Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Bunun Bir AnLamI oLmasI GerekMiyor...


Önerilen İletiler

seviştik ya deliler gibi

söndürdük bir bir ateşleri

saate 62 bin defa çarpardı kalbimiz

biz nefes nefese

yığılır kalırdık

terden ıslanmış çarşafların üzerine...

 

sonra şüpheler filizlenir

iççekişlerin gölgesinde

çok sormamak gerek belkide

çok mutlu olmak için

elindekiyle mutlu ol derken

elimde ne vardı?

sonra küfürler mırıldanırsın

gelmişine geçmişine geleceğine

elindekine

elinin değmediğine

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sustukların büyütüyor beni

daha iyi oynuyorum artık

mesela

beklemiyormuş gibi yapıyorum

durup durup telefonumu kontrol ederken

gizlice...

 

aklından geçenleri sormak yerine

cevaplarıma inanıyorum

değişiyoruz yavaşça rollerimizi,

ben beklediğin oluyorum,

sen tutunacak bir yer arıyorsun,

'acaba'ların dehlizinde düşerken...

 

yine en zoruna yaklaşıyoruz

doğru kadın,

yanlış erkeği oynamaktan yoruldum!

yanlış zaman,

bütün doğrularıma mezar oluyor şimdi!

 

ne senin tek kelimelik cevapları olan soruların vardı,

ne de benim,

cevap olacak paragraflarım,

kullanıldıkça eskimemiş...

 

akıl oyunlarının yazarı ben değilim,

tam ortasına düşmüş,

kırıp dökmemek için,

billur güzelliğini,

sesini bile çıkaramayan,

bir figüran...

 

bunun için mi bu kadar kontrollüsün?

bunun için mi?

özenle seçiyorsun her kelimeni,

içime işliyorsun sınırlarını,

çarpmaktan korktuğun yer,

kalbim mi?

 

aklına her düştüğümde gülümsetebiliyorsam seni,
tutup hiç görmediğim ellerinden,
götürebiliyorsam seni,
denizin mavisine

ve saçlarının kokusu siniyorsa satırlarıma

yanlış bunun neresinde?

nasıl açıklayabilirim ki sana,

uzak durmak,

daha çok canın yanmasın diye,

senden daha iyi,

kim bilebilir ki?

 

ne çok beklemek sıkıştırıyoruz artık,

söylemek istediklerimizin arasına,

susarak haykırdıklarımızın altında kalıyoruz,

oysa gel desen,

gelirdim...

 

saklandığımız yerleri bilirken,

gözlerimizi yummak neye yarıyor?

kimi kandırıyorduk?

bulduğumuzda birbirimizi,

yeniden kaçmayacakmıydık?

yeniden

başlamak yerine

bitmesin istemek,

belki son baharı olacak ömrümün,

son defa yumduğumda gözlerimi

bir daha açmayacağım...

bu yüzden belki de,

bilsemde saklandığın yerleri,

gelip tutmuyorum ellerini...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

bağlanmak yok!

tutunup bir sevdanın kanadına,

uçmayı hayal etmek yok!

tutamayacağımız sözler verip,

ardından kırmak

kırılmak yok...

 

bağlanmak yok!

körü körüne vurulup,

vazgeçmek

yorulmak,

yormak yok birbirimizi

ne kadar istesekte

sabah birlikte uyanmak,

gecesinde sevişsekte

adını koymak yok bunun!

söyleme

nolur...

söyledikçe kuruyor çiçekler

susalım

sonsuza kadar sürmeyecek biliyorum

en azından şimdi

sadece tadını çıkaralım...

 

bağlanmak yok!

gün boyu ne yapıyor diye,

meraklanmak,

tutamayacağını anladığında kendini

aramamak için

bir sigara daha yakmak

yok...

 

nasıl da hırsından

deli gibi çarpıyordu kalbin...

ne yapıyorumlara

neredeyimleri ekliyordun durmadan

cevabını bulamadığın soruları

sormak yok!

bağlanmak yok!

özlemek olsa da sonunda,

özledim diyerek,

iç çekmek yok...

 

hem kötüyüm ben,

hem bencil...

nasıl da hoşuma gidiyordu,

dinlerken seni,

adam sanmak kendimi...

sahiplenmek yok!

desekte,

nereye koyacağız şimdi?

yokluğumuzda aklımızı kemirip duran,

gerçekleri...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

en derinine düşüyorum durmadan,

daha derini olmaz derken üstelik

beklemediğim yerden geliyor tüm sorular

hangi son ne zaman beklenirdi?

 

çok mu mutluyum şimdi?

mutluluk nasıl birşeydi?

anımsamıyorum.

ya sevmek?

bir kız çocuğunu öpmek

dudaklarım hissetmezmi bundan sonra

bir nefesin sıcaklığını üzerinde...

 

kırılamazmıyım

bükülüp dururken hayat karşısında

ne kadarına hazır oluyor insan,

ne kadar daha yüklenirse üzerine

vazgeçmeden

kaçıp gitmek yerine

yüzleşiyor kendiyle...

 

nasıl da kızamıyorum sana

nasıl da hafifetiyorsun her suçunu

bu kadar mı içime işledin,

oysa ben daha yeni tanıyorken seni...

