Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Atatürk'ün Müslüman Olmadığını Savunanlar OKU!


Ya Sev Ya Sevr

Önerilen İletiler

ah bi izin çıksa da..

diyeceğimi açık açık desem..

 

Yahu bir de bizi kendi yarattığımız tanrıya şöyle böyle demekle suçlarsın! Sen kendi kendini köle yapmışsın, gönüllü olarak özgürlüğünü teslim etmişsin. Daha ne diyelim, "independent day" dileyelim sana kardeşim... Umarım aklını bir gün özgür kılarsın. Efendi, tanrı bilmem ne diye bir şeyler olmadığını, en önemli şeyin insanlık olduğunu, insanlığa ve doğaya borcumuzdan başka hiç bir borcumuz olmadığını anlarsın. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yahu bir de bizi kendi yarattığımız tanrıya şöyle böyle demekle suçlarsın!

Sen kendi kendini köle yapmışsın, gönüllü olarak özgürlüğünü teslim etmişsin.

Daha ne diyelim, "independent day" dileyelim sana kardeşim...

Umarım aklını bir gün özgür kılarsın.

Efendi, tanrı bilmem ne diye bir şeyler olmadığını, en önemli şeyin insanlık olduğunu,

insanlığa ve doğaya borcumuzdan başka hiç bir borcumuz olmadığını anlarsın. 

 

yahu..

canım kardeşim @@democrossian efendi abimm..original.gif

yıllarca oturmuşum..

taam 67 sene.. dile kolay..

bin türlü acı.. macı..sad.png

bakmışım çıkar bi way yok!

n'apim..

kendicime göre bi tanrı tasarlamışım..

proje yane..

sonacıma onu projekte etmişim..islik.gif

demişim ki:

"ben senin her bi dediğini yapim..

 sen da benim istediklerimi ver.. omaç mı?"

demişim..

tabii o da..

umumi arzum üsere ok. demiş..forgiveme.gif

 

şimdii..

ben söz vermişken.. onun sösünden çıkıyım da..

yalancı mı olayımm..

ben de "dünya yuballaktır" mı diyeyim?aptalkafam.gif

 

girme yaw tanrıcımla arama..

bosma şu hayallerimi..

yaşlı başlı adamım ben..

saten bunadım mı ne..ermm.gif

akşam akşam yaw..

 

ben uyuklamıya gidiyom..

by..

kahve.gif  sotmadan iç e mi efladım..

 

..

 

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bosma şu hayallerimi..

 

Anlaşılmıştır dostum... Sen benim kusuruma bakma, herkesin bir "insane"liği oluyor işte... Sürçü lisan eyledikse affola. "Yar bana bir eğlence medeeeet..." "Al sana kerevet hacı cavcav!" "Yahu vurma gözüm, karagözüm!" "Bağda olur üzüm! Al bakalım!" "Yahu karagözüm, niye böyle haşinsin?" "hamağın başına insin!" "Yahu karagözüm, iki hasbihal edelim?" "Tesbih al olmaz, kara olur!" "Yıktın perdeyi eyledin viran!" "Vay vay vay vay vay..."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 yıl sonra...

atatürk için Peygamberi ağzına sakız edeceksin sonra biz tapmıyoruz diyeceksin sonrada Müslümanlıktan dem vuracaksın sizin durumunuz garip bir hal almış..smile.png Dilersen senin gibi kemalist birinden bu durumu dinle ben yazarsam belki inanmayabilirsin;

Benim milletimin bayragini,namusunu,ezanini Atatürk kurtardi peygamber degil.Atatürk Türktür peygamber araptir eger sevmem gerekirse Türk'ü severim Türk olmayanlarda Atatürk'ü sevmeyiversinler bizim öyle bir takintimiz yoktur.Ama nankör degiliz.Siyonistlerin sözcülügünü yapanlar Atatürk'e karsidirlar.Islam dinine paralel bir din yaratanlar Atatürk'ü sevmezler.

Müslümanlik peygambere tapma dini degildir,müslüman Allaha tapar.

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ezan, dünya üzerinde yaşayan bir guruba ait inanç kültürüdür. Evrensel falan değildir. İcat çıkarmayın. smile.png

 

Evrensel olmanın anlamı nedir?

sayin maraba size hak veriyorum evet ezan evrensel degildir evrensel olabilmesi icin tüm insanlar tarafindan kabul görmesi gerekir ancak ezan sadece müslümanlara bir cagridir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Yılmaz Bilgen'in, Mustafa Kemal üzerine hazırlanmış bir rapora ilişkin yaptığı değerlendirmeyi sizlerle paylaşıyoruz.
HAKSÖZ-HABER

1932 -1933 yılları arasında ABD’nin Ankara büyükelçiliğini yapan Charles H. Sherill Mustafa Kemal ile gerçekleştirdiği temasları kapsayan bir rapor kaleme alır. Bu rapor ‘A Year's Embassy to Mustafa Kemal’ 1934 yılında ismiyle kitaplaştırılır ve Atatürk’ün sağlığında tercüme edilip ülkemizde yayınlanır.

Toplumsal Tarih Dergisi'nin 153. sayısında yazar Rıfat Bali’nin bu rapor ve sonrasında yayınlanan kitaba dair bir araştırması yer aldı. Araştırmacı Rıfat Bali’nin orijinal kopyadan hareketle hazırladığı raporda Mustafa Kemal’in görüşleri arasında din konusunda sarf ettiği sözler son derece dikkat çekiciydi.

Mister Sherill kitabında, Atatürk’le aralarında geçen bir diyaloğu şöyle naklediyor:

“Atatürk önce Kuran'dan alınan bir Arapça bölüm okudu. Sonra da Türkçe Kuran okutma nedenini şu sözlerle açıkladı.

‘Bu duada Hz. Muhammed, amcası ile amca kızının yaptıkları bir şeyden ötürü cehenneme gitmeleri için beddua eder.(Tebbet Suresi) Düşünen bir Türk'ün böylesi bir duayı okumaktan elde edeceği dini ilhamı veya dine ilgi göstermesini tahayyül edebilir misin?’ dedi. Ve devamında, Türk halkının uzun zamandan beri ezberden okuduğu bazı Arapça duaların gerçek manasını anladığı zaman tiksineceğini söyledi.”

Bu fikrini geliştirdikçe ben de gitgide Kuran'ın Türkçe okunmasını teşvik etmesinin sebebinin Kuran'ın Türkler arasında gözden düşmesi olduğu neticesine varıyordum.

Daha sonra umumi ve şaşırtıcı bir beyanda bulunarak Türk halkının gerçekte hiçbir şekilde dindar olmadığını, aralarından camilere giden az sayıda kişinin alışkanlıktan veya yüksek sesle söylenen duaların cezbine kapılarak camiye gittiğini ileri sürdü. (Toplumsal Tarih Dergisi, Scherill Raporu, Atatürk’ün Dine Bakışı, Sayı;153, Sf; 14-19)

90 yıldır uzun uğraşlarla gizlenmeye çalışılan Mustafa Kemal’in din karşıtı söylem ve eylemleri rejimin baskıcı karakteri azaldıkça gün yüzüne çıkmaya başladı. 5816 sayılı Atatürk’ü Koruma Yasası’na rağmen yüzleşilen Atatürk gerçeği uzun soluklu aldanma döneminin de bitişi anlamına gelmekte.

