Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

istanbul .....sevginiz ne kadar...?


Misafir ErdalAktaş

Önerilen İletiler

Misafir ErdalAktaş

İSTANBUL

 

Evin içinde bir oda, odada İstanbul

 

Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul

 

 

 

Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı

 

Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul

 

 

 

Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm

 

Çekmeğe başladı, oltada İstanbul

 

 

 

Bu ne biçim su, bu nasıl şehir

 

Şişede İstanbul, masada İstanbul

 

 

 

Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık

 

Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul

 

 

 

İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım

 

Nereye gidersen git, orada İstanbul.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir ErdalAktaş

BU ŞEHRİ BIRAKMAK

 

 

 

Bu şehirde yağmur altında dolaşılır

 

Limandaki mavnalara bakıp

 

Şarkılar mırıldanılır geceleri.

 

Bu şehrin sokakları çoktur,

 

Binlerce insan gelir gider sokaklarında..

 

Her akşam çayımı getiren

 

Ve bir Beyaz Rus olmasına rağmen

 

Hoşuma giden garson kadın bu şehirdedir.

 

 

 

Bu şehirdedir

 

Valsler, foksrotlar altında

 

Suman'dan, Bramsdan

 

Parçalar çaldığı zaman donup

 

Bana bakan ihtiyar piyanist.

 

 

 

Doğduğum köye müşteri taşıyan

 

Şirket vapurları bu şehirdedir.

 

Hatıralarım bu şehirdedir.

 

Sevdiklerim,

 

Ölmüşlerimin mezarları.

 

 

 

Bu şehirdedir işim gücüm,

 

Ekmek param.

 

Fakat bütün bunlara mukabil

 

Yine budur başka bir şehirdeki

 

Bir kadın yüzünden

 

Bıraktığım şehir.

 

Orhan Veli Kanık

 

İSTANBUL'U DİNLİYORUM

 

 

 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı

 

Önce hafiften bir rüzgar esiyor;

 

Yavaş yavaş sallanıyor

 

Yapraklar, ağaçlarda;

 

Uzaklarda, çok uzaklarda,

 

Sucuların hiç durmayan çıngırakları

 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

 

 

 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

 

Kuşlar geçiyor, derken;

 

Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.

 

Ağlar çekiliyor dalyanlarda;

 

Bir kadının suya değiyor ayakları;

 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

 

 

 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

 

Serin serin Kapalıçarşı

 

Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa

 

Güvercin dolu avlular

 

Çekiç sesleri geliyor doklardan

 

Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;

 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

 

 

 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

 

Başımda eski alemlerin sarhoşluğu

 

Loş kayıkhanelerıyle bir yalı;

 

Dinmiş lodosların uğultusu içinde

 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

 

 

 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

 

Bir yosma geciyor kaldırımdan;

 

Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.

 

Bir şey düşüyor elinden yere;

 

Bir gül olmalı;

 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

 

 

 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

 

Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;

 

Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;

 

Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;

 

Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından

 

Kalbinin vuruşundan anlıyorum;

 

İstanbul'u dinliyorum.

 

Orhan Veli Kanık

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aslında bu şiiri eklediğimi hatırlıyorum ama birde buraya ekleyeyim dedim izniniz olursa :)

 

istanbul-resimleri-0011.jpg

Istanbul ilk defa farkli geldi gözüme

Oysaki senelerdir bildigim şehir

Hergün havasini aldigim Taksim

Kalabalik..milyonlarca yüz.

Bir yanda seyyar saticilarin bagirtilari

Bir yanda çiçekçiler rengarenk

Otobüsler, taksiler

Teybi son ses çalarak volta atan genç nesiller

Bir köşesinde Istanbul tadinda giyinmiş yaşlilar

Istiklal caddesi rengarenk kiyafetler,

Üstten düşen kotlar,tek omuz açik bluzlar

Yari et pazari olmuş, modanin vitrini sokaklar.

Her köşesinde birilerini bekleyen kişiler.

Ya da binbir telaş içinde koşan adimlar.

Hep ayni temizlenmeyen gürültü kirliligi

Konuşmalardan, klaksonlardan ,adimlardan oluşan ugultular.

Hep ayni Istanbul işte.

Binlerce adimlarin attigi yerde

Bir duruş var

Sessiz bir haykiriş var gölgede biliyorum

Sade...

Sadelige hasret bir kaç çehre.

Yer Taksim Parkindaki meşhur çaybahçe

Balkon kisminda bir agaç gölgesinde

Anilarda dolaşir yüregim..herşey bahane

Oysaki gerçekler var karşimda

Tipki Istanbul gibi.

