Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

TÜRBANIN DİLİ VARDIR... (Türbanlı eş bir kimliktir... Şeriatçıdır, Medeniyeti sevmez........)


DİPNOT

Önerilen İletiler

.

Türbanın dili vardır...

 

BİR insanın eşinin türbanlı (başörtüsü demiyorum) olması elbette onun kimliğinin bir parçasıdır.

Başbakan ve adamlarının "Eşinin türbanına göre muamele edilemez" tezi doğru değil.

Diyelim ki liberal ya da sosyal demokrat partililerin tümünün eşinin başının açık olması, tüm AKP'li bakan, başbakan, milletvekili ve bürokratların eşlerinin "türbanlı" olması rastlantı mı?

Elbette değil.

Kapalı eş, bir karakteri anlatır bize.

Tutucu, dinci, Arap kültürünü ve yaşam biçimini seçmiş kimsedir karşımızdaki.

Cumhuriyetin devrim yasalarını sevmez.

Kadın, onun için ikinci sınıf insandır ve kadının özgürlüğü elbette sınırlıdır.

Erkek erkeğe sohbetlere bayılır.

Kadınının konuşmasından hoşlanmaz.

Onun erkeklerin olduğu bir ortamda bulunmasından rahatsız olur, ona harem ister.

*

"Türbanlı eş" bir kimliktir.

Şeriat hükümleri içinden bir tek türban emrini beğenip uyguladığını, öbür şeriat hükümlerini beğenmediğini herhalde söyleyemezsiniz.

Belli etse de, etmese de...

Şeriatçıdır.

Ruhunda kıyametler kopmaktadır ve ilk fırsatta şeriatın uygulanmayan hükümlerini uygulamayı umar.

Medeniyeti fazla sevmez.

Pantolonunun altında uzun paçalı don vardır.

Geceleri külah takar.

Bunlar bizleri hiç de ilgilendirmese bile, turizme için için kızar, biyoloji derslerindeki "evrim teorisini" uygun bulmaz. Çocuklara kadının erkeğin alt kaburga kemiğinden yaratıldığının öğretilmesini ister.

Batı uygarlığına ulaşmak istiyormuş gibi yapar, ama ortaçağ geleneklerine koşar. Laik cumhuriyetin koltuğuna oturur, ama laik cumhuriyetin aydınlık yüzünü reddeder.

İkiyüzlüdür.

*

Bir insanın eşinin "türbanlı" olması, onun kimliğidir.

Bir anlayışı, bir bakışı, bir tavrı anlatır bize.

Türbanın dili vardır.

Siz anlamak isteseniz de, istemeseniz de...

 

.

_____________________________________________

Bekir COŞKUN / 21.03.06 / Hürriyet

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 234
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

çok seviyesiz ve sığ yaklaşım malesef böyle karanlık düşünceli insanlar benim ülkemde aydınlığı temsil ettiklerini düşünüyorlar gazetelerde yazarlık yapıyorlar sözde modern ve kendine demokratlar insanların inançları gereği yaptıkları vecibeye tahammül edemiyorlar bunun adınada işlerine geldiği gibi laiklik, atatürkcülük diyorlar.

atatürkü doğuran ana kapalı cumhuriyeti kuran kurulması için savaşan türk kadınlarıda kapalı

bu zülme taraf olan kendine demokrat örümcek beyinli insanlarla bu millet neyapacak bakalım.......

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Örümcek beyinli insanlar ne yazıkki herzaman varolacak. onları yok etmemize imkan yok...

 

80 yıllık cumhuriyet tarihinde hep siz vardınız ey örümcek beyinliler, cumhuriyet, laiklik, hukuk çığırtkanlıklarıyla bizi bugünlere getirdiniz getirmesinede ne kadar büyüdük çağa yaklaştık? gençlerimizin cadde kültürlerinden başka devlet ne kadar gelişim gösterdi acaba?

 

Bırakın artık bu yalandan cumhuriyet gitti gidiyor bağırmalarını, bırakın halkı kandırmayın türban tehlikedir safsatalarıyla...

 

Ne yaptınız siz türbansız oldunuzda 80 yıldır? hala yerimizde sayıyoruz. İzin verinde bir 10 yıl türbanlılar yönetsin bu ülkeyi bakalım sonuç ne olacak... Ne o yoksa korkuyormusunuz 10 yıl izin veripte sonra rejimi elimize bir daha alamayız diyerek?

 

******* sizi... koltuk sevdalıları... emperyalistler... :x

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

güzel yazmışsın arkadaşım,nesin ne düşünürsün bilmeden,seni bir kalıba sokmadan rahatça söyleyebilirim...

 

tek bir konuda başka bir fikrim olacak,tanımlamasının daha doğruluğu açısından...;

 

kimlik yerine simge desek günümüz için daha iyi bir kavram olacak sanırım....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın demeyi dilim varmıyor! Sayın dipnot! Sen kendini ne sanoyon türbana dil uzatıon! Kim seni söz sahibi yaptı! Beğenmediğin her konuda ahkam kesion! Öyle çığırtkanlar gibi bağırıp durma! Yazını okumaya bile gerek durmuyorum! Sen Atatürk ve demokrasiyi kullanarak, inanmadığın şeylere dil uzatıyorsun! Yaptığın başka bişey yok!

 

Dayanamayıp okudum!

Kadın, onun için ikinci sınıf insandır ve kadının özgürlüğü elbette sınırlıdır.

Erkek erkeğe sohbetlere bayılır.

Kadınının konuşmasından hoşlanmaz.

Benim annem, ablalarım sözlüm hepsi kapalı! ben onlara senin dediğin gibi davranmıyorum!

Babam anneme senin dediğin gibi davranmıyor!

Sizin türbanla derdiniz ne biliyomusunuz? Size gerçekleri hatırlatıo diye korkuyosunuz! gerçeklerde kaçmak için,

gözünüzün önünden kalkması için çabalıyosunuz!

Önce türbanı, sonra rahatsız edio diye ezanı, sonrada çok var diye camileri yıkmaya çalışırsınız!

 

Sen şimdi bunlara cevap vermeye çalışırsın! istediğin kadar yaz, cevap vermicem, ne diyeceğini biliyorum, gericilikte bahsedicen ama asıl gerici sensin bunu unutma!

 

Herkes bigün herşeyin hakkını öedeyecek!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Türbanın dili vardır...

 

BİR insanın eşinin türbanlı (başörtüsü demiyorum) olması elbette onun kimliğinin bir parçasıdır.

Başbakan ve adamlarının "Eşinin türbanına göre muamele edilemez" tezi doğru değil.

