Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

TÜRBANIN DİLİ VARDIR... (Türbanlı eş bir kimliktir... Şeriatçıdır, Medeniyeti sevmez........)


DİPNOT

Önerilen İletiler

Tekrar belirtiyoruz. Özel yaşamında, özellikli devlet görevi sorumluluğu taşımayan, isteyen herkes türbanını, yasaların yasaklamadığı her yerde özgürce takabilir. Buna kimsenin bir şey söylediği yok. İnançlara ve düşüncelere, toplum kurallarına, yasalara aykırı olmadığı sürece saygılıyız.

 

Allah razı olsun nekadar iyisiniz. Tuvaletede gidebilirmiyim????

 

Başörtüsünü kendi siyasi emelleri uğruna alet eden bir kesimin olmadığını söylemicem elbette. Fakat neden bu kesime karşı siz ülke korumacılığını kendi tekelinize alarak çözüm yolları aramaya çalışıyorsunuz ve bütün insanlara bunu dayatmaya kalkışıyorsunuz anlayamıyorum... Ben elhamdülillah müslümanım ve vatanın bölünmezliğinden yanayım, sizde ateistsiniz sizde vatanın bölünmezliğinden yanasınız o halde siz ve biz birleşip ayrılıkçı kesime karşı önlem almamız gerekmezmi? Bu ülke neden sadece sol görüşlü yada inançsız kesimin koruması altında ilerliyor ve bütün kurallar bu zihniyete sahip insanlar tarafından belirlenmeye çalışılıyor? Bir yandan bütünlük çığlıkları atılıyor diğer tarafta devletin bütün yetki organları sol görüşlü insanlarla donatılmak için türlü türlü oyunlara başvuruluyor... Sağ görüşlü insanlar, inançlı insanlar devlet kademesine erişemesin diye eğitim hakları ihlal ediliyor.

 

Ayrılıkçı kesime karşı gelirken milyonlarca masum ve sadece inancını yaşamak isteyen insanında hak ve hürriyetlerini elinden alıyorsunuz. Milyonlarca genç kızın - siyasetin s sini bilmeyen- eğitim hakkı ihlal ediliyor. Sonrada büyük pişkinlikle haydi kızlar okula kampanyaları yapılıyor. Tabi burda bile ayrımcılık "duuuurr örtünü çıkar öyle okula..."""" ne kadar büyük ikiyüzlülük...

 

İşte İslam ve diğer zihniyetlerin arasındaki fark.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 234
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Tuvaletede gidebilirmiyim????

 

Tabiki gidebilirsiniz...

Ne demek!..

Bu arada şifonu çekmeyi unutmayın lütfen... ;)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Oy, itibar ve iktidar'' uğruna, hukukla, bilim insanlarıyla ve çağımızla örtüşmeyen, giderek Cumhuriyetin ''üniter'' yapısıyla çelişen ''uluorta'' demeç ve savlar, bizleri taa yüreğimizden yaralıyor. Bize göre ''türban'', ''ulema'', ''bilgin'' varyasyonunda yaşanan polemikler, iman, ihlas ve sadakat kuru "kuru akıl" la ölçülüp biçilebilecek manalar değildir. Ne ki, bugün artık inançla bilimi, ''mutlak'' olanla ''bilinci'', ''sakallı ulema'' ile ''bilgini'' doğru yerlere koymak zorundayız. Çünkü, bilim ve düşün adamları ile kavgalı olan ''ulema'' sınıfının ''gelgitleri'' anaforundan başka türlü kurtulmak olanaklı değildir... Ve çünkü 60 yıldır yaşanan cemaatleşme sürecinden soyutlanmanın başka yolu yoktur.

 

Bilimde ve dinde (dolayısıyla ''bilgin'' ve ''ulema'' arasında), başta temel tavır ayrılığı vardır. Bilimde kural, ''belgelemek'' ya da ''kanıtlamak'' , dinde ise ''inanmak'', ''iman etmek'' tir. Dinsel tavırda ''seçme özgürlüğü'' tanınmaz, şundan ki, Tanrı'nın kefil olduğu bir şey ''kuşku ve tartışma'' konusu olamaz! Bilimsel tavır ise her sav karşısında kuşkucu olmayı, Hüseyin Batuhan 'ın deyişiyle ''bir tür bilgi ahlakı sayar'' . Bilimde yasallık ve onun araştırma ve denemeyle bulunup doğrulanır oluşu var, dinde ise doğaüstü, söylenti ve yorum. ( Server Tanilli )

 

Çağdaş, laik Atatürk Türkiye'sinin aydınlıkçı yönetici ve görevlileri, bu bilinç içinde olmak; tarih ve akıl gözüyle gerilere giderek, ilkçağ düşünürü Epiharmus 'un özdeyişini yaşamak, algılamak ve topluma özendirmek zorundadır. Çünkü, böylesine onurlu ve çağdaş bir eylem, ''erdem'' dir!.. ''Erdemlilik'' tir!..

 

Epiharmus, toprağın altından şu öğüdü veriyor, bizim gibi inanç kurbanı dünyalılara:

 

''İnsan, düşünce (akıl) ile görür ve duyar; her şeyden faydalanan, her şeyi düzene sokan, başa geçip yöneten düşüncedir; geri kalan her şey kör, sağır ve cansızdır.''

 

Umarız, uygarlık ve aydınlanma sürecine ''aklın önceliği'' damgasını vurur...

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir insanın hakkını verip veremeyeceğimizi tartışmak ne dehşet.Dehşet olan başka şey de hâlâ bu konuları bir kenara bırakamamamız. Fakat artık dünya çok küçük. Biraz parası olanlar için fırsatlar çok. Kanada, Avustralya,İngiltere ve A.B.D gibi medeni ülkeler onları bekliyor.Bu biraz zor ama, istenmediği yerde durmak istemeyenler,giderler ve kendilerine yeni bir yaşam kurarlar. Bizler de beyin göçlerinden bahseder feryat ederiz. Parası olmayanlar ise, ikinci sınıf vatandaş damgasıyla, pencere kenarlarında, Türkiye için iyi şeyler düşünmeye çalışırlar.

 

Hâlâ var olan karşıt gruplarsa, onları ülkeden kovmanın heyecanıyla, elli senelik ömürlerini, arada bir canlarını sıkan sorumsuzluk izlerini kör yazarların makaleleriyle silerek,o küçücük dünyalarında, çürümüş beyinleriyle mutlu bir şekilde yaşarlar.

 

Bu ülke neler gördü. Bunu da atlatır Alimallah.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Türbanın dili vardır...

