Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ağrı Tarihi


_asi_

Önerilen İletiler

AĞRI'NIN TARiHi

 

 

Ağn'nın tarihi, Nuh Tufanı ile başlar. Tufanı anlatan hikâye ve efsanelere göre insan nesli, dağa oturan gemiden inerek, Ağrı'dan dünyaya yayılmıştır.

Coğrafi konumu ve Asya-Âvrupa karayolunun buradan geçmesi, tarihini yüzyıllar öncesine götürür. Ağrı'nın tarihi, bir parçası olduğu Anadolu'num tarihi kadar eskidir. Orta Asya'dan ve İran'dan gelen kalabalık kitlelerin batıya (Anadolu) geçmesini kolaylaştıran yollardan en önemlisi bu-radadır ve her devirde tarihî - stratejik bir konuma sahip olmuştur. Aynı zamanda Doğu Anadolu'ya gelen göç ve akınların ilk durağıdır. Küçük Asya'yı ele geçirmek isteyenler, Asya kavimleri, Kafkas sıradağlarından inemedikleri için hep Iran üzerinden gelmişler ve Anadolu'nun ilk giriş kapısı (Ağrı) onlara geçiş yolu olmuştur. Bundan Ötürü Ağrı devamlı bir kültür ve medeniyet merkezi olamamıştır. Geçit ve sınırda bulunması sebebiyle bölgede yaşayan halk, sık sık değişmiş, baskınlar, savaşlar, maddî kültürle yerleşim yerlerini tahrip etmiştir.

Ağrı ve çevresine yerleşen en eski topluluk, Hititler'in bölgede güçlerini kaybetmesiyle ortaya çıkan Hurriler'dir. Ağrı, M.Ö. 1340-1200'de Hurri krallığının kuzey doğu ucunda yer almıştır.

Hurriler'den sonra bölgeye egemen olan Urartular (M. Ö. 1200-GOO) yaklaşık 500 yıl Ağrı topraklarında yaşadılar. Urartular; Patnos, Aladağ, Tutak, Eleşkirt (Toprakkale) ve Doğubayazıt'ta önemli yerleşim yerleri kurdular, kaleler, saraylar, tapınaklar, su yollan yaptılar. Adı geçen bölgelerdeki Urartu kalıntılarının bir kısmı günümüze ulaşabilmiştir.

Urartular önemli saray ve tapınaklarını Patnos'ta kurdular. Şehrin batısındaki Anzavur tepe ve doğusundaki Girik tepe önemli höyüklerdir.Girik tepede kale, kutsal Haldi kapıları ve tapınaklar vardır. Her iki tepede Ankara Üniversitesince 1961-63 arasında kazılar yapılmıştır.Urartu devleti yıkıldıktan sonra Girik tepe önemini kaybetti ve Urartular'dan beri bölgeye yerleşenler bu kentte oturmadılar. Cumhuriyet döneminde bitişiğine Patnos kuruldu.

Doğu Karadeniz üzerinden Anadolu'ya akın eden Kimmerler, M.Ö. 712 yıllarında Ağrı'ya gelerek bir süre egemenlik kurdular.

Medler (M.Ö. 708 -555) Asur devletini yıkınca, Anadolu'nun doğusunu yani Ağrı ve çevresini topraklarına katıp iki-yüzyıl bölgeye egemen oldular.

Büyük İskender, Pers kralı III. Darius'u (M.Ö. 331) yenerek Anadolu'yu ve İran'ı kendi topraklarına kattı.

Büyük İskender'in ölümü üzerine, Ermeniler, krallıklar kurarak bölgenin eski halkını Ağrı dağının doğusuna sürdüler ve bunlara egemen olmak istediler. Geride kalan ve dağınık bir biçimde yaşayan topluluklara da egemenliklerini onaylattılar. M.Ö. 305'ten sonra Ağrı, Selökid İmparatorluğu'nun bir parçası oldu.

