Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Eyvah Çocuğum Büyüyor!


Misafir gelincik

Önerilen İletiler

Geçen pazar günü kızımın veli toplantısı vardı. Türkçe öğretmeni Biray Akçay sınıfa geldi ve şöyle dedi:

 

Ben not konuşmak istemiyorum çünkü çocukları aldıkları notlarla değerlendirmiyorum. 25 senedir ergenlik yaşındaki çocuklarla birlikte oldum ve onlara nasıl davranılması gerektiğini iyi gözlemledim.

 

Bize bu konularda açıklamalar yaptı ve kendi sitesindeki bu konuyla alakalı başlığı okumamızı tavsiye etti.

 

Ben okudum ve yararlı olabileceğini düşünerek buraya alıntıladım yazısını.

 

DİKKAT

 

Çocuğum hırçınlaştı. Ders çalışmak istemiyor. Sorumluluk duygusu yok. Canım sıkılıyor diyor. En küçük isteklerini sert bir dille söylüyor. Kardeşlerini kızdırmaktan zevk alıyor. Aklı hep başka yerde gibi. Durgunlaştı. Dalgınlaştı.Çabuk karamsarlığa düşüyor. Arasıra hiç yoktan huysuzlaşıyor. İleri derecede alıngan. Derslerinde gene başarılı ama oyuna, eğlenceye çok düştü. Söz söylenmesini istemiyor. Olur olmaz şeye ağlıyor. Evde huysuz, dışarıda sıkılgan. Her istediğini yaptırmak istiyor. Aşırı ölçüde süsleniyor. Okul kıyafetlerini olması gerektiği gibi giymiyor. Okula gitmediği günler olmuş, bizden sakladı. Çok harçlık istiyor. Çok geziyor. Eve gelmek istemiyor. Spora çok düştü. Derslerine boş veriyor. Öğretmenleri dersi dinlemeyip konuştuğundan şikayetçiler. Banyoya sokamıyoruz, ellerini bile yıkatamıyoruz. Saçını kestiremiyoruz. Asi ve hırçın. Başına buyruk olmak istiyor.Kötü söz, tatlı söz hiçbir sonuç vermiyor… DİYE UZAYIP GİDEN ŞİKAYETLERDEN 4-5 TANESİ SİZİN İÇİN DE GEÇERLİYSE… EYVAH ÇOCUĞUNUZ BÜYÜYOR! Neden eyvah? Çünkü en az 5-6 yıl bu şikayetleriniz sürecektir.Ve çocuğunuz hiçbir zaman 10-11 yaşına kadar tanıdığınız çocuk olmayacaktır.O artık ergenlik çağındadır.Ve artık kişilik özelliklerini ortaya koyma başlangıcındadır. “Benim uysal kızıma(oğluma) ne oldu?” diye boşuna çırpınmayın ve gerçeği kabullenin. Onun sizin yardımınıza, hoşgörünüze ihtiyacı var.

 

 

 

NASIL DAVRANALIM?

 

Öncelikle şunu söylemeliyim ki ergenlik çağına gelmiş çocuğu olmayanlar, bu dönemi kendileri geçirmiş olsalar bile olup bitecekleri anlayamazlar. Biz yetişkinler ergenlik çağındayken dış dünyaya öfke duyardık. Ama çocuğumuz ( biz de artık dış dünyanın bir elemanı olduğumuz için) öfkesini bize de yöneltecektir. Ne çabuk unutuyoruz annemizin babamızın her şeyi yanlış yaptığına inandığımız dönemleri…

 

Ergenin öfkesi sadece dış dünyaya değildir.Bana göre en yaralayıcısı kendisiyle kavgasıdır.

 

Bir ergenin kendine verdiği zarar daha kalıcıdır. Ne yazık ki geç kalınırsa bir ömür boyu sürebilir.