Diyelim ki liberal ya da sosyal demokrat partililerin tümünün eşinin başının açık olması, tüm AKP'li bakan, başbakan, milletvekili ve bürokratların eşlerinin "türbanlı" olması rastlantı mı?

Elbette değil.

Kapalı eş, bir karakteri anlatır bize.

Tutucu, dinci, Arap kültürünü ve yaşam biçimini seçmiş kimsedir karşımızdaki.

Cumhuriyetin devrim yasalarını sevmez.

Kadın, onun için ikinci sınıf insandır ve kadının özgürlüğü elbette sınırlıdır.

Erkek erkeğe sohbetlere bayılır.

Kadınının konuşmasından hoşlanmaz.

Onun erkeklerin olduğu bir ortamda bulunmasından rahatsız olur, ona harem ister.

*

"Türbanlı eş" bir kimliktir.

Şeriat hükümleri içinden bir tek türban emrini beğenip uyguladığını, öbür şeriat hükümlerini beğenmediğini herhalde söyleyemezsiniz.

Belli etse de, etmese de...

Şeriatçıdır.

Ruhunda kıyametler kopmaktadır ve ilk fırsatta şeriatın uygulanmayan hükümlerini uygulamayı umar.

Medeniyeti fazla sevmez.

Pantolonunun altında uzun paçalı don vardır.

Geceleri külah takar.

Bunlar bizleri hiç de ilgilendirmese bile, turizme için için kızar, biyoloji derslerindeki "evrim teorisini" uygun bulmaz. Çocuklara kadının erkeğin alt kaburga kemiğinden yaratıldığının öğretilmesini ister.

Batı uygarlığına ulaşmak istiyormuş gibi yapar, ama ortaçağ geleneklerine koşar. Laik cumhuriyetin koltuğuna oturur, ama laik cumhuriyetin aydınlık yüzünü reddeder.

İkiyüzlüdür.

*

Bir insanın eşinin "türbanlı" olması, onun kimliğidir.

Bir anlayışı, bir bakışı, bir tavrı anlatır bize.

Türbanın dili vardır.

Siz anlamak isteseniz de, istemeseniz de...

 

.

_____________________________________________

Bekir COŞKUN / 21.03.06 / Hürriyet

 

sayın DİPNOT;

 

bekir coşkun a bu noktada katılmadığımı belirtmek isterim...

 

türban siyasete alet edildiği müddetçe tehlike olabilir.ama simge anlamında annelerimizin başındaki türban değildir burda kasıt,laikliğe karşı bir gelişme oluyorsa orda müdahale gereklidir...

 

ancak sosyal anlamda insanların yaşam tarzını bu şekilde eleştirmeyi uygun bulmuyorum...zaten hassas bir konu yazar bu hassas konuyu en kötü yerden vurmuş...

 

genelleme yapmak ciddi bir yanılgıdır türban konusunda...

 

duyarlı olalım ve türban konusunda kim kötü niyeli kim değil bunu ayırdetmeye çalışalım...

 

saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir arkadaşımızda diğer forumlarda hümanizmden bahsediyordu. Güya insancıllıkmışta müslümanlar hümanist değilmiş mişmişmişmiş.....

 

İnsanların inançlarını engelleyerek ne derece hümanist olduğunuzu görüyoruz. Nedense bu hümanist yaklaşımlar bir tek müslümanlar sözkonusu olduğu zaman sergilenemiyor. Onun dışında herkes hümanizme layık... Ama müslümanlar değil....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bi kere en başından Bekir Coşkunun ciddiye alınmayacak bir yazar olduğunu mümkünse asıl yetenekli olduğu konu olan dedikodu ve paparazzi haberleri yapması hayrına olacaktır...

Azizil arkadaşın yazısını dikkatli okuyun.. Hedefi tam onikiden vurmuş aslında.. Kadınlarımızın kapanmasına engel olmakta ki niyeti çok güzel deşifre etmiş..

Çok fazla şey söylemeye gerek duymuyorum hiç bir şekilde ciddiye alınabilecek bir yanı yok...

Bu tip zihniyet ne yaparlarsa yapsınlar başımızda onların sevmediği bir hükümet var ve varolmaya da devam edecekler..

Doğal olarakta saldırabilecekleri her noktadan saldırmaya çalışacaklar... Peki sonuç ne olacak ? Tabiki yine sandığa gömülecekler... Halk o kadar güzel cevaplarını veriyor ki bunlara ;)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın demeyi dilim varmıyor! Sayın dipnot! Sen kendini ne sanoyon türbana dil uzatıon! Kim seni söz sahibi yaptı! Beğenmediğin her konuda ahkam kesion! Öyle çığırtkanlar gibi bağırıp durma! Yazını okumaya bile gerek durmuyorum! Sen Atatürk ve demokrasiyi kullanarak, inanmadığın şeylere dil uzatıyorsun! Yaptığın başka bişey yok!

 

Dayanamayıp okudum!

Kadın, onun için ikinci sınıf insandır ve kadının özgürlüğü elbette sınırlıdır.

Erkek erkeğe sohbetlere bayılır.

Kadınının konuşmasından hoşlanmaz.

Benim annem, ablalarım sözlüm hepsi kapalı! ben onlara senin dediğin gibi davranmıyorum!

Babam anneme senin dediğin gibi davranmıyor!

Sizin türbanla derdiniz ne biliyomusunuz? Size gerçekleri hatırlatıo diye korkuyosunuz! gerçeklerde kaçmak için,

gözünüzün önünden kalkması için çabalıyosunuz!

Önce türbanı, sonra rahatsız edio diye ezanı, sonrada çok var diye camileri yıkmaya çalışırsınız!

 

Sen şimdi bunlara cevap vermeye çalışırsın! istediğin kadar yaz, cevap vermicem, ne diyeceğini biliyorum, gericilikte bahsedicen ama asıl gerici sensin bunu unutma!

 

Herkes bigün herşeyin hakkını öedeyecek!

 

Sayın Azizilturko...

Öncelikle bir yazıyı, düşünceyi ve paylaşımı okumadan ve kime ait olduğu dahi bilinmeden lütfen önyargılı davranma... Burası demokratik bir ülke ve bu ülkenin insanları birtakım görüş ve düşünceleri beğenir, beğenmez oy hayrı bir konu ama tahammül etmek zorundasınız bu bir...

