Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Louise Bourgeois


Aries

Önerilen İletiler

Louise Bourgeois




Kadın Doğmak ve Kadın Olmak Arasında Radikal Bir Kahkaha: Louise Bourgeois
Paris Modern Sanat Müzesi Centre Pompidou, 5 Mayıs - 2 Haziran tarihleri arasında, çağdaş sanatın önemli referanslarından Louise Bourgeois'nın resim, heykel, enstalasyon ve desenlerinin yer aldığı retrospektife 'ev sahipliği' yapıyor. 1911 Paris doğumlu Bourgeois, 1938 yılından itibaren yerleştiği New York'ta, evine ve yaşadığı coğrafyaya ait kişisel travmalarını yapıt haline getirebilmiş; Sürrealizm, Soyut Ekspresyonizm ve Minimalizmin bahçesinde dolaşan bir sanatçı olarak tanınır. Kişiselliğini sanatsal varoluşunun temel meselesi haline getirebilen sanatçı, mahrem kavramını tersyüz ederek, alışıldık kodlar ve formlarla alışılmadık şekillerde oynar. Cinsiyet, kadın, aile ve yalnızlık kavramlarının arasında ele aldığı 'sıkıntı1 duygusuna 'beden' ve W ile ilişkili yapıtları aracılığıyla görünürlük kazandırır. Yürek sıkıntısıyla kendisine patlayan evlerin bedene, bedenlerin ise bu sıkıntıdan arınmaya çalışan örümceklere dönüştüğü sergide Bourgeois'nın uyumsuzluğu sanata çevirebilme duyarlılığı aynı zamanda sarsıcı bir öğe olarak karşımıza çıkıyor. Otobiyografik anlamsal dizininin parçalarından oluşan yapıtlar; Başlangıçlar, Kadınlar-Evler, Kişiler, Yuvalar-lnler-Sıınaklar, Anı Mekânları, Kıyafetler - Kumaşlar, Peyzajlar - Objeler şeklinde ayrılmış yedi bölümden oluşuyor.

"Benim adım Louise Josephine Bourgeois"
"Benim adım Louise Josephine Bourgeois. 25 Aralık 1911'de Paris'te doğdum. Bütün yapıtlarım ve konularım kaynağını çocukluğumdan alır" ifadesiyle açılan başlangıçlar bölümünde yer alan video enstalasyonunda sanatçı ilk olarak yapıtlarının otobiyografik niteliği hakkında konuşur. Ardından ailesine değinerek kadın ve erkek olmak arasındaki mesafe ve uyumsuzluk üzerine kurulu olan sanatının biyografik travmalarına değinir: "Annem babamı sevmişti. Birlikte yaşamışlardı ve bir çocukları olmuştu. Babam oldukça maçoydu ve onun için ne yazık ki bir kızı olmuştu. Bunun annemi mutlu ettiğine emindim ancak kardeşim öldüğünden bu mutluluk yarım kalmıştı. Onlar ikinci bir çocuk yapmak için aceleci davranmışlardı ve yüce Tanrım! Bir kız daha! Henriette. Ardından bir çocuk daha, adı da Louise. Tahmin edebileceğiniz gibi bu bendim ve büyük bir hayal kırıklığının üzerine gelmiştim. Ve bir kız çocuğundan başka bir şey olamamanın özürünü taşıyordum."1 Babasına oldukça benzediğinden onun ismini de alan Louise Bourgeois çocukluk anılarının onun için hiçbir zaman ne büyüsünü ne de dramını ve gizemini kaybetmediğini söylüyor. Daha sonra babasının ingiliz bir diplomatın kızıyla olan ilişkisini üstü kapalı bir şekilde kabul eden annesini "benim en iyi arkadaşım aynı zamanda oldukça zeki, sabırlı, kendine özgü, mantıklı ve bir örümcek kadar gerekli" diye anlatan sanatçı, babasının bu ilişkisinden dolayı yara aldığını ve öf­kesini yapıtlarına yansıttığını belirtir ve çocukluk travmalarını sanatı aracılığıyla süblime ederek yaratıcılığının öncü gücünü oluşturur. Marcel Duchamp ve Gaston Lachaise gibi Fransa'da doğmuş bir Amerikalı sanatçı olan Bourgeois, geçmişi ve ailesi arasında ilişki kurarken kendisinin firari bir genç kız olduğunu; yaşlı ve kızgın bir kadın edasıyla belirtir. Sanatsal üslubunun merkezine yerleştirdiği gerginlikleri biyografik travmalarına dayandırır. Fransa ve Amerika, kadın ve erkek, düzen ve karmasa, yalnızlık ve anne kucağında olmak arasında gidip gelen öznel gerginlikler onun sanatında şaşırtıcı, yalnız ve özgül olmayı başarabilmiş, melezleşmiş formlar haline dönüşüyor.