 

“ Niye boyum daha uzun değil… Saçlarım kıvırcık olmasaydı… Çok kiloluyum… “ türünden çoğu zaman abartılan hatta hiç olmayan fiziksel eksiklikler, ergenin kendisini sevmemesine, kendiyle barışık olmamasına yol açar. Bu durumdaki ergen, sözde durumunu düzeltmek adına kendisiyle oynamaya başlar. Örneğin kız çocuğuysa; saçını boyatır ( günümüzde 7-8 yaşlarındaki çocuğunun saçlarına gölge yaptıran annelere de rastlıyoruz. İnanın bu durum beni dehşet içinde bırakıyor.), kaşlarını neredeyse yok edecek kadar alır, makyaj yapmaya başlar( hatta okula gelirken), ya da (tedavisi çok zor olan) ruhsal hastalıklara varan bilinçsiz rejimler yapmaya başlar.Tam tersine aşırı yemek yiyen ve hırsını yiyeceklerden alan gençler de vardır. Bu ve benzer tüm davranışların kökeninde ergenin kendisini sevmemesi yatar. Sait Faik “ Sevmekle başlar her şey…” demiştir. Doğru… Ama birey önce kendini sevmeyi öğrenmelidir. Böyle bir birey yetiştirmek de biz anne babalara ya da öğretmenlere düşer. Yükümüz ağır öyleyse neler yapalım ya da yapmayalım?

 

Baştan günah çıkarmak isterim ki ben kusursuz bir anne veya öğretmen değilim. Sizlere sunacağım tavsiyelerin bazılarını uygulamamış da olabilirim; ama yirmi beş yıldır ergen yaştaki çocuklarla beraberim. Bir psikologun karşılaşacağının en az beş katı fazla sayıda ergenle birlikte oldum. Ben sadece gözlemlerime dayanarak , eğer izin verirseniz ahkam keseceğim.

 

 

 

YAPILMASI GEREKENLER:

 

1) Çocuğunuzu sevdiğinizi ona sık sık söyleyin. Hatta ona çok kızdığınız bir anda bile söze “ Seni seviyorum…” diye başlayın. Arkasından asla “Ama…” demeyin. Seviyorsanız, seviyorsunuzdur. Bunun ama’sı olmaz.

 

2) Onların kendilerini sevmelerini sağlayın. Bunun en kolay yolu kişinin kendisiyle alay edebilmesinden geçer. Kendi eksiklerini çekinmeden itiraf edebilen bir insanı herkes sever. Türkiye’de gençlerin ve yetişkinlerin hatta çocukların en sevdiği ünlüler arasında niye Beyaz ya da Cem Yılmaz, Ata Demirer vardır? Onlar kendileriyle dalga geçmeyi çok iyi biliyorlar da ondan.Görme özürlü birinin Metin Şentürk gibi bu özrüyle dalga geçmesi mi daha doğru yoksa arabesk kültürde olduğu gibi “ Ben zavallıyım. Acıyın bana. “ türünden kendine acıması mı? Öyleyse benim gibi yapın… Mesela ben ders sırasında genelde öğrencilerin sırasına otururum. Hepsi de bana yana kayarak yer vermeye çalışır. Beş altı kilo( tamam tamam sekiz – dokuz kilo) fazlam olduğunu bildiğimden “ Hocam, oraya sığmazsınız, buraya gelin !” diyerek, sözde arkadaşlarının iri yarı olmasıyla dalga geçen birine hemen “ “ Seni gebertirim, sen bana şişmansın mı demek istiyorsun? Ben ince bir kadınım, her yere sığarım…” derim, bütün sınıf güler ve benim birkaç kiloluk fazlalığım onlara batmadığı gibi diğer çocuklar da “ Arkadaşım bize şişman diyor .” diye kafalarına takmazlar. Ya da diyelim ki bir metinde geçen “ Uzun boylu, ince yapılı …” türünden bir kahramanın fiziksel özelliklerinden söz ederken “ Bu kahraman biraz bana benziyor” dedim mi sınıf bir dalgalanır, güler, konunun cazibesi artar; ama asıl önemlisi çocuklar bilinç altlarında şöyle düşünmeye başlar “ Kendine güvenli, hoş olmak için uzun boylu olmak gerekmiyor.” Benim de asıl vermek istediğim mesaj zaten budur. Ama bu mesajları hep kendimi ortaya atarak veririm. Asla “ Çocuklar, kısa boylu olmak bir eksiklik değildir. Kısa boyluyum diye üzülmeyin…” gibi onlar üzerinden giderek öğüt vermem.

