Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Yeni Zelanda - Māoriler


_asi_

Önerilen İletiler

Māori

 

Maoriler Yeni Zelanda yerlileridir. Fiji ve Polinezya kökenlilerdir. Özgürlük düşkünlükleri ve savaşçılıkları ile ünlülerdir. Savaşa giderken tenlerini beyaza boyamaları ve de çok aç kaldıklarında insan eti yemeleri onları barbar bir kavim olarak gösterse de şartlar zorlamadıkça vahşi değildirler. Yarı çıplak yaşarlar. Soyu tükenmekte olan kavimlerdendir. Ayrıca eskiden iki çeşit Maori olduğu bilinmektedir. Birincisi savaşçı kabile olan Maoriler İkincisi ise uygar olan Maoriler. Şu an yaşayan Maoriler savaşçı Maorilerdir.

 

Maori Dini Maoriler'in inandığı kabile dinidir ve mahalli bir özelliğe sahiptir evrensel değildir. Maori Dini' nin kutsal bir kitabı veya yazılı bir kaynağı olmadığı gibi din kurucusu da yoktur.

 

Maoriler Yüce tanrılarına Lo derler. Lo' nun, her şeyden önce var ve her şeyin kaynağı olduğuna , yerde ve gökte yaşayan her şeyin içinde bulunduğuna inanırlar. Lo, bütün tanrıların en büyüğüdür. Onun adını ancak rahipler söyleyebilirler.

 

Maorilerde ibadet, rahiplerin onlara öğrettiği ilahi tarzındaki özel dualardan ibarettir. Hep beraber bu duaları okur. Maoriler günümüzde Avustralya ve Yeni Zelenda'da yaþamaktadýrlar.Yeni Zelenda nufusunun %10-11'ini oluşturan Maoriler'in dünyadaki toplam sayıları 370.000 kadardır

 

Maori efsanesi Maui isimli efsanevi bir Yeni Zelanda kahramanından alır. Maui çocukken o kadar zayıfmış ki okyanusa atmışlar ama Ranginui yani Gök Baba onu kurtarmış. Büyüyünce Aotearoa yani “uzun beyaz bulut ülkesini” kurmaya koyulmuş. Kanosundan South Island'ı, çapasından Steward Island'ı ve yakaladığı bir balıktan da North Island'ı yaratmış.

 

Denizcilikle uğraşan ve görece ileri bir medeniyete sahip Polinezyalılar devasa kanolarını Yeni Zelanda kıyılarına 1000 yıl kadar önce yanaştırmış ve büyük ihtimalle artık soyu tükenmiş olan Moa kuşu avlamıştır. Kaptan Cook'un 1769'da gelmesinden sonra Pakeha adayı kolonileştirmiş, adalıları yeni hastalık ve silahlarla tanıştırmış bu da 19uncu yüzyılın başlarında Maori nüfusunda büyük bir düşüşe yol açmıştır. Irklar arasında savaş 1840'taki Waitangi Antlaşması'yla başlamıştır. Kaptan William Hobson'ın adanın sahibi olduğunu göstermek için diktiği bayrak Maorilerin şefi Hone Heke tarafından tam dört kere yırtılmış, sonunda Hobson Hone Heke'nin kafasına 100 Paund koymuştur.

 

Aborjinler Avustralya'nın nüfusunun yalnızca % 1.5'ini oluştururken Maoriler Yeni Zelanda nüfusunun % 14'üdür ve varlıkları hissedilir. Eskiden South Island'ın ağır kışını kısıtlı yiyecek stoklarıyla geçiremeyecekleri için North Island'da yaşarlardı ve daha sonra da pek çoğu yerinde kalmıştır. Bugün bile her 16 Maoriden yalnızca 1'i South Island'da yaşar. Maori yer adları – telaffuz etmesi değil ama hatırlaması zordur – kuzeyde güneydekinden daha fazladır. North Island'da bir bara girdiğinizde büyük ihtimalle Pakeha müşteriler arasında eşit bir şekilde dağılmış pek çok Maori görürsünüz.