Surlar içinde Istanbul

Ben Istanbul içinde tutsak

Şehir üzerinde bulutlar

Ben Istanbul gölgesinde.

Bir sogukluk kaplar tenleri

Tenler ortada

Bir sokak çocugunun gözlerinde direnişi

Istanbul çökmek üzere şimdi.

Anilar kaybolur sokaklarinda

Sokaklar kalleş adimlar altinda

Kimin eli kimin cebinde belli degil

Herkes kendi dünyasinda bir kral

Her kralin etrafinda soytarilar.

Istanbul, çatirdayan dört duvar.

Özlem duyar eski haline anilar

Yaşli gözler, kirişan eller

Yillar öncesini anlatirken diller

Yaşanir gene tüm güzelligin

Bir lale devri vardir resimlerde

Kagithane güllük gülistanlik

Bir Moda plaji civil civil

Piyer Loti’de macun şekerleri

Pamuk helvalar, köpük dondurmalar

Istanbul.. ve… Arnavut kaldırımlar

Oysa şimdi bak haline

Herbir köşende batan hayatlar

İstanbul, ***** şehir

Dön artık eski güzelliğine

Dön …geçmişteki sade günlerine

Bak seni bekliyor yarinlar

Sade yaşamin arzusunda olanlar.

EY ISTANBUL….

Şahlanda canlansin resimlerdeki anilar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir ErdalAktaş

EmiLY_pandora...arkadaşım.....hep beraber paylaşalım ıstanbul şiirlerini ..lütfen....ne güzel paylaşmak..şiir ler le sevgimizi... :sweatingbullets:

 

 

 

lütfennnn.....şair lerinide yazrsak çok sevinirler..dimi.....lütfennnnn.....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

lütfennnn.....şair lerinide yazrsak çok sevinirler..dimi.....lütfennnnn.....

 

 

 

Sizi sevindirmek isterdim elbette ama inanın şairini bilmiyorum bana da bir arkadaşım yollamıştı yoksa paylaşmayı isterdim sizlerle...

 

 

 

Bu arada ilk yazdığınız şiir sizemi ait ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir ErdalAktaş

İstanbul İstanbul Olalı

 

 

Uzanıp Kanlıca’nın orta yerinde bi taşa

Gözümün yaşını yüzdürdüm Hisar’a doğru

Yapacak hiçbir şey yok gitmek istedi gitti

Hem anlıyorum hem çok acı tek taraflı bitti

 

Bi lodos lazım şimdi bana bi kürek

Zulada birkaç şişe yakut yer gök kırmızı

Söverim gelmişine geçmişine ayıpsa ayıp

Düşer üstüme akşamdan kalma sabah yıldızı

 

Ah İstanbul İstanbul olalı

Hiç görmedi böyle keder

Geberiyorum aşkından

Kalmadı bende gururdan eser

 

Ne acı ne acı insan kendine ne kadar yenik

Bulunmadı ihanetin ilacı yürek koca bir karadelik

Yapacak hiçbir şey yok gönül bu sevdi

Yeni bir ten yeni bir heyecan bilirim üstelik

 

Sezen Aksu

 

 

 

Sizi sevindirmek isterdim elbette ama inanın şairini bilmiyorum bana da bir arkadaşım yollamıştı yoksa paylaşmayı isterdim sizlerle...

Bu arada ilk yazdığınız şiir sizemi ait ?

 

 

beni gerçekten çok sevindirdiniz...şiirinizle......beklerim başka şiirlerinizide.....paylaşalım lütfen.. ;)

 

özür dilerim.............banada arkadaşımdan gelmişti ...buldum kimin olduğunu.....Ümit Yaşar Oğuzcan.......

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bosp2.jpg

 

 

Ben anlatmayayım be İstanbul seni

Sen kendin anlat

Galata Köprünü anlat

İrili ufaklı canlı kanlı balık tutanları

Karanlık köşelerinde büzülüp yatanları anlat

Öte yakanı beri yakanı

Yakasına kırmızı gül takanı

Tarihin koynunda yatanı anlat

 

 

Ben anlatmayayım be İstanbul seni

Sen kendin anlat

Eminönü'ndeki,Sirkeci'ndeki

Mahmutpaşa'ndaki,Kapalı Çarşı'ndaki

Mahşeri kalabalık ne yana gider,ne yana döner

Kimi biner trenlere,nereye gider

Kimi iner trenlerden dikilir kalır

Niye kalır be İstanbul

Sen anlat

 

