Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kadınların Oy Hakkı Mücadelesi


Mouchette

Önerilen İletiler

Bu başlık altında dünyada kadınların seçme ve seçilme hakkı uğruna yaptıkları mücadeleleri, bu mücadelede önderlik edenleri, yaşananları, adları çoğumuz tarafından bilinmeyen kahramanları elimden geldiğince burda anlatmaya çalışacağım.

 

Zengin ve orta sınıf ailelerin kızlarının üniversite eğitimi almaya başlaması , kadınların kilise ve hayır işleriyle uğraşması , sadece erkeklere ait olarak görünen hukuk ve siyaset alanında yeni bakış açıları kazandırmaya başladı.

 

vote-008.jpg

 

Kate Sheppard

 

İlk olarak Yeni Zellanda. Kadınlara ilk seçme hakkı verilen ülke.Yeni Zellanda kadınları 1890 dan 1893 yılına kadar geçen 3 yılda kasaba kasaba şehir şehir dolaşarak konferanslar ve konuşmalar yaparak dilekçeler topladılar. İlk dilekçelerini 1891 de daha sonra 1892 de meclise sundular. Bu dilekçede 20.000 imza vardı. Tanınmış kadın hareketleri öncüsü Kate Sheppard tarafından uzun yıllar süren çalışmalar sonucunda meydana geldi.Ama dilekçeler değerlendirilmedi. İlk başarısızlığın ardından tekrar 1893 yılında Kate Sheppard ülkeyi boydan boya dolaşaşarak ''Kadınlar için oy hakkı" adını verdiği imza toplama kampayasını başlattı, 30.000 den fazla imza toplandı ve Meclise sunuldu.19 eylül 1893 te Meclis te yeni bir Seçim Yasası hazırlanarak imzalandı ve kadınlar seçme hakkını elde etmiş oldular.

 

1893_79_large.jpg

 

Kadınların oy verme dilekçesi

 

 

devam edecek...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu başlık altında dünyada kadınların seçme ve seçilme hakkı uğruna yaptıkları mücadeleleri, bu mücadelede önderlik edenleri, yaşananları, adları çoğumuz tarafından bilinmeyen kahramanları elimden geldiğince burda anlatmaya çalışacağım.

 

Zengin ve orta sınıf ailelerin kızlarının üniversite eğitimi almaya başlaması , kadınların kilise ve hayır işleriyle uğraşması , sadece erkeklere ait olarak görünen hukuk ve siyaset alanında yeni bakış açıları kazandırmaya başladı.

 

.

.

 

 

Çok güzel bir başlık olmuş Mouchette, devamını bekliyorum :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Kadına darağacına çıkma hakkı tanınıyor; öyleyse kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır"

 

Bu sözlerin sahibi Olympe de Gouges.

 

FA053826.JPG

 

Olympe de Gouges çok küçük yaşta evleniyor ve daha 18 indeyken eşinden ayrılıp Paris'e gidiyor. Okuma yazması yok , hiç bir eğitim almamış. Ama daha o yaşlarda bir taraftan okuma yazma öğrenip bir taraftan da sahnelenmesi için oyunlar yazmaya başlıyor. Yani o yıllarda bir kadından beklenmeyen davranışlarda bulunuyor. 1744 yılında kölelik karşıtı bir oyun yazıyor ama kadın olduğundan dolayı yazdığı bu oyun basılmıyor. Taaa ki Fransız İhtilaline kadar. Bundan sonrada sık sık boşanma ve cinsiyet ayrımı hakkında yazılar yazmaya başlıyor. İhtilalle birlikte savunduğu düşünceye karşı inancı ve umudu artıyor. Fakat daha sonraları Fransız İhtilalinin sadece erkeklere özgü bir anayasası olduğunu farkediyor. O yıllarda Fransa da kadınlarla ilgili çalışmalar yapan bir dernek var adı da Cercle Social. Bu derneğin çalışmalarına aktif olarak katılıyor Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesini hazırlıyor ve ulusal meclise sunuyor.

 

rep132.jpg

 

İşte ;

 

Madde 1- Kadın özgür doğar ve erkeklerle eşit haklara sahipolarak yaşar. Toplumsal farklılıklar yalnızca genel yarar nedeniylekabul edilebilir.

 

Madde 2- Her siyasal topluluğun hedefi ve amacı, hemkadının hem de erkeğin doğal ve devredilemez haklarınıkorumaktır. Bu haklar: Özgürlük, güvenlik, mülkiyet ve özelliklebaskıya karşı direnme hakkıdır.

 

Madde 3- Egemenlik ilkesi, kadın ve erkeklerin birliğindenbaşka bir şey olmayan ulustan kaynaklanır. Hiçbir organ ve kişi,bundan kaynaklanmayan bir gücü kullanamaz.

 

Madde 4- Özgürlük ve adalet kişilere, hakları olanı gerivermektir. Kadınlar doğal haklannı kullanırken, yalnızca erkeklerinkarşılarına çıkardıkları sürekli uranlıkla engellenmektedir. Bukısıtlamalar doğa ve aklın yasalanyla ortadan kaldınlmalıdır.Madde 5- Doğanın ve aklın yasalan, topluma zarar verecektüm edimleri bertaraf eder. Bu yasaların izin verdiği ve tannsalyasaların yasaklamadığı hiçbir şey engellenemez ve hiç kimse buyasalann açıkça emretmediği bir şeyi yapmaya zorlanamaz.

 

Madde 6- Yasa, genel iradenin ifadesi olmalıdır. Bütün kadınve erkek yurttaşlar bizzat ya da temsilcileri aracılığıyla yasalarınyapımı sürecine katılmalıdır. Yasalar herkese eşit olarakuygulanmalıdır. Yasa önünde eşit olan bütün kadın ve erkekyurttaşlar, yetenek ve erdemlerinden başka bir ayrımgözetilmeksizin, kamu hayatındaki bütün makam, memuriyet vemevkilere eşit olarak kabul edilmelidir

 

.Madde 7- Kadınlar ayrıcalıklı haklara sahip değildir; kadınlar,yasalarda belirtilen koşullarda itham edilir, gözaltına alınır vetutuklanır. Kadınlar, erkeklerin tâbi olduğu ceza yasalarına tâbidir.

 

Madde 8- Yasa yalnızca açıkça zorunlu olan cezalar koyar vehiç kimse suç oluşturan eylemden önce hukuka uygun olarakyürürlüğe konmuş ve kadınlara meşru biçimde uygulanan yasalarolmaksızın cezalandınlamaz.

 

Madde 9- Yasalara göre suçlu bulunmuş her kadına, yasanınöngördüğü yaptırımlar sonuna kadar uygulanmalıdır.

 

Madde 10- Hiç kimse, esaslı derecede farklı olsa bile,düşüncelerinden dolayı koğuşturulamaz. Kadın idam sehpasınaçıkma hakkına sahiptir. Bu nedenle eylem ve ifadeleri yasalarlakorunan kamu düzenini bozmamak koşuluyla, konuşma kürsüsünede çıkma hakkına sahip olmalıdır.