 

Toplumsal kaynaşma oranı Avustralya'dan daha yüksektir ama yine de ırkçı olaylar görülür. Maoriler ekonomik olarak toplumda en aşağı kademede olan topluluktur ve kültürleri de gittikçe yok olmaktadır. Maori aktivistlerin en aşırıları Yeni Zelanda kültürünün Maorilere ait değerlere yalnızca sözde sahip çıktığından yakınmaktadır. Son yıllarda sesini giderek daha çok duyuran azınlığa mensup kişiler resmi bayramları bozmaya ve kolonici anıtları tahrif etmeye başlamıştır. Sonuç olarak bütün Yeni Zelandalılar artık tamamen birleşmiş ve uyumlu bir toplumda yaşamadıklarını görmeye başlamıştır. Giderek artan sayıda Maori 19uncu yüzyılda Avrupalı yerleşimciler ve Maoriler arasında yapılan toprak anlaşmasının adil olmadığını ve yeniden görüşülmesi gerektiğini savunmaktadır. Yeni Zelanda'nın ulusal gününe (6 Şubat) adını veren Waitangi Antlaşması ne İngiliz ne de Yeni Zelanda hükümetince onaylanmıştır. Eğer onaylanacak olursa (ki bu siyasi olarak imkansızdır) Maoriler şu anda ellerinde bulundurdukları topraktan çok daha fazlasını alacaktır. Beyaz Yeni Zelandalıların Maorilerin davasına duyduğu sempati 100 yıldan fazla bir zamandır ekip biçtikleri toprakları onlara geri vermeye yetmez.

 

Yine de Yeni Zelanda pek çok şeyden gurur duyabilir. Irklar arası evlilikler en başından beri yaygın olduğu için bazen saf kan Maori kalmadığı söylenir. Ailesi ilk yerleşimcilerden olan beyaz Yeni Zelandalıların çoğunun ataları arasında en az bir Maori bulunur. Bu utanç değil gurur kaynağı kabul edilir ve Maori kültürü hem Yeni Zelanda'da hem de uluslararası alanda saygı görür.

 

Devlet mecliste ve memurluklarda Maoriler için belirli yerler ayırır ve Yeni Zelanda'yı sonunda iki dilin konuşulduğu bir ülke yapmak için Maori kültürünü ve dilini teşvik etmiştir. Aslında bütün Maoriler İngilizce konuşur ve pek çoğu da Maori dilini hiç bilmez. Buna rağmen dili teşvik etmek için ortak bir çaba gösterilmektedir. Kohanga reo adı verilen Maorilerce işletilen anaokulları okula başlamamış çocukların Maori dilini, tarihini ve mitolojisini öğrenmeleri için kurulmuştur. Mart 2000'den itibaren bir Maori radyo istasyonu ulusal çapta yayına başlamış ve kahvaltı programını da faal bir milletvekili olan Tau Henare üstlenmiştir.

 

Maori kültürü (Maoritanga) Aborjin kültürüne göre ziyaretçilerin erişimine daha açıktır. Genelde dağların birbirini sevmesi veya uygunsuz evlilikler yapmasını konu alan Maori efsanelerine çok yerde atıf yapılır. Keri Hulme'un Kemik İnsanları ve Maurice Shadbolt'un en iyi çalışmaları gibi Yeni Zelanda'nın önde gelen edebi eserleri Pasifik mitolojisine ait unsurlardan faydalanır. Hikayelerin çok görüldüğü bu inanış sistemi Maorilerin beyaz adamın inancını (bazı uyarlamalarla) kabul etmesine engel olmamış ve bu da mimaride ilginç melezlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

 

