Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Karaman Batıl İnışlar


_asi_

Önerilen İletiler

KARAMAN BATIL İNANIŞLAR

 

BATIL İNANIŞLAR

 

Dinimizde kesinlikle batıl inanışlara yer yoktur. Bunlar sonradan halk arasına yerleşmiş ilim ve mantık dışı fikirlerdir. Her yerde olduğu gibi ilimiz dahilinde de bir çok batıl inanışın yaygın olduğu göze çarpmaktadır. Bunun sebebi olarak da şu hususları sıralamak mümkündür. Her şeyden önce daha yakın zamana kadar batıl diye bilinen Hıristiyan, Ermeni ve Rumların batıl inanç, örf ve adetlerinin halkımızın inanç, örf ve adetlerine karışmasıdır. Bu gün yaşayan bir çok yaşlı ihtiyar insanımızın itiraf ettiği şekilde, Müslüman Türk toplumu ile iç içe yaşayan bu azınlıkların bir çok inançlarının birbirine karışması şeklinde olmuştur.

 

 

 

Ayrıca inancını tam manası ile bilmeyen bir çok insanımızda kendi kendine bazı inanç, örf ve adetler ortaya koymuştur. Tabi ki; bunun tek sebebi cehalettir. Aslında bu insanların niyeti kötü olmamakla beraber bu türlü bir hareket içerisine girmektedirler. Hatta bir çoklarının niyeti iyidir, samimidir. Ama temelde milletin inancına, örf ve adetlerine kötülük yaptıklarının farkında değillerdir.

 

İşte bütün bu sebeplerdir ki; aşağıda sıralayacağımız batıl inanç şekillerini ortaya çıkarmıştır. Bunlar genel olarak zikredilecektir, bu inançların bir kısmı batıl olmamakla birlikte büyük çoğunluğu batıl inançlardır.

 

Ölüler adına perşembe akşamı balmumu kokutmak,

Yeni doğan çocuk kırk günlük oluncaya kadar eve, yeni gelin giremez.

Cuma günü ev temizlenmez,

Tencerenin kapağından yemek yiyince kısmet kapanır.

Üst üste kına yakılmaz,

Misafir arkasından ev süpürülmez.

Gece aynaya bakmak insanı gurbete götürür.

Salı günü işe başlamak uğursuzluk getirir.

Doğum yapan kadına, al basmasın diye kırmızı yazma bağlarlar.

Çatıya (Evin damına) saksağan konması misafir gelmesine dalalet eder.

Baykuş ötüşü uğursuzluk getirir.

Ayna kırılması ve merdiven altından geçmek uğursuzluktur.

Tilki görülünce uğur, baykuş görülünce uğursuzluk sayılır.

Gök ay'ının yeni olduğu hafta yaş ağaç budanmaz.

Baharda batı rüzgarı çok eserse, o yıl kıtlık olacağına inanılır.

Salı ve cumartesi işe başlamak, uğursuzluk sayılır.

Köpeklerin uzun uzun uluması uğursuzluk sayılır ve bir kötülüğün geleceğine inanılır.

Dolu afeti olduğunda yağan doludan bir evin ilk doğan çocuğunun koynuna katılır. Bununla dolunun duracağına inanılır.

Gece giderken önden tilki geçerse uğur, tavşan geçer; uğursuzluk sayılır.

Yeni doğan çocuğun tırnağı 40 günden önce kesilirse çocuk ölür.

Erkeğin şapkasını giyen kadın kel kalır.

Dolu yağarken sacayağı dışarıya bırakılır.

Geceleri tırnak kesilmez, sakız çiğnenmez.

Nazar değen kişi için kıbleye bakan kapının eşiğinden kıymık parçası alınarak, üzerlikle birlikte tütsülenir. Ayrıca nazar değen kişinin elbisesinden bir parça alınarak hastaya tütsülenir.