 

BİR insanın eşinin türbanlı (başörtüsü demiyorum) olması elbette onun kimliğinin bir parçasıdır.

.

.

.

Siz anlamak isteseniz de, istemeseniz de...

_____________________________________________

Bekir COŞKUN / 21.03.06 / Hürriyet

 

 

Kimse kusura bakmasın ama aşırı derece sığ;neyin ne olduğu bilinmeden yazılmış;olaya dışardan bakıldığı açıkca belli bir yazı...

 

Özgür düşünceyi;sorgulamayı savunan bir insanın bunları marifet gibi buraya taşıması beni ayriyeten üzdü...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

by_x_men bana diyosun ama kendin çok güzel yandaş çekiosun! Atatürkün adını kullanarak bunu yapıosun, laiklik diyerek bunu yapıosun!

 

 

Kurtuluş savaşında canlarını verenlerin % 90 u Allah yolunda canlarını verdiler! Senin bahsettiğin laiklik için değil! % 10 luk kısmı bilmem! Ne korkusu yüzünden savaşmışlar bilmem!

 

Atatürke bağlıydılar çünkü o kumandandı! (Atatürke hiç bi zaman laf söylemem,söyletmemde! Onu putlaştıranlara lafım vardır her zaman! )

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

by_x_men bana diyosun ama kendin çok güzel yandaş çekiosun! Atatürkün adını kullanarak bunu yapıosun, laiklik diyerek bunu yapıosun!

Kurtuluş savaşında canlarını verenlerin % 90 u Allah yolunda canlarını verdiler! Senin bahsettiğin laiklik için değil! % 10 luk kısmı bilmem! Ne korkusu yüzünden savaşmışlar bilmem!

 

Atatürke bağlıydılar çünkü o kumandandı! (Atatürke hiç bi zaman laf söylemem,söyletmemde! Onu putlaştıranlara lafım vardır her zaman! )

 

Devrime inanların büyük bir bölüm savaşlarda öldü Azizilturco.

O karanlık dönemlerden kurtulmak isteyen halkın zaferidir bu dinin ve imanın değil... Nedeni ise her ulusta vatan için savaşmak denen birşey vardır ve asıl olan ülke topraklarının varlığı ve bütünlüğüdür. Lütfen artık kendinizi kandırmayı bırakın... Dünyadaki her vatandışın bir ülkesi vardır ve o ülke içerisinde yüzlerce inanç biçimi vardır ve herkez o durumda ibadeni yaşar ve yaradanda yardım ister fakat, Yurdumuzun ve ulusumuzun kurtuluşu Mustafa Kemal ATATÜRK ve ona inanmış silah arkadaşlarının ve halkının zaferidir. Bu zafer de bu halk bugün onun gösterdiği kararlılık ve haklı olduğu bilincini ile hala dimdik ayaktadır ve ayakta kalacaktır... Dinin sayesinde değil.... Tabiki herkezin bir inancı vardır fatak siz buna din sayesinde oldu derseniz o zaman din savaşlarına bakmak için orta çağa ve daha gerilere gitmeniz gerekiyor ki onları ancak o tarihlerde yakalabilirsiniz. Kaldi ki o çağlar acı gözyaşı, yobazlık ve karanlık çağlarıydı ve sürecini doldurdu ve kapandı. Artık günümüz gerçekleri, sosyal olgular, toplumsal gelişmeler, ilerliyen bilim ve Teknolojik dayatmalar herşeyi olduğu gibi her inancıda kökten sarsmakta ve bu sarsıntı önümüzdeki süreçtede etkisini giderek arttırarar devam edecektir...

Fakat bu gün ne mutlu ki Atatürkün verdiği kurtuluş savaşı emperyalistlere ve sömürgecilere karşı verilen kararlı ve dirençli bir duruşun başarısıdır ve hala dünyada tek örneği olan ve büyük bir meşale ile yanan bir ateştir o... Kimse du bunu dine bağlamasın... Çünkü yapılan bu savaş aynı zamanda yobazlığa ve çağdışılığa karşı yapılan bir savaştır...

Saygıya duyurulur...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Devrime inanların büyük bir bölüm savaşlarda öldü Azizilturco.

O karanlık dönemlerden kurtulmak isteyen halkın zaferidir bu dinin ve imanın değil... Nedeni ise her ulusta vatan için savaşmak denen birşey vardır ve asıl olan ülke topraklarının varlığı ve bütünlüğüdür. Lütfen artık kendinizi kandırmayı bırakın... Dünyadaki her vatandışın bir ülkesi vardır ve o ülke içerisinde yüzlerce inanç biçimi vardır ve herkez o durumda ibadeni yaşar ve yaradanda yardım ister fakat, Yurdumuzun ve ulusumuzun kurtuluşu Mustafa Kemal ATATÜRK ve ona inanmış silah arkadaşlarının ve halkının zaferidir. Bu zafer de bu halk bugün onun gösterdiği kararlılık ve haklı olduğu bilincini ile hala dimdik ayaktadır ve ayakta kalacaktır... Dinin sayesinde değil.... Tabiki herkezin bir inancı vardır fatak siz buna din sayesinde oldu derseniz o zaman din savaşlarına bakmak için orta çağa ve daha gerilere gitmeniz gerekiyor ki onları ancak o tarihlerde yakalabilirsiniz. Kaldi ki o çağlar acı gözyaşı, yobazlık ve karanlık çağlarıydı ve sürecini doldurdu ve kapandı. Artık günümüz gerçekleri, sosyal olgular, toplumsal gelişmeler, ilerliyen bilim ve Teknolojik dayatmalar herşeyi olduğu gibi her inancıda kökten sarsmakta ve bu sarsıntı önümüzdeki süreçtede etkisini giderek arttırarar devam edecektir...

Fakat bu gün ne mutlu ki Atatürkün verdiği kurtuluş savaşı emperyalistlere ve sömürgecilere karşı verilen kararlı ve dirençli bir duruşun başarısıdır ve hala dünyada tek örneği olan ve büyük bir meşale ile yanan bir ateştir o... Kimse du bunu dine bağlamasın... Çünkü yapılan bu savaş aynı zamanda yobazlığa ve çağdışılığa karşı yapılan bir savaştır...

Saygıya duyurulur...

 

 

Orada dur arkadaş...

 

Atatürk de askerlerin o müthiş maneviyatını söylemiştir...

 

İstiklal Marşına da bir daha bak;ileri gittin...

 

:zorro:

 

Sevgili ali0_1. Kurtuluş savaşı önce emperyalime karşı yapılmış ve savaştır ve bir din savaşı değildir.