 

Gençlere şunu anlatabilmeliyiz ki kimse kusursuz değildir. Özellikle fiziksel olarak kendimizde kusur gördüğümüz bir durum bir başkasına cazip gelebilir. Ortalıkta aynı buruna hatta aynı yüze sahip bir yığın genç kız dolaşıyor. Silikonlar, estetik ameliyatlar sözde bizi mutlu etmek için yapılıyor. Düşünsenize herkes birbirine benzeseydi ne sıkıcı olurdu…Bir de hep şeye dikkat etmişimdir. Farkında mısınız? Estetik ameliyatlar yapıp, bunun çok doğal olduğunu söyleyen doktorlara bir bakın… Hiçbiri estetikli değil..

 

3) Çocuklarınıza ”hayır” demeyi de “evet” demeyi de öğretin. Sakın “ belki” ler fazla olmasın hayatınızda. Bunun yolu da evet’inizin gerçek bir evet; hayır’ınızın da gerçek bir hayır olmasından geçer. Şunu da unutmayın. Hayır’ın nedenini mutlaka açıklamalısınız.Öyleyse düşünmeden evet de demeyin hayır da… Yoksa mantıksızca verilmiş bu cevaplar sizi yenilgiye uğratır; kararsız veya her istediği yapılan bir çocuk yetiştirirsiniz.

 

4) Ergen kendini dünyanın merkezi sanır. Dünyanın merkezi odur ama dünyayla baş edecek gücü yoktur. Sanki her şey ve herkes onun aleyhinedir. Yaşıtlarından edindiği birkaç arkadaşı onun için çok önemlidir. Bu arkadaşları hoşunuza gitmese de onlardan saygıyla söz edin.Eğer o güne kadar çocuğunuzun kişilik geliştirmesinde ( bir çocuğun kişilik temelleri 0-6 yaş arasında atılır.) gerekli katkıyı sağlamışsanız, merak etmeyin çocuğunuz kendini ezdirmeyecektir. En samimi olduğu arkadaşlarıyla tanışın, onların aileleriyle iletişimde bulunun. Böylece aileler birbirlerine yardımcı olurlar. Siz çocuğunuzun arkadaşlarını kötülerseniz bilin ki o arkadaşını tercih edecektir.

 

5) Bazı psikologların önerdiği gibi çocuğunuzun arkadaşı olmaya çalışmayın. Çocuğun arkadaşları zaten vardır. Onun anne babaya da ihtiyacı vardır, unutmayın. Siz anne olamazsanız çocuğunuza arkadaşlarından biri annelik yapmaya başlar…

 

6) Ergen, sürekli kendine acıyan bir anneyi istemez. Hayatınızı çocuğunuza odaklamayın. Sadece kendiniz için yapmak istedikleriniz de olsun yaşamınızda. Çocuğunuz sizi güçlü görürse, size saygı duyar.

 

7) Çocuğunuzun beğenilerini küçümsemeyin( müzikte, duygusal arkadaş seçiminde, giyim kuşamda…). Onlarla çoğu zaman aynı görüşte olmayacaksınız; ama bırakın bu tür konularda seçimi kendi yapsın. Kendinize köle yetiştirmiyorsunuz.Siz ona doğru eğitimi o güne kadar vermişseniz zaten çok büyük yanlışlar yapmayacaktır. Kızımla hiçbir zaman aynı zevke uygun giyinmedik; ama o her zaman benim giyimimi beğenmiştir; ben de onu her zaman şık ve güzel bulmuşumdur.

 

8) Çocuğunuzu anlamak istiyorsanız, yaptıklarından çok söylediklerine bakın. Dinlemeden öğrenemezsiniz. Siz onu dinlerseniz, o da sizin söylediklerinizi dinler. Ayrı ayrı psikologlara koşup birbirinizi anlamak için aracı edinmenize gerek kalmaz.