1912'de Paris'teki evlerinden ayrılarak Choisy-le-Roy ya yerleşen ailesinin yaşadığı büyük evi Cell (Hücre) isimli çalışmasında ele alırken Bourgeois ev ve kadın arasında beden ve mimari yumuşaklık ve sertlik ile organik ve geometrik formlar aracılığıyla ilişki kurar, 1940'lı yıllarda yapıtlarında kadın bedenini, özel alanını travmalarını taşıyan ve bunu kendisine alt olan dokular, renkler ve formlarla yansıtan bir alan olarak kuran sanatının 1990lı yıllara alt pek çok işinde de benzer yaklaşım görürüz, özel alanın sınırları içerisinde ele alınabilecek olan yatak ve eve ait birçol eşyanın metal bir hücrenin içerisine yerleştirildiği Tehlikeli Geçişler (1997) ve Yatak Odası(1994) isimli|çalışmalarında ev adeta yaşayan hisseden ve acı çeken bir beden olarak kuruluyor. Bu mekânsal sınırlamanın mağduru olarak kurulan kadın bedeni ise yürek sıkıntısını askılara asılmış, parçalanmış ve bölünmüş mekânsal farklılıklarla yansıtıyor. Sanatçı söz konusu sıkıntıyı içinden çıkılması ya da terk edilmesi gereken bir öğe olarak kurmakla birlikte yapıtları aracılığıyla belirli bir şiddeti açığa çıkarır ve yine aynı şiddet aracılığıyla ev mekânına yerleşik sıkıntıyı parçalara böler. Ev içi eşyalara, kumaşlara ve hatta kadın elbiselerine sinmiş olan sıkıntı ve kuşatılmış­lık duygusu evin kendisini bütünsel olarak sıkıntı objesi haline dönüştürür. Ancak büyüdükçe büyüyen sıkıntı bir türlü patlayamıyor ve izleyenini de kendi sarmalına hapsediyor. Ev kavramı çevresinde kurulan bu sıkıntı ve kuşatılmışlık hissiyatı diğer yandan agorafobi kavramını düşündürür. Çoğunlukla ev ile özdeşleştirilen kadın bu bağlamda agorafobinin öznesi olarak zihinlerde canlanırken mahrem alanın sıkıntısı da artar. Tel örgülerin içerisinde kuşatılmış olarak ele alınan özel hayat Bourgeoisn yapıtlarında uzayıp giden bir zamanın parçası haline gelir. Zaman da evin içerisinde dolanan bir hayalet gibi geçmiş ile geleceği birbirinden ayıran ancak mekâna hiçbir şekilde hareketlilik katamayan sıkıntıları artıran kurucu öğelerden birisi olarak ele alınır. Bütün objelerin ve görüntülerin kendi başına bir tarihselliğe sahip olduğunu söyleyen sanatçı, zaman ve nesne arasına otobiyografik etkileri yerleştirerek sanatı gerçek anlamda yaşamın içerisinde tekrar dinamizm kazanabilmiş bir öğe haline ge­tirir. Sanatçı ev-kadın şeklinde yapılan sınıflandırma aracılığıyla nesne ve beden ara­sında doğrudan temsil ilişkisi kurar. Ancak bu ifadenin doğum temasıyla güçlendiri­lerek yapıtlara organik formların katıldığını görürüz. Bourgeois Ailesi'nin aldığı halı atölyesi, sanatçının çocukluk anılarının unutulmaz parçalarından olmakla birlikte onun ele aldığı dekoratif eşyaların arasına iğne, iplik ve kumaşları da eklemesinde önde gelen faktörlerden biri olur. Hamilelik ile ev kavramları arasında, mekâna yer­leştirilen kırmızı iplikler aracılığıyla bağ kurulurken kadın bağı ile dikiş ipliği araşma yine zamansal uzanımlar ve tarihselliği yerleştirir. Sandalyelerin üzerine yerleştirilen cam fanuslarla, hamileliğin beklemekle geçen dokuz ayıyla ilişkili olarak yürek sı­kıntısıyla olan kardeşliği vurgulanır. Ve yine bir kalbin üzerine saplanan iğnelerle Bourgeois ele aldığı sıkıntının içerdiği şiddete işaret eder.
Rahatı yerinde olanları rahatsız et, rahatsızları rahatlat!