Kurtuluşu savaşı kazıldıktan sonraki savaş ise gericiliğe, çağdışılığa ve yobazlığa karşı hayrıca yapılmıştır.

Evet Atatürk maneviyattan bahsetmiştir ama hiçbirşeyini bizler gibi maneviyata bırakarak halletmeye çalışmamıştır.

Bu arada konunun İstiklal Marşı ile ne alakası var onu anlayamadım...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili dipnot,

 

Anlıyoruz İslam ı ve etkisini hiçbirşekilde hiçbiryerde görmek istemiyorsunuz ancak aşikar ortada olan bu etkiyi maskelemeye çalışmayın isterseniz. daha az kendini belli eden, sönük kalmış materyallere sarılırsanız isteğinize belki ulaşabilirsiniz. Belki...

 

Kurtuluş savaşı din ve iman gücü ile kazanılmış bir savaştır. Ölen bütün askerler Allah diyerek ölmüştür ( İşte bu sizin dilinizden düşürmediğiniz cihaddır zalime ve zulme karşı savaş ) , hiçbirisi düşman üstüne giderken emperyalizme hayır, demokrasi, laiklik, özgürlük diye bağırarak gitmemiştir. Bunların hepsi savaşın kazanılması için, savaşılması için birer sebeptir tabiki fakat iman gücü hepsinin üstündedirki Atatürk dahi camilerde iman bütünlüğünden bahsedip milleti savaşa teşvik etmiştir. Okumadınız mı cami hutbelerini atamızın?

 

Boşuna insanları kandırmaya çalışmayın cahil bir halk yok karşınızda...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili dipnot,

Anlıyoruz İslam ı ve etkisini hiçbirşekilde hiçbiryerde görmek istemiyorsunuz ancak aşikar ortada olan bu etkiyi maskelemeye çalışmayın isterseniz. daha az kendini belli eden, sönük kalmış materyallere sarılırsanız isteğinize belki ulaşabilirsiniz. Belki...

Kurtuluş savaşı din ve iman gücü ile kazanılmış bir savaştır. Ölen bütün askerler Allah diyerek ölmüştür ( İşte bu sizin dilinizden düşürmediğiniz cihaddır zalime ve zulme karşı savaş ) , hiçbirisi düşman üstüne giderken emperyalizme hayır, demokrasi, laiklik, özgürlük diye bağırarak gitmemiştir. Bunların hepsi savaşın kazanılması için, savaşılması için birer sebeptir tabiki fakat iman gücü hepsinin üstündedirki Atatürk dahi camilerde iman bütünlüğünden bahsedip milleti savaşa teşvik etmiştir. Okumadınız mı cami hutbelerini atamızın?

Boşuna insanları kandırmaya çalışmayın cahil bir halk yok karşınızda...

Sevgili arkadaşım... Size bir kitap önermek istiyorum...

Bu kitap bugün burada tartıştığımız konuları bütünüyle cevaplıyacak nitelikte...

Bakın bu kitapta yüzyıllar boyunca baskı altında yaşamış; sonradan topraklarında düşman işgalini görmüş; her türlü varlığı elinden alınmış bir ulusun, işgalcilere, sömürgecilere başkaldırarak, yerli işbirlikçilere karşı koyarak utkuyla sonuçlandırdığı ''Ulusal Kurtuluş Savaşı'' mıza ilişkin gerçeklerini gözler önüne sermiş ve Turgut Özakman olağanüstü güzellikte bir anlatımla, ''Şu Çılgın Türkler'' adlı yapıtıyla ortaya koymuş bulunuyor!.. Ünlü yazarın bir yurtsever sorumluluğuyla kaleme aldığı bu görkemli eser, son yıllarda karamsarlık içine itilmiş ulusumuzda yeni bir coşku yarattığını sanıyorum görmezden gelemezsiniz!..

 

Hayrıca Bu yapıtta, ''Çanakkale Savaşı'' na olduğu gibi ''Ulusal Kurtuluş Savaşı'' na da ''dinsel nitelik'' yüklemek isteyen; ulusal kahramanları ''din savaşçısı'' gibi göstermek için çaba sarf eden; gerçekleri ters-düz etmek, yaşanmış ihanetleri tarih sayfalarından silmek için sistemli şekilde faaliyet sürdüren bir kesimin yüreğine sanki bir ok gibi saplandığını göreceksiniz...

 

Sevgi ve saygılarımla...

_____________________________________________________________

 

 

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Savaşan kişilerin neden Allah nidaları ile hücum ettiklerini açıklayabilirmisiniz? Pekala hepinize ölüüüüümmm diyede bağırılabilirdi yada anne, komutanım, kahraman türk, emperyalizme hayır, özgürlük, laiklik istiyorum, demokrasi, hukuk, adalet vs. neden bunlar ve türevleri değilde "Allah" ... ???

 

Her zaman olduğu gibi kurtuluş savaşındanda dinin etkisini silmek için uğraşıyorsunuz. Fakat çabanız boşuna sevgili arkadaşım. Savaşın kazanılmasında en büyük etkidir belki din ve vicdan özgürlüğünün serbest olması gerektiğini düşünmek.

 

Kurtuluş savaşı madde savaşı değil daha çok maneviyat savaşıdır... Siz maneviyat kavramını kabul etmediğiniz için savaştaki etkisini görememeniz de son derece normal anlayışla karşılayabilirim, fakat ısrarla manevi etkinin yokluğunu savunmak kabullenilemez...

 

Sevgiler...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili arkadaşım... Size bir kitap önermek istiyorum...

Bu kitap bugün burada tartıştığımız konuları bütünüyle cevaplıyacak nitelikte...

Bakın bu kitapta yüzyıllar boyunca baskı altında yaşamış; sonradan topraklarında düşman işgalini görmüş; her türlü varlığı elinden alınmış bir ulusun, işgalcilere, sömürgecilere başkaldırarak, yerli işbirlikçilere karşı koyarak utkuyla sonuçlandırdığı ''Ulusal Kurtuluş Savaşı'' mıza ilişkin gerçeklerini gözler önüne sermiş ve Turgut Özakman olağanüstü güzellikte bir anlatımla, ''Şu Çılgın Türkler'' adlı yapıtıyla ortaya koymuş bulunuyor!.. Ünlü yazarın bir yurtsever sorumluluğuyla kaleme aldığı bu görkemli eser, son yıllarda karamsarlık içine itilmiş ulusumuzda yeni bir coşku yarattığını sanıyorum görmezden gelemezsiniz!..