Sakalar, M.Ö. 680 yıllarında Doğu Anadolu'ya atlı-göçebe olarak gelip yerleşen ilk Türkler'dir. Bunlar kısa zamanda Doğubayazıt'a ve Murat boylarına yerleştiler. Bugünkü Kurmanç (Kürtleri) ve tarihî olaylardan az etkilenen Saka kabileleri, işte bu Saka Türkleri'nin torunlarıdır.

Sakalar'ın (M. Ö. 7 Temmuz 626) bir hile sonucunda İranlılara yenilmesiyle İran yaylasında, Aras boylarında ve Doğu Anadolu'nun uç kısımlarında tutunabildikleri yerlerde kaldılar. Karduk /Karluk dilinin ve kültürünün etkisinde, dağlı kabilelerin bir kolunu meydana getirdiler. Milli var-lıklarını koruyabildiklerinden, Arsaklılar (Eski Oğuzlar'ın batı kolu) ile birlikte hareket ederek M. Ö. 150 yılında Küçük Arsaklı devletinin kurulmasına yardımcı oldular. Bu yıllarda, yapılan savaşlar ve Küçük Arsaklı devletinin tarihî destanları "Dede Korkut Oğuznâmeleri" ile sonradan dile getirilmiştir. Destanlardan anlaşıldığına göre, Ağrı bir süre İç Oğuz beylerinden Kazan Han tarafından idare edilmiştir.

Arsaklılar, Ararat adıyla merkez eyalet olarak, Ağrı dağının doğusundan Bingöllere, Nahçivan'a kadar ve Aras boylarını kullandılar. Yukarı Aras ile Yukarı Murat (Eleşkirt ovası) bölgelerini içine alan ve Küçük Arsaklı hanlarının malikanesi kabul edilen eyaletin adı, "Ararat" idi.

Küçük Arsaklılar'ın esas ata yurtlan Doğubayazıt-Eleşkirt bölgesi (Ağrı)'dir. Küçük Arsaklılar zamanında Beyazıt ovasına Gokovit, Eleşkirt ovasına Bagravand, Patnos çukuruna da Abah-Unik Sancağı adı veriliyordu.

Arsaklılar'dan sonra kurulan Artaksıyaslı krallığı Doğu Anadolu'yu ele geçirmiş, altı eyalet meydana getirmişti. Eyaletlerden birisi Ağrı (Ararat Eyaleti) bölgesini içine almaktaydı.

M.S. 226'da Sasaniler Partlara egemen olunca, Ağn ve çevresi Sasaniler'in yönetiminde kalarak bir süre Romalılar ile Sasaniler arasında tampon bölge oldu.

Arsaklı Sanesan, Kafkas kuzeyindeki göçebe akıncı kavimlerle birlikte Ararat (Ağrı dağı çevre-si illeri) eyaletini istilâ etti (333-341). Yenilen Hıristiyanlar, Daryunk (Bayazıt) kalesine çekildiler. Eleşkirt'te bir Piskoposluk bulunmaktaydı. 370'de Eleşkirt ovasında ateşe tapan İranlılarla Roma-lılar'dan yardım alan Kırgızlar arasında büyük bir meydan muharebesi olmuştur. Bu savaşın destanları Dede Korkut Kitabı'nda vardır. 482 yılında Sasanlılar ile Bizanslılar (Romalılar) çarpışınca, Oğuz beyleri de savaşa iştirak edip (Bagratlı / Doğubayazıt, Mamıkonlu / Eleşkirt) savaşı Oğuzlar kazandı.

Araplar, Hz. Osman'ın halifelik yıllarında Ağrı ve çevresini fethederek bölgede etkili oldular. İslâm ordusu 645 ve 646 yıllarında Ağrı'ya, sonraki yıllarda Nahcivan'a kadar fetihlerde bulundu.Rivayetlerde ve halk arasında Hz. Ali'nin de Ağrı topraklarına akınlar yaparak, savaştığı anla-tılmaktadır. Bu efsane ve anlatımlara ait kale, yer, taş ve kaya izleri, her ilçede mevcuttur.Bölge, 872 yılına kadar Abbasiler'in yönetiminde kaldı. 872-912 yıllarında doğudan gelen Türk boyu Taçoğulları buraya egemen oldular. Sonraki yıllarda etkinlik Bizanslılara geçti.