 

Madde 11- Düşünce ve görüşlerin özgürce ifade edilmesi,kadınların en önemli haklarından biridir, çünkü bu özgürlük,babaların çocuklarıyla olan babalık bağlarını güvence altınaalmaktadır. Her kadın yurttaş, barbar bir önyargı tarafından gerçeğigizlemeye zorlanmadan özgürce şunu söyleyebilir: "Ben, seninbana verdiğin çocuğun annesiyim." Bu hak, bu özgürlüğün kötüyekullanılmasından dolayı yasalardan kaynaklanan sorumluluğuortadan kaldırmaz.

 

Madde 12- Kadınların ve kadın yurttaşların haklarınıngüvence altına alınması, daha büyük bir yaran zorunlu kılar. Bugüvence, bu hakların tanındığı kişilerin ayrıcalığı olmamalı,herkesin yararına hizmet etmelidir.

 

Madde 13- Güvenlik güçlerinin giderleri ve idari harcamalariçin erkeklerden ve kadınlardan eşit ölçüde katkı talep edilir.Kadınlar bu yükümlülük ve ödevleri yerine getirdiklerinden dolayı,mevki ve işlerin, alt ya da üst derece memurlukların ve diğermesleklerin paylaşılmasına da katılmalıdır.

 

Madde 14- Kadın ve erkek yurttaşlar, bizzat ya da temsilcileriaracılığıyla, vergilerin zorunlu olup olmadığına karar vermehakkına sahiptir. Kadın yurttaşlar, varlıklarından, erkeklerle eşitoranda vergi verme ilkesini ancak, kamu yönetimine ve vergilerintoplanması, bunların kullanılması ve süresinin belirlenmesisürecine katılabildikleri takdirde kabul ederler.

 

Madde 15- Kamu harcamalarına erkeklerle eşit olarak katkıdabulunan kadınlar, her kamu makamından mali işlerle ilgili olarakbilgi alma hakkına sahiptir.

 

Madde 16- Hakların güvence altına alınmadığı ve güçlerayrılığının benimsenmediği bir toplumun anayasası yoktur. Eğer ulusu oluşturan bireylerin çoğunluğu, yapımına katılmamışsa, o anayasa yoktur ve geçersizdir.

 

Madde 17- Ortak olarak ya da tek tek, mülkiyet her iki cinsinde hakkıdır. Herkes dokunulmaz ve kutsal olan bu hakka sahiptir.Yasalarca belirlenmiş kamusal bir zorunluluk bunu açıkçagerektirmedikçe, ayrıca adil ve önceden belirlenmiş bir tazminatödenmedikçe, kimse ulusun asli miras payından yoksunbırakılamaz.

 

 

 

 

Günümüzde halen eşitlik konusunda mücadeleleri devam eden kadınlar bundan neredeyse 250 yıl önce böyle bir bildiri hazırlayıp sunmuşlar, fakat değişen pek te fazla bir şey yok aslında.

 

Olympe de Gouges en ısrarla savunduğu şeylerden biride kadının sadece üreme aracı olarak görülmesi. Onun istediği kadının siyasi alanda ve kamu da da etkin bir rol paylaşımıydı.Erkeklerin evlilik dışı cinsel ilişki yaşamaları özgürlüktü. Bunun kadınlar içinde olmasını istedi.Bu konu ile ilgili de bir çok yazılar yazdı. Zamanın ileri gelen devlet adamları tarafından bu durum tabii ki de pek hoş karşılanmadı. 1793 te tutuklandı ve sonrasında giyotin ile idam edildi.

 

Bir yazısından da örnek vereyim

 

Kadın! Kadın !

Kör olayı ne zaman keseceksin. Ne aldın devrimden ne avantajın oldu.Daha belirgin küçümseme. Kilise ne dehşet bir kurumdur ki yzyıllardır erkekleri güçlü kıldı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Kadına darağacına çıkma hakkı tanınıyor; öyleyse kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır"

 

Bu sözlerin sahibi Olympe de Gouges.

.

.

.

...

Türk kadınının hakları, 1926 da Medeni Kanunla birlikte güvence altına alındı.

1930 da belediye, 1933 de köy muhtarı ve ihtiyar heyetini, 5 Aralık 1934 de de milletvekili seçme ve seçilme haklarını kazandı.

1935 yılındaki ilk mecliste, biri köylü olan tam 17 milletvekili kadın vardı.

Kadınların parlamentoda sayıca en çok temsil edildikleri dönemdi bu.

Gül Hanım Çine, 1934 de ilk kadın muhtar, Müfide İlhan 1950 de Mersin de ilk kadın Belediye Başkanı, Türkan Akyol 1971 de Sağlık Bakanı olarak, ilk kadın bakan oldular.

Türk kadını, mesleki alandaki eşit haklarını ise, çok daha önce, Cumhuriyet in ilanından sonra elde etti.

Hukuka 1921 de, tıbba ise 1922 yılında girdi. Haydarpaşa Tıp Fakültesi ne aynı yıl 7 kız öğrenci kaydedildi. İlk kız öğrenci 1927 de diploma aldı.

Sağlık ve Sosyal Bakanlığı da 1930 dan itibaren kadınlara görev vermeye başladı.

 

ve 2009 ne yazık ki yüzde 30'u okuma yazma bilmeyen analarımız, kardeşlerimiz.

Bilenler de çoğunlukla ilkokul veya ortaokula kadar okumuşlardır. "kızların okuması niye gine?" mantığı (ki bu, dinin de gelenek ve törenin de yanlış yerleşmesinin sonucudur) türkiye'nin yeterince gelişememiş olmasının çok önemli bir sebebidir.

Birleşmiş milletler'e göre, türk kadınının toplumdaki yeri itibarıyla ancak dört ülkeyi geride bırakabilmişizdir. Aynı yaşlardaki bulgar veya rumen kadınlar mimar, mühendis vb. olarak çalışırken; ülkemizde kadınların çoğu, günlük yaşantısını Dizi izleyerek, en büyük etkinlik olarak da ramazan'da da türbelere akın edip, çaput bağlayarak sürdürmektedirler.

 

Saygılar

 

....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Seçme ve Seçilme Hakkı

 

19. yüzyılın sonlarında kadınların oy verme hakkına kavuşabilmesi konusu kadın hakları hareketi için önemli bir aşama temsil etmiştir.

 

Yeni Zellanda'da kadınlara seçme hakkı 1893 yılında, seçilme hakkı 1918'de verilmiştir. Bu yasa tüm ırktan kadınları kapsar.

 

1902'de Avusturalya'da kadınlar seçme hakkı kazanmıştır.