 

Hayrıca Bu yapıtta, ''Çanakkale Savaşı'' na olduğu gibi ''Ulusal Kurtuluş Savaşı'' na da ''dinsel nitelik'' yüklemek isteyen; ulusal kahramanları ''din savaşçısı'' gibi göstermek için çaba sarf eden; gerçekleri ters-düz etmek, yaşanmış ihanetleri tarih sayfalarından silmek için sistemli şekilde faaliyet sürdüren bir kesimin yüreğine sanki bir ok gibi saplandığını göreceksiniz...

 

Sevgi ve saygılarımla...

_____________________________________________________________

.

Savaşan kişilerin neden Allah nidaları ile hücum ettiklerini açıklayabilirmisiniz? Pekala hepinize ölüüüüümmm diyede bağırılabilirdi yada anne, komutanım, kahraman türk, emperyalizme hayır, özgürlük, laiklik istiyorum, demokrasi, hukuk, adalet vs. neden bunlar ve türevleri değilde "Allah" ... ???

 

Her zaman olduğu gibi kurtuluş savaşındanda dinin etkisini silmek için uğraşıyorsunuz. Fakat çabanız boşuna sevgili arkadaşım. Savaşın kazanılmasında en büyük etkidir belki din ve vicdan özgürlüğünün serbest olması gerektiğini düşünmek.

 

Kurtuluş savaşı madde savaşı değil daha çok maneviyat savaşıdır... Siz maneviyat kavramını kabul etmediğiniz için savaştaki etkisini görememeniz de son derece normal anlayışla karşılayabilirim, fakat ısrarla manevi etkinin yokluğunu savunmak kabullenilemez...

 

Sevgiler...

 

Sevgili hearten sanıyorum üstte belirtilen yazıyı tam olarak okumadınız...

Tekrar belirtiyorum... Kurtuluş savaşımızın din ile ilgi bir alakası yok... Fakat katkısı olduğu söylenebilir...

Savaştığımız düşmanlar da o dönemlerde incil vasıtası ile allaha dua etmişlerdir. Kaldı ki herkes bir savaş sırasında tabiki yaradanına dua eder kim ne derse desin. Fakat o dönemlerde feodeliteden, cahillikten ve yoksulluktan kurtulamamış olan insanlarımız ibadetini fazla abartmış olabilir. Kaldı ki bütün bu standarta olan ülkeler bile en ufak bir ayaklanma, protesto ve savaş karşında bu tür ibadet şekillerini alabildiğince abartabiliyorlar...

Tabiki düşüncenize saygı duyuyorum...

Size göre doğru alan birşey bana göre yanlış olabilir. Aynı şey sizin içinde geçerli tabi ama ülkemizin tarihsel ve güncel konularına yeterki ideolojik bir bakış açısı ile yaklaşmayalım... Gerçekler inançlar karşısında dahima acıtıcı olmuştur ve olacaktırda bu kaçınılmaz bir süreç.

Ama yukarıdaki kitabı lütfen bir okuyun... Kurtuluş savaşını engellemeye ve düşmanla işbirliği yapan bir çok ulema ve şeriatçi olduğunu görürsünüz... Bu savaşın aynı dönemlerde ve ayn zamanda gericiliğe ve yobazlığa karşıda yapıldığı da açık açık görülmektedir...

Ama ne yazıkki daha öncede belirtiğim gibi her devrim ile birlikte karşı devrim hareketi başlar. Bu Cumhuriyet tarihimizde de yıllardır politikacılardan destek alarak gelişen ve gittikçe güçlenen güçler tarafından tarihimiz bilinçli olarak saptırılmakta olduğu görülmekte fakat başarılı olamadıkları da bir gerçektir.

 

Sevgi ve saygalarımla...

 

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili arkadaşım emin ol ben seni çok iyi anladım sen beni anlamamışsın dersem hata etmiş olurum fakat eksik anladığın söylenebilir.

 

Tekrar belirtiyorum... Kurtuluş savaşımızın din ile ilgi bir alakası yok... Fakat katkısı olduğu söylenebilir...

 

İşte bütün meselede bu. Zaten bizde Kurtuluş savaşının hristiyan müslüman savaşı olduğunu iddia etmedik öylemi algıladın?

 

Bu savaş adı üstünde kurtuluş savaşıdır. Özgürlük ve bağımsızlık savaşıdır. Ve kazanılmasında din birliğinin yarattığı etki mevcuttur. Ve bu etki sizin azımsayamayacağınız kadarda büyüktür. Siz bu etkiyi alelade bir etkiymiş gibi göstermeye çalışıyorsunuz ama yanılıyorsunuz anlatmaya çalıştığım bu.

 

Sevgiler...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

"Ve şimdi de Bekir Coşkun’u tanıyalım" diyecek kadar kabalaşacak değilim.

O halde konuya dalabiliriz.

 

Aslında Sevgili DİPNOT cevabı bize çok güzel bir şekilde belirtmiş ... :D

 

Eşlerinin türbanlı olması ile kişinin bütün özelliklerini belirtebilmek mahiyetine sahip olduğu için Bekir Coşkun'u ayrıca tebrik etmek lazım..Türban ( baş örtüsü) kişinin kendi seçimidir...Kimse kimseye zorla türban taktırmaz taktıramaz , insanın içinden gelerek ve inanarak yapmasını gerektirir...Burası Türkiye, Laik demokratik bir ülke, bu ülkede böyle bir zorlama yoktur..Bekir Coçkunun ve Coşkunun yazısını bizlerle paylaşıp içindeki derin manayı ve asıl anlatılmak isteneni Sevgili DİPNOT fazlasıyla belirtmiştir...Çünkü Dipnot da bu görüşü bire bir olmasada benimsemektedir....

Türban ( baş örtüsü ) hassas bir konudur..Hepimizin Annesi, Kızkardeşi, Eşi türban ( baş örtüsü ) takmaktadır..Kimse özeline laf söyletmez..Çünkü bunu siyasal düşüncelere bir kimlik için değil, başka bir şahısa hitaben değil tamamen dinimizin gereği için takmaktadırlar...Ve bu kişinin özelidir...

 

Coşkunun ve Dipnotun yazılardaki varılmak istenen nokta ve hedef gayet açıktır...Bugünkü Hükümettir...

;)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili arkadaşım... Size bir kitap önermek istiyorum...

Bu kitap bugün burada tartıştığımız konuları bütünüyle cevaplıyacak nitelikte...

