Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

GÖNÜL YARASI


Kuzey

Önerilen İletiler

- Termot, bakar mısın?

- Efendim Muntil, ne oldu?

- Gönül Yarasını seyrettin mi?

- Evet.

- Ne düşünüyorsun film hakkında?..

- Dostum, işte bunu söylemenin zamanı.

- Ne demek istiyorsun, anlamadım.

- Artık filmler vizyondan düştükten sonra eleştirilerimi ya da övgülerimi yapacağım.

- Niçin?

- Çünkü, o sektörden ekmek yiyen insanlara zarar vermek istemiyorum. Bir şekilde emek veriyorlar. Sabahın köründen geceyarılarına kadar ayaklarının üzerinde ıstırap çekiyorlar.

- Ne oldu dostum sana böyle?! Ne kadar düşüncelisin böyle.

- Evet Muntil, onları üzmek istemem. Film vizyondan düştükten sonra düşüncelerimi söylersem hem zarar görmemiş olurlar gişe gelirleri ve moralite açısından.

- Ah! Çok iyisin.

- Sağ ol, sen de. Ayrıca, set işçileri sette yorgunluktan bitap düşerken bir de yönetmenin azarlarını, oyuncuların kaprislerini çekiyorlar.

- Peki peki, tamam. Bu konuyu bırak da, filmi anlat biraz.

- Sevgili kardeşim, oldukça kötü bir filmdi.

- Ne diyorsun? Arkadaşların çoğu beğenmiş. "Çok güzel film" diyorlar.

- Bak, senin vaktini almak istemem. Beni dinleyecek misin dinlemeyecek misin?

- Peki, başla hadi. Kızma hemen.

- Film girişle beraber yapaylığını ve kalitesizliğini gösteriyor.

- Nasıl yani?

- Çilekeş öğretmen bavullara kitaplarını dolduruyor. Kitaplar muhteşem! Mesela, arasında Zagor ya da Kemalettin Tuğcu'ya ait bir kitap yok. Toplumsal ve üst düzey kitaplar. Özellikle de kamera açısı için iyi ayarlanmış bavula doldurma konumlaması beni bayağı güldürdü doğrusu.

Akabinde köyden uğurlama sahnesi. Köylülerin duruşu da bende epey acı tebessüm yarattı. Türk sineması açısından üzüldüm yine.

- Lütfen bu kadar üzülme, dayanamam.

- Ne yapayım, elimde değil.

Öğretmenimiz köylülerle vedalaşıyor, köylüler kalıpsal duruş halinde ve hiçbiri de sıradaki diğer vedalaşmalara kafalarını kaldırıp bakmıyorlar. Sanki uğurlama değil de, çökertilen çete görüntüsü.

- Termotçuğum, bir saniye telefonum çalıyor. Bana biraz izin verir misin? Sonra devam edersin.

- Tabiî ki dostum, keyfine bak. Ben de bu arada bir çay alayım.

 

Devamı var.

 

- Termotçuğum, özür dilerim, seni beklettim.

- Sevgili Muntil, keyfine bak demiştim. Arayan kimmiş?

- Kardet...

- Kardet!.. Şu ışıkçı arkadaş. Onu görmeyeli yıllar oldu. Nasılmış, ne yapıyormuş şu anda?

- Çalışıyormuş. Bu aralar işler iyi diyor.

- Tabiî, normal. Her taraf dizi, sinema filmi kaynıyor.

- Ama, biraz morali bozuk.

- Neden? Sorunu neymiş?

- Böyle yapay filmlerde çalışmaktan yorulduğunu, yeteneksiz oyunculara tahammül edemediğini söylüyor.

- Bundan niye rahatsız oluyor ki. Onu ne ilgilendirir? Yapımcı değil, yönetmen değil. Bak, buna gülerim. Tavşan dağa küsmüş hesabı...

- Öyle söyleme Termot. Çok duyarlı bir arkadaştır. Sektörde kendini geliştirip Hollywood'a gitmek istiyordu. Ama, artık bu şevkini kaybettiğini, bu filmlerle bir yere varılamayacağını, bildiklerini de unuttuğunu söylüyor.

- Üzüldüm. Neyse...