İkincisi benim annemin ve ablalarımın başı açık ve bizde inancı olan bir aileden geliyoruz. Üstelik müslüman bir aileden gelip gelmeme de önemli değil bence. Burada asıl önemlisi düşünce, yorum vb gibi konular karşısında katılalım veya katılmayalım neden düşünenleri, sorgulayanları, araştıranları ve gerçekçiliği tüm çıplaklığı ile ortaya çıkaranları hemen zindanlara atıyoruz. Bu bir terslik değilde nedir...

 

Bakın aynı konu karşısında MÜSLÜMAN bir yazar da neler yazmış...

 

Hürriyet'ten Bekir Çoşkun'un geçtiğimiz hafta yayınladığı köşe yazısındaki şeriatçi nitelemesi medyadaki polemiğide kızıştırdı. Nazlı Ilıcak'ın Çoşkun'a yönelik ağır eleştirilerinin ardından bu kez de Ahmet Hakan,

Türkiye'nin şeriatçi listesini yazdı.

---

Dünyada kaç şeriatçı var?

BU "tuhaf" sorunun kafama takılmasına iki kişi neden oldu.

Biri dünyaca ünlü siyasal İslam uzmanı Bassam Tibi...

Diğeri ise gazetemiz yazarlarından Bekir Coşkun...

Meselenin özüne girmeden önce Bassam Tibi’yi tanıyalım:

Tibi, Suriye asıllı Alman vatandaşı bir bilim adamıdır. İslami hareketler konusunda uzmandır. "İslamcılar"ın İslam’ı bir ideoloji olarak algıladıklarını ve İslam devrimini tüm yeryüzüne yaymak amacında olduklarını söylüyor.

En son Genelkurmay Başkanlığı tarafından Ankara’da düzenlenen sempozyumda yaptığı konuşmayla dikkati çeken Tibi, bir ara Ankara’daki bir üniversitede de ders vermişti.

"Ve şimdi de Bekir Coşkun’u tanıyalım" diyecek kadar kabalaşacak değilim.

O halde konuya dalabiliriz.

* * *

Ankara’daki sempozyumda yaptığı konuşmada "Siyasal İslam başka, gerçek İslam başka" tezini ortaya atan Bassam Tibi, şu dikkat çekici saptamayı yapıyor:

"Dünyada 1 milyar 600 milyon Müslüman var. Bunun 7 milyonu İslamist-cihatçıdır. Bu 1928’de Müslüman Kardeşler’le başladı, Usame bin Ladin’e kadar geldi. İslamistler, dünyada bir devrim yapmak istiyorlar, dünyaya İslam nizamı kurmak istiyorlar."

Saptamadaki "İslamist-cihatçı" sözcüğü yerine "şeriatçı" sözcüğünü rahatlıkla koyabiliriz.

Zira murat aynıdır.

Yani...

Tibi’nin ortaya koyduğu sayısal veriye göre, yeryüzündeki 1 milyar 600 milyon Müslüman’ın sadece 7 milyonu "şeriat" peşinde koşuyor.

Bu 7 milyona...

Mısır’daki Müslüman Kardeşler dahil, Lübnan’daki Hizbullahçılar dahil,

İran’ın tamamı dahil, Paris varoşlarındaki Mağripli çocuklar dahil, Anadolu Federe İslam Devleti kurduklarını öne sürerek acıklı bir durum arz eden gurbetçilerimiz dahil, Cezayir’de yeraltına inen FİS taraftarları dahil...

Demek ki neymiş?

Yeryüzündeki 1 milyar 593 milyon Müslüman, dinini yaşayıp cennete girmenin hayalini kurarken, sadece 7 milyon kadar Müslüman "din devleti" peşinde koşuyormuş.

"Uzman" böyle diyor.

Peki Bekir Coşkun ne diyor?

Eşleri türban takan erkeklerin tümünün "şeriatçı" olduğunu ilan ediyor.

Mesela şunları söylüyor:

"Eşi türban takan bir erkek, şeriat kurallarını savunur. Bir insan, şeriatın tüm diğer hükümlerini reddederken, yalnızca türbanı savunuyor olabilir mi? Mümkün değil."

Bekir Coşkun’un bu tezinden yola çıkarak Türkiye’deki "şeriatçı" sayısını saptamak mümkün müdür?

Tabii ki mümkündür.

Basit bir hesaplamanın ardından şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:

Bırakın dünyayı, sadece Türkiye’de 7 milyonu kat be kat aşan "şeriatçı" var!

O zaman bize düşen nedir?

Ne olacak?

Çaresiz, oturup, "Bassam Tibi mi haklı Bekir Coşkun mu" diye kara kara düşüneceğiz.

Ahmet Hakan / Hürriyet

 

..

 

Kimse kusura bakmasın bu ülkede düşünceler farklılaştıkça zenginleşme, ilerleme, gelişme ve hak ettiği yeri bulur. Yoksa düşünceleri bastırdıkça, konuşanları susturdukça, farklı düşünceleri öldürdükçe, yok saydıkça değil...

Sevgi ve saygılarımla..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yahu birileri gerçeği söyledimi dilleri varmıyormuş sayın demeye....

 

Kardeğim şeriat gelince bana bu yazıyı yazma hakkı vermeyecek...

 

Ben niye şeriatçıya sayın diyeyim...

 

Ben şeriatçıysanız hiç birinize sayın demiyorum....

 

Yazıyı tartışmak yerine başka yerlere çekiyorlar....

 

TÜRBAN BAL GİBİ BİR SİYASİ BAYRAKTIR...

VE TÜRBAN TAKANLARIN ÇOĞUNLUĞU BUNUN FAKINDADIR.

 

Gerisi hikaye ve üstünü örtme çabalarıdır...

 

Dipnot arkadaşım lütfen böyle aydınlatıcı yazıları yazmaya devam edelim ve bu olayların üstüne gitmekten ve maskeleri düşürmekten yılmayalım...

 

 

Dipnota cevap vermicem dedim vermicem zaten!

 

xmen şeriatçıyım evte itirazınmı var? Şeriatın ne olduğunu öğren ondan sonra konuş!

Ayrıca senin sayın diyip demen umrumda değil!

Sen şeriatçılara sayın demiyosun dimi?

Bende rabbimi inkar edenleere demiyorum! çünkü biz onlara kafir diyoruz ve kafirlere sayın diyemem kusura bakmayın!

 

Siz burda kendi kendinize yazı yazıp eğlenin!

 

tekrar diyorum!

 

günü gelince herkes herşeyin hakkını öedeyecek ve karşılığını alıcak! Sabredin!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Siz kendinizi ne sanıyorsunuz,siz hangi hakla türbana ve türbanlıya laf atıyorsunuz,siz ne biliyorsunuz türbanlılar hakkında onların düşüncelerini nerden biliyorsunuzda konuşuyorsunuz türban düşmanları size söylüyorum.