 

iklim bozukluğu,

zamansız açan çiçekleriyle bir erik ağacı gibiyim

biraz içim ısınsa

renkleniyor,

ardından ayaz yiyiyor yüreğim

küfrediyorum,

gelmişime geçmişime,

bir daha açmayacağım diye

kapıyorum kollarımı

uslanmıyor

yeniden yakıyorum dallarımı

kimi kandırıyorum?

kime daha iyi oynuyor?

kim daha cok seviyor beni?

bu yalnızlıktan nerden geliyor?

neden geçmiyor gece

neden her sabah

daha yorgun

daha vazgecmiş

kimse görmemiş

diye suçladığım yok

görünmeyen benim!

söylediklerimi anlamıyorsun

sustuklarımdan kaçarken

yakalandığın benim!

ne çok konuşmak istedikçe

seni duyacağımı bilip

ısrarla uzak duran

ben...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 hafta sonra...

Bu gece sevişmeyelim olmaz mı sevgili?
ben konuşayım, sen dinle...
sen dinle, ben ağlıyayım...
avuçlarınla sil gözlerimi...

 

bu gece sevişmeyelim

ilişmeyelim geceye

sabah olsun

başım göğsünde uyanayım

bırak yalanlarımız inkar götürmesin

inandığımız yerde uyuyakalalım

 

sevişmeyelim

tutuşmasın bedenlerimiz

bu gece de bizden olsun be sevgili

yazmayalım şehvetini

 

kollarının arasından başka

gidecek neresi var?

neresi sakinleştirir bizi

yağsa yağmur

kanar mı içimizdeki susuzluk?

 

sen tutma beni

ben vazgeçerim be sevgili

yokmuşsun gibi yapıp

sıradan bir güne daha paylaştırırım

yaşamak ağrısını

taşırım

sen yorulma

varmışsın gibi

bir sigara daha yakıp

yalnızlık söndürürüm

kültabaklarında

 

 

sen gönderme

ben yolu biliyorum

kaybolduğum yerde

bir ufak daha açar

takviyeleriyle alışırım

nelere alışmadık be sevgili?

bahaneler mi tükenir önce?

sıradanlaşırmı sevda?

kim daha önce vazgeçti?

hangimiz

sildi ansızın gitmelerin

etkisini...

 

ben vazgecmedim...

hala kollarımdasın

kendime sakladım ne varsa

senden sonra

gerekli olur diye

bunu da çok görme be sevgili....

 

bu gece sevişmeyelim

dinle sadece

neresinde tutuldum sana

neresinde bıraktın beni

çok sorumluluklara bağlanıp

hapsettik kendimizi

oysa ikimizde biliyorduk

ilk anda beri

kural tanımazlık

başka birşeydik biz

biz olmayı beceremesekte

sevdik...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

içince çok konuşmak,

ayıkken çok susmaktan

daha mı kötü?

 

kahraman olmaya değer mi?

sıradan bir adam olmak varken...

o anlamı yükleme bana!

ansızın çekip gitmek varken...

 

bir bar taburesi üzerinde

kulaklarımda uğuldamalar

duymuyorum

konuşuyorum yanımdaki kadınla

anlamıyorum

kanımda belli belirsiz yalnızlık emareleri

elime dokunan eli

hissetmiyorum

 

ten pazarında düş satıyorum...

mutluluk verip karşılığında,

özlenmek alıyorum...

bir gemi kaptanı kadar mutsuzum şimdi,

her 'kimbilir? sorusunun,

cevabının 'ben' olmasından...

 

sessiz bir isyankarlık geçiyor gözlerinden.

sussan olmayacak,

söylesen,

hiç olmayacak...

hangisi daha mantıklı?

sığmıyorken aklına,

sabaha bırakıyorsun bu hesaplaşmayı...

sanki sabah,

daha iyi bir savunma avukatı olacakmış gibi,

yaptığın hatalar karşısında,

avutacak içindeki serseriyi....

 

şimdi sensiz bir geceyi avuçluyor ellerim.

göğüslerinin diriliğini hayal etmek varken

uzanıp bir sigara daha alıyorum paketinden

yanmak değil de,

her gece yanacağımı bilmek

canımı sıkıyor bu kadar

sönmek bir kadının teninde

hafifletir mi günaha girmenin bedelini?

 

nasıl da bırakıyorsun kendini kollarıma, sözlerime, hayallerime...

her mutsuzluğumda üstleniyorsun yalnızlığımı,

her vazgectim dediğimde

en öne sürüyorsun kendini

benden de vazgec diyorsun,

beni de vazgeçir...

her sorumun cevabı sen olma!

zaten yeterince tutuyorsun beni,

ayakta...

 

bir son daha

yazılıyor satırlara

bir yalnızlık daha

dolduruluyor bardaklara

sen olmadan da kalabilirim ayakta

kalabilirim...

kalmak istemiyorum artık...

gitmekte olmalı

kapatır gibi hesabı

ödeyip

biraz da bahşiş bırakmalı tanrıya...