Bakın bu kitapta yüzyıllar boyunca baskı altında yaşamış; sonradan topraklarında düşman işgalini görmüş; her türlü varlığı elinden alınmış bir ulusun, işgalcilere, sömürgecilere başkaldırarak, yerli işbirlikçilere karşı koyarak utkuyla sonuçlandırdığı ''Ulusal Kurtuluş Savaşı'' mıza ilişkin gerçeklerini gözler önüne sermiş ve Turgut Özakman olağanüstü güzellikte bir anlatımla, ''Şu Çılgın Türkler'' adlı yapıtıyla ortaya koymuş bulunuyor!.. Ünlü yazarın bir yurtsever sorumluluğuyla kaleme aldığı bu görkemli eser, son yıllarda karamsarlık içine itilmiş ulusumuzda yeni bir coşku yarattığını sanıyorum görmezden gelemezsiniz!..

 

Hayrıca Bu yapıtta, ''Çanakkale Savaşı'' na olduğu gibi ''Ulusal Kurtuluş Savaşı'' na da ''dinsel nitelik'' yüklemek isteyen; ulusal kahramanları ''din savaşçısı'' gibi göstermek için çaba sarf eden; gerçekleri ters-düz etmek, yaşanmış ihanetleri tarih sayfalarından silmek için sistemli şekilde faaliyet sürdüren bir kesimin yüreğine sanki bir ok gibi saplandığını göreceksiniz...

 

Sevgi ve saygılarımla...

_____________________________________________________________

.

 

 

Aslında Sevgili DİPNOT cevabı bize çok güzel bir şekilde belirtmiş ... :D

 

Eşlerinin türbanlı olması ile kişinin bütün özelliklerini belirtebilmek mahiyetine sahip olduğu için Bekir Coşkun'u ayrıca tebrik etmek lazım..Türban ( baş örtüsü) kişinin kendi seçimidir...Kimse kimseye zorla türban taktırmaz taktıramaz , insanın içinden gelerek ve inanarak yapmasını gerektirir...Burası Türkiye, Laik demokratik bir ülke, bu ülkede böyle bir zorlama yoktur..Bekir Coçkunun ve Coşkunun yazısını bizlerle paylaşıp içindeki derin manayı ve asıl anlatılmak isteneni Sevgili DİPNOT fazlasıyla belirtmiştir...Çünkü Dipnot da bu görüşü bire bir olmasada benimsemektedir....

Türban ( baş örtüsü ) hassas bir konudur..Hepimizin Annesi, Kızkardeşi, Eşi türban ( baş örtüsü ) takmaktadır..Kimse özeline laf söyletmez..Çünkü bunu siyasal düşüncelere bir kimlik için değil, başka bir şahısa hitaben değil tamamen dinimizin gereği için takmaktadırlar...Ve bu kişinin özelidir...

 

Coşkunun ve Dipnotun yazılardaki varılmak istenen nokta ve hedef gayet açıktır...Bugünkü Hükümettir...

;)

 

Tespitleriniz doğru ve bu nedenle size teşekkür ederim sevgili Gece Yağmuru...

 

Bu arada bir haber...

 

"Türban kadına karşı ayrımcılıktır"

BM de kesti attı...

BM Kadına Karşı Ayrımcılık Komitesi'nin, türban nedeniyle okuldan atılan öğretmenin başvurusunu, dayanağı olan ayrımcılığı iç hukuk yollarında kullanmaması nedeniyle reddetmesi, türbanlıların umudunu suya düşürdü.

 

BM, başvurucunun savunmasının özünde ayrımcılığın da yer aldığı şeklinde geniş yorumla dosyanın esasına bakabilecekken bu yola başvurmaması ise komitenin türbana ''soğuk'' yaklaşımı olarak algılandı. İç hukuk yollarını tam anlamıyla tüketenlerin komiteye yapacağı başvurunun ardından BM'nin türban görüşü kesin olarak ortaya çıkacak.

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye'de kamusal alandaki türban sınırlandırılmasını İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı bulmaması, son olarak da Leyla Şahin davasında hak ihlali olmadığına ilişkin kararının ardından türbanlıların umut bağladığı BM de, türbana ''şimdilik'' vize vermedi.

 

Rahime Kayhan adlı öğretmen, 20 Ağustos 2004'te türban nedeniyle okuldan atılmasının ''kadına karşı ayrımcılık'' olduğu savıyla, AİHM gibi yargısal organ olmayan BM Kadına Karşı Ayrımcılık Komitesi'ne başvurdu. AİHM'ye türban nedeniyle yapılan başvurular hep ''hak ihlali'' gerekçesine dayandırılmıştı. Ancak Kayhan, hak ihlali yerine ''ayrımcılık'' savıyla başvuruda bulundu. Komite, Kayhan'ın Türkiye'de kaybettiği davalarda (iç hukuku tüketirken) sözleşmenin ''kadına karşı ayrımcılık'' hükmüne savunmasında yer vermemesini ret gerekçesi olarak gösterdi. Böylece, Kayhan'ın başvurusu usul nedeniyle geri çevrildi. Uzmanlar, türban başvurusunu reddetse bile BM'nin net çizgilerinin esasa girmediği için belli olmadığını vurgulayarak ''Şimdilik türban için BM umudu suya düşmüş oldu. Komite geçmişte örneklerinde olduğu gibi daha geniş yorumlarla türban konusunda esas kararını verebilirdi. Ancak bu yola gitmedi. Bu da komitenin türbana karşı tavrının bir göstergesidir'' değerlendirmesini yaptı.

 

Bir davayı Türkiye dışına taşıyabilmek için sözleşmenin ilgili hükmünün yurtiçinde açılan davalarda ileri sürülmüş olması ve bunun mahkemece reddedilmesi gerekiyor. Komite, Kayhan örneğinde olduğu gibi savunmasında sözleşmeye atıf yapılmamasını iç hukuk yollarının tam tüketilmemesi olarak yorumladı. Ancak BM'nin aldığı bu karar kesin görüş niteliği taşımıyor. Benzer bir davada ''kadına karşı ayrımcılık'' tezi işlenip, Türkiye'de bunu uygun bulmaması durumunda, konu yine BM'ye taşınabilecek. BM'nin iç hukuk yollarının tam olarak bitirildiği böylesi bir dosyada vereceği karar kesin nitelik taşıyacak.

 

Uluslararası bir yola başvuran kişi, diğer yollara başvuramıyor. Buna göre Kayhan'ın başvurabileceği başkaca yol bulunmadığı için süreç tamamlandı.

 

 

 

 

____________________________

Cumhuriyet...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Rica ederim -_-

 

Görüne köy klavuz istemez derler sevgili DİPNOT ...;)

 

Mutluluk duydum Gece Yağmuru...

Sevgiler... :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ardından Birleşmiş Milletler’in (BM) de Türkiye’de uygulanan başörtüsü yasağı lehinde karar aldığı iddialarının doğru olmadığı bildirildi.

