Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

KÜRT VE ZAZALAR HAKINDA (YENİ BİR TEORİ)


gordion

Önerilen İletiler

KÜRT MESELESİ

 

Arkadaslar son zamanlarda bilindiği gibi bu konu üzerinde çok tartısmalar yapılıyor. Ben de kendi fikrimi açıklamak istedim yorumlarınızıda bekliyoru. Öncelikle tarihe iyi bakmamız ve iyi tanımamız gerekiyor Atatürk isyan baslatırken o zamanki hükümet eşkiya olarak niteliyordu isyancılar eğer basarısız olsaydı tarih sayfalarına öyle not düserdi. kürt komutan kazım karabekirde isyana katılıyordu ve o zaman ki osmanlı hükümeti kazım karabekire Atatürkü yaklama emri veriyor ve isteseydi bunu çok rahat bir şekilde yapabilirdi kazım karabekir ama o katılmayı tercih eti ne gariptirki bu iki dost ilerde düsman olacak işte siyaset oyle bir sey .... Şeyh sait isyana edince malatya ya kadar alınıyor diye biliyorum ve unutmayalım ki bu küçük bir sey değil 1924 askeriye içinde bir isyan cıkıyor Beytüşşebap Ayaklanması kürt subaylar tarafından buda epey etkili oluyor ama ikisindede zaman hatalarında dolayı basarılı olamıyor seyh sait olayında tam örgüütlemeden baslamıstır arastıran kişiler bunun bilinçli olarak zorlandığını gorürler ve ne yazıktır ki Beytüşşebap Ayaklanması da bir yanlıs anlasılma kurbanı oluyor Chanda Kurdi sitesinde daha detaylı olarak yer alıyor. yani bu iki olayda eger zamanlama hatası olmasaydı bugün belki çok farklı seyler olabilirdi. unutmayalım ki Atatürkü bir saat kurtarmıstır bazen boyle küçük şeyler bile cok sey değiştire biliyor. ve kurtulus savasında en sistematik ötgüt kürtlerdi çünkü aşiret sisteminden dolayı urfa bu yüzden şanlı oldu diğer sehirlerde de o zamna kürt nüfusu hiç de az değildi su an asimile vb seylerden pek gorünmesede buda yetmezmiş gibi doğudan kurtulus savasına çok büyük katılım oldu kurtulus hareketi doğuda cok etkiliydi kurulus yeri doğuydu ve istanbul hükümeti burada çok etkili değildi ne gariptir ki şimdi kurtulus savasına destek veren kürt ve doğu halkını gorüyoruz bide batıyı gorüyoruz aradaki farkı siz bulun

 

 

ZAZA MESELESİNE GELİNCE

 

zazaca seni seviyorum nasıl deniliyor. Kürtçede nasıl deniliyor ? zazaca sayı saymaya baslasınlar biride kürtce saysın bakalım arad ne tür bir benzerlik var dildeki kelime kuruluslarına bakalım acabe benzer mi yoksa aynı mı . işte o zaman göreceğiz ki zazaca kürtcenin azericesi gibi peki o zaman bazı zazalar kaç yüz yıl sonra biz kürt değiliz diyor cok basit bilinçli bir ayırma politikası ve baskı yüzünden evet evet bu ülkede kürdüm demek cok zor ama pek kimsenin bilmediği zazayım demek cok kolay kürt değilim der cünkü dıslanmak istenmez tamam zazalar kürt değilse ne ayrı bir milet kesinlikle değil 2000 li yılarda yeni bir miletmi olurmus tarihte bilinmeyen o zaman ya ermeni ya roman (çingene) yada iranlı olur ( iran kabul etmiyor:) ) zazalar der ki bizim örgütle alakamız yok bilenler bilir örgütün yarısı zaza diyarbakırda genelde zaza köylerinde katılım çok oluyor neyse yorumlarınız bekliyorum

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KÜRT MESELESİ

 