 

1906 yılında Finlandiya kadın vatandaşlarına seçme ve seçilme hakkı tanıyan ilk Avrupa ülkesi olmuştur. O yıllarda Rusya büyük çarlığına bağlı bir düklük olan Finlandiya, dünyada ilk kadın milletvekillerinin meclise girdigi ülke ünvanını da taşir. 1907 yılında 19 kadın milletvekili meclise girmeyi başarmıştır.

 

Norveç 1913'te, Danimarka ve o zaman Danimarka'ya bağlı olan Izlanda da 1915'de kadınlara oy hakkı vermiştir.

 

Kanada'da Quebec bölgesi hariç, kadınlar 1917'de seçme ve 1920'de seçilme hakkı elde ederken, Quebec'de kadınlara seçme ve seçilme hakkı 1940 yılında verilmiştir.

 

1917'de Rusya ve eski Sovyet cumhuriyetlerinden bir kısmında da kadınlar seçme ve seçilme hakkı elde etmişlerdir. Bu hak 1918 yılı genel seçimlerinde ilk defa kullanılmıştır.

 

12 Kasım 1918'de Avusturya kadınlarına oy hakkı vermiş, onu takip eden günlerde 30 Kasım 1918'de Almanya'da kadınların seçme ve seçilme hakkı yasayla garantilenmiş ve 19 Ocak 1919 seçimlerinde kadınlar ilk defa oy kullanmıştir.

 

Amerika Birleşik Devletleri'nde 1920 yılında yürürlüğe giren anayasa değişikliği ile ülke genelinde kadınlara oy verme hakkı tanınmış, Kasım 1920'de kadınlar ilk parlemento seçimlerine katılmışlardır.

 

1918 yılında 30 yaşının üstünde olup, bazı özel durumlarda oy kullanabilme hakkını elde etmiş olan, Birleşik Krallık kadınları için tam oy hakkı 1928 yılında sağlanmıştır.

Güney Afrika Cumhuriyeti ırklarlarına göre kadınlara 1930'da beyaz ırka, 1984'de Hint ırkına , 1994'de de siyah ırka, oy hakkı tanımıştır.

 

Türkiye'de kadınlar 20 Mart 1930'da belediye seçimlerinde seçme hakkı kazandılar. 1933'te Köy Kanunu'nda muhtar seçme ve köy heyetine seçilme hakkı düzenlendi. Milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkına ise 5 Aralık1934'te yapılan anayasa değişikliğiyle kavuştular. 8 Şubat 1935'de ilk defa meclis seçimlerine katılan türk kadınları mecliste 17 sandalye elde ettiler.

 

Fransa'da 4 Ekim 1944'de yapılan yasa değişikliğiyle kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. 29 Nisan 1945'te ilk defa belediye seçimlerine katılan kadınlar 21 Ekim 1945'te de ilk defa parlemento seçimlerinde oy kullandılar.

 

1925'de belediye seçimlerinde oy kullanmaya başlayan İtalyan kadınları 1946'da ilk genel seçimlere katıldılar.

 

Brezilya'da 1934'de, Filipinler'de 1937'de, Arjantin ve Meksika'da 1946'da, Japonya'da 1945'te, Çin'de 1947'de, Liberya'da 1947'de, Uganda'da 1958'de ve Nijerya'da 1960'da kadınlar oy verme hakkına sahip oldular.

 

İsviçre'de kadınların seçme ve seçilme hakkıni elde etmesi 7 Şubat 1971'de gerçekleşirken İsviçre'ye bağlı Appenzell kantonunda ise 1990'ı bulmuştur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cumhuriyetin ilânı sonrası gerçekleştirilen köklü değişiklikler arasında Türk kadınına tanınan seçme ve seçilme hakkı önemli bir gelişme olarak yer alır.

 

Son yıllarda kadının toplumdaki yerine ilişkin dikkate değer çalışmalar yapılmakla beraber özellikle kadınlara tanınan siyasal haklar ve bu hakların istenilen şekilde kullanılıp kullanılmadığı konusu üzerinde durulmaya değer bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira söz konusu hakların üzerinden yetmiş yıla yakın bir süre geçmesine rağmen kadının siyasetteki yeri ile siyasal katılımdaki rolü ve etkinliği hala tartışılmaya devam etmektedir. Bu tartışmaların odak noktasını ise daha çok milletvekili seçilen kadınların sayıca azlığı meselesi oluşturmaktadır. Oysa 1930’lardan günümüze kadar Meclis’e girmiş kadınların sayısal yetersizliği kadar buradaki çalışmaları da incelenmesi gereken bir konudur.

 

Türk kadınının Cumhuriyet öncesindeki durumunun ve kazandığı hakların kısaca gözden geçirilmesinde yarar vardır. Zira Cumhuriyetle birlikte Türk kadınına tanınan siyasal hakların alt yapısını oluşturan gelişmeler Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan‘’batılılaşma’’ hareketlerine kadar uzanır. Özellikle Tanzimat Dönemi (1839-1876) kadınların hakları konusunda ilk adımların atıldığı bir dönemdir.

 

Bu dönemde ilk kez devlet eliyle kızların eğitim ve öğretimine yönelik çalışmalar yapıldı. Sübyan okulları üstünde rüştiye idadi ve sultani gibi ortaöğretim kurumlarına gitmeye hak kazanan kızlar söz konusu kurumların öğretmen ihtiyacını karşılamak için açılan kız öğretmen okullarına (Darülmuallimat) da devam hakkına kavuştular(1870). Ebe ve Kız Sanayi Mektepleri gibi okulların da açılmasıyla hem kızların eğitim seviyesinin yükselmesi hem de başta öğretmenlik mesleği olmak üzere çalışma hayatına atılmalarına fırsat sağlanmış oluyordu. Basındaki gelişmeler çerçevesinde fikir hayatında kadının durumu tartışılmaya başlandı ve ilk kez kadınlar lehine yayın yapan dergiler çıkarıldı.

 

Tanzimat’la kadınlara tanınan bu fırsatlar Meşrutiyet Dönemi (1908-1918)’ne gelindiğinde daha da genişledi. Bunda dönemin getirdiği söz yazı ve basın hürriyetinin tesiri çok oldu. Daha önce elde ettikleri ortaöğretim hakkına ilave olarak 1915’te açılan İnas Darülfünunu ile yükseköğrenim hakkını kazanan kızlar söz konusu hürriyet ortamında özellikle sosyal hayatta da faaliyette bulunmaya başladılar. Daha çok yardım dernekleri şeklinde de olsa bu dönemde kadın haklarını geliştirmek ve onların eğitimlerini yükseltmek gibi gayeler taşıyan çeşitli dernekçilik çalışmalarına rastlanır. Basındaki gelişmelerin artmasıyla fikir hayatında da yer alan kadınlar çeşitli yayın faaliyetlerine giriştiler. Balkan Savaşları (1912-1913) ve özellikle I. Dünya Savaşı (1914-1918)’nın getirdiği sıkıntı ve zorunluluklar - erkeklerin savaşa katılması vb...- sebeplerle başta devlet daireleri olmak üzere çalışma hayatının değişik kademelerinde görev aldılar.Dünya Savaşı ve Milli Mücadele döneminde gerek cephede gerekse cephe gerisinde erkeklerle beraber yurt savunmasına katılarak üzerlerine düşeni yaptıkları ve ülkenin işgalci güçlerden kurtarılması için gerekli faaliyetlerde bulundukları bilinen bir gerçektir.