 

BM Kadına Karşı Ayrımcılıkla Mücadele Komitesi’nin Rahime Kayhan isimli öğretmenle ilgili verdiği kararın, başvuruda yapılan usul hatasından kaynaklandığı bildirildi. Hürriyet gazetesinde dün yer alan ‘Türbana bir darbe de BM’den’ başlıklı haberde, başörtüsü yasağıyla ilgili başvurulara BM yolunun kapandığı iddia edildi. Kadına Karşı Ayrımcılıkla Mücadele Komitesi (CEDAW) eski Başkanı ve ODTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feride Acar, bu iddianın doğru olmadığını söyledi. Başörtüsü başvuruları için BM yolunun kapandığını söylemenin doğru olmadığını söyleyen Acar, Rahime Kayhan aleyhindeki kararının “iç hukuk yolları tüketilmediği gerekçesiyle” alındığını hatırlattı. Acar şunları söyledi: “Rahime Kayhan, Komite’ye Türkiye’deki iç hukuk yollarını tükettiğini iddia ediyor. Ancak Türk mahkemelerine kadına ayrımcılık yapıldığı iddiasıyla başvurmamış. Komite, Türk iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle bu başvuruyu kabul edilebilir bulmadı.” dedi. Acar, “Davacı başörtüsü yasağının ‘kadına ayrımcılık’ içerdiği teziyle Türk mahkemelerine başvurur ve sonuç alamazsa, Komite’nin Kayhan kararından farklı bir karar alma ihtimali bulunuyor.” dedi.

 

Erzurum’da ortaokul öğretmenliği yaparken başörtüsü yasağı dolayısıyla görevinden uzaklaştırılan Rahime Kayhan, Erzurum İdare Mahkemesi ve Danıştay’a yaptığı başvurulardan sonuç alamadı. Bunun üzerine Kayhan 2004 yılında CEDAW’a başvurdu. Komite 27 Ocak tarihli kararında Kayhan’ın Türk mahkemelerine yaptığı başvuruda, ‘kadına ayrımcılık’ tezini hiç dile getirmediğini belirterek müracaatının kabul edilemeyeceğini duyurdu. Başvuruları insan hakları açısından değil kadına ayrımcılık yönünden inceleyen CEDAW’ın karar metninde kamu kurumlarında ve üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağının insan haklarına aykırı olup olmadığına dair bir değerlendirme yapılmıyor.

 

Özbek öğrencinin şikâyetini haklı buldu

 

Rahime Kayhan’ın başvurusunda ‘usul hatası’ nedeniyle aleyhte karar veren BM‘nin 2004 yılında Raihon Hudoyberganova isimli Özbek öğrencinin açtığı davada, başörtüsü yasağı aleyhine karar verdiği bildirildi. Özbek öğrenci Hudoyberganova, başörtüsü yasağı nedeniyle ülkesinde eğitim hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle 2000 yılında temel insan hakları alanında faaliyet gösteren Cenevre merkezli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne başvurdu. İnsan Hakları Komitesi, 2004’te verdiği kararda, ‘başörtüsü yasağının BM Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi’ne aykırı olduğuna’ karar verdi. BM İnsan Hakları Komitesi’nin kararı, AİHM’nin başörtüsü yasağını onayladığı Leyla Şahin kararıyla çelişiyor. AİHM, ‘nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’de, başı kapalı üniversite öğrencilerinin, başı açık olanlar üzerinde baskı oluşturacağı’ tezini savunmuştu.

 

Sizi üzdüğüm için özür dilerim sevgili dipnot... :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sizi üzdüğüm için özür dilerim sevgili dipnot... :D

Duyarlılığınıza çok teşekkür ederim sevgili hearten...

İşte; bu forumda bilgi akışının ve bilgiye verilen önemin ne derece anlamlı olduğunu bence yapmış olduğunuz bu örnek davraşınızda gizlidir ve bu nedenle siz kutluyorum hearten...

Bu arada rica etsem yazınızın kaynağını öğrenebilirmiyim ...

Saygı ve sevgiler

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Savaşan kişilerin neden Allah nidaları ile hücum ettiklerini açıklayabilirmisiniz? Pekala hepinize ölüüüüümmm diyede bağırılabilirdi yada anne, komutanım, kahraman türk, emperyalizme hayır, özgürlük, laiklik istiyorum, demokrasi, hukuk, adalet vs. neden bunlar ve türevleri değilde "Allah" ... ???

 

Her zaman olduğu gibi kurtuluş savaşındanda dinin etkisini silmek için uğraşıyorsunuz. Fakat çabanız boşuna sevgili arkadaşım. Savaşın kazanılmasında en büyük etkidir belki din ve vicdan özgürlüğünün serbest olması gerektiğini düşünmek.

 

Kurtuluş savaşı madde savaşı değil daha çok maneviyat savaşıdır... Siz maneviyat kavramını kabul etmediğiniz için savaştaki etkisini görememeniz de son derece normal anlayışla karşılayabilirim, fakat ısrarla manevi etkinin yokluğunu savunmak kabullenilemez...

 

Sevgiler...

 

 

Sayın hearten

 

"Savaşan kişilerin neden Allah nidaları ile hücum ettiklerini açıklayabilirmisiniz"

 

Bu her zaman böyle olmamış.

 

"Pekala hepinize ölüüüüümmm diyede bağırılabilirdi " Bak aşağıdaki hadiste öyle olmuş.

 

1010 - Seleme İbnu'l-Ekvâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gazve sırasında başımıza Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'i komutan tayin etti. Bu seferde müşriklerden bir gruba gece baskını yaptık. Onlardan çokça öldürüldü. Ben kendi elimle yedi kişi öldürdüm. Bunlar, farklı âilelerdendi. O gün parolamız: "Ey Mansur (yardım gören) öldür, öldür!" idi

 

 

Hz. Peygamber, bu cihad hareketi için sadece cihada rağbet edenlerin katılmasını emretti. Medine'de Siba' b. Urfuta'yı vekil bıraktı. Eşi Ümmü Seleme'yi yanına alarak 1400 yaya, 200 süvari ile yola çıkarken; "Biz buranın hayrını isteriz" buyurmuştur. Rasûlullah Medine'den hareket ettikten sonra Hayber ile Gatafan kabilesi arasına karargahım kurdu. Sabaha kadar burada bekledi (İbn Hişâm, es-Sîre, III/343). Gatafanlıların Hayber'e yardımını engellemek için burada konaklamış bulunuyordu. Hayberliler sabaha kadar, müslümanların gelişinden haberdar olmamışlardı. Sabahleyin kalelerinin kapısını açtıklarında; "Muhammed gelmiş ve günlerden de cumartesidir" diyerek kalelerine tekrar döndüler. Yahûdiler mukaddes günleri olduğu için cumartesi günü muharebe etmezlerdi. Rasûlullah bunu görünce; "Allahû Ekber, Hayber harab oldu" buyurdu (İbn Sa'd, et-Tabakat, II,106). Müslümanların bu muharebede beyaz renkli sancağını da Hz. Ali taşıyordu. Bu gazvede müslümanların kullandıkları parola; "Yâ Mansür, Emit, Emit" "Ey Allah'ın galip kıldığı müslüman asker öldür öldür' idi (İbn Sa ıt, II,106, İbn Hişâm, III, 347).