Türkiye Halkı’nı kendi inançlarına hakaret eden ölmüş bir insane dua ettiren resmi algı ise ortaya çıkan her yeni bilgi ve belge ile daha fazla itibar kaybetmekte. İşte daha 15 gün öncesine kadar Müslüman halkın çocukları bu Atatürk’ün ‘açtığı yolda, gösterdiği hedefte durmadan yürümeye’ yemin ettiriliyordu. Hem de aralıksız 80 yıl…

Müslüman olmasan da bir yöneticiden halkın dini düşünce ve inançlarına asgari saygı beklemek her bireyin hakkıydı. Bu haktan Türkiyeliler mahrum bırakıldı. Bırakılmaya da devam ediliyor. Tüm bu gelişmelere rağmen bazı mülayim, orta yolcu vaizlerin halen Atatürk’ün İslam düşmanlığını yumuşatarak uydurma beyanlarla dine saygılı Mustafa Kemal profili üretme çabasına girişmesi şaşkınlık uyandırmakta.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Balikesir hutbesi tamamen siyasal amacli dindar insanlari kendine cekme sozunu dinletme emellerine ulasmak icin islama yakin oldugunu ispat icin soylenmistir hemen hemen butun kaynaklar ataturkun deis oldugunu bildirmektedir vikipedi ve bir cok kaynak belgelerle ispatlidir.Ataturk islamiyeti benimsememis hakarete varan birsuru beyan aciklama sozu bulunmaktadir ataturk musluman degil deis tir deis i arastir

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Deizm

Deizm veya Yaradancılık, mantık ve doğal dünyaya dair gözlemlerin kaynağını oluşturduğu; dini bilgiye dolaysız biçimde sadece akıl yoluyla ulaşılabileceği ilkesini esas alan, bu sebeple vahiy ve esine dayalı tüm dinleri reddeden tek Tanrı inancıdır.[1][2][3][4][5]

İnanışın tanımlanmasında kullanılan doğal din ya da doğal inanç kavramları, hiçbir aracı olmaksızın sadece akıl yoluyla kavranabilecek yalın bir Tanrı inancını belirtir.[6] Bu inancı benimseyen kişiye Deist denir.[7] Deizm kavramı ilk olarak 17. yüzyılda özellikle İngiltere’de kullanılmaya başlanmıştır.[8] Deist kavramı yazılı olarak belki de ilk kez Piere Viret'in İnanç ve İncil Öğretisi Eğitimi (Instruction Chrétienne en la doctrine de la foi et de l'Évangile) adlı 1564 tarihli yapıtında kullanılmış olup; Pierre Bayle'nin Tarih ve Eleştiri Sözlüğü adlı yapıtında Piere Viret maddesinde ilgili bölüm yeniden basılmıştır.[9] Terim Lâtince Tanrı anlamındaki Déus sözcüğünden türetilmiş ve özgür düşüncelilerin Tanrı inancını belirtmede kullanılmıştır.[10]

Genel Bakış

Evreni yaratan, işleyişi için doğa kanunlarını koyan, ayrıca insanlığa ve evrene müdahalede bulunmayan; doğruları keşfetmeleri için insanlara akıl veren bir Tanrıya duyulan inanç deizmi ifade etmektedir.[11] Deistler genellikle bu doğrultuda evreni Tanrı tarafından tasarlanan, hareketi başlatılan; dışarıdan müdahale olmadan doğa kanunlarına uygun şekilde işleyen bir bütünlük olarak görme eğilimindedir.[12]

Kehanetlerin, mucizelerin, dini dogmaların, demagojilerin ve kaynağı ilahi ilan edilen dinlerin reddinden dolayı peygamberler, kutsal kitaplar, sevap, günâh, ibâdet, dua, vahiy, melek, cin, şeytan, cennet, cehennem, ahiret ve kader gibi kavramların bu inanışta yeri yoktur.[13] Belirli bir öncüsü, merkezi bulunmaması sebebiyle deizmde ihtiyaç duyulan tek şey sağduyulu olmak ve her şeyi akıl süzgecinden geçirmektir.[14]

Deizmin temel inançları dışında bazı deistler ölümden sonra yaşama veya reenkarnasyona inanabilir.[15] Bununla birlikte deistlerin ruhun ölümsüzlüğüne dair inançları hayli çeşitlidir. Ruhların Tanrı tarafından ölümden önceki hayatlarındaki davranışlarına göre ödüllendirileceğine ya da cezalandırılacağına veya sadece ruhun ölümsüzlüğüne inanan, ruhun ölümsüzlüğü konusunda agnostik yaklaşım sergileyen ve ruhun ölümsüz olmadığını düşünen deistler vardır.[16] Deist yazarlar Yüce Varlık, İlahi Saatçi, Evrenin Büyük Mimarı ve Doğanın Tanrısı gibi ifadeler kullanarak çeşitli şekillerde Tanrıya atıfta bulunmuştur.[17]

Deizm, evrim teorisine karşı değildir. Deizme göre insan, Tanrının oluşturduğu kurallar çerçevesinde, daha ilkel canlıların evrimleşmesi sonucu oluşmuş olabilir. Bir Yaratıcıya inanmak, o Yaratıcının, insanı aşama geçirmeksizin bir anda yarattığı fikrine inanmayı gerektirmez. Evrim teorisine karşı ortaya atılan akıllı tasarım görüşü Deizmde bulunmak zorunda değildir.[18]

Tarihçe


1687 yılında Prospero Intorcetta tarafından, "Yaşam ve Konfüçyüs eserleri".
Deist düşüncenin eski zamanlardan beri var olduğu düşünülmektedir. Deizm kelimesi ise; 17. yüzyılda özellikle İngiltere'de kullanılmaya başlanmıştır. Doğal dine inanış 17. yüzyılda Avrupa'da bir devrim olmuş; birçok kültür bu akıma destek vermiştir. Rönesans dönemindeki hümanist yaklaşım; Avrupa'nın Klasik Roma ve Antik Yunan dönemindeki düşünceleri çalışmaya itmiştir. Mitoloji üzerine yapılan araştırmalarda da; birçok dinin kendinden önceki dinlerden örnekler alarak hikayelerde karakterlerin isimlerini değiştirerek kullandığını ortaya çıkarmıştır. Bunun yanı sıra; eski dokümanların analiz edilmesi doğrultusunda ve bilimin de sunduğu olgularla tarihte ilk defa Hristiyan toplumlar tarafından İncil eleştirilmiştir. Yapılan araştırmalar doğrultusunda; Dünya Tarihi'nin İncil'de anlatıldığından çok daha farklı olduğu ortaya çıkmıştır. 16. ve 17. yüzyılda Avrupalıların Amerika, Asya ve Pasifik'i de keşfetmesinden sonra; aradaki farklılıklardan, dini Nuh'tan geliş teorisinin bozduğuna inanılmıştır. Bu konuda Herbert; De Religione Laici (1645) de şu sözleri yazmıştır: Birçok inanış ya da din, açıkca, birçok ülkede uzun süredir vardı ve kesinlikle kanun koyucuların bahsetmediği bir tane bile yoktu, Wayfarer'ın Avrupa'da bir tane bulması gibi, başka biri Afrika'da, Asya'da ve bambaşka bir tanesi de Hindistan'da... Bu doğrultuda; Hristiyanlığın birçok din arasındaki dinlerden biri olduğunun farkına varılmış; ve hiçbir şeyin bir dinin diğerinden daha iyi ya da daha doğru olduğunu ispatlamayacağına inanılmıştır.