Arkadaslar son zamanlarda bilindiği gibi bu konu üzerinde çok tartısmalar yapılıyor. Ben de kendi fikrimi açıklamak istedim yorumlarınızıda bekliyoru. Öncelikle tarihe iyi bakmamız ve iyi tanımamız gerekiyor Atatürk isyan baslatırken o zamanki hükümet eşkiya olarak niteliyordu isyancılar eğer basarısız olsaydı tarih sayfalarına öyle not düserdi. kürt komutan kazım karabekirde isyana katılıyordu ve o zaman ki osmanlı hükümeti kazım karabekire Atatürkü yaklama emri veriyor ve isteseydi bunu çok rahat bir şekilde yapabilirdi kazım karabekir ama o katılmayı tercih eti ne gariptirki bu iki dost ilerde düsman olacak işte siyaset oyle bir sey .... Şeyh sait isyana edince malatya ya kadar alınıyor diye biliyorum ve unutmayalım ki bu küçük bir sey değil 1924 askeriye içinde bir isyan cıkıyor Beytüşşebap Ayaklanması kürt subaylar tarafından buda epey etkili oluyor ama ikisindede zaman hatalarında dolayı basarılı olamıyor seyh sait olayında tam örgüütlemeden baslamıstır arastıran kişiler bunun bilinçli olarak zorlandığını gorürler ve ne yazıktır ki Beytüşşebap Ayaklanması da bir yanlıs anlasılma kurbanı oluyor Chanda Kurdi sitesinde daha detaylı olarak yer alıyor. yani bu iki olayda eger zamanlama hatası olmasaydı bugün belki çok farklı seyler olabilirdi. unutmayalım ki Atatürkü bir saat kurtarmıstır bazen boyle küçük şeyler bile cok sey değiştire biliyor. ve kurtulus savasında en sistematik ötgüt kürtlerdi çünkü aşiret sisteminden dolayı urfa bu yüzden şanlı oldu diğer sehirlerde de o zamna kürt nüfusu hiç de az değildi su an asimile vb seylerden pek gorünmesede buda yetmezmiş gibi doğudan kurtulus savasına çok büyük katılım oldu kurtulus hareketi doğuda cok etkiliydi kurulus yeri doğuydu ve istanbul hükümeti burada çok etkili değildi ne gariptir ki şimdi kurtulus savasına destek veren kürt ve doğu halkını gorüyoruz bide batıyı gorüyoruz aradaki farkı siz bulun

 

 

ZAZA MESELESİNE GELİNCE

 

zazaca seni seviyorum nasıl deniliyor. Kürtçede nasıl deniliyor ? zazaca sayı saymaya baslasınlar biride kürtce saysın bakalım arad ne tür bir benzerlik var dildeki kelime kuruluslarına bakalım acabe benzer mi yoksa aynı mı . işte o zaman göreceğiz ki zazaca kürtcenin azericesi gibi peki o zaman bazı zazalar kaç yüz yıl sonra biz kürt değiliz diyor cok basit bilinçli bir ayırma politikası ve baskı yüzünden evet evet bu ülkede kürdüm demek cok zor ama pek kimsenin bilmediği zazayım demek cok kolay kürt değilim der cünkü dıslanmak istenmez tamam zazalar kürt değilse ne ayrı bir milet kesinlikle değil 2000 li yılarda yeni bir miletmi olurmus tarihte bilinmeyen o zaman ya ermeni ya roman (çingene) yada iranlı olur ( iran kabul etmiyor:) ) zazalar der ki bizim örgütle alakamız yok bilenler bilir örgütün yarısı zaza diyarbakırda genelde zaza köylerinde katılım çok oluyor neyse yorumlarınız bekliyorum

 

Acmis oldugunuz bu basligin benzeri basliklar üzerinde cok uzun uzun tartismalar olmustur.Niye actiniz demiyorum,aslinda cok iyi yaptiniz belki de bu vesile ile Kürt-Zaza-Kürtcü kavramlarini birbirinden ayiramayanlari bir kez daha bilgiye davet etmis oluruz.