 

 

Dediğiniz gibi öldür öldür olmuş bazen parola.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın hearten

 

"Savaşan kişilerin neden Allah nidaları ile hücum ettiklerini açıklayabilirmisiniz"

 

Bu her zaman böyle olmamış.

 

"Pekala hepinize ölüüüüümmm diyede bağırılabilirdi " Bak aşağıdaki hadiste öyle olmuş.

 

1010 - Seleme İbnu'l-Ekvâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gazve sırasında başımıza Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'i komutan tayin etti. Bu seferde müşriklerden bir gruba gece baskını yaptık. Onlardan çokça öldürüldü. Ben kendi elimle yedi kişi öldürdüm. Bunlar, farklı âilelerdendi. O gün parolamız: "Ey Mansur (yardım gören) öldür, öldür!" idi

Hz. Peygamber, bu cihad hareketi için sadece cihada rağbet edenlerin katılmasını emretti. Medine'de Siba' b. Urfuta'yı vekil bıraktı. Eşi Ümmü Seleme'yi yanına alarak 1400 yaya, 200 süvari ile yola çıkarken; "Biz buranın hayrını isteriz" buyurmuştur. Rasûlullah Medine'den hareket ettikten sonra Hayber ile Gatafan kabilesi arasına karargahım kurdu. Sabaha kadar burada bekledi (İbn Hişâm, es-Sîre, III/343). Gatafanlıların Hayber'e yardımını engellemek için burada konaklamış bulunuyordu. Hayberliler sabaha kadar, müslümanların gelişinden haberdar olmamışlardı. Sabahleyin kalelerinin kapısını açtıklarında; "Muhammed gelmiş ve günlerden de cumartesidir" diyerek kalelerine tekrar döndüler. Yahûdiler mukaddes günleri olduğu için cumartesi günü muharebe etmezlerdi. Rasûlullah bunu görünce; "Allahû Ekber, Hayber harab oldu" buyurdu (İbn Sa'd, et-Tabakat, II,106). Müslümanların bu muharebede beyaz renkli sancağını da Hz. Ali taşıyordu. Bu gazvede müslümanların kullandıkları parola; "Yâ Mansür, Emit, Emit" "Ey Allah'ın galip kıldığı müslüman asker öldür öldür' idi (İbn Sa ıt, II,106, İbn Hişâm, III, 347).

Dediğiniz gibi öldür öldür olmuş bazen parola.

Teşekkürler sevgili el hacı sayende hakikaten önemli birşey daha öğrendik...

Sevgiler...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ayıptır ayıp!

 

 

"KOCA" sağcıysa "karısı" solcu olamaz mı?

 

"Koca" hayatta camiye gitmemiş bir adamken, "karısı" alnını secdeden kaldırmayan bir kadın olamaz mı?

 

"Koca" dindar eğilimler taşırken, mesela her akşam mahallenin küçük camisindeki sohbet halkasına takılmaktan acayip keyif alırken, "karısı" bambaşka álemlerin içine dalmaktan eğlence çıkaran bir tip olamaz mı?

 

"Koca" her akşam bir "ufak" devirmeyi hayat tarzı haline getirmişken, "karısı" ağzına bir damla koymamakla övünen biri olamaz mı?

 

"Koca" laiklik konusundaki hassasiyetini abartarak ikide bir "Tehlikenin farkında mısınız?" diye sayıklarken, "karısı" bu hassasiyeti abartılı bulup daha liberal takılamaz mı?

 

Yani...

 

Birbirinden bağımsız iki ayrı kişilik olan bir "kadın" ile bir "erkek", evlendirme memurunun önünde "evet" dedikten sonra ille de birbirinde yok mu olur?

 

* * *

 

Haykırmak istiyorum sayın okuyucular...

 

Hem de feodaliteye başkaldıran bir "İnce Memet" öfkesiyle.

 

Kollarımı iki yana açarak şunları söylemek istiyorum:

 

Durun kalabalıklar!

 

"Evlilik akdi" ile birbirine söz veren bir kadın ile bir erkeğin durumu, yol arkadaşlığından başka bir şey değildir.

 

Tamam, "uzun yola çıkmaya hüküm giymişlik" söz konusudur.

 

Tamam, taraflar "iyi günde, kötü günde" dayanışmayı sürdürmeye söz verirler.

 

Ancak...

 

Buradan yola çıkarak, "Artık bu iki insanın birbirinden farklı bir yaklaşımı olamaz" diye bir çıkarsama yapılamaz.

 

Evlilik, kişilikleri yok etmez.

 

Evlenen bir kadın ya da erkek, "Bundan sonra kocamın ya da karımın dünya görüşü, benim dünya görüşümdür" demez.

 

O halde...

 

Lütfen artık şu şark ádetinden, yani "erkeği karısıyla tanımlamak" ya da "kadını kocasıyla tanımlamak" alışkanlığından vazgeçelim.

 

* * *

 

Sözümüz iki cephe için de geçerlidir.

 

Şöyle ki:

 

İkide bir çıkıp, "Tayyip Erdoğan madem Cumhurbaşkanı olmak istiyor, o zaman eşi Emine Hanım’ın başındaki türbanı çıkarmasını sağlamalıdır" diyenler de fena halde ayıp etmektedirler.

 

"Gazeteci Emin Çölaşan’ın yazdığı yazılar nedeniyle eşi Tansel Hanım’ın Danıştay Başkanlığı’na aday olması sıkıntı yarattı" diye haber yapanlar da fena halde ayıp etmektedirler.

 

Dünya görüşleri birbirine taban tabana zıt bu iki cephenin "Yok aslında birbirimizden farkımız" diyebilecekleri alandır bu.

 

Biri bilincinin hem altında hem üstünde "koca tak diye emreder, karısı şak diye yapar" anlayışını barındırmaktadır.