Çocuğu olmayanlar yatırlara giderek kurban keser, dilekte bulunur, bez bağlarlar, mezar taşma taş sürtmek suretiyle taşın mezar taşına yapışması sağlanır, bununla çocuğunun olacağına inanılır.

Nazar değen kişi ardına bakmadan köyün etrafında dolaştırılır.

Süpürgenin insana vurulması halinde insanın hortlak olacağına inanılır.

Düğün sonunda eve gelen gelin, kapıya sürülen balı yalar.

Çocuklara ve hayvanlara nazar değmesin diye nazar boncuğu takılır.

Salı günü ekmek yapılmaz, çarşamba günü çamaşır yıkanmaz.

Sarılık hastalığında çocukların alınları çizilir ve kanatılır.

Cuma günü ev süpürülmez,

Cumartesi günü tırnak kesilmez.

Nazar için hayvanların alnına boncuk ve nal takılır.

Her ayın ilk ve son çarşamba günü bağ budanmaz.

Gece sakız çiğnemek, ölü eti çiğnemektir.

Gece gazyağı verilmez.

Arife günü iş yapmak uğursuzluk sayılır.

İki bayram arasında düğün yapılmaz.

Evin çatısına baykuş ötmesi, buğday ve arpa çeçleri üzerine havayi (Ölçü birimi) veya diğer ölçü aletlerinin ters kapatılması uğursuzluk sayılır.

Akşamdan sonra acı ve ekşili yiyecekler yenmez,

Gece dikiş dikilmez.

Nazar değmesinde balmumuna çeşitli şekiller verilir, okunur ve mumun parçaları hastanın çeşitli yerlerine yapıştırılır. Bir parçası yakılıp koklatılır, bir parçası da yutturulur.

Eşiğe oturulmaz,

Cuma günü çamaşır yıkanmaz.

Tırnak cuma günü dışında kesilmelidir.

Gece köpek uluması o evden cenaze olacağının belirtisidir.

Kuzgun kuşunun havadaki hareketleri uğurusuzluk sayılır.

Evden biri yola gidince, o gün ev süprüntüsü dışa atılırsa bir daha geri dönmez.

Soğan kabuğu yakılırsa eve şeytanlar dolar.

Ayakta pantolon giyilirse eve kıtlık gelir.

Gece aynaya bakılırsa ömür kısalır.

Hayvanlara nazar değmemesi için Kur'anı Kerim ağırlığında su toprağa konmadan hayvanların üzerine serpilir.

Hasta olan adamın üzerinde tuz çevrilir. Tuz patladığında adam iyi olur.

Akşamdan sonra verilen hayvansal besinlere kömür konur.

Nazar değmemesi için çaltı (maki türü bir ağaç) çekirdeği taşınır, nazar olanlar için kurşun dökülür.

Ekmek senidi, yerine dik konulmaz, çünkü insanın başına düşman dikileceğine inanılır.

Kargaların ötmesi ölüm haberi olarak değerlendirilir.

Ölülerin ruhuna balmumu yakılarak tütsü verilir.

Bir hayvan kaybolduğu zaman kurt ağzı bağlanır. Bununla kaybolan hayvanı kurtlar yemez.

Damadının evinde ölen kaynanaların cenazesi, kapıdan değil pence pencereden çıkacağına inanılır.

 

DOĞUM VE ÖLÜMLE İLGİLİ İNANIŞLAR

 

İlimiz dahilinde doğum ve ölümle ilgili bir takım inanışlara rastlamak mümkündür. Bunların bir kısmı batıl olan, başka dinlerden sokulan, İslam dininde yeri olmayan inanış şekilleridir. Bir kısımda dinin kendisinden gelen ve zamanla örf ve adet şeklini alan inanışlardır. Bu inanış şekillerini de il dahilinde bölge ayırmaksızın topluca zikredeceğiz.

 

Ölünün yüzü sarı olursa bu ölü için bir iyilik olarak kabul edilir.