 

Bu baslikla ilgili onlarca belge verildi fakat maalesef,Kürt ve Kürtcülügü birbirinden ayiramayanlar icin bu belgeler asla belge sifatini alamadi,cünkü ortada bir sartlanmislik vardi.

 

Kürt isyanlarini saglikli bir sekilde inceledigimizde ortaya Ingilizlerin sahneledigi oyunlar ve bu oyunlarda rol alan Kürtcü oyuncular cikiyor.

 

Size sadece iki noktada itiraz edecegim:

1-Kurtulus savasina en az katilim Güneydogu'dan olmustur.Cünkü Güneydogu'daki asiretler o dönemde Ingilizlerin oyunlariyla Kürdistan hayalleri ile mesguldüler.

2-Atatürk ve KAZIM Karabekir Pasa birbirine hep dost kaldilar asla düsman olmadilar,Kazim Karabekir Pasa ile Atatürk arasinda sadece siyasi sürtüsmeler olmustur,ayrica Atatürk'e yapilmak istenen suikastlerde Kazim Karabekir Pasa sucsuz oldugu icin hicbir ceza almamistir.Tarihi dogru okumak kisilere yanlis saldiriya gerek birakmaz.Birtakim karsit ve ideolojik saplantilarla yazilmis olan gercek disi tarihler bence Türk toplumuna siringa edilmek istenen bir zehirdir.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Acmis oldugunuz bu basligin benzeri basliklar üzerinde cok uzun uzun tartismalar olmustur.Niye actiniz demiyorum,aslinda cok iyi yaptiniz belki de bu vesile ile Kürt-Zaza-Kürtcü kavramlarini birbirinden ayiramayanlari bir kez daha bilgiye davet etmis oluruz.

 

Bu baslikla ilgili onlarca belge verildi fakat maalesef,Kürt ve Kürtcülügü birbirinden ayiramayanlar icin bu belgeler asla belge sifatini alamadi,cünkü ortada bir sartlanmislik vardi.

 

Kürt isyanlarini saglikli bir sekilde inceledigimizde ortaya Ingilizlerin sahneledigi oyunlar ve bu oyunlarda rol alan Kürtcü oyuncular cikiyor.

 

Size sadece iki noktada itiraz edecegim:

1-Kurtulus savasina en az katilim Güneydogu'dan olmustur.Cünkü Güneydogu'daki asiretler o dönemde Ingilizlerin oyunlariyla Kürdistan hayalleri ile mesguldüler.

2-Atatürk ve KAZIM Karabekir Pasa birbirine hep dost kaldilar asla düsman olmadilar,Kazim Karabekir Pasa ile Atatürk arasinda sadece siyasi sürtüsmeler olmustur,ayrica Atatürk'e yapilmak istenen suikastlerde Kazim Karabekir Pasa sucsuz oldugu icin hicbir ceza almamistir.Tarihi dogru okumak kisilere yanlis saldiriya gerek birakmaz.Birtakim karsit ve ideolojik saplantilarla yazilmis olan gercek disi tarihler bence Türk toplumuna siringa edilmek istenen bir zehirdir.

 

saygilarla

 

 

lütfen tarihi devlet kaynaklarınd araştırmayalım tarafsız kaynalrdan aratıralım en az katılım güneydoğuda olmuş diyorsunuz delil gostermden bir sey diyemem ama unutmayalım ki devletin en az asker gonderdiği yer güneydoğudur aşirtler kendi çabasıyla bir seyler yapmaya çalışmıştır urfada olduğu gibi ... bir cok yede halk kendi iradesiyle direnmiştir yetmediği gibi batıyada asker gondermiştir askere erzak sağlamıştır

 

 

kzm karabekir olayına gelince olanları iyice arstır gorürsün gercekleri ama unutma tarafsz bir kaynaktan