 

Boğaz hattına,Adalar'a giden vapurlar

Kadıköy'e,Üsküdara giden vapurlar

Kaç yolcu taşır

Kaçı gençtir,kaçı ihtiyardır bunların

Kaçı sevdalı,kaçı bahtı karalı

Kaçı işli,kaçı işsiz,kaçı ayık,kaçı sarhoştur

Kaçı umutlarını yitirmiştir bir yerlerde

Kaçı umut yolculuğuna yeni çıkmaktadır

Sen iyi bilirsin be İstanbul

Sen anlat

 

 

Ben anlatmayayım be İstanbul seni

Sen kendin anlat

Kaç babayiğidi un ufak ettin sokaklarında

Kaç çocuğu ağlattın

Kaç körpe kızı telef ettin

Kaç delikanlıyı kirli meydanlarında

Anasından doğduğuna pişman ettin

Anlat be İstanbul

Sen anlat

 

 

Güvercinler doluşur cami avlularına

Tabak tabak atılan yemlere üşüşür

Bir hile sezdiler mi hemen kaçışır

İnsanlar bağrışır

İnsanlar çağrışır

İnsanlar sarılmış birbirine ağlaşır da ağlaşır

Niye ağlaşır be İstanbul

Sen anlat

 

 

Ben anlatmayayım be İstanbul seni

Sen kendin anlat

Taşın toprağın altın mıdır

Yüreğin yufka mı,yoksa katı mıdır

Nedir be İstanbul

Sen anlat

 

 

Niye sever seni insanlar

Niye bağlanır kalır sana

Niye ayrılamaz,niye ayrılmak istemez senden

Ayrılsa da bir parçası sen de kalır

Büyü mü edersin

Ne edersin be İstanbul

Sen anlat

 

 

Ağacında ne öter

Toprağında ne biter

Fırınlarında pişen ekmekler kime yeter

Yeter be İstanbul yeter

Sen anlat

 

 

Ben anlatmayayım be İstanbul seni

Sen kendin anlat

Anlat

Hazır bir dinleyicin varken karşında

Kaçırma

Anlat

 

Yazan: Nuh KENİŞ

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İSTANBUL

 

Evin içinde bir oda, odada İstanbul

 

Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul

 

 

 

Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı

 

Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul

 

 

 

.

 

 

Şiirin yazarını bulmuşsunuz teşekkürler fakat Ümit yaşar oğuzcan değil ben arkadaşıma özelllikle sordum ve saolsun kırmadı buldu yazarı Arzu Altınçiçek miş.Ümit yaşar oğuzcan sizin ilk başta yazarını belirtmediğiniz şiirin sahibi :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İSTANBUL

 

Salkım salkım tan yelleri estiğinde

Mavi patiskaları yırtan gemilerinle

Uzaktan seni düşünürüm İstanbul

Binbir direkli Halicinde akşam

Adalarında bahar

Süleymaniyende güneş

Hey sen güzelsin kavgamızın şehri

 

Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde

Bakışlarımda akşam karanlığın

Kulaklarımda sesin İstanbul

 

Ve uzaklardan

Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde

Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul

 

Plajlarında karaborsacılar

Yağlı gövdelerini kuma sermiştir.

Kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında

Balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın

Meyvesini birlikte devşirirler

Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul

 

Et tereyağı şeker

Padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde

Yumurta masalıyla büyütülür çocukların

Hürriyet yok

Ekmek yok

Hak yok

Kolların ardından bağlandı

Kesildi yolbaşların

Haramilerin gayrısına yaşamak yok

 

Almış dizginleri eline

Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası

Onların kemik yalayan dostları

Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi

Ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel

Ve sen

Ve sen haktan bahseden Ortaköyün Cibalinin işçisi

Seni öldürürler

Seni sürerler

Buhranlar senin sırtından geçiştirilir

İpek şiltelerin istakozların

ve ahmak selameti için

Hakkında idam hükümleri verilir

 

Haktan bahseden namuslu insanları

Yağmurlu bir mart akşamı topladılar

Karanlık mahzenlerinde şehrin

Cellatlara gün doğdu

Kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır

Bir kalem yazın vardır

Dudaklarını yakan bir çift sözün vardır

Söylenmez

 

Haramiler kesmiş sokak başlarını

Polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi

Haramilerin elinde

Ve mahzenlerinde insanlar bekler

Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer

Bebeklerin hasreti içlerinde gömülü

Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde

 

Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul

Bulutların ardında damla damla sesler

Gülen çehreleri ve cesaretleriyle

Arkadaşlar çıktı karşıma

Dindi şakalarımın ağrısı

 

Bir kadın yoldaş tanırdım

Bir kardeş karısı

Hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları

Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi

Cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında

Gebeliğin dokuzuncu ayında

Aç kurtların varoşlara saldırdığı

Tipili bir gece yarısı

Sırtında çok uzak bir köyden indirdi

Otuzbeş kiloluk sırrımızı

Zafer kanlı zafer kıpkırmızı

 

Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul

Bekle bizi

Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle

Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla

Mavi denizlerine yaslanmış

Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle

Ve bir kuruşa Yenihayat satan

Tophanenin karanlık sokaklarında

Koyunkoyuna yatan

Kirli çocuklarınla bekle bizi

Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi

Bekle dinamiti tarihin

Bekle yumruklarımız

Haramilerin saltanıtını yıksın

Bekle o günler gelsin İstanbul bekle

Sen bize layıksın

 

 

Vedat TÜRKALİ

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İstanbul Işık Işık

 

istanbul rüzgâr rüzgâr sevdiğim

kâh bir lodos, denizlerden esen

ılık mı ılık

kâh ustura gibi deli bir poyraz

bırak saçlarını rüzgârlarına istanbulun

bu şehirde aşksız ve rüzgârsız yaşanmaz

 

istanbul bulut bulut sevdiğim

kimi beyaz mı beyaz

ince, tül gibi

kimi katran misali kara

bulutları da insanlarına benzer istanbulun

inanma sevdiğim, inanma bulutlara

 

istanbul yağmur yağmur sevdiğim

kah ince ince

kah bardaktan boşanırcasına

hele bir yağmur yağmaya görsün

ölürcesine yaşanır bu şehirde sevdiğim

ve yaşanırcasına ölünür

 

istanbul deniz deniz sevdiğim

bir çakır mavi

bir camgöbeği tuzlu su

üstünde irili ufaklı tekneler

kayıklar, yelkenliler, mavnalar

kalleştir denizleri istanbulun sevdiğim

istanbul kadar

 

istanbul kadeh kadeh sevdiğim

içtikçe içesi gelir insanın

sarhoşluğu tutuşup yanmaya benzer

ve bir gölgedir yalnızlık meyhanelerinde

seninle dolaşır, seninle gezer

 

 

Ümit Yaşar Oğuzcan

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sen İstanbul’u Bilmezsin

 

 

Sen İstanbul’u bilmezsin a çocuk

Hiç yaşamadın ki burada dört mevsimi

 

Resimlerden tanırsın asma köprüleri,

Camileri, çeşmeleri

Şarkılardan:

Çamlıca ’yı, Kanlıca’ yı, Boğaziçi’ni

İstanbul’da yağmur nasıl yağar sicim sicim

Nasıl sele dönüşür caddelerde

Nasıl çiğnenir ayaklar altında kar

Umut umut...

Bilemezsin

Bilemezsin denizin sarı-yeşil, mavi-mor rengini

Hele, bir de vurdu mu lodos

Azdı mı köpük köpük dalgalar

Tanıyamazsın martıların sesini

 

Sen Beyoğlu’nu bilmezsin a çocuk

Hiç yaşamadın ki burada dört mevsimi

 

Tarihi, vitrinlerinde sergiler gibidir O

Bir renk cümbüşüdür

Bir insan seli, akar gider

Arka sokaklarda yaşananları gizlercesine

Sır perdesi

Örtünce cibinlik gibi karabasan gece yürekleri

Bir yerde birilerinin sızlar gözbebekleri

Yitirilmiş gençlik midir

Gelinlik midir

O da bilmez ki!

Kimse sordu mu acaba

İlk aşkı kimdi

Ya da

Yaşayabildi mi!

 

Sen İstanbul’u bilmezsin a çocuk

Hiç yaşamadın ki burada dört mevsimi

 

Ayağında delik deşik ayakkabısı bir çocuk, çorapsız

Sırtı donmuş, tek gömlek, kazaksız, hırkasız

Kim bilir, hangi han kapısında sabahladı kaç gece

Ya da, hangi köprünün altında, rüzgarla koyun koyuna

Bilemez sorsan

Son yemeği hangi öğündü, neydi, kiminle

Ve en son sarılışı anasına ne zamandı, şefkatle

Kimse sordu mu acaba ilk oyuncağı neydi

Tinerden önce

Ya da, neydi aradığı!