Cenazeden dönen birisi eve girmeden önce ahıra girer, doğrudan eve girmek doğru sayılmaz.

Yeni doğan çocuk için, ölümü az görmüş aileden beşik getirilir.

Hamileyken, tavşana, deveye bakılmaz, ciğer yedirilmez.

Ölenin arkasından yağmur yağarsa şehit sayılır.

Çocuk doğduğu gün tuzlanır.

Kırk gün içinde doğan çocuklar birbirine gösterilmez, eğer gösterilirse kırk baskını olur.

Ölünün ardından mevlüt okunur. Hatim yapılır ve cuma günü bişi yapılıp dağıtılır.

Erkek çocuğu doğduğu zaman kapı kenarına tezek (inek pisliği) yapıştırılır.

Ölünün ardından kazanın altına çıra yakılır.

Cuma gecesi ölenlerin cennetlik olduğuna inanılır.

Cenazenin bulunduğu odaya kedi katılmaz.

İki bayram arasında, Ramazan ayında ölen kişinin cennetlik olduğuna inanılır.

Ölen kişinin 52. ölüm gününde yemek verilir, mevlit okutulur ve hatim indirilir. Çünkü, bugünde ölünün eti kemiğinden ayrılır.

Doğan çocuk 40. günü kırklanır ve suyu ayak değmeyen tenha bir yere dökülür.

Kadın hamileliği esnasında karadut yerse, çocukta karadut şeklinin çıkacağına, ayva yerse gamzeli olacağına, ciğer yerse kaşıdığı yerde ben olacağına inanılır.

Ölü defin edilmeden önce yedi tane küçük taşa kevser suresi okunur ve kabrin içine atılır. Sonra bir avuç toprağa yasin okunup cenazenin altına konur.

Kişi öldüğünde, defnedilene kadar su içilmez.

Ölen kişinin evinde bütün sular dökülür, bununla ölen kişinin temizlendiğine inanılır.

Çocuk doğduğunda, doğan kız olursa al örtülür, oğlan olursa anne başına al bağlar.

Doğan çocuk oğlan olursa iki, kız olursa bir kurban kesilir. 10 günlük olunca saçı kesilir, ağırlığı kadar altın sadaka olarak dağıtılır.

Doğan çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunur ve ismi konarak üç defa söylenir.

Cenazenin bulunduğu odaya cenaze çıkıncaya kadar, soğan, un konur ve bir fakire verilir.

Ölü biraz bekleyecek olursa eline kına yakılır.

Doğan çocuğun üstüne al basmasın diye bir al örtülür. Bebeğin beşiğine geleceği aydınlık olsun diye ayna konur. Kur'anı Kerim konur dindar olsun diye, yüzüne un sürülür ak sakallı pir olsun diye, alnına un sürülür alnı açık ve şerefli olsun diye, beşiğine mavi boncuk takılır nazar değmesin diye.

Erkek çocuk doğarsa kütük atılır, kurbanlar kesilir. Ölüye 40 gün yas tutulur.

Hamile kadın heybenin üzerine oturursa, çocuğun ikiz doğacağına inanılır.

Doğan çocuk için, çocuk sahibi lokum şeker ikram eder, akraba ve komşular hediyeler getirir.

Doğum zor olursa, evdeki sıkılı tüfek dışarıda atılır.

Doğumda evin önüne kütük atanlara hediyeler verilir.

Cenazenin üzerinden kedi atlarsa, ölen kişinin hortlak çıkacağına inanılır.

Doğan bebeğin huysuz olmaması için Cuma suyu ile üç yol ağzında yıkanır.

Ölü evde iken uyunmaz. Çünkü ölünün ağırlığının çökeceği söylenir.

Ermenek yöresinde aynı gün doğan kız ve erkek çocukları birbirine nikahının düşmemesi için değirmen alanı mevkisinden getirilen su ile bebekler yıkanır ve su getirilen yerden bebekler götürülüp suyun çıktığı yerden üç kere dolandırılır.

