Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Kurtuluş Savaşı hakkında herşey

 

***

 

 

ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI

 

 

 

I. DÜNYA SAVAŞI (1914-1918)

 

 

I. DÜNYA SAVAŞI'NDA OSMANLI DEVLETİ

 

Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılıp yok oluşunu ve yıkıntıları üzerinde yeni bir bağımsız Türk Devleti'nin kurulmasını hazırlayan I. Dünya Savaşı dünya tarihi açısından olduğu kadar, Türkiye açısından da büyük önem taşır.

 

Bu savaşın çıkışı, olayların büyük bir savaşa doğru akışı, Osmanlı İmparatorluğu'nun bu savaşa sürüklenişi tarihsel bir gelişimin bir sonucudur. Bu savaş, Fransız Devrimi ve 25 yıla yakın süren devrim savaşlarının meydana getirdiği politik, sosyal ve ekonomik gelişmelerin devamlı ve doğal sonucu oldu. Ulusalcılık hareketlerinin liberalizmden daha büyük güç kazandığı, ulusal devletlerin hammadde kaynakları ve üretim mallarına pazar bulmak için yaptıkları mücadele, sömürgecilik ve emperyalizm adı altında 19. yy.ın 20. yy.a bıraktığı kötü bir mirastı.

 

1914 yılının ilk altı ayı içinde Almanya Osmanlı Devleti'nin kötü askeri durumu yüzünden Anadolu'ya yönelik bir Rus saldırısına karşı Türk topraklarını korumanın sorumluluğunu yüklenmek istemediği için Osmanlı Devleti ile bir ittifak yapmayı düşünmüyordu. Temmuz 1914'te savaş durumu belirince Almanya, Osmanlı Devleti ordusunun iyi donatılması ve yetenekli komutanlar elinde olması halinde kendisine yararlı olacağını düşündü. Asıl amacı Halife'nin dinsel gücünden yararlanmak idi. Bu savaştan yengi ile çıkması durumunda Almanya'nın en büyük kazancı Orta Doğu'ya yani Osmanlı Devleti topraklarına egemen olmaktı. Bu savaşın Osmanlı Devleti'ni ilgilendiren bölümü Orta Doğu'ya Almanya'nın mı, yoksa İngiltere-Fransa'nın mı egemen olacağı idi.

 

İttifak önerisi yine de Osmanlı Devleti'nden geldi. 22 Temmuz'da Enver Paşa Alman Büyükelçisi'ne doğrudan ittifak önerisinde bulunurken; Sadrazam da aynı öneriyi Avusturya Büyükelçisi'ne yaptı. İttihat ve Terakki'nin ileri gelenleri buna zorunlu olduklarını, Osmanlı Devleti'ni yalnızlıktan kurtarmak için İngiltere ve Fransa'ya yapılan önerilerin geri çevrildiği için Almanya'nın böyle bir ittifaka yanaşmasının bir fırsat olduğunu savunuyorlar ve isteğin Almanya'dan geldiğini ileri sürüyorlardı. Alman Elçisi Von Vangenhayn ile yapılan görüşmelerden sonra 2 Ağustos 1914 tarihinde, savaşın başlamasının ertesi günü, Osmanlı Devleti Almanya ile ittifak antlaşması imzaladı ve seferberlik ilan etti. Antlaşma açıklanmadı. Sadrazam Sait, Harbiye Nazırı Enver, Talat Paşa ve Halil Bey antlaşmanın imzalanmasının sorumlusuydular. Osmanlı Devleti'nin geleceğini Almanya'nın yenilmezliği varsayımına bağlayan ve antlaşmanın baş sorumlusu Enver Paşa, Almanya'nın savaşı çok kısa bir sürede kazanacağını düşünerek, fırsatı kaçırmamak için bir an önce savaşa girmek istiyordu.

 

Osmanlı Devleti bu savaşa, ülkenin yönetimini elinde bulunduran İttihat ve Terakki liderlerinin sorumsuz davranışları sonucu sürüklendi. Olayların akışından da anlaşılacağı gibi bu sürükleniş, birbirini izleyen üç olup bittiyle gerçekleşti.