 

Cumhuriyete kadar Türk kadınının siyasal alanda pek bir hak talebine girmediği ancak kendilerini yetiştirebilecekleri alanlarda yer alarak mücadelelerini sürdürdükleri görülür.Kadınların eğitim ve kültür seviyesinin yükselmesine paralel olarak gerek fikri ve sosyal alanlarda gerekse çalışma hayatına atılmasıyla ekonomik alanda kendi haklarını savunabilecek konuma ve bilince ulaşmak için gösterdikleri çabalar sonucunda siyasal alanda da yer alma istekleri belirmeye başladı. Kısacası bütün bu tecrübelerin Cumhuriyet döneminde tanınan haklara zemin hazırladığı muhakkaktır.

 

I. Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkının Tanınması,

 

Milli Mücadele dönemindeki çalışmaları ile üzerine düşeni yapan Türk kadını takdire şayan bir davranış sergilemişti. Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) sonrası işgallere karşı protesto mitingleri ile tepkisini ortaya koyma ordunun hizmetinde bulunma mermi ve giyecek imal etme ve cepheye malzeme taşıma... gibi faaliyetlerde bulunmuştu.Kadınların bu fedakarlıklarını takdir eden Mustafa Kemal Paşa bu konudaki görüşlerini 21.III.1923 tarihinde Konya Kadınları ile yaptığı konuşmasında şu sözleri ile ifade etmiştir:

“Bu son senelerin inkılâp hayatında hummalı fedakarlıklarla mamul mücadele hayatında milleti ölümden kurtararak halâsa ve istiklâle götüren azm-ü faaliyet hayatında her ferdi milletin mesaisi gayreti himmeti fedakârlığı sebaaalemiştir. Bu meyanda en ziyade tebcil ile yad ve daima şükran ile tekrar edilmek lâzım gelen bir himmet vardır ki o da Anadolu kadınının ibraz etmiş olduğu çok ulvî çok yüksek çok kıymetli fedakârlıktır. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir milletinde Anadolu köylü kadınının fevkinde kadın mesaisi zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım milletimi halasa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar himmet gösterdim’ diyemez...”

Türkiye’de Anayasalı rejime geçildiği 1876’dan sonra 1877’de yapılan ilk seçimlere ve ondan sonrakilere kadınlar katılmamışlardı. Yalnız 1908 hareketinden sonra Anayasa’nın daha demokratikleşmesi ve hürriyetlerin daha genişletilmesi sonucu kadınların siyasal alana ilgi duymaya başladıkları görülmüştür. Ne var ki bu konuda çeşitli sebeplerden dolayı pek kayda değer bir gelişme meydana gelmemişti. Zira hem sıkıntılı dönemlerin yaşanması (Balkan ve I. Dünya Savaşları...) hem de kadının toplumdaki konumuna ilişkin eski anlayışın ağırlığını hissettirmesi yüzünden kadınlar siyasetin dışındaki -yukarıda bahsedilen- alanlarda faaliyetlerde bulunmuşlardı. Söz konusu badirelerin atlatılması ile başlayan yeni dönemde kadınlar artık aktif olarak siyasetle uğraşmak için harekete geçtiler.Daha 1923 yılı Nisanında “İntihâb-ı Mebusan Kanunu”nun görüşülmesi esnasında kadına seçme hakkının verilmesi konusu gündeme gelerek çeşitli tartışmalara yol açmış ne var ki bu hakkın verilmesi kabul edilmemiştir. Aynı yılın Haziran ayında (16 Haziran 1923)Başkanlığını yazar Nezihe Muhittin’in(1889-1958) yaptığı “Kadınlar Halk Fırkası” kurularak ilk siyasal oluşum meydana getirildi. Fırka siyasi bir görünümde olmakla beraber esas amacını kadınların eğitim ve sosyal alanlardaki eksikliklerinin tamamlanarak cehaletin ortadan kaldırılması olarak açıklar. Ancak Fırka’nın genel sekreteri Şükufe Nihal ise’’Kadınlar Halk Fırkası’nın programı şimdiye kadar her fırsatta izaha çalıştığımız gibi kadının içtimai iktisadi ve bilahare siyasi sahalarda haklarını inkışaflarını temin etmektir’’ sözleri ile nihai hedeflerinin siyasi hakları kazanmak olduğunu ifade eder.

 

Kadınların bu girişimi siyasal haklara sahip olmamalarından dolayı başarısızlıkla sonuçlanır ve sözkonusu fırkaya resmi izin verilmez. Bunun üzerine Cumhuriyet’in ilânı sonrasında ise 7 Şubat 1924’te “Türk Kadınlar Birliği”ni kuran kadınlar çalışmalarını bu yolla sürdürmeye başladılar. Birliğin tüzüğünde amaçlarını: “... kadınların sosyal ve siyasal haklarını elde edecek olgunluğa eriştirilmesi...” olarak belirleyerek konuya dikkatleri çektiler ve böylece isteklerinde ısrarlı olduklarını bir kere daha gösterdiler.Hatta 1927’de Birliğin tüzüğüne siyasal haklar sağlamayı amaçlayan bir maddeyi ekleyerek kabul ettirirler ve aynı yıl yapılacak seçimlere katılmaları için birlik içinde tartışırlar . Konuyu basında da gündeme getirmelerine rağmen Anayasa’da kadınların seçime katılmalarını sağlayacak hükmün olmaması gerekçelerinden dolayı istekleri gerçekleşmez.

Aynı konuda 1926’da Türk Ocağı’nda bir konuşma yapan Süreyya Hulusi isimli hanım verdiği konferansta: “Türk kadını tarihte siyasial rol oynamıştır.Kadın kendi benliğini idrak eder.İktisadi sahada haiz-i tesir olursa neden memleket işlerinde geri kalsın. Herkes anadan vatan dersi alır da ne içün o vatanın idaresi ve mukadderatı mevzu-ubahs olduğu zamanda mahmul vaziyette bırakılır.Vatanda tüten ilk ocak eğer kadın parmağıyla tutuşmuşsa ve eğer vatan o ocakların müşterek bir ifadesi ise öyle zannediyorum ki vatan ve kadın yekdiğerinden ayrılmayan iki mefhum teşkil ederler...” sözleri ile Türk kadınının seçme ve seçilme haklarının verilmesinin gerekliliğini vurguluyordu.

