Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Her fırsatta Taraf gazetesini karalayanlar!!! Taraf yine haklı çıktı....

 

 

Bizim yayımladığımız “AKP’yi ve Gülen’i bitirme planı”, Genelkurmay Karargâhı’nda birilerinin hükümeti devirmeyi planladığını gösteriyordu.

 

Genelkurmay Başkanı, televizyon kameralarının önüne geçip, bu belgenin gerçek olmadığını, “kâğıt parçası” olduğunu, böyle bir planın hazırlandığına dair hiçbir kanıt bulamadıklarını söyledi.

 

Ya yalan söylüyordu.

 

Ya da karargâhında olup bitenler hakkında hiçbir bilgiye sahip değildi.

 

O planın “gerçek” olduğunu bilen astları onu düpedüz kandırmıştı.

 

Genelkurmay Başkanı, “bu tür hazırlıklar olduğunu saptadıklarında gereğini yapacaklarını” da açıkladı.

 

Türk medyasının önemli bir kısmı Genelkurmay Başkanı’nın sözlerine inanmayı tercih etti.

 

O dönemde bizim gazete hakkında çıkan yazıların, iftiraların, karalamaların haddi hesabı yoktu.

 

Genelkurmay Başkanı da dahil hepsi, bu saldırılarına dayanak olarak belgenin “fotokopi” oluşunu gösteriyorlardı.

 

Bu planı hazırlayan Albay Dursun Çiçek’in “ıslak imzasını” taşıyan orijinal belge ortaya çıkmadıkça bu plan hakkında bir işlem yapılamayacağını söylüyorlardı.

 

Şimdi orijinal belge ortaya çıktı.

 

Altında Çiçek’in ıslak imzası var.

 

Ve, o belge savcıların elinde.

 

Artık herkes Albay Çiçek’in o planı yazdığını biliyor.

 

O planın suç olduğunu da biliyor.

 

Bilmediğimiz, o planın hazırlanması için kimin emir verdiği.

 

Emri kim verdi?

 

Bizzat Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ’un emriyle mi hazırlandı o belge?

 

Yoksa, Genelkurmay Başkanı’nı haberdar etmeden “hükümeti devirecek” bir planın hazırlanmasını başka bir general mi emretti?

 

Bu planın hazırlanmasını kim emrettiyse, o suç işledi.

 

Üstü örtülüp geçiştirilebilecek bir olay değil bu.

 

Mutlaka araştırılması gereken tehlikeli bir planla karşı karşıyayız.

 

Bu ülkede darbeleri, darbe hazırlıklarını önlemek için bu işin sonuna kadar üstüne gitmek zorundayız.

 

Sadece darbeleri önlemek için de değil...

 

Yalanı, bu ordunun içinden çıkartmak, orduyu kendi halkına karşı dürüst kılmak için de yapmalıyız bunu.

 

Genelkurmay Başkanlığı’ndan dün akşam yapılan açıklama bizim generallerin buna niyeti olmadığını gösteriyor.

 

Onlar hâlâ medyayı suçlamayı sürdürüyorlar.

 

Genelkurmay Başkanlığı’nda bir darbe planı hazırlanıyor, bu plan ortaya çıkıyor, bu planın orijinali bir ihbar mektubuyla savcılığa gönderiliyor ve generaller “bu ihbar mektubunun niye medyada yayınladığını”, haberi veren gazetelerin “ölçü ve duyarlılık derecelerini” dert ediyorlar kendilerine.

 

Darbe planıyla, hazırlanan belgeyle ilgili tek satır yok.

 

Bu planın gerçek olduğunun kanıtlanması üzerine ne yapacaklarına dair hiçbir şey söylemiyorlar.

 

Asıl söylemeleri gereken bu halbuki.

 

Bu planın hazırlanmasını kim emretti, ordunun açıklaması gereken bu.

 

Onlar hiç oralı değiller.

 

Gazetelerin “duyarlılığıyla” uğraşıyorlar.

 

Hiç üzülmesiler bunun için, darbe planının orijinalinin gazetelere yansımasına baktıklarında, gerçeğe “duyarlılığın” epey düşük, Genelkurmay’a duyarlılığın epey fazla olduğunu görecekler.

 

Bırakın medyayı generaller.

 

Siz bize gerçeği söyleyin.

 

Yalana, saptırmaya, tehdide yer vermeden açıkça, dürüstçe gerçeği söyleyin.

 

Bu planın hazırlanması için kim emir verdi?

 

Emri veren ya da verenler hakkında nasıl işlemler yapılacak, bize bunu söyleyin.

 

Niye Genelkurmay’da hâlâ darbe planları yapılıyor, bize bunu anlatın.

 

Neden bu belgenin gerçek olduğunu, bir ihbar mektubu bunu ortaya çıkarana kadar anlayamadınız, ondan söz edin.

 

Planı hazırlayan Albay “hazırlamadım” diye yalan söylediğinde siz ve savcılarınız ona nasıl hemen inandınız, bunu açıklayın.

 

Bu olayı, böyle tuhaf açıklamalarla geçiştiremezsiniz.

 

Genelkurmay suçüstü yakalandı.

 

Şimdi bu “suçun” hesabını verin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bakın arkadaşım buradaki asıl sorun ve sizlerin anlamadığı nedir biliyor musunuz?

 

En ufak bir haberin doğruluğunu ve kesinliğini beklemeden ortalığı ayağa kaldırmanız. Yargıya intikal edilmiş bir olayın bazı yandaş gazeteler tarafından veriliş tarzını doğru bulmuyorum. Bu belge ortaya çıkmışsa bunun sorumluları elbette cezalandırılmalıdır.

Ama şunu da belirtmeden geçemeyeceğim ,bu ülke de yapılacak darbelere karşı olduğum kadar fettullah gülen ve onun işbirlikçilerine de karşı olmayı kendime bir görev addediyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet bu ülkede en büyük sorunlardan biri herkesin sahip çıktığı düşünceyi, yapıyı hatasız görmesi.

 

Renk,din,dil,ırk ayrımı yapmadan düşünün nerdeyseniz ordan düşünün.

 

Mübarek ülkemizde herkes haklı hiç hata yapanı görmedim sağcı,solcu, dinci,ırkçı,Türkçü,Kürtçü,şeriatçi laikçi.Vay be kendimizi tanımlamak için ne kadar da tanımımız varmış düşününce şaşırıyor insan.

 

Muhabbetle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Yalan" demek de "Var" demek gibi bir iddiadır aslında. Sorun buydu. Yani bir belgenin aslı bulunamadıysa bu hemen "yalandır efendim, karalama var" diyerek geçiştirilemez. Bu önemli bir sorundur ve zaten var olan şüpheleri beslemektedir! O yüzden daha ortada bir şey yokken hemen "var" demek kadar "yalan" demek de üzerinde durulması gereken bir tepkidir.

 

Bir şeyin kopyası olduğu aslının bulunmaması o şeyin yalan olduğunu değil varlığının şüpheli olduğunu gösterir. Ha, kopyanın kaynağını da bulur açık bir yanıltıcılık olduğunu ortaya çıkarırsınız o zaman "yalan" denilir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sorun bu ülkede hala darbe taraftarı belge düzenleyenlere karşı tartışmasız itaat istanmesidir,birileri bu insanlara mutlak itaat etmemizi ve bunların hatasını görsek bile kapatmamızı istiyor ve işte bu sebepledir ki Etö gibi örgütler ve onun üyeleri halkın bir kesimi tarafından kahraman zannediliyorlar....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Siyasi ve iktidare gelmiş bir partinin işleyişine, Ordu'nun karışmasının karşısındayım...

Elbette ki Ordu'nun AKP'yi bitirmek gibi bir eylemi, planı varsa;

Bu, Darbeci bir zihniyettir ve onaylanamaz...

 

Fakat, Ordu, kendisine sızmayı ve kendisinde kadrolaşmayı hedef göstermiş bir Tarikat'ı hedef alabilir mi?

Elbette ki...

Fethullah Gülen, Ordu'ya sızmayı hedef göstermiş bir kimsedir...

Üyeleri de bu yönde çalışmaktadır...

Laik yapısını korumakla yükümlü olan Ordu, kendisini hedef gösteren bir yapılanmayı, elbette ki hedef olarak tanımlayacaktır.

Bundan daha doğal başka hakkı daha yoktur...

 

Ordu'nun Siyaset'e, Siyaset'in Ordu'ya karışmaması, karşılıklı bir ilkedir.

Ordu, Siyaset'e karışmamayı taahhüt ederken;

Siyaset'te Ordu'ya karışmamayı taahhüt eder...

Fakat Siyaset, Ordu'yu hedef almış bir tarikata destek veriyor

Yani Ordu'ya dolaylı da olsa etki etmeye çalışıyorsa;

Yine Ordu'nun kendini savunma hakkı doğacak ve eyleme girişecektir:

Elbette ki bu etki sürecini ispatlamak koşulu ile...