 

Birincisi :.....2 Ağustos 1914 tarihli Osmanlı-Alman ittifakı,

 

İkincisi :......İki Alman gemisinin Çanakkale Boğazı'na girmesi,

 

Üçüncüsü :..Karadeniz'de Rus donanmasına yapılan saldırıdır.

 

Bu üç olay da Meclis'in, Padişah'ın ve Hükümet'in bilgisi dışında, yalnız Enver ve kısmen Talat, Halil ve Sait Halim Paşaların sorumluluğu açıkça görülmektedir.

 

Osmanlı Padişahı Halife sıfatıyla 11 Kasım 1914'te "Cihad-ı Ekber " ilan etti ve Fetva yayınladı. İngiltere, Fransa, Rusya İslam düşmanı, Almanya ise Halife'nin ve İslam'ın dostu olarak gösterildi. Sünniler için yayınlanan fetvanın yanı sıra Şiiler için yayınlanan Fetva da önemli yer tutar. 22 Ocak 1915 tarihli Tanin Gazetesi'nde de bir örneği bulunan bu Fetva'da "Sünni, İmami, Zeydi, Vahhaki, Havarız fırkaları (mezhepleri) " nin, kafirlerin İslam dünyasında saldırısına ve yağmasına karşı birleşmeleri isteniyordu.

 

Halifeyi manevi lider tanımayan İran, Şii olması nedeniyle Cihad ve Fetvalara önem vermedi. Afganistan ise, 1914 yılında iç işlerinde serbest olmasına rağmen, dış işlerinde İngiltere'ye bağımlı idi. Askeri gücü de yoktu. Afganistan'ın, Osmanlı Halifesi'nin cihat ve fetvalarına uyması olanaksızdı.

 

Osmanlı yöneticilerinin Arap ve Hint Müslümanlarını ayaklandırmak girişimlerine karşı, İngiltere aktif ve dengeli politika izliyordu. Osmanlı Devleti egemenliğinde olan Hicaz'da hüküm süren Haşimi Ailesi'nden Şerif Hüseyin'in oğlu aracılığıyla bir anlaşma ortamı hazırladılar. Daha yeni vefat eden Ürdün Kralı Hüseyin'in büyük babası ve eski Maveraün Ürdün Emiri olan Abdullah, Kahire'deki İngiliz Yüksek Komiseri Lord Kitchener ile temasta bulundu. Kitchener'in halefi Mac Mahon zamanında da süren bu ilişki sonunda 23 Ekim 1914'te antlaşma yapıldı. Bu antlaşmaya göre İngiltere, müttefiki Fransa'nın çıkarlarına zarar vermeden, Arapların bağımsızlığını tanıyacak ve destekleyecekti. İskenderun, Mersin, Şam Arap toprağı sayılıyor ve Hüseyin'e "Büyük Arap Krallığı" tahtı vaad ediliyordu.

 

Osmanlı Devleti daha savaşa girmeden, İngiltere Orta Doğu'da gerekli önlemleri alıyordu. Osmanlı Devleti'nin savaşa katılmasından kısa bir süre sonra 22 Kasım'da Basra'yı bu önlemlerin ilk adımı olarak işgal ettiler. İngiltere Arap Emirlikleri ile ilişkilerini savaş başladıktan sonra daha da yoğunlaştırdı. 3 Kasım 1914'te İngiltere, koruyuculuğu altında bağımsızlığını tanıdı. 18-19 Aralık'ta da Mısır üzerinde İngiliz koruyuculuğunun (protectorate) kurulduğunu ilan etti. İngiltere, 26 Ocak 1915'te İbn Suud ve 3 Kasım 1916'da da Katar Şeyhi ile anlaşarak tüm Arap Şeyhleri'ni kendine bağladı. Cihad ilanı emir ve şeyhler üzerinde örneğin başlangıçta Mekke Şerifi Hüseyin üzerinde biraz duraksama etkisi yaptıysa da İngiltere'nin politikası ve etkinliği sonucu onun yanında yer aldılar. Halife'nin cihat ilanının ve fetvalarının etkisiz kalışı İngiltere ve Fransa'ya, kendi sömürgelerinden gelen Müslüman askerlerini güvenle kullanmak olanağı verdi.