Bölgelere Göre

Avrupalı Deistler
Bu akım, 17. yüzyılın ilk yarısında İngiliz düşünür Edward Herbert ile başladı ve en yaygın olduğu ülke İngiltereydi. Cherbury’li Lord Herbert İngiliz deizminin babası olarak kabul edilmekteydi. Onun takipçisi Charles Blount , bir deist olduğunu açıkça beyan eden ilk düşünürdür ve ölümünden sonra yayınlanan Summary Account of Deist’s Religion adlı eseri deist fikirlerin yayılmasında hayli etkili olmuştur. Daha sonra John Toland, Christianity Not Mysterious ve Matthew Tindal Christianity as Old as the Creation adlı eserinde deist fikirleri açıklamış ve yaygınlaştırmıştır. O, bu eserinde doğal dinin Hıristiyanlıkla veya daha geniş bir ifade ile vahyedilmis dinle aynı doğruluk ve mükemmelliğe sahip olduğunu ve yine hem doğal din hem de vahyedilmiş dinin aynı amaca sahip olduğu ve dolayısıyla onların ahlâki kurallarının da aynı olması gerektiğini ifade eder.

Deizmin en ünlü temsilcilerinden olan John Toland, bir doğal din kültürünün taslağını çizerek Pentheistikan adlı eserinde bunu izah etmiştir. Ona göre, böyle bir kültürün rahibi bilim, kahramanları ise insanlık kültürünün tarihindeki büyük yetiştiriciler olacaktı. Shaftesbury, deizm anlayışı içerisinde yer alan bir düşünürdür. Ona göre din, insanın hayatının yücelmesidir. Tanrıyı biz evren gibi kendi mükemmel eseri içerisinde bulabiliriz; çünkü tabiat her yanı ile kendisine şekil vermiş olan büyük sanatçının izlerini taşır, Onun bu engin dünya görüşünün temeli “güzellik” idesine dayanır.[19]

Fransız deistleri içindeki en önemli ve tanınmış sima olan Voltaire, Newton fiziği ve tabiat kanunu fikrini esas alan bir doğal din anlayışını savunmuştur. Evrensel çekim kanunundan hareketle Newton fiziğini yorumlayan Voltaire, Tanrı’nın sürekli yaratıcılığı inancı ile evrendeki tabiî süreklilik fikri çeliştiği için deizme ulaşmıştır.

Rousseau ise Voltaire’in akılcı ve katı deizmini romantik ve esnek bir anlayışla sürdürmüştür. Filozofa göre, insanda doğuştan mevcut olan iyilik ve adalet duygusu sonradan kötülüğe ve eşitsizliğe dönüşebilmekte, ancak insanın tabiatında var olan ışık ona yeniden yol gösterebilmektedir. Bu görüşler Hıristiyanlığın doğuştan günahkar insan anlayışına ve dolayısıyla İsa’nın kurtarıcılığı inancına aykırıdır; ayrıca kilisenin yol gösterici rolünün ve ruhani otoritesinin yerine akli aydınlanmayı koymaktadır.


Thomas Paine, 1784 yılında yayımladığı, Akıl Çağı adlı kitabında o meşhur sözünü söyler:"Dünya vatanım, tüm insanlar kardeşim ve iyilik yapmak dinimdir."
Rousseau ve Voltaire, deizm anlayışı içerisinde yer alan Fransız filozoflardır. Özellikle Voltaire, Tanrı düşüncesinden başka her şey saçmadır, ” Tanrı olmasaydı biz O'nu icat etmek zorunda kalacaktık, ama bütün tabiat O'nun varolduğunu bize haykırmaktadır. ” demiştir. Rousseau’ya göre de din, yüksek bir varlığın bizlere verdiği yüksek bir duygudan ibarettir.

Amerikan Deistler

18. yüzyıl sonuna değin deizm, İngiliz, Fransız ve Alman aydınları arasında egemen dinsel görüş durumuna gelmiş, sonraları Amerikalıların da dinsel görüşlerinin biçimlenmesinde önemli rol oynamıştır. Amerika’daki deist düşünürlerin arasında en önemlisi Thomas Paine'dir.[20] Paine, Akıl Çağı adlı eserinin ilk bölümünde açık bir şekilde Hıristiyanlığa, özellikle de kurtuluş akidesi ve vahiy anlayışını eleştiriyor, Kitab-ı Mukaddes’teki vahiy, mucize, ahlak, enkarnasyon ve evren hakkındaki bilgileri açıkça eleştirerek reddediyor ve özellikle astronomi ilminin ortaya koyduğu evren telakkisiyle uyuşmazlığını göstererek diğer deistler gibi bilime verdiği önemi gösteriyordu. İkinci bölümde ise, doğal din anlayışını ortaya koyuyordu. Böylece Paine, birinci bölümde yıkmaya çalıştığı vahye dayalı Hıristiyanlık yerine ikinci bölümde aklı esas alan doğal din sistemini anlatmaya çalışıyordu.[21] Kısaca Paine, Paul Blanshard’a göre Amerika tarihinde en ünlü özgür düşünür olup dinleri eleştirmiş ve hem Tanrıya hem de ölümsüzlüğe inanmıştır.

Dünya Deistler Birliği (World Union of Deists)’nin web sitesinde bu birliğe üye olmak isteyenlerden önce Paine’ın bu eserindeki öğretileri kabul etmelerini şart koşmaktadırlar.[22]

Tanrının Varlığına Dair Argümanlar


Doğal dünyadan bir kare.
Deist yazarlara bakıldığında genellikle benzer sebeplerden dolayı yüce bir varlık sonucuna ulaştıkları gözlenmektedir. Bunlar sırasıyla aşağıda belirtilmiştir.

Kozmolojik Argüman: Bu argüman, ilk neden ve nedensellik kanıtıdır. Hiçbir şey, nedensiz olarak meydana gelmez. Her şeyin bir nedeni vardır; her bir neden, başka bir nedenin sonucudur. Yani var olan her şeye, kendisinden önce gelen bir şey neden olmuştur. Bu nedenlere bakarak, ilk nedene kadar ineriz ve nedeni bulunmayan Tanrıyı buluruz. Tanrı var olma nedeni bulunmayan temel tek varlıktır. Uslamlamasıysa şöyledir;

Var olmaya başlayan her şeyin bir sebebi vardır,
Evren var olmaya başlamıştır,
Demek ki evrenin bir sebebi vardır.
Doğa Yasası Argümanı: Bu argüman teleolojik argümanın farklı bir biçimidir. Doğa yasası argümanına göre doğada tutarlı ve tahmin edilebilir doğa yasaları olduğu için, bu yasaları yürürlüğe koyan bir de yasa koyucu olması gerekir. Bu yasa koyucu da yüce bir varlıktır. Uslamlamasıysa şöyledir;

Doğayı yöneten doğa yasaları vardır,
Bütün yasaların bir de yasa koyucusu vardır,
Bu yasa koyucu yüce bir varlıktır.
Teleolojik Argüman: Ayrıca dizayn ya da tasarım argümanı da denir. Bu argüman doğal dünyaya baktığımızda her şeyin kendi işlevini yerine getirecek şekilde en ince ayrıntısına kadar düzenlenmiş ve ayarlanmış olduğunu göreceğimizi belirtir. Bu da düzenleyen üstün bir varlığın kanıtıdır.