 

Sen İstanbul’u bilmezsin a çocuk

Hiç yaşamadın ki burada dört mevsimi

 

Umutların, nasıl bir gecede kondu ’ya döndüğünü

Ve bir sabahın seherinde nasıl yıkıldığını gözyaşlarıyla

Bilemezsin gökdelenlerde kimler yaşar ne yapar

Caddelerde bu koşturmaca niye, nereye

Açılan pankartlarda ne yazar üniversiteli

Ne ister memuru, işçisi, emeklisi, işsizi

 

Sen İstanbul’u bilmezsin çocuk

Hiç yaşamadın ki burada dört mevsimi

 

Bir büyük düştür İstanbul

Bir büyük tiyatro sahnesi

Taşı, toprağı, altın oldu mu, bilemem ama

Umutlar, çoğu kez, ayaklar altında ezildi

 

Sen İstanbul’u bilmezsin a çocuk

Hiç yaşamadın ki burada dört mevsimi...

 

Nurten Altınok

 

istanbul taşı toprağı altın derler ama ben bi türlü göremedim o altın kısmını oldum olası ban hep itici gelmiştir....ama en iyi yaşamayı öğreneceğin yer diye düşünüyorum.............

:clover:

 

 

 

arkadaşım.......diyorlarmış öyle...yaşamı öğrenebiliriz heryerde, görebilirsek gerçekleri,sadece bakmadan...sen yönetmelisin yaşamı.seni yönetmesine izin vermeden......haklısın itici geliyor banada 34 yıllık istanbullu olarak...yaşanacak yer değil artık.... -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İstanbul Acılar Kraliçesi

 

 

 

 

İstanbul ey İstanbul ey

Ey acıların gözyaşlarının kraliçesi

İstanbul ey İstanbul ey

Ey bozgunların garip çiçeği

Bu akşam yemin ettim

Seni bir daha öpmemek için

Benki bütün duvarlarını, afişlerle donatıp

Yumruğumla kanatmıştım

Rezil bir aşktı

Bütün arkadaşları miting alanlarında

Ve mezarlıklarda bırakmıştım

 

İstanbul ey İstanbul ey

Acılar kraliçesi

Umudun ve direncin yorgun anası

Ve ey çıldırmak üzere olmanın çamurlu ikonası

Tırnaklarım kopuyor, Görmüyormusun

Bir benmiyim kapılarını şaşıran her yokuşun başında

Bir benmiyim ekmek arasına canına doğrayıp doğrayıp yutan

Bir kedi bile sağarken yüreğini

Telaş içerisinde yavrusuna

Ey acımasız acuze!

utan şu türbelerinden

Minarelerinden utan

İstanbul ey İstanbul ey

Acılar kraliçesi

Savaşın ve bozgunların gariban çiçeği

Ve ey teslimiyete düşmenin o hazin gerçeği

Bayraklarım kanıyor, Sormuyormusun

Kadınlarınki;

Omuzları hicran, saçları ihanet sarısı

Çocuklarınki;

Yağmur emiyor yıkılası kaldırımlarından

En ücra genlerime, alyuvarlarıma,

Kılcal damarlarıma, ruhuma kadar.Bıktım

İliklerime, gömlek ceplerime kadar sızan

Bu Allahsız yağmurundan

İstanbul ey İstanbul ey

Acılar kraliçesi

İhtişamın ve sefaletin çaresiz bacısı

Ve ey çürümenin yok olmanın amansız sancısı

Ciğerlerim çatlıyor, Duymuyormusun

Hangi pencerene çıksam

O salya sümük pezevenk suratları

Hangi caddene dökülsem

O şangur şungur düş kırıkları

Bütün bu ezginler, tükenenler, yerlere serilenler, tutunamayanlar

Sarsmıyormu seni hiç

Bunca infilak

Bunca isyan çığlıkları

İstanbul ey İstanbul ey

Acılar kraliçesi

Aldanışların ve hüznün yalancı tanrıçası

Ve ey ruhu kirlenmiş gecelerin cilveli yosması

İntihar anı geldi, beni öpmüyormusun,

Ağlamak istemiyorum, yenildim sana

Hikayenin özeti bu

Bir istimlak gibi ödedim ve çiğneyip geçtin maceramı

Şimdi ben suçlarımı didikleyen bu martı sürüsüyle

Şimdi ben hangi şehirde soğulturum zonklayıp duran bu yaramı

İstanbul ey İstanbul ey

Acılar kraliçesi

İhanetin ve ihbarların arkadan dolaşan bıçağı

Ve ey ödeşmelerin, yüzleşmelerin, erkekçe vuruşmaların kaçağı

Beni harcadın ulan!