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

lütfen tarihi devlet kaynaklarınd araştırmayalım tarafsız kaynalrdan aratıralım en az katılım güneydoğuda olmuş diyorsunuz delil gostermden bir sey diyemem ama unutmayalım ki devletin en az asker gonderdiği yer güneydoğudur aşirtler kendi çabasıyla bir seyler yapmaya çalışmıştır urfada olduğu gibi ... bir cok yede halk kendi iradesiyle direnmiştir yetmediği gibi batıyada asker gondermiştir askere erzak sağlamıştır

 

 

kzm karabekir olayına gelince olanları iyice arstır gorürsün gercekleri ama unutma tarafsz bir kaynaktan

Ben ülkemin yetistirdigi Cumhuriyet tarihcilerine sonuna kadar güvenir ve onlarin yazdiklarinida belge olarak kabul ederim.Birtakim distan kumandali,cemaat yandasi tarihcinin yazdiklari beni zerre kadar ilgilendirmez.

Genel Kurmay Kurtulus ve Canakkale savaslarinda bölgelerin katilimlari ile ilgili yeteri kadar belgeye sahiptir,acip bulursunuz.Asiretler degil siradan insanlar düsmanla mücadele etmistir.Sizin verdiginiz Urfa örnegi asiretlerin eseri degil Urfalilarin eseridir.Asiretler insanlari devlete karsi ayaklandirip cikarlarini korumaktan öte hicbir calisma yapmamis ayni zamanda Ingilizlerle Kürdistan calismalarini yürütmüslerdir.Güneydogudaki bazi valilerin Mustafa Kemal'i engellemeye calistiklari ve Inglizlerin hesabina Kuvayi Milliye hareketini baltaladiklari birer gercektir.

TARAFSIZ KAYNAK ANCAK TÜRK TARIHCILERININ TARIHLERIDIR.

Devletin en az asker gönderdigi yer Güneydogudur derken aslinda benim tezimi kabul etmis olmaktasiniz.Devletin askeri ancak yetiyordu Batidaki catismalara,Güneydogu ise savasa en az katilimi olan bölgedir.Sadece Urfayi, Marasi veya Antebi tüm Güneydoguya mal edemezsiniz.Unutmayin ki o bölgelerde sadece Kürtler yasamiyor,düsmanla savasanlarida asiretler olarak göstermeniz gercekten cok ilginc.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 yıl sonra...

Lozan Barış Antlaşması’na genel olarak egemen olan fikir eşitliktir. Bu, hem vatandaşlar arasında eşitliği ifade eder; hem de egemen eşit devletler arası ilişkilerin düzenlendiğini ifade eder. Antlaşma ulus üstü değil uluslararası niteliktedir; bunun anlamı hükümlerin ve teamüllerin tüm taraf devletlerin iradelerinin birbirine uygunluğu neticesinde kabul görmesidir. Bu antlaşma ulusal egemenliğe saygı duyma zorunluluğundan doğduğu için devlet egemenliğine müdahale etme gibi bir iddiası bulunmamaktadır. Getirdiği yükümlülük uluslar arası hukukun en önemli ve vazgeçilmez ilkesi ahde vefadır. Ancak görüyoruz ki taraf devletler ahde vefa ile uyuşmayan politika izleme ve tavır takınma tutumu içindeler. Ben bir hukuk öğrencisi ve Türk genci olarak Lozan Barış Antlaşması’nın içeriğini açıklama ve ahde vefa yükümlülüğünü hatırlatmayı borç biliyorum.