 

YAĞMUR VE KURAKLIKLA İLGİLİ İNANIŞLAR

 

Genelde bütün Anadolu insanında görülen inanç şekilleri örf ve adetler ilimiz dahilinde görülür. Öyle ki; bazılarında çok az farklılık vardır. Bu inanış şekillerinin bir kısmı batıl olan, hak olmayan inanç sekileri, örf ve adetlerdir. Bir kısmı ise doğru ve gerçek olanlardır ki; İslam Dininin emri ve kabul ettiği hususlardır. İlimiz dahilinde görülen yağmur ve kuraklıkla ilgili inanış şekillerini genel olarak zikredeceğiz.

 

Dağ başlarında ve yaylalarda bulunan ve dede denen yatırların kabirleri yanında kurban kesilir, dua edilir ve dedeye taşlar atılır.

Kuru at kafası yazdırılır ve suya ıslatılır.

Yılan diri diri yakılır ve bununla yağmurun yağacağına inanılır.

Kuraklık, isyan ve kötülük içinde bulunan insanlara Allah tarafından bir uyan ve bir ceza olarak verilmiştir.

Yağmurun yağmayışı israf ve gafletin bir sebebi olarak bilinir.

Damat olan gencin önüne konan kazanı bir tekmede devirmesi ile yağmurun yağacağına inanılır.

Boyalı köyü ve çevredeki köyler Ali Beke denen yatırın bulunduğu dağa giderler, dua ederler ve kurban keserler.

Yağmurun yağmaması, toplum düzeninin bozulmasına ve ahlaksızlıkların artmasına bağlanır.

Yağmur yağmaya başladığı zaman çocuklar "yağ yağ yağmur teknede hamur, ver Allah'ım ver sicim gibi yağmur" diyerek ev ev dolaşırlar yağ ve bulgur toplar ve bir yerde pişirerek yerler.

Yaş ağaçların kesilmesinin kuraklığa sebep olacağına inanılır.

Kaplumbağa ayağına bir tezek bağlanırda, bir ağaca aşılırsa ve sonunda eğer tezek düşerse yağmurun yağacağına, tezek düşmezse yağmurun yağmayacağına inanılır.

Çocuklar taş oyunu oynarsa yağmur yağmaz. Bu nedenle çocuklara taş oyunu oynatılmaz.

Şimşek çakmasının Hz. Ali'nin kılıcının çıkardığı kıvılcım olduğuna inanılır.

Ölmüş at kafası yağmur yağması için bir hocaya okutulur, bir kuyuya sarkıtılır.

Kuraklık olduğu sene bahar mevsiminde yağmur duasına çıkılır. Dua esnasında 70.000 çakıl taşı okunup suya atılır veya derenin içine gömülür. Bunun sebebi yağmur yağsın sel gelsin ve bu çakıl taşlarını sürükleyip götürsün.

Kuraklık olduğu sene, ilk çift sürenin oluğu ve ekmeği çalınarak dereye veya suya atılır.

Yağmur yağmazsa, annenin ilk çocuğunun ayakkabısı çalınır. Suya atılırsa, ayakkabıyı arayanın çabası için yağmurun yağacağına inanılır.

Yağmur yağması için çevrede yatan büyük yatırların kabirleri çevresinde, kurbanlar kesilir, taşlar okunup dualar yapılır, yenen yemeklerin artıkları oralara dökülür ki kurtlar kuşlar yesin diye, sonra koyunlar kuzular getirilip ayrı yerlerde tutulur. Duadan sonra birbirine karıştırılıp emişmeleri sağlanır.

Gezengi (bir çift kertenkele türü) çok olursa o yıl bol yağmur yağacağı, at ve eşek kafaları dışarıya atılırsa yağışın az olacağına inanılır.