 

Dolayısı ile;

Ordu Siyaset'e karışmamalı...

Siyaset'te Ordu'ya karışmamalı...

Eğer bir Tarikat, Ordu'yu etkisine almayı hedef haline getirmişse;

Ordu'nun o Tarikat'a karşı önlemleri ya da eylemleri elbette ki olacaktır...

Fakat, Siyasi bir parti ve hele hele baştaki parti

O tarikat ile bu yönde bir ilişki içerisinde ise

Ordu yine elbette ki kendisini savunacaktır...

Bundan daha doğal bir şey daha olamaz...

 

Düşünsenize;

İktidarın yaptıkları şu yönde:

Fethullah'ın alt yapısını besleyen sistem İmam Hatip Liseleri...

ve İmam Hatip Liselerini, Akp, Düz Liseler konumuna getirmeye çalışıyor...

Bu, aynı zamanda İmam Hatiplilerin, Ordu'ya da doğrudan girebilmeleri anlamına geliyor;

En azından AstSubay kadrosundan...

Son dönemde AstSubaylıktan Subaylığa geçiş de kolaylaştırıldı...

 

Umarım bu size bir ışık tutar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Yalan" demek de "Var" demek gibi bir iddiadır aslında. Sorun buydu. Yani bir belgenin aslı bulunamadıysa bu hemen "yalandır efendim, karalama var" diyerek geçiştirilemez. Bu önemli bir sorundur ve zaten var olan şüpheleri beslemektedir! O yüzden daha ortada bir şey yokken hemen "var" demek kadar "yalan" demek de üzerinde durulması gereken bir tepkidir.

 

Bir şeyin kopyası olduğu aslının bulunmaması o şeyin yalan olduğunu değil varlığının şüpheli olduğunu gösterir. Ha, kopyanın kaynağını da bulur açık bir yanıltıcılık olduğunu ortaya çıkarırsınız o zaman "yalan" denilir.

 

Yapma lütfen Ali...

Diyelim ki ben, sizin evinizi, kumarda birisine devrettiğiniz ile ilgili bir belgenin var olduğunu iddia ettim...

O belgenin varlığı mı ispatlanabilir?

Yoksa yokluğu mu?

 

Ve yükümlülük kimdedir?

 

Yani;

İddia eden kişi olarak ben mi o belgenin var olduğunu ispatlamakla yükümlüyümdür?

Yoksa siz mi olmadığını ispat etmekle yükümlüsünüzdür?

 

Benim bildiğim;

Eğer birisi bir iddiada bulunuyorsa, o belgenin gerçekliğini kanıtlamak yükümlülüğü de o kimseye aittir...

Ve o iddianın gerçekliğini kanıtlayana kadar, o iddia hikayedir...

 

Çağdaş Hukuk'ta şu vardır:

"Suçu ispatlanana kadar herkes masumdur"

 

Suçu ispatlanmadığı yani belgenin gerçekliği kanıtlanmadığı durumda;

O suçlu ilan edilen taraf: Masumdur...

Gerçekliğini ispat edemediği belgeye dayanarak, birisini suçlu addetmek ise elbette ki "Yalan" ya da "İftira"dır...

 

İşin felsefesine girmeye gerek yok;

Hukuken de böyle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gereğini Yap Paşa.....

 

 

AKP ve Gülen’i Bitirme Planı için zamanında “Doğruysa gereği yapılır” diyen Org. Başbuğ dün belgeyi unutup medyayı suçladı. Genelkurmay’da hazırlanan İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın ıslak imzalı orijinalinin ortaya çıkması ve karargâhta belgeyle ilgili “temizlik” yapıldığı ihbarı üzerine dün TSK’dan üç maddelik tuhaf bir açıklama geldi. Açıklamaya göre, belgeye yansıyan planın TSK’da yapılmış olması değil ama bu planla ilgili ihbar mektubunun medyada yer alması “hukuk devleti adına kaygı verici,” haberin verilişinin yayına göre farklılığı ise “dikkat çekici.” Genelkurmay ayrıca “Hukuk devletinde her şeyin yasalara uygun yürütülmesine hiçbir kimsenin ve kurumun itirazı olamaz” dedi. AKP’li Bozdağ ise Başbuğ’a sözünü hatırlattı: Belge doğru, gereğini yapın

 

AKP Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ, orijinali savcılığa ulaşan “İrticayla Mücadele Eylem Planı” konusunda Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u görev çağırdı. Başbuğ’un “belge doğruysa gereğini yaparım” diyerek güvence verdiğini hatırlatan Bozdağ, “Belge doğruysa bu belgeyi hazırlayan personel hakkında gerekli idari işlemlerin yapılarak gerekli müeyyidelerin uygulanmasını bekliyoruz” dedi. MHP ve CHP ise konuyla ilgili yorum yapmaktan kaçındı.

 

“Suç duyurusunda bulunduk”

Taraf’a konuşan Bozdağ, Taraf’ın belgeyi yayımladığı günlerde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduklarını hatırlatarak, orijinal belgenin ulaşmasıyla birlikte savcıların yeni delileri değerlendirerek gerekli işlemleri yapacağını söyledi. Suç duyurusunda, Taraf’ta yayımlanan belgenin araştırılıp doğruysa sorumlularının cezalandırılmasını istediklerini anlatan Bozdağ, orijinal belgenin savcılığa ulaştığı yönündeki haberlerin doğru olması halinde Genelkurmay Başkanlığı’nın da sorumlular hakkında idari işlem yapmasını beklediklerini kaydetti. Bozdağ, şöyle konuştu:

 

“Soruşturma açılmalı”

“Eğer gazetelerde yer alan haber ve bilgiler doğruysa o zaman yeni bir durum ortaya çıkmış demektir. Daha önce Sayın Başbuğ bunun bir ‘kağıt parçası’ olduğunu söylemişti. Askeri Savcılığın kovuşturmaya yer olmadığına yönelik kararın da nihai karar olmadığı, bu bilgi ve belgenin doğruluğuna dair yeni deliler çıkartılırsa bunun soruşturulacağını söylemişti. Bu durumda çıkan haberler doğruysa yapılan açıklamanın gereği olarak bu soruşturmanın açılması gerekmektedir. ‘TSK, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine bağlı ve saygılıdır. Bu ilkelere aykırı davranışlarda bulunan ve bulunabilecek bir personeli bünyesinde bulundurmaz’ ifadesi en büyük teminat olmuştu. Eğer bu belge doğruysa bu belgeyi hazırlayan personel hakkında gerekli idari işlemlerin yapılarak gerekli müeyyidelerin uygulanmasını bekliyoruz.”

 

Albay 18 saatte tahliye edilmişti

Kurmay Albay Dursun Çiçek, önce Ergenekon savcıları tarafından ‘darbecilerle bağlantıları’nın anlatıldığı bir ihbar mektubu nedeniyle sorgulandı. Sorguda ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın ayrıntıları da soruldu.

Çiçek, sorgulanmasının ardından ‘silahlı terör örgütü üyeliği’ suçundan nöbetçi 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edildi. Mahkeme ‘kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular mevcuttur’ diyerek Albay Çiçek’in tutuklanarak Hasdal Askeri Cezaevi’ne gönderilmesine karar verdi. Aynı gece Çiçek’in avukatının itirazını hemen değerlendirmeye alan üç kişilik 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, geçici üye hakim Faik Saban’ın da bulunduğu toplantıda ‘oy çokluğu’ ile tahliye kararı verdi. Böylece Çiçek’in tutukluluğu sadece 18 saat sürdü.

 

Darbe günlüklerinden eylem planına

Albay Dursun Çiçek’in ismi ilk olarak 20 Haziran 2008’de yine Taraf’ın ortaya çıkardığı ‘Lahika-1’ belgesiyle gündeme gelmişti. Belgeye göre, Genelkurmay, ‘üst yargı organları başkanlarını TSK ile aynı paralelde hareket ettirmeyi’ amaçlıyordu. Basın mensupları düzenli temasla yönlendirilecekti. Çiçek’in adı, Oramiral Özden Örnek tarafından hazırlandığı belirlenen‘Darbe Günlükleri’nde de Dz. P. Kur. Yb. rütbesiyle sık sık yer aldı. Ayrıca Ergenekon sanığı emekli Orgeneral Hurşit Tolon’da ele geçirilen 14 No’lu CD’deki belge ve fotoğrafların Çiçek tarafından gönderildiği ileri sürüldü.