Bilimsel Gelişmeler
Temel İnançlar ve İlkeler

Alt Kategoriler

Deizmde evrene aşkın ve müdahale etmeyen Tek Tanrılı standart yalın deizm konsepti hakimdir. Fakat her inanışta olduğu gibi deizmin de zamanla kendi içinde farklılıklar oluşmuştur. Sonradan ortaya çıkan inançlar ya da akımlar anlam karışıklığı oluşmaması amacıyla başlarına ek veya isim getirilerek ifade edilir. Bunlar pandeizm, panendeizm, polideizm, Hristiyan deizmi, felsefi deizm, bilimsel deizm, spritüel deizm, proses deizm, hümanist deizm, birleşik deizm gibi deizmden türeyen ya da başka inançlarla birleştirilmiş alt dallardır. Ayrıca amorian deizm, pagan deizmi gibi deizmin bazı küçük alt kategorileri de mevcuttur.[26][27][28]

Günümüzde standart deizm konsepti dışında etkili alt dallar şunlardır;

Pandeizm

Pandeizm evrenin bütününü Tanrı olarak kabul eder. Pandeizm'de, her şey Tanrının bir parçası olarak kabul edilir, Tanrı her şeydir ve her şey Tanrıdır. Pandeizme göre Tanrı'nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur. Tanrı doğada, nesnelerde, insan dünyasında vardır. Her şey Tanrı'dır.

Panendeizm

Panendeizm, pandeizmde olduğu gibi evrenin kendisinin Tanrı olduğunu, pandeizmden farklı olarak ilk devindirici olan tanrının evren ve tüm varlıkları özünden yarattığı ve evrene aşkın, evrenin bilincinde mutlak ve değişmez bir varlık olarak egemen olduğu inancıdır. Panendeizm her şey Tanrı'dan sudur etmiştir. Ruhun tek amacı, oluştuğu Tanrı'ya dönmektir. Bunun da yolu tek evrensel yasa olan evrimden geçmektir. Somut anlamda tanrının bütünleştiği evrenin ve varlıkların, evrim ile diyalektik olarak değiştiği ve geliştiği, gelişimini tamamladıktan sonra dönüşün yine ezeli ve ebedi olan tanrıya olacağı bu geri dönüşte tekamülünü tamamlayan ruhların da tanrıya kavuşacağına inanılır. Panendeizme göre tanrı, hem değişmeyen (mutlak), hem de değişen (göreli) dir. Hem zamanın içinde, hem dışında; hem sonlu, hem de sonsuzdur. Aynı zamanda hem tikel, hem tümel; hem neden, hem sonuçtur.

Spritüel deizm

Spritüel Deizm içinde meditasyon, tefekkür, doğa ile birleşme, sezgi gibi durumları barındırır. Onlar da diğer deistler gibi Tanrının evrene müdahale ettiği fikrini, dini dogmaları ve doğaüstü olayları reddetmektedir. Spritüel deizm, genel ve manevi varlığı doğada hissedilebilir tarifsiz bir Tanrı inancı içerir. Spritüel deistler sonsuz ödül, reenkarnasyon, karma vb. gibi inançlara sahip olabilir.

Bu tür deistler literatürde "spiritüal fakat dini değil" ya da "spritüel fakat dini yok" ifadesiyle tanımlanır.

Deistlerin tümü olmasa da bir kısmı Transandantalistler gibi aşkın ideal spiritüel durumun; fiziksel ve empirik olduğu ve kurumlaşmış dinlerin doktrinleriyle değil yalnızca bireyin bağımsızca kendi içine dönmesi yoluyla idrak edilebileceği, varolan toplumsal kurumların bireyin kendi içindeki iyiliği fark etmesi ve ona dönmesine engel olduğuna inanmakta, bu yüzden bireyin kendini keşfine önem vermektedir.

Deizm ve Teizm

Teizm, her şeyden önce bir tanrı veya tanrıların var olduğu kabulünün üzerine kurulmuş bir düşünce yapısıdır. Teist görüşte, tanrı veya tanrılar yaratılmamışlardır, olmuş ve olacak her şeyi bilirler, sonsuz kudrete sahiptirler, zaman ve mekandan bağımsızdırlar, bilinen şeyler ile benzerlikleri yoktur. Teizmde çoğunlukla tanrı veya tanrıların evrenin işleyişine müdahale ettikleri inancı hakimdir.

Klasik teizm, anılan özelliklere sahip tanrı veya tanrıları kabul ederek her şeyi bu referans noktasından hareket ile açıklamaya çalışır.

Deist düşünceye göre de evren üstün, yüce bir varlık tarafından yaratılmıştır. Deizm'de, teizmin aksine, tanrının evrenin işleyişine müdahale etmediği fikri hâkimdir.[29]

Başka bir anlatımla Deizm, Teizm ile bir yaratıcı gücün varlığını doğrulaması yönüyle uyuşur fakat deizm, teizmin Tanrının insanlara peygamber ve dinler gönderdiği iddiasını kabul etmemesiyle ondan ayrılır. Teistlerin ilahilik iddiasına karşın deistler dinlerin insan tecrübesinin ve bilgi birikiminin birer ürünü olarak görmekte ve bu sebepten ötürü ilahiliklerini reddetmektedir. Ayrıca teistler deistlerden farklı olarak herhangi bir dine bağlı kimselerdir.

Türkiye ve Nüfus
Deistik Kavramlar

Dünya Deistler Birliği tarafından tespit edilmiş bazı deistik kavramlara aşağıda yer verilmiştir.

Deizm: Durağan ve içinde değişim bulundurmayan öğretilerin, inanışların aksine, tüm insanların yapabildiklerinden daha yüce evrensel bir yaratıcı gücün varlığına yönelik sonsuz inanç ile insanın doğuştan sahip olduğu aklıyla doğanın ve evrendeki kanun ve tasarımın kişisel gözlemlerle onaylanıp benimsenmesidir.
İman: Deistler Yaratıcının varlığına inanmaları için "iman"a gereksinmezler. İnanışta "iman" değil, koşulsuz "güven" vardır. Voltaire şöyle der: “İman nedir ? Apaçık ortada olan şeye inanmak mıdır? Hayır. Bana göre apaçık ortadadır ki, varlığı gerekli olan, sonsuz, yüce ve akıllı bir yaratıcı vardır. Bu iman ile değil akıl ile alakalıdır."
Tanrı: Doğadaki tasarım ve kanunların kaynağı olan evrensel yaratma gücü.
Vahiy: Deizmde vahiy bulunmamakla birlikte, vahiy kavramına farklı anlamlar yüklendiğine rastlanır. Örneğin Thomas Paine vahyi şöyle anlatır: "Bazıları, "Tanrı kelamı yok mudur, vahiy yok mudur?" diye soracaklar belki. Ben buna evet derim, Tanrı kelamı ve vahiy vardır. Tanrı kelamı gözlemlediğimiz evrendir: bu anlamıyla hiçbir insan icadının ne karşı çıkabileceği, ne de değiştirebileceği bir kelamdır ve Tanrı insana evrensel bir dille seslenmektedir. İnsan dili yerel ve değişkendir bu nedenle de değişmez ve evrensel bilgi için kullanılmada yetersiz kalır."
Akıllı Tasarım: Akıllı tasarımdan kasıt doğadaki yapılardır, mesela gözlemlenebilir olan ve akıllı bir tasarımcı gerektiren DNA’nın karmaşıklığı. Bu başlık altında “YAPI”dan kastettiğimiz, bir şeylerin sonsuz bir işbirliği motifi ile planlanmasıdır.
Doğal İnanç ya da Doğal Din: Doğanın tasarımlarına, kanunlarının ve aklın uygulanmasına dayalı Tanrı inancıdır.
Felsefe: Var oluş ilkelerinin ve gerçeklerinin öğretisi, bilgi veya inanış.
Mantık/Akıl: Gerçeklere dayalı mantıksal çıkarımları veya sonuçları şekillendirmede kullanılan ruhani güç.
İnanç: Sebebe, doğaya ve evrenin amacına ilişkin inançlar dizisi.
Güven: Güven, bir insanın mantık süzgecinden geçirdikten sonra başka bir insana veya başka bir şeye inanmasıdır.