 

9) Bu dönemde çocuklarınızın derslerinde olsun duygularında olsun, iniş çıkışlar görülebilir. Lütfen bu iniş çıkışların farkında olun ama büyütmeyin. Gençlik çağının fırtınalı ve çetin bir dönem olduğunu unutmayın. OKS ve ÖYSS sınavları ne yazık ki tam da bu fırtınalı döneme rastlamaktadır. Bu sınavlar, gencin geleceğini büyük oranda belirlediği için kim ne derse desin çok önemlidir.Bu nedenle öncelikle anababalar bu sınavları ciddiye almalıdır. OKS’ye hazırlanan çocuktan 7. 8. sınıfta gayret ve azami çalışma beklemek yanlış olur. Bu döneme geldiğinde çocuk alt yapısını tamamlamış olmalıdır. Bizde aileler bu konuda geç kalıyorlar. Halbuki çok önceden ( ergenlikten önce) çocuğun derslerindeki eksikliklerin farkına varılıp bunlar tamamlanmalıdır. Kurs, özel ders vb. Ama burada da aşırıya kaçmak; çocuğa oyun fırsatı, arkadaşlarıyla birlikte olma fırsatı vermemek çok yanlış olur. Çocuk 7. sınıfa geldiğinde eksiklerinin çoğunu tamamlamışsa, zaten günlerinin tümünü test çözmeye ayırmak gibi bir yanlışlığa zorlanmayacaktır. Üniversiteye hazırlık da lise 1. sınıftan itibaren sindire sindire olmalıdır. Söylemek istediğim şudur ki bu sınavlar; uzun soluklu, azalıp çoğalmayan ritimde, yorgunluk ve bıkkınlık oluşturmayacak hızda, sürekli olmalıdır. Veliler genellikle gerçekle 6. sınıfta yüz yüze gelirler. O güne kadar derslerinde sorun olmadığını ( karneye bakarak) zannederler. “ Ama Hocanım benim çocuğumun Türkçe dersi hep beş’ti. Nasıl olur da şimdi 2 olur? “ gibisinden yakınmalara öyle çok rastladım ki… 1. kademe öğretmenleri notları verirken çocuğu bir bütün olarak değerlendirirler. Oysa 2. kademe( yani branş) öğretmenleri çocuğu o alanda, objektif olarak değerlendirir. Sınav puanları da bu değerlendirmeye yakın olacaktır.Kendimizi kandırmayalım, bu sınavlar önemlidir. Emek ister.

 

10) Sizin hedefleriniz var mı? Eğer “ Biz unumuzu eledik, duvara astık.” diyorsanız; çocuğunuzdan hedefi olmasını beklemeyin.İnsanın ölene kadar hedefleri olmalıdır. Bir hedefe ulaştığınızda diğerini onun yerine koymalısınız. Mevlana’nın da dediği gibi; dün dünde kalmıştır, bugün yeni şeyler söylemek gerekir.Bugününüzü iyi değerlendirin ki yarına hazır olun.

 

11) Çocuğunuzla aranıza köprü kuracağınıza duvar örerseniz , çocuğunuz yalnız kalır. Bu boşluğu doldurmak isteyen birtakım kötü niyetli insanlar karşısına çıkabilir.Buna izin vermemek için çocuğunuzla daima konuşun.

 

12) Çocuğunuzun arkadaşlarıyla birlikte olmasına fırsat verin ancak ailecek haftanın en az bir günü birlikte bir şeyler yapın. Mesela sinemaya, tiyatroya gidin ya da markete alışverişe çıkın. Bu birliktelik aile bağlarını güçlendirecektir.

 

13) Çocuğunuzu koruma içgüdünüzü abartmayın. Ben 12-13 yaşına geldiği halde yalnız başına bir yere gidemeyen çok çocuk gördüm. Çocuğunuzu korumak adına onu sırça köşkte yetiştirmeyin. Hayata hazırlayın onu… Hayat zor ve acımasız. Siz olmasanız da çocuğunuz ayakta durabilmelidir. Onları sorumsuz, tembel, korkak, alıngan yetiştirmeyin. Evde herkese iş bölümü yapın. Dış dünyayı ne Polyanna gibi aşırı iyimser algılasın ne de her an kötülükle, tehlikeyle karşılaşacakmış gibi kötümser olsun. Çocuğunuz yürümeyi düşe kalka öğrenmedi mi? Çocuğunuza karşıdan karşıya nasıl geçmesi gerektiğini öğrettinizse, bırakın karşıya kendi geçsin. Ya bir şey olursa? Evet, olabilir ama unutmayın siz yanındayken de kötü bir şey olabilir ve sizin bunu durdurmaya gücünüz yetmeyebilir.