- Boş ver, yapabileceğimiz bir şey yok. Hadi şu film hakkındaki görüşlerine devam et.

- Nerede kalmıştık. Dur bir dakika... Ha, evet, uğurlama sahnesinden bahsediyordum.

- Evet dostum, lütfen devam et.

- Muallimimiz İstanbul'a gelir ve bizi feci bir kahvehane sahnesiyle başbaşa bırakır. Ama, şu kadarcık bir 15 dakikaya yeni bir facia sokmakta gecikmez yönetmenimiz.

- Nasıl yani?

- Muntil, sabırsızlanma lütfen. Anlatıyorum işte. Sözlerimi de ikide bir kesip durma. Pencereyi kapattın mı bu arada? Sanki cereyan var. Bu aralar yüz felci geçirmekten korkuyorum dostum.

- Tamam, kapattım az önce sen çay alırken.

- Teşekkür ederim, çok düşüncelisin.

Muallim ve eski arkadaşlarının yıllar sonra kahvehanedeki yapay karşılaşmaları beni üzdü. Usta oyunculardan Takoz'un nezaketen filmde oynuyormuş tavırları, yanındaki rica minnetle oynatılan sade vatandaşımızın zorlama heyecanı ve kurgulu konuşmaları... Evet, tahammülü zor sahnelerdi.

Pavyonda gündüz iş diyaloğuna geçiş yapıyoruz. Patron kimliğine pek uymayan şişmanımızın yanında çalıştırdığı bayana "Bacım" diye hitap etmesiyle daha bir duygulandım doğrusu. Pek pavyonlarda rastlanmayan türden sıcak ve güvenilir bir hitabet ve davranışlar... Maalesef, dünya böyle değil.

- Ama, sinema dilinde olamaz mı bu?

- Bunun sinema diliyle bir alakası yok. Sinema abartısı daha farklı bir şey. Hele ki, öyle bir ortamda abartılan olumsuzluk olur daha çok.

- Peki, sözünü kestiğim için özür dilerim.

- Rica ederim, çok naziksin.

Beyaz eşyacı oğlanla mağaza buluşması. Aradan uzun yıllar geçmiş. Yanlış hatırlamıyorsam "15 yıl" gibi bir süre. Bir an geriye dönüp düşündüm. Yoksa muallim bey Zimbabwe'de mi öğretmenlik yapmıştı. Ama, hayır, Mardin civarı bir yerdi galiba. Görüşebilmek için çok da uzak olmayan bir yer olmalıydı. Filmin sonlarında bu uzun ayrılığa zorlama bir replikle gerekçeler sıralanacak daha sonra; ama, inandırıcı değil ve çelişkiler barındırıyor. Muallimimiz ilerleyen karelerde kızıyla konuşurken, kızının "öğrencilerinle ilgilenmekten bizi unuttun" türünde yaklaşımı bu 15 yılın cevabı olarak veriliyor. Ama, böylesine duyarlı, sosyaldemokrat ya da aydın bir muallimin evlatlarını görmemesi için sence bu yeterli bir gerekçe mi Muntil söyle bana?! Lütfen söyle... Hadi bekliyorum...

- Termot, haklısın, ne diyebilirim ki kem kümden başka.

Peki, oyuncuları nasıl buldun? Genelde hikâyeyle ilgili konuşuyorsun.

- Evet, o konuya şimdi girecektim zaten.

Şener Şen'in belli bir geçmişi, adı var. Oyunculuğuna fazla bir şey söyleyemem. Bu haksızlık olur. Elbette ki çok üst düzey bir oyun çıkarmamış bence. Onda da sanki uzatmaları oynuyor görüntüsü ve bir an önce şu filmi bitirsem de boğazı seyretmeye gitsem havası vardı.

Kapı mı çalıyor Muntil?

- Evet, ekmek dağıtan çocuk geldi herhalde. Bize iki ekmek yeter mi? Sana sucuklu yumurta yapacağım.

- Ooo çok severim. İnşallah taşfırın ekmeği ya da odun ekmeği getiriyordur. Ben şu tava ekmeğini sevmiyorum.

- Biliyorum dostum. Onun için sabahleyin çocuğa tembihlemiştim. Öğleden sonra ekmek getirirken odun ekmeği getir diye.