 

Diğeri ise "kocasına bak, karısını anla" şeklinde özetleyebileceğimiz pek zavallı bir yaklaşımın esiridir.

 

Oysa...

 

Hem Hakkı Devrim, hem de Kürşat Bumin sonuna kadar haklıdır.

 

Bu tür yaklaşımlar hem utanç verici, hem de üzücüdür.

 

Buna karşılık...

 

"Türbanlı bir eş kimliktir" ya da "Bir insanın eşinin türbanlı olması elbette onun kimliğinin bir parçasıdır" diye yazabilen Bekir Coşkun, sonuna kadar haksızdır.

 

Ahmet Hakan(13.04.2006 hürriyet)

 

nicomedias:aslında bu bakış açısıyla bakılabilse sorun olmaz tabide.biz burada biraz zenci-beyaz tartışmasına çevirmişiz.Ama Ahmet Hakan da ne kadar içten yazmış bu yazıyı tartışılır.bunu yazan hangi Ahmet Hakan?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mesele bunların hiçbiri değil.

 

Mesele İslamın ve Kuranın Kadına bakış açısıdır. Esas olan budur . ve erkelerin dayatması Kuran esaslıdır.

 

Peki Kuran kadını nasıl görür nasıl bakar. daha doğrusu dinler nasıl bakar demek daha doğru olacak.

 

Kadın ve Ganimet

 

Ganimet kelimesinin manasını hepimiz biliriz.. Sözlük anlamına baktığımız zaman, Savaşta düşmandan alınan mal şeklinde olduğu görülür.. Cariye ise kadın köle demektir. Peki, insandan ganimet olur mu..? Kadın da bir insansa, kadından ganimet olur mu ?

 

Ahzab 50, İslam'ın, kadınlar hakkında belli bir kafa yapısı ve anlayışını yansıtması açısından çok önemlidir.. Bu nedenle bu ayet tek başına incelenmelidir..

Bu ayet, “Allah’ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri..” ifadesiyle başlar.. Bu tanıma göre, Kuran'daki Allah, gece baskınlarında elde edilen kızları bile bir mal olarak görmekte ve ganimet olarak nitelemektedir..

 

Buna benzer bir ifade biraz daha farklı olmakla birlikte Tevrat’ta vardır.

Tesniye 21/ 10-14

Esirler içinde güzel bir kadın görür, onu arzu edip evlenmek istersen, onu evine getirip saçlarını ve tırnaklarını kestirecek, senin evinde oturacaktır. Savaşta ölmüş babasına, anasına tam bir ay ağlayacaktır ve ondan sonra ona yaklaşacaksın, kocası olacaksın, şayet hoşlanmazsan o zaman canı nasıl isterse salıvereceksin.

 

Tevrat’ta görüldüğü gibi düşmanların karılarını almak İslam öncesinde de vardır. Burada savaşta kocası ölen kadının ortada kalmaması için, böyle bir uygulamaya gidildiği düşünülebilir. Ancak, dikkatli okunacak olursa ayet, savaşta kocaları ölen kadınlara sahip çık, dememektedir, erkek savaşta kocası ölen kadından hoşlanmazsa o kadını bırakabilir.

 

Kuran'da ise, ganimet olarak elde edilen kadınların, o kadını esir edenler tarafından istenildiği gibi kullanılmaları Allah tarafından onaylanmaktadır.

Allah yücedir, Allah kullarını esirger, korur... Allah merhametlidir.. Kuran bu ifadelerle doludur.. Ancak, o masum kızlar Allah’ın kulları değil midir ki Allah bu hiç suçu olmayan masum kızları mal gibi ona buna verir ve helal eder..?

 

Bazı İslam inanırları gene her zaman olduğu gibi burada bir meal hatası olduğunu zannedecekleri için, Ahzab 50 ayetin tamamı, Mealler ve Ayetler bölümünde farklı meallerden alınarak verilmiştir. Burada da görüleceği gibi bütün meallerde ifadeler aynıdır.. Kadın bir ganimet olarak görülmekte ve cariye yapılmaktadır..

Bu masum kızların hiçbir suçu yokken, sırf gece baskınlarında veya savaşlarda ele geçirildikleri için ganimet olarak tanımlanmalarını hangi vicdan onaylayabilir..? Hele böyle bir onayın Tanrı tarafından gelmesi mümkün mü dür ?

Bir an düşünün ki, bir gece baskınında, yakınlarınız İslami birlikler tarafından ganimet olarak alınıyor, İslam Peygamberi ve yandaşlarına cariye oluyor.. İnsanların neler hissedebileceğini sormaya gerek yoktur. İslam inanırlarının, her şeyden önce vicdanlarını dinleyerek bu sorulara samimi olarak cevap vermeleri gerekir..

 

Her ne kadar bazı İslami düşünceler kabul etmek istemeseler de, bize okullarda gösterilmeyen, Türklerin 8. Yüzyılda Müslümanlaştırılmaları ile ilgili tarihimize bakıldığında da, nice masum Türk kızının Müslüman Araplar tarafından ganimet olarak alınarak cariye yapıldığını görürüz.. Onların, kendi hayatlarını kendi hür iradeleri ile kurmaya hakları yok muydu sorusuna, İslami zihniyet, yoktu, çünkü İslam'ın yayılması için Allah onları ganimet olarak verdimi diyecektir..? Sanki koyun veriyorsunuz.. Bu yükümlülük Allah için doğrumudur?

 

Kuran cennetlerinde erkeklerin cinsel ihtiyaçları için ikram edilen kadın, dünyada da, pek farklı olmayan bir şekilde erkeklere ikram edilmektedir. Her ne kadar din adamları, bu tür ayetler için akla hayale gelmeyen kılıflar bulmaya çalışsalar da, yukarda çeşitli meallerden örnekleri verilen Ahzab 50 ayet, çok açık bir ifadeyle bir defa daha belirtir ki, kadın erkeğe verilen bir ganimet, bir maldır..

Ancak, ne garip ve acıdır ki, 3. Millenium'a giren dünyamızda, ülkemiz dâhil, bütün İslam ülkeleri bu ayetlerin Allah kelamı olduğunu zanneden ve böylece kabul eden milyonlarca İslam inanırı kadınla doludur..

 

İslamın inancına göre kadın maldır. Ve Allahın cennetinde dahi gögüsleri yeni çıkmış ( bak: Nebe suresi )olarak bekareti hiç bozulmayan şekilde ikram malı olark kabul edilmektedir. O halde erkeklerin kadınları kapatması, paket yapması örtüp saklaması kadar doğal bir şey yoktur..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.