Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Politika nedir?


bencil

Önerilen İletiler

POLİTİKA ve FELSEFE:Politika nedir?

 

Ahlak, bir yandan insanın kendi karakterinin ne olması gerektiğini belirlerken, diğer yandan onun başka insanlara nasıl davranacağının kurallarını ortaya koyar ve politika isimli felsefe disiplinine yol verir. Politika, insana-özgü bir toplumsal sistemin temel prensiplerini belirleyen felsefe dalıdır.

Bir ülkenin pratik politikasının amaçlarını ve seyir çizgisini belirleyen, politik felsefedir (politikadır). Fakat, politik felsefenin temel işi, özel politik problemleri çözmek değildir. Politik felsefe: olayların eğilimini belirleyen, bu eğilimin sebeplerini bulup, sonuçlarını kestiren; temel toplumsal problemleri teşhis edip çözüm öneren soyut bir teoridir. Mesela, politik felsefe, "Siyasi yönetimler hangi malların fiyatını hangi yöntemlerle tesbit etmelidir?" gibi sorulara cevap aramaz; siyasi yönetimlerin böyle bir hakka sahip olup olmadıkları sorusunu cevaplandırır.

Politika, başka üç felsefe disiplini üzerinde bina olur: mevcudiyetin doğru bir tablosunu metafizikten, insana-özgü bir hayatın tanımını ahlaktan ve bilgi elde edip sağlamak için gerekli aletleri epistemolojiden alır. Tutarlı bir politik teorinin formüle edilip pratiğe geçirilmesi, ancak böyle bir temel üzerinde mümkündür.

İnsana-özgü bir toplumsal sistemin temel politik prensibi, ahlak felsefesi tarafından belirlenmiştir: Hiçbir insan -veya gurup veya toplum veya siyasi yönetim- bir kriminal rolüne bürünüp, başka herhangi bir insana karşı fiziki zor kullanımını başlatma hakkına sahip değildir; fiziki zor kullanma hakkı, sadece mukabele olarak ve sadece fiziki zoru fiilen başlatana karşı kullanılabilir.

Ahlak felsefesince tanımlanan hayatın mümkün olduğu bir toplumsal sistem, ancak bu politik prensibin tatbikata geçirilmesiyle yaşatılabilir. İki veçheli bu tatbikatın birinci veçhesi: ahlaktan politikaya yapılan bir bağlantı olan, yani bir insanın ahlak sistemiyle, bir toplumun hukuk sistemi arasında kurulan bir köprü olan İnsan (Birey) Haklarıdır. İkinci veçhe ise, insan haklarını objektif bir kurallar sistemi çerçevesinde koruyacak bir kurum olan Siyasi Yönetim'dir.

 

 

BİREY HAKLARI

 

"Haklar," kökeni itibarı ile bir ahlak kavramıdır; fakat, hayata geçirilmesi açısından bir politika kavramıdır. "Haklar" kavramı, bir bireyin kendi eylemlerine rehberlik eden prensiplerden, onun başkalarıyla ilişkisine rehberlik eden prensiplere doğru mantıki geçişi ifade eder. "Haklar" kavramı, bireyin ahlaka uygun yaşamını, toplumsal bir bağlamda korur. Birey hakları, bütün toplumu ahlaka tabi kılmanın aracıdır.

Her politik sistem, belirli bir ahlak sistemi üzerine bina olur. İnsanlık tarihinin baskın ahlak sistemi, altrüist-kollektivist doktrinin çeşitlemelerinden ibaret olmuştur; yani, bireyi, ya mistik ya da sosyal karakterli bir üst otoriteye tabi kılmıştır. Bunun sonucu olarak politik sistemlerin çoğu, aynı devletçi tiranlığın -derecede farklı, temel prensipte aynı- çeşitlemeleri halindedir. Bu tiranlıkların birey üzerindeki gücünü sınırlayan tek şey, tesadüfler olmuştur: ya bireye bir takım alanlarda sınırlı bir saygı gösteren kimi gelenekler; ya da, kanlı çekişme ve çöküş dönemlerindeki kaosun doğurduğu kontrolsuzluk. Böyle bütün sistemlerde ahlak, bireye tatbik edilen, fakat o mistik veya sosyal kaynaklı üst otoritenin muaf tutulduğu bir kavramdır. Mesela, o otoritelerden biri olarak sunulan "toplum" ahlak kanunlarının dışında tutulmuştur; çünkü, toplum, ahlakın kaynağı, yorumlayıcısı, amacı olarak kabul edilmiştir.