 

Bu ve benzeri pek çok girişimlerle siyasal hakların kazanılması için gösterilen gayretler Takrir-i Sükûn dönemini takib eden dönemde olumlu sonuçlarını verdi. Bu konuda ilk adım 3 Nisan 1930’da kabul edilen Belediye Kanunu ile atıldı. Bu kanuna göre kadınlar ilk kez Belediye seçimlerinde oy kullanma ve Belediye Meclislerine seçilme hakkını elde ettiler.26 Ekim 1933’te ise 1924 tarihli Köy Kanunu’nun 20.ve 25. Maddelerinde yapılan değişiklikle muhtar ve ihtiyar meclisi seçimlerinde oy kullanma ve seçilme hakkını elde eden kadınlar nihayet 5 aralık 1934’te dönemin Başbakanı İsmet İnönü ve 191 arkadaşının; 1924 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun 10.ve 11. Maddelerinin değiştirilmesine ilişkin kanun teklifinin kabul edilmesiyle milletvekili -seçme ve seçilme hakkını kazandılar. Kanun’da yapılan değişiklikle kadın erkek her Türkün seçme yaşı 22 seçilme yaşı 30 olarak belirlendi.Böylece kadın ile erkek arasındaki eşitsizlikten biri daha ortadan kalkmış oluyordu.

 

Siyasal haklar bakımından kadın ile erkeği aynı konuma getiren bu kanun ile Türkiye’nin daha demokratik bir görünüme kavuşması ve siyasal katılımın boyutlarının genişletilmesi gibi amaçların ağırlık taşıdığını söylemek mümkündür. Zira 1930’lar aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün de isteği doğrultusunda kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası ile Türkiye’de çok partililiğe geçişin yaşandığı bir dönemdir.

 

II. TBMM’ne Seçilen İlk Kadın Milletvekilleri

 

5 aralık 1934 tarihli kanunla milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde eden kadınların pek çoğu bu gelişmeyi büyük bir memnuniyetle karşıladılar. Bu maksatla 6 Aralık’ta bazı Ankaralı kadınlar Mustafa Kemal Atatürk ve diğer büyüklere teşekkür için Halkevi’nde bir toplantı düzenlediler ve ardından Meclise giderek memnuniyetlerini belirttiler.

 

İstanbul’da da bu amaçla çeşitli mitingler yapıldı. Beyazıt Meydanında gerçekleştirilen bir mitingde Kadınlar Birliği’nden Saadet Rifat isimli bir hanım yaptığı konuşmada konu ile ilgili duygularını ifade etti.

 

Kadınların ilk kez katıldığı 1935 yılı seçimleri iki dereceli seçim sistemi ve tek parti olarak Cumhuriyet Halk Fırkası’ (CHF)nın bulunduğu bir ortamda yapıldı. Daha önceki seçimlerde olduğu gibi bu seçimlerde de büyük ölçüde kadın ve erkek adaylar parti üst kademeleri tarafından belirlendi. Seçimlere gerek müntehib-i sani (ikinci seçmen) olarak gerekse milletvekili adayları olarak kadınların ilgisi ve katılımı oldukça fazlaydı. 8 Şubat 1935’te yapılan seçimlere katılım özellikle İstanbul Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde % 80’lere varmıştı ve söz konusu şehirlerde oy verenlerin % 48’e yakınının kadınlardan meydana geldiği ifade ediliyordu.Kadınların da katıldığı ilk seçimler olmasına rağmen katılımın fazla olması onların konuya olan ilgilerini ortaya koyması açısından olumlu bir gelişmedir.

 

1935 yılı seçim sonuçlarına göre seçilmesi gereken 399 milletvekilinden 17’si kadın olmak üzere 386 milletvekili CHF adaylarından oybirliği ile; 4’ü azınlıklardan olmak üzere 13 bağımsız aday oy çokluğu ile seçilmişlerdi.Bazı eserlerde 18 olarak verilmesine rağmen bu seçimlerde Meclis’e 17 kadın milletvekili girmiştir. 1936 yılı başında boşalan milletvekillikleri için yapılan “ara seçimi”nde ise Çankırı Milletvekili olarak seçilen emekli öğretmen Hatice Özgenel ile bu sayı 18’e çıkmıştır .Böylecekadınlar Meclis’teki tüm milletvekillerinin % 45 ‘ini oluşturdular.Bu oran o günden bugüne ulaşılan en yüksek rakamdır. Zira çok partili döneme geçildiği 1950-51’de 3 kadın ile % 061 gibi en düşük rakamla temsil edilen kadınlar en son yapılan 1995 seçimlerinde de 13 kadın ile % 182 oranında Meclis’te yer almışlardır.

 

1935 Yılı Seçimlerinde TBMM’ne Seçilen İlk Kadın milletvekilleri şunlardır:

 

Mebrure Gönenç(Afyonkarahisar): 1900’de İstanbul’da doğdu. 1919’da Arnavutköy Amerikan Koleji’nden mezun oldu Fransızca ve İngilizce bilen Gönenç bir süre Çamlıca Kız Lisesi ve Üsküdar Amerikan Koleji’nde dil hocalığı yaptı. Adana Belediyesine seçilen ilk kadın meclis üyesidir. Seçilmeden önce CHF’dan Mersin Belediye üyesiydi. Bir dönem milletvekilliği yaptı.

 

Hatı Çırpan(Satı Kadın- Ankara ): 1890’da Kazan’da doğdu. Milli savaşta malûl olmuş bir askerin eşiydi. Beş çocuğu vardı. Çiftçilikle uğraşan Satı Kadın hususi eğitim gördü. Seçildiğinde Kazan Köyü muhtarıydı. Bir dönem milletvekilliği yaptı.

 

Türkan Örs Baştuğ (Antalya): 1900’de Üsküdar’da doğdu. İstanbul Darülfünunun Felsefe Şubesinden mezun oldu. Fransızca biliyordu. Uzmanlık alanı felsefe sosyoloji ve eğitimdi. Üsküdar Kız Sanat Mektebinde müdürlük yaptı. Seçimden önce Feyziâti Lisesi Kız kısmı müdürlüğündeydi. İki dönem milletvekilliği yaptı.

 

Sabiha Gökçül Erbay (Balıkesir ): 1900’da Bergama’da doğdu. İstanbul Kız Muallim Mektebinde ve Yüksek Kız Muallimin İhzari (hazırlık) kısmında okumuştur. İzmir Kız Muallim Mektebinde edebiyat öğretmenliği ve müdürlük yapmıştır. Adana Lisesi ve İstanbul Erenköy Kız Lisesinde de öğretmenlik yapan Gökçül V. Dönemde Balıkesir VI. ve VII. Dönemde ise Samsun milletvekili olmuştur. TBMM Başkanlık Divanı Katip üyeliğinde de bulunmuştur.

 

Şekibe İnsel (Bursa): 1886’da İstanbul’da doğdu. Ortaokul mezunuydu. Almanca biliyordu. Seçilmeden önce çiftçilikle uğraşıyordu. V. Dönemde milletvekiliydi.

