Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Şehrin en kalabalık caddelerinden birinde, bir köşede durup oradan oraya koşuşturan insanları gözlemlediğimizde, büyük bir çoğunluğun yüzlerinin asık olduğunu görürüz. Hep birşeylere ya da bir yerlere yetişme kaygısıyla, tam anlamıyla koşuşturmaca içinde geçen yaşamlara tanık oluruz. Dışımızdaki gerçekliği, içsel gerçekliğimizle yarattığımızın farkında olmaksızın, gülümsemeyi sadece belli koşullar gerçekleştiğinde özgür kılacağımız bir tutsağa dönüştürüyoruz. Bu nedenledir ki gün geçtikçe günlük gülümseme oranımız düştükçe düşüyor. Yapılan bir araştırmaya göre, bundan elli sene önce, bir insanın günlük gülme süresi yaklaşık 18 dakika iken, günümüzde malesef altı dakikanın üzerine çıkamıyor. Dış koşullaraın gülümsememize izin vermediği düşüncesi çok yaygın. Oysa balçıkla sıvanamayacak gerçek önümüzde duruyor; gülümsemediğimiz için dış koşulları daha da zorlaştırıyoruz!

 

Gülümseme, başta ruhsal sağlığımız olmak üzere, fiziksel ve sosyal sağlığımız için de çok önemli bir işleve sahiptir. Bilinenin aksine iç durumumuz, gülümsediğimiz zaman kendimizi iyi hissetmemize neden olan hormonların salgılanmasıyla iyileşiyor. Gülümsemek için iyi hissetmemiz gerekliliği inancının tersine, nasıl hissedersek hissedelim, gülümsediğimizde bir süre sonra kendimizi iyi hissetmeye başlayacağımız anlamına geliyor bu. İşte bu nedenle gülümsemeyi, açma kapama düğmesi dudaklarımızın arasında bulunan ve iç dünyamızı aydınlatan bir lamba olarak düşünebiliriz.

 

Yüz kaslarımızla içsel durumumuzun yakın bir ilişkide olduğu biliniyor. Şöyle ki kendimizi kötü hissettiğimizde yüz kaslarımız geriliyor; iyi hissettiğimizde ise gevşiyor. Bu ilişkiyi diğer yönden kullanmanın mümkün olduğunu söyleyebiliriz. Nasıl ki kaşlarımızı yukarı doğru kaldırdığımızda kızmamız, sinirlenmemiz mümkün değilse, gülümsediğimizde de olumsuz düşünmemiz mümkün değildir. Üstelik yorgun olmayı somurtmanın bir nedeni olarak gösterme eğilimimize karşın, bilim bize bu eğilimimizin bir aldatmaca olduğunu söylüyor. Çünkü, “Somurttuğumuzda 18, gülümsediğimizde ise sadece 3 kasımızı kullanıyoruz”.

 

Bir kahkaha, bir kilo ete bedeldir...

 

 

İyi hissetme ve gülümsemenin bu yakın ilişkisi sadece içsel durumumuzun manevi atmosferini değiştirmekle kalmayıp, fiziksel bedenimizin de güçlenmesini sağlıyor. Bağışıklık sistemimizin gülümsemeyle birlikte salınan hormonlar nedeniyle güçlendiği artık modern tıp tarafından da saptanan bir gerçeklik. Bu vücudumuzun hastalıklara karşı daha dirençli olmasını mümkün kılıyor. Bedensel enerjimizi yükselten, hastalıklara karşı daha güçlü olmamızı sağlayan şey yine gülümsemek!

 

Sosyal bir varlık olarak insan, topluluklar halinde yaşamını sürdürürken, olmazsa olmaz araç olarak iletişimi kullanmaktadır. Gülümsemenin, iletişimimizde yarattığı etki ise gerçekten mucizevidir. Hiçbirimiz, sürekli somurtan, oflayıp puflayan birileriyle uzun süre ilişkide kalmak istemez. İç dünyamızı ve bedenimizi iyileştiren gülümseme, iletişim sorunlarımız için de son derece etkilidir. Bazen sadece tek bir gülümseme bile çok şeyi değiştirebilir hayatımızda. Gözlerimize yansıtabildiğimiz gülümseme, tüm bunların ötesinde bizi güzelleştiren en ucuz estetik operasyondur!

 

Peki, gülümsemek bir kendini kandırma mıdır? Ya da gerçekten gülümseyebilmek için bazı koşullara ihtiyacımız var mıdır? Gelin bu soruların yanıtını, California Üniversitesi Tıp Fakültesi Profesörlerinden Dr. Paul Ekman’ın etkin ve saygın bilim dergisi Science’daki bir makalesinde arayalım:

 

“Eğer bir insan, gerçekte o duyguyu hissetmese bile, yüz hatlarını o duyguyu hissettiği zamanki duruma getirirse, vücudu gerçekten o duyguyu hissediyormuş gibi tepki verir. Yani kalp atışları ve kan basıncı o duruma uygun bir tepki gösterir. Kaşlarınızı çattığınızda, beyniniz buna neden olan durum gerçekten varmış gibi tepki gösterir ve ona uygun sıkıntılı bir ruh durumu ortaya çıkar. Gülümserseniz, mutlu olursunuz...”

 

Bizler büyürken ilk olarak kendimizden uzaklaşıyoruz. Yaşam koşuşturması içinde, şehrin kalabalık bir caddesinde yüzümüz asık yürürken ilk olarak içimizdeki çocuğu ağlatıyoruz. Büyümenin daha az gülümsemek olduğuna dair yanlış bir öğrenilmişlik içinde kendimizi ciddiye almanın yolu sanki hiç gülümsememekten geçiyor gibi davranıyoruz. Hem kendi içimizden geçmesine bile tahammül etmediğimiz bir takım duyguları saklamanın hem de saygın ve otoriter görünmenin bize sağladığı içi boş güven duygusunu kaybetmemenin bir yolu olarak mutluluğumuzu feda ediyoruz. Oysa gülümsemek, tüm bunların bize sağladığı sahte mutluluktan sıyrılıp gerçekten mutlu olabilmenin yollarını açan en büyük araç. Hiçbir gereksinim olmaksızın şu an şimdi gerçekleştirebileceğimiz bir gülümseme, ruhsal, fiziksel ve sosyal yanımızı sarıp güçlendiren en etkili ve ucuz ilaçtır!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 ay sonra...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.