Ben türbanlı genç bir bayanım kimsenin baskısından yada asla siyasi bir düşünceden dolayı türban takmıyorum ben inancım gereği başımı örtüyorum ve bunu severek yapıyorum,bu benim gündelik yaşamıma asla bir engelde değil sizden çok ATATÜRK'çüyüm sizden çok bu ülkeyi seviyorum,sizden çok bu milleti seviyorum.Benim hem iş yerindeki hemde evdeki bilgisayarımın masa üstünde ATATÜRK fotoğrafı var biliyormusunuz,sinemayada giderim tiyatroyada,futbol maçınada ve elimden geldiğince dinimin vazifelerinide yapmaya çalışırım.Siz hangi hakla benim adıma konuşup ne düşündüğüm tahminleri yürütebiliyorsunuz?

Bu ülkede türbanı siyasi bir araç olarak kullanarak bir yere gelmeye çalışan siyasiler kadar,siz türban din düşmanı insanlarında ATATÜRK ve ilkerini kullanmalarıda aynı *********liktir bence, ben hiç tanımadığım belkide hayatım boyunca hiç görmeyeceğim üniversite öğrencisi gençlere her ay düzenli para yardımı yapıyorum,ben hayatım boyunca önüme uzatılan hiç bir eli geri çevirmedim ve bunları yaparken hiç bir çıkar gözetmedim.

İşte bu yüzdendir ki insanları yargılamadan önce onları tanımaya çalışın oturduğunuz yerden sırf sizinle aynı düşüncede olmadıkları için kendinizce yorumlar yapıp komik durumlarada düşmeyin,ve bu düşmanlığı yaparken çok rica ediyorum lütfen ATATÜRK'ü kullanmaktan vazgeçin bununla bir yere varamıycağınız hala anlamadınızmı?

 

Ha bu arada biri çıkıpta bana lütfen şu baş örtüsüyle türban arasındaki farkıda açıklasında öğrenmiş olsun bu cahil arkadaşınız bir zahmet

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İyide bakıyorum suçlamalar, karalamalar, okunmadan cevaplamalar, önyargılar, tutumlar, davranışlar, farklı düşünceler, tepkiler (herzamanki gibi) butün bunlar bir yana şimdi sormak gerekmiyormu?...

 

#___ Türban, kadını kısıtlayan bir unsur mu, yoksa kadına özgürlük mü sağlar?

#___ Birtakım çevrelerin 'Müslüman kadının' dışarı çıkmasından dolayı mutsuzluk yaşadığı, bu nedenle kadının evine geri dönmesi tezi, kadını sosyal yaşamdan çekmek için bir tür ayak oyunu olabilir mi?

#___ Türbanlı kadını sosyal yaşamın içinde görmek istemeyenler, türbana karşı olanlar mı, yoksa gerçekte türbanı savunan İslami çevreler mi?

#___ Türbanlı kadınlar dinin ve çevrelerinin onlara biçtiği rolü mü benimsiyor yoksa gerçekten bunu isteyerek mi yapıyor?

#___ Kadınların yaşadığı sorunları 'türbanlı kadınların sorunları', 'çalışan kadınların sorunları', 'modern kadının sorunları' diye ayırmak doğru mudur, yoksa türbanlısı da, türbansızı da aynı sorunları mı yaşıyor?

#___ Türbanı hem kadının hem de ülkenin gündeminden çıkarmanın bir yolu var mı?

 

Kim olunursa olsun, hangi görüşte olursan olsun öncelikle bunların cevaplanması gerekli değilmi arkadaşlar... Öncelikle inandığımız şeylerin bizleri yaşambiçimi haline sokan değerleri oluşturuyorsa neden inandığımız her şeyi sorgulamayalım, neden olduğu gibi kabul etmek yerine geliştirmeyelim...

Bana göre ise; Din kurallarının hukuk kurallarının temelini oluşturduğu teokratik yapılı İslam devletlerinde, Türban, erkeğe bağımlı olan kadının sosyal yaşama katılabilmesinin önkoşuludur. Ülkemizde türban sorunu kadın özgürlüğü boyutuna taşınmış ve başı örtülü kadınların toplumsal yaşamın dışına itildiği söylemi insan hakları ile temellendirilmeye çalışılmıştır. Oysa ki toplum içinde bölünmeye neden olan bu hareket, insan haklarına dayandırılamaz. Zira özgürlükçü düşünce her türlü dogmadan uzak durmayı gerektirir. Dogmatik din kuralları laik devlette yerini özgür düşünce ortamı sağlayan beşeri kaynaklı hukuk kurallarına bırakmıştır... Aklı selim arkadaşlarımız ile bunları tartışmayı çok isterim... Dost sevgilerle...

 

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sorularında konu gibi anlamsız demokratsan demokrasi adına bu yasağı kaldırırsın olurbiter isteyen takar istemeyen takmaz okadar. yok yasaklarsan bugün kapalı olmadan girilmeyen ülkelerden farkın kalmaz

 

sonra anlamadığım cumhuriyet bağımsızlık işkal, işkalden kurtuluş nasılbaşladı sorarım size herşeyine müdahele edilen millet sustu bekledi nezamanki kadınının başörtüsüne birel uzandı sütcü imamla başkaldırıyı başlattı ilkmermiyi sıktı. ne oldu sütcü imam medeniyetemi kurşunsıktı..

akıllı ve samimi olmak lazım islamı kabul etmiyorsan etmiyorum diyeceksin yok kabul ediyorum ama deyip din dişı yorumlar getirmeyeceksin.

 

ALLAHIN CENNETİ VE CEHENNEMİ VARDIR cehennemin katları vardır kafirlerden daha altkatda MÜNAFIKLAR YERALIR ALLAH kimseyi münafıklardan etmesin

 

 

Faziletliydik: Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik.

Kimsenin namusuna yan bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek

edinmez, kimseyi de küçümsemezdik.

 

 

 

Dürüsttük: Bir zamanlar Londra Ticaret Odası'nın en görünür yerinde

şu mealde bir tavsiye levhası asılıydı: "Türklerle alışveriş et, yanılmazsın."

 

 

 

İtibarlıydık: Bir zamanlar Hollanda Ticaret Odası'nın

toplantılarında oylar eşit çıkınca Osmanlılarla alışverişi olan

tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu.