X. Yüzyılın sonunda Bagratlılar Beyazıt ve Eleşkirt havzalarına yerleştiler; zamanla bölgenin kontrolünü ele geçirdiler. Beyazıt (Gokovit) Sancağı, Bagratlılar'ın önemli bir merkezi idi. Bagratlılar 1064'e kadar bölge yönetimini ellerinde tuttular.

Bizanslılar zaman zaman Ağrı topraklarına kadar uzanıp üstünlük ele geçiliyorlardı. XI. Yüzyıla kadar Ağrı ve yöresi, Bizanslılar ile, Türkler ve Araplar arasında birkaç kez el değiştirdi.

 

SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE AĞRI

 

1054'te Tuğrul Bey; Muradiye, Erciş ve Ağrı'yı işgal ederek Erzurum'a kadar ilerledi. 1064 yılın-da Kars ile birlikte bölge tamamen Selçukluların kontrolüne geçti. 26 Ağustos 1071 tarihinde Selçuklu Sultanı Alparslan'ın Malazgirt'te Bizans imparatoru Romen Diyojen'i yenmesiyle Türk boyları bölgeye akın akın geldiler.

Yerleşme ve Anadolu'ya geçiş; Van, Ağrı ve Kars'tan başladı. Ağrı, yüz yıl kadar Doğu Anadolu'da devlet kuran Türk devletlerinden Sökmenli Devleti'nin sınırları içine girdi. Sökmenli Devleti'nin (1100-1207) merkezi Ahlât idi ve Malazgirt, Erciş, Adilce-vaz, Eleşkirt, Tatvan, Erzen, Van, Muş, Hani, Bitlis, Meyyafarkin ve Bargiri başlıca şehirlerini oluşturuyordu.

1207-1225 arasında Anı Atabekleri idaresinde kalan Ağrı İli bölgesi, 1225 Gerni zaferiyle Harzemşah Celâleddin Mengüber'in eline geçti ve Sürmeli'deki Türkmen Beyliği'ne verildi. 1239'da Cengizliler, Anı ile birlikte buralara da hâkim oldular. Cengizliler'den Tebriz'i başkent edinen İlhanlılar (1256-1358) bir Oyrat ("Hoyrat" adlı bir halk cinaslı türküsü ve makamı bunlardan kalmadır.) oymağını, Eleşkirt ovasına yerleştirmiş ve Aladağ'ı, yazlık İlhanlı yaylağı yapmış ve burada para kestirmişlerdi.

Celâleddin Harzemşah 1222-1230 yıllarında, Moğollar 1231 yılında Ağrı bölgesini işgal etti. 1243'te Ağrı bölgesine, Orta Asya'dan Cengizliler (Moğol) ile gelen Uygurlar (Oyrat), çok sayıda yerleşti. Moğallar geri çekilince, bölge ilhanlı Hakanlığı'nın eline geçti. İlhanlı hükümdarları kışı Tebriz'de geçirir, yazın Ağn - Aladağ'a yaylaya çıkardı. İlhanlılar bazan Kurultaylarını Ağrı dağında yapar, Anadolu ve İran'ı buradan yönetirlerdi.

 

Ağrı (1239-1358) Cengizliler'in egemenliğinden çıkınca, (1358-1382) yıllarında Moğollar'ın bir kolu olan Celâyırlılar'ın kontrolüne girdi. Celâyırlı hükümdarlardan Şehzade Bayezid, şimdiki Doğubayazıt kalesi olan Daryunk kalesini yeniden yaptırmış (1380), adı Yenikale olan bu müstahkem kale, zamanla imarcısının adını alarak Bayezid Kalesi olmuştur. Bölgenin merkezi ve Aydınlı oymağının kışlağı olan Bayezid Kalesi, 1382'de Karakoyunlulara, 1386'da Temürlüler'e ve 1467'de yine Karakoyunlulara geçti.