1950'li yıllarda ülkesini özleyen Bourgeois'nın bu dönemde yaptığı ahşap hey­keller primitif sanatları andıran düzenleme şeklinde olmakla birlikte sanatçının yine kişiselliği ile bağ kurmasında araçsallaştınlmışlardır. Neden heykeltıraş olduğu soru­suna verdiği yanıtta sanatçı "insanın geçmişini ya kabul ya da terk etmesi gerektiğini aksi takdirde onun gibi heykeltıraş olunacağını" belirtiyor.2 60'lı yılların başında ah­şap çalışmalarını, daha katı ve çabuk deforme olan bir malzeme olduğu gerekçesiyle bırakır. Daha sonra alçı, bitki gibi esnek malzemeler ile çalışmanın, kendisinin elde etmeye çalıştığı organik formlar için daha uygun olduğunu belirtir. İlk alçı çalışma­larında spiraller, kuleler, labirentler ve inler yapar. 1962 tarihli inler isimli yapıtında yine yuva fikri ekseninde izolasyon temasım ele alır. "İn bir mahremiyet arayışı ve kaçamak yoludur. O halde bu sorun insanı sarmalar ve her zaman insanın kendisi­ne dairdir. Kapana kapılmanın korkusu kapanı arzulamaya dönüşür" diyen sanatçı mekânsal formları bedensel formlarla bir araya getirir. Kadınlar ve evler isimli yapıt­larında kadın bedeni üzerine evi yerleştirerek bedeni mimariye mimariyi ise bedene çevirir. Böylelikle ten ve taş, organik ve geometrik, iç ve dış, özel ve kamusal karşıtlık­ları, kadınlar ve ev arasında kurulan sembolik anlamlar dizininin sınırlarını ve iliş-kiselliğini ortaya koyar. Çoğunlukla kadın kafasının yerini alan ev, kadın kimliğinin 'güven ve aile sıcaklığı' ekseninde kuşatılmışlığını belirtiyor. Bedenin tamamıyla ev olarak kurulduğu Kadın-Ev çalışmalarında pasifize olmuş kadın adeta işgal edilmeyi bekleyen bir ada olarak kuruluyor. Bedeni geometrik formların dışında, üzerine gi­dilen bir alan olarak kuran Bourgeois ele aldığı sıkıntı duygusunu büyütür ve yanma korku ya da şiddeti ekler. Bedenin ahşap ya da mermer gibi malzemelerin kullanımıy­la direngenliğine, balta ya da iğne gibi araçlarla da saldırılar karşısında hisseden, acı çeken dokusuna işaret edilir. Kadın göğsüne saplanan balta, bacaksız kadın bedeni, iğneler saplanmış kalp, bağırsak gibi yapıtları şiddeti yansıtabilme ve rahatsızlık ve­rebilme endişesini taşır. Böylelikle Bourgeois sanatsal anlayışını sadece kendini ifade etme arzusuyla sınırlı tutmadığını, alışıldık kodları ve biçimleri yıkma yönünde za­man zaman provakatör olabileceğini de ortaya koyar.
Kendi yalnızlığında gezinen örümcek ve Kadın Histeri Arkı (1993) isimli kafası kesik erkek bronz heykelinde kadınların varo­luşunun içerdiği gerginliklere karşın erkekliği haz ve acıyla birleştirerek ele alıyor.