 

 

 

Temizdik: Yere bile tükürmezdik. Hatta, Osmanlı askeri teşkilatını

Avrupa'ya tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsigil, yere

tükürmedikleri için atalarımızı şöyle eleştiriyor:

"Türkler hiçbir zaman yere tükürmezler. Daima yutkunurlar. Bunun

için de saçlarında sakallarında bir hararet olur ve

zamanla saçları, kaşları, sakalları dökülür."

 

 

 

Çevreciydik: Kurak günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ulu

ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için saçak

altlarına kuş sarayları yapardık.

Bunlara öyle çok örnek var ki, saymakla bitmez.

 

 

 

Harama el sürmezdik: Fransız müellif Motray, 1700'lerdeki

halimizi şöyle anlatıyor:

"Türk dükkânlarında hiçbir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne

zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar arkamdan adam

koşturmuşlar, hatta birkaç kere Beyoğlu'ndaki ikametgâhıma kadar

gelmişlerdir."

 

 

 

Medeni idik: İngiliz sefiri Sör James Porter ise, 1740'ların

Türkiye'si için şunları söylüyor:

"Gerek İstanbul'da, gerekse imparatorluğun diğer şehirlerinde

hüküm süren emniyet ve asayiş, hiçbir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde

isbat etmektedir ki, Türkler çok medeni insanlardır."

 

 

 

Dosdoğruyduk: Fransız

generallerden Comte de Bonneval ise, şu hükmü veriyor:

"Haksızlık, mürabahacılık, inhisarcılık ve hırsızlık gibi suçlar,

Türkler arasında meçhuldür... Öyle bir dürüstlük gösterirler ki,

insan çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır."

 

 

 

Hırsızlık nedir bilmezdik: Fransız müellif Dr. Brayer,

1830'ların İstanbul'unu getiriyor önümüze:

"Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla

umumî ahlâka itimaden açık bırakıldığı İstanbul'da her sene

azami beş-altı hırsızlık vak'ası görülür."

 

 

 

Ubicini Dr. Brayer'i şöyle doğruluyor:

"Bu muazzam payıtahtta dükkâncılar, namaz saatlerinde dükkânlarını

açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı basit bir

mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vakası bile olmaz.

Ahalisi sırf Hıristiyan olan Galata ile Beyoğlu'nda ise hırsızlık ve

cinayet vak'aları olmadan gün geçmez."

 

 

 

Naziktik:

Edmondo de Amicis isimli İtalyan gezgini, yine 1880'lerin

"biz"ini anlatıyor bize:

"İstanbul Türk halkı Avrupa'nın en nazik ve en kibar insanlarıdır.

Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi nadirattan işitilir. O kadar

müsamahakârdırlar ki; ibadet saatlerinde bile camilerini gezebilir,

 

 

 

bizim kiliselerde gördüğünüz kolaylığın çok fazlasını görürsünüz."

Cihana örnektik: Türkiye Seyahatnâmesi'yle meşhur Du Loir'un

1650'lerdeki hükmü şöyle:

"Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı

bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir."

Şefkatimiz yalnızca insana yönelik değildi, hayvanları, hatta

bitkileri bile kapsıyordu.

 

 

 

Hayata karşı saygılıydık: Bu konuda dilerseniz Elisee Recus'u

dinleyelim, bize 1880'lerdeki halimizi anlatsın:

"Türklerdeki iyilik duygusu hayvanları dahi kucaklamıştır. Birçok

köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır... Türklerle

Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise bir evin hangi tarafa

ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eğer evin bacasında

leylekler yuva yapmışsa, bilin ki o ev bir Türk evidir." (Küçük

Asya, c. 9)

 

 

 

Hayırseverdik: Comte de Marsigli'yi tekrar dinleyelim:

"Yazın İstanbul'dan Sofya'ya giderken dağlardan anayol

üzerine inmiş köylülerin yolculara bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum."

Aynı müellif, ceddimizin hayırseverlikte fazla ileri gittikleri kanaatindedir. Şöyle diyor:

"Fakat şunu da itiraf etmeliyim ki, bu dindarane hareketlerinde

biraz fazla ileri gitmektedirler. İyiliklerini yalnız insan cinsine

hasretmekle kalmayıp, hayvanlara ve hatta bitkilere bile teşmil

ederler."

Bu tespiti, İslâm ve Türk düşmanı avukat Guer misallendiriyor:

"Türk şefkati hayvanlara bile şamildir" dedikten sonra şu örneği

zikrediyor:

"Hayvanları beslemek için vakıflar ve

ücretli adamları vardır. Bu adamlar sokak başlarında sahipsiz

köpeklere ve kedilere et dağıtırlar... Sokaktaki ağaçların

kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak

kadar kaçık Müslümanlara bile rastlamak mümkündür..."

"Kaçık"lığın kaynağını da veriyor adam:

"Birçokları da sırf azad etmek için kuşbazlardan kuş satın alırlar.

Bunu yapan bir Türk'e bir gün yaptığı işin neye yaradığını sordum.

Küçümseyerek baktı ve şu cevabı verdi: Allah'ın rızasını tahsile

yarar."

 

 

 

Galiba geçmişimizden uzaklaşmak bize çok pahalıya patladı.

 

 

 

Yahya Kemal Beyatlı'nın bir tespitiyle yazımızı noktalayalım:

 

 

 

"Eski Türklerin bir dini hayatları vardı, dini hayatları olduğu için

de çok şeyleri vardı; yeni Türklerin de dini hayatları olduğunda çok

şeyleri olacak."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir topluluk, bireylerinin toplum meselelerinde üstlenebildiği aktif rol derecesinde demokratiktir. Düşünceleri kontrol altında tutuluyorsa,seçenekler birileri tarafından sınırlandırılmışsa oynadıkları rolün anlamlı bir rol olduğunu söylemek doğru olmaz.

 

İnsan haklarına ve özellikle çağdaş din ve vicdan hürriyeti anlayışına göre kişinin inancı esastır, onun herhangi bir standarda göre sahih olup olmadığını sorgulamak hiçbir şahsın haddi ve hakkı değildir.

 

Herkesin, öncelikle özgür bir dünyaya zihnen hazırlanmaya, bunu kabullenmeye ihtiyacı vardır. Savunduğumuz dünya görüşü ne olursa olsun bunu başkalarına benimsetemeyeceğimizi ve esasında buna hakkımızında olmadığını biraz geç de olsa artık kavramamız lazım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir topluluk, bireylerinin toplum meselelerinde üstlenebildiği aktif rol derecesinde demokratiktir. Düşünceleri kontrol altında tutuluyorsa,seçenekler birileri tarafından sınırlandırılmışsa oynadıkları rolün anlamlı bir rol olduğunu söylemek doğru olmaz.