 

Erdoğan: Sonuna kadar üzerine gideceğiz

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Antalya’dan Pakistan’a hareketinden önce Antalya Havalimanı’nda düzenlediği basın toplantısında ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın orijinalinin ortaya çıkması ve Adlî Tıp’ın ‘ıslak imza’ tesbitini değerlendirdi. Başbakan Erdoğan, bir gazetecinin, “Daha önce bu konuda sonuna kadar gideceğinizi beyan etmiştiniz. Hükümetinizin bundan sonra atacağı adımlar neler olacaktır” sorusuna şu karşılığı verdi: “Yürütme olarak bize ne düşerse onu sonuna kadar yapacağımızı söylediğimiz gibi, bundan sonra da yine aynı kararlılık içerisindeyiz. Akşam farklı, sabah farklı konuşmayı sevmem. Arkadaşlarım da böyle bir şeyin içerisine asla girmezler”

Erdoğan, şu andaki süreci yargının devam ettirdiğini anımsatarak şunları söyledi: “Savcının elinde olan belge ne denli sağlamdır, Adlî Tıp raporunu savcı Bey nasıl değerlendirecektir, bunu ilgili mahkeme nasıl değerlendirecektir, o onların takdiridir. Bu konuda benim söyleyeceğim herhangi bir şey yoktur.” Erdoğan uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada da “Belgenin gerçek çıkması halinde TSK’nın bu lekeyi taşıyamayacağını” vurguladı.

 

Soruşturma bu kez ‘orijinal’ olsun

Türkiye gündemine bomba gibi düşen ve uzun süre tartışılan ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın orijinalinin savcılığa ulaşması yeni bir sürecin startını verdi. Belgenin yayımlanmasının ardından, altında imzası bulunan Kurmay Albay Dursun Çiçek’in, sivil savcılar tarafından sorgulanması ile başlayan, nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanması ve ardından 18 saat içinde serbest bırakılması ile devam eden hukukî süreç şimdi tekrar başlayacak. Emekli Cumhuriyet Başsavcısı Reşat Petek, hukukî anlamda yeni bir boyut kazanan soruşturmanın seyrini Taraf‘a yorumladı.

 

‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın orijinali savcılıkta. Bundan sonra nasıl bir süreç işleyecek?

Askerî savcılığın kovuşturmaya yer olmadığı kararını hukuka ve usule aykırı olduğunu daha önce de ifade etmiştim. Şimdi orijinalinin ortaya çıkması olaya yeni bir hukukî boyut kazandırdı. Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre yeni delillerin ortaya çıkması, savcılığa yeniden bu konuyu soruşturma imkânı verir. Hukuken iki soruşturmanın yürütülmesini bekliyorum. Birincisi, Genelkurmay Başkanı ‘kağıt parçası’ ama ‘aslı çıkarsa da peşini bırakmam’ dedi. Şimdi askerî yönden idari bir soruşturma gerekiyor. İkincisi ise zaten belgenin içeriği TCK’nın 49 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan ‘cebir ve şiddetle hükümeti kaldırmaya’ yönelik bir plandır. O nedenle darbeye teşebbüs niteliğinde bir suçtur. Belge zaten Ergenekon sanığının ofisinde yakalandığı için de hukukî ve fiili irtibatı olduğu daha önce de ortaya çıkmıştı. Bu nedenle Cumhuriyet savcılığının darbeye teşebbüs suçlamasıyla altında imzası bulunan Albay Dursun Çiçek ve hazırlanmasında ve uygulanmasında kim varsa ortaya çıkarılıp yeniden haklarında dava açılmasını bekliyorum.

 

Albay Çiçek tekrar tutuklanır mı?

Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre böyle bir durumda yeni bir delil ortaya çıktığında, Çiçek’in daha önce tutuklanıp serbest bırakılması ‘yok’ kabul edilir. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isnadıyla dava açılması gerekir. Tutuksuz yargılandığında delil karartılması ve yok edilmesi ihtimalleri bulunduğundan savcılık tutuklu yargılamalıdır.

Şimdi gelişmeler onu gösteriyor ki, hakikaten Ergenekon terör örgütü TSK’ya önemli bir şekilde sızmış. En azından kamu davası açmaya yeterli nitelikte deliller elde ediliyor. Henüz bir mahkûmiyet yok ama böyle olunca Silahlı Kuvvetler içine sızma, orada Karargâh Evleri çalışması kapsamında faaliyetlerin sürdüğü anlaşılıyor.

 

Belge, Ergenekon soruşturmasını nasıl etkileyecektir?

Ergenekon’da dördüncü iddianame bekleniyor. Hukukî, fiili irtibat kurulan bir olay sonradan bu dava kapsamında birleştirilerek görülmesi hâlâ mümkündür. Çünkü, ceza yargılaması maddi gerçeği bulmaya çalışır. Bu açıdan demokrasiye karşı bir planın, siyasi otoriteyi yıkmayı öngören bir belgenin orijinalinin ortaya çıkması hukuk açısından çok önemli bir delildir. Savcılık da, daha sonra görülecek dava ile kovuşturma yönünden Anayasa Mahkemesi de bu delili değerlendirecektir. Cumhuriyet savcılarının eli deliller bakımından daha da güçlenmiştir. Karar verme sürecinde maddi gerçeği aydınlatacak kuvvetli bir delil daha dosyanın içinde vardır. Bundan ötesini mahkeme takdir edecektir.

 

‘Belge çiçek açmış yaz mı gelecek’

Taraf’ın ortaya çıkardığı darbe belgesinin ardından köşe yazarları birbirinden ilginç yazılara imza atmıştı. İşte o yazılardan bir demet:

 

Bekir Coşkun (Hürriyet-17 haziran):

Demek ki Genelkurmay’daki subay, yazıcıya “Darbe planı yapalım” dedi.

Yazıcı “Kaç kopya olsun komutanım?” diye sordu.

Komutan “Üç...” dedi: “Biri avukat arkadaşa gidecek, birisi Taraf Gazetesi’ne, biri de zaten gizli...”

Yazıcı selam çaktı, oturup yazdılar.

Bitince subay komutana koştu:

“Komutanım adı ne olsun?..”

“Neyin?..”

“Darbenin... Yapmıyacak mıyız?..”

“Yapacaz...”

“Darbenin adı olsun ki, ne yaptığımızı bilelim...”

Sonunda gizli şifreli, kimsenin anlayamayacağı bir isim buldular:

AKP ve Fethullah Gülen’i bitirme planı...”

Komutan sordu:

“Ne olduğu anlaşılıyor mu?..”

Öbürü yanıtladı:

“Hayır komutanım, hiç anlaşılmıyor... Sanki başka bir şeyin şeyiymiş gibi belli bile

değil...”

Komutan sevindi:

“Şifreli ya...”

İki gündür onu düşünüyorum; Genelkurmay’ın darbe planı herhangi bir avukatın bürosunda ne arıyor?..

Doğrusu belgenin başlığı da ilgimi çekiyor:

AKP ve Fethullah Gülen’i bitirme planı...”

Levazıma bulgur alımı emrini gördüğümüzde, iki gün “LK-BAT”ın bizim akşam yiyeceğimiz bulgur pilavı ile ne ilgisi olduğunu düşünmüştük.

Sonra anlamıştık ki “Levazım Komutanlığına-Bulgur Alma Talimatı” yani; LK-BAT...

Ama darbe planı bu kadar açık ve net:

AKP ve Fethullah Gülen’i bitirme planı...”

Neler oluyor sizce?..

Ergenekon davası, emekli paşalara ve sıradan insanlara gerekeni yaptı. Ama TSK içindeki rütbelilere uzanamadı...

Bunun ön hazırlığı mıdır bu?..

Dilini tutamayan Bülent

Arınç’ın halkın önünde daha geçen gün “Sıra büyüklerinde...” demesinden tam on gün sonraya denk geliyor bu olanlar...

Sıra büyüklerde mi?..

 

Yılmaz Özdil (Hürriyet- 26 haziran):

 

12 Haziran:

» Taraf, “İrticayla Mücadele Eylem Planı” belgesini, “AKP ve Gülen’i bitirme planı” başlığıyla manşetten yayımladı.

 

» Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, “İddianın tüm yönleriyle incelenmesi için Askeri Savcılığa derhal bir soruşturma emri verildi” dedi.

 

14 Haziran:

» Başbakan Erdoğan, “Demokratik bir ortamda AKP’ye karşı yapılan bu gayri hukuki sürece seyirci kalamayız. Gereken ne ise bunların hepsi yapılacaktır” sözleriyle hükümeti hedef alan eylem planına tepki gösterdi.

 

15 Haziran:

» Ergenekon davasını yürüten savcılar, “İrticayla Mücadele Eylem Planı” altında imzası bulunan Deniz Kurmay Kıdemli Albay Dursun Çiçek’i ifadeye çağırdı.

 

» Askeri Savcılık belgeyi görmeden “Belgenin, Genelkurmay Başkanlığı’nın herhangi bir biriminde hazırlanmadığına ilişkin kanaate varılmıştır” açıklaması yaptı.

 

» Aynı gün ikinci bir açıklama yapan Genelkurmay Başkanlığı, “Türk Silahlı Kuvvetleri, daha önce de ifade edildiği üzere, demokrasi ve hukuk devleti ilkeleri ile bağdaşmayan davranış ve düşüncelere sahip bulunan personelini bünyesinde barındıramaz” dedi.