Beni sattın

Utanmıyormusun

 

Yusuf Hayaloğlu

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***Bir Sen, Bir İstanbul***

 

 

 

Bir İstanbul vardı mazide.

Bir sen vardın İstanbulda,

Sanırdım ki ecelsiz...

 

Kızkulesinde bir sen vardın,

Boğazdan esen meltem yalardı saçlarını

Tarifsiz...

Mutlanırdım varlığınla

Bedelsiz...

 

Bir sen vardın İstanbulda.

Bir sen vardın İstanbul gibi

Tek ve eşsiz...

 

Bir İstanbul boşaldı gidişinle.

Bir İstanbul kaldı anlamsız

Ve kimsesiz.

Kızkulesi gömüldü sulara,

Senden habersiz.

Bir İstanbul gözyaşı döktü boğaza,

Sedasız, sessiz.

Bir ben vardım arayıp bulamayan,

Çaresiz...

 

Bir aşk yok oldu, boğazın sularında

Sebepsiz.

Bir istanbul gömüldü anılara

Kefensiz...

 

Bir sen kalmadın İstanbulda,

Bir İstanbul kalmadı bende.

Bir ben ümitsiz...

Bir ben çaresiz...

Bir ben sensiz...

(05 ARALIK 2004 -

 

Turan Orak

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

DER VASF-I STAYİŞ-İ İSTANBUL

 

İstanbul şehri içre serseri gezüp

sema vü deryayı seyr ü temaşa eyledim

Belki mahzun gönlümüz şad

Gamlı hatırımız abad olur dedim

Baktım şöyle evleri var

Tarz-ı kadim kargir bina ahşap bina

Tarz-ı cedid beton bina uzanır

Yolları var kaldırımdır parke asfalt dolanır

Sakinleri kafir olmuş islam olmuş ne çıkar

Hepsi insan hepsi cana yakındır

Ben ol şehre hayran oldum tutuldum

Zira İstanbul büyüktür

 

Beyoğlu derler bir yer vardır gelüp durduk

Yeri güzel halkı güzel nimeti bol

Dilberleri nazlı nazlı civan civan alüfte

Aşık olmak adet olmuştur Rum kızına

Bir kavim ki ondan gelür pir-i mugan muğbece

 

Sual ettik bu nimetler yenilir içilir mi

Bunda bu sorulmaz dendi

Rakı dosttur oturuldu sofraya

Zira dostlar büyüktür

 

Düdük çaldı iskelede bir adem

Gemiciler seren çeküb salya demir ettiler

Bir ağızdan şarkı söyler

Ol reisler çımacılar uşaklar ve tayfalar

Ben duyarım derya duyar

Mavi sular içre kayar bir gemi

Yolcusu var şarkısı var kömürü ve dumanı

Zira derya büyüktür

 

Eyüp Sultan derler ana

Sütunlar üzre kurşun kubbeler durur

Sela verir minarede ters kasketli birisi

Güvercinler dem çeker

Yüz sürülür Eyüp Pirin kabrine

Bir mezarlık sıra sıra serviler

Tabut ardı cemaat

Bu yaşama bu ölüm

Zira insan büyüktür.

 

Mehmed Kemal :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

is5.jpg

 

 

İstanbul Ağrısı

 