1393'te Moğol Hakanı aksak Timur Ağrı bölgesini ele geçirdi. Aydın Kalesi denilen Bayezid ka-lesi, Timur'un komutanlarından Şeyh Ali Bahadır tarafından tahrip edilerek işgal edildi. Zamanla Moğollar'dan ortaya çıkan boşluğu, Doğu Anadolu'da etkili olan Karakoyunlular doldurmağa çalıştı. Çağatay (Temurlu) komutanlarından Şah - Ruh, 29 - 30 Temmuz 1421'de Ağrı Ağadeve'de (tarihte Eleşkirt Meydan Muharebesi olarak da geçer) Karakoyunlulara karşı büyük bir zafer kazanıp Karakoyunlu hükümdarı İskender'i yendi. Aynı yıl Çağatay orduları Tebriz'e çekildi.

Timur, 1394'te Karaköse-Eleşkirt ovasının en verimli köylerine Çağatay oymaklarını yerleştir-mişti. Bu oymaklara dokunulmadı, yerlerinde kaldılar. Oğuz boylarından olan Karakoyunlular konar - göçer Türkmen aşireti olarak, ataları İlhanlılar ve Çağataylar gibi Ağrı dağı ve Aladağı yazın yaylak, sefer zamanlarında da bir üs olarak kullandı. 1405-1468 yılları arasında, Ağrı, Karakoyunlu toprakları içinde ve idaresinde kaldı. Karakoyunlu devleti yıkıldığında, bölgede Akkoyunlular söz sahibi oldu. İsmail Safevi Devleti'ni kurunca, Ağrı toprakları 1502-1514 yılları arasında (on iki yıl) Şah İsmail yönetimine girdi. Karakoyunlu ve Akkoyunlu dönemlerinde yapılmış çok miktarda at, koyun, koç heykeli Ağrı'nın çeşitli yerlerinde bulunmuş, bunların bir kısmı şehir merkezlerine getirilmiştir.

 

 

OSMANLILAR DÖNEMÎNDE AĞRI

 

Ağrı toprakları, Sultan Selim'in Çaldıran Seferi ile tamamen Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlı ordusu Doğubayazıt Danasazı / Şıhlı gölü kenarında konaklarken, 20 Ağustos 1514 günü Beyazıt kale anahtarları, Kale Murahhasları ve şehir halkı temsilcileri tarafından Padişah'a takdim edildi. 23 Ağustos 1514'te Çaldıran'da Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail'i yenince, Şah Tebriz'e kaçtı. Bu zaferle, Türk olduğu halde, çeşitli oyunlarla Osmanlı Devleti'ni tehdit eden Şah İsmail tehlikesi ortadan kalktı. Ağrı ve Doğu Anadolu, yeniden Osmanlılara kazandırıldı.

 

Bölgede Osmanlı egemenliği sağlanınca, Ağrı sancak beyliği, Beyazıt da sancak merkezi oldu. Önceleri Van'a, sonradan Erzurum Beylerbeyliği'ne bağlanarak Ağrı çevresi ve Beyazıt, Osmanlılar zamanında önemini daima koruyup, bir serhat şehri olarak kaldı ve gittikçe gelişti.

Şah İsmail'in yerine geçen Şan Tahmasp da zaman zaman Van ve Ağrı'yı işgal etti. Kanunî Sul-tan Süleyman'ın 1534 ve 1548 İran (Doğu) seferleriyle Ağrı, Safeviler'den tekrar geri alındı. 1555 Amasya Barışı ile Kars ve Van Osmanlılarda kaldı, Beyazıt ve Eleşkirt bölgesi Safevi İran'a bırakıldı. 1578 Mayıs ayında Serdar Mustafa Paşa, bütün Eleşkirt ve Beyazıt bölgelerini ele geçirerek, son defa Osmanlı topraklarına kattı.

İran saldırıları bitmediği için, IV. Murat -Yavuz Sultan Selim ve Kanunî gibi İran üzerine sefer düzenledi. 1635 yılında başlayan sefer, 1639 Kasr-î Şirin Anlaşması ile noktalandı. Bu anlaşmayla belirlenen sınır Ağrı-İran arasında bozulmadan günümüze kadar geldi.