 

16 Haziran:

» AKP, eylem planıyla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Başbakan Erdoğan olayın peşini bırakmayacaklarını söyledi.

 

» Ankara’dan gelen askeri savcılar, İstanbul’da Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılarla görüştü.

 

18 Haziran:

» Habertürk Televizyonu’nda Fatih Altaylı’ya konuşan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “Belge doğruysa Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ emekli mi edilmeli?” sorusunu “Evet” yanıtını verdi.

 

19 Haziran:

» Belgeyle ilgili Jandarma’nın yaptığı kriminal incelemenin sonuçları açıklandı. Jandarma, metindeki imza ile Albay Dursun Çiçek’in orijinal imzası arasında “Benzerlik var” dedi.

 

22 Haziran:

» Taraf, Albay Dursun Çiçek’in, askeri savcılıkta verdiği ifadede farklı bir imza örneği verdiğini belgeledi. Jandarma’dan sonra Emniyet de bengenin üzerindeki imzanın Albay Çiçek’in “elinin mahsulü” olduğu sonucuna vardı.

 

24 Haziran:

» Askeri savcılık, Albay Dursun Çiçek hakkında “Belgenin hazırlanması ve herhangi bir kişiye verildiğine ilişkin şüpheli (Albay Çiçek) hakkında delil bulunmadığından, soruşturma konusu olay ve Çiçek ile ilgili itiraz yolu açık olmak üzere kovuşturmaya yer olmadığı” kararını verdi.

 

26 Haziran:

» Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, kuvvet komutanlarıyla birlikte düzenlediği basın toplantısında eylem planı için “kağıt parçası” dedi. Başbuğ, “Eğer yeniden yargılama yapılacaksa bunu yine biz yaparız” ifadelerini kullandı.

 

1 Temmuz:

» Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılar tarafından ifadesi alındıktan sonra mahkemeye sevk edilen Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek tutuklandı.

 

2 Temmuz:

» Kurmay Albay Dursun Çiçek, tutuklanmasının üzerinden 24 saat geçmeden tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

 

Hikmet Bila (Vatan-24 haziran):

Komik bir manzara... Bir o kadar da içler acısı... Biri havaya bir fotokopi attı, bütün Türkiye, rüzgarda uçuşan kağıt parçasının peşinde koşuyor.

Yakalamak için bir sürü insan kan ter içinde zıplayıp duruyor. Kiminin gömleği pantolonundan çıkmış, kiminin yakası açılmış, kiminin yanakları kızarmış... Birisi tam tuttum derken, rüzgar bir başka tarafa savuruyor. Hemen bir başkası başlıyor zıplamaya... İki ayağının üzerinde yaylanıp yukarı fırlayan, iki elini çırpıp yere düşenler mi istersiniz... Uçan kağıdın peşinden, iki kolunu iki yanında kanat gibi çırpıp havalanmaya çalışanlar mı dersiniz... Koskoca Türkiye’nin hali son günlerde bu...

 

(5 temmuz 2009 tarihli yazısı):

Bir “kağıt parçası” etrafında çıkarılan yangını körükledikten sonra, “Bu iş sıktı artık” diye kayıplara karışmak hangi sıkıntının yansımasıdır.

Türk ordusunun, düşmanla savaştığı günlerde içerden de saldırıya uğraması ilk kez olmuyor. Kurtuluş Savaşı’nda bile yaşadı bu çifte saldırıyı... Yeterli deneyimi var. Zaten İlker Başbuğ da uğradıkları tüm haksız saldırılara rağmen, TSK’nın görevlerini aksatmadan yapacağını söylüyor. Yapacaktır da...

Ama siz... Bayanlar, baylar... Siz bir yere gitmeseniz iyi olur. Bilerek ya da bilmeyerek, “asimetrik harekat” a “lojistik destek” sağladıktan sonra “asimetrik” olarak sıvışmak hiç de “etik” görünmüyor.

“Sıkıldık, bunaldık” demeye hakkınız olduğunu da sanmıyorum.

“Nasıl oyuna geldik?” sorusuna kafa yorup cevap aramak, yeniden kolları sıvamanın ilk adımı olabilir. Var mısınız?

 

Necati Doğru (Vatan-26 haziran):

Bu da böyle bir dönemdi; yenildi, içildi, konuşuldu, kerevetine çıkıldı. Hani Toros Dağları’nın yaylalarında göçerlik eden yörüklerin türküsü vardır; “Herkes yesin içsin... Aslı yok yaylasında davetimiz var bizim...” diye gider ve tatlı tatlı dalgasını geçer... Yüreği hep coşkulu Toros yörüğünün türküsündeki benzetme gibi Fethullah demokratları da “aslı yok belgesinden” yediler içtiler.

Aslı yok belge sızdırıldı.

Palavra meyvesini verdi.

Gökten elmalar düştü.

Belgenin aslı nerede? Koca Türk Ordusu, askeri savcısıyla 12 gündür aradı, araştırdı; bulamadı...

 

(22 haziran tarihli yazısı):

Sonuca yaklaştık. Kim yazdı bu öcü belgeyi!

TSK’nin köstebeği mi!

Fethullahçı köstebek mi!

Gerçek darbeci albay mı!

Yazdıranı yanı rejisörü kim?

Birinci adamı yok mu?

Yerli mi, yabancı mı?

Türk mü, ABD’li mi?

MİT’ten mi CIA’dan mı?

....

Özüne inerseniz; bir haftadır “hangi elin kaleminden, ne amaçla çıktığı, ne amaçla Ergenekon sanığı avukatın yazıhanesine konulduğu, yazıhaneye konulduktan sonra da 80 yıllık süzme sızdırma devlet gazeteciliğinin yeni ve taze bir türüne al yayınla...” diye gönderilen belgenin aslında 24 saat içinde netleşmesi gerekirdi. Evhamsız bir iktidar olsaydı, 24 saat yeterdi.

Geç olsun!

Güç olmasın!

Öcü belgenin encamı bu hafta belli oluyor. Demokratlığımız tarih yazıyor!

Hayat bizi utandırmasın!

 

TSK, Albay Dursun haberlerinden rahatsız

Genelkurmay Başkanlığı, ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’ belgesinin ıslak imzalı orijinalinin Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara ulaşmasını ‘Mektubun ilk önce medyada yer alması kaygı verici’ olarak yorumladı. Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinden yapılan açıklama şöyle:

“1. Bugün, bazı gazetelerde yer alan bir ihbar mektubu ve mektubun odağındaki gelişmelerin öncelikle medyada yer almasının sağlanması, hukuk devleti adına kaygı verici ve çok düşündürücüdür.

2. Benzerlerine sıklıkla rastlanan ihbar mektubu haberinin medyada veriliş biçimindeki ölçü ve duyarlılık derecesinin yayın organlarına göre gösterdiği farklılık da hayli dikkat çekicidir.

3. Hukuk devletinde her şeyin yasalara uygun olarak yürütülmesine hiçbir kimsenin ve hiçbir kurumun itirazı olamaz.”

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yapma lütfen Ali...

.

.

.

Hukuken de böyle...

 

Birisi bir iddiada bulunmuyor sadece, bir belge getiriyor ama bu belge bir kopya deniliyor. Hatta bunun ileri sürülme sebebi "yok" olma durumu ya da sizin deyiminizle "yalan" olma durumu değil sadece orijinali olmadığı için imza teşhisinin güvenilir olamayacağıydı. Yani böyle bir belgenin sahte olduğu değil gerçekten ilgili kişiye ait olup olmadığının tespit edilemediği belirtildi. Belgenin olmamasından çok orijinalinin bulunamaması söz konusuyken "yalan"mış gibi davranıldı. Söylediğimiz bu. "Suçlu ilan edilme" falan değildi mesele. Tartışma konusu olarak "belgenin varlığı iddiasının ciddiliği" ortaya atıldı. Ben de bunu eleştiriyorum. Kimse sadece orijinali bulunamadı diye ele gelen bir şeyi "boşvermemizi" beklemesin lütfen.

 

Kimseye ispatlanmamış iddiadan dolayı suçlu demedik, ispat yükü de değil tartışma konumuz( o işin bir çok olasılığı olabilir).

 

Neden peşinen ciddiyetsiz ilan ediliyor bazı şeyler! Derdimiz bu!

