanın ve kuantum iletişimin önünü açacak.”

ntvmsnbc

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 ay sonra...
  • 2 yıl sonra...

593e0-cat-funny-06.jpg?w=600

 

SCHRÖDINGER'İN KEDİSİ

 

Schrödinger'in kedisi;

Bir kutunun içine konularak kaderine terk edilen ve kutu içine

bakılmadığı sürece ölü ya da diri olduğu bilinmeyen yarı ölü

yarı diri bir kedinin hikayesi.

 

Schrödinger'in Kedisi, varlık ile yokluk arasındaki sınırları
kaldıran  ve  içinde bulunduğumuz sistemin mutlak ifadelerin
geçersizliğini ispat eden, kuantumdan beslenen bir teori.

 

Bu teori, dışımızdaki madde dünyasının sandığımızın aksine,

kurulmuş bir makine gibi çalışmadığını gösterir ve muhatap

olduğumuz madde dünyasının sadece dışarıdan bir izleyici

olmadığımızı, somut dünyaya zihnimizle dokunarak

anlamlandırdığımızı anlatır. Spekülasyonlara açık ifadelerden

ibaret olan teori, kuantum mekaniğinin temel dalga denklemini

yazan Erwin Schrödinger tarafından 1935 yılında üretildi.

O dönemlerde de anlaşılması zor olan bu teorem dönemimizde

de kafaları karıştırmaya devam ediyor.

 

Zihinlerin Şekillendirdiği Bir Kuantum Çorbası:

 

"Bazen arkama döndüğümde dünyanın her zaman kökenin belirsiz
 ve amaçsızca akıp duran bir kuantum çorbası olduğu duygusuna
 kapılıyorum. Ama, ne zaman ki yüzümü oraya çevirecek olsam,

 dünya yeniden her zamanki gerçekliğine dönüşüyor. Bu durumda

 kendimi, ipeğin dokunuşunu hiç bir zaman duyumsamayan efsanevi

 Kral Midas'a benzetiyorum. İşte insanoğlu da tıpkı bu durumda kuantum  

 gerçeğinin dokusunu asla deneyimleyemez Çünkü dokunduğumuz her

 şey maddeye dönüşüyor."

 

Bilim adamı Nıck Herbert bu cümleleriyle evreni anlamlandırmaya

çalışırken zihin gözlüğü ile çevremize baktığımızı ve bu gözlüklerin

izin verdiği ölçüde dünyayı görme imkanımız olduğunu dile getiriyor.

İşte bu gözlüklerle dünyaya bakmamız, bir yandan maddi dünyayı

algılamamıza imkân verirken; diğer taraftan madde dünyası ile
algılayamadığımız gerçekliğin üzerini örtüyor ve belirsizliğe neden
oluyor.

 

Kuantumdan beslenen Schrödinger'in Kedisi, bu belirsizliği daha

belirgin bir şekilde ifade etmek için yapılan hipotetik/düşünsel bir
deney.

 

"Kedi paradoksu" olarak da bilinen bu teorinin kaynağı deneyde

ünlü kedi, radyoaktif bir atom ve bir Gayger sayacıyla birlikte bir

kutu içersine konulur.

Eğer atom bozunursa Gayger sayacı tıkırdayacak, tıkırdama çekici

harekete geçirecek çekiç ve zehir de kediyi öldürecektir.

 

Bir kutunun içinde  geçen bu entrikalarla dolu olayın bir saat sonunda

kedinin durumu hakkında tahmin yürütülür. Kedi, bu bir saat sonunda

kutunun içine bakacak olursak ölü müdür, diri mi?

 

Şüphesiz, eğer kutunun içine bakarsak kediyi ya ölü yada diri olarak
olarak buluruz. Peki ya kutunun içine bakmazsak?

Bu durumda kedinin ölü olma olasılığı %50'dir, fakat diri olma olasılığı

da %50'dir.

 

Kuantum mekaniği buradaki belirsizlik sonucu olasılıkları farklı biçimde

ele alır ve bir saat sonunda kutu içindeki kedinin durumunu:
"yarı ölü yarı diri" olarak tarif eder.

Bu kadar muğlak bir sonla noktalanan deney, kuantumun ortaya koyduğu

matematik, sanıldığından daha görünür sonuçlar ortaya koyar.

"Örneğin;birçok sisteme kaynaklık eden transistörler ve lazerler bu sistemin

 ürünüdür.

 

"Bazen arkama döndüğümde, dünyanın her zaman kökeni belirsiz ve de
 amaçsızca akıp duran bir kuantum çorbası olduğu duygusuna kapılıyorum.
 Ama, ne zaman ki yüzümü oraya çevirecek olsam, dünya yeniden her
 zamanki gerçekliğine dönüşüyor.."

 

Son sözü gözlemci söyler

 

Kuantum boyutlarında, bir tanecik tek bir tanecik neden-sonuç ilişkisi

içerisinde değil, taneciğin bulunabilme ihtimali olan tüm olasılık dalga

halleri, biri diğerinden ayrılmayacak şekilde iç içe geçmiş vaziyette

bulunur. Bu duruma 'süper pozisyon' adı verilir.