Vikipedi

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

k ve din – Atatürk ve Islam – Atatürk ateist mi? Kemal Atatürk müslüman mı? Atatürk tabiata mı tapıyor?
Atatürk ve din – Atatürk ve Islam – Atatürk ateist mi? Kemal Atatürk müslüman mı? Atatürk tabiata mı tapıyor?

Konuya girmeden evvel meselenin daha iyi anlaşılmasını sağlamak istiyorum. Bu yüzden uzunca bir giriş bölümü hazırladım, buyrun…

Müslümanım ama Atatürkçüyüm diyenler, M. Kemal Atatürk’ün 1925 yılından evvelki demeçlerini, onun müslümanlığına delil sayarlar… Halbuki o demeçler, halkın ve muhafazakarların desteğini almak için verilmişti. M. Kemal Atatürk’ün o dönem verdiği demeçlere itibar ettiğimiz takdirde, onun aynı zamanda padişahçı, saltanatçı, hilafetçi, şeriatçı olduğuna da hükmetmek lazım gelir. Zira o dönem padişahı, hilafeti övmüş ve o meşhur Balıkesir Zağanos Paşa Camii’nde yaptığı konuşmada Kur’an-ı Kerim’in Anayasa olduğunu beyan etmiştir. Lakin daha sonra tam aksi istikamette hareket ettiği herkesçe malumdur. M. Kemal Atatürk’ün o meşhur Balıkesir konuşmasını övenler, o halde gelin M. Kemal’in o konuşmada söylediklerini hayata geçirelim; Kur’an, “Anayasa olsun.” Var mısınız? Kabul ediyorsanız, bu durumda bizim gibi düşünenlere yardımcı olmanız gerekir. Eğer kabul etmiyorsanız, o halde M. Kemal’in o dönem yaptığı konuşmaları onun müslüman olduğuna delil göstermekten artık vazgeçin.

M. Kemal Atatürk’ün saltanat ve hilafeti övdüğüne ve dini kullandığına dair birkaç misal vermek istiyorum:

M. Kemal Atatürk TBMM’nin açılışının öncüsü ve en örgütlü son kongrede, Sivas Kongresi’nde, şöyle and içmiştir:

“Makam-ı Celil-i Hilâfet ve Saltanata, Islâmiyete, Devlete, millete ve memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye takip etmeyerek… çalışacağıma… namusum ve bilcümle mukaddesatım namına vallah, billâh.”[1]

Üstelik, 24 Nisan 1920 tarihli Meclis konuşmalarında da Hilafet makamını ve Saltanatı koruyacağını söylemiştir (sadeleştirdik) :

Meclisimizde oluşan ve beliren milli kudretimiz, Hilâfet makamı ve saltanatı yabancı baskısından kurtaracak ve Osmanlı devletini dağılma ve tutsaklıktan kurtarma önlemleri alacaktır. Tam bağımsızlığa sahip, hilâfet makamına vicdani bağlılığı ile övünen, islâm dünyası içinde yaşama anlayışını kendinde gören bir milletin tutsak olamayacağı inancıyla, davranışlarımızı adım adım izleyen bütün medeni dünya ve insanlık sizlere yardımcı olacaktır. (Hararetli alkışlar)”[2]

Ayrıca aynı gün Meclis’te, Sultan Vahidüddin’e (rahmetullahi aleyh) “Üçüncü Ordu Müfettişi ve Padişahın Fahri Yaveri M. Kemal” imzasıyla şöyle bir telgraf çektiğini beyan etmiştir (sadeleştirdik) :

“Millet bağımsızlığına kavuşsun, saltanat makamı ile yüce ve büyük hilâfet yok olmaktan kurtulsun. Sonsuz bağlılığımın daima artmakta olduğunu bildirerek buna inanmanzı rica ederim.”[3]

M. Kemal Atatürk’ün o dönem yaptığı konuşmalar baz alınacaksa, bu durumda onu hilafetçi, saltanatçı, padişahçı, şeriatçı da göstermek icab eder ama bu tabii ki mümkün değil. Zira daha sonra o makamları kaldıran ve hatta söven bizzat kendisidir. Bundan da anlaşılıyor ki, M. Kemal’in o dönem yaptığı açıklamalar gerçek düşüncelerini yansıtmamaktadır. Hedefi milleti aldatmaktı…

Nitekim milleti aldatmak için bu tür açıklamalarda bulunduğunu kendisi Nutuk’ta itiraf ediyor:

“Gerçek, Osmanlı Saltanatının ve Hilâfetin yıkılmış ve ortadan kalkmış olduğunu düşünerek yeni temellere dayanan, yeni bir devlet kurmaktan ibaretti. Fakat durumu olduğu gibi dile getirmek amacın büsbütün kaybedilmesine yol açabilirdi…”[4]

Yani, amacının büsbütün kaybedilmemesi için durumu olduğu gibi dile getirmemiş. Açıkça yalan söylediğini itiraf ediyor.

Hedefine ulaşınca, Hilafet makamının gereksiz, anlamsız, yalnızca zarar ve yıkım getiren bir makam olduğunu[5] söylemekten çekinmemiştir.

Hatta şu sözlerle de, Fatih Sultan Mehmed (rahmetullahi aleyh) gibi ülkeler feth eden Sultanlara ve millete hakaret etmekten kendini alamayacak kadar ileri gitmiştir:

“Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Romenler sabanlarına yapışmışlar, varlıklarını korumuşlar, kuvvetlenmişler; bizim milletimiz de böyle **fatihlerin** arkasında **serserilik** etmiş…”[6]

Evvelce verdiği “namus” sözünü çabucak unutmuş olmalı…

Öte yandan, Mazhar Müfit Bey, M. Kemal Paşa’nın Erzurum Kongresi’ni açarken yaptığı konuşmanın sonunda şu sözlere yer verdiğini yazar:

“En son olarak niyazım şudur ki, Cenâb-ı Vacibü’l-Amal Hazretleri, Habib-i Ekrem’i hürmetine, bu mübarek vatanın sahip ve müdafii ve diyaneti celile-i Ahmediye’nin ilâyevnilkıyâme- haris-i estakı olan millet-i necibemizi ve makam-ı saltanat ve hilâfet-i kübrâyı masun ve mukaddesatımızı düşünmekle mükellef olan heyetimizi muvafık buyursun.”