 

Hatice Özgener (Çankırı): 1865’te Selanik’te doğdu. Rüşdiye ve hususi öğrenim gördü. Rumca bilen Özgener milletvekili olmadan önce Darüleytam Müdürlüğünden emekli bir maarifçiydi. 1936 ara seçiminde parlamentoya girdi.

 

Huriye Öniz Baha (Diyarbakır): 1887’de İstanbul’da doğdu. Tahsilini Londra Üniversitesi kadın kısmında Betford Kolej’de pedagoji eğitimi görerek tamamladı. İngilizce bilen Öniz İstanbul Kız Muallim Mektebi ile eski İnas İdadisinde pedagoji ve uygulama dersi ile ev idaresi derslerini okuttu. Balkan Harbinden sonra muhacirlere açılan kurslarda ders vermiş ve türlü hayır işlerinde çalışmış Hilal-i Ahmer’in açtığı kursa giderek gönüllü hastabakıcı olmuştur. Milletvekili seçilmeden önce Türkçe öğretmenliği yapmaktaydı. Yeniköy Rum Mektebinde de öğretmenlik yapan Öniz 1950’de vefat etti.

 

Fatma Memik (Edirne): 1903’te Safranbolu’da doğdu. İlköğrenimine Safranbolu’da başlayan Memik sekiz yaşında İstanbul’a geldi. Burada Beyazıt İnas numune Mektebi ile Bezm-iâlem Valide Sultan Mektebinde okuduktan sonra Tıbbiye’ye girdi. Tıbbiye’den 1929’da birincilikle mezun oldu ve Gureba Hastanesinde çalıştı. Dahiliye uzmanı olan Memik seçilmeden önce Gureba Hastanesi Poliklinik Şefi idi. V. VI. VII. Dönem Edirne Milletvekilliği yapan Memik 1991’de vefat etti.

 

Nakiye Elgün(Erzurum ):1882’de İstanbul’da doğdu.Kız Muallim Mektebi mezunu olan Elgün ülkemizin en eski eğitimcilerinden biri olarak biliniyor.İstanbul Kız Lisesi müdürü iken1930’da İstanbul Şehir Meclisine ilk kadın üye olarak seçildi.Daimî Encümende üye olarak kaldı.3 dönem Erzurum milletvekilliği yaptı.

 

Fakihe Öymen (İstanbul): 1900’de İşkodra’da doğdu. Darülfünunun Coğrafya bölümünden mezun oldu. Fransızca bilen Öymen Maarif ve Coğrafya uzmanıydı. Bursa Kız Muallim Mektebinde tarih ve coğrafya öğretmenliği ve Bursa Kız Lisesi Müdürlüğü yaptı. V. VI. VII. Dönem İstanbul VIII. Dönem Ankara Milletvekilliği yapan Öymen 1983’te vefat etti.

 

Ferruh Güpgüp (Kayseri ): 1891’de Kayseri’de doğdu. Öğrenimi hususi olan Güpgüp Arapça biliyordu. Biçki dikişle de ilgilendi ve Kayseri CHF Vilâyet İdare Heyeti ile Belediye Meclisi üyeliğinde bulundu.

 

Bahire Bediş Morova Aydilek(Konya): 1897’de Bosna’da doğdu. Bolu orta mektebinden mezun oldu. Bolu Kız Sanat Okulu’nda resim öğretmenliği yaptı. Seçimden önce Bolu Belediye Meclisi üyesiydi. V. Dönemde milletvekilliği yaptı.

 

Mihri Bektaş (Malatya): 1895’de Bursa’da doğdu. Amerikan Kız Koleji Mezunuydu. Fransızca ve İngilizce biliyordu. Robert Kolej’de İngilizce öğretmenliği yaptı ve CHF Kütüphane Encümenine seçildi. V. VI. VII. Dönemlerde Malatya Milletvekilliği yaptı.

 

Meliha Ulaş (Samsun): 1901de Sinop’ta doğdu. Darülfünun’un Edebiyat Şubesinden mezun oldu. Fransızca ve İngilizce biliyordu. İstanbul Kandilli Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği ile beş yıl Erzurum Kız Muallim Mektebinde başmuallimlik ve edebiyat öğretmenliği yaptı. Seçilmeden önce Samsun Lisesi’nde edebiyat öğretmeniydi. V. ve VI. Dönem Samsun Milletvekilliği yapan Ulaş 1942’de vefat etti.

 

Esma Nayman (Seyhan): 1899’da İstanbul’da doğdu. Lise mezunuydu. Fransızca İngilizce ve Rumca biliyordu. Belediyecilik alanında uzmandı. Adana Belediye Meclisi üyeliğinde bulundu. Bir dönem milletvekilliği yapan Nayman 1967’de vefat etti.

 

Sabiha Göraaa (Sivas ): 1888’de Üsküdar’da doğdu. Üsküdar Kız Sanayi Mektebinden sonra Darülmuallimat’ı bitirdi. 1917’de Darülfünun’un Riyaziye Şubesinden mezun oldu. Fransızca bilen Göraaa Kız Muallim Mektebi Müdür ve Muallimliklerinde bulundu. Seçilmeden önce Tokat orta mektebinde Riyaziye öğretmeniydi.

 

Seniha Hızal(Trabzon ): 1897’de Adapazarı’nda doğdu. İlk öğrenimini İstanbul Fatih Rüşdiyesi’nde orta öğrenimini Kız Sanat Mektebi’nde yüksek öğrenimini ise Darülfünun Fen Fakültesi’nde tamamladı. (1918) Fransızca bilen Hızal Darülmuallimat ve Erenköy Kız Lisesi Müdürlüğü’nde bulunduktan sonra Maarif Umum Müfettişliği’ne tayin edildi. Kendisi Türkiye’de ilk kadın müfettiş olarak bilinmektedir. İstanbul Kız Muallim Mektebi Müdürlüğü ile Fevziye Lisesi Müdürlüğünde bulundu. Selçuk Kız Sanat Okulu’nda da öğretmenlik yaptı. Şişli’de açtığı ilk ve orta tahsilli Yeni Türkiye Özel Mektebi’nde müdürlük ve öğretmenlik yaptı.