Selçuklu ve Osmanlı mimarî yapısının birçok özelliklerini bünyesinde toplayan, İshak Paşa Sarayı, Anadolu'nun en önemli, en büyük sarayıdır.

 

 

OSMANLI - RUS SAVAŞLARINDA AĞRI

 

Rus devletinin Kafkaslardan Akdeniz'e inme politikası yüzünden, Osmanlılar ile Ruslar arasın-da, Ağrı topraklarını da içine alan bölgelerde 4 büyük ve önemli savaş olmuştur. 1828-1829 savaşı, 1853-1856 savaşı, 1877-1878 savaşı, 1914-1918 savaşı.

Bu savaşlarda Ruslar, bölge halkının bir kısmını sürgün edip göçe tabi tutarak, Türklerden bo-şalan köy ve yerlere; Müslüman olmayan Malakan, Ermeni ve Yezidî gibi azınlıklar yerleştirildi. Adı geçen gayri Müslimler, doksan yıl süren Rus-Osmanlı mücadelesinde Ağrı halkına eziyet ettiler, Ermeniler Birinci Dünya Harbi'nde katliam yaptılar.

Ruslar, Ağustos 1828'de Erivan üzerinden ilerleyip Beyazıt, Diyadin, Ağrı ve Eleşkirt'i ele geçirdiler. Halkın bir kısmını zorla Gümrü ve Revan'a sürdüler. Eylül 1829'da son bir taarruzla Ruslar Ağrı'dan püskürtüldü.

29 Temmuz 1854'te Ruslar, Beyazıt - Iğdır arasındaki Çilli gediğini aşarak Ağrı'yı işgale başladı-lar. Beyazıt yağmalanınca, halk Erzurum'a doğru kaçtı. Savaşlar ve karşılıklı taarruzlarla dört yıla yakın süren mücadele, Batılı devletlerin baskısı yüzünden 30 Mart 1856 Paris Anlaşması ile sona erdi. Ruslar Ağrı topraklarından geri çekildiler.

 

Osmanlı - Rus harplerinin en korkunçlarından biri de 1877-1878 Harbi'dir. Tarihimizde ve halk arasında "93 Harbi" olarak bilinen 1293 Savaşı devlete ve Ağrı'ya çok büyük kayıplar vermiş, tahribatı önlenememiştir.

Ruslar, 30 Nisan 1877'de Beyazıt sınırını geçerek Ağrı topraklarını işgale başladılar. 10 Mayıs'ta Beyazıt, 20 Mayıs'ta Karaköse, 10 Haziran'da Eleşkirt işgal edildi. Osmanlı ordusu Erzurum'a doğru çekildi. Haziran sonunda Rus birlikleri Iğdır'a çekilmeğe mecbur edildiyse de, Ruslar 9 Temmuz'da Ermeni ve yeni takviye kuvvetleriyle saldırarak bölgeyi tekrar işgal ettiler. Savaşın devam ettiği günlerde Ermeni çeteleri halka büyük zarar verdi. 30 Mart 1878 Yeşilköy Anlaşması ile Ardahan, Kars, Oltu, Batum, Artvin ve Beyazıt sancakları Rusya'ya verildi.

İngiltere ve Almanya Yeşilköy Anlaşması'nı kabul etmeyince, 13 Temmuz 1878 Berlin Anlaşması imzalandı, ikinci anlaşmaya göre Ağrı toprakları Osmanlı Devleti'ne geri veriliyor, Kıbrıs'ta İngiltere'nin yerleşmesi kabul ediliyordu. İngiltere'nin Yeşilköy Anlaşması'nı kabul etmemesinin en büyük sebebi, Ağrı topraklarını boydan boya aşan Türkiye - İran transit yolunun Rusya'nın eline geçmesi idi. Aladağ sırtları ve Kılıç gediği doğrultusundaki Osmanlı - Rus sınırı, kuzeye alınarak Ağrı - Kars arasındaki Aras güneyi dağları üzerine çekildi. Bu sınır kırk yıl bozulmadan 1918'e kadar kaldı.