 

Lozan’da Azınlık Tanımı

 

24 Temmuz 1923’te Türkiye Cumhuriyeti ve 1. Dünya Savaşı’ndan yengiyle çıkan devletler arasında bir varoluş belgesi niteliğini taşıyan barış antlaşması olan Lozan Barış Antlaşması’nın 3.kesiminde Azınlıkların Korunması başlıklı hükümler yer almaktadır. 37.maddeden 45.maddeye kadar sıralanmış hükümlerden çıkarılan genel düşünce eşitliğin sağlanması ve Erzurum Kongresi’nde belirlendiği üzere azınlıklara sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıkların verilmemesidir. Ayrıca Lozan’a hakim fikir Türk ulusunun tüm dünyaya kabul ettirilmesi ve demokratik halkçı Türk devriminin tanınmasını sağlamaktır. Türk ulusunun kabulü azınlıklarla ilgili maddelere de yansımış bulunmaktadır. Dini devletten ve kamu düzeninden tamamen soyutlayan yeni Türk Devleti dini toplumda kaynaştırıcı ve dayanışma sağlayacak bir olgu olarak kabul etmiş ve azınlığı Müslüman olmayanlar olarak belirlemiştir. 38.maddenin 3.fıkrasındaki “Müslüman-olmayan azınlıklar, bütün Türk uyruklarına uygulanan ve Türk Hükümetince, ulusal savunma amacıyla ya da kamu düzeninin korunması için, ülkenin tümü ya da bir parçası üzerinde alınabilecek tedbirler saklı kalmak şartıyla, dolaşım ve göç etme özgürlüklerinden tam olarak yararlanacaklardır.” hükmünde azınlık tanımı açıktır: Müslüman olmayanlar. Müslüman olan azınlık diye bir şey olamayacağını vurgulamak üzere -kanaatime göre- Müslüman olmayanlar öbeğinin ortasına birleştirici bir noktalama işareti, kısa çizgi konulmuştur. Azınlığın sadece Müslüman olmayanlardan oluştuğunu belirtmek için 42.maddenin 3.fıkrasında başka bir hükme rastlıyoruz: “Türk hükümeti, söz konusu azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma sağlamayı yükümlenir.” Azınlıklara ait ibadethaneler arasında kilise ve havra sayılmış olup camii veya cemevi gibi İslami ibadethaneler yer almamaktadır. Ayrıca devletler arasında mütekabiliyet(karşılıklılık) ilkesine dayalı bir madde olan 45.maddede de şu tümce oldukça anlamlıdır: “Bu kesimdeki hükümlerle, Türkiye’nin Müslüman-olmayan azınlıklarına tanınmış olan haklar, Yunanistan’ca da, kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlığa tanınmıştır.”

 

Kanun Önünde Eşitlik

 

Antlaşmanın tüm bölümlerinde olduğu gibi “Azınlıkların Koruması” başlığını taşıyan bölümde eşitlik vurgulanmaktadır. 38.maddenin ilk fıkrasına göre “Türk Hükümeti Türkiye’de oturan herkesin, doğum, bir ulusal topluluktan olma (milliyet), dil, soy ya da din ayırımı yapmaksızın, hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir.” 39.madde bütünüyle eşitlik konusunda düzenlenmiştir: “Müslüman-olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, Müslümanların yararlandıkları aynı yurttaşlık (medeni) haklarıyla siyasal haklardan yararlanacaklardır. Türkiye’de oturan herkes, din ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşit olacaktır.” 39.maddenin diğer fıkralarına dil konulu alt başlığımız kapsamında değinilecektir. 40.maddede ise “Müslüman-olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, hem hukuk bakımından hem de uygulamada, öteki Türk uyruklarıyla aynı işlemlerden ve aynı güvencelerden yararlanacaklardır. Özellikle, giderlerini kendileri ödemek üzere, her türlü hayır kurumlarıyla, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapma konularında eşit hakka sahip olacaklardır.” hükmü azınlıklara ayrıcalık değil eşitlik sağlanacağını belirtmektedir. Bunu sağlamak üzere 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarılmış, bütün eğitim kurumları tek merkezden denetlenmiştir. Dinsel ayinlerini serbestçe yapmalarını sağlamak ise zaten din ve vicdan özgürlüğünün gereğidir ve gerçekleştirilmiştir.