Auckland Müzesi'ndeki ve Wellington'daki ulusal Te Papa Müzesi'ndeki Maori Koleksiyonları öğrenmeye başlamak için uygundur. North Island'ın ortasındaki Rotorua Maori turizminin merkezi konumundadır. Rotorua ve bunun gibi ticari merkezler dışında Maori dansları, müziği ve ayinlerini görmek zordur. Ama iyi soruşturursanız bazı zanaatkarların hiçbir izleyici kitlesi bulamasalar da yaratıcı işlerine devam ettiklerini görürsünüz. Bir Yeni Zelanda şehrinde bazı yerli Maori insanlarıyla tanışacak kadar uzun kalırsanız, bir Maori bayramı olan Hangi'ye davet edilebilirsiniz. Pek çok Maori ilgi gösteren insanların ziyaretine açıktır ama resmi törenler (geleneksel Hangi selamlaşması olan burun sıkıştırma da dahil) ender görülür. Ağaç, kemik, kabuk ve yeşim taşından yapılan oymalar ülkenin her yerindeki hediyelik eşya dükkanlarında satıldığı için Maori el sanatlarının örneklerini bulmak kolaydır.

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 5 hafta sonra...
  • Admin

Ben Yeni Zelanda'dayken: Britanya kökenli 'beyaz' çoğunluk 'öteki'lerine, Maori azınlığa, neler yapmış?

fft5_mf300858.Jpeg

 

Kesin çoğunlukta olan egemen 'beyaz' Yeni Zelandalılar, bir bastırma, ya da isteseler 'demokratik' olarak da haklandırabilecekleri bir 'entegrasyon/asimilasyon' rejimi yerine, kendilerinden çok önce 'orada' olan ve orada yaşayan 'öteki'lerin özel varoluş haklarına ve kültürlerine saygı üzerine kurulu bir düzen kurmuşlardı...

 

document.write(); ORUÇ ARUOBA

 

<P class=bold>1981 yılında, ders vermek üzere Yeni Zelanda’nın Wellington-Victoria Üniversitesi’ne davet edildim. Bu, benim için yepyeni ve hiç bilinmedik ülkede, çeşitli toplumsal gözlem fırsatları buldum. Burada, gözlemlediğim bazı şeyleri, ‘çoğunluk-azınlık’ bağlamında; bugün Türkiye’de sıkıntısını çektiğimiz ve çıkış yolu aradığımız bazı konularda ‘referans’--en azından durup düşünme--noktası olabilir diye, aktarıyorum.

Yeni Zelanda’nın yerli/otokton halkı Maoriler; ‘uzun bıçaklı’ Britanyalılar ‘üzerinde güneş batmayan’ imparatorluklarını geliştirme dönemlerinde (Kaptan James Cook, XVIII. Yüzyıl) adalarına gelmeden yaklaşık bin yıl öncesinden, mitolojik ‘anavatan’ları Hawaiki’den (herhalde Polinezya; Güney-Doğu Asya) gelmişler ve bu iki adaya yerleşmişler. ‘Uzun bıçaklılar’, topları da olan gemileriyle ve ‘uzun bıçaklar’ının yanında tüfekleriyle ‘avdet’ edince, ayrıntıları az bilinen, ama epey ‘kanlı’ geçtiği anlaşılan çatışmalar sonunda, aslında çok savaşkan olan Maoriler, ateşli silahlar karşısında, kısa bıçaklarıyla teslim olmuşlar (1840). Kuzey Amerika’da ‘kızılderili’lere uygulanana benzer bir süreç içinde de, yüzyıl boyunca, boyuna ‘avdet’ edip duran, Britanya toplumunun ‘artığı’ ‘beyazlar’ca, bastırılmışlar, ve sonunda; tam olarak ‘soykırım’la değil de, sayıları gittikçe çoğalan beyazların yanlarında getirdikleri mikroplara (grip, kızamık, vb) bağışıklıkları olmadığından, kırılarak, azınlık durumuna düşmüşler; hatta, XX. yüzyıl başında, yokolmaları ve ‘beyaz’ nüfus içinde tümüyle

yokolmaları--‘asimile’ olmaları--beklenmeye başlanmış (Yeni Zelanda’nın resmen ‘dominyon’ olması, 1907).