 

Bunu basit bir şekilde ifade edecek olursak; bir taneciğin içinde bulunma

ihtimali olan durumların aynı anda hepsinin bir arada olma halidir.
Örneğin, bir elektron için süper pozisyon, elektron bulutunun her yerinde

bulunması manasına gelir. Süper pozisyonu Schrödinger'in Kedisi için

düşünecek olursak, kedinin ölü ve diri olarak bulunduğunu varsayarız.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

581437_304234123017104_401519968_n.jpg

 

Bütün bu çetrefilli ifadelerin ardından konunun özüne gelecek

olursak; kedinin ölü yada diri olma durumunun üst üste indirilmiş

olasılık dalgası, onu algılayan kişi tarafından çökertilerek bu

durumların birinin fiziksel gerçeklik olarak ortaya koymasını sağlar.

Bu durumda son sözü, kediyi izleyen ve zihin süzgecinden geçiren

gözlemci söyler. Gözlemci kediyi ya öldürür yada canlı kalmasını

sağlar.

 

Mikro alem için daha anlaşılır olan bu ifadeler, bir mikro alem yaratığı

olan kedi ile anlatılmaya çalışıldığında algıları daha zorluyor. Konuyu

mikro alemin en ünlü üyesi elektron ile açmaya çalışalım. Kuantum

boyutlarında herhangi bir fiziksel sistem, olması gereken durumun

dışında, birçok durumun hepsinde, aynı anda bulunabilmekte.

Bir elektronun, çekirdek etrafında bulunduğu yörüngenin, belli bir

zamanda sadece bir noktasında değil, her yerinde bulunma ihtimali

vardır. Parçacık için şu veya bu konumdadır diye bir şey söylenemez.

Sadece nerede bulunabileceğine ilişkin bir olasılık aralığı verilebilir.

Bu durumda ortaya çıkabilecek anlamsız sonuçların önüne geçmek

amacıyla, aletlerimiz ihtimallerden hangi konumu bize veriyorsa, onu

göz önüne alırız. Bu olaya; collopse/çökme denir.

 

Çökme karşımıza çıkan sonsuz olasılıklar arasında sadece bir tanesinin
seçilerek algılayacağımız yönün belirlenmesidir. Meydana gelen çökme,
algıladığımız gerçeklik sonucunu ortaya koyar. Böylece gözlenen sistemle

gözleyen sistem bölünmez bir bütün olarak ele alınır, ve gözlemlenen ile

gözleyen sistemin birbirinden ayrı düşünülmesi anlamsızlaşır.

 

Paralel evrende kedilerin olasılıkları:

 

Schrödinger'in Kedisi'nden ilham alan bilim adamları farklı teoriler ortaya

attılar. Bunlardan Wheleer ve Everett, çoklu evrenler teorisiyle alternatif

bir yorum getirdiler. Bu teori, hem kuantumun olasılıklı yapısını hem de

çökmenin nasıl olduğunu, ve ölçümü ne şekilde tanımlayabileceğimizi

açıklamaya yönelikti.

 

Wheleer ve Everett bu teoride, dalga fonksiyonunun gerçekte çökmediğini,
fonksiyonun indirgenmesi, için ne kadar olasılık varsa, o kadar alternatif

evreni bölünmekte olduğunu ortaya koymaya çalıştılar.

 

Schrödinger'in Kedisi'ne geri dönecek olursak; bilindiği gibi radyoaktivitenin

bozunmasına bağlı olarak kedi ya ölecek yada diri kalacaktı. Çünkü kutunun

içindeki kedinin dalga fonksiyonu, iki durumun üst üste binmiş halidir. Kutuyu

açıp içine baktığımızda, dalga fonksiyonu, bu iki olasılıklı durumdan birine
indirgeneceğinden, kedinin ya canlı ya da ölü olduğunu gözlemleyebiliriz.

 

Everett yorumunda farklı bir yaklaşım ortaya koyar; buna göre her iki olası

durumun varlığı gerçektir ve bu durum evrenin ikiye ayrılmasıyla gerçekleşir.

Bu teoriye göre, gözlemci, kutuya bakmadan önce kedi evrende canlı iken,

diğer evrende ölü olarak mevcuttur. Böylece, evrenin birinde gözlemci kutuyu

açtığında kediyi ölü olarak gözlemlerken, diğer evrende canlı olarak görecektir.

Bununla birlikte, iki evren arasında bir bağlantı yoktur.

 

Kısaca Wheleer ve Everett, ortaya koydukları temel ilkelerle, Schrödinger dalga

denkleminin matematiğini, dalga denkleminin kollarından hiç birinin çöküntüye

uğramadığını ve Kopenhag yorumundaki gibi fiziki bir gerçekliğin var olmadığını

kabul etmektedirler.

 

Paralel evrenler kavramını da ortaya atan bu görüş sonsuz sayıda dünyanın var

olduğunu, bizim bunların her birinde, birbirinden farklı versiyonumuzun bulunduğunu,

bu yüzden de hepsinin farklı olaylar zincirinin gelişmesini sağladığını söyler.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.