 

bir şehveti avuçluyorum bedeninde

aklımın almadığı bir sevişmeyi

gecesinde yanmak umurumda değil

darmadağın bir hayatı

üzerime oturmayan takım elbise gibi

her sabah yeniden giymekten yoruldum

vazgeçsem diyorum

geçtiğim yerden tutuyorsun beni

olur olmaz aklıma düşüp

sarılıyorsun...

sanki sarılınca,

geçecekmiş gibi...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

ağlayarak geldiğimiz dünyada gülümsemeyi amaçlamak,

ütopyanın dibi değildir de nedir?

 

umutsuzluğumu kelimelerimle süsleyip satışa çıkarıyorum,

okuyanlar şiir sanıyor...

 

deniz kenarında olmak vardı şimdi,

akşam serinliğinde,

rakı masasında

demlenmek...

kendimizi çok kurtarmışız gibi,

ülkeyi kurtarmaya yeltenmek...

 

en güzel hangi deniz kenarında içilir?
en güzel hangi şehrin gecesinde,
olmayacaklar düşlenir?
en güzel, güzel midir?
ayılınca kalmıyorsa aklında...

 

sürekli geçmişi yazıyoruz...
yazdığımız her kelime,
yazdığımız an'da geçmişimizdeki yerini alıyor...
neden hayaller kuruyoruz durmadan?

 

tutmak mümkün mü?
akıp giden zamanı...
tuttum dediğin an bile,
arkasından bakmıyor mu?
şimdiki gerçekliğinin...
neden zorluyoruz?

 

paradokslardan yorgun,
paralel gerçeklikler uydururken kendime,
ne çok kapılmışım,
umutsuzlukların hezeyanına...

 

belki de tenime en yakışan parfüm,

teninin kokusudur sevgilim...

her sabah uyanmamı sağlayan,

bunca olmayacaklara rağmen...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

şimdi bir yoksun'luk mevsiminde

yeni bir düş kırığı ekiyorum

hasadında karamsarlığın

açmıyor çiçekleri diye

yorgunluğumu bahane ediyorum

 

tutarsızlığım diz boyu

ne istediğimi biliyorum

ne de bildiğimi istiyor

ben huzur arıyordum

kime sorsam

sen de diyor...

 

soyunup geldiğim bu sıcaklık

bu teninin aklımı kavuran ateşi

en iyi bildiğimiz sevişmek mi?

sevmeyi ne zaman öğreneceğiz?

 

kaç gece daha doyamadan,

açlığımızla terbiye olunup,

başka bedenlere sarkacak

sarılıp uyuma isteklerimiz?

en sıkı sarılan,

en çok hakeden mi?

 

adalet bunun neresinde?

düş diye kurduğumuz,

düştüğümüz yer değil mi?

kim kaldıracak bizi?

uyandığımızda yatağımızdan,

yalnız olduğumuz gerçekliğine....

 

kimi kandırıyoruz?

en iyi bahanelerimizi tüketirken

kiminle oynuyoruz?

kaybeden,

üzerimizde iyi durmuyor mu?

 

oysa sıyrılıp gelmemişmiydik,

korkularımızdan, hırslarımızdan, beklentilerimizden...

şimdi neyi bekliyorduk ki?

bulduklarımız yetmedi bize...

 

benim bağlanmayı beceremeyen bir içim vardı,

senin içindekiler yarım kaldı..

gitmeme bile razıydın

dokunsan ürkerdim

tutmaya çalışırken beni

sadece var olmamı istedin.

ben yetinemiyorken,

sen öptün dudaklarımdan,

öpmek,

sadece erteliyorken,

korkularımla yüzleşmeyi...

hayal diye kurduklarımı yaşıyorken sen,

farkına varamamıştım.

içini tutuşturup yakarken,

geçer sanmıştım...

geçen,

zamanmış...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

yansımalarını görüyorum günlerdir.

senle uyanıp,

uyuduğum geceleri hatırlayıp

martı sesleri nakaratında

bir vapurun yan tarafında

denize dalıp gidiyorum

acemi bir balıkçının

teknesinde yalnızım

kızıyorum balıklara

oysa kimden miras kaldı bana

bu çaresizlik

şimdi kime kifrediyorum

geçse geçerdi şimdiye

geçmiyorsa benimdir

hangi kız çocuğu tutar ellerimden

ellerim,

kırış kırış

bu kadar mı ihtiyarladım ben

kimden saklıyorum

kime saklıyorum aslında?

olmyacakları sıralıyorum önüme,

olacakları çıkarınca

mutlu olmak hoşuma gitmiyor.

oysa bir kız çocuğu

öpse dudaklarımı razı

çeyrek yüzyıllık yalnızlığıma

oysa bir kadın

sevdim desem

tutacak ellerimden

ayağa kaldıracak belki

ayağa kalkmayı kim istiyor ki?

 

şimdi seviş benimle sevgili

tenini dayarken tenime

unut çareziliği

başka dünyanın cocukları değildik biz,

başka tanrı affetmeyecek,

çok isteyipte olmayınca

isyan ettiklerimizi.....

 

sarıl bana sevgili,

kasıklarında hisset ateşimi.

unutabildin mi?

her gece sanki ilk defa gibi,

beni içinde hissettiğini....

 

şimdi uyuyorsun ya sevgili,

uyandığında,

kokum olmayacak yastığında.

yine de özleyip,

yanında olsaydım diye,

aklına düşürmeyecekmisin beni?