 

Şimdi gündeme oturan belge aslıdır, değildir; hatta sahtedir ya da değildir. Önemli olan sürekli "aman boşverin" havası estirilmeye çalışılmasıdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Askerimi,Öğretmenimi yetmedi bebelerimi öldüren elini kolunu sallayarak KOL BASTI oynayacak..Fettullahı yada akpeyi devirme PLANI,sadece planı yapanlar Vatan haini..baksın herkes dalga boyunun ölçülerine..frekans ayarlarını yapsın buna göre.. :D

 

 

Hükümete karşı duran muhalefet eden Silivriye..DEVLETE kast eden hain baş üstüne olursa neler gelmez o BAŞ,a seyredin hele.. :D

 

Paşa yapacak elbette vazifesini Paşa Paşa..CUMHURİYETİ kuran korur kollarda.. :D

 

T.C ORDUSU,elitlerin yada aristokratların kurduğu Cumhuriyetin,sonradan oluşturulmuş Muhafızları değildir..Paşalar kurdular bu Cumhuriyeti..yani ASKERLER..Cumhuriyet konusunda bu yüzden pek titizler.. B):D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aşağıdaki yazının türüne siz karar verin.Hikaye,masal,söyleşi,şiir,deneme isterseniz fıkra isterseniz hatta makale bile diyebilirsiniz.

 

 

Ordumuz görevi olan demokrasiyi,ülkeyi korumak için darbe yaptı, yapmaya hakkı vardır, palan hazırlamalrı normaldir.

 

AKP demokrasiyi korumak için ordunun içindeki örgütlenme dahil Ergenekon davasını başlatmıştır.

 

AKP devlet ve Cumhuriyet düşmanıdır fakat iki dönemdir halk AKP'yi seçmektedir.

 

O zaman halk da AKP'nin ortağıdır.

 

AKP tek başına Ergenekonu oluştıran güç değildir arkasında Fethul ve ABD vardır.

 

Bu ülkede ABD'siz darbe yapılamaz denir o zaman ordumuz ABD'yle birlikte darbeleri gerçekleştirmiştir.

 

Bu durumda ABD bizim demokrasimizi yer yer savunmakta yer yer yıkmaya çalışmaktdır.

 

 

Şu an itibariyel demokratik açılıma Ordumuz ses çıkarmamakta hatta destek olmaktadır.

 

AKP bu ülkeyi yıkmaya çalışıyorsa ordumuz görevini mi yapmamaktadır?

 

Ordumuz Ergenekon davasına aktif olarak karşı durmamaktadır e o zaman görevini mi yapmamaktadır.

 

Bu ülkede iktidarlar ordunun istemediği bir şeyi yapamazlar diye biliriz.

 

AKP ülkeyi yıkmaya çalışıyorsa ordumuz da şu an geçmişte yaptığı gibi davranmıyorsa AKP'nin destekçisiyse ne anlama gelir?

 

Biraz bulmaca, bilmece gibi oldu sanırsam neyse ben sizin ciddi yazılarınzı takip ediyorum ve öğrenmeye devam ediyorum, bu yazının türü ise size kalmış...

 

Muhabbetle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Asıl sorunu yine çarpıtmaya çalışıyolar,sorun Akp yada Fettullahçıların bitirilmeye çalışması değil,yani bitirilmeye çalışılan kim olursa olsun,örneğin Akp,halkın oyları ile iktidara gelmiş bir parti ancak halkın oyları ile gidecekse gitsin Ordu artık işine baksın,uzun zamandır tartışıyoruz Ordu siyasete karışmasın diye ve bazı arkadaşlar karışmasını ister gibi tavırlar sergiliyorlar,sormak lazım hangi demokraside Ordunun güncel konularda bu kadar konuştuğu görülmüş?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Komplo belgesinin ortaya çıkarılmasını sağlayan Taraf muhabiri, belgenin orjinal çıkmasından sonra özür beklediğini söyledi.

Taraf Muhabiri Baransu, gazeteci büyüklerinden özür bekliyor, gizlice Karargah'a çağrılan gazetecilere de mesaj gönderdi: 'Bu meselenin üzerine gideceğim'

 

Taraf gazetesinde 'AK Parti ve Gülen'i Bitirme Planı' başlığıyla yayınlanan haber, orijinal belgenin bulunmasıyla yeni bir boyut kazandı. Kurmay Albay Dursun Çiçek'in imzasını taşıyan belgeler sivil savcının elinde.

 

Ancak haber, kamuoyuna ilk yansıdığında bazı gazeteler ve köşe yazarları, yalanlama gayretine girişmişti. İnkar, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un 'kâğıt parçası' nitelemesinin ardından 'alaycı bir dile' dönüştü. Şimdi söz, haberi yazan Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet Baransu'da. Baransu, haberin yayımlanmasının ardından kendisine ciddi baskılar yapıldığını söylüyor. Yargı yoluna bile başvurulmuş. Kadıköy 2. Asliye Mahkemesi'nde 'soruşturmanın gizliliğini ihlal'den yargılanıyor. Ardından TCK'nın 301. maddesinden dava açılmış. Orgeneral Başbuğ, bazı siyasetçiler ve gazeteciler tarafından yalancılıkla itham edilmesi psikolojisini bozmuş.

 

Baransu, şimdi 'Gazeteci büyüklerim' dediği insanlardan özür bekliyor. Murat Yetkin'in Cüneyt Ülsever'in, Soner Yalçın ve ekibinin, 'sevdiğim bir ağabeyimdir' dediği Necati Doğru'nun ciddi bir muhasebe yapması gerektiğini kaydediyor. Gerçeğin ortaya çıkması sebebiyle mutlu olduğunu belirtirken, "Elime kahvemi alıp gazeteleri takip edeceğim. Umarım bu insanlar onurlu davranır." şeklinde konuşuyor.

 

KAOS PLANININ İÇERİĞİ TARTIŞILMALI

 

Mehmet Baransu, artık eylem planının içeriğinin tartışılması gerektiği görüşünde. Belgede çok önemli stratejilerin yer aldığını vurgularken "Önümüzdeki süreçte Albay Dursun Çiçek'in takip edilmesi gerekir. Bu iş sadece Dursun Çiçek'in üzerine yıkılırsa, Çiçek'in konuşacağını düşünüyorum." diyor.

 

Baransu çok tartışılacak bir iddiayı da gündeme getiriyor: "Belge haberi yayımlandıktan sonra dönemin 2. Ordu Komutanı Hasan Iğsız bazı gazetelerin Ankara temsilcilerini çağırıp emirler verdi. O toplantıda kimler vardı, ortaya çıkartılsın. Yoksa bu meselenin üstüne gideceğim." Baransu, yeni süreçte TSK'nın ciddi anlamda sınav vereceğinin altını çiziyor. Askerî savcılığın bu süreci iyi yürütemediğinin bir kez daha ortaya çıktığına vurgu yaparken, "Türk milleti belgenin aslını Ergenekon savcılarına ulaştıran subayı alnından öpmeli." ifadesini kullanıyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir de sayın Tengeriin Boşig, siz sayın Fethullah Gülen ve çevresini sevebilir ya da sevmeyebilirsiniz. Buraya kadarı beni ilgilendirmez. Ancak siz kendi arzularınıza göre hareket eder ve tüm ülkenin kaynağıyla yine bu ülkenin önemli bir kesimini oluşturan insanlara savaş açarsanız ve hatta bunu "iftira kampanyasıyla" meşrulaştırırsanız buna ne denilir? Bakınız bu belge doğru bile çıksa hoş olmayan şeyleri eleştirmeyeceğinizi ortaya koyuyorsunuz şimdiden. Medyayı ve buradaki arkadaşları onca şey için eleştiriyor, hukuktan bahsediyorsunuz ama böyle bir plan gerçek olsa yine de işinize gelmeyen kesime karşı yapılanları hoş görüyorsunuz. Nerede hukuk, etik?

 

Bu belge gerçeklerin yansımasıysa kesinlikle hiçbir tarafıyla kabul edilemez. Zulümdür.

 

Ama yine de bize beklemek düşer; ortalık karışık olay sıcak.

 

Söylemek istediğimse şu: "Ola ki belge sahtekarların işidir, ülkeyi karmaşaya sürüklemek isteyenlere karşı hep birlikte dikkatli olmamız gerektiğini bir kez daha görürüz; ama ola ki gerçektir her şey, işte o zaman da zulme objektif, dürüst bir karşı-duruş sergilemekte fayda var."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir de sayın Tengeriin Boşig, siz sayın Fethullah Gülen ve çevresini sevebilir ya da sevmeyebilirsiniz.

 

Fethullah Gülen'in zerre kadar sevmem;

Hatta Apo ne kadar tehlikeli ise, Fethullah Gülen çok daha tehlikeli birisidir Türkiye için...

 

Bu ülkenin belirli kuruluş ilkeleri vardır ve bu ilkelere düşman birisi,

Doğal olarak bu ülkeye de düşmandır...

 

Fethullah Gülen, Ordu'ya sızmayı hedef göstermiş birisidir...

AKP, irticanın odağı ile ilişkisi olduğu savı ile anayasa mahkemesine gitmiş bir partidir ve irticai eylemleri bilinmektedir.

Dahası, AKP'nin Fethullah ile olan ilişkisi de bellidir...

 

Askeriye, kendisini hedef göstermiş bir yapı ile mücadele etmek hakkına sahiptir.