 

14) Çocuklarınızı spora yönlendirin. Örneğin kızınızla birlikte bir spor okuluna kayıt olun. Haftanın bir günü veya on beş günde bir de olabilir… Çocuğunuz hırsını, kavgalarını, enerjisini bu yolla atabilir. Siz de spor yapmış olursunuz. Onunla aynı ortamda bulunmak sizin de hoşunuza gidecektir.

 

15) Onun siyasi ya da sosyal düşüncelerini önemseyin. Size aykırı olsa da… “ Düşüncene saygı duyuyorum ama ………. yönünde ne düşünüyorsun ?” gibi sorularla doğruyu düşünmesini sağlayın.

 

16)Çocuğunuza davranış özgürlüğünü onunla çekişe çekişe, zorla vermeyin. Bu hakları ona sindire sindire siz verin.( Elbette hakların da makul bir sınırı olmalıdır.Tepkisinden korkup her isteğine boyun eğmek , çıkmaz bir yoldur.) Örneğin arkadaşlarıyla topluca maça gitmek gibi bir haktan yoksun kalan genç, arkadaşlarının arasında saygınlığını yitirir.

 

17) Erkek çocukları biraz daha ketumdur. Eşlerimizden de biliriz ki erkekler kadınlar kadar duygularını ortaya dökmezler. Çünkü eleştiri alabileceklerini düşünürler. Bu onların pek hoşuna gitmez. Kadınlar yollarını kaybetseler, önlerine gelene sorarlar. Ama erkekler döner dolaşır, yolu kendi bulmak adına zaman kaybını göze alır. Bu gibi yaradılış farkları erkek çocuğu ketum yapar. Onun küçük yaştan itibaren sizinle paylaştıklarını başkalarıyla paylaşmadığınıza olan güvenini sağlayabilmişseniz; işiniz daha kolay olur.Zaten paylaşmak olaya direkt müdahale etmek değildir. Sakın izni olmadan böyle bir şey yapmayın. Konuyu açması için de onu zorlamayın, baskı yapmayın. Böyle yaparsanız yalan söyler.

 

18) Gencin davranışı kimi zaman anababayı çileden çıkarır. Bu durumda öfkelenmemek elde değildir. Öfkeyi tümden bastırmayalım. Geçmiş öfkelerimizi de almaya kalkmayalım. O anki duruma kızdığımızı, öfkelendiğimizi açıkça belirtelim. “ Bu davranışın beni çok öfkelendirdi. Öfkemin yatışması için bana yardım etmelisin. En azından bundan sonra bu gibi bir davranışta bulunmayacağına söz verebilirsin. Yaptığının yanlış olduğunu senin de bildiğine eminim. Öyleyse buna bir son vermelisin. Sana öfkelenmem seni de beni de yaralıyor. Beni bir kez daha böyle bir konuda öfkelendirirsen seni cezalandırmam gerekecek.” diyebiliriz.

 

19) Çocuğumuza bekli de şunu öğretirsek, işin en zor yanını bitirmiş oluruz. Sen özelsin, Parmağındaki çizgilere bak. O çizgilerden başka kimsede yok ve olmayacak. Ama uzaya çıkıp dünyaya baktığını düşün. Hatta tüm evreni düşün. Bu sonsuz evrende kapladığımız alan ne kadar küçük değil mi?O zaman hayata hep şöyle bakmalıyız.Özel olduğumuzu bilerek kendimize özen gösterelim, kendimize bugünden güzel bir gelecek hazırlayalım; ama her insanın da bizim kadar özel olduğunu unutmayalım. Kendimize olan güvenle ve emekle istersek tek başımıza dünyamızı güzelleştirebiliriz. Ama kendi dünyamızı güzelleştirirken, başkalarının dünyasını karartmayalım.

 

Kendine güven mütevazılıkla birleşirse kusursuz olur.