Tarih içinde Maori nüfusun ‘beyaz’ nüfus karşısındaki durumu kısaca şöyle: Cook’un zamanında tahminen 250 bin; yaklaşık bir yüzyıl içinde, 1840’da 100 bin Maori’ye karşılık 2 bin ‘beyaz’; 1854’de 60 bine karşılık, yaklaşık eşit; 1896’da 42 bin 113’e karşılık 700 bini aşkın.

1931’de bağımsızlığını alan (ama ‘Commonwealth’ içinde kalan) Yeni Zelanda, ilginç demokratik süreçlerden geçmiş. Maoriler de, öteden beri kendi aralarında yaygın olan ‘kabilelerarası çatışma’ları kesmişler, Yeni Zelanda toplumu içinde daha etkin olmağa; nüfuslarını da artırmağa başlamışlar.

1981’de, yarım yüzyıl sonra, (benim gördüğüm) şunlar oluşmuştu:-

İlkin, “Kiwi-vatandaş” olma kuralı: Ancak Yeni Zelanda topraklarında doğmuş birisi, ülkenin simgesi olan (uçma özelliğini yitirmiş, toprakta yaşayan, yuvasını toprak altında kuran) kiwi kuşunun adını taşıyabiliyordu. Bu, ‘tam vatandaş’ olmak gibi bir anlama geliyordu. (Örneğin Yeni Zelanda’nın ulusal spor takımları bu adı kullanıyorlar.) Ülkeye doğduktan sonra gelmiş birisi, gerçi vatandaş olabiliyor, ama ‘doğma’ kiwilerin sahip oldukları bazı haklara sahip olamıyordu. Bunlar sanıyorum bazı sosyal haklar; ayrıntılarını bilmiyorum.

‘Doğma-büyüme’ kiwi olan Maoriler ise, öteki ‘beyaz’ kiwilerden de farklı olarak, özel haklara sahiplerdi: Örneğin, parlamento seçimlerinde oy verirken, iki seçenekleri vardı: İsterlerse, özel olarak ayrılmış Maori-kontenjanı adaylarına; isterlerse de, ‘beyaz’larla birlikte, genel adaylara oy verebiliyorlardı. Böyle bir kontenjan vardı; yoksa, partiler, ‘beyaz’ çoğunluğa dayanarak, aralarında da anlaşıp, ‘eşit adaylık/seçilme’ ilkesini kullanarak, yalnızca ‘beyaz’lardan oluşan, hiçbir Maori’nin içine girmesine izin vermeyen bir siyasal yapı/parlamento/yönetim oluşturabilirlerdi. Öyle yapmamışlar.

Maorilerin (topluluklarının yönetiminde) özel (communal) okulları ve özel önem verdikleri ‘toplanma evleri’ne bağlı dinsel kurumları ve bunların ‘rahip-şef’leri vardı.

(Bir anı anlatmama izin olsun: Bir akşam, benim oraya davet edilmemde başrolü oynamış olan (Edinburgh’dan tanışım) John Iorns ile, bir kutsal Maori bölgesi (volkanik bir bölge) olan Rotorua’da, bizi, içinde olduğumuz arabayı durdurmak zorunda bırakan bir inanılmaz sağanak altında, aramızda şu konuşma geçti:-

 

Ben: Bu ne biçim yağmur böyle?

John: Herhalde bir Maori ölmüştür...

 

Ben: Ne demek istiyorsun?

John: Hiç duymadın mı--It always rains when a Maori dies...

(Türkçesi: Ne zaman bir Maori ölse, yağmur yağar.)

 

Ben: Ne demek o?

John: Öyle inanırlar.

Biraz sonra, arabadan fırlayıp koşarak ve anında sırılsıklam olarak, yol kenarındaki bir pub’a sığındık--orada, bölgenin en önemli Büyük Rahip’lerinden birinin öldüğünü öğrendik...