 

Ordu, siyasete karışma hakkına sahip değildir.

Fakat herhangi bir tarikat, kendisini hedef gösterdiğinde, karışmak gibi bir hakkı elbette vardır.

 

Ayrıca Ordu'nun siyasete karışamazlığı, karşılıklı bir ilkedir:

Siyaset'te Ordu'ya karışamaz ve etki edemez...

Dolayılı yoldan da olsa güdüm altına alamaz, almaya kalkışamaz...

Siyaset bu ilkey bozduğu anda, Ordu, elbette ki karşı önlem alacaktır, savunmaya geçecektir.

 

AKP'nin kararları ve Fethullah'ın hedefleri, Ordu'yu savunmaya geçmek ve önlemler almak zorunda bırakmıştır;

Olay budur...

Ordu'nun en temel görevlerinden birisi de, irticai eylemlere karşı koymaktır...

Fethullah, İrticai bir yapılanmanın başıdır ve Ordu doğal olarak asli görevini yapmaktadır.

 

Ben, açık ve net konuşmayı severim...

Her ne kadar işine gelmeyenler, anlamazlıktan gelse de söylediklerimi;

Şu söyleyeceğim şey işinize geleceği için, anlayacağınızdan zerre kadar şüphem yok!:

 

Eğer o belge gerçek ise, ordu gereğini yapmıştır...

Eğer o belge gerçek değil ise;

Ordu görevinin yapamamaktadır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Fethullah Gülen'in zerre kadar sevmem;

.

.

.

Ordu görevinin yapamamaktadır...

 

 

Sn. Tengeriin bugünkü tabloya baktığımızda şunu mu söylemeliyiz o zaman:

 

 

İrticai faaliyetlerin ve düşüncenin temsilcisi bir parti şu an ikdidar ve arkasında ABD ve Gülen cemaati var.

 

Ordumuz da ilk defa eskisi gibi darbe yapıp ülkeyi kurtaracak pozisyondan çok uzak bir yerde.Ergenekon davası devam ediyor, darbe iddiası mahkemelik ve ordumuz bu durumda görevini yapamıyor.

 

Bu durumda kiminle ve neyle mücadele edeceksiniz Sn. Tengeriin?Ordumuzu göreve çağırma mitinglerine mi başlayacaksınız, başlamamız mı lazım?

 

İşin içinde ABD varsa ne yapmayı düşünüyorsunuz ne yapılmalı sizce?Halka ne söylemelisiniz bir şey söylemek gerekiyor mu?

 

Ne hikmetse gidip AKP'yi başa getiriyor iki dönemdir.Başa geldi neyse de ee ordumuz bu işi hallederdi dediğim gibi başka bir dönemece girilmiş ordumuz da eski ordu değil şimdiye kadar indirmesi gerekirdi AKP'yi değil mi?

 

Sn. Tengeriin ülkemizin kurtulması için buradaki insanları aydınlatmak dışında bir çalışmanız var mı?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sn. Tengeriin bugünkü tabloya baktığımızda şunu mu söylemeliyiz o zaman:

 

İrticai faaliyetlerin ve düşüncenin temsilcisi bir parti şu an ikdidar ve arkasında ABD ve Gülen cemaati var.

 

Ordumuz da ilk defa eskisi gibi darbe yapıp ülkeyi kurtaracak pozisyondan çok uzak bir yerde.Ergenekon davası devam ediyor, darbe iddiası mahkemelik ve ordumuz bu durumda görevini yapamıyor.

 

Bu durumda kiminle ve neyle mücadele edeceksiniz Sn. Tengeriin?Ordumuzu göreve çağırma mitinglerine mi başlayacaksınız, başlamamız mı lazım?

 

İşin içinde ABD varsa ne yapmayı düşünüyorsunuz ne yapılmalı sizce?Halka ne söylemelisiniz bir şey söylemek gerekiyor mu?

 

Ne hikmetse gidip AKP'yi başa getiriyor iki dönemdir.Başa geldi neyse de ee ordumuz bu işi hallederdi dediğim gibi başka bir dönemece girilmiş ordumuz da eski ordu değil şimdiye kadar indirmesi gerekirdi AKP'yi değil mi?

 

Sn. Tengeriin ülkemizin kurtulması için buradaki insanları aydınlatmak dışında bir çalışmanız var mı?

 

Fuzuli;

Ben Darbeci bir zihniyete sahip olmadığım gibi, ne Ordu'nun darbe yapmasını onaylıyorum ne de siyasete karışmasını...

 

Ben diyorum ki;

Siyaset ile Ordu ilişkisi karşılıklıdır:

Ordu, Siyasete karışmamayı taahhüt ederken,

Siyaset'te, Ordu'ya karışmamayı taahhüt eder ya da etmelidir...

 

Atatürk'ün anlayışı da bu şekildedir...

 

Fakat bu ilkeyi, hangisi çiğnerse, diğeri de ona göre savunma mekanizması geliştirmek zorunda kalır...

 

Ordu, siyasete etki etme eylemine giriştiğinde;

Siyaset'in bir takım kararlar alarak, bunu önlemeye çalışması gerekliliktir...

 

Siyaset, Ordu'ya etki etme eylemine giriştiğinde,

Ordu'nun bir takım kararlar alarak, bunu önlemeye çalışması gerekliliktir...

 

Dolayısı ile Akp, Darbe zihniyetine karşı bir takım önlemler almaya girişebilir;

Eğer öyle bir etkiyi gerçekçi olarak kanıtlayabilirse...

Kaldı ki Akp bundan daha fazlasını yapmış;

Ordu'nun siyasete karışmasını önlemeğe giriştikten sonra,

Ordu'ya etki etmeye kalkışmıştır...

Ordu'nun bünyesine etki etmeye kalkışmıştır, dolaylı olarak da olsa...

Bunun yanında, Ordu'ya etki etmek kararlılığında olduğu bilinen Fethullah ile ilişkisi toplumca da bilinmektedir;

Ordu tarafından da kestirilebilmektedir...

Ordu, siyasete ya da Akp'ye karışsın demiyorum;

Fakat bir Tarikat'e karışma hakkına sahiptir...

Siyasilere karşı ise bir kendini koruma önlemi alma hakkına da sahiptir...

 

Eğer o partinin, o tarikata etkin bir desteği var ise ve bu çok net bir biçimde kanıtlanırsa;

İlk saldırıyı Akp'nin yapmış olduğu ve Ordu'nun da gereğini yapacak kararlılıkta olması gerektiği açıktır...

 

Olgu, bunu gerektirir...

 

Amerikasını cartını curtunu bilmem ben;

Olay budur...

 

Ayrıca çalışmalarım var...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Fuzuli;

.

.

.

Ayrıca çalışmalarım var...

 

Dostum ordumuz o azaman darbe yapmanın da görevleri arasında olduğunu bunun demokratik bir sistemde açıklanabilir olduğunu halka açıklasın da her darbe sonrasında halk darbenin hedefini oluşturan zihniyeti iktidar yapmasın.

 

Desin ki iktidar bana müdahale ediyor sevgili halkım benim yapımı bozmaya çalışıyor affınıza sığınarak sizleri düşünerek darbe yapmamız için ortam hasıl olmuştur.

 

Demokratik sistemlerin savunma mekanizması ordu mudur Sn. Tengeriin?Ülkemizdeki nemenem bir sistemdir de ordumuza demokrasiyi korumak için darbe yapma görevi verilmiştir?Ordunun kendini siyasetin etkisinden koruması için darbe yapması hangi hukuki felsefeyle,hangi hukuki anlayışın oluşturduğu yasa maddesiyle açıklanır?

 

Neyle yönetildiğimizi biri bize anlatsın lütfen!

 

Sn. Tengerrin size göre Türk halkı ordumuzun bu anlayışını tasvip ediyor mu, destekliyor mu ya da halk bu anlayışı nasıl algılıyor tesbitiniz nedir?

 

 

Size göre milletimiz ülkemizin temelini oluşturan değerler bağlamında nerede duruyor?Bu millet irticaca mı yoksa Cumhuriyet mitinglerini yapan bu ülkeyi yarınlara taşıyacak olan, çağdaş,akılcı, bilimsel düşünceli Atatrükçü insanların yanında mı?

 

Bilelim bu milletin anlayışı ve sorunu ne, size göre ne yapılmalı?

 

 

Ayrıntıları tartışmakla, ayrıntılarda boğulmakla sorun çözülmüyor galiba bu kadar sorun olduğuna göre.

 

Muhabbetle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dostum ordumuz o azaman darbe yapmanın da görevleri arasında olduğunu bunun demokratik bir sistemde açıklanabilir olduğunu halka açıklasın da her darbe sonrasında halk darbenin hedefini oluşturan zihniyeti iktidar yapmasın.

 

Desin ki iktidar bana müdahale ediyor sevgili halkım benim yapımı bozmaya çalışıyor affınıza sığınarak sizleri düşünerek darbe yapmamız için ortam hasıl olmuştur.