ısırıp dudaklarını,

derin bir nefes alıp,

bu da geçer deyip,

gecesinde soyunup öfkeni,

sanki az önce öpmüşsün gibi,

koynuna almayacakmısın beni?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

nasıl da bir rüzgar gibi

girdim koynuna.

nasıl da ansızın

beklemiyordun,

beklemediğim yerden soruldum sana

cevapsızlığım

yordu seni.

her gördüğün bende

başka bir karanlığa neden oldu.

oysa nasıl da razıydın

gülümsediğim anda

karşılıksız

bir huzur doğardı içinde

gerçek olamayacak kadar güzeldi

inanmadım

belki de bu yüzden

her inandığında sen

kendimi içime kapattım...

 

hangimiz hazır değildi?

hangimiz beklemiyordu kurtulmayı?

bu kadar mı hazırdık kaybetmeye?

bu kadar mı?

yolunda gidiyor diye

hep bekledik daha büyük yıkımları.

altından kalkamadıklarımızı büyütürken gözümüzde,

kalkmak istemedik.

öyle alışmıştım ki enkaz altında yaşamaya

kollarında olmayı

hayal sandım

hayal

tutarken ellerimden

nasıl da sıcaktın

aklıma sığmazdı

sığmayanları yok saydım...

sonra gidiyorum dedin

senden sonra

içimdeki boşluğa,

hicbir gerçeği sığdıramadım....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sen durmaksızın konuşuyorken,
kelimelerinle sevişiyordum ben...
dokunduğumu hissedip,
görmezden geliyorken...

 

bedeninde yayılan sıcaklık,
bir yanardağ patlamış sanki
yakıyorken kasıklarını
nasıl da iç çekişlerine sarıyordun,
kelimelerine sığmayanları

 

heyecanın boğazında kurumuş,
yutkunsan canın yanacak,
yutkunmasan,
nefesimin tenindeki etkisi,
kaç gece uykusuzluğa,
neden olacak?

 

kendinden bile saklıyorsun beni,
ne zaman dokunsan,
dudaklarından çıkarıyorsun hıncını...
ne zaman istesen,
tenimde alıyorsun soluğunu...

 

ne çok özledin beni.
her gece yanıp söndün,
her gece yeniden
bir günaha bozdun yeminleri

söyle ey sevgili!
cehenneme girmeye değecek mi?
bu kadar sevmek beni?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

susmalarımızın ardına mı saklanıyoruz artık?
söyleyeceklerimiz hangimize daha ağır gelecek?

ne zaman giyindik başka'sı maskelerimizi?
oysa hep birlikte değilmiydik?

sustun!

bir bıçak gibi kesip attın söylenmeyecekleri.

boşlukları bana bıraktın,

sen yanına ne aldın?

bilmiyorum...

 

hangimizi cezalandırıyordun?

hangimiz geride kalan olmayı,

yazacaktı satırlarına,

hangimiz,

bekleyecekti gideni,

gelir diye belki

kulak kabartıp sessizliğe,

duyamadık diye

durup durup kapıya bakacğız?

 

şehvet dolu inlemeleri mi saracağız bundan sonra?

içimizde açılan yaralara,

kanamasın diye,

kanamasın,

yeni kapanmadı mı bu yara?

 

kimi kandırdık,

şimdi bir özgürlük rüzgarında,

uçurmaya çalışıyoruz kuyruksuz uçurtmaları,

kuyruklu yalanlarımız,

avutacak mı bizi?

yalnız kaldıktan sonra?

 

sustun...

bir karanlık bıraktın ardından,

kelimelerinin ışığı sönerken,

arkanı dönüp uyudun.

dokunsam uyanacaktın,

kıyamadım.

eski alışkanlıklarımın koynuna sığınıp,

ısırdım dudaklarımı,

geçer diye sabaha...

her sabah geçmeyenleri,

geceye taşırken...

 

bekledin...

sevilmeyi değilde,

anlaşılmayı...

bekledin...

gelmeyeceğimi bile bile,

sakladın hıçkırıklarını...

iç kırıkların,

iyileşmek yerine,

kangrene dönerken,

kanındaki zehri,

sevmeyi öğrendin,

her dakika canını,

daha çok yakarken...

 

yeni bir yalnızlık ektim göğsüne,

oysa kelebekler uçarken karnında,

nasıl da bir çocuk gibi,

heyecanla,

annesi tutmuş elinden,

çıkarmış sokağa,

parkında eğlenmek düşüncesi,

büyümüşsün,

zorla alıp koymuş seni bu sevda,

bir kadın bedenine,

itiraz bile etmemişsin...

susmuşsun,

en çok sevdiğin anlar diye seni,

beklemişsin...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sinsi bir iç çekiş peydahlanır göğsüne,
bir çığ kopar yükseklerden,
kulaklarında uğultusu,
korkmak,
kaçıp saklanmaya yeter mi?

 

sevmek?
bir kültablasında sönmeye unutulan bir sigara gibi,
yalnızken üstelik şimdi,
kimin ah'ı?
kimin duası?
hangi tanrı bağışlayacak bizi?