Şu sözlere bakın, sanki ulemadan, evliyaullahtan birisi…

Uçtu uçacak…

Fakat gerçek böyle değil. Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanan bir kitapta M. Kemal’in başka bir itirafını görüyoruz:

“Mazhar Müfit, bu konuşmayı **yadırgayarak** Paşa’ya **niçin böyle bir konuşma** yaptığını sorar.

Kongre akşamı Paşa’ya:

– ‘Erzurum, nutkunuzun sonunu **müftü efendinin duası gibi** bitirdiniz’, dedim. Bu tarz konuşmamı hoş gördüğü için sadece güldü ve:

‘Maksadını anlıyorum, anlıyorum amma şimdi vazifemiz halkı, vatanı ve esir padişahı kurtarmaya **inandırmaktan** ibarettir.”[7]

Işte bu itiraf, gerçeğin ta kendisidir. Neticede Nutuk’ta, “müslümanlığı bir yana bırakmanın tatlı bir hayal olduğunu inkar edecek değiliz”[8] diyen de kendisidir.

Başka söze ne hacet?

Bu uzun girizgâhtan sonra gelelim asıl konumuza…

Atatürk tabiata mı tapıyor?

Altta sıraladığımız sözler bizzat M. Kemal Atatürk’e aittir:

(Ali Rıza Sağman’a) “…Evet, ben bilirim ki insan dinsiz olmaz. Fakat Türk’ün dini tabiattır. Bunu size münevversiniz (Aydınsınız) diye söylüyorum.”[9]

**

“Çobanlar, güneş, bulut ve yıldızlardan başka bir şey bilmezler. Yeryüzündeki köylüler de ancak bunu bilirler. Çünkü, ürün havaya bağlıdır. Türk yalnız doğayı kutsal sayar.”[10]

**

“Natür / Tabiat insanları türetti; onları kendine taptırdı da. Ancak; insanların dünyada yaşayabilmeleri için, onların tabiata egemenliğinide şart kıldı. Tabiata egemen olmasını bilemeyen yaratıklar varlıklarını koruyamamışlardır. Tabiat onları kendi unsurları içinde ezmekten, boğmaktan, yok etmekten ve ettirmekten çekinmemiştir.”[11]

**

“Hürriyet insanın düşündüğünü ve dilediğini mutlak olarak yapabilmesidir. Bu tarif Hürriyet kelimesinin en geniş manasıdır. İnsanlar bu manada hürriyete hiçbir zaman sahip olamamışlardır ve olamazlar. Çünkü malumdur ki insan, tabiatın mahlukudur.”[12]

**

“Yaşam, herhangi bir doğa dışı etkenin karışması olmaksızın dünya üzerinde doğal ve zorunlu bir kimya ve fizik seyri sonucudur.”[13]

**

“…Türk yalnız tabiatı kutsal bilir.”[14]

**

“Tabiatın **herşeyden büyük** ve **her şey** olduğu anlaşıldıkça, tabiatın çocuğu olan insan, kendinin de büyüklüğünü ve haysiyetini anlamaya başladı.”[15]

***

Ayrıca M. Kemal Atatürk’ün inancıyla ilgili Osman Nuri Ergin’in vardığı sonuç da onun Determinist ve Tabiatçı olduğu yönündedir.[16]

Osman Nuri Ergin’in vardığı sonuca yakın bir yargıya Prof. Dr. Mete Tunçay da varmaktadır.[17]

Yakın yıllarda çıkan bir yabancı kitapta M. Kemal Atatürk’ün Tanrı-tanımazlığı hakkında; “Berkes gibi kimi uzmanlar Atatürk’ün Tanrı-tanımazlığını yadsıyor olsalar da, kendisinin **dinsizliğini** kabul eden hemen tek reformcu” olduğu yazmaktadır.[18]

***

M. Kemal Atatürk’ün inancı bizim için neden mi önemlidir?

Zira;

1 – Nisa Suresi’nde “sizden olan (yani müslüman olan) emir sahiplerine/ idarecilere itaat edin” buyuruluyor.

Nisa Suresi

59 – Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.

***

2 – Allah’ın “nimet verdiği mutlu kimselerin yoluna” uyulması gerekiyor. Bunlar şüphesiz, “müslüman olmayanlar” değildir.

Fatiha Suresi

6 – Hidayet eyle bizi doğru yola,

7 – O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.

***

3 – Allahu Teala kafirlerin dost edinilmesini mü’minlere yasaklamış, hatta babaları veya kardeşleri olsalar bile onlardan beri olmalarını, onları yüceltmemelerini kendilerine farz kılmıştır.

Tevbe Suresi

23 – Ey iman edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfürden hoşlanıyorlarsa, onları dost edinmeyiniz. Sizden her kim onları dost edinirse işte onlar da zalimlerin ta kendileridir.

***

Son olarak bir Hadis-i Şerif zikredelim:

193 – ……Bize Cerir, el-A’meş’ten tahdîs etti ki, Ebû Vâil şöy­le demiştir: Abdullah ibn Mes’ûd (radıyallahu anh) şöyle dedi: Rasûlullah’ın huzu­runa bir adam geldi de:

— Yâ Rasûlallah! Henüz kendilerine katılmamış olduğu bir kav­mi, bir zümreyi seven bir kimse hakkında nasıl bir hüküm söylersi­niz? diye sordu.

Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) :

— “Kişi sevdiği ile beraberdir” buyurdu.

Hadis-i şerifin kaynağı: Buhârî, Edeb, 96. Ve daha başka kaynaklarda da mevcuttur.



**********



KAYNAKLAR:

[1] Sivas Kongresi Tutanakları, Haz: Uluğ Iğdemir, Ankara 1969, sayfa 5, 3.

[2] TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, Içtima senesi 1, Içtima 2, 24 Nisan 1920, celse 3, cild 1, sayfa 29, 30. (Meclis tutanakları) Fotoğrafa bakınız.

[3] TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, Içtima senesi 1, Içtima 2, 24 Nisan 1920, celse 1, cild 1, sayfa 11. (Meclis tutanakları) Fotoğrafa bakınız.

[4] M. Kemal Atatürk, Nutuk, 6. Bölüm: Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Toplanması, 3. Konu: Hükümetin Kurulması.

[5] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yay. 1959, sayfa 173-182.

[6] Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, Atatürk’ün Söylev ve Demeçeri I-III, Bugünkü dille yayına hazırlayanlar: Prof.Dr. Ali Sevim, Prof.Dr. M.Akif Tural, Prof.Dr. İzzet Öztoprak, Türkiye İktisat Kongresi’ni Açış Söylevi İzmir 17 Şubat 1923.

[7] Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk ile Beraber, Türk Tarih Kurumu yay. 1986, cild 1, sayfa 85.

[8] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Bölüm 14: Lozan Barış Konferansı ve Saltanatın Kaldırılmasına İlişkin Gelişmeler, Hilafet Meselesi, 24. Konu: Hilafet Konusunda Halkın Şüphe ve Endişesini Gidermek İçin Yaptığım Açıklamalar.

[9] Ali Rıza Sağman, Hatıralar, Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi içerisinde, Istanbul 1943, cild 5, sayfa 1631, 1632.

[10] Ayın Tarihi: 1930, No.73, sayfa 6049-6055.

Ayrıca bakınız: Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, Bugünkü dille yayına hazırlayanlar: Prof.Dr. Ali Sevim, Prof.Dr. M.Akif Tural, Prof.Dr. İzzet Öztoprak.

[11] Mustafa Kemal Atatürk, Havacılık Hakkında Konuşma, 3 Mayıs 1935. 4 Mayıs 1935 tarihinde Ulus gazetesinde de yayınlanmıştır.

Ayrıca bakınız: Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, Bugünkü dille yayına hazırlayanlar: Prof.Dr. Ali Sevim, Prof.Dr. M.Akif Tural, Prof.Dr. İzzet Öztoprak.

[12] Medeni Bilgiler ve Atatürk’ün El Yazıları, Prof. Dr. A. Afetinan (Atatürk’ün manevi kızı), Atatürk Kültür, Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, sayfa 450.

[13] [1930]. Prof. Dr. A. Afetinan (Atatürk’ün manevi kızı), Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, sayfa 267.

[14] 30 Kasım 1929, Vossische Zeitung (Alman gazetesi) Muhabirine Demeç. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1989, cild 3, sayfa 124.

Ayrıca bakınız: Atatürkçü sitede yayınlanmıştır: Türk Kültürünü ve Tarihini Yaşatma Derneği, Daniel Dumoulin – Ali Kaman – Ece Develi – Hüseyin Develi.

[15] Atatürk’ün manevi kızı Prof. Dr. A. Afetinan, M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları Medeni Bilgiler (Türk Tarih Kurumu) kitabından naklen; Atatürk ve Hukuk, Yargıtay, 130. Yıl Armağanı, Yargıtay Yayınları no: 27, Yargıtay Birinci Başkanlığı Yayın Işleri Müdürlüğü, Pan Matbaacılık, Ankara 1999, sayfa 312. Fotoğrafa bakınız.

[16] Osman Nuri Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, cild 5, Istanbul 1943, sayfa 1673.

[17] Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931) Yurt Yayınları, Ankara 1981, sayfa 219/dipnot 17.

[18] James A. Bill ve Carl Leiden, Politics in Middle East, Boston ve Toronto, Little, Brown and Co., 1979, sayfa 54, 55/dipnot 26.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Saklanan gerçek: Atatürk Müslüman değildi

 

Mustafa Kemal Atatürk yıllarca Türkiye Cumhuriyeti’ni bedeninde temsil eden bir ikon oldu. Çocukluğumuzdan üniversiteye kadar onun sözleri üzerinden inşa edilmiş bir ‘dünya görüşü’ zerk edildi kafalarımıza.

 

Mustafa Kemal askeri vesayetin kendini

meşrulaştırdığı bir bedendi. Bu ikonu once kendisi oluşturmaya başladı. Fakat zaman içinde devlet Atatürk’ü gidişata uygunlaştırdı.

 

Zamanla Atatürkçü devlet Mustafa Kemal’in sözlerini sansürleme ihtiyacını hisseti. Onu kendisinden kopardı.

 

Bu sansürün en açık uygulandığı meselelerden birisi dindir. Mustafa Kemal’in cumhuriyetin sahipleri tarafından yüzde 99’u Müslüman olan Türk halkına kolay kolay açıklanamayacak bir özelliği vardı. Atatürk Müslüman değildi. Ve bunu pek çok metinde çok açıkça yazmıştı.

 

Müslüman olmadığı gibi İslamın Arapların dini olduğunu ve Türklerin gerilemesinin sebebi olduğunu düşünüyordu.

 

Mustafa Kemal’in agnonstik mi, ateist mi olduğunu bilmiyoruz ama dinsiz olduğu ve bir yaratıcıya inanmadığını gösteren pek çok metin mevcut elimizde. İsterseniz bu noktadan sonra sözü ona bırakalım.

 

Mustafa Kemal’in yaratılış ve evrim üzerine görüşleri:

 

“İnsanlar, sürfeler gibi sulardan çıktılar ilk önce... İlk ceddimiz balıktır. İşler daha ilerledikçe o insanlar, primat zümresinden türediler. Biz maymunlarız; düşüncelerimiz insandır.” (Ruşen Eşref Ünaydın Atatürk T. ve D.K.H)

 

“Hayat her hangi bir doğa dışı etkenin müdahalesi olmaksızın dünya üzerinde doğal ve zorunlu bir kimyasal ve fiziksel olaylar dizisi sonucudur. Hayat sıcak, güneşli ve sığ bir bataklıkta başladı. Oradan sahillere ve denizlere yayıldı; denizlerden tekrar karalara geçti.” (Afet İnan Atatürk hakkında Hatıralar va Belgeler 1968)

 

“Hayat, her hangi bir tabiat harici etkenin müdahalesi olmaksızın dünya üzerinde tabii ve zaruri bir kimya ve fizik seyri neticesidir.” (Afet İnan Atatürk Hakkında 1930)

 

Mustafa Kemal’in din ve İslam üzerine görüşleri:

 

"Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arapların dinini kabul ettikten sonra bu din Arapların (..) Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. (..)

 

"Türk milleti birçok asırlar, (..) bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kur'an'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndü. (..)

 

"Türk milletini Allah için, Peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allah'la mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. (..)

 

"... din hissi, dünyanın acısı duyulan tokadıyla derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. (..) Artık Türk, cenneti değil, (..) son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. İşte dinin, din hissinin Türk milletinde bıraktığı hatıra..." (Mustafa Kemal'in yazdığı Afet inan imzasıyla çıkan Medeni Bilgiler kitabı 1931)

 

''Aziz Millet Vekilleri,

Dünyaca malum olmuştur ki, bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat, bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.'' (Kaynak:Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri / Cilt 1 / Syf. 389)

 

“Evet Karabekir, Arapoğlu’nun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kuran’ı Türkçe’ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım, ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler..” (Atatürk -Kazım Karabekir-Paşaların Kavgası Syf,159 )

 

''Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum” (Kaynak: Andrew Mango, Atatürk Syf.447 )

 

''Kimi yerlerde kadınlar görüyorum ki, başına bir bez, ya da bir peştemal ya da benzer bir şeyler atarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir, ya da yere oturarak yumulur. Bu durumun anlamı, gösterdiği nedir? Efendiler uygar bir ulus anası, ulus kızı bu şaşırtıcı biçime, bu vahşi duruma girer mi? Bu durum ulusu çok gülünç gösteren bir görünüştür. Hemen düzeltilmesi gerekir." (Kaynak: Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. II., s. 217.)

 

Aslında bu kaynaklar fazlasıyla uzatılabilir ama kanımca durum çok açıktır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Müslümanlık ve dinle alakası yoktur.

 

ufuk uras

 

 

 

ATATURK VE DİN

(Unutturulan gerçekler)

₪ "Türk ulusunun yürümekte olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale, pozitif bilimdir."

 

- Kaynak: ATATÜRK, 1933, 10.Yıl Nutku, Söylev ve Demeçleri

 

₪ "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır."

 

- Kaynak: ATATÜRK, 1925, Kastamonu Nutku, Söylev ve Demeçleri

 

Atatürk'ün ilkokullarda dahi öğretilen, çokça bilinen bu popüler sözlerinin arkasında yatan asıl "dünya görüşünü" birçok insan kavrayamamış durumdadır. Devrimlerinin çoğunu (hilâfetin kaldırılması, tevhid-i tedrisat, anayasadan "Türkiye devletinin dini islâmdır" maddesinin kaldırılması, laiklik ilkesinin getirilmesi, Arap harflerinin kaldırılıp Latin harflerinin kabulü vs.) dinin ümmet toplumu üzerindeki hegemonyasını kırma ve millet toplumu yaratma amacıyla yapmış bir liderin hâlâ "samimi bir dindar" sanılması, şüphesiz ki yalancı devletin ve onun şaklabanlarının başarılı sansür politikasının sonucudur. O halde biraz daha ileri gidelim; insan değil koyun yetiştiren korkak devletin politikaları yüzünden okullarda bahsi geçmeyen, unutturulan, sansürlenen, görmezden gelinen sözlerini ele alarak Türk milletinden gizlenen gerçek M.Kemal Atatürk'ü anlayalım:

 

----

 

₪ "Ben size manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur."

 

- Kaynak: ATATÜRK, 1933, Milli Eğitim Bakanı Dr.Reşit Galip'e hitaben, İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi

 

Dine inanan bir insan, ayetleri "dogma" olarak nitelendiremez. Kuran'daki "Allah'ın hükümlerinin asla değiştirilemeyeceğini" belirten ayete atfen "asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur" diyerek Kuran'ın akla aykırı olduğunu söyleyebilen birinin Kuran'a ve dine inandığı düşünülemez.

 

----

 

₪ "Muhammed'in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kur'an denir. İslam ananesinde bu ayetlerin Muhammed'e Cebrail adında bir melek vasıtasıyla Allah tarafından vahiy, yani ilham edildiği kabul olunur. Muhammed birdenbire Allah'ın Resulüyüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve iptidai ve islaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları islah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur."

 

- Kaynak: ATATÜRK, 1931, Lise için yazdığı Tarih kitabı

 

İslâm'a inanan bir insan İslâm peygamberine saygı gereği "Hz.Muhammed" olarak hitap eder. Yalnızca "Muhammed" hitabında bulunabilecek bir kimse ancak İslâm'a inanmayan biri olabilir.

 

Ayetlerin Allah tarafından Cebrail aracılığıyla vahyedildiği kesin bir dille Kuran'da belirtilirken, "İslam ananesinde böyle kabul olunur" diyerek, bunun bir done değil bir varsayım olduğunu vurgulamıştır.

 

Muhammed'in, çevresindeki olaylardan etkilenerek vahiy ve ilham fikri ile harekete geçip peygamberlik iddiasında bulunduğunu söylemiştir. Burada vahiyin Allah kelamı değil, Muhammed'in kendi tasarladığı bir fikir olduğunu belirtmektedir. Böyle bir yorumu ancak dinsiz birisi yapabilir.

 

----

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 yıl sonra...
Misafir antikemalist1

bide şu sizin atatürkü dindar yapmanız yok mu onun dini ne seni ilgilendirir ne beni ama eğer o bana dinimi yaşamamda engel oluyorsa bir sıkıntı var demektir . cumhuriyetten sonra dinler özgürleştiyse osmanlıda nasıldı müslüman olmayanlar yaşayamıyor muydu ? 72 millet beraber özgür bir şekilde ne kadar da güzel yaşıyorlardı

aklınızı başınıza alın artık kuranda Allah’ın indirdiği ile – Kur’an’ın bildirildiği şekilde hükmetmeyenler-yöneticiler, kafirlerin, zalimlerin, fasıkların ta kendileridir.. (Maide-44, 47) diyor sen daha neyin laikliğinden bahsediyorsun ? din sadece kul ile rab arasında değildir din hayatın her safhasında vazgeçilmez bir gerekçedir

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

 ATATÜRK SAVUNCULARI!! ŞU SORULARIMA CEVAP VERİNDE GÖRELİM!

1) şapkayı kabul etmedi diye binlerce alimi şehid edien kim?
2) Ezanı TÜRKÇE okutan kim? bunuda mı müslüman biri yaptı?
3) Kitabımıza gökten inen safsata diyen kimdi?

SADECE ÜÇ SORU. AKLINIZ YETİYORSA ADAM GİBİ CEVAP VERİN

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Oh be!Hem imanlı hem Atatürk'çü olmak ne güzel,nur olun...

imanlı mustafa kemalci olunmaz dostum imanlıyım diyip musafa kemalin hareketlerine gönülden inan insan olmaz

ayrıca diğer bir kardesime söylüyorum icki icti diye dinden cıkmaz günahkar olur diyor 

kardesim zaten meclis acılıs konusmasına el yazılarına ve meclis zabıtlarına bakarak dinsiz olduğunu söylüyoruz

sizin itham ettiğiniz delillerle bizim savunduğumuz delliller arasında bu denli farklar vardır.

 hayırlı günler 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Atatürk'e gelince;Icimizde yasayan ancak maaslarini Cumhuriyet karsiti cevrelerden alan,bazi fetöcü tarihci müsveddelerinin belirli amaclara hizmet icin yazdiklari ve anlattiklari ahlaksizca iftiralara ragmen halkimizin yüzde 85'nin sevdigi saydigi ve tüm dünyanin takdirini kazanmis bazi ülkelerin okullarinda onun ilke ve devrimlerinin ders olarak okutuldugu ve özbeöz bir Türk evladi olan ulu bir önderdir.Soyu bellidir,potamyali gürcülerden degil KonyaliTürklerdendir.

 

 Atatürk'e hakaret edebilmek icin bir insanin varsa aklini,varsa ahlakini varsa vicdanini kaybetmis olmasi gerekir.Türklerin  Mustafa Kemal önderliginde kurmus olduklari Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tescilli düsmanlari olan,bölücü Kürt Fasistler,Laikligin ne oldugunu bilemeyen zavallilar.kendilerini müslüman olarak tanitan ama aslinda müslümanlikla uzaktan yakindan ilgileri olmayan ve ipleri Batinin elinde olan basta fetö'cü cete olmak üzere bazi tarikat unsurlari Cumhuriyetin kurulusundan bugüne kadar devleti yikmak icin müthis bir mücadele icine girmis ve yine ABD projesi olan AKP ve ona bagli cemaatlerin gayreti ile devlet bugün yikilma konumuna getirilmistir.Kurtulus Savasi ile kazandigimiz bagimsiziigimiz türlü iki entrikalarla bugün tartisiir bir konuma gelmistir.

 

 Onun bunun hesabna calsarak ve AKP hükümetinin kanatlari altinda televizyon ve bazi gazetelerde karanlik cevrelerin ajanlari tarafindan bir anti Atatürk kampanyasi baslatilmistir.Fetö ile mücadele yalani ile AKP devlet karsiti kadrolarini olusturuyor.Fetö ile mücadele edilmiyor tak aksine masum insanlar islerinden uzaklastirlip yoksulluga mahkum ediiyor.Son olarak YSK'nin yaptigi bir darbe ile devlet resmen isgal edilmistir.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

balıkesir hutbesiyle meclis konusması arasında tam 17 sene vardır 

meclis konusmasını izlemenide tavsiye ederim tek taraflı arastırma yapıp bilgi edinen cahillerden olmayın 

Bunlarin bilgi kaynagi kadir misiroglu ve mustafa armagandir.Savcilik bunlar hakkinda sorusturma baslatmistir-Mustafa armaganin fetöcülgü desifre edilmistir.kadir misiroglu cumhurbaskaninin adamidir.Basina takmis oldugu Yunan fesi ile cumhuriyeti kuranlara en ahlaksizca hakaretleri yapmaktadir.Bunlar AKP hükümetinin korumasi altindadirlar ve Türk karsiti cevrelere hizmet etmektedirler.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.