1877-1878 savaşlarında bir yıla yakın Ağrı topraklarında çarpışmalar oldu. Rus gibi zalim bir düşmana hain Ermeniler de katılmış, savaşın tahribatı çok olmuş, felâket getirmişti. On binlerce Müslüman göçmen aç, perişan, dağınık ve yürekler acısı bir şekilde yerini - yurdunu terk ederek batıya doğru kaçtı. Canını kurtaranların bir kısmı Ağn'ya geldi ve yerleşti.

93 Harbi'yle birlikte Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki Ermeniler'de teşkilâtlanma ve silâhlı çeteler hızla çoğaldı. Ermeniler'in harekete geçmeleri, 93 ve Birinci Dünya Savaşları sırasında hızlandı. Rusya savaş öncelerinde Ermenileri kışkırtmış, kandırmış, parlak bir gelecek vaat ederek halkımızı katlettirmiştir. Ayrıca savaşlar sonunda imzalanan anlaşmalarda Ermeniler lehine hükümler koydurtmuştur.

Rusya, ABD, Fransa ve İngiltere'nin desteğini alan Ermeniler, devlet kurma hevesine kapılıp yüzyıllarca birlikte yaşadıkları Müslümanları kırmaya başlayınca, Osmanlı Devleti bazı tedbirler almak zorunda kaldı. Zira Osmanlı Hükümeti, Ermenistan devleti kurma hayaline kapılan isyankâr Ermenilere söz geçiremiyordu. Rusya zaten büyük bir tehditti. Bu tehditlere karşı alınan tedbirlerden biri, Hamidiye Alayları'nın teşkilidir (1891). Beyazıt Sancağı'nda 14 Hamidiye Alayı kurulmuştur. Bu alayların binbaşı, kaymakam, yarbay, albay, general vb. rütbelere sahip komutanları vardı. Hamidiye Alayları, bölgenin savunmasında büyük hizmetler yaptılar.

 

BİRİNCİ DÜNYA HARBİNDE AĞRI CEPHESİ

 

Birinci Dünya Harbi'nin en şiddetli geçtiği yerlerden biri de Ağrı'dır. Bu harp, devlet ve milleti perişan ettiği gibi, on binlerce Ağrılının şehit olmasına, savaş sebebiyle ölümüne, Ermenilerce katledilmesine ve yurdunu terk etmesine neden olmuştur. Henüz harp başlamadan, Rus Çarı'nın vaadine kapılan Ermeniler, çete ve intikam alayları ku-rarak Revan ve Van tarafından gelip Ağrı topraklarına birikmişlerdi. Bunlar harp boyunca Rusların safında oldular, onlara rehberlik yaptılar. Ruslar çekilince, Müslüman halkı en vahşi şekilde katlettiler.

30 Ekim 1914'te Rus birlikleri Beyazıt Çilli ve Musun gedikleri ile Ahtalar gediğinden saldırıya geçti. III. Ordu Komutanlığı, birliklerimizin geri çekilmesini istemişti. Amaç, Rus ordusunu içeri çektikten sonra bozguna uğratmaktı. Planlandığı gibi olmadı. Doğubayazıt'taki 3. Aşiret Süvari Tü-meni ve hudut taburları çabuk dağıldı. Her yönden üstün Rus kuvvetleri karşısında ordumuz çok zorlandı. Rus saldırılarını püskürtmek mümkün olmadı. Amansız kış yüzünden Sarıkamış cephesinde 95 bin askerimiz soğuktan donarak öldü. Ağrı cephesinde de on binlerce şehit verdik. Savaş, 1917 yılının Kasım ayına kadar bütün şiddetiyle devam etti. Rus işgalinden, Ermeni zulmünden kurtulmak isteyen halkın büyük bir kısmı zor şartlarda, açlık ve sefalet içinde Ağrı'nın güney ve batısındaki illere, Anadolu'nun içlerine kaçmak zorunda kaldı. Savaşla birlikte gelen hazin göçün, Ermenilerin yaptığı kırgının acıları, günümüze kadar devam etti.