 

telli arabasının ardından köşturan çocukluğum,
dizlerimdeki yaralardan arta kalan,
gözlerimde masumiyetim
düştüğümde yeniden,
gelip kaldırabilir misin beni?

büyümüş olsam da,
geçecek deyip,
avutabilir misin?
iyileşmeyecekleri...

 

sarılmaya alıştım sana,
şimdi hangi yastık dolduracak?
sırtının göğsümde açtığı boşluğu...

hangi şehvet an'ı öpecek dudaklarımdan?
nefesin gibi,
damağımda hissettiğimde,
yeni bir yangın başlatacak...

 

'geçecek!' diye avut beni,
söz inanacağım...
geçmezse bile,
küçük ellerinden tutup,
yeniden ayağa kalkacağım...

 

şimdi öp beni!
bir çığlık gibi,
bir isyan gibi,
daha önce hiçbir adamı,
öpmemişsin gibi,
öp beni...

 

yorgunluğumu al dudaklarımdan,
uykusuzluğumu.
hırsımı ehlileştir,
yeni baştan başlıyormuş gibi,
yazmaya,
nokta koyduğun yerden,
öp beni!

ya da unut gitsin!
en mutlu olduğun yerden...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

tenindeki yangınları söndürebilmek için,
kelimelerimi bırakabilmek isterdim,
en mahrem yerlerine...

kurusun diye mürekkebim,
nefesimi bırakırken tenine,
sanki ateşi canlandırır gibi,
alevlendiğinde
tutuştuğunu görmeliyim...

tutup saçlarımdan bastırıyorken,
bir girdap bu, bir fırtına,
savruluyorken,
bırakıyorken kendimi derinlerime,
fısıldadığın her kelime,

beni istediğin her an,
yankılanırken,
her teslimiyetin,
bedenimde bir iç savaş,
kaybetmek umurumda değil,
yenildiğim sensen!

kollarımın arasına gelip öpüyorken,
inkar neyi? inkar neden?
ertelediğimiz hayal hangisi?

kaç gerçek gerekecek?
içinde yaşadığım huzuru
bozabilecek?
ısırırken dudaklarını,
seviştiğin,
yalnızca kelimelerim mi?

nasıl da istiyorsun şimdi beni.
tenim alev alev,
dokunsan ağlarım belki,
dokunsan,
söndürebilirmisin bu ateşi?

alırken beni içine,
nasıl da titriyorsun şimdi...
sanki çok özlemişte,
söylersen,
büyüsü bozulacakmış gibi....

o masal hangisi?
ben mi uyandırmaya kıyamadım seni öperken,
sen mi çekindin benden,
bilmiyorum...

al beni!
sımsıkı tut içinde...
kimse bilmesin,
nasıl yandığını,
kimse görmesin,
gecelerce seviştiğin adamı...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

11221757_10153355650599098_2349757596670

 

Bazen sadece gitmek istersin...

koyu gri bulutların arasına.

aklında kapatılmamış hesaplar,

cebinde isimsiz fotoğraflar,

kalbinde arkası yarınlara ertelenmiş ağrılarla,

bazen sadece gitmek istersin...

 

dalgaların sesleri arasında yol alırken,.

hüzün dolu gözler, gelmeyecekleri ararken,

senin gelmeyenin kim?

diye sorarken yakalarsın kendini,

kendine...

 

kim tutupta bıraktı seni,

kim izin verdi?

kırılacağını bile bile,

susmana...

 

bazen sadece gitmek istersin...

üzerinde günlük kıyafetlerin,

beğenilmek kaygısında uzak,

elinde fotoğraf makinan,

görenler belki çok beğenecek,

görmesi gereken,

habersizce hayatına devam ederken,

sen gitmek isteyeceksin...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

11210499_10153361572699098_7466851387982

bazen sebepsiz yere akşam oluyor.

en güzel anında kızıla dönüyor günün ışıkları.

bir bardak demli çay kıvamında,

dirseklerini dayayıp yorgun korkuluklara.

ne çok ayrılığa tanık oldu İstanbul'um...

ne çok masaya meze,

ayrılığa gebe,

sancılı doğumların ardından,

yalnız başına çay içilen akşamların oldu senin...

 

oysa kargaşasında hayatın,

kaçırdıklarımızı biriktirdik biz.

dalıp giderken mavi sularına,

yüzme bilmiyor olmak,

hep kurtarılmayı umut etmektendi...

son nefesi bırakırken boğazımızdan dışarı,

elimizde hissedemeyip,

o sıcak eli,

sorgularken bulduk kendimizi...

hangimiz daha çok sevmedi'yi...

 

bazen sebepsiz yere,

yorgunluk çöküyor omuzlara...

kimse anlamıyor olsa da,

anlaşılmak sanki çok bir halta yarıyormuş gibi,

ayrıntısına kapıldık her sevdanın,

her sevdanın,

elin, elimin üzerinde olsaydı eğer,

ayrılmazdık'ı kurduk...

oysa herkes bilir,

kalbine giremediğinin avucunda,

oyuncak olmaktan öteye gidemezdi sevda dediğin...

onun bir mesajıyla maviye dönen göğün,

sustuğu anda

işte o an'da

kızıl ışıkları çarpardı yüzüne,

zamansız akşam oluşların...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

11150555_10153162936054098_1098019844068

sustukların büyütüyor beni

daha iyi oynuyorum artık

mesela

beklemiyormuş gibi yapıyorum

durup durup telefonumu kontrol ederken

gizlice...