Fuzuli...

Bütün sabrımla, anlamayanın siz değil de, anlatamayanın ben olduğumu kabul ederek, söylemek istiyorum ki;

"Ordu'nun Darbe yapması demek, Ordu'nun, doğrudan siyasete karışması demektir ve bu kabul edilemez; Ordu'nun siyasete karışması demokratik değildir, çağdaş değildir."

 

Bundan hareketle, şunu ekliyorum:

Ordu, kendi yapısını ve Anayasa'nın kendisine verdiği yetki ile irticacı hareketleri engellemekle yükümlüdür.

 

Fethullah Gülen ve cemaati bir siyasi oluşum değildir ve Fethullah Gülen, Ordu'ya sızma emrini vermiştir; bu eyleme girişmiştir.

Dolayısı ile Ordu'da kendisini korumakla yükümlüdür...

 

Fethullah Gülen'e Akp/Siyaset aktif ve kanıtlanabilir bir destek vermişse, Ordu yine de siyasete karışmamalı belki ama yine kendisini korumaya yönelik önlemleri almalıdır...

Bu, Ordu'nun en doğal hakkıdır.

Adamlara "Madem ki bize sızma isteğiniz var, buyrun efendim, kapımız size açıktır" diyecek değil herhalde!

 

Demokratik sistemlerin savunma mekanizması ordu mudur Sn. Tengeriin?Ülkemizdeki nemenem bir sistemdir de ordumuza demokrasiyi korumak için darbe yapma görevi verilmiştir?Ordunun kendini siyasetin etkisinden koruması için darbe yapması hangi hukuki felsefeyle,hangi hukuki anlayışın oluşturduğu yasa maddesiyle açıklanır?

 

Fuzuli...

Yine, bütün sabrımla, anlamayanın siz değil de, anlatamayanın ben olduğumu kabul ederek, söylemek istiyorum ki;

"Demokrasiler silahla ve güç ile korunmazlar. Demokrasinin koruyucusu ne Ordu, ne de Polis gibi silahlı kuvvetler olabilir... Ancak Demokrasiler, Demokrasi karşıtı oluşumlara da izin veremez ve bu çerçevede yasalar ile önlemlerini alır. Eğer önlemlerini alamıyor ise, ortada demokratik bir ortamdan söz edilemez."

 

Ordu, kendi içerisinde, kendi yapısını koruyacak önlemler alabilir; kendini koruması için illa ki siyasete karışması gerekmemektedir.

Fakat öncelikle siyasiler, ordunun kendini korumasına da müdahale etmeye çalışmaktadırlar ve ardından da ordu'yu siyasetin içine çekerek, demokratikleşmeye sekte vurmaktadırlar. Türkiye'deki darbelerin hepsi, siyasilerin etkin çağrısı ve yöntemleri ile yapılmıştır, ordu buna alet olmuştur; bugün darbe karşıtı olan Fethullah bile 80 darbesini alkışlamıştır; bugün güya yargılamaktadır; bu bir çelişkdir...

 

Sn. Tengerrin size göre Türk halkı ordumuzun bu anlayışını tasvip ediyor mu, destekliyor mu ya da halk bu anlayışı nasıl algılıyor tesbitiniz nedir?

 

Size göre milletimiz ülkemizin temelini oluşturan değerler bağlamında nerede duruyor?Bu millet irticaca mı yoksa Cumhuriyet mitinglerini yapan bu ülkeyi yarınlara taşıyacak olan, çağdaş,akılcı, bilimsel düşünceli Atatrükçü insanların yanında mı?

 

Bilelim bu milletin anlayışı ve sorunu ne, size göre ne yapılmalı?

 

 

Ayrıntıları tartışmakla, ayrıntılarda boğulmakla sorun çözülmüyor galiba bu kadar sorun olduğuna göre.

 

Muhabbetle...

 

Bu milletin hiçbir yerde durduğu yok; ne isteyip istemediğini kendisi bile bilmiyor:

Zira önce Asala, ilkeli ve aydın bürokratlarımızı katletti...

Sonra Hizbullah, Aydın ve okumuş insanlarımızı katletti...

Aynı süreçte PKK ve türevleri de halkı birbirine düşürdü...

Bunlar bir amacın, üç ayağıydılar ve başarılı oldular...

 

Şimdi halk;

Onları temsil eden aydın ve ilkeli bürokratlardan,

Onlara yol gösteren aydınlardan

Birbirine kaynaşmış olmaktan mahrumdur...

Yazıktır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Fuzuli...

.

.

.

Birbirine kaynaşmış olmaktan mahrumdur...

Yazıktır...

 

Sn. Tengerriin ordumuz irticai faaliyetlerden doğan önlem alma sorumluluğunu nasıl yerine getiriyor darbe yapmak dışında, varsa sabrınızı zorlayarak lütfen anlatın?

 

En iyisi ben anladığımı anlatayım.

 

Ordumuz irticai faaliyetleri engelleme,demokrasiyi koruma görevini 60, 70, 80 fiili darbesi,28 Şubat Postmodern darbe ve 27 Nisan E muhtıray'la en sonunda da gerçekse(Mahkeme ne diyecek bilmiyoruz artık?) 2007 Fethulah ve AKP'yi Bitirme Planı(?)yla yerine getirmiştir.

 

Bu vakalar ya doğrudan siyasete müdahale ya da örtülü siyaseti kontrol etme yönlendirme fiilleridir.

 

Ben bu fiilleri sizin de bahsettiğiniz ilkeye göre demokratik, çağdaş bir anlayış olararak karşılamıyorum.Bana göre bunlar demokratik sisteme müdahaledir ve hiçbir demokratik sistemde askerin bunu yapma görevi yoktur verilmemiştir bildiğim kadarıyla en azından demokrasinin özüne aykırıdır yanılıyor muyum?

 

Siz bu fiilleri ordumuzun görevini yapıyor olmasıyla mı açıklıyorsunuz?

 

Darbelere karşı olduğunuzu söylemiştiniz peki ordumuz darbe dışında hangi demokratik yöntemi kullandı ya da şimdi kullanacaktı sizin de demokratik, çağdaş olan siyasete müdahale etme ilkesine ters düşmeden?

 

 

Demokrasiyi,irticai faaliyetleri engelleme görevini askere verirseniz demokratik yöntemler kullanmayacağını bilmek, uygulamalarından da bunu anlamak çok zor olmasa gerek.

 

Demokrasinin korunması görevinin halka, hukuki sisteme değil de askere verilmesi ziyadesiyle ironik bir durum zaten.

 

 

Asker demokrasiyi kime karşı koruyor, halka, halkın seçtiği iktidarlara karşı.Buyrun burdan yakın var mı böyle bir sistem dünyada?

 

Velhasılı kelam bu durumun evrensel demokrasiyle, hukukla açıklanacak bir tarafı yok...

 

Bu anlayışı demokrasi, hukuk gibi ilkelere bağlamanın da anlaşılabilir yanı yok.

 

Türkiye gerçeklerini, Türkiye demokrasisini,ordumuzun konumunu, halkın anlayışını, seçimlerde ortaya koyduğu iradeyi kalıplaşmış evrensel demokrasi,hukuk üzerinden açıklamaya çalışıyoruz kavramlar anlamını yitiriyor, herkes aynı kelimeleri kullanıyor farklı anlaşılıyor,herkes kendine göre kavram tanımı yapıyor ortalık toz duman.

 

 

Türkiye'ye özgü demokrasiden bahsediyorsanız, Türkiye demokrasisini anlatmaya çalışıyorsanız anlarım, anlaşılır gerçekliği vardır derim.

 

Türkiye gerçekliğindeki demokrasiyi evrensel demokrasiymiş gibi anlatmaya çalışır da ordunun sistemdeki yerini, kendini, demokrasiyi koruma görevini, darbeleri yapmasındaki üstlendiği görevi demokrasilerde vardır,hukuk bunu gerektirir gibi bir mantığa bağlamaya çalışırsanız kusura bakmayın gülerim.

 

Bu ülkede hala demokrasi anlayışı yerleşmiş olmadığı için ordu sürekli tetikte bekliyor.Hala istenilen Atatürkçü halk oluşturulamadığı için demokrasimiz ordumuza emanet.Müslüman bir millet olduğumuz için irtica tehlikesi var ve bu milleti Atatürkçü devrimler yönünde dönüştüremediğimiz için hala AKP'den korkuyoruz, irticadan korkuyoruz Fethullah Hoca bu ülkede bu kadar yer edinebiliyor, AKP desteklenebiliyor.

 

Bu millet ordumuzun darbeleriyle, CHP'nin baskıcı,halkın değerlerine uzak siyasetiyle dönüştürülemedi ve bu noktaya gelindi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bugünkü gelinen noktada ise güç el değiştirdi daha doğrusu ABD desteğini önceki yapıdan çekmiş AKP-Fethullah odağına yönlendirmiş görünüyor.