 

İnsan haklarına ve özellikle çağdaş din ve vicdan hürriyeti anlayışına göre kişinin inancı esastır, onun herhangi bir standarda göre sahih olup olmadığını sorgulamak hiçbir şahsın haddi ve hakkı değildir.

 

Herkesin, öncelikle özgür bir dünyaya zihnen hazırlanmaya, bunu kabullenmeye ihtiyacı vardır. Savunduğumuz dünya görüşü ne olursa olsun bunu başkalarına benimsetemeyeceğimizi ve esasında buna hakkımızında olmadığını biraz geç de olsa artık kavramamız lazım.

 

Düşüncenize katılmamamk mümkün değil ramel...

Toplumdaki herkesin ve uluslararası bir yapılanma içerisinde değişimini sürecini gerçekleştiren dünya insanlarınin bu özgür dünyaya zihnen hazırlamaya ve tabiki bunu kabullenmeye ihtiyacı doğaldır. Savunulan dünya görüşü farklılığı çerçevesinde bizlerin olduğu kadar inanç sahiplerinin de buna haklarının olmadığı aşikardır. Zira bizlerin üzerinde durduğu ve tartışmaya sunduğü bir düşünceyi bu forumda yer vermek. Kaldı ki herkesce bilinen toplumsal bir gerçeğide görmezlikten gelemeyiz. Şöyleki, öteden beri siyasiler uzun yıllardır türbanı simgeleştirmişlerdir. Sorun, kadına geleneksel bakış açısının değişmesi ve Atatürk Devrimi ile kurulan Cumhuriyetin temel ilkelerinin toplumsal temellerinin sağlamlaştırılması ile çözülece inancından başka birşey değildir. Türkiye'de modernleşme Atatürk Devrimi'nin bir sonucu olup, paralel gelişme sürci içerisinde Batı'nın geçirdiği Rönesans'ı, reformu, sanayi devrimini ve kentleşmeyi içine alan evrim yaşanmamıştır. Bugün karşıkarşıya kaldığımız ve bildiğimiz tek bir gerçek te şu ki;Türkiye'de modernleşme sürecinde, toplumun bir kesimi yenilikleri benimserken, bir diğer kesimi de yeniliklere kuşku ile bakmaya devam etmektedir. Tutucu sosyal güçler, hızla değişen topluma yabancılaşmalarından duydukları rahatsızlığı da laikliğe bağlamaktadırlar. Oysa laiklik, farklı dinde, farklı inançta insanların barışçı birliktelik içinde bulunmasını sağlar. Çağdaş devletlerdeki gibi, ekonomik ve sosyal sorunlarını çözmüş, sanayileşme ve kentleşmeyi gerçekleştirmiş, sosyal refah devleti niteliğindeki Türkiye'de din de, siyasal alandan uzaklaşarak asıl yerine, ruhani alana çekilebileceği inancıdır. Kaldı ki demokratik ve laik bir yapı ülkemizin varlığı ve geleceği için kaçınılmaz bir gerçektir. Bir Türk genci olarak tabiki bunları bu demokratik ortam içerisinde tartışmaya, paylaşmaya ve düşüncelerimizi özgürce açıklamaya temel insan hakları bağlamında hakkımız olduğu düşüncesini de sonuna kadar sürdüreceğiz...

Dost sevgilerle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Devletin modernleşmenin içeriğini ve sınırlarını belirlediği sosyal ve kültürel bir ortamda halkın görüşü yerine bürokratik tasarrufların geçerli kılınması, önemli bir özgürlük sorununu da beraberinde getirmiştir.

 

Türkiye'de yaşanan fiili başörtüsü yasağının temelinde de bu tarafsız tutumun eksikliği yatmaktadır. Devlet, bazı şeylere ideolojik ve siyasal anlamlar yüklediği sürece başörtüsü problemi çözümsüz kalmaya devam edecektir. Oysa, modern devlet anlayışında hukuk vatandaşlık ilişkisine göre uygulanmakta ve bu uygulamalar ideolojilerin katı çerçevelerinden bağımsız tutulmaktadır. Aynı çağdaş uygulamayı başörtüsü probleminde kullandığımız zaman her şey halledilecektir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Devletin modernleşmenin içeriğini ve sınırlarını belirlediği sosyal ve kültürel bir ortamda halkın görüşü yerine bürokratik tasarrufların geçerli kılınması, önemli bir özgürlük sorununu da beraberinde getirmiştir.

 

Türkiye'de yaşanan fiili başörtüsü yasağının temelinde de bu tarafsız tutumun eksikliği yatmaktadır. Devlet, bazı şeylere ideolojik ve siyasal anlamlar yüklediği sürece başörtüsü problemi çözümsüz kalmaya devam edecektir. Oysa, modern devlet anlayışında hukuk vatandaşlık ilişkisine göre uygulanmakta ve bu uygulamalar ideolojilerin katı çerçevelerinden bağımsız tutulmaktadır. Aynı çağdaş uygulamayı başörtüsü probleminde kullandığımız zaman her şey halledilecektir.

 

Sayın ramell...

Yazınızda bahsedilen devletin tarafsızlığını kabul etmek imkansız nedeni çok basit ve devlet laik bir yapıya sahiptir ve devletin dini olamaz. Fakat bahsettiğiniz bazı şeylere ideolojik ve siyasal anlamları devlet değil politika yüklemektedir ve Adalet te bu sorunu devletin anayasasına bağlı kalarak çözme nedenselliğinden dolayı sorun yaşanmaktadır.

Oysal sivil yaşamda durum öyle değildir şöyleki; Günümüzde kadınların sorunları 'tam ve eşit insan olma' üst başlığı altında toplanmaktadır. Çünkü insan türünün yarısı olan kadınlar, özel alan içinde muhafaza edildikleri sürece, hakları da ihmal edilmiştir. Günümüzde demokratik ülkelerde kadınlar, genelde hukuken eşit olarak değerlendirilmekteyse de, fırsat eşitliğine sahip değildirler ve kadının insan hakları ihlallerine dünya genelinde rastlanmaktadır. Bunlar, ekonomik olanaklara ve eğitime ulaşmada eşitsizlik, karar mekanizmalarından dışlanma, üreme haklarının ihlali, dini baskılar ve şiddete maruz kalma gibi ihlallerdir. Kadınların sorunları aslında ortaktır,

Bence sorunun demeli objektif bir bilinç yaklaşımı ile çözülebilir inancım var ve konuyla ilgili düşüncelerim de genelde bu yaklaşımın sonucudur...