Sünnetçiler köye ne kadar erken (şubat, mart aylarında) gelirlerse ürün bol olur ve yağış çok olur.

Kış mevsiminde gök gürlemesi ve şimşek çakması iyi sayılmaz.

Yağmur yağması için 40 gözlü üzüm çubuğu suya ıslatılır.

 

AY TUTULMASI İLE İLGİLİ İNANIŞLAR

 

Ay tutulması ile ilgili inanış şekillerinin bir çoğu batıl olduğu gibi bu gün ortadan kalkmış durumdadır.

 

Ay tutulduğu zaman teneke çalınır, sela verilir, ezan okunur.

Ay tutulması ayın önüne Zebanilerin geçmesi olarak nitelendirilir ve bırakılması için silah atılır, silahın korkusundan ayı salıvereceklerine inanılır.

Ay tutulunca at koşturulur.

Ayı perilerin tuttuğuna inanılır ve silah atılarak salıverecekleri düşünülür.

Ay tutulduğu zaman Kur'an-ı Kerim okunur.

Ay tutulduğu zaman yüksek tepelerde ateş yakılır.

Ay tutulduğu zaman aya bakılırsa kör olunur.

Ay tutulduğu zaman gelecek yılın iyi gelmeyeceğini, ileride vatandaşların zor günler geçireceğine inanılır.

 

ASKERE UĞURLAMA İLE İLGİLİ ÖRF, ADET VE İNANIŞLAR

 

Askerlik, milletimizin tarihinde büyük değeri olan kutsal bir meslektir. Türk milleti asker bir millet olarak bilinir. Gerek Orta Asya döneminde ki göçebe hayatında ve gerekse şehirci hayata geçiş döneminde Türk Milleti manevi değerlerini vatan, millet ve bayrağını korumada kendisini tehlikeye atarcasına savunmuştur. Tarihinden gelme bu kutsal mesleği ile ilgili bir takım örf ve adetleri mevcuttur.

 

Askere gidecek genç gideceği vasıtaya bineceğinde, binmeden önce topluca dua edilir, dua ile uğurlanır.

Askere gidecek gencin ayağının altından toprak alınır, bu toprak gelinceye kadar saklanır.

Askere gidecek gencin arkasından su dökülür, giysileri yıkanmaz, gelinceye kadar asılı durur.

Askere gidecek kişi eve çivi çakar, kadınlar beyaz örtünür.

Askere gidecek delikanlının evine akrabaları ve komşuları hediyeli ziyaretler yaparlar. Gideceği günü sabahleyin köy meydanında halkın katılımı ile dualı uğurlama merasimi yapılır.

Akrabalar tarafından tek tek yemeğe davet edilir ve harçlık verilir

Askere giden gencin gömleği yıkanmaz, dönünce "ne çabuk geldin, daha gömleğini yıkamadık" denir.

Askere gidecek delikanlı için caminin avlusunda cemaatle birlikte topluca dua edilir.

Askere gidecek delikanlının eline ve ayağına kına yakılır.

Asker olacak genç köy halkının evini tek tek dolaşır, ev sahipleri mendil, çorap, gömlek verirler.

Askere gidecek gencin iç çamaşırları giriş kapısına asılır, gelinceye kadar orada kalır.

Askere uğurlamadan önce fener yakarlar, asker birliğine varıncaya kadar söndürmezler, ev süpürmezler.

Askere giden gence acı ve ekşi bir şey yedirilmez, yoksa acılık getirir.

Askere giderken uğur getirsin diye demir para verilir.

Askere kına yakılır ki; vatan için kurban olsun (şehit) istenir.

Askerin çıktığı kapı kapanmaz gelinceye kadar açık bırakılır.

Askere uğurlanan kimsenin arkasından ayna tutulur, yolunun aydınlık olması için.

 

DİĞER İNANIŞLAR

 

Kalkan üründen, ekilene kadar bereketli olsun diye kavurga yapılmaz.