 

aklından geçenleri sormak yerine

cevaplarıma inanıyorum

değişiyoruz yavaşça rollerimizi,

ben beklediğin oluyorum,

sen tutunacak bir yer arıyorsun,

'acaba'ların dehlizinde düşerken...

 

yine en zoruna yaklaşıyoruz

doğru kadın,

yanlış erkeği oynamaktan yoruldum!

yanlış zaman,

bütün doğrularıma mezar oluyor şimdi!

 

ne senin tek kelimelik cevapları olan soruların vardı,

ne de benim,

cevap olacak paragraflarım,

kullanıldıkça eskimemiş...

 

akıl oyunlarının yazarı ben değilim,

tam ortasına düşmüş,

kırıp dökmemek için,

billur güzelliğini,

sesini bile çıkaramayan,

bir figüran...

 

bunun için mi bu kadar kontrollüsün?

bunun için mi?

özenle seçiyorsun her kelimeni,

içime işliyorsun sınırlarını,

çarpmaktan korktuğun yer,

kalbim mi?

 

aklına her düştüğümde gülümsetebiliyorsam seni,
tutup hiç görmediğim ellerinden,
götürebiliyorsam seni,
denizin mavisine

ve saçlarının kokusu siniyorsa satırlarıma

yanlış bunun neresinde?

nasıl açıklayabilirim ki sana,

uzak durmak,

daha çok canın yanmasın diye,

senden daha iyi,

kim bilebilir ki?

 

ne çok beklemek sıkıştırıyoruz artık,

söylemek istediklerimizin arasına,

susarak haykırdıklarımızın altında kalıyoruz,

oysa gel desen,

gelirdim...

 

saklandığımız yerleri bilirken,

gözlerimizi yummak neye yarıyor?

kimi kandırıyorduk?

bulduğumuzda birbirimizi,

yeniden kaçmayacakmıydık?

yeniden

başlamak yerine

bitmesin istemek,

belki son baharı olacak ömrümün,

son defa yumduğumda gözlerimi

bir daha açmayacağım...

bu yüzden belki de,

bilsemde saklandığın yerleri,

gelip tutmuyorum ellerini...

 

bir kırlangıç süzülüyor.

nasıl da hüzünle,

kırılganlığa gebe,

sonbahar dökülüyor yaprak yaprak,

boktan sabahlara uyanıyor bedenim,

oysa sev desen,

bir varmış olacaktı düşlerim,

bir yokla kararmayacak...

 

salınmayacak düşlerim var benim,

üzerine sonbahar yağmış,

kim görse yakıştırmayacak,

hüzün,

hangi adam da iyi dururdu ki?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 yıl sonra...

ve ben yine gideceğim
bırakıp seni kendi halinde
kendi halime kapanıp
kafamı gömdüğüm kum yığınları arasında
mutlu mesut,
mesut kimin umrundaysa artık
işte öyle yaşayacağız birlikte
sen geleceğim günü bekleyeceksin
ben geldiğimde gideceğim anı
bir hayal kırıklığına teslim olacaksın sonunda
bile bile heyecanlancaksın
defalarca izlediğin bir filmi yeniden izlerken
sanki sonunu bilmiyormuş gibi
sanki bu defa seslensen sonunu
değiştirecekmişsin gibi
merakla bekleyeceksin
dur biraz diyeceksin soluk ekrandaki adama
biraz daha bekle
sustuklarını söyle şimdi
erteleme
dinlemeyecek seni
ama yine de umut işte
sesleneceksin
adam duymayacak
bırakıp gidecek yine sevgilisini
yıllar sonra karşılaştıklarında
sevgilisi başkasının annesi
adam ihtiyarlamış
güzel günlerdi...
diyecekler
evet diye onaylarken bakamayacaklar gözlerinin içine
yaşamadık çünkü diye bahaneler hazır
yıllarca çalışmışlar bu konuya ikisi de
belli
senin beklentilerin farklıydı diyecek kadın
senin beklediğin ben değildim diyecek adam
tabiat kanununa aykırı bir karşılaşmaydı bizimkisi
onaylayacak kadın
bir gözü kızında
uzaklaşmasın diye
adamın bakışları yerde
ayrıldıkları gündeki gibi
kadın anlayacak her şeyi
anlamamazlıktan gelecek
artık çok geç dönebilmek için geri
adam ayağa kalkıp hoşçakal derken
sus diyeceksin içinden söyleme
bir şans daha olmalı
olacak biraz daha kal
kalmayacak adam
kadın kızının yanına gidip
kucağına alırken
adam uzaklaşacak
biliyorsun işte kaç defa izledin
zamanında söylenmemiş sevgi sözleri
uzun vadede suskunluklara yol açarken
ikimizden başka kim daha iyi bilir bunu?