 

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın ramell...

Yazınızda bahsedilen devletin tarafsızlığını kabul etmek imkansız nedeni çok basit ve devlet laik bir yapıya sahiptir ve devletin dini olamaz. Fakat bahsettiğiniz bazı şeylere ideolojik ve siyasal anlamları devlet değil politika yüklemektedir ve Adalet te bu sorunu devletin anayasasına bağlı kalarak çözme nedenselliğinden dolayı sorun yaşanmaktadır.

Oysal sivil yaşamda durum öyle değildir şöyleki; Günümüzde kadınların sorunları 'tam ve eşit insan olma' üst başlığı altında toplanmaktadır. Çünkü insan türünün yarısı olan kadınlar, özel alan içinde muhafaza edildikleri sürece, hakları da ihmal edilmiştir. Günümüzde demokratik ülkelerde kadınlar, genelde hukuken eşit olarak değerlendirilmekteyse de, fırsat eşitliğine sahip değildirler ve kadının insan hakları ihlallerine dünya genelinde rastlanmaktadır. Bunlar, ekonomik olanaklara ve eğitime ulaşmada eşitsizlik, karar mekanizmalarından dışlanma, üreme haklarının ihlali, dini baskılar ve şiddete maruz kalma gibi ihlallerdir. Kadınların sorunları aslında ortaktır,

Bence sorunun demeli objektif bir bilinç yaklaşımı ile çözülebilir inancım var ve konuyla ilgili düşüncelerim de genelde bu yaklaşımın sonucudur...

Kadınların sorunu ortaktır.Bir insanı vazgeçemeyeceği kutsal inancı ile yine asla vazgeçemeyeceği okuma hakkı arasında kesin tercihlerle karşı karşıya bırakmak onu bile bile bir dramın içine atmaktır.

 

Ve laiklik. Dünyada laiklik kavramı aynı değildir. Demokratik ülkelerin çoğunun anayasasında laiklik kelimesi geçmez. Bunun yerine din ve düşünce özgürlüğünden bahsedilir. Örneğin İngiltere ve Birleşik Devletlerde devlet-din ilişkileri çok daha yumuşak, din özgürlüğü geniştir. Bu ileri ülkelerde yasama ile yargı ve yürütme arasındaki denge çok daha iyi kurulmuştur. Demokrasinin olmazsa olmaz ilkesi olan halkın egemenliği etkindir. Dindarların özgürlüklerini her alanda kullanmalarını laikliğe aykırı gören ülkelerde ise insan hakları ikinci plandadır.

 

'200 senedir Birleşik Devletler Allah'ın insanlara verdiğine inanılan haklara duyduğu saygı, toplanma ve konuşma özgürlüklerine, serbest girişim hakkına ve insanın en mükemmel yaratık olduğu inancına karşı gösterdiği duyarlılık ve bunların evrenselliği yolundaki inancındaki samimiyet her türlü övgünün ötesindedir.' 'Michael Howard'

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Merhabalar, 80 yildir türkiyeyi cumhuriyetciler yönetiyormus izlenimi var ? 1946 dan bu tarafa yönetenler belli ayni zihniyetin insanlari ! Adnan MENDERES, Süleyman demirel, turgut ÖZAL, Tayyip ERDOGAN hepside tek basina iktidara geldiler bir birinin devami olarak. Gercekci bakildiginda kimlerin yönettigi belli tamamen Cumhuriyet karsitlari.

 

M.ELBILIR

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sizin bu düşünce tarzınız neden bu ülkede türban fobisi olan bu kadar çok insan olduğunu gayet net açıklıyor. Türbanın bahsettiğiniz kimliğin bu kadaar net biçimde karşılığı olması herhalde bir tesadüf değil; bu kimliği giyenin değil sizin yüklemiş olmanızdan. Bu gerçekten çok ilginç. Hatta inanılmaz. Yani siz bu saçmalığa gerçekten inanıyorsunuz, öyle mi? Medeniyet karşıtlığı diye yargılamaktan çekinmiyorsunuz ama medeniyet olabilmek için önyargıda uzak kafalara ihtiyaç vardır. Ve bir insanı dış görünüşüne bakarak yargılamak önyargıların en affedilmez olanı herhalde.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kadınların sorunu ortaktır.Bir insanı vazgeçemeyeceği kutsal inancı ile yine asla vazgeçemeyeceği okuma hakkı arasında kesin tercihlerle karşı karşıya bırakmak onu bile bile bir dramın içine atmaktır.

 

Ve laiklik. Dünyada laiklik kavramı aynı değildir. Demokratik ülkelerin çoğunun anayasasında laiklik kelimesi geçmez. Bunun yerine din ve düşünce özgürlüğünden bahsedilir. Örneğin İngiltere ve Birleşik Devletlerde devlet-din ilişkileri çok daha yumuşak, din özgürlüğü geniştir. Bu ileri ülkelerde yasama ile yargı ve yürütme arasındaki denge çok daha iyi kurulmuştur. Demokrasinin olmazsa olmaz ilkesi olan halkın egemenliği etkindir. Dindarların özgürlüklerini her alanda kullanmalarını laikliğe aykırı gören ülkelerde ise insan hakları ikinci plandadır.

 

'200 senedir Birleşik Devletler Allah'ın insanlara verdiğine inanılan haklara duyduğu saygı, toplanma ve konuşma özgürlüklerine, serbest girişim hakkına ve insanın en mükemmel yaratık olduğu inancına karşı gösterdiği duyarlılık ve bunların evrenselliği yolundaki inancındaki samimiyet her türlü övgünün ötesindedir.' 'Michael Howard'

 

Sevgili arkadaşım Laikliğin dünyadaki laiklik kavramı ile anyı olmadığından bahsediyorsun evet doğru aynı değil. Sizce bunun sebebi ne olabilir? veya Siz olsaydınız o dönemin koşullarında nasıl bir Cumhuriyet/Anayasa oluşturulmasını isderdiniz. Aslında bunların cevabı belli fakat konuya farklı bir yaklaşımla bakmanızdan dolayı bunları sormak zorundayım çünkü konuya ciddi ve düzeyli bir yaklaşım sergilediğinizi kabul etmiş bulunuyorum. Eğer bu düşüncem doğru ise bunların cevabının da aynı paralellikte yanıt bulacağımı umuyorum.