"Toplum" diye bir varlık olmadığı için, (yani, toplum sadece birden fazla birey insana işaret eden bir soyutlamadan ibaret olduğu için) toplumun ahlak kanunlarına tabi olmaması demek, pratikte, toplumun yöneticilerinin ahlak kurallarından muaf olması anlamına geldi.

Politik otoritenin ahlak-dışı kalması olgusu, mistik veya sosyal kaynaklı hangi altrüist-kollektivist ahlaka sahip olursa olsun, bütün devletçi sistemler için geçerli oldu. "Hükümdarların Kutsal Hakları" nosyonu, mistik ahlakların politik teorisini; "Vox populi, vox dei" ("Halkın sesi, tanrının sesi") nosyonu, sosyal ahlakların politik teorisini ifade eder.

İnsanlık tarihinin en büyük devrimi, toplumu ahlak kanunlarına tabi kılmak olmuştur. Toplumu ahlak kanunlarına tabi kılmak, birey haklarının kabulü ve hayata geçmesiyle mümkün oldu; böylece, devletin gücü sınırlanabildi; bireyin (insanın) başkalarının (kollektifin) kaba kuvvetine karşı korunması mümkün oldu; pazunun, haklıya, doğruya, akla karşı geleneksel üstünlüğü sona erdirildi.

Bu devrimin ilk gerçekleştiği yer Amerika Birleşik Devletleri'dir. Tarihin en devrimci belgesi olan 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirisinin ikinci paragrafı şöyle başlar:

"Şu hakikatları aşikar adderiz: Bütün insanlar eşit yaratılmışlardır; yaratıcıları tarafından bir takım vazgeçilmez haklarla donatılmışlardır; bu haklar arasında hayat, özgürlük ve kendi-başına-mutluluğu-aramak vardır; bu hakları emniyete almak için insanlar arasında siyasi yönetimler teşkil edilir ve bu yönetimlerin iktidarlarının meşruiyeti, ancak yönetilenlerin mutabakatından doğar."

Vazgeçilmez insan haklarının Amerika Birleşik Devletleri cumhuriyeti içinde hayata geçmesi, insanlık tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. Daha önceki bütün politik sistemler; insanı, başkalarının amaçlarına bir araç olarak görürken, toplumu başlı-başına bir amaç olarak gördü. Amerika'nın kuruluş felsefesi ise; insanı, başlı-başına bir amaç; toplumu ise, bireylerin barışcı, dirlikli, gönüllü beraberliklerinin bir aracı olarak görür. Daha önceki bütün politik sistemler; insan hayatının topluma ait olduğu, toplumun onu istediği şekilde kullanabileceği; bireyin yararlanabileceği herhangi bir özgürlüğün, tabii bir hak olarak değil, sadece toplumun ona bir lutfu olarak verildiği, bu özgürlüğü sadece toplumun izni ile kullanabileceği ve bu özgürlüğün her an geri alınabileceği prensibi üzerine kurulmuştu. Amerika Birleşik Devletleri ise; bir insanın hayatının bir hak olarak (yani, insan tabiatının gerekli kıldığı bir ahlaki prensip olarak) o insanın kendisine ait olduğu; bir hakkın bireye ait bir hususiyet olduğu, toplumun bu anlamda hiçbir hakkının olmadığı; bir siyasi yönetimin tek ahlaki amacının birey haklarını korumaktan ibaret olduğu prensibi üzerinde kuruldu.