Metalik bağla açılan heykel bir yandan da erkeğin annesine olan yakınlığını özlediğini ve acı çektiğini sembolize ederken, diğer yandan cinsel­liğin verdiği hazdan esnekleşmiş ve kendine dönmüş olarak ele alınıyor. Cinsellik ve haz arasında kurduğu ilişkiyi kafa, göğüs ve erkeklik organi arasına yerleştirdiği parça­lanmış bireysellikler aracılığıyla anlatan sanatçı kişisel travmalarını toplumsallığın penceresinden geçirerek ifşa eder. Bourgeois heykellere beden ve boyut kazandı-rabilmenin öneminden bahsederken tecrübelerin ortaya çıkarılması gerekliliğinin de altını çizer. Korkunun kişisellik açısından taşıdığı önemi feminist olmamasına rağmen toplumsal cinsiyet meselesiyle ilişkilendiren sanatçı mahrem alanı kamusal bir mesele olarak yeniden ele alır. Mermer ya da taşın istenilen boyutlarda kesilme­si, istenilen biçimde oyulması ve parlatılmasıyla saldırganlık ve güç arasında ilişki kurduğundan, böylece bireyselliği kendi sarmalına alan korkunun düzeltilebilir olacağından bahseder.


Retrospektifin son bölümünde yer alan enstalasyonlarda da bedene rağmen beden için konuşulmaya devam edildiğini ve edileceğini belirtiyor. Can sıkıntısını çocukluk anıları, ev ve beden arasında kurulmuş insanın kırılganlığı ya da daya-nıklılığıyla ele alarak geliştiren Bourgeois, kadınlar ve örümcekler arasında ilişki kurarak duyarlılık ve direngenliğin altını çizer. Örümceğin halıdan dokunmuş olan ana gövdesiyle çocukluk günlerine gönderme yapan sanatçı, annesini bir örümcek kadar duyarlı olarak tarif ederken yine örümceğin ağı sayesinde kadınların koruyu­cu olmakla özdeşleştirildiği rolleri eleştirir.

Örümcekler ile hamile kadınlar arasında kuşatarak koruyuculaşma açısından sembolik ilişki kurarken her ikisinin de kendi­lerine dönen yalnızlıklarını vurgular. Çift isimli çalışmasında cinsel birlikteliği mavi renkte ve arzudan uzaklaştırılmış olarak, Beni Terk Etme'de ise hamileliği pembe renkte korku ve şüpheyle iç içe geçirerek ele alır. Sonsuz Uğraş'ta boş bir yatağın üze­rine yerleştirilen kadın heykelleriyle kadınlık ve hamileliği aktive ederken, çocuk, çocukluk ve yalnızlık arasında kadınların taşıdığı yükleri ortaya koyar. Böylelikle bedenin ve kişiselliğin yıkılıp yeniden güçlenmesinin üzerine gider. Kadınların be­deni aracılığıyla onların varoluşlarını sorgulayan Bourgeois, kadını doğada, kendi­sini en farklı kılan doğurganlığıyla birlikte ele alarak cinsiyet kimlikleri ekseninde yürek sıkıntısını tartışmaya devam ediyor. "Can sıkıntısı bittiği anda sanat da bit­miştir," diyen Bourgeois kadın ve doğum arasına yerleştirdiği yalnızlık ve korkuyu, sıkıntının bitmeyeceği, aksine kendine dönerek bedende tekrar ve tekrar var olacağı fikrini, radikal denebilecek sanatsal üslubuyla anlatıyor.

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.