kanatları parça parça bu ağustos geceleri

yıldızlar kayarken

şangur şungur ayaklarımın dibine dökülen

sen eğer yine istanbul'san

yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim

pançak pançak şiirler tüküreceğim

demek yine ben

limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor

kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler

yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları

mavi asfaltlara çökmüş

diz bağlıyor

eğer sen yine istanbul'san

kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan

sirkeci garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp

intihar dumanları içindeki haydarpaşa'dan

anadolu üstlerine bakıp bakıp

ağlıyan

sen eğer yine istanbul'san

aldanmıyorsam

yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa

kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar

yine senin emrindeyim

utanmasam

gözlerimi damla damla kadehime damlatarak

kendimi yani şu bildiğin attilâ ilhan'ı

zehirleyebilirim

sonbahar karanlıkları tuttu tutacak

tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor

imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den

tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş

direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler

uykusuz dalgalanıyor

ulan istanbul sen misin

senin ellerin mi bu eller

ulan bu gemiler senin gemilerin mi

minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında

liman liman götüren

ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi

akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar

neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor

antenlerinden

neden

peki istanbul ya ben

ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy

gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas

ya benim kahrım

ya senin ağrın

ağır kabaranlarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın

çaresiz zehirler kusan çılgın bir yılan gibi

burgu burgu içime boşalttığın

o senin ağrın

o senin

eğer sen yine istanbul'san

yanılmıyorsam

koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim

sicilyalı balıkçılara marsilyalı dok işçilerine

satır satır okumak istediğim

sen

eğer yine istanbul'san

eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim

ulan yine sen kazandınistanbul

sen kazandın ben yenildim

kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar

yine emrindeyim

ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa

parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam

hiçbir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa

yanılmıyorsam

sen eğer yine istanbul'san

senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar

gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan

bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir

ulan bunu sen de bilirsin istanbul

kaç kere yazdım kimbilir

kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken

1949 eylül'ünde birader mırç ve ben

sokaklarında mohikanlar gibi ateşler yaktık

sana taptık ulan

unuttun mu

sana taptık

 

Atilla İlhan

 

 

 

 

sevgiler. :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gözlerin İstanbul Oluyor Birden

 

 

 

Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,

Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.

Martılar konuyor omuzlarıma,

Gözlerin İstanbul oluyor birden.

Akşamlardan, gecelerden, senden uzağım

Şiirlerim rüzgardır uzak dağlardan esen

Durgun sular gibi azalacağım

Bir gün, birdenbire çıkıp gelmesen.

Şarkılarla geleceksin, duygulu, ince

Yalnız gözlerime bak diyeceksin.

Ellerim usulca ellerine değince

Kaybolup gideceksin

Bir elim seni çizecek bütün pencerelere

Bir elim seni silecek.

Kalbim: Ebemkuşağı; günde bin kere

Senin için yeni baştan can kesilecek.

Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde

Sonra seni kaybetmek hemen her yerde

Ne güzel bineceğim vapurları kaçırmak

Yapayalnız kalmak iskelelerde.

Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,

Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.

Martılar konuyor omuzlarıma,

Gözlerin İstanbul oluyor birden.

 

Yavuz Bülent Bakiler

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgilim İstanbul

 

 

 

 

Yağmur,

Bir avuç bulutla

Şehri yıkarken,

Ellerime bir kelebek kondu

İstanbul kadar

Aziz...

Gökyüzü genişledi,

Yalnızlığım zamansızdı.

Bin yılların

Özlemini içtim

Terk edilmiş kaldırımlarda. ..........

..........

 

 

 

Deral Baran

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İstanbul'da

 

 

 

 

Yine sabah oluyor

İstanbul'da

 

Taze pişmiş ekmek kokusunda

Balık kokusunda

 

Yine akşam oluyor

Taze pişmiş ekmek kokusunda

Balık kokusunda

Deniz yine

Bir acayip alaca

İstanbul'da

Hikmet Kabacaoğlu

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

İstanbul`da Senle olmak

 

 

 

 

İstanbul bir başka güzel

Sen bir başka güzelsin.

İstanbul`a kavuştum.

Sana kavuşamadım.

İstanbul kıyılarında dolaşırken;

Saçına dokunamadım.

Gökyüzüne baktığımda;

İstanbul`un mavi sularla birleştiğinde;

Sen yoktun yanımda

Bakamadım mavi gözlerine...

Tarih kokan caddelerinde,

Eğlence dolu İstiklal`inde dolaşırken;

Sen yoktun yanımda

Tutamadım ellerini...

Çay içerken;

Kadıköy`de, Üsküdar`da

Bakarken Eminönü`ne

Yalnızlığımı gördüm

Kız kulesinde...

Ortaköy`de, Beşiktaş`da

Dolaşırken; dalgalarla

Uzanmışım Bebeğe...

Ninni söyler bir şarkıcı, bir şair

Kulaklarım ise;

Senin sesini arar bu cümbüş içinde...

Gözlerimi kapatıp,

Dolaşırken içimde;

Öpmek istedim.

O öpülesi dudaklarını

İşte o zaman;

Bir başka güzel İstanbul

Senle birlikte......

 

Murat Akbas

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Canım İstanbul

 

 

 

 

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;

Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.

İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;

O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.

Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;

Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.

Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,

Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

 

İstanbul benim canim;

Vatanim da vatanim...

İstanbul,

İstanbul...

 

Tarihin gözleri var, surlarda delik;

Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...

Bulutta saha kalkmış Fatih'ten kalma kir at;

Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...

Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;

Her nakısta o mana: Öleceğiz ne çare?

Hayattan canlı olum, günahtan baskın rahmet;

Beyoğlu tepinirken ağlar Karaca Ahmet...

 

O manayı bul da bul!

İlle İstanbul’da bul!

İstanbul,

İstanbul...

 

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;

Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.

Oynak sular yalının alt katına misafir;

Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.

Her aksam camlarında yangın çıkan Üsküdar,

Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...

Bir ses, bilemem tambur gibi mi, uda gibi mi?

Cumbalı odalarda inletir katibi mi...

 

Kadını keskin bıçak,

Taze kan gibi sıcak.

İstanbul,

İstanbul...

 

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef isler!

Yedi renk, yedi sesten şayisiz belirişler...

Eyüp oksuz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,

Adada rüzgar, ucan eteklerden sorumlu.

Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından

Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.

Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;

Güleni söyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

 

Gecesi sümbül kokan

Türkçe’si bülbül kokan,

İstanbul,

İstanbul...

 

Necip Fazıl Kısakürek

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Önümden çekilirsen İstanbul görünecek

Nerede olduğumu bileceğim

Sisler utanacak eğilecek

Ağzının ucundan öpeceğim

Saçına kalbimi takacağım

Avucunda bir şiir büyüyecek

Nerede olduğumu bileceğim

Bu çıplak geceler yok mu

Bu plak böyle ağlamıyor mu

Camları kırmak içten değil

Delirecek miyim neyim

Kirpiklerimden mısra dökülüyor

Kenya'da Simsiyah yalnızım

Yoksul şilepte gemiciyim

Malezya'da yük bekliyorum

Önümden çekilirsen İstanbul görünecek

Nerede olduğumu bileceğim

Gözlerini söndürme muhtacım

Ben senin aydınlığına muhtacım

Yepyeni bir ilkbahar harcayıp

Bir yaz boğup sonbahar harcayıp

Rüzgar gülünü arayacağım

Oran'da Pernonbuck'da Tombuktu'da

Vinçler yine akşamları indirecekler

Yine karanlığa bulaşacağım

Gözlerin rüzgarda savrulacak

İkimiz iki sap buğday olsak

Sen benim olsan ben senin olsam

Bir gece vakti aklına gelsem

Uykunu tutsam bırakmasam

Seni kucaklasam,kucaklasam

Birbirimizin kalbini dinlesek

Dünyanın kalbini dinlesek

Büyük ateşler yaksalar

İki güvercin uçursalar

Nerede olduğumuzu bilsek..

 

 

 

Üzgünüm yazarını bilemiyorum. Eski hatıralarımdan kalma bir şiir.

1996 İstanbul'dan ilk kaçışım.16 yaşında Antalya sahilinden Babama beni alıp İstanbul'a getirmesi için ağladım. Yapamadım...

1997 Hayat çok ağırdi. Alkolik baba. felçli babaanne, astım hastası anne, dayanamadım yine. Üniversite okuma bahanesi ile Ankar'ya gittim. 4 yıl boyunca her haftasonu İstanbul'a kaçtım. Taksim Odakule'de Tinecilerle sabahladım yeri geldi. İstanbulsuz yapamadım.

2000 İstanbul'a Müthiş dönüş...Bir daha ayrılamayacağımı anladım.

Hele Taksim, İstiklal caddesi, odakule, Tünel'in orası ve karaköye inen yokuş..Asla ama asla vazgeçemem

bu şehirden...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BU SABAH YAĞMUR VAR İSTANBULDA...

GÖZLERİM DOLU DOLU OLUYOR BİLİNMEZ NİYE...

ANNE SÖZÜ DİNLER GİBİ MASUM,

AĞLADIM BU SABAH...

GÜNLER DAYANILMAZ OLDU SEN YANIMDA OLMAYINCA...

ŞARKILAR MAHSUN OLDU ONLAR BİLE AĞLADILAR.

ŞARKILARDA DÜŞÜNMEK SENİ BANA GETİRMEZKİ

 

MFÖ...

 

 

İstanbul için şunu söyleyebilirim "gezdim iklim iklim geldim sana, baştan çıktım bu nasıl coğrafya ! "

gerçekten İstanbul bambaşka bir yer.Gerçi ben hep gezme amaçlı geldim.yani orda kış hiç yaşamadım..zorluklarını da tahmin ediyorum...Ama yinede çok sevdim ben İstanbul'u ya...

 

" KALBİM İSTANBULDA KALDI" :(:blushing::wub:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.