Diğer taraftan bahsettiğiniz inanç özgürlüğü ile ilgili olarak diğer ülkelerin ve birleşik devletlerin sanıyorum bununla ilgili açık ifadesi gerçekten düşünceyle tamamen örtüşmüş örneğini sunmuşsunuz. Gayet tabi insanın yüceliği mükemmelliğinden gelmektedir belkide ama insan haklarına saygı tüm insanlar için vazgeçilmez bir haktır. Fakat inancının temeli bir toplumu rejimi tehlikeye sokacak kadar ve hatta onu değiştirmeye kadar giden bir hedefi açık ortaya koyacak cesareti kendinde görmeye başlanmışsa sanıyorum artık burada inanç özgürlüğünün sınırı aşılmiş ve o inanç özgürlüğü kötüye kullanılmaya başlanmış demektir. İşte günümüz Türkiyesinde bu tehlikeler ve sorunlar bölücülük kadar tehlikeli bir hal aldığını görmezden gelemeyiz. Sinsi ve yavaş ama etkili ve kalıcı bir yapıyla güçlünen bu oluşum ve hatta dini simgeler kullanarak (Türban, Çarşaf, takke, cübbe vb.) artık Ülke güvenliğini sağlıyan Türk ordusunı bile dikkatini çekerek, ülke için en büyük tehlikenin yerli ve yabancı işbirlikçilerden destek alan ve politikacıların kucağında şımartılan dini bir toplum düzenini hedef alan bu gerici oluşumu görmektedir. Sözü fazla uzatmak istemiyorum çünkü formlarda yazılan yazıların uzunluğuyla anlaşılma azlığı yarattığını görüyorum. Bu nedenle kısaca önerim ise; ''Bağımsız ve özgür yaşamanın bedelinin, daimi uyanıklık olduğunu bilmeliyiz. Tarih boyunca denenen inanç dayatmaları, hem toplumu cahilleştirmiş, hem de ülke ve ulus bütünlüğünü bozmuştur''. Laik bir yapı mutlaka korunmalı ve Ülke yönetimine talip olan politikacıların din ve inançlar ile oynamaktan kesinlikle kaçınmaları gerekir...

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türban insanların inançları doğrultusundaki bir simgedirve herkes inancını yaşamakta özgür olduğuna göre kimsenin buna karışmaya hakkı yoktur. Atatürk'ü milletini seven binlerce kapalı türk kadını elbette vardır. ancak türban dini sömürmek amacıyla insanları etkilemek için kullanılırsa bu bir siyasi bayrak olur. bence asıl sorlması gereken soru sözü edilen kişinin insanları etkilemek için mi yoksa kendi inancı için mi türban taktığı.

 

Bunun yanı sıra devlet bir dine bağlı değildir bu doğru ama şu an halkın hala büyük çoğunluğu müslüman ve din hala bizim yani ülkemizin birlik ve bereberliğini sağlayan temellerden biri tıpkı dil, ülkü vb. gibi. Bu nedenle bu konudaki anlaşmazlığın biran önce çözülmesi birlik ve bereberliğimiz içinde çok önemlidir. bu konun çözülmesi ne kadar uzun sürerse birlik duygumuzun o derecede azalacağını düşünüyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili arkadaşım Laikliğin dünyadaki laiklik kavramı ile anyı olmadığından bahsediyorsun evet doğru aynı değil. Sizce bunun sebebi ne olabilir? veya Siz olsaydınız o dönemin koşullarında nasıl bir Cumhuriyet/Anayasa oluşturulmasını isderdiniz. Aslında bunların cevabı belli fakat konuya farklı bir yaklaşımla bakmanızdan dolayı bunları sormak zorundayım çünkü konuya ciddi ve düzeyli bir yaklaşım sergilediğinizi kabul etmiş bulunuyorum. Eğer bu düşüncem doğru ise bunların cevabının da aynı paralellikte yanıt bulacağımı umuyorum.

Diğer taraftan bahsettiğiniz inanç özgürlüğü ile ilgili olarak diğer ülkelerin ve birleşik devletlerin sanıyorum bununla ilgili açık ifadesi gerçekten düşünceyle tamamen örtüşmüş örneğini sunmuşsunuz. Gayet tabi insanın yüceliği mükemmelliğinden gelmektedir belkide ama insan haklarına saygı tüm insanlar için vazgeçilmez bir haktır. Fakat inancının temeli bir toplumu rejimi tehlikeye sokacak kadar ve hatta onu değiştirmeye kadar giden bir hedefi açık ortaya koyacak cesareti kendinde görmeye başlanmışsa sanıyorum artık burada inanç özgürlüğünün sınırı aşılmiş ve o inanç özgürlüğü kötüye kullanılmaya başlanmış demektir. İşte günümüz Türkiyesinde bu tehlikeler ve sorunlar bölücülük kadar tehlikeli bir hal aldığını görmezden gelemeyiz. Sinsi ve yavaş ama etkili ve kalıcı bir yapıyla güçlünen bu oluşum ve hatta dini simgeler kullanarak (Türban, Çarşaf, takke, cübbe vb.) artık Ülke güvenliğini sağlıyan Türk ordusunı bile dikkatini çekerek, ülke için en büyük tehlikenin yerli ve yabancı işbirlikçilerden destek alan ve politikacıların kucağında şımartılan dini bir toplum düzenini hedef alan bu gerici oluşumu görmektedir. Sözü fazla uzatmak istemiyorum çünkü formlarda yazılan yazıların uzunluğuyla anlaşılma azlığı yarattığını görüyorum. Bu nedenle kısaca önerim ise; ''Bağımsız ve özgür yaşamanın bedelinin, daimi uyanıklık olduğunu bilmeliyiz. Tarih boyunca denenen inanç dayatmaları, hem toplumu cahilleştirmiş, hem de ülke ve ulus bütünlüğünü bozmuştur''. Laik bir yapı mutlaka korunmalı ve Ülke yönetimine talip olan politikacıların din ve inançlar ile oynamaktan kesinlikle kaçınmaları gerekir...

Tekrar belirtiyoruz. Özel yaşamında, özellikli devlet görevi sorumluluğu taşımayan, isteyen herkes türbanını, yasaların yasaklamadığı her yerde özgürce takabilir. Buna kimsenin bir şey söylediği yok. İnançlara ve düşüncelere, toplum kurallarına, yasalara aykırı olmadığı sürece saygılıyız.

 

Fakat bunu toplumun ve halkımızın “sembolu” gerekçesiyle savunmaya dayatmaya kalkmasın!

 

Yolumuz Ulu önder, büyük kurtarıcı Atatürk’ün yoludur. Kimse alternatifini aklına getirmesin!

09_jpg.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.