Bir "hak," bir insanın davranma özgürlüğünü, toplumsal bir bağlamda tanımlayan ve kutsayan bir ahlak prensibidir. Temel bir tek hak vardır (diğer bütün haklar onun sonucu ve parelelidir): bir insanın kendi hayatı üzerindeki hakkı. İnsan hayatı, insanın kendisi tarafından sürdürülebilen bir faaliyetler sürecidir. Hayat hakkı, insanın kendi gayretiyle sürdüreceği faaliyetlere girişme hakkıdır; yani, rasyonel bir varlık olmasıyla belirlenen tabiatının dikte ettiği bir tarzda, kendi hayatını sağlamak, geliştirmek, anlamlı ve zevkli kılmak için girişeceği bütün eylemleri yapabilme özgürlüğüdür. (Hayat, özgürlük ve kendi-başına-mutluluğu-aramak hakları, bu anlama gelir.)

Bir "hak" kavramı, sadece faaliyete ilişkindir; yani, faaliyet gösterme özgürlüğüne ilişkindir. Başka insanların fiziki baskı, zorlama ve müdahalelerinden özgür olmak anlamına gelir.

Yani, her birey için, bir hak, bir pozitifin ahlaken kutsanmasıdır; bu pozitif, bireyin, kendi yargısına uygun olarak, kendi amaçları için, kendi gönüllü, zorlamasız seçimleriyle davranabilmesi özgürlüğüdür. Bir bireyin hakları, başka bireylere -bir negatif dışında- hiçbir yükümlülük getirmez; bu negatif, başka bireylerin, o bireyin haklarını ihlal etmekten geri durmasıdır.

Hayat hakkı, bütün hakların kaynağıdır; ve mülkiyet hakkı, hakların pratiğe geçirilmesinin tek yoludur; yani, mülkiyet hakkı olmaksızın hiçbir hak mümkün değildir. İnsan, hayatını kendi gayretiyle sürdürmek zorundadır: insana gerekli herşey, insan aklınca keşfedilir ve insan gayretiyle üretilir; yani, insanın iki temel işi: düşünmek ve üretmektir. Birbiriyle ilişkin bu iki temel iş, özgürlüğü (yani, fiziki baskı ve zorlama yokluğunu) gerekli kılar: her birey, özgürce düşünerek kendi yargısını oluşturabilmek ve bu yargısına uygun davranabilmek hakkına sahiptir; yani, özgürdür. Özgürlüğün üretimdeki ifadesi mülkiyet prensibidir: her birey, kendi düşünme ve çalışma gücünün onu getirdiği düzeylerde, kendi seçtiği araç ve yöntemlerle üretmek ve bu üretimle doğan sonucu (ürün, ücret, kar, zarar vs.) kendi tüketmek hakkına sahiptir; yani, kendi ahlaki faaliyetleriyle elde ettiği üretim araçlarının ve ürünlerin özel mülkiyetine sahiptir. Kendi hayatındaki gayretlerde kullanacağı araçlar veya bu gayretlerin sonucu doğan değerler üzerinde hakka sahip olmayan bir insan, kendi hayatı üzerinde hakka sahip değil demektir; yani, mülkiyet hakkının ihlali, bireyin hayat hakkının ihlalidir. Bir nesne üzerindeki mülkiyet hakkı, onun üretilmesi ile doğar; ve bu hak üreticinindir. Kullanımı üzerinde kendisinin değil, başkalarının yetkisi olan nesneleri üreten bir insan, bir köledir.

Fakat, şu husus unutulmamalıdır: bütün haklar gibi, mülkiyet hakkı da bir faaliyet gösterme hakkıdır; yani, mülkiyet hakkı, bir nesneyi üretme konusunda hiçbir faaliyet göstermeksizin o nesneye sahip olmak hakkı olmayıp, o nesneyi üretmek veya kazanmak için gerekli faaliyeti yapmak ve bu eylemin sonuçlarını tasarruf etmek hakkıdır. Mülkiyet hakkı, bir insanın herhangi bir mülkiyet kazanacağının bir garantisi değildir; fakat, o mülkiyeti kazanırsa ona sahip olacağının garantisidir. Mülkiyet hakkı, maddi değerleri kazanmak, elde tutmak, tasarruf etmek hakkıdır.