 

20) Sonuç olarak, onlarla konuşurken lütfen yüzlerine bakın. O yüzde her şeyi görmek mümkün. Bunu görebildiğiniz anda ( öfke görüyorsanız, yatıştırarak; yalan söylediğini görüyorsanız, gerçek ne kadar olumsuz olursa olsun bundan çıkış yolu olduğuna inandırarak ve ona bu konuda yardımcı olacağınızı hissettirerek; sevinç görüyorsanız en az onun kadar sevinerek…) işiniz yarı yarıya kolaylaşmış olur. Günümüzde birlikte yaşayan ayrı dünyaların insanı olmak öyle kolay ki…

 

Ailenin anlamı yavaş yavaş bozuluyor. “Biz” kavramı yerini “ben” kavramına bıraktı. Parçalanmış aile değilseler bile çoğu aile birbirinden kopuk yaşıyor. Aynı evde aile bireyleri ayrı odalarda oturuyor. O zaman nasıl anlayabiliriz ki birbirimizi? Hayatı ıskalamak istemiyorsanız, geç kalmayın. Hemen şimdi yanlışlarınızı kabul edin ve düzeltmeye çalışın. Unutmayın ki çocuklarımız iyi niyetimizi görürlerse, hatalarımızı çabuk unuturlar.

 

 

 

İnsanoğlu güller arasında dikenler olduğuna üzüleceğine; dikenler arasında güller bulduğuna şükretmelidir.

Mevlana

 

 

Sevgiyle kalın…

 

Biray AKÇAY

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

DİKKAT

 

Çocuğum hırçınlaştı. Ders çalışmak istemiyor. Sorumluluk duygusu yok. Canım sıkılıyor diyor. En küçük isteklerini sert bir dille söylüyor. Kardeşlerini kızdırmaktan zevk alıyor. Aklı hep başka yerde gibi. Durgunlaştı. Dalgınlaştı.Çabuk karamsarlığa düşüyor. Arasıra hiç yoktan huysuzlaşıyor. İleri derecede alıngan. Derslerinde gene başarılı ama oyuna, eğlenceye çok düştü. Söz söylenmesini istemiyor. Olur olmaz şeye ağlıyor. Evde huysuz, dışarıda sıkılgan. Her istediğini yaptırmak istiyor. Aşırı ölçüde süsleniyor. Okul kıyafetlerini olması gerektiği gibi giymiyor. Okula gitmediği günler olmuş, bizden sakladı. Çok harçlık istiyor. Çok geziyor. Eve gelmek istemiyor. Spora çok düştü. Derslerine boş veriyor. Öğretmenleri dersi dinlemeyip konuştuğundan şikayetçiler. Banyoya sokamıyoruz, ellerini bile yıkatamıyoruz. Saçını kestiremiyoruz. Asi ve hırçın. Başına buyruk olmak istiyor.Kötü söz, tatlı söz hiçbir sonuç vermiyor… DİYE UZAYIP GİDEN ŞİKAYETLERDEN 4-5 TANESİ SİZİN İÇİN DE GEÇERLİYSE… EYVAH ÇOCUĞUNUZ BÜYÜYOR! Neden eyvah? Çünkü en az 5-6 yıl bu şikayetleriniz sürecektir.Ve çocuğunuz hiçbir zaman 10-11 yaşına kadar tanıdığınız çocuk olmayacaktır.O artık ergenlik çağındadır.Ve artık kişilik özelliklerini ortaya koyma başlangıcındadır. “Benim uysal kızıma(oğluma) ne oldu?” diye boşuna çırpınmayın ve gerçeği kabullenin. Onun sizin yardımınıza, hoşgörünüze ihtiyacı var.

 

 

 

 

 

Yukarıda yazan davranışların hepsi olmasa bile bir kısmı şu anda kızım da mevcut...Özellikle hırçınlık...Çoğu zaman nasıl davranacağımı şaşırıyorum...:(

 

Sevgili Gelincik paylaştığın için teşekkürler...:clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

Hayatın ortağı yapmak (Erdal Atabek)

 

Günümüzün ergen dünyasını, bu dünyada geçerli olan ergen kültürünü anlamaya çalışıyoruz. Çünkü bu yeni oluşumu anlayamazsak, günümüz ergenleri ile erişkinler arasındaki uzaklık daha da artacaktır.