ve ben yine gideceğim
tıpkı izlediğin o filmdeki adam gibi
sen sustuklarımı merak ederken
ben
belki bir gün diye
ertelerken umutlarımı
doğru zaman, doğru mekan kavramını
bu kadar ıskalamışken üstelik
sen üstüne çekip yorganını
içini çekerken
ben bir şişe daha açıp
yenisini eklerken
çok bilmişliğimin yanılgılarına
yalnız kalınca bir şişe daha
sonrası
doldurmaya çalışmak
dipsiz bir kuyuyu
unutmak
her hatırladığında
bir şişe daha açıp...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hoşbuldum :)

Açıkçası ben de beklemiyordum bu kadarını... hatta bu son kullanıcı hesabımın şifresini bile kaybetmiştim, defterlerimin arasında küçük bir kağıt parçasında buldum. Hala duruyor mu yazdıklarım diye merak ettim... Teşekkür ederim, değerli görüp sakladığınız için... son bir kaç yıldır yazdıklarımı da eklemeye çalışacağım... Artık imla kurallarına daha çok dikkat ediyorum :) daha önce yazdıklarımdaki imla hataları yüzünden tüm okuyan arkadaşlardan özür dilerim. son yarım saattir eski yazdıklarımı okuyorum. Zamanda yolculuk yapmak gibi... Yeni sözlerim var artık... eskimiş olsam da...

 

Uzun soluklu aralar versem de her geldiğimde sizi burada görmek öyle güzel ki... Umarım çok uzun yıllar burada olmaya devam edersiniz....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

dükkanı kapatma zamanı şimdi,
sandalyeler ters cevrilip konacak masaların üzerine
ve yerler süpürülecek...
sandalyelere başke yere konabilme şansı vermemek ne acı
ocağın altı kapanacak
ve daha fazla çay demlenmeyecek bundan sonra,
tezgahın altından çıkacak rakı şişesi...
gün boyu nasıl sıkılmış o izbe yerde durmaktan
Müslüm söyleyecek tutamadığını zamanı,
çay bardağından susuz içilecek rakı,
mezesi şalgam suyu....
acılı üstelik,
yaşadığımız kadar olmasa da...
hafız kapıyı kilitle içeriden,
kimse gelmesin dışarıdan...
içimizdekilerden çektiğimiz kafi,
susalım bir süre,
dinleyelim ustayı...
karart ışıkları,
gereksizse söndür yazmadık diye mi
ışıl ışıl dünyamız...
dışı seni yakar
içi sönmüş volkan
belgeselciler meraklanıp gelir üzerimize
ne yandık be hafız zamanında!
şimdi kraterimizde tuz gölü
nasıl sevişmişsek terimiz birikmiş
dinle bak
inlemeleri hala yankılanır
taşa dönmüş lavlarımızda
kapıyı kilitledin mi hafız?
açılırsa kabul görmek borcumuz
tanrının ne vakit misafir göndereceğini kim bilir?
aklımıza düşen başımıza gelirse
bu zenginlik bizi bozar...
çok mu mutluyuz bu gece?
çok mu fazla gelmiş gülümseme
gün boyu somurtan yüzümüze
arar birazdan
aramasa son görülmemize bakar
konuşmuşmuyuz başka biriyle
teknoloji icad oldu
bozuldu çapkınlığın
yakalansak da unutur bir süre sonra
tesellisi...
neyse hafız...
geçmiş bizden
bir sevdayı zor taşıyorken
ikincilere meyletme çabası...
doldur bir bardak daha
korkak alıştırma elini
yarın yeniden buradayız,
yeniden yaşıyormuş gibi yapmaların telaşı
yeniden açılacak
o az önce kilitlediğin kapı
aynı yüzler gelecek hayatına
eski bir deste iskambil isteyecek senden
aynı oyunları oynayacaklar
yeniden kaybedip kazanırken
öldürecekler zamanı
sanki ellerinde çok varmış gibi
ve biz seninle yarın gece
kapatıp kapıyı oturup bu masanın iki köşesinde
yine içeceğiz
gün boyu taktığımız maskeleri çıkarıp
bıraktığımızda
sandalyelere konacak daha iyi bir yer bulamadık diye
hayıflanacağız
belki
dördüncü kadehten sonra
arayamadığımız kadınları anımsayıp
beşinciyi dolduracağız...
öyle işte be hafız
kilitle kapıyı
içimizdekiler bize yeter
tanrı yollamasın dışarıdan kimseyi...
kalabalık bizi bozar
kapalı yazısını astın mı?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

şeytanlarım suratını asmış bu gece
alevlerini beslemiyorum daha fazla
kazanımın altındaki ateşin
altını kısıp demlenmeye bıraktım ruhumu
acısı damağında kalacak
şeker kullanmazsın bilirim
bu sadelik zerafetin
seni benden ne kadar koruyacak?
ne zaman takılsa boğazıma söyleyeceklerim
iniyorum sahil kenarına
demirden kiliseye gitsem şimdi
çıkarsam günahlarımı
çıplaklığım ayıplanmaz mı?
rakıma meze,
kulağıma ses
unutmayı istemekle unutmaya çalışmak arasında kaç fark var?
kırışmış elleriyle tutuyor kadın erkekliğimi
böyle pervasız istediği ben mi?
nefesim hızlanıyor,
kalbim,