 

Yoksa ne ordunun yaptığı planlar ortaya çıkardı ne de Ergenekon gibi bir yapının varlığından haberdar olurduk niye ABD yapıyor bunları.

 

Yazık hakikaten yazık düştüğümüz durumlara bakın birileri sürekli bu ülkeyi isteği doğrultusunda yönetmiş gün gelmiş Ergenekoncu olmuş gün gelmiş AKP'ci.

 

Birileri destek verirse darbe yapılıyor birileri destek vermezse darbe planları ortaya çıkarılıyor ordu görevini yapamıyor Allah aşkına nedir bu?

 

Muhabbetle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Siz bu fiilleri ordumuzun görevini yapıyor olmasıyla mı açıklıyorsunuz?

 

"Sabır İmtihanı" bu olsa gerek...

 

Sizce, darbeleri, "Ordu'nun görevini yapıyor olması" olarak mı adlandırıyorumdur?

Yoksa, "Ordu'nun siyasete karışması" olarak mı?

 

Söylediklerimin neyini anlamadınız da tekrar tekrar, neyi soruyorsunuz?

 

Darbelere karşı olduğunuzu söylemiştiniz peki ordumuz darbe dışında hangi demokratik yöntemi kullandı ya da şimdi kullanacaktı sizin de demokratik, çağdaş olan siyasete müdahale etme ilkesine ters düşmeden?

 

Soru kökünden hareket edelim:

1- "Darbe dışında hangi demokratik yöntem..."

-Darbe, demokratik bir yöntem değildir ki, onun dışında ya da içinde başka bir demokratik yöntem nitelenebilsin?

 

2- Ordu'nun her zaman kendi iç dinamikleri vardır; nasıl siyasetin var ise, Ordu'nun da var. Siyaset, Ordu'ya etki etmek yönünde bir eğilim gösterirse, Ordu'da kendi dinamikleri ile etkin bir savunma/korunma yöntemi geliştirebilir; yeter ki siyaset, Ordu'nun içine sızmayı amaç edinmişken, bir taraftan da Ordu'yu , siyasetin içine çekmek için elinden geleni ardına koymuş olmasın.

Demokrasiyi,irticai faaliyetleri engelleme görevini askere verirseniz demokratik yöntemler kullanmayacağını bilmek, uygulamalarından da bunu anlamak çok zor olmasa gerek.

 

Demokrasinin korunması görevinin halka, hukuki sisteme değil de askere verilmesi ziyadesiyle ironik bir durum zaten.

 

nAbicim, lütfen, ne olur, rica ederim; yazdıklarımı okuduktan sonra bir ileti yazın bana...

Bakın ne demişim:

 

Demokrasiler silahla ve güç ile korunmazlar. Demokrasinin koruyucusu ne Ordu, ne de Polis gibi silahlı kuvvetler olabilir...

 

Bunun neyini yanlış anladınız da, sanki ben, demokrasinin korunmasının askere verilmesinin gerektiğini söylemişim gibi hitap ettiniz?

 

Fakat, İrticai Faaliyetler, zaten demokratik ya da tümüyle siyasi bir eylem değildir.

Fethullah Gülen'in yapılanması siyasi değildir örneğin;

İrticai eylemlerin illa ki siyasi olması gerekmiyor.

 

Tekrarlıyorum:

Bir irticai hareket, Ordu'yu hedefine yerleştirmişse ve bu açıkça kanıtlanmışsa;

Ordu, buna karşı önlemlerini almak ve eyleme geçmek ile yükümlüdür...

Asker demokrasiyi kime karşı koruyor, halka, halkın seçtiği iktidarlara karşı.Buyrun burdan yakın var mı böyle bir sistem dünyada?

 

Ya hu, Asker demokrasiyi korusun mu dedik?.

 

Türkiye gerçeklerini, Türkiye demokrasisini,ordumuzun konumunu, halkın anlayışını, seçimlerde ortaya koyduğu iradeyi kalıplaşmış evrensel demokrasi,hukuk üzerinden açıklamaya çalışıyoruz kavramlar anlamını yitiriyor, herkes aynı kelimeleri kullanıyor farklı anlaşılıyor,herkes kendine göre kavram tanımı yapıyor ortalık toz duman.

 

Ya iyi de, ben açıkça konuştum da ne oldu?

Kavramları evrensel hukuk ve demokrasi açısında ele aldım da ne oldu?

Aksini söyledim, yine de sanki "asker siyasete karışsın" demişim gibi eleştirdiniz?

Kavramları ya da söylenenleri kim karıştırıyor Fuzuli?

Bu ne ya hu!

 

Türkiye'ye özgü demokrasiden bahsediyorsanız, Türkiye demokrasisini anlatmaya çalışıyorsanız anlarım, anlaşılır gerçekliği vardır derim.

 

Türkiye gerçekliğindeki demokrasiyi evrensel demokrasiymiş gibi anlatmaya çalışır da ordunun sistemdeki yerini, kendini, demokrasiyi koruma görevini, darbeleri yapmasındaki üstlendiği görevi demokrasilerde vardır,hukuk bunu gerektirir gibi bir mantığa bağlamaya çalışırsanız kusura bakmayın gülerim.

 

Birisi bana kamera şakası falan yapıyor olmalı!

Ya da bu gerçekten bir sabır imtihanı!

Yok yok, hakikaten öyle...

 

Ya hu ben nerede böyle bir mantığa bürümeye çalışmışım?

Neyden söz ediyorsun sen Fuzuli?

Tartışmada kalın, konuya odaklanın;

Kopmayın Fuzuli...

 

Bu ülkede hala demokrasi anlayışı yerleşmiş olmadığı için ordu sürekli tetikte bekliyor.Hala istenilen Atatürkçü halk oluşturulamadığı için demokrasimiz ordumuza emanet.Müslüman bir millet olduğumuz için irtica tehlikesi var ve bu milleti Atatürkçü devrimler yönünde dönüştüremediğimiz için hala AKP'den korkuyoruz, irticadan korkuyoruz Fethullah Hoca bu ülkede bu kadar yer edinebiliyor, AKP desteklenebiliyor.

 

Bu millet ordumuzun darbeleriyle, CHP'nin baskıcı,halkın değerlerine uzak siyasetiyle dönüştürülemedi ve bu noktaya gelindi.

 

İletilerimi son derece açık ve net bir biçimde yazdığıma inanıyorum...

Hatta inanmak ne kelime; açık ve net bir biçimde yazdığımdan eminim...

Niçin 180 derece yanlış anladığınızı ise sorgulamıyorum bile...

Bundan hareketle;

Atatürkçülükten, Devrimlerden ve Devrimcilikten ne algılayıp algılamadığınız konusuna ise hiç mi hiç girmiyorum...

 

Mümkünse bana yanıt vermeyin lütfen, ne olur, kurban oliim;

Yüce Mevlamdan başka da bişey istemem, valla bak!..

Sarıgöl'ü özledim yemin ederim;

O daha az yoruyor beni...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aslı olmayan bir belgenin nasıl bir fotokopisi olacağı bile sorgulanmadan inkar yoluna gidilmedi mi?

Bunu inkar edenlerin aslında olmasını istediklerinin açığa çıkmamasını isteyenler olduğuna inanıyorum şahsi fikrimdir ama gerçekler saklanamıyor görüldüğü üzere.. Türkiye yoluna devam edecek..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aslı olmayan bir belgenin nasıl bir fotokopisi olacağı bile sorgulanmadan inkar yoluna gidilmedi mi?

Bunu inkar edenlerin aslında olmasını istediklerinin açığa çıkmamasını isteyenler olduğuna inanıyorum şahsi fikrimdir ama gerçekler saklanamıyor görüldüğü üzere.. Türkiye yoluna devam edecek..

 

Şöyle de birşey var:

Eğer o belge gerçek ise, birisinin elindeydi...

Sonra o birisi, Ergenekon'un en alevlendiği dönemde, nedense fotokopisini yolladı Taraf gazetesine...

Üzerine bir tartışmadır aldı gitti; Ordu zedelendi elbette...

Ön yargılar oluştu...

Şimdi AKP'nin Kürt Açılımı'nın dibinin tutacağı sırada, niçin daha önce fotokopisini gönderdiği bilinmeyen o kişi, imzasız ve isimsiz bir şekilde, belgenin aslını gönderiverdi...

Daha Savcı, o belgenin gerçek olup olmadığı hakkında kesin kararını söylemeden, herkes birden, belgeyi gerçek kabul ediverdi...

O kişi kim?

O belgeye nasıl ulaştı; eğer o belge o kadar gizli ise?

Neden önce fotokopisini yolladı da, gerçeğini yollamak için bu kadar bekledi?

Neler olooor bize, bize neler oloooor bre more?

 

Büyük ve sağlam bir oyun var...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.