 

Benal Nevzad İstar Arıman (İzmir ): 1903’te İzmir’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini İzmir’de yaptı. 1921’de Paris Sorbonne Üniversitesi’nin Edebiyat bölümünden mezun oldu. Döndükten sonra Hilâliahmer ve Himaye-ietfal gibi yerlerde sosyal faaliyetlerde bulundu. CHF vilayet heyeti üyeliği de yapan Arıman Fransızca ve Rumca biliyordu. Uzmanlık alanı belediyecilik sosyoloji ve edebiyattı. İzmir Belediye üyeliği de yapan Arıman V VI.VII. ve VIII. Dönemde İzmir Milletvekilliği yaptı. 1990’da vefat etti

 

Görüldüğü gibi seçilen kadınların bir kaçı istisna edilirse büyük çoğunluğu eğitim ve kültür seviyeleri itibariyle oldukça yüksekti. Londra ve Paris Sorbonne mezunu olanların yanısıra Darülfünun mezunu kadınlar çoğunluktaydı. İçlerinden biri köylü kadınların temsilcisi olarak Atatürk tarafından bizzat önerilen ve Ankara’nın tek kadın adayı olarak seçilen hususi eğitimli “Satı Kadın (Hatı Çırpan)” ile diğeri ortaokul mezunu olan ve çiftçilikle uğraşan Bursa mebusu Şekibe İnsel hariç tutulursa diğerleri en az lise ve yüksek okul mezunuydu. Seçilmeden önce siyasal deneyimi olanların yanısıra birkaç dil bilen eğitimci hanımlar çoğunluktaydı.Bunlardan beşi okul müdürü altısı Belediye Meclisi üyesiikisi çiftçi ikisi öğretmenbiri muhtarbiri doktor biri de emekli eğitimciydi.

 

Görüldüğü gibi bu dönemde seçilen kadınların %70’e yakını (11’i) yüksek öğrenimli eğitimcidir.

 

Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan bir kesimin temsilcisi olarak Meclis’e giren kadınlar temsilcisi oldukları hemcinslerinin oldukça üstünde bir eğitim ve kültür seviyesine sahip seçkin kimselerdi. Bu açıdan bakıldığında söz konusu kadınların diğer kadınları- özellikle kırsal kesimdekileri- ne dereceye kadar temsil ettikleri ya da onların sorunlarıyla nereye kadar ilgilenebilecekleri sorusu akla gelmektedir kibu ise ayrı bir inceleme konusunu teşkil etmektedir.

 

III.İlk Kadın MilletvekillerininV.Dönem(1935-39) TBMM’deki Çalışmaları

 

Milletvekili seçilen kadınların Meclis’teki çalışmalarının tesbit edilmesi onların siyasal haklarını nasıl ve ne şekilde kullandıklarının ortaya konması açısından önemlidir.Bu tesbiti yapabilmek için ise kadınların Meclis’teki çalışmalarına geçmeden konuya ışık tutması açısından ;onların milletvekili seçilmeleri hakkındaki kanaatlerini nasıl seçildiklerini ve daha da önemlisi milletvekili olarak kendilerini hangi konumda gördüklerini ortaya koymak yararlı olacaktır.

 

Bu konudaki bilgileri daha önce kendileri ile görüşülerek yapılan bir araştırmadan ve dönemin basınından öğrenmek mümkündür.Bu araştırma Tekeli’ye aittir.Tekeli araştırmasında milletvekili seçilen kadınların bazısının kendi iradelerinden ziyade Atatürk’ün isteği ile bu hakkın kendilerine verildiğini ve yine onun tercihi ziyade Atatürk’ün isteği ile bu hakkın kendilerine verildiğini ve yine onun tercihi üzerine Meclis’e girdiklerini bazılarının ise seçilmelerini sürpriz olarak karşıladıklarını ortaya çıkarmıştır.Ayrıca kadınların çoğunluğunun kendilerinr milletin temsilcileri olarak görürkençok azının ise kadınların temsilcileri olduklarını ifade ettiklerini vurgulamaktadır. Dönemin basın mensuplarının gözlemlerine göre ise 1 Mart 1935’te çalışmalarına başlayan V.Dönem TBMM’ne katılan kadınların oldukça heyecanlı olduklarıMeclis’in arka sıralarına doğru oturdukları ve hepsinin gayet şık başları açık tayyörlü olarak geldikleri belirtilmektedir.

Böyle bir ortamda Meclis’e gelen kadınların buradaki çalışmalarının aynı heyecanla sürdüğünü söylemek abartılı olmaz. Bu hallerini Meclis’te çeşitli vesilelerle yaptıkları konuşmalarının içeriğinden öğrenmek mümkündür.Bu duruma bir örnek olması açısından yeni Hükümet Programının 7 Mart’ta okunmasından sonraprogram hakkındaki görüşlerini belirtmek maksadıyla söz alan Erzurum milletvekili Nakiye Elgün’ün konuşması verilebilir. Elgün konuşmasında :’’Başbakanımız General İsmet İnönü’ye beyanı itimat eden arkadaşlar arasında bizim de bulunmamız ve bulunma onurunu bize vermiş olmanız itibariyle duyduğumuz heyecanı ifade için buraya gelmiş bulunuyorum(Alkışlar).Bugüne kadar Türk bütün olarak her sahada yan yana elele çalışmıştı.Fakat bugüne kadar Türk milletinin en yüksek en onurlu bir mevkii olan burada ilk defa yer almış bir kadın saylav olmak itibariyle bunu verenlere karşı duyduğumuz hazzı ifade ederken yine bu büyük onurun içinde Türk Hükümetine itimat beyan eden arkadaşlar arasında bulunmak şerefinin bize verilmiş olmasından dolayı duyduğumuz sevinci ifade etmeye çalışırken belki söz bulamıyorum...Bize bu güzel günler ve güzel anları yaşatmış olan ta ilk gününden beri bize rehberlik eden Ulu Gazimiz Atatürk Hazretlerine büyük bir heyecan içinde olduğumdan memnu kelimeler kullanıyorum.Çünkü şu anda dünyada belki pek nadir olarak hissedilebilecek heyecan duyanlardan biriyim...’’ diyerek duygularını ifade etmiştir.Aynı duygu ve heyecanı İzmir Milletvekili Benal Arıman ile Seyhan Milletvekili Esma Nayman’da da görüyoruz. Atatürk’ün ölümü üzerine Meclis’te yaptığı konuşmasında Arıman Türk kadınlarına kazandırdığı haklardan dolayı Atatürk’e olan minnettarlık duygularını belirtirken Nayman da’’ Atatürk yalnız Türk milletini değil o milleti yetiştiren Türk anasının da şerefini kurtardı.Türk kadınlığının ona minnettarlığı sonsuzdur...layık olduğu hakları Atatürk’ün büyük dehası ile kazanmış olan Türk kadını bütün milli görevlerini ifa için hazırdır...’’sözleri ile aynı görüşleri paylaşmıştır. Bu örneklerden hareketle kadınların Meclis’teki çalışmaları gözden geçirilecek olursa onların erkeklere oranla Meclis’e daha fazla devam ettikleri hemen bütün oturumları takip ettikleri ve en etkin olarak da bazı konularda söz aldıkları görülür.Dönemin Zabıt Cerideleri incelendiğinde dikkati çeken nokta kadınların büyük bir çoğunluğunun ilgi alanlarına göre bir komisyonda (encümen) görev almalarıdır.Bazıları bu komisyonlarda katip üye olarak bulunmuştur.Kadınların görev aldığı komisyonlar şunlar: Hatı Çırpan Ziraat Meliha Ulaş Arzuhal (katip üye) Fakihe Öymen Bütçe(katip üye) Sabiha Görkay ile Nakiye Elgün Dahiliye(katip üye) Esma Nayman İktisat Seniha Hızal ile Türkan Başbuğ Maarif Huriye Baha Öniz Maliye Mebrure Gönenç Nafia Fatma Memik Sıhhat ve İçtimai Muavenet Ferruh Güpgüp ise Divan-ı Muhasebat komisyonlarında görev almışlardır.