Birey hakları kavramı, insanlık tarihinde o kadar yenidir ki, çoğu insan, hala anlamını kavrayamamıştır. Ahlak üzerindeki mistik ve sosyal iki irrasyonel teoriye parelel olarak; bazıları, hakları Tanrı'nın bir ihsanı, bazıları da toplumun bir ihsanı olarak kabul eder. Oysa gerçekte, hakların kaynağı, realitedir, insanın tabiatıdır.

Bağımsızlık Bildirisi, bütün insanların "yaratıcıları tarafından bir takım vazgeçilmez haklarla donatılmış" olduğunu söylemişti. İnsanın kökeni konusundaki ihtilaf, yani onun bir yaratıcının mı yoksa tabiatın mı ürünü olduğu konusundaki tartışma, onun spesifik bir tür varlık olduğu gerçeğini değiştirmez. İnsan denen bu spesifik varlık, akıllı bir canlıdır; yani, bu spesifik varlığın, spesifik hayatta kalma tarzı, akılla davranmaktır; ve akıl, zorlamayla işlemez, özgürlüğü gerekli kılar; bu yüzden, insanın akılla davranması, yani insanın spesifik hayatta kalma tarzına uygun davranması, yani insanın insan olması, onun özgürce davranabilmesini, yani haklarının var olmasını şart kılar.

Başka bir deyişle, insan haklarının kaynağı, ne ilahi kanun, ne de parlamenter kanundur. İnsan haklarının kaynağı, Kimlik Kanunudur: A, A'dır; İnsan, İnsan'dır. Haklar, insan tabiatının (kimliğinin) zorunlu kıldığı bir hayatın, yani insana-özgü bir hayatın şartlarını tanımlar ve kutsar. Eğer insan yeryüzünde yaşamak istiyorsa; aklını kullanmakta haklıdır; kendi özgür yargısına uygun davranmakta haklıdır; kendi değerleri için çalışmakta ve çalışmasının ürününü kendi tasarruf etmekte haklıdır. Eğer yeryüzündeki hayat onun amacıysa, rasyonel bir varlık olarak yaşamakta haklıdır: tabiat, irrasyonel olmayı ona yasaklamıştır.

İnsan haklarını ihlal etmek, onu kendi yargılarının aksine davranmaya zorlamak demektir, onun değerlerini çalmak demektir. Hiçbir insan, değerlerini gönüllü olarak çaldırmaz. Onun değerlerini çalmanın, yani insan hakkını ihlal etmenin temelde bir tek yolu vardır: fiziki zor kullanmak. Bu anlamda, insan haklarını ihlal edebilecek iki potansiyel güç vardır: kriminaller ve siyasi yönetim. Amerika'nın büyük başarısı bu iki güç arasında bir sınır çizmek oldu: Amerikan anayasal sistemi, kriminal eylemlerin, legalize edilerek siyasi yönetimlerce yapılmasını önemli ölçüde engelledi.

Böylece, siyasi yönetimin fonksiyonu, yöneticilikten hizmetkarlığa dönüştürüldü. Siyasi yönetim, insanları kriminallerden korumak üzere teşkil edildi; anayasa, insanları siyasi yönetimden korumak üzere yazıldı. Amerikan vatandaşlarının Haklar Senedi, özel şahıslara karşı değil siyasi yönetimlere karşı yöneltilmiştir; yani, birey haklarının, herhangi bir kamu otoritesinin veya sosyal otoritenin üzerinde olduğu gerçeği vurgulanmıştır.

Sonuç, medeni bir topluma doğru güçlü bir yönelimin ortaya çıkması oldu. Medeni bir toplum, insan ilişkilerinde fiziki zorun yasaklanmış olduğu; siyasi yönetimin, zoru, sadece mukabele olarak ve sadece fiziki zoru fiilen başlatana karşı kullanabileceği bir toplumdur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.