 

Yeni ergen kültürünün özellikleri içindeki hedef seçememe, geleceğini planlayamama, sorumluluk almak istememe, kendini hiçbir şeye zorunlu saymadan çevresini her şeye zorunlu sayma, çaba harcamadan elde etmek isteme gibi özellikleri nasıl açıklamalıyız?

 

En önemli etkenler arasında sahip olma, elde etme ve kullanma ile bunları yapabilmek için çalışmak ve kazanmak gereği arasındaki bağı kopartan tüketim toplumu ideolojisidir.

 

Bu ideoloji, henüz çalışmayan ve kazanmayan gençlere kredi kartı vermekte, cep telefonları olmasının normal olduğunu söylemekte, otomobil kullanarak özgürleşmeyi önermektedir. Gençler de bütün bunlar için yıllarca beklemek yerine, bütün bunları sağlamanın anne babalarının görevi olduğunu düşünmekte, bunların kendi hakları olduğunu öne sürmektedirler.

 

Bizim yaşam kültürümüzün iki özelliği de tüketim toplumunun ideolojisi ile buluşmaktadır. Çocukların aşırı korunmasının ailenin görevi olduğuna ilişkin yaygın tutum ile çocuklarla gurur duyma isteği. Bu iki özellik de çocukların yaşam standartlarına ailelerin -kimi zaman- ekonomilerinin üstüne de çıksa destek vermelerini sağlayan bir tutum yaratmaktadır.

 

Anne babaların şu sözlerini çok sık duyuyoruz:

Biz (ya da ben) çocuklarımız için yaşıyoruz.

Ne yapıyorsak onlar için yapıyoruz.

Biz çok sıkıntı çektik, onlar bu sıkıntıları çekmesin istiyoruz.

İlerde hayatın birçok haliyle karşılaşacaklar, bari şimdi mutlu olsunlar.

Mutlu bir çocukluk dönemleri olsun.

Biz gençliğimizi yaşamadık, onlar doya doya yaşasınlar.

Bizim yapamadıklarımızı onların yapması bizi memnun ediyor.

 

Her şeyleri var, neden çalışmadıklarını anlayamıyorum.

Hiç sıkıntıya gelemiyorlar, istedikleri hemen olsun istiyorlar.

Her istediğini yapıyoruz ama o bizim ne istediğimize aldırmıyor bile.

Çok iyi çocuktur, ama arkadaşlarına uyuyor.

Aklına hiç kötülük getirmez, ne söylense inanır.

Böyle giderse nasıl yapacak bilmiyorum.

 

Bu sözlerin hepsi de birbiriyle bağlantılıdır. Bu sözlerin oluşturduğu merdiven basamak basamak çıkılmaktadır. Sonuçta erişilen yer de hiç kimsenin düşünmediği, hiç kimsenin istemediği bir yer olmaktadır.

 

Neden?

 

Çocuklarımızı hayatımızın ortağı değil, refahımızın ortağı yapıyoruz da ondan.

 

Neden hayatlarınızı çocuklarınıza adıyorsunuz?

Neden çocuklarınız için yaşıyorsunuz?

Neden çocuklarınıza istemedikleri şeyleri vermek için bunca çaba harcıyorsunuz?

Neden çocuklarınıza hak etmedikleri şeyleri elde etmeleri için yükümlülük duyuyorsunuz?

Neden çocuklarınıza sorumluluk vermiyorsunuz? Şimdi almıyorlar, çünkü sorumluluk vermekte çok geç kaldınız.

Neden çocuklarınızı, yaptıkları yanlışlıkların sonuçlarıyla karşılaştırmıyorsunuz?

 

Bu durumda, çocuklar ve gençler ailelerin onları her koşulda koruyacağını biliyor.

Çocuklar ve gençler, kendileri hiçbir şey yapmasa da, ailelerin onlar için her şeyi yapacaklarını öğreniyor.

Çocuklar ve gençler, geleceklerinin aileleri tarafından hazırlanacağına güveniyor.

Onun için de kendine güvenmiyor, sorumluluk almıyor, kendisini hiçbir şey için zorlama gereğini duymuyor.

Yapılması gerekenler yapılmaz, yapılmaması gerekenler yapılırsa sonuçlara neden şaşmalı?

 

Lütfen, biraz düşünür müsünüz?

 

Erdal ATABEK

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.