Ürün bereketli olsun diye, sürülmemiş buğday saplarının altına gök taş ve tezek konur.

Çocukları olmayan aileler, ziyaret yerlerine, dedelere giderek dilekte bulunurlar, bununla çocuğunun olacağına inanılır.

Cuma günü yola çıkılmaz, gidilirse kaza olacağına inanılır.

Kadınlar yolda giderken gelen erkeklerin yolunu kesmezler, onlar geçince yoluna devam ederler.

Bazı hastalıklar için ocaklara gidilir muska takılır, su okutulur ve okunan su içilir.

Nazar değmesin diye evin önüne kaplumbağa iskeleti asılır. Yılan gelmemesi için damın saçağına leylek gagası sokulur.

Gelen gelin, hangi çocuğunun olmasını isterse eve girmeden kucağına oğlan veya kız çocuğu alır.

Küçük bebeklerin tırnakları hırsız olur diye kesilmez. Aynaya bakarlarsa tat olacaklarına inanılır.

Yıldız kaymasından birisinin öleceğine inanılır.

Gece tırnak kesmek ve yeşil elbise giymek uğursuzluktur.

Kül üzerine ve kapı eşiğine oturulursa şeytan çarpacağına inanılır.

Çöğen ağacının üzerine taş bastırıldığı zaman, gurka (kuluçkaya) yatırılan tavuğun daha çok civciv çıkarıtacağına inanılır.

Ezan okunurken köpek havlar veye ulursa, o köpek öldürülür.

Sağ elin ayası kaşınırsa el cebe sokulur ve para geleceğine inanılır.

Sol elin ayası kaşınırsa para çıkacağına inanılır.

Ayakların altı kaşınırsa yola gidileceği inanılır.

Kulak çınladığı zaman, biri beni anıyor diye söylenilir.

Ocaktaki odunun ses çıkararak yanması iyiye yorulmaz.

Herhangi bir cam eşya yere düşünce kırılmaz ise, kırılması için yere vurularak kırılır.

Ahlat ağacı fazla meyve verdiği sene, kışın sert geçeceğine inanılır.

Gelin eve ilk girerken kapıya karaleke ve yağ sürerler.

Hamile bir kadının, işe giden bir erkeğin önünden geçmesi uğursuzluk sayılır.

Koyunun ve ineğin anormal yavru yapması uğursuzluk sayılır.

Kuşların erken göç etmesi, kışın sert geçeceğine alamettir.

Eller birbirine bağlanırsa, kişinin bahtının bağlanacağına inanılır.

Şap denilen madde, nazara uğrayanların nazardan kurtulması için ateşe atılıp yakılır.

Türbelere bez bağlama, para atma.

Çocuklar diş çıkarmaya başlayınca, genç, yakışıklı, sakin biri görürse dişlerin kolay çıkacağına, asık suratlı, huysuz biri görürse zor çıkacağına inanılır.

Evde nohut, mısır, bulgur pişirilir, komşular ve akrabalar çağrılıp diş bulguru yapılır. Çocuğun önüne, ayna, makas Kur'an-ı Kerim gibi aletler konur ve çocuğun hangisini alması halinde çocuğun terzi, berber gibi bir meslek sahibi olacağına inanılır.

Ağza çöp konmadan üzerindeki herhangi bir sökük dikilmez.

İftira atılır diye kesilen tırnaklar rastgele yerlere atılmaz.

Şeytan teşbihi sayarmış diye tırnaklar sırayla kestirilmez.

Gökyüzünde sala benzer bulut görülürse, bir ölüm olacağına inanılır.

Davarın gece dağda yatış şeklinden kışın karlı ve soğuk veya normal geçeceği çıkarılır.

Keçilerin kuyruğunun kalkık olması o kışın sert ve soğuk geçeceğine kuyruklarının inik oluşunun ise kışın yumuşak geçeceğinin alameti sayılır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.