Bir yanlış anlama olmasın: John Iorns, Maori değildi; İskoç asıllı--kiwi olmayan,--‘beyaz’, (ateist-sosyalist) bir ‘analitik’ (Oxford’dan derecesi olan) felsefeciydi.)

Devam edelim: Kamuya açık ‘genel’ okullarda, isteme bağlı, Maorice dil ve kültür dersleri vardı. Üniversite’de de, çok renkli (eski Maori ‘oba-çadır’ı biçiminde yapılmış ve boyanmış) bir binada çalışan bir Maori Kültürü Enstitüsü vardı.

Ben oradayken, bir kadın etnologun, Maorilerin son ‘sözel tarihçi’lerinden birinin anlattıkları üzerine yayımladığı bir araştırma bütün ülkede gürültü koparmıştı. Maori ‘sözel tarihçi’, Batılı tarihçilerin anlattıklarının hepsini (“uzun bıçaklıların yaprak gelişme vakti beyaz kayalarda ilk görüldüğü gün”den başlayarak, iki yüzyılın tarihini), üstelik çok daha canlı bir biçimde, günbegün, anlatıyordu...

Diyeceğim, gözlemlediğim, şuydu: Kesin çoğunlukta olan egemen ‘beyaz’ Yeni Zelandalılar, bir bastırma, ya da isteseler ‘demokratik’ olarak da haklandırabilecekleri bir ‘entegrasyon/asimilasyon’ rejimi yerine, kendilerinden çok önce ‘orada’ olan ve orada yaşayan ‘öteki’lerin özel varoluş haklarına ve kültürlerine saygı üzerine kurulu bir düzen kurmuşlardı. Bunu yapmayabilirlerdi--önceleri askeri olarak, sonradan da siyasi olarak, kesinlikle daha güçlülerdi; rahatlıkla ezip geçebilirlerdi ‘Maori kimliği’ denebilecek birşeyi--ama öyle yapmamışlar.

Örneğin, Büyük Britanya’nın Genel Vali’si (devlet başkanı) olarak Yeni Zelanda’ya atanan (1845) Sir George Grey, ilk iş olarak Maorice öğrenmiş, Maorilerin mitolojilerini araştırmış, ve bu konuda dünyanın ilk kitabını (Maorice 1854, İngilizce 1855: Polynezya Söylenceleri/Maorilerin/Rahiplerinin ve Reislerinin anlattıklarından/ Eskil Geleneksel Tarihleri) yazmıştır.

Bu arada belirtmeliyim ki, kitabındaki söylenceleri, bir Batılı, ve, ‘din-yoksunu’ zavallı vahşilerin çarpık geleneklerini konu edinen birisi olarak, dinibütün bir Hristiyan olmanın tam ve kesin bilinciyle, aktarır.

(Gene bir anı: Ben oradayken, şu an adını anımsamadığım, o günün Genel Vali’si, üstü açık, beyaz, klasik Rolls-Royce ‘makam’ arabasını kendisi kullanıyordu--bir kırmızı ışıkta yanında durmuştum...)

Bu, ‘ötekinin varoluş haklarına, kimliğine ve kültürüne saygı’ dediğimin nasıl birşey olduğunu nasıl anlatmalı, bilmem ki...

Şöyle mi:-

“Burası, onun doğduğu toprak.”

“Ben de burada doğdum; ama o, benden önce doğdu burada.”

“Burası, benim toprağım olmaktan önce, onun toprağıydı.”

Bu deyimlemeler yeterli mi; bilmiyorum, ama, şöyle birşey daha söylemek isterdim:-

“Aynı toprakta doğduğumuza göre, kardeşiz; şimdi de aynı toprakta, birlikte yaşayacağız.”

Ben de, Türkiye’ye dönerken, yanımda, Maorilerin ‘bereket tanrısı’ Hei Tiki’nin bir çıkartmasını alıp getirmiştim. Uzun yıllar arabamın arkacamında taşıdım onu--bir işe yaramış mıdır, bilmiyorum...

 

Oruç Aruoba: Felsefeci

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.