Rusya'da Ekim 1917 Komünizm ihtilâli olunca, bozulan Rus askerleri, işgal ettikleri topraklardan üç yıl sonra geri çekildi. Rusya ile yapılan anlaşma gereği askerler 1914 sınırlarına döndü. Rus ordusu Ağrı cephesini terk etti. Ruslar çekilirken bütün silâh, cephane ve ambarlarını Ermenilere bıraktılar. Bununla daha da güçlenen Ermeniler, katliama başladılar. Önlerine çıkanı, buldukları her Müslüman'ı, tarihte eşi görülmemiş vahşetlerle katlettiler, öldürmediklerini esir götürdüler. Köyler, şehirler harabeye çevrildi.

 

Bu sırada Ağrı bölgesinde düzenli ordu birliklerimiz kalmamıştı. Ordumuz henüz Erzincan, Gümüşhane, Erzurum çevresi ile meşguldü. Halkın direnişi ve güçleri iyice azalan Ha-midiye Alaylarının mücadelesi, Ermenileri etkisiz hale getiremiyordu. Kâzım Karabekir yönetimindeki ordumuz, Ermeni çetelerini güneyden kuzeye doğru sürdü. Ermeniler, kaçarken geçtikleri köyleri talan edip halkım katlettiler.

Ermeniler; 14 Nisan 1918'de Patnos, Tutak, Hamur, Diyadin, Taşlıçay ve Doğubayazıt'ı, 15 Nisan'da Karaköse'yi, 16 Nisan'da Eleşkirt'i terk ettiler. Böylece bu topraklar, Aras nehrinin kuzeyine, Gümrü'ye sürülen Ermeniler'den temizlenmiş oldu.

Ağrı 'dan çıkarılan Ermeniler, geçtikleri ve gittikleri yerlerde de zulüm ve katliama devam ettiler. Güney ve Batı Azerbaycan'daki Türklere eziyet yaptılar. Burada yaşayan Müslümanlar Anadolu toprağına sığındı. Binlerce aile, Kars, Ağrı, Erzurum, Iğdır ve diğer illere yerleştirildi. Halk bu göçe ve I. Dünya Harbi'ne "kaça kaç / kaç kaç" yani "kaçakaç" adını verdi.

Hamidiye Alayı Komutanları, bu alaylarda görev yapan öteki subay ve alay erleri, 1892'den 1918'e kadar yurt savunmasında büyük fedakârlıklar gösterdiler. Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki ordumuz ve Hamidiye Alaylarının Ağrı topraklarını Rus askeri ve Ermeni çetelerinden temizlemek için yaptığı mücadele halk muhayyilesinde canlı olarak yaşamaktadır.

 

"AĞRI" Adının Verilişi

 

Bu kitapta ve birçok yerde görüldüğü gibi, Ağrı yerine "Karakilise", "Karaköse" adları da kullanılmaktadır.

Osmanlı-Rus savaşlarında, Ruslar tarafından bölgeye yerleştirilen Ermeniler birçok yerde kilise ve manastır yapmışlardı. Ağrı'da eski Bahçelievler Polis Karakolu'nun yerinde yapılan kilise, siyah taşlardan örülü bir yapı idi. Toprağa ve bu kiliseye izafeten şehre "Karakilise" adı verilmişti. "Karakilise" adında yerleşim yeri başka illerde de vardı. Bunlar birbirlerine karıştırıldığı için, Kars Karakilisesi, Pasinler Karakilisesi ve Eleşkirt Karakilisesi gibi adlar veriliyordu.

 

Kars, Pasinler ve Eleşkirt "Karakilise"si adları halk ve askerlerce karıştırıldığından; Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, Eleşkirt Karakilisesi'nin Kösedağ'ın doğu tarafından bulunması ve kilise ile herhangi bir ilgisinin bulunmaması yüzünden değiştirilmesini istemişti. Çünkü Nisan 1918'de Ermeniler Ağrı'yı terk etmiş, küçük kiliseler kullanılmaz olmuştu. Harita şubesine Karakilise'nin "Karaköse" olarak tashih edilmesi (düzeltilmesi) ve izin için de Harbiye Nezareti (Savunma Bakanlığı)'ne yazılar yazıldı. Bu istek üzerine, Kasım 1919'da Karakilise adı, KARAKÖSE olarak değiştirildi. 1938'de sınırları içinde bulunan ve Türkiye'nin en yüksek dağı olan Ağrı dağından ötürü Karaköse adı AĞRI oldu.