unuttuğum yerlerime gönderiyor kanımı
bedenimdeki
kulaklarımda uğultu
gözlerimde karartı
teslimiyetteki acziyet
bu kadar mı acınası?
bu kadar kabullenilesi
gözlerini dikip yüzümün aldığı şekillere
her dokunuşunda daha dikkatle
her dokunuşunda
sahiplenmesi
kırılma anımda daha bir şehvetle
kavraması
ıslanırken parmakları
yaklaştırıp yüzünü boynuma
şah damarımdan öpmesi
koklar gibi
varlığıma anlam yüklemesi
taşıyabileceğimden fazla
onunla gideceğim hayali
buradan kalkınca
alacak beni koynuna
ne sabah ne akşam
sonsuz bir şimdi beklentisiyle
nasıl da sabırla tutuyor kendini
şimdi avuçlarında
birazdan içinde
kasıkları yanıyor belki
belli etmiyor yine de
ısrarla konuşuyor
konusturuyor beni de
duymak istediklerini alıncaya dek
işkencesine devam eden sorgu yargıcı gibi
en zayıf yerimden yakalamış beni
kokusunu verip çekiyor kendini
peşinden geleyim diye değil
bileyim diye geride kalırsam
ne kaybettiğimi...
bir peçeteyle temizliyor elini
bir şey olmamış gibi
geçip karşıma gülümsüyor
kaldırıyor kadehini
yaşayacaklarımızın şerefine
çünkü saçma artık diyor
yaşadık bittilere....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

cümle içinden çıkarılsa bile
anlam bütünlüğünü bozmayacak kelime gibi hissediyorum kendimi
hayatındayken....

beni okumasalar bile orada olduğumu bilecekler mi?
yoksa oradaki yokluğum umursanmayacak mı?

insanların sabah erken kalkmak için
saatlerini kurmasını anlayamıyorum bazen
gidecek işleri vardır elbet
randevuları, belki sabah kahvaltısı
iş toplantıları
aylık durum değerlendirmeleri
satış grafiğindeki eğrilerden bahsedilen
bunun için insan sabah erken uyanır mı?
saçma...
desen ki kalkıp deniz kenarında yürüyüş yapacaksın,
kaç kişi kalkar?
belki bisiklet süreriz...
yorulduğumuz yerde simit peynir çay,
ayaklarımızı sarkıtırız denize doğru
günün anlamsızlığı ve önemsizliği üzerine konuşuruz bir süre
üstelik üzerimizde pijamalarımız
üşürsek kaldırım taşlarının kenarında ateş yakarız
is kokar üstümüz başımız
olsun
ısındık ya...

yokluğu anlam bütünlüğünü bozmadığı için çıkarılmışız
başkasının cümlesinden
laf kalabalığı olmasın diye
söylenmedikçe susmuşuz
bir sessizlik çökmüş üzerimize
herkes bir şarkıda rast gelmiş kendine
bir şiirin kafiyesi oturmuş içine
biz yarım bile kalamadık
yarım bırakamadık kimseyi diye
kız kulesi yalnızlığı reva görülmüş
onun bile var bir hikayesi
üst katı lokanta yapılmış,
bahçesi şiir cenneti
geri dönme garantisiyle bile olsa
ziyaret etmekte hala birileri
nereye gömdüler bizi?
cümlelerinin içinden çıkarıldığımızda
anlama etki etmeyecek kelimeleri?
sözünü etmeye bile değer görülmemiş
bunca şair bunca yazar esirgemiş kendini
özenle uzak durmuş sanki
bizim gibilerden...

kırgınlığının bir karşılığı yok!
öğrendiğin kelimeler ve cümleler yetmeyecekti,
biliyorsun!
ne söylesen,
söylemesen,
anlamını bozmuyordu hiç bir cümlenin...
aidiyetinden yoksundun,
yorgundun boşlukta düşmeden
durmaya çalışmaktan
karaladıkların, sildiklerin,
aksini yapsan da değişmeyecekti.
sakınıp sakladığın kalbin,
saklamaya çalıştıkça açılıyordu sanki
bir söze bir bakışa dayanmıyordu sözde korunmaların
muhafızın senden de yorgun
güçsüzlüğüne bakıp
varlığından şüphe duydun kalbinden...

aklında olduğunu bilmeyen birine,
gülümsemek gibi yanlış
bir türlü anlamayacak
neden ağladığını,
neden görsün ki şimdi
gülümsediğini...
sahne karardı.
perde indi
şimdi kendinle yüzleşme anı mı?
yeni bir oyun mu kendine?
çok mutluymuş gibi yapmaları,
dizlerini yukarı çekip uzandığında yatağına
annenin karnındaki gibi
sığındığında kendine
sarıldığında
devam edecek mi korunması?
insanın kendine bir yer bulma çabası hayatında
harf oyunlarından anlam yoğunluğuna geçerken
birikenleri içinde
atamadıkları
bu boğuşma, bu direnme
bitmiyor ki bir türlü!
geçmiyor işte...
hep aynı girdabında
bir süre kaldırıyor başını
derin bir nefes aldığında
yeniden dalıyor derinlerine...
hep aynı, her şey aynı
ve kötüsü biliyor artık
nasıl kurtulacağını
ve kurtulamayacağını...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.