 

Dil

 

Bu konuda Lozan Barış Antlaşması’nın 39.maddesinde önemli hükümlerine rastlıyoruz. Ancak son zamanlarda görüyorum ki bu madde aslından farklı bir ifadede kullanılarak amacından saptırılmaya çalışılmaktadır. 39.maddenin 4.fıkrasında “Herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel gerekse ticaret ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır.” hükmü aslında çok açıktır: Türkler istediği dili özel ilişkilerinde kullanabilecektir. Ama bu hükümde istediği dilde yayın yapabilecektir biçiminde bir anlam bulmuyorum. Çünkü dikkat edilirse maddede yayınlarında dilediği dili kullanmasına kısıtlama konulmayacağı belirtilmeyip açık toplantıların konuları sıralanıp yayın bu toplantıların kapsamına alınıyor. Böyle toplantılarda istediği dili kullanmak da zaten bireylerin özel yaşamlarına ilişkin bir durum olup kamusal yani toplumsal bir konu değildir. 39.maddenin son fıkrasında ise “Devletin resmi dili bulunmasına rağmen, Türkçe’den başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır.” hükmü adil yargılamanın sağlanmasına yöneliktir. Zira adil yargılamanın koşullarından biri de sanığın kendini savunabilmesi için dilediği dili kullanmasına izin vermek olacaktır. Bu durum kamusal alanda resmi dil zorunluluğunun bir istisnasını teşkil eder, sebebi ise adil yargılama ve dolayısıyla eşitliktir.

 

41.maddenin ilk fıkrasında eğitimde dille ilgili bir hüküm bulunmaktadır: “Genel(kamusal) eğitim konusunda, Türk Hükümeti, Müslüman-olmayan uyrukların önemli bir oranda oturmakta oldukları il ve ilçelerde, bu Türk uyruklarının çocuklarına ilk okullarda ana dilleriyle öğretimde bulunulmasını sağlamak bakımından, uygun düşen kolaylıkları gösterecektir. Bu hüküm, Türk Hükümeti’nin, söz konusu okullarda Türk dilinin öğrenimini zorunlu kılmasına engel olmayacaktır.” Görüldüğü gibi azınlıklara ilkokulda anadilde öğrenim hakkı verilmekte ama Türkçe’nin Türk devletinin ve Türk ulusunun dili olduğu unutulmadan Türkçe öğretilmektedir. Bir devletin dilini o devletin uyruklarının öğrenmesinden ve o dille iletişim kurmasından daha doğal bir şey olamaz.

 

Türk Hükümeti bu antlaşmayla azınlıkların şahsın hukuku ve aile hukuku ile ilgili uyuşmazlıklarında onların geleneklerinin esas alınacağını taahhüt etmiştir. Ancak 1926 Türk Medeni Kanununun kabul edilmesiyle modern eşitlikçi bir hukuk sisteminin yürürlüğe girdiğini gören azınlıklar Türk Medeni Kanununa tabi olmak istemişlerdir ve böylece ulus devlete uygun olarak tek hukuk sistemi uygulanmıştır.

 

Sonuç olarak bağımsızlık savaşının zaferiyle imzalanan bu antlaşma aydınlanma çağının getirdiği ulus devlet, eşitlik, din ve vicdan özgürlüğü gibi kavram ve olguları benimser ve güvence altına alır. Lozan Barış Antlaşmasının bu hükümlerinin değiştirilmesine yönelik düşünceler düşünce olarak kalmaya mahkumdur, onların değiştirilmesi AB ya da ABD iradesiyle mümkün değildir. Değiştirilmesine ilişkin usul ve esaslar antlaşmada belirlenmiştir. Bu durumda kişilere ve devletlere düşen, antlaşmaya, uluslararası hukukun genel ilkelerine ve uluslararası örf ve adete uygun davranmaktir.

 

alinti:TÜRK HUKUK SITESI

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 11 ay sonra...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.