- Çok sevindim Muntil, çok naziksin. Bu arada ben yine bir çay alayım. Sen de ister misin?

- Olur. Biraz açık olsun benimkisi. Bak, şekerlik sehpanın üzerinde.

- Tamam. Filme sucuklu yumurtayı yerken devam ederiz.

- Okey dostum.

 

Devamı var.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

- Çok güzel olmuş, eline sağlık.

- Afiyet olsun.

- Baksana, akşam Sakarya Caddesine giderken sana döner ısmarlayayım. İstanbul'da doğru dürüst iyi bir dönerci bulamadım. Yaprak döner diye satıyorlar. Saman gibi. Ankara'da döner yemek gerçekten bir zevk.

- Evet, doğru söylüyorsun. Et döner en güzel burada yapılıyor. Ha, oyuncular hakkında konuşuyordun.

- Takoz'dan, muallimden biraz bahsetmiştim. Asıl oyuncularımızdan Dünya Hanıma, yani, reel dünyadaki adıyla Meltem'e gelelim. İnşallah ileride iyi bir oyuncu olur. Gerçi bir 15 yıl bekledik bunun için, hâlâ olamadı; ama, iyi olursa neden alkışlamayalım. Hatırlarsın, bir zamanlar Hollywood iddiasında bulunuyordu. Üzülüyorum onun için. Eğer karşıma çıkarsa kendisine, Sevgili Cumbul, aynanın karşısına geç ya da perdede kendini iyice bir izle. Beğeniyor musun gerçekten diyeceğim. Şu yapmacıklıktan kurtulamıyor bir türlü. Dikkat et, yine bu filmde de koşturmacalı replikler, tavırlar, kurgusu çok belli diyaloglar... Yahu dur biraz, sakin ol, sakin oyna şunu. Onun için ne diyebilirim ki, kötü oynamış yine her zaman olduğu gibi. Güzelliğine, hoşluğuna diyeceğim yok. Ama, rol kesemiyor abi, ben ne yapayım.

- Termot, kusura bakma, yine telefonum çaldı.

- Rica ederim. Sonra devam ederiz.

 

Devamı var.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

- Muntil, işte böyle... Halil mi?.. Yani, Timuçin... Eh işte, vasat bir oyunculuk. Rolüyle de alakalı biraz. Pardon, şu şekeri uzatır mısın?.. Sağ ol. Muallimin kızıyla yaptığı o uzun konuşma. Ortaokulda coğrafya dersinde ezberlenmiş bir pasaj gibiydi. Kelimeler belki ortamın ruhuna uygundu; ama, casting ve mimikler fecaatti.

Hikâye zengin değil yine. Muhtemelen banyo yaparken ya da yolculuk esnasında ya da yemek yerken veya ne bileyim, uykuya dalarken düşünülmüş bir senaryo.

2005 yılı Oscarında yabancı film adayı! İşte bunlar için ödül vermiyorlar bize. Bizde övgüler gırla gidiyor; ama, benim bu gördüklerimi onlar da görüyor. Vermezler abi. Aday olarak götürmemiz bile endişeye sevk etti.

Muntilciğim, neyse, kafanı şişirdim. Söylenecek daha çok şey var. Ama, sektördeki o arkadaşları da fazla üzmek istemiyorum. Umarım bundan sonra daha iyi filmler üretirler. Ben onları uyarmak ve daha iyiye gitmelerini teşvik etmek için söylüyorum bunları.

- Elbette ki Termotçuğum. Bu senin en tabiî hakkın dostum.

- Hadi kalk, sigaranı al da gidelim. Biliyorsun, sigarasız da sabah olmuyor.

- Ne diyorsun abi, daha akşam olmadı.

- Lafın gelişi söyledim Muntil. Öyle bir şarkı vardı ya, o aklıma geldi.

- İlahi abi, ömür adamsın. Şimdi böyle dedim diye aklına Ömür Göksel gelmez inşallah.

- Ha ha ha ha!

 

SON

 

Sevgili Admin, rica etsem, bu başlığı Türk Sineması başlığı altına aktarabilir misiniz? Teşekkürler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.