 

Meclis’teki çalışmaları yakından takip eden kadınlar özellikle bütçe görüşmelerinde kanaatlerini belirten konuşmalar yaparlar.Bunlardan Ferruh Güpgüp ile Esma Nayman 1936 yılı ‘Muvazene-i Umumiye Kanunu’nun görüşülmesi esnasında Meliha Ulaş 1937 yılı Maarif Vekaleti bütçesi ile ilgili olarak Mihri Bektaş Beden Terbiyesi Kanunu ile ilgili olarak birer konuşma yapmışlar. Ayrıca Erzurum Milletvekili Nakiye Elgün 1938 yılı Maarif Bütçesi görüşmeleri esnasında Samsun Milletvekili Seniha Hızal ise Hariciye Vekâleti bütçesi ile ilgili olarak görüşlerini bildirmişlerdir. Yine Ankara’da Tıp Fakültesinin kurulması hakkındaki kanun tasarısının görüşülmesi esnasında Huriye Öniz ile Dr.Fatma Memik söz alarak görüşlerini belirten kadınlar arasındadır.

 

Kadınların Meclis’te yaptıkları konuşmaların içeriği incelendiğinde daha çok eğitim ve sağlık konularının ağırlık taşıdığı dikkati çeker. Bu konulardaki önerileri kızların eğitim seviyelerinin yükseltilmesi sağlık sorunlarının halledilmesi ve özellikle küçük yaştaki çocukların sağlık eğitim ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi doğrultusundadır. Ele alınan V.Dönemde en fazla söz alan milletvekilleri arasında Dr.Fatma Memik ile Nakiye Elgün yer alır.Benal ArımanMeliha Ulaş Huriye Öniz Esma Nayman Türkan Baştuğ Ferruh Güpgüp Seniha Hızal Mihri Bektaş ise bir veya birkaç konuşma yapmışlardır.

 

Meclis’in yanısıra bazı milletvekillerinin kendi seçim bölgelerindeki çalışmaları ve özellikle sahip oldukları meslekleriyle ilgili olarak etkinliklerde bulundukları bilinmektedir. Örneğin Dr. Fatma Memik bir yandan seçim bölgesi olan Edirne’nin sorunlarıyla ilgilenirken diğer yandan da Darülaceze ve Kızılay’ın Polikliniklerinde tıp mesleğinin uygulamalarını sürdürmeye devam ettiği belirtilir.

 

Özetlemek gerekirse Tekeli’nin de belirttiği gibi bu kadınları “hiç soru sormayan sorun çıkarmayan uslu kadınlar” olarak nitelendirmek mümkün ise de bunda hem ilk kez böyle bir görevle karşı karşıya gelmeleri hem de dönemin muhalefetsiz siyasal yapısı gözönüne alınırsa onlardan başka türlü bir davranış beklemenin zorluğu kendiliğinden ortaya çıkar.

 

___

 

Osmanlı döneminde başlayıp Cumhuriyet’le devam eden’’batılılaşma” hareketleri çerçevesinde gerçekleştirilen düzenlemelerle; bir taraftan toplumdaki kadın erkek eşitsizliği ortadan kaldırılmaya çalışılırken diğer taraftan da kadının toplumda layık olduğu yere gelmesi için gayret sarfedildi.Bu maksatla Cumhuriyet öncesi yapılan düzenlemelere ilave olarak bu dönemde çıkarılan 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim alanında 1926 tarihli Medeni Kanun ile sosyal ve hukukî alanlarda ve nihayet 1930 ve 1934 tarihlerindeki düzenlemelerle siyasal alanda getirilen hakların temelinde de sözkonusu çabaların yattığı söylenebilir. Zira her iki dönemde de kadının konumu çağdaşlaşmanın ölçütü olarak görülmüştür. Cumhuriyet’le kadınlara tanınan siyasal haklarda yeni rejimle kabul edilen ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ ilkesinin etkisi tartışılmaz. Hiç şüphesiz bu demokratikleşmenin de bir gereğiydi ve siyasal katılımın boyutlarını arttırması açısından da önemliydi. Burada –iddia edilenin aksine-kadınların siyasal haklarını hiçbir çaba sarfetmeden aldıklarını söylemek sanırız doğru olmaz. Batıdaki kadınların verdikleri mücadele örneğinde olmasa bile Türk kadını siyasal hak talebini her fırsatta dile getirmiş ve sırası geldiğinde bu hakkını elde etmiştir. Ancak bu haklarını yeterince kullanamadığı konusu tartışılabilir. Bunda da toplumda yaygın bir kanaat olarak yerleşen siyasetin ‘erkek işi’ olması düşüncesi ile kadına yüklenen görevlerin daha çok ‘aile içi’ sorumluluklar çerçevesinde kalmasının etkileri fazladır.

 

Kadınların aktif siyasette başarılı olabilmeleri ve siyasal haklarının göstermelik olarak varolmaması ya da bir süs bir aksesuar olarak Meclis’te yer almamaları için sözkonusu yaygın kanaatlerin değişmesi ve kadını siyasetten alıkoyan yasal engellerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bunun için de seçilenlerin tümünün bu doğrultuda çaba sarfetmelerinde yarar vardır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

TÜRK KADINININ SİYASETTEKİ YERİ

 

Türk kadınının siyasetteki yeri çok iç açıcı değil. Türkiye’de kadınlar Avrupalı hemcinslerinin 1960’larda ulaştığı seçme ve seçilme hakkını 1934’te elde etse de parlamentoda temsil açısından hala çok gerilerde.

 

1935 yılı seçimlerindeki kadınların yüzde 4.6 oranı ile TBMM’de temsil rekoru, bugüne kadar kırılamadı. 3 Kasım seçimlerinin ardından TBMM’ye giren kadın milletvekili sayısı 24, oranı ise yüzde 4.4. Kadınlar yerel yönetimlerde ise yüzde 0.46 oranında temsil ediliyor. Kabinede ise sadece bir kadın bakan görev yapıyor.

 

Parlamentodaki temsiliyet oranı açısından bakıldığında Türkiye Avrupa Birliği ortalaması olan yüzde 19’un çok gerisinde. Hatta Hindistan, Nijerya, Ürdün gibi ülkelerinden bile altında...

 

 

lütfen haklarımıza ve geleceğimize sahip çıkalım.. daha aktif olalım,ülkemiz için kendimiz için bir şeyler yapalım.. söz sahibi olalım..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.