 

CUMHURiYETiN İLK YILLARINDA AĞRI

 

Cumhuriyetin ilk yıllarında il merkezi Beyazıt'tı. Beyazıt Vilâyeti; Diyadin, Iğdır, Kulp (Kulep /Tuzluca), Karaköse, Toprakkale (Eleşkirt) ve Tutak (AntâB) kazalarından oluşuyordu. Merkez kaza Beyazıt'ın Musun, Diyadin'in Taşlıçay, Iğdır'ın Aralık, Kulp'un Ugurcu (Bernaut), Karaköse'nin Hamur, Tutak'ın Sepki nahiyeleri, Vilâyetin toplam 754 köyü vardı.

İlin toplam nüfusu 89 bindi. Halkın geçimi tarım ve hayvancılık üzerine idi. Ticaret fazla geliş-memişti. Ticarî amaçla üretilen ürün, hayvan mahsulâtı ve satılık canlı hayvan, Kars, Erzurum ve Revan'a gönderiliyordu. Vilâyet merkezi ve Iğdır'da birer Ticaret odası vardı. İlde şirket ve fabrika yoktu. Sadece Kulp ve Karaköse (Hamur)'da birer tuzla, Eleşkirt'te kömür madeni yatağı işle-tilmekteydi. İldeki 18 resmî okulda 883 öğrenci vardı. Halk kendi ihtiyacını kendisi karşılamaya çalışıp dışa kapalı ve basit bir hayat yaşıyordu. İlin hayvan varlığı 3 milyonun üzerindeydi.

1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulunca Beyazıt vilâyet olarak kaldı. Beyazıt, as-kerî sebeplerden geliştirilerek vilâyet yapılmıştı. Yurdumuz düşmanlardan temizlendiğine, silâhların değişip kale ve surlar hükümsüz kaldığına göre, vilâyet merkezinin coğrafi, ekonomik ve ulaşım yönünden uygun bir yere taşınması gerekiyordu. Zira Beyazıt, ilçelere oldukça uzakta, alt yapısı ve ulaşımı (Eski Beyazıt'ın) çok yetersizdi. Bu sebeple Doğubayazıt, 1927 yılında ilçeye dönüştürüldü. Karaköse il oldu. Beyazıt'ın adı 1934 yılında DOĞUBAYAZIT olarak değiştirildi. İlçe merkezi 1936'da 5 km. batıda kendi adıyla anılan ovaya, yani şimdiki yerine taşındı.

 

Cumhuriyet'in dördüncü yılında Ağrı'da hiç beklenmedik bir olay oldu. Musul petrol bölgesini elde edemeyen İngilizler, İran Şahı Pehlevî ve hükümetinin de desteğini alıp, Ermeni Hoybun Cemiyetinin elemanlarım harekete geçirerek 1926 yılında Ağrı dağı isyanını çıkarttılar. İngiltere, henüz Kurtuluş Savaşı'nın yaraları sarılmadan, Türkiye'yi siyasî istikrara kavuşmamış bir ülke olarak dünya kamuoyuna göstermek istiyordu. Şeyh Sait İsyanının benzerini burada çıkarmıştı. Bu iş için Orta Doğu casusu Lavrens etkili oldu ve hareketin içinde bulundu. Eylül 1930'da isyancılar ikna edilip fazla kan dökülmeden durum sakinleştirildi. Önceleri Ağrı'ya bağlı olan Iğdır ve Tuzluca ilçeleri 1934 yılında Kars'a, 1936'da Patnos ilçeye dönüştürülüp Ağrı'ya bağlandı. 1954 yılında Taşlıçay, 1958'de Hamur ilçe oldu. Tarihî ve coğrafî yapılar hariç, halen Ağrı'da görülen pek çok şey Cumhuriyet döneminin ürünüdür.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.