 

İngiltere'nin, çoğunluğu Hint Müslümanlarından oluşan 941.000 kişiyi seferber ettiği ve bunların % 80'nin (756.000 kişi) Türk cephelerinde savaştığı göz önüne alınırsa, Halife'nin Müslümanlar üzerinde dini etkisinin olmadığı açıkça görülür.

 

Cihad ve fetvaların etkisiz kalmasının nedenlerini:

 

1. Müslüman toplulukların gerçekte kendi bağımsızlıklarını bile korumaya güçlerinin bulunmayışı

2. Müslüman topluluklar içinde Hilafet makamının bir kaç tane olduğunun kabul edilmesi

3. Bu makamın etkisinin bulunmaması

4. Emperyalist devletlerin, İslam Dini'ni iyi inceleyip, kendi çıkarlarına uygun olarak en akıllı şekilde kullanmaları

5. İslam toplumlarının yapılarının ve kültürel seviyelerinin ulusalcılık çağının gerisinde bulunuşu ve sömürgecilerin bunu iyi değerlendirmeleri

 

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

***

 

 

1914-1915 YILLARI

 

Türk Ulusu'nun Kurtuluş Savaşı'nı hangi koşullar altında, ne gibi olanaksızlıklar, yokluklar içinde ve hangi güçleri yenerek gerçekleştirdiğini anlamak için Birinci Dünya Savaşı'nda "Türk Savaşı" nı ve bunun Osmanlı Devleti'ndeki yıkımını iyi bilmek gerekir. Çünkü Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı'nda Rusya, İngiltere, Fransa gibi büyük devletlerin ordu, donanma ve tükenmez insan kaynaklarına karşı dört yıl süreyle Kafkasya, Çanakkale, Irak, Suriye, Galiçya, Sina gibi büyük cephelerde ve ulaşım olanaksızlıkları, yokluklar içinde savaştı. Kolera, tifüs, verem, zatürree, açlık ve daha bir çok hastalıktan yüz binlerce insan öldü. Silahsız, cephanesiz, ilaçsız, yiyeceksiz ve bin türlü ulaşım güçlüklerine rağmen dört yılın sonunda Türk vatanı işgal edilmemişti. Bu dört yıl savaşta Osmanlı Devleti orduları düşmandan çok hastalık ve yokluklara yenilmişti.

İşte TÜRK BAĞIMSIZLIK SAVAŞI bu büyük yıkımdan sonra yapıldığı için ayrıca büyük önem taşır. Çünkü Türk Bağımsızlık Savaşı, hiçbir zaman Türk-Yunan Savaşı değil, Lozan'da karşımızda birleşen İtilaf Devletleri'ne karşı yapılan bir savaştır, emperyalizme karşı yapılan bir savaştır. Yunan Devleti ise, İtilaf Devletleri'nin yalnızca maşası oldular.

1916-1918 YILLARI

 

1915 yılı sona erdiğinde savaşın genel gelişmesi, sonuç hakkında kesin bir bilgi vermiyordu. 1916 yılına girildiğinde savaşın büyük bir kısmı Avrupa cephelerinde geçiyordu. Türkiye, bütün güçlüklere ve olanaksızlıklarına rağmen Galiçya cephesinde Avusturya'ya yardım etmek için 33 bin kişilik bir kuvvet gönderdi.

Irak cephesinde ise daha önce söz ettiğimiz Kut-ül Amare'de İngilizler teslim oldular. Fakat Enver Paşa Almanların isteğine uyup, İran'daki Rus birlikleri için kuvvet ayırınca İngilizler Aralık ayında taarruza başladılar. Kanal Cephesi'nde ise Cemal Paşa iki kez daha taarruz ettiyse de başarısız oldu. İngilizler Sina'yı ele geçirip Suriye'ye girmeye başladılar. Fakat Türkiye'nin en büyük kayıpları Kafkas cephesinde oldu. Ruslar 1916 Nisan'ından itibaren taarruza geçtiler. Eylül ayına kadar Trabzon, Erzurum, Gümüşhane ve Erzincan'ı ele geçirdiler. Sarıkamış'ta sorumsuzca ve bilgisizce yitirilen insanların yokluğu acı bir şekilde anlaşıldı. Zayıf kadrolu 3. Ordu Rusların karşısında dayanamadı. Mustafa Kemal Paşa'nın komuta ettiği 16. Kolordu bir ara Muş ve Bitlis'i kurtardı. Fakat Rus üstünlüğüne karşı fazla bir şey yapılamadı

 

 

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

ARAP AYAKLANMASI

 

1916'da Türkiye için en büyük tehlikelerden birisi de Arapların ayaklanması oldu.

 

1865 ten itibaren Arap milliyetçi örgütleri kurulmaya başlamışlardı. Arapları ayaklanmaya iten diğer bir sebep de, Suriye'deki Arap milliyetçilerinin ayaklanma hazırlığı içinde oldukları için yargılandıktan sonra Mayıs 1916'da Cemal Paşa tarafından idam edilmeleri oldu.

 

İngilizler Araplara bağımsızlık vaad etmelerine rağmen İtilaf Devletleri Sykes-Picot Anlaşması'yla Orta Doğu'yu aralarında pay ediyorlardı. Araplar, buna rağmen Türkiye'ye karşı örgütleniyorlardı, Şerif Hüseyin Cemal Paşa'yı oyalarken İngilizlerle görüşmeleri sürdürüyordu.

 

Hüseyin ilk ayaklanma hazırlığını 27 Haziran 1916 'da ilan ettiği beyanname ile duyurdu. 10 Haziran da Mekke ve Cidde'de ayaklanma zaten başlamıştı. Taif ayaklanması ve diğer yerlerdeki ayaklanmalar hızla yayıldı. Amman'dan Medine'ye kadar olan yerlerdeki 30.000 Türk askeri hareketsiz kaldı. Yemen'deki Türk ordusu ile ilişki koptu. Mısır'daki İngiliz ordusunun Filistin seferi sırasında sağ kanadında Türk ordusuna karşı önemli hizmetler gören Arapların bu ayaklanması Suriye cephesinin kaderini de belli etti. Türk ordusu bir yandan İngiliz ordusu ile savaşırken bir de arkasındaki Araplarla vuruşmak zorunda kaldı. Sina ve Filistin yenilgilerinden sonra Türk ordusu Güney Suriye'yi terk ederek kuzeye, anavatana doğru çekilmeye başladı.

 

1917 yılında Suriye, İngilizlerin eline geçti. İngiliz ordusu Aralık ayında Kudüs'e girdi. Kudüs'e İngiliz komutanı General Allanby'nin girişi Hıristiyanlığın kutsal kentinin Müslümanların elinden kurtarılışı, bütün Hıristiyan dünyasında olduğu gibi, Türkiye'nin müttefiki Avusturya'nın başkenti Viyana'da da kutlanıyordu.

 

Arapların ayaklanmasından sonra Türk ordusu İngilizler karşısında kısa zamanda çözüldü.

 

Cihat ilanı ve din kardeşliği hülyalarının da işe yaramadığı acı bir şekilde anlaşıldı.

 

Suriye cephesindeki başarısızlıkları gören Mustafa Kemal Paşa 2. Ekim 1917'de buradan Enver Paşa'ya yolladığı mektupta çok gerçekçi bir biçimde ülkenin durumunun çok kötü olduğunu, her yerde asayişin bozuk, ekonominin çöküntü içinde, sefaletin yaygın ve ordunun savaş gücünün kalmamış olduğunu belirtti ve "Harbin anahtarı bizim elimizde değildir" sözleriyle galibiyet umudunun bulunmadığını dile getirerek daha fazla zarara uğramadan savaşa son verilmesinin gerektiğini anlattı.

 

Fakat Rusya'da devrim çıkmasından umutlanan Enver Paşa bu uyarıları dikkate almadı. Çünkü hala Almanya'nın galip geleceği umudunu taşıyordu.

 

 

***

 

***

 

OSMANLI İMPARATORLUĞU'NUN PAYLAŞILMASI

(GİZLİ ANTLAŞMALAR)

 

İtilaf Devletleri Osmanlı İmparatorluğu'nu iki ana bölüme ayırarak kendi aralarında paylaşmayı düşünüyorlardı. Birinci kısım İmparatorluktan ayrılan Arap toprakları, ikinci kısım da Anadolu toprakları idi.

Birinci Dünya Savaşı'nın sorumlusu hiç kuşkusuz yalnızca Almanya ve Avusturya değildi. İngiltere, Fransa ve Rusya'da aynı oranda, suçluydular.

 

İngiltere ve Fransa savaş boyunca dünyanın her yerinde "Hak, adalet, küçük ulusların hakları" gibi kavramlar uğruna savaştıklarının propagandasını yaptılar. Buna rağmen savaş içinde yaptıkları "Gizli Antlaşmalar" ile kendi prensiplerini çiğnediler.

 

İngiltere, daha 9 Kasım 1914'de Boğazları Rusya'ya vaad ederek bu yola başvurmuştu. Bunun sonunda Mart ve Nisan 1915'de İngiltere ve Fransa Boğazlar ve İstanbul'u Rusya'ya bırakmışlar, İtalya'yı savaşa sokabilmek için de 26 Nisan 1915'de İtilaf Devletleri Antalya yöresini İtalya'ya vaad etmişlerdi. Bu iki anlaşma da Türkiye üzerindeki pazarlıklarla ilgiliydi.

 

Tüm Orta Doğu'nun paylaşılması için Fransız temsilcisi General Jorj Picot ile İngiliz temsilcisi Mark Sykes arasında uzun görüşmelerden sonra 3 Ocak 1916'da anlaşmaya varıldı. "Sykes-Picot Anlaşması" denilen bu anlaşmaya göre, Suriye ve Irak'ın tümü ve Türkiye'nin güney kısmı İngiliz ve Fransız bölgesi olarak ayrılmıştı.

 

Filistin'de ise uluslararası bir yönetim kurulacaktı. Sykes-Picot Anlaşması'ndan sonra İngiltere ve Fransa,Rusya ile görüşmeye başladılar. Bu görüşmelerden sonra 26 Nisan 1916'da üç devlet arasında anlaşmaya varıldı. Sykes-Picot Anlaşması'yla Orta Doğu'da saptanan İngiliz-Fransız üstünlüğünü Rusya kabul ediyor, fakat buna karşılık Trabzon'un batısından geçen bir hattın doğusunda kalan Van, Bitlis, Muş, Siirt yöreleri Rusya'ya kalıyordu.

 

Fakat bu anlaşmadan İtalya'ya haber verilmemişti. Durumdan kuşkulanan İtalya'nın müttefiklerinden açıklama istemesi üzerine kesin bir anlaşma bulunmadığı Osmanlı İmparatorluğu'nun paylaşılması için görüşmelerde bulunulduğu yanıtı verildi. Bir yandan Avusturya'nın İtilaf Devletleri ile ayrı barış istemesi, diğer yandan Rusya'da Şubat 1917 ihtilâlinin çıkması İtalya'yı endişelendirdi. Kesin bir anlaşma yapmak için İngiltere ve Fransa'ya baskı yapmaya başladı. 19-21 Nisan 1917'de St. Jean de Maurienne'de yapılan görüşmeler sonunda Mersin dışında, Antalya, Konya, Aydın ve İzmir İtalya'ya veriliyordu. Buna karşılık İtalya, 1916 yılında İngiltere, Fransa ve Rusya arasındaki anlaşmaları kabul ediyordu. Taraflar birbirlerine ait olan Türk limanlarından serbestçe yararlanabileceklerdi. Ancak bu anlaşmaların yürürlüğe girmesi için Rusya'nın onayı gerekiyordu. İtalya, İngiliz-Fransız oyununa geldiğini Paris Barış Konferansı'nda anlayacaktır.

 

Böylece; hak ve adalet öncülüğünü ileri süren İtilaf Devletleri savaş içi gizli anlaşmalarıyla tüm Orta Doğu'yu yağmalıyorlardı.

 

 

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

ÇANAKKALE CEPHESİ

 

Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni Almanya'nın yanına iten İngiltere, Balkan Savaşı'nda perişan olmuş Osmanlı Devleti ordusunu küçük görüyor ve Çanakkale Boğazı'nın İngiliz donanmasınca kolayca geçilebileceğini, hatta İngiliz zırhlılarının büyük toplarının karşısında, Balkan mağlubu Türk askerlerinin kaçacağını sanıyordu. Bahriye Bakanı W. Churchill, İngiliz donanmasının Marmara'ya girip, İstanbul'u teslim alacağını ve Osmanlı Devleti'nin işinin biteceğini hesaplıyordu. Hatta Yunanistan'ı savaşa sokup, Gelibolu Yarımadası'nı Yunan ordusuna işgal ettirip, İngiliz donanmasını tehlikesizce Marmara Denizi'ne geçirmeyi planlıyordu. Lord Kitchener de bu işin çok kolay olacağı görüşünde idi. Kaldı ki Osmanlı Devleti ordusunun elindeki silahlar eski ve eksikti. Henüz Almanya'dan yeterli silah, özellikle büyük toplar getirilmemişti. Bütün şartlar İngilizlere Çanakkale'yi kolayca geçebilecekleri umudunu veriyordu. Çanakkale kolayca geçilince hem Osmanlı Devleti'nin işi bitecek ve "Doğu Sorunu" nu çözümlenecek, hem de boğazlar üzerinden Rusya'ya gereksinimi olan silah, cephane, malzeme gönderilecek, Almanya iki ateş arasına alınacak ve savaş kısa zamanda İtilaf Devletleri'nin galibiyetiyle sonuçlanacaktı. Gerekirse Rusların da Karadeniz kıyılarına asker çıkarması sağlanarak İstanbul teslim alınacaktı. Bu bakımdan Çanakkale Savaşı, Birinci Dünya Savaşı'na gelişmeleri ve sonucunu etkilemesi yönünden çok büyük önem taşıyordu. Irak, Suriye ve Kafkas cepheleri gibi kısmi bir cephe değil, savaşın sonucunu etkileyecek büyük bir cephe idi.

 

İngiltere Savaş Bakanı Lord Kitchener İngiliz Donanması'nın kara ordusuna gereksinim duymadan Çanakkale'yi geçeceğini düşünüyordu. Bu nedenle, müttefik İngiliz-Fransız filosu Şubat 1915'te Limni Adası'nın Mondros (Mudros) Limanı'nda toplandı. 19 Şubat'tan itibaren de Çanakkale Boğazı ağzına İngiliz-Fransız donanması tarafından yoğun bir bombardıman başladı. 17 Mart'ta kadar bombardıman sürdü. 18 Mart 1915'te İngiliz-Fransız filoları iki hat halinde, Boğazı geçmek için saldırıya başladılar.

 

Bir gece önce, Türk mayın gemisi "Nusret" in Boğaz'a mayın döktüğünden habersiz olan bu muhteşem donanma, yoğun bir top ateşiyle Boğaz'a girdi. Yeterince büyük topları bulunmayan Osmanlı Devleti 6 saat 45 dakika süreyle, düşmanın bu üstün kuvvetine karşı amansız bir direnme gösterdi. Müttefik donanması akşama doğru, Boğaz'ı geçemiyeceklerini acı bir şekilde anlamış oldu. Fransız Bove bir mayına çarparak, bütün personeli ile sulara gömüldü ve iki İngiliz zırhlısı da aynı şekilde battı. Diğer zırhlılar ise ağır veya hafif yaralar aldılar. Donanmalarının yarısının işe yaramaz duruma geldiğini gören müttefikler, akşam üstü savaş alanını terk ettiler. Yedi gemi kaybeden İtilaf Devletleri Çanakkale Boğazı'nı geçemiyeceklerini anladılar ve Gelibolu Yarımadası'nı işgal etmeye karar verdiler. Mısır'dan getirdikleri Tümenlerini Limni ve İmroz Adası'na yığdılar. Nisan 1915 başında 40.000 Fransız, 50.000 İngiliz askeri toplandı. 25 Nisan'da Boğaz'ın Anadolu yakasındaki köşesine çıkarma denemesi yapan İtilaf askerleri başarısızlığa uğradı. Fakat asıl çıkarmayı Seddülbahir kıyılarına yaptılar. 28 Nisan'daki 1.Kitre Savaşı'nda ağır kayıplar verdiler. 1 Mayıs'tan itibaren İngilizler, asker çıkarmaya devam ettiler ve 6 Mayıs'ta başlayan büyük saldırıya (11. Kitre) 50.000 kişilik İngiliz-Fransız askeri katıldı. Türk askeri bu büyük kuvveti durdurdu ve bu saldırı da İtilaf kuvvetleri için düş kırıklığı ile sonuçlandı. Bunun üzerine İtilaf Devletleri Gelibolu Yarımadası'na sürekli asker çıkarttı. Tarihin en kanlı savaşlarından birisi, bu küçük yarımada üzerinde amansız bir şekilde sürdü. İtilaf kuvvetleri özellikle Anafartalar Savaşları'nda Yarbay Mustafa Kemal'i karşılarında buldular.

 

1908'den sonra İttihat Terakki liderleriyle anlaşamadığı için yalnızca askerlik mesleğine kendisini veren Mustafa Kemal, son olarak atandığı Sofya Askeri Ataşeliği'nden gönüllü olarak cepheye atanmasını istedi. Tekirdağ'da bulunan 19. Tümen Komutanlığı'na atandı. Yeni kurulan bu kuvvet bir aylık bir eğitimden sonra savaşa katıldı. İşte İngiliz-Fransız ordusu bu genç subayın askeri başarıları karşısında çaresiz kaldılar.

 

Çok kanlı savaşlar sonunda İngiliz-Fransız ordusu, Anafartalar-Conkbayırı gibi Türk direnişleri karşısında yenilgiyi kabullendiler. 19-20 Aralık 1915'te askerlerinin bir bölümünü çeken düşman, 3-9 Ocak 1916'da da diğer kuvvetlerini çekerek yarımadayı boşalttılar.

 

Daha başlangıçtan beri Osmanlı Devleti ordusunun Alman subayların emrine verilmesine karşı çıkmış olan Mustafa Kemal, hemen her fırsatta bu durumu Savaş Bakanlığı'na yazmıştı.Çanakkale Cephesi'nde Liman von Sanders'in yaptığı savaş planını beğenmemişti. Enver Paşa'ya yolladığı yazıda, düşmanın karaya asker çıkarırken, zayıf bulunduğu bir sırada saldırarak karaya çıkmasının engellenebileceğini, oysa Sanders'in planının düşmanın karaya çıktıktan sonra durdurulmasına dayandığını, bunun da bizim aleyhimize sonuçlanacağını belirtti ve orduya Enver Paşa'nın kendisinin komuta etmesini istedi. Sanders'in planı, İtilaf Devletleri'nin büyük bir kuvvetini Çanakkale'de uzun bir süre oyalamak temeline göre yapılmıştı. Böylece İtilaf Devletleri 8,5 ay bu cephede savaştıklarına göre, Alman planı başarılı oldu. Türk askerleri Almanya'nın yükünü hafifletmek için savaştırıldı. Düşmanın yenildiğini ve çekilmek üzere olduğunu anlayan Mustafa Kemal, çekilme anında düşmana yapılacak bir saldırı ile büyük kayıplar verdirileceğini bildirdiyse de isteği Savaş Bakanlığı tarafından uygun bulunmadı. Bunun üzerine istifa etti ise de Liman von Sanders Paşa'nın isteği üzerine istifasını geri aldı.

 

İstanbul ve Osmanlı Devleti'ni kurtarmış olan Mustafa Kemal adı Enver Paşa'nın engellemesiyle İstanbul'da duyurulmadı. Sarıkamış başarısızlığını sansür ile engelleyen Enver Paşa, Mustafa Kemal adını da duyurmadı. Mustafa Kemal, bu savaş sırasında Albay'lığa terfi etti ve bir süre sonra Diyarbakır'a atandı. Generalliğe terfi ettiği de oraya ulaşınca bildirildi.

Çanakkale'de İtilaf Devletleri yenilirken, Almanya ve Avusturya, Bulgaristan'ın yardımıyla Sırbistan'ı ezdiler ve Almanya'dan İstanbul'a demiryolu bağlantısı kuruldu. Almanya'dan sağlanan ağır silahlar nedeniyle artık Çanakkale'yi geçmek olanaksızdı. Çanakkale başarısızlığı İtilaf Devletleri'ne çok pahalıya mal oldu. Bu harekatın başarılması ile savaşı kısa sürede kazanacaklarını uman İtilaf Devletleri yanıldılar. Balkan Savaşı'nda yenilen Osmanlı Devleti ordusu genç subayları yönetiminde yeni bir dinamizm kazanmıştı. Dünyanın yenilmez sanılan donanma ve ordularının yenilebileceğini gösterdi. Çanakkale Savaşı'nı Osmanlı Devleti'nin kazanması nedeniyle Rusya'ya gereken yardım gönderilemedi ve Osmanlı Devleti savaş dışı bırakılamadı. Bu nedenle savaş iki yıl daha uzadı. Kut-ül Amara ve Seddülbahir yenilgileri, İngilizlerin prestijini çok sarstı ve özellikle sömürgelerindeki İngiliz itibarına darbe indi. Savaşa katılmakta duraksayan Bulgaristan'ın, Almanya yanında savaşa katılmasına neden oldu. Savaşın iki yıl uzaması, Rusya'da sefalet ve yokluğu arttırarak, Ekim 1917 Bolşevik Devrimi'nin çıkmasına neden oldu.

 

***

 

***

IRAK CEPHESİ

 

İngilizlerin, daha savaş başlamadan önce bir yandan Araplarla anlaşma yollarını ararken, bir yandan da asker yığmaya devam ediyordu. Oysa bu cephelerde Osmanlı Devleti'nin ancak 8.000 kişilik bir kuvveti ve ayrıca Araplardan oluşan 2.900 askeri vardı. Fakat İngilizler Araplarla anlaşmak üzereydiler. 22 Kasım 1914'de Basra'yı alan İngilizler ileri harekata başlayınca, Osmanlı Devleti de Irak cephesine asker gönderdi. Osmanlı Devleti'nin elinde yeterli haritalar bile bulunmuyordu. Albay Nurettin Bey (Paşa) Irak Cephesi Komutanlığı'na atandı. İngiliz komutanı Tawhsend, 27 Eylül 1914'de Kut-el Ammare'yi alıp yerleşmişti. Kasım Ayı'nda yapılan çetin savaşlardan sonra her iki taraf ta ağır kayıplar verdi. Bu arada cepheye Von der Golç Paşa atandı ve Nurettin Bey onun emrine verildi. 7 Aralıkta Osmanlı Devleti ordusu Kut-el Ammare'ye saldırdı ve kuşattı. Kuşatma 4,5 ay sürdü. 1000 ölü, 7000 yaralı vermiş olan İngiliz ordusu (5000 İngiliz, 7000 Hintli ve 3000 geri hizmetli) Osmanlı Devleti'ne teslim oldu. İngilizler bu yenilgiden sonra çok daha dikkatli davrandılar. Basra'ya yeni kuvvetler göndermeye başladılar.

Diğer yandan, İran'da Türk ve Alman etkisi ile İngiliz Konsolosu ve yandaşları Eylül 1915'te tutuklandı. Türk ve Alman subayların Türk ve İranlı 15.000 savaşçı sayesinde orta ve güney İran'daki İngilizler buraları terk ettiler. Golç Paşa Bağdat'a geldikten sonra (18 Ekim 1915) İngilizlere karşı İran'da ayaklanma çıkartılmaya çalışıldı. Fakat bir süre önemli bir Rus kuvveti Enzeli'de karaya çıkarak İran'daki bu üstünlüğe son verdi. Rusların Tahran'ı ve İngilizlerin de Bağdat'ı almasından sonra bu cephede üstünlük İngilizlerin eline geçti.

Doğu cephesinde soğuk, açlık, hastalık ve yokluklar içinde savaşan Türk Askeri; Irak cephesinde de sıcak, kolera, açlıktan kırılırken cephane ve ilaç gibi her çeşit malzemenin yokluğu, çeşitli olanaksızlıklar içinde savaşmak zorunda kaldı. Arapların İngilizlerle anlaşarak Osmanlı Devleti ordusunu arkadan vurmaları üzerine savaşın kaderi